Varoluşçuluk'un Öncüsü Kıerkegaard |
07-22-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Varoluşçuluk'un Öncüsü KıerkegaardVaroluş felsefesi, çağımızın en önemli iki felsefesinden biridir Geniş uzanımlı olsun dar uzanımlı olsun, biz bir felsefeyi ancak öncüleriyle ve yan yana yaşadığı felsefelerle kavrayabiliriz Ayrıca ona anlamını kazandıran toplumsal koşulları da göz ününde bulundurmamız gerekir Bir felsefe soyut ve yalıtık bir yapı olarak ele alındığı zaman bir hikmetler toplamı olarak görünür, oysa bağlantıları içinde ele alındığı zaman bir çağın duygularını ve düşüncelerini içeren etkin bir yapı olarak görünür Bir felsefeyi doğal konumu içinde, yani felsefe denilen o büyük düşünce denizinin bir parçası olarak değerlendiremediğimiz zaman açıklamalarımız havada kalır, tutarlı bir yoruma ulaşamayız SÖREN KIERKEGAARD Varoluşçu felsefenin öncüsü, Danimarkalı düşünür Sören Kierkegaard'dır (1813 - 18661 (O da Nietzsche gibi belli bir felsefe sistemi geliştirmemiş belli bir felsefe sistemi geliştirmekten özellikle kaçınmıştır, bu yüzden ona filozof diyemiyoruz, düşünür diyoruz) Yaşamı düşüncelerine büyük ölçüde yansımış olan Sören Kierkegaard'ın Bu kavgalardan yorgun düşerek, kırk iki yaşında öldü Bıraktığı notları ölümünden çok sonra Almanya ve Fransa'da etkili olmaya başladı İşte bu etki varoluş felsefesini doğurmuştur Kierkegaard, az önce de belirtmeye çalıştığımız gibi, sistemli bir fılozof olma kaygılarının dışında belirlenerek, varoluşçu felsefenin başlıca konularını ortaya koydu ve çok yerde çelişkiye düşmekten de çekinmeyerek (Nietzsche gibi) bu sorunların çözümüne çeşitli yaklaşımlar getirdi Nietzsche'den otuz yıl kadar önce dünyaya gelmiş olmakla birlikte, doğmakta olan yeni düşünce deviniminin ilk atılımlarım ortaya koymakta Nietzsche'den daha başarılı oldu ve bu yüzden varoluşçuluğun öncüsü sıfatına hak kazandı Kierkegaard her şeyden önce, Hegel'in bütünsel akılcı sistemine karşıdır Kierkegaard'a göre insan yaşamı bu tür bütünsel bir akılcılığa hiç mi hiç uymaz İnsan yaşamını bütünsel bir sisteme götürmeye çalışmak onun gerçekliğini bozmak anlamı taşır Gerçek umutsuzluk ve bunaltı duygulan duyan insandır İnsan, "saçma"ya olan inancını gerçekleştirir Bu "saçma", insan aklıyla kavranamaz olan ve o büyük gizi açımlayan şeydir "Saçma"dır "doğru"yu doğrulayan Çünkü tanrısal gerçeklik insan aklını çok aşar Biz Tanrı'yı akılla kavrayamayız Biz Tanrı'- ya, gönülle, öznelliğimizin etkinliğiyle yaklaşabiliriz Akıl böyle bir yaklaşımdan hiç bir sonuç alamayacak- tır Kierkegaard'ın varoluşçuluğa en büyük katkısı, sanırız, "saçma" kavramını ortaya atması oldu Afşar Timuçin * Afsluttende Uvidenskabelig Efterskrift’te (Bir Sonuca Varan Bilimsel Olmayan Notlar’da, 1846) tüm felsefi sistem kurma çabalarına saldırdı ve hakikatin öznellikte olduğunu savundu Birey inancının öznelliği temelinde kendi hakikatini seçmekte özgürdür Korku Kavramı (1884), insanın olanakların hiçliğiyle yüzleşmesini ve geleceğin açıklığı ve belirsizliğiyle karşı karşıya kalışının yarattığı kaygıyı temsil eder Günlüğüne Mayıs 1843’te düştüğü bir notta şöyle yazar: “Beni aşırılığa götüren, korkuydu” Korku, her insanın Adem’le aynı şekilde yitirdiği masumiyete dönüş ihtiyacını açıklamaktadır Kıta felsefesine damgasını vuran Hegelci akımlarla çatışırken, Kierkegaard’ın dayandığı temel nokta, kişisel ölümsüzlüğe duyduğu inanç olmuştur Ona göre Hegel Tanrı’nın kişileşmişliğini yadsıyarak onun yerine “Mutlak Tin”i koymuştur Hegel’e göre insanın gerçek bireyselliği devletin evrimine gösterdiği uyumda yatar: “Dünya tarihi, dünyanın yargılanmasıdır” Kierkegaard, Hegel’in soyutlamalarına karşı derin bir kuşku besliyordu Ona göre hayat Hegel’in öngördüğü biçimde, bürokratik bir tarzda akılcılaştırılamazdı ve Tanrıya inanç kuramsal bir sorunun çözümü değil, özgür bir inanma edimiydi Hegel’in felsefi amacı tarihi nesnelleştirerek kişisellikten sıyırmaktı; oysa Kierkegaard’a göre felsefe filozofların bireysel çabalarının ürünüydü Bu düşünce, Kierkegaard’ın çeşitli mahlaslarla yazdığı yazıların kendi aralarındaki tutarsızlıklarını bir ölçüde hafifletir Bu deneyimlerin ardından “nerede kalabalık varsa hakikatsizlik oradadır” diye yazacak, güncesinde kendisini ‘kahkaha şehidi’ olarak anacaktı Kierkegaard oldukça verimli bir yazardı Yaratıcılığının doruğunda olduğu 1830’larda, altı ay içinde çeşitli mahlaslarla yazdığı, kimileri bir diğerinin taşlaması niteliğinde olan on iki kitap yayımladığı oldu Felsefe Parçaları ya da Bir Parça Felsefe Afsluttende Uvidenskabelig Efterskrift’te Kierkegaard mahlaslarla yazdığı çeşitli kitapların kendisine ait olduğunu itiraf etti (1844) Kierkegaard, hakikatin en iyi biçimde insanın hayatın alışkanlarıyla ilişkisi sınanarak, bağımlılıklarla yüzleşerek ortaya çıkarılabileceğini söylüyordu ve bunun örneklerini Victor Eremita adıyla imzaladığı Enten/ Eller’de (Ya/ Ya Da) vermişti İspanyol yazar Unamuno, yalnızca Kierkegaard’ı özgün dilinden okuyabilmek amacıyla Danca öğrenmiştir Kierkegaard, soyut ve kişiselliksiz düşüncenin kesinlikle değerli olduğuna inanmış olmakla birlikte, hayat onun için yalnızca mantıktan ibaret değildi Ludwig Wittgenstein, Kierkegaard’ı eleştirdiği Vermischte Bemerkungen’de (Karışık Notlar) “bilgelik tutkusuzdur,” diye yazar; “ama Kierkegaard’ın inancı, bunun tersine, bir tutkuyu çağrıştırır” “Varoluşa bağlandığı yolda hakkikat özneldir Yalnızca, kendi çabalarımızla, sorumluluğunu üstlenerek ve kendi hayatımızın parçası haline getirerek kavradığımız şey hakikattir * |
|