|
|
Konu Araçları |
cinsiyetin, dönüşümü, kültürü, meta, tanımlanması, tüketim, üzerinden |
Tüketim Kültürü, Dönüşümü Ve Cinsiyetin Üzerinden Tanımlanması |
07-22-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Tüketim Kültürü, Dönüşümü Ve Cinsiyetin Üzerinden Tanımlanması1 Tüketimin Kavramı ve Dönüşümüne Dair Bugünü açısından bakıldığında, “ana akım” diye tabir edilen iktisadi olgu içerisinde tanımlanan ve ağırlıklı olarak ihtiyaç kavramı üzerinden ifadesi oluşturulan tüketim, psikologlara göre ise nesne-yönelimden ziyade içgüdü-yönelim üzerinden açıklanmaktadır Pek tabi insanlık tarihi boyunca var olan tüketim olgusu biyolojik evrimin yanısıra tarihsel evrimin de etkisiyle tüketim de dünü ile kalmadı ve tarih boyunca -ve hala- pek çok değişimden geçti ve geçmeye devam ediyor İktisat’ın bugünkü “mainstream” diye bilinen hakim ana akımının tüketime yüklediği anlam basittir Ekonomi içerisindeki bireylerin ihtiyaçları vardır ve bu ihtiyaçların önem derecesi ve şiddetine göre bir talepleri oluşur Her bireyin doğal olarak kendisine ait bir talebi vardır ve söz konusu nesne talep edilir Klasik görüşe göre bir malın fiyatı arttığında talebi düşer, fiyatı düştüğünde ise talebi artar yani bir ters ilişki söz konusudur Fakat Thorstein Veblen’in ortaya attığı talep kuramına göre ise bu ilişki bu kadarla sınırlı değildir Ekonomide Veblen’in “gösteriş tüketimi” diye adlandırdığı bir tüketim şekli de mevcuttur ve buna göre bir malın/metanın fiyatı arttığında ona bağlı talep de artar (daha doğrusu artma potansiyeline sahiptir) Bu durum ile Veblen bazı bireylerin hiç ihtiyacı olmadığı halde bazı metaların tüketimine yönelebileceklerini ifade ediyor Bunun altında ise kişilerin zengin olduklarını gösterme güdüsü yatıyor -tabi ki bilinçaltında işleyen bir mekanizmadan bahsediyoruz Bu noktada tüketimdeki bu dönüşümün aslında gerçekten bir dönüşüm mü olduğu yoksa ilk insandan beri mi bu gösterişsel tüketimin varolduğu konusu konunun şüphesiz daha antropolojik bir kısmıdır Lakin yine de Veblen’in yukarıdaki görüşü, her iki şekilde de pür tüketim mantığından farklı ve daha gelişmiş bir fonksiyonel yapıya işaret ettiği kesindir 2 Cinsiyet ve Metalaştırılmasına Dair Yukarıda tüketimin anlamına ve yirminci yüzyıldaki algısının genişletilmesine hafifçe değindikten sonra bu kısımda cinsiyetin bir haline kavuşup tüketime yönelik bir nesnellik kazanmasına değinelim Kapitalist üretim-tüketim düzleminin hakim olduğu bir toplumsal yapıda herşey mümkün olabildiğince kıvamına kavuşturulmaya ve satılabilir bir forma getirilmeye çalışılır Özellikle yirminci yüzyıldaki büyük atılımıyla birlikte tüketilebilir mal ve hizmetlerin sürekli gerek üreticiler gerekse tüketim tarafındaki bireyler tarafından genişletilmek istenmesi -yani herkesin daha çok çeşit istemesi ve tüketilebilir şeyler sepetini genişletmek istemesi; ki şüphesiz bu hastalıklı bir yönelimdir- herşeyin satılabilir hale getirilmesini zorunlu kılmıştır Bu yukarıda bahsedilen yönelim cinsiyetin de haline getirilmesine ve özellikle medya aygıtları aracılığıyla empoze edilmesine yol açmıştır Cinsiyet üzerinden film karakterleri, reklamlar, oyuncak bebekler, belki dönemsel edebi eserler gibi pek çok unsur tanımlanmıştır Gelişen büyük piyasa yapısına uygun insanı ortaya çıkarabilmek için ideal kadın figürü yaratılmıştır Bu formun dışındaki bir figür idealden sapma olarak adlandırılmış ya da adlandırılmasına yönelik yol mutlak kılınmıştır Baudrillard bunu ve oluşan bu yapıyı etrafımızdaki cinsel kandırmaca olarak tanımlamış ve etrafımızda bizi kuşatan bir cinsel çıplaklık ve erotik yutturmacanın varlığına değinmiştir Bu noktada fikri handikapa düşülmemesi gerekmektedir Söz konusu erotik yutturmacanın bir özgürlük düşüncesinin ürünü olduğunun unutulmaması ve bu erotik yutturmacanın aslında dolaylı yoldan kadının metalaşmasına sebebiyet verdiğinin göz önünde bulundurulması gerekmektedir Söz konusu metalaşma her ne kadar hem kadın hem erkek üzerinden olsa da kadın üzerinden metalaştırmanın daha etkin olduğu aşikardır Gerek bedenin satılması gerekse görsel unsur olarak kullanılması kadının metalaşmasını daha yoğun kılmaktadır Bedenin satılması olgusu pek tabi ki kapitalizmle gelen bir durum değildir ve tarihi arka planı çok daha eskiye dayanmaktadır Ancak kapitalizmle beraber bu satım dolaylı ve doğrudan, bedenen ve ruhen olarak çapraz bağlı bir hale kavuşmuştur Erkek için medyanın verdiği yönlendirim büyük ölçüde güçlü ve özgür ruhlu bir erkek imajıdır Ki bu imaj da eğer başarıya ulaşır ve dayatılana göre güdümlenebilirse genellikle kadını daha alt gören bir yapıya kavuşmuş bir birey halini alacaktır Bunun yanısıra durum sanki pür medya tarafından işlenen bir olguymuş gibi algılansa da kültürel olarak feodal yapının klarının sürdüğü topluluklarda da erkeğe bu görev yüklenmekte ve kadın alt unsur olarak toplumda yer almaktadır Modern kapitalist şehir temalı görselliğe bakıldığında ise aynı durumun aslında hakim olduğunu -ki bu çok gariptir, modernizm içerisinde aslında hala cinseyete feodal bakılabilmektedir- tek fark olarak kadının daha aile içerisinden sıyrılabilmiş bir forma büründürüldüğünü görmekteyiz Tüm bu yüklemeler ve algısal dayatmalar aslında bireye sahip olduğu cinsiyetin özel bir mülkiyet olduğunun vurgusunu yapıyor Kişi bu mülkiyeti istediği gibi işletebilir ve kişi bu cinsel mülkiyeti ile arzu ettiği -karşı cinsle olan ilişkileri- şeylere güdümlenir onu satın alabilir Kişinin bu sahip olduğu özel mülki cinsiyetine yönelik reklam propagandaları yürütülür Simgesel cinselliğin yerini cinsel ihtiyaçlar alır ve kapitalizm, bu dönüşümle hiyerarşi piramidinin içerisine bunu da dahil edip kendisine bir unsuru daha katar Öyle ki bunun ardından yine Baudrillard, durumun kullanım değeri ve mübadele değerine de mecburen kayacağını ve bunların da söz konusu olarak tanımlanacağını ifade ediyor Oldukça sert, oldukça vahşi ve oldukça eşitliksiz bir ayrışımın sebebiyeti buradan doğmuştur Cinsiyetin bir hak sahipliği unsuru olarak yer edinmesi-edindirilmesi, hak sahipliği haline gelen bu cinsel kimliğe ihtiyaçlar güdümlenmesi-güdümlendirilmesi, en sert metalaştırma girişimlerinden dahi kaçınılmaması tüketimin ve tüketim toplumunun açlığının aslında ne derece acımasız olduğunu göstermektedir Gerçekliğin toplum üzerinden adeta bıçakla kazınmaya çalışıldığı bu son yüzyılda tüketime yönelik piyasa sisteminin çıkarlarına ters düşen herşey gibi insanlararası paylaşımlar ve soyut ifadeler de kazınmıştır; manen değer yüklü olan olgular mümkün olduğunca uğraşılarak gerçeklikten saptırılır ve tüketim döngüsünden sapmamak adına aslında insanlığıa sunduğu tüm çıplaklığın ardında sansürcülük yapar; gerçeğin ve insanın gerçek değerlerinin sansürü… * Caner Demir |
|