|
|
Konu Araçları |
atatürkün, dil, edebiyatla, görüşleri, ilgili |
Atatürk'ün Dil Ve Edebiyatla İlgili Görüşleri |
12-20-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Atatürk'ün Dil Ve Edebiyatla İlgili GörüşleriAtatürk'ün Dil ve Edebiyatla İlgili Görüşleri Atatürk'ün Edebiyatla İlgili Görüşleri - Atatürke Göre Edebiyat - Atatürk'ün Türk Dili Hakkında Görüşleri Atatürk'ün Türk dili hakkındaki görüşlerinin oluşmasında yetiştiği devrin fikir akımlarının ve dil konusundaki çeşitli tartışmaların etkili olduğu bilinmektedir O, her Türk aydını gibi dil sorunu ile yakından ilgilenmiştir Cumhuriyetten çok önceleri, daha 1917'lerde G Nemeth'in Türkçe Grameri?ni görmüş, bu münasebetle, gazete dilini yalnız aydınların değil, herkesin anlayabilmesi gerektiği yolunda görüş bildirmiştir 1922'de yaptığı bir konuşmada "muallime" yerine "muallim hanımlar" diye hitap etmiş, arkasından da dilimizde "dişilik te'si" kullanmak zorunda olmadığımızı ifade etmiştir Bu iki anekdot, Atatürk'ün çok önceleri, Arapça kurallardan arınmış sade Türkçe?den yana olduğunu göstermektedir Bu görüsün oluşmasında etkili olan hareketleri anlayabilmek için Cumhuriyet öncesindeki faaliyetleri iyi bilmek gerekir Tanzimat Döneminde Namık Kemal, Ali Suavi, Ziya Pasa, Ahmet Mithat, Şemsettin Sami, Süleyman Pasa gibi yazarların bilinçli olarak başlattığı dilde sadeleşme çabaları, Osmanlı Türkçe sini olabildiğince sadeleştirme yolunda önemli bir başlangıç olmuş, bu gelişmeler yönünde daha sağlıklı bir hareket olan "Yeni[size="3"> Lisan"]Yeni[/size] Lisan" akimidir Bu akim, 1911 yılında Selânik'te çıkmaya başlayan Genç Kalemler dergisi etrafında toplanan Ömer Seyfettin, Ali Canip, Ziya Gökalp, Kâzım Nâmi, Âkil Koyuncu gibi isimler tarafından savunulmuştur Bunlar içinde özellikle Ziya Gökalp'in teorisyenlik yaptığını, Ömer Seyfettin'in ise onun görüşlerini hikâyelerinde uyguladığını belirterek, bu ikisinin önemini vurgulamalıyız Yeni Lisancıların başlıca görüşleri söyle özetlenebilir: Dildeki Arapça, Farsça gramer kurallarını atarak Türkçe?nin kurallarını isletmek; Arapça, Farsça kelimeleri Türkçe?deki söylendikleri gibi yazmak; öteki Türk lehçelerinden kelime almak yerine İstanbul Türkçe?sine dayalı canlı bir yazı dili oluşturmak; bu yolla taklit ve özentiden kurtulmuş millî bir dil ve edebiyat ortaya koymak Yeni[size="3"> Lisan akiminin en önemli özelliği, Tanzimat'tan beri süregelmekte olan "]konusundaki[/size] bu düşünceleri, milliyetçilik anlayışı içinde önemli yer tutmaktadır Dil inkılâbı, onun diğer inkılâplarıyla bir bütün olarak, ölümüne kadarki zaman dilimi içinde çeşitli aşamalarda uygulamaya konulmuştur: Bunlardan ilki hiç şüphesiz ki 28 Ağustos 1928'deki ?Yazı İnkılâbı?dır Atatürk'ün, bu uygulamaya esas olan görüşleri şöyledir: " Bir milletin, bir heyet-i içtimâînin yüzde onu okuma yazma bilir, yüzde sekseni bilmez, bundan insan olanlar utanmak lâzımdır Bu millet utanmak için yaratılmış bir millet değildir; iftihar etmek için yaratılmış bir millettir, tarihini iftiharla doldurmuş bir millettir Fakat, milletin yüzde sekseni okuma yazma bilmiyorsa bu hata bizde değildir Türk'ün seciyesini anlamayarak kafasını birtakım zincirlerle saranlardadır Artık mazinin hatalarını kökünden temizlemek zamanındayız Hataları tashih edeceğiz" Atatürk, bu görüşten hareketle, Türkçe?nin ses yapısına uygun ve kolay öğrenilir olan Lâtin alfabesini kabul ederek, yazı inkılâbını dil inkılâbının en önemli safhalarından biri olarak uygulamaya koymuştur Yazı inkılâbından sonra asil önemli olan dil inkılâbının bilime uygun şekilde uygulamaya konmasıdır Atatürk bu düşünceyle, 12 Temmuz 1932'de Türk Dili Tetkik Cemiyeti (Türk Dil Kurumu)'ni kurdurmuş, hatta tüzük taslağını bizzat kendisi hazırlamıştır Bundan sonra yoğun bir faaliyet başlamıştır 26 Eylül-6 Ekim 1932'de I Türk Dil Kurultayı toplanmıştır Kurultayda belirlenen ana program doğrultusunda, dil seferberliği başlatmış ve taramayla elde edilen dil malzemesi "Osmanlıca?dan Türkçe?ye Söz Karşılıkları Tarama Dergisi" adıyla yayınlanmıştır Bu uygulamalar yapılırken, diğer taraftan Tanzimat'tan beri süregelen çeşitli akımların yandaşları, dilde sadeleşme konusunda yeniden karşı karşıya geldiler Bu yıllarda inkılâp heyecanı ile "tasfiyeci"lerin ağır bastığı görüldü Onlara göre, Türkçe hiçbir dilden kelimeye ihtiyaç duymayacak kadar zengindi, yabancı kelimeler atılarak yerlerine halk ağzından ve yazılı kaynaklardan, Türkiye dışındaki Türk lehçelerinden derlenecek kelimeler konulmalı idi Atatürk bu cazip görüsü denemeye karar verdi Onun bu uygulama döneminde yaptığı su konuşma tarihî bir belge gibidir: "Avrupa?nın iki bitim ucunda yerlerini berkiten uluslarımız, ataç özlüklerinin tüm ıssıları olarak baysak, önürme, uygunluk kıldacıları olmuş bulunuyorlar; onlar bugün en güzel utkuyu kazanmaya anıklanıyorlar: Baysal utkusu" Bu konuşmada olduğu gibi, çoğunluğu arkaik Türkçe olan yeni kelimeler kabul görmemişti Ayrıca,yeni kelimelerin kullanılmasında da bir birlik sağlanamamıştı Örnek olarak, kalem kelimesi yerine değişik yazarlar çizgiç, kamis, kavri, sizgiç, yagus, yazgaç, yuvus gibi kelimeler kullanmaktaydı Bu sebeple, dil seferberliği kısa sürede çıkmaza girdi Atatürk bunun üzerine, "Türkçecin hiç bir yabancı kelimeye ihtiyacı olmadığını söyleyenlerin iddiasını tecrübe ettik Dili bir çıkmaza sokmuşuzdur Maksatlarımızı anlatamaz olmuşuzdur Bırakırlar mı dili çıkmazda? Hayır! Biz daha önce kurtarmaya bakalım" diyerek bu denemeden vazgeçti Atatürk'ün 1936'dan sonraki konuşmalarında, yukarıdakine benzer arkaik Türkçe kelimelerin yer almaması bunun bir göstergesidir 1934-1936 yılları arasında, tasfiyeci görüsün ağır bastığı tarama ve derlemeler ayıklandı 1936-1937 yıllarında Güneş-Dil Teorisi yolunda uygulamalarla önceki dönemdeki aşırılıklar giderilmeye çalışıldı Bu teori ile Türk milletine bir güven ve millî bilinç vermek, kültür ve medeniyetin Türkler tarafından dünyaya yayıldığı, bütün dillerin Türkçe?den çıktığı belirtilerek dili daha ilimli bir çizgiye oturtmak amacı güdülmüştür Atatürk'ün bu dönemde yaptığı en önemli uygulamalardan birisi de, adini bizzat kendisinin koyduğu Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesini 1936'da kurdurmuş olmasıdır Sonuç olarak, Meşrutiyet dönemindeki dil akımlarının etkisi ile sağlam bir dil bilinci kazanmış olan Atatürk'ün, Cumhuriyet döneminde yazı ve dil inkılâbı ile Türk dilini halka mal ettiğini, kurdurduğu Türk Dili Tetkik Cemiyeti ve Dil ve Tarih-Coğrafya Fakülteleri aracılığıyla ilmî yöntemlerle araştırma ve geliştirme yolunda tarihî uygulamalarla günümüze ışık tuttuğu anlaşılmaktadır Türk bilim adamlara bugün de, bazı yazılı ve görüntülü basının umursamazlığına rağmen, Türk dilinin yabancı dillerin boyunduruğu altına girmemesi için ayni şekilde çalışmalarını sürdürmektedirler |
|