Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Eğitim - Öğretim - Dersler - Genel Bilgiler > Eğitim & Öğretim > Tarih / Coğrafya

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
ayaklanmasının, çözümlenmesi, hazırlayan, mart, olaylar31, olayını

31 Mart Olayını Hazırlayan Olaylar-31 Mart Ayaklanmasının Çözümlenmesi

Eski 12-20-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

31 Mart Olayını Hazırlayan Olaylar-31 Mart Ayaklanmasının Çözümlenmesi



1 31 MART OLAYINI HAZIRLAYAN OLAYLAR

Giriş: Yakın çağlar Türk Tarihi ve siyaset hayatında, 31 Mart olayı önemli bir dönüm noktası teşkil eder Tanzimattan sonra çağdaş bir devletin kurulması yolundaki çabalar büyük bir hız kazanmış, bu devirde Avrupa ile ilişkiler artmış ve bu ilişkileri ustalıkla idare edebilecek, Mustafa Reşit Paşa, Emin Ali Paşa gibi devlet adamları yetişmişti Buna paralel olarak gazetecilikte ve genel olarak yayın hayatındaki ilerlemeler, küçük de olsa aydın bir kamu oyunun doğmasını sağlamıştı Bu etkiler altında dünya olaylarını yakından izleyen, Doğuyu ve Batıyı iyi bilen bazı aydınlar yetişti Artık, 19 yüzyılın ikinci yarısında, Batıdaki özgürlükçü fikirlerin de bu Osmanlı aydınlarınca benimsenmemesi doğaldı Nitekim bu sıralarda Namık Kemal, Ziya Paşa gibilerinin önderliği altında, Yeni Osmanlılar diye tanınan ve Osmanlı Devletinin meşrutiyet esaslarına göre idare edilmesini isteyen bir topluluk meydana çıktı Bu topluluk, Osmanlı devletinin meşrutiyet esaslarına göre idare edilmesini istemiyordu Başta Mithat Paşa olmak üzere, bazı devlet adamları da bu düşünceleri paylaşmaktaydılar İşte bu aydınların, siyaset adamlarının çalışmaları ve olayların da gelişmesi sayesinde Abdülhamit II 1876 yılında I Meşrutiyeti ilan edebildi

Ne var ki, parlamento hükümetinin Osmanlı Devletinde uygulanmasını zorlaştıran büyük bir engel vardı; bu da Osmanlı camiasının yapısıydı Osmanlı devletinin halkı çeşitli din ve milletlerden meydana gelmişti Öte yandan, ilk parlamentonun çalışmalarını yaptığı sıralarda yenilgiyle sonuçlanan Osmanlı-Rus savaşının sürmekte oluşu 1877-8 Mebusan Meclislerinde çeşitli yolsuzluk iddialarının ve sert eleştirilerin ortaya atılmasına yol açtı Şüphesiz bu da, parlamentoya alışmamış hükümet çevrelerinin tepkisine neden oldu

Yukarıda anlatılan nedenlerden ötürü 14 Şubat 1878 de Abdülhamit II Meclis-i Mebusanın toplantısına son verdi ve 1908 yılına kadar bir daha bu meclis toplanmadı Böylece I Meşrutiyet devri son buluyor ve mutlakiyet idaresine dönülmüş oluyordu Yeni yetişen kuşağın Osmanlı İmparatorluğunda düzeltme yapılması amacı yavaş yavaş devlet içinde siyasi partilerin doğmasına yol açtı Bunların içinde Kanun-u Esasinin tekrar yürürlüğe girmesi için mücadele eden 31 Mart olayından sonra Abdülhamit II’nin tahttan indirilmesini sağlayan İttihat ve Terakki Cemiyeti en önde gelir

Derviş Vahdeti : Yine muhalefetin dinci kolu içerisinde sayılması gereken bir hareket

Derviş Vahdeti tarafından temsil ediliyordu Derviş, Kıbrıslı bir hafızdı Üstünkörü bir takım İslami bilgiler edindikten sonra Nakşibendi tarikatine girmişti Bir aralık İstanbul’a geldi, burada -kendi ifadesiyle- “gözü açıldı” Kıbrıs’a döndüğünde İngilizce öğrendi, 15 yıl memurluk etti 1902 de yeniden İstanbul’a geldi 11 Aralık 1908’de Volkan gazetesini yayımlayamaya başladı Gazetenin koleksiyonu incelendiğinde bunun sıradan dincilik yapan bir gazete olmadığı anlaşılır Gerçekten gazetenin şu nitelikleri olduğu göze çarpmaktadır: 1) İslamiyetçi nitelik, 2) Hürriyetçi ve Kanun-u Esasi düzeninden yana nitelik, 3) İnsaniyetçi ve medeniyetçi nitelik, 4) Fedakarancı nitelik, 5) Sabahattinci ve muhalif nitelik, 6) Osmanlıcı, ittihad-ı anasırcı görüşler

2 31 MART OLAYINDAN ABDÜLHAMİT’İN TAHTTAN İNDİRİLİŞİNE KADAR GEÇEN OLAYLAR

A Ayaklanmanın İstanbul’da Egemen Olduğu Günler

Ayaklanmanın Başlaması

Askerin Yaptıkları : 12 Nisan gününü 13 Nisana bağlayan gece yarısında Taşkışlada bulunan 4 avcı taburunun askerleri ayaklandılar, subaylarını bağladıktan sonra sabahleyin 245 de kışlalarından silahlı olarak çıkarak 345 de Sultanahmede geldiler ve Meclis-i Mebusanı kuşattılar Askerlerin ellerinde bir beyaz, bir kırmızı ve birçok yeşil bayraklar vardı Bu yeşil bayraklar İttihad-ı Muhammedi Cemiyetinin açılışında kullanılan bayraklardı 4 Avcı taburunun askerleri diğer kışlalara da giderek oralarda bulunan askerleri ayaklanmaya çağırdılar Bu çağrı üzerine, saat 545 de Kılıç Ali, Taşkışla kışlalarının askerleri ve Beyoğlu numune topçu alayları, Yıldızdaki 5, 6 ve 70 alayların askerleri Sultanahmette toplanmış bulunuyorlardı 2 avcı taburu henüz katılmadığı gibi, mümtaz Kolağası Aziz Bey’in kumandasında bulunan 3 avcı taburu Ayasofyaya hiç gelmeyecekti Bu sırada ayaklananların sayısı 3000’i aşıyordu Bu saatte askerler havaya birkaç el ateş ettiler ve birkaç defa “Yaşasın Asker” diye bağırdılar Gürültü üzerine halk, büyük kalabalıklar halinde meydanda toplandı Bütün olup bitenler az çok düzen içinde oluyordu Askerler birbirlerine kimsenin, özellikle azınlıkların ve yabancıların malına, canına dokunulmamasını sürekli olarak telkin ediyorlardı Harbiye nazırı saat 5’de, 1 Ordu Kumandanı Mahmut Paşa’yı işbaşına çağıran bir telgraf çekti Paşa telgrafı saat 7’de aldı 830’a doğru Harbiye Nezaretine geldi 915 ‘de Davut Paşa kışlasına bir telgraf çekilerek süvari birliklerinin yola çıkarılması emredildi; bu birlikler saat

1045’de Beyazıta geldiler Gelenlerden yirmi süvari Gedikpaşada bulunan ayaklanmış askerlerin üzerine gönderildi, bunlar dağıtılarak üçü yaralandı Süvariler bir yandan Beyazıt dolaylarında yollarda biriken halkı dağıttılar Bu sırada Harbiye nezaretinin kapılarına dağ topları ve makineli tüfekler yerleştirildiği gibi, Köprüden geçecek askerleri önlemek üzere Eminönüne makineli tüfek gönderildi Başkaldıranlardan bir takımı Harbiyedeki askerleri kandırmaya çalışmışlar ama buna muvaffak olamamışlar, hatta Osmanlı’ya göre bazıları içerdekiler tarafından “paralanmışlardı

Harbiye Mektebinde : Öte yandan, Kuran’ın bildirdiğine göre bir aralık Muhtar Paşa, Abdülkadir Bey adında bir subay aracılığı ile Harbiye Mektebi öğrencilerine, diğer yüksek okul öğrencileriyle birlikte ayaklanmayı bastırmalarını teklif etmiş Bunu Harbiyeliler “prensip itibariyle” kabul etmişler ama “nedense” bu iş olmamış Paşa’nın ayaklanan askerlerden kurtulmak için Modada bir yabancı komşunun evine sığınması, sonra da vapurla Yunanistan’a kaçmış olmasının herhalde bir rolü olmuştur Fakat öle anlaşılıyor ki, Harbiyeliler, belki de içlerinde İttihat ve Terakkiye muhalif birçok öğrencinin bulunması yüzünden böyle bir işe fazla hevesli görünmemişlerdi O derece ki, 31 Martçıların görünüşteki önderi Hamdi Çavuş Harbiyeye gelmiş ve Harbiyelilerin ayaklanmaya katılmalarını teklif etmiş Kuran bu teklife karşı tepkisini şöyle anlatıyor: “İmtihanları vesile ederek bu teklifi reddetmiştim” Kuran’a göre Hamdi Harbiye okul yönetiminin, İttihatçı olmayan ve ona kafa tutan öğrencilere karşı aldığı disiplin tedbirleri yüzünden böyle bir teklifi uygun karşılayacaklarını sanıyormuş Her ne ise, Harbiyeli subaylara karşı düşmanlık besleyen, hatta yer yer onları öldürmeye çalışan bir ayaklanmanın önderinin, o subayların yetiştiği okuldan yardım istemesi son derece gariptir

Yıldız Sarayında : Askerlerin mebuslar heyetinin Yıldız’a gitmesine engel olmuş olmasına rağmen, heyetten Yusuf Kemal Bey Yıldız’a gitmeyi başardı Orada, daha önce kendiliklerinden gelmiş bulunan mebuslardan Esat Toptani Paşa’yı ve Müfit Bey’i buldu Esat Paşa ikinci mabeyinci Nuri Paşa aracılığıyla Abdülhamit’in Ayasofyada askere görünmesini istedi Nuri Paşa’nın sonradan Harp Divanında açıkladığına göre Abdülhamit bunu, “Beni parçalatmak istiyorlar” diye reddetmiş Bunun üzerine Esat Paşa bir saltanat arabası verilmesini, bununla kendilerinin gidip askere söz anlatmalarını öne sürer Padişah bunu da “Saltanat arabasına kardeşimi bindirip padişah ilan etmek istiyorlar” diye reddeder Abdülhamit’in bu sırada büyük bir heyecan içinde bulunduğu tahmin edilebilir Bunun üzerine, artık Sadrazam olmayan Hilmi Paşa’nın da onayı ile, Ali Cevat Bey’in askerlere, onları affeden bir irade-i seniye götürmesi kararlaştırıldı Bu irade, hükümetin istifasının kabul edildiğini, yeni kabinenin kurulmak üzere olduğunu, güvenliğin korunacağını, o gün “içtimada” bulunan “asakir-i şahanenin ve birlikte bulunanların” Padişah tarafından affedildiklerini açıklıyor ve “ila yevm ül kıyam baki ve ali olan şeriatın bundan böyle de her tarafça ahkam-ı celilesine bir kat daha dikakt ve itina olunması tekiden” buyrulduğundan artık askerin askerin kışlasına, ahalinin de işine gücüne dönmesi istiyordu Ayrıca Şeyhülislam bütün asker ve halka Padişahın selamını bildirmekle görevli kılınıyordu

Öldürülenler : Ayaklanmanın ilk günü ölenler arasında Adliye Nazırı Nazım Paşa da vardı Öğleden sonra Hilmi Paşa tarafından Babıaliden Saraya çağrılan Adliye Nazırı ile Bahriye Nazırı Rıza paşa, aynı arabayla yola çıktılar: Eminönüne geldiklerinde asker arabayı çevirip Meclise götürdü Meclisin dış kapısından girerken bekleyen asker silaha davrandı Rıza Paşa buna karşı çizmesindeki tabancayı çıkarmak isteyince kendisi ayağından, Nazım Paşa da kalbinden vuruldu Ondan başka, Lazkiye mebusu Arslan Bey öldürüldü İkdam’a göre öldürülen subayların sayısı dörttü Bunlar ya askere engel olmak istedikleri için, ya da askere “tecavüz” etmeye kalkıştıkları için öldürülmüşler Bir de Şerif Sadık Paşa ile uşağı öldürülmüştü Ayrıca, Harbiye Nezareti önlerinde ayaklananlardan bazı kayıplar olduğu anlaşılıyordu Şura-yı Ümmet ve Tanin gazete idarehaneleri de yıkılıp yağmalandı

Basının tutumu : ikdam, Osmanlı, Volkan, Mizan, Serbesti gibi gazeteler ayaklananlardan yana tavır almışlardı İkdam askerlerin düzenliliğini göstermek için elinden gelen çabayı gösteriyordu Buna göre, zorbalıklar, karşı yanın kışkırtması ile, ya da meşru

savunma durumunda olmuştu Her polisin yanına iki asker verilmiş, bunlar İstanbul sokaklarında güvenliği sağlamışlar, birbirlerini yatıştırıp frenlemek için öğütler vermişlerdi Askerler Adliye Nazırını öldürdükleri için pek üzgündüler: cenazesi “ihtifalat-ı lazime” ile kaldırılacaktı Yabancılar ve müslüman olmayanların haklarına “fevkalade riayet edilmişti Askerler ikişer, üçer elçiliklere giderek can, mal, ırza dokunulmayacağını açıklamışlardı İkdam, yabancılar ve bu arada The Times muhabiri askerlerin gösterdikleri “intizamperverlik” ve “siyasi terbiyeye” hayran kalmışlardı Ayasofyaya gelen Amerikan elçisi askerlerin isteklerini “muhik” görmüş ve ağırbaşlı davranışlarını takdir etmişti Ayaklanmayı fırsat bilen Zaptiye tevfikhanesindeki tutuklular binayı ateşe vererek kaçmaya yeltenmişler, asker gelerek onların ayaklanmasını bastırmıştı

Selanik’in Tepkisi : Ayaklanma haberi Selanik’e varır varmaz oradaki İttihat ve Terakki ile 3 Ordu derhal kesin bir tavır aldılar 3 Ordu Kumandanı birinci ferik Mahmut Şevket Paşa’nın başkanlığında askeri kulüpte yapılan toplantıda, Rumeli’den gidecek bir ordu ile ayaklanmanın bastırılması kararlaştırıldı Bu orduya Hareket Ordusu adının verilmesi toplantıda bulunan Mustafa Kemal’in düşüncesiydi Ordunun başına Mustafa Kemal’in kumandanı Selanik redif fırkasının kumandanı ferik Hüseyin Hüsnü Paşa getirildi Ordunun kurmay heyetine kolağası Mustafa Kemal de girdi Ayrıca kamu oyunu harekete geçirmek üzere ertesi gün Selanik’te bir miting yapılması kararlaştırıldı

The Times’ın olayın ertesi günü çıkan yorumu şuydu: “İttihat ve Terakki’nin yerine bir çok kabiliyetli ulemanın üye olduğu rakip bir teşkilat geçmiştir Muhammediye Cemiyeti başkente egemendir ve arkasında Birinci Ordunun bütün askerleri ve halkın silahlı bölümünün çoğunluğu vardır” Gazeteye göre Temmuz devrimini yapan İttihat ve Terakki kadar gizli ve becerikli bir teşkilat, “gerici” ayaklanmayı hazırlamıştır Aynı zamanda dış tehlikenin de varlığına işaret olunuyordu Haberi alan Bulgar hükümeti, Bulgaristan’ın bağımsızlığı hemen tanınmadığı takdirde “ciddi kararlar” almak durumunda kalacağını açıklamıştı

İsyancıların Davranışı : 14 Nisan günlü İstanbul gazetelerinde bir gün önceki olayları anlatırken askerlere leke sürmemek için çaba göstermelerine rağmen, askerin, Sultanahmetten bütün şehre yayılması İstanbullar için pek ürkütücü bir hal almış, Kapalıçarşı ve İstanbul’daki dükkanların çoğu açılmamıştı Zira ortada subaysız, başıboş kümeler hlinde dolaşan askerler akıllarına estikçe silahlarını havaya boşaltıyorlardı Bu yüzden, bir çok İstanbullular kaza kurşunuyla yaralanıyorlardı Bazı askerler de bu arada rastladıkları subayları öldürmeye kalkışmışlardı, hatta bazen işi “Harbiyeli subay avından” çok, subay olsun olmasın “mektepli avına” çevirenler de oluyordu Öte yandan askerler, Zaptiye Nezaretinin karşısındaki kadınlar İttihat ve Terakki kulübünün kapılarını kırıp yirmi musiki aleti ile mobilyaları parçaladılar Bunları yaparken, arada kümeler halinde Yıldız’a uğrayıp istediklerini kabul ve kendilerini affettiği için Abdülhamit lehinde sevgi ve teşekkür

gösterileri yapıyorlardı Abdülhamit de pencereye çıkıp onların gösterilerine karşılık veriyordu

Vahdeti’nin Tutumu : O gün çıkan Volkan’da Vahdeti’nin “Halife-i İslam Abdülhamit Han Hazretlerine Açık Mektup” başlığını taşıyan yazısı vardı Buna göre, Vahdeti’nin içinde bulunduğu hal ve mevkii Abdülhamit’e hitabetmeyi gerekli kılmıştır “Şu dakikada” aldığı bilgiye göre bütün asakir-i şahaneleri subayların mektepli olanlarını tutukladıktan sonra 045-145 sıralarında Mebusan Meclisini kuşatmışlar, “fakat asakir-i mumaileyhimin makasıd-ı hakikiyeleri ne olduğu bizce anlaşılamamıştır” Maksatları ne olursa olsun, kabinenin düşmesi muhakkakmış, Abdülhamit için en büyük şeref Meşrutiyeti korumasıymış

Ortada resmi otorite olarak bir tek Abdülhamit kalmıştır Öyle ise, Meşrutiyet’in Korunması artık önemli ölçüde Abdülhamit’in mutlakiyeti kurmaya kalkışmamasına, ya da Vahdeti’nin dediği biçimde, onun mutlakiyetçilere kulak vermemesi ile mümkündür Vahdeti, düştüğü umutsuzluk yüzünden, Ahrarcı bir hükümeti gözünden çıkarmış, meşrutiyetçi olmak şartıyla, tarafsız hükümete bile razıdır

Harbiyelilerin Kaygıları : Vahdeti’nin bu yazısı karşısında Harbiye Mektebi öğrencileri Meşrutiyet tehlikede diye endişe ettiler Ahrarcı bir Harbiye öğrencisi olan Ahmet Bedevi Kuran, bazı arkadaşlarını Mizancı Murat’a gönderdi Kendisi de Mevlanzade Rıfat’a gitti

Bu bilgilerden Mevlanzade, Mizancı Murat, Kuran ile arkadaşları, Vahdet-i ve Said-i Kürdi arasında tanışıklık ve temas bulunduğu anlaşılmaktadır Mevlanzade ve Murat Bey, Vahdeti adına teminat veriyor, hepsi de Meşrutiyetin ciddi bir tehlike içinde bulunmadığını teyid ediyorlardı Bu şekilde teminat verebiliyorlardı, zira ayaklanmanın Abdülhamit tarafından değil, kendilerince çıkarıldığını biliyorlardı

Meclisin Toplanması Donanma, Muhalefet ve İngiliz Elçisinin Davranışları :

Basın : Askerin düzenli olduğu yalanını İkdam’ın 15 Nisan Tarihli sayısı her sayfasında sürdürüyordu Ayrıca, bir Rum subayının öldürülmesi “ittihad-ı anasıra” aykırı olduğu için, İkdam bu konuda özel bir duyarlılık gösteriyordu Rumca gazetelerin yazılarına da bir hayli yer verilmişti Tahidromos, Atina’ da olayın “tabii” karşılandığını, ve artık Kamil Paşa ile İsmail Kemal’in işbirliği sayesinde Osmanlı milletleri arasında gerçek bir birlik kurulabileceği umudunun doğduğunu belirtiyormuş

Bugünün The Times gazetesi ise başyazısında, Türklerin hemen hiç kan dökmeden ve maddi zarar yapmadan, ordu eliyle yine bir ihtilal yaptıklarını belirtmekteydi Başyazıya göre, İttihat ve Terakki’nin diktatörce tavırları ve memleketin hızlı bir Batılılaşmaya karşı olması ayaklanmanın nedenleriydi Bu durumda ayaklanma, meşrutiyetçi fakat muhafazakar bir yönetime yol açacaktı

Serbesti de o gün yapılacak basın mitinginin, şimdilik gerekli görülmediği için yapılmayacağını bildiriyordu, zira nasıl olsa şeriat “hürriyet-i kelamı” buyuruyordu

Günün Volkan’ında Vahdeti’nin “İnkikab-ı Şeri” başyazısı dikkati çekiyor Bunda “Açık Mektup” taki kötümserlikten hiçbir iz yoktur Yalnız üç yerde “halife” adı saygıyla anılarak, ihtiyat elden bırakılmak istenmiyordu Son olarak da akerler uzun uzun övülüyordu Volkan’ın son sayfasında ise İttihat ve Terakki önderlerinin nerede bulunduklarının bilinmediği söyleniyor ve alay ediliyordu

Hükümet : O gün hazırlanıp yayımlanan bir resmi tebliğ, hükümetin endişelerini ilk defa dile getiriyor, o zamana kadar sürdürülmüş olan resmi iyimserliği adeta yalanlamış oluyordu Tebliğde, bir çok askerin kışlalara döndüğü, ama bazılarının şehirde silahlı olarak dolaşıp havaya kurşun sıktıkları, böylece halk arasında ölüm ve yaralanmalara yol açtıkları anlatılıyordu Durum karşısında, hükümet sert bir uyarmada bulunuyordu Padişahın affı sadece aftan önceki olayları kapsamaktaydı Oysa söz konusu davranışlar “Şer-i Şerif ve Kanun-u Esasi ahkamına” aykırı olduklarından, hükümetin bunları cezalandırmaya kesin olarak kararlı bulunduğu, bu yolda buyruklar verildiği bildiriliyordu

Öte yandan Harbiye Nazırı Ethem Paşa boş durmamış, bazı taburların çavuş ve onbaşılarını yanına çağırarak öğütler vermişti Bu öğütler mekteplilik, alaylılık ile ilgiliydi: iki tür subay yoktu, hepsinin elbirliğiyle vatan için çalışmaları gerekiyordu Harbiyeliler aleyhinde beslenen düşünceler hiç doğru değildi; bununla birlikte, kötü hali görülen hiçbir subay taburlarda tutulmayacaktı

Hareket Ordusu : 15 Nisan 1909 gecesi Binbaşı Muhtar Bey kumandasındaki Hareket Ordusunun ilk birliği Selanik’ten yola çıktı Oysa 15 Nisan gününde hükümetin ilave olarak yayımladığı resmi bir bildiride “Dersaadet’e hariçten asker celbolunacağına dair olan işaat ve neşriyatın katiyen asıl ve esası yoktur” deniyordu Büyük ihtimalle hükümet Selaniktekilerin niyet ve davranışlarından haberliydi ama onun şimdi tek kaygısı İstanbul’daki askerin yeniden sokaklara dökülmesini önlemekti Nitekim Ali Şevki Bey’in bir mektubu, o akşam kabinenin Tevfik Paşa’nın konağında Nazım Paşa ve Genel Kurmay Başkanı İzzet Paşa ile birlikte toplandığını ve bu arada Selanik’ten asker yüklü iki trenin yola çıktığına dair bir haber alındığını bildiriyordu

B Hareket Ordusunun İstanbul’a Yaklaşması

Basın : 16 Nisan 1909 günlük İkdam’da başlığı “Ahalimize, Muazzez Asker Kardeşlerimize Bir Nasihat-ı Dini’ye” olanyazıda, ayaklanma iyice yeriliyordu: hem Meşrutiyeti tehlikeye atan bir ihtilal ve fitne olayı olarak, hem askeri disiplin açısından, hm de İttihatçı gazetelerin yıkılması gibi davranışlar bakımından

İkdam, kendisini 31 Mart’ın havasına o kadar kaptırmıştı ki, Müslüman kadınların çarşıya ancak zorunluluk halinde çıkmalarını ve çıkanların da “adab-ı Şeriat dairesinde” hareket etmelerini “rica” ediyordu

O gün çıkan Volkan gazetesi 31 Mart olayını ve onun getirdiği düzeni korumak için var gücünü harcıyordu

Mizan’ın o günkü sayısında Murat Bey Meşrutiyet ve Millet Meclisi olmazsa hiçbir şeyin elimizde kalmayacağını anlatıyordu İstibdat geri gelirse din elden gider, zulüm yapılır, memleket ilerleyemezdi Bediüzzaman gibi, Murat Bey de hem Hürriyet’in ilanını, hem 31 Martı övüyordu

O günkü The Times’ın Osmanlı gelişmeleriyle ilgili başyazısı, Tevfik Paşa’yı ve programını alkışlıyor ve durumu genel oalrak umut verici buluyordu Bu programla hükümet ordu ve halkın desteğini kazanırsa Batı Avrupa’nın Osmanlı Meşrutiyeti için beslediği sempatiyi elde edecekti

Alman Paşaları : Hareket Ordusu ile ilgili haberleri duymamış olan, yahut duymuş olsa bile pek ciddiye almamış olanlar arasınsa Osmanlı Ordusunda müşavirlik yapan Kamphövener, Ditfurth ve İmhoff adlarındaki Alman Paşaları vardı Bunlar, elçi Marschall’i ziyaret ederek o günkü selamlığa katılacaklarını ve şerefli Alman subayları olarak, bütün disiplini ortadan kalkmış bulunan bir orduda çalışamayacakları gerekçesiyle Padişaha istifalarını sunacaklarını bildirdiler Marschall ise, 1 Ordunun bütün ordu demek olmadığını ve herşeyin değişebileceğini, istifa talebinin ise Türk ve Alman orduları arasındaki ilişkileri koparacağını, siyasi düşünceleri ne olursa olsun, bütün Türkler tarafından ordularına karşı bir hakaret sayılacağını ileri sürerek onları vazgeçirdi

Yıldız’da : O günkü Cuma Selamlığında yeni kabine Padişaha ve Kanun-u Esasiye bağlı kalacağına andiçti Buna karşılık Padişahta Kanun-u Esasi’yi ötedenberi samimiyetle istediğini ama “şimdiye kadar her nasılsa olmadı”ğını açıkladı

Basında Ayaklanmaya Karşı İlk Eleştiriler :

Bu dönüşün en belirgin örneği İkdam’dı “En Büyük Tehlike Nedir?” başlığını taşıyan imzasız başyazısı, Şeriate bağlılığı ve “asker kardeşlerimizin” o yoldaki meşru emellerini “takdir ve tecbil” ettikten sonra, dört gündür memleketin büyük tehlikeler geçirdiğini ve geçirmekte olduğunu “itiraf” ediyordu Zira Avrupalılar, hatta Anadolu bile, Meşrutiyetin varlığını şüpheli görüyordu

Benzer bir değişiklik askerlere karşı tutumda göze çarpıyordu İkdam, “asker kardeşlerimize” yazısında subaylar hakkında yazılmış şikayet mektuplarını basmayacağını aıklıyor ve bu mektupların temsil ettiği tutumun ele güne ayıp olduğunu anlatıyordu Öte yandan, Harbiyeli subaylara karşı yakınlık ve sevgi gösteren, askerlerce yazılmış iki mektup yayımlanıyordu

Vahdeti’nin Volkan’da yazdığı “Öteberi” yazısında İttihat ve Terakki’den çalışan yirmi beş otuz kişi diye yakınılıyordu Sonra da 31 Marttan önceki sayılarda işlenmiş bir tez ileri sürülüyordu: aslında 31 Mart olayı Enverlerin, Niyazilerin inkılabıdır Bunun çevresinde elbirliği etmek gerekir Askerlerinde subaylarla uğraşmaması öğütleniyprdu

Mizan’da ise askerin mektepli subay istemediği iddiasının “bühtan” olduğu gibi garip bir görüş ileri sürülüyordu Bundan başka bir de not göze çarpıyor Mebusan, Babıali, Matbuat Cemiyeti, ya da Takvim-i Vekayi ile ilan olunmayan haberlere kulak asılmaması isteniyordu

The Times’ıno gün çıkan baş yazısı yine Tevfik ile Nazım Paşa’yı, ve üçüncü gün Cemiyet-i İlmiye’nin çıkardığı bildiriden dolayı, ulemayı övdükten sonra, Hareket Ordusu’nun gerçekliğine inanmamaya çabalıyordu Gazetenin İstanbul muhabirlerine göre, resmi çevreler Hareket Ordusu’nu “blöf” olarak kabul etmekteydiler

Hareket Ordusu Kumandanı Hüseyin Hüsnü Paşanın Bildirisi

Basın : İkdam’da o gün hala yatıştırma ve yumuşatma tutumu devam ediyordu Zira, gazete hazırlanırken İzzet Paşa heyeti Hareket Ordusu ile görüşmelerde bulunmak üzere İstanbul’dan henüz ayrılmamış, ya da yeni ayrılmıştı Bu heyetin Hareket Ordusunu İstanbul’a girmemeye ikna etmesi beklenebilirdi

Aynı gazetede “Sultanzade Sabahattin Beyefendinin” “Asker Kardeşler!” diye başlayan açık mektubu yer alıyordu Prens, “Yaşasın Şeriat” diyordu

Volkan’ın 14 Nisan 1909 tarihli sayısında “Halife-i İslam Abdülhamit Han Hazretlerine Açık Mektup” yazısına karşı çıkarılmış olan Cemiyet-i İlmiye bildirisine cevap vardı Vahdeti, böyle buhranlı bir zamanda yanlışlara türlü anlamlar verenlere cidden teessüf ediyor, açık mektubun o günün yarattığı şaşkınlığa bağlanmasını istiyordu Öte yandan, Vahdeti “Volkancılıktan” vazgeçmiş değildi; hatta iki gündür takındığı, yumuşak sayılabilecek tutumun tam tersine bir gelişme vardı Vahdeti’nin sertliği, umutsuzluğunun sonucu olan bir meydan okuma diye de yorumlanabilir

Oysa Mizan’da Murat savunma halindeydi Kendisinin hiçbir heyet, kimse, makamla hiçbir “münasebet ve muamelesi” yoktu 31 Mart günü saat 815’de köprü üzerine çıkmadan önce, olaydan “zerre kadar” bilgisi yoktu

Hüsnü Paşa’nın Bildirisi : Hareket Ordusu, kumandanı Hüseyin Hüsnü Paşa’nın ağzıyla resmen konuştu İstanbul halkına yazılan beyannameye göre 31 Mart ayaklanmasının amacı istibdada dönmekti Yapanlar ise o düzende çıkarı olan bazı alçaklardı Millet, Şeriat ve mutluluğun sağlayıcısı olan Kanun-u Esasi’nin ayaklar altına alınmak istendiğini görerek, ayaklanmanın asıl sorumlularını cezalandırmak üzere İstanbul’a yürümüştü: Hareket Ordusu milletin yolladığı ilk yürütme gücüydü Hareket ordusunun amacı, Meşrutiyeti güçlendirmek ve “vatan ve millet hainlerine son ve kat’i bir ders-i intibah vermek”ti Mazlum ahalinin, tarafsız askerlerin, saygıdeğer ulemanın mebuslar, elçiler ve yabancıların korkmamaları gerekiyordu Ama ayaklanmaların failleri, kışkırtıcılar ve yardımcıları hesap vermeye çağrılacaklardı

Bu sonuncular arasında hafiye ve çıkarcılar da vardı Tabii Paşa’nın vekiller heyetini Meclisçe seçilmiş sanması, henüz Kanun-u Esasi’yi iyi inceleyemediğini gösteriyor Ayrıca Meclis, henüz kabineye güven oyu da vermiş değildi Bütün İttihatçı çevreler İstanbul’a, Meşrutiyete aykırı kurulduğunu iddia ettikleri kabineyi tanımadıklarını bildiren telgraflar yağdırırlarken, Paşa’nın bu işten hiç haberli görünmemesi garipti Ama belki de asıl önemli sayılacak nokta, ayrı ayrı maddeler halinde, suçsuz olanlara teminat verildiği halde, bu arada Padişahın hiç sözünün geçmemesiydi Padişaha teminat verilmediği gibi, bütün beyannamede kendisi hiç anılmıyordu

Hüseyin Hüsnü Paşa’nın bir de Erkan-ı Harbiye-i Umumiye Riyasetine bir telgrafı vardı Buna göre istibdatçı ve çıkarcıların “iblisane” telkinlerine kapılan Hassa Ordusu ile, Bahriye ve Tophane askerinin ayaklanması altı yüz senelik lekesiz Osmanlı Ordusuna büyük leke sürmüştü İşte bu lekeyi temizlemek için gelen Hareket Ordusu, Meşrutiyeti pekiştirecek ve hafiyelerle çıkarcıların cezasını verecekti

Böylece İttihatçı olmayan İstanbul çevrelerinin korktukları başlarına geldi Zaten Hareket Ordusunu yumuşatma, ya da vazgeçirme çabaları yetkisiz temsilciler karşısında herhangi kesin bir sonuca ulaşmamıştı Şimdi ise Hareket Ordusu en yetkili ağzı ile konuşuyordu ve aldığı tavır sert, kararlı, öç alıcı idi Padişah konusundaki sessiz tutum ise özellikle tehdit ediciydi

Babıali’nin Hareket Ordusunun Kayıtsız Şartsız İstanbul’a Girmesini Kabulden Kaçınması ve Abdülhamide Karşı Kampanyanın Şiddetlenmesi

Basın : İkdam gazetesinde ilgi çekici bir yazı gazete sahibi Ahmet Cevdet’in “Ati-i Vatan” adını taşıyan kısa bir yazısıydı Buna göre, vatanın geleceği birlik ve yürekten anlaşmaya bağlıydı Yoksa ayrılık ve çatışma yoluna gidilirse vatan mahvolurdu Genellikle adeti olmadığı halde o gün imzalı yazı yazması, yurtseverce düşüncelere sahip olduğunu göstermek istediğinin sonucu olarak yorumlanabilir

Abdülhamit’e Karşı Kampanya : Kabinenin aldığı bir kararla, Edirne’deki Ziraat Bankası şubesinde bulunan ve “cihet-i askeriye” tarafınsan istenen 4000 liranın verilmesine müsaade edildi Bundan başka, yeni çıkmaya başlamış olan Hilal gazetesinin o günkü sayısının toplattırılmasına, gazetenin kapatılmasına ve sahibi aleyhinde soruşturma açılmasına karar verildi Söz konusu gazetede “Şurut-u Hilafet” başlıklı, Abdülhamit’in aleyhinde pek şiddetli bir yazı çıkmıştı Bunda, Abdülhamit’in zalim olduğu, onun için halife olamayacağı, Şer’i bir çok kanıtlara dayanılarak ileri sürülüyordu Oysa yalnız Hilal değil, başka gazeteler de ve bu arada başta La Turquie olmak üzere, Abdülhamit’le ilgili birçok olağanüstü haber ve yorumlarla doluydu

C Yeşilköy’de Kurulan Milli Meclis

Babıali’nin Hareket Ordusunun Karşısında Durumu ve Milli Meclis

Basın : İkdam Ali Kemal’in “Telaş Fenadır” başlıklı bir yazısı ile başlıyordu “Ufk-u Siyasi” yazısında ise Hareket Ordusunun gelmesi, yurdunu seven herkes için sevinilmemesi imkansız bir olay olarak gösteriliyordu “Serseri Vahdeti ve Mahiyeti” yazısından 21 Nisan 1909 günü Volkan gazetesinin çıkmadığını, Vahdeti’nin de ortadan kaybolduğunu, yani kaçtığını öğreniyoruz İkdam’a göre 31 Mart ayaklanmasına ve birçok genç subayın masum kanlarının dökülmesine sebep olan Vahdeti’dir

Mizan ise bundan sonra tutulacak siyaseti tarif ediyordu : bütün devletlerle iyi ilişkiler, bütün sermayeleri eşit tutmak ev onlara iyi kabul göstermek ve İngiltere ile ilişkileri güçlendirmek Bu son nokta ile diğerlerinin çelişip çelişmediği incelenmiyordu Hüsnü Paşa’nın bildirisine gelince, Murat Bey bunu alkışlıyordu Fakat Fransız ihtilalinde ihtilalcilerin birbirini yemesi örnek gösterilerek, yenenin, yenilene kanın dışı muameleler yapmaması gerektiği savunuluyordu

Milli Meclis : 25 Nisan 1909 gününün en önemli olayı, Meclis-i Mebusan ve Meclis-i Ayanın, Meclis-i Umumi-i Milli adı altında saat 1430’da Ayastafanos’taki Yat Kulüpte ortak ve gizli bir birleşim yapmasıydı Milli Meclis oybirliğiyle başkanlığa, o gün İstanbul’dan gelmiş bulunan Ayan başkanı Sait Paşa’yı seçti Ahmet Rıza Bey gelince, Mebusan Reisi Mustafa Efendi istifa etti Ahmet Rıza’nın başkanlığı alkışlarla kabul olundu Bundan sonra, Sait Paşa’nın teklifi ve ısrarı üzerine Ahmet Rıza ve Sait Paşa başkanlığı ortaklaşa yapmaya başladılar İlk oturum gizli oldu ve verilen bir önerge üzerine Padişahın tahttan indirilmesi görüşülmeye başlandı O sırada Mahmut Şevket durumu haber alarak Ahmet Rıza’yı yaveriyle yanına çağırttı ve şöyle dedi :

ben maiyetimdeki askeri, Meşrutiyeti ve Padişahı kaldırmak isteyenleri tedip edeceğiz, Padişahın ve milletin canı tehlikede diyerek buraya kadar getirdim Hal’in bizim taraftan vuku bulacağını asker duyarsa isyan eder, mahvoluruz Siz Ayan ve Mebusana gizlice anlattınız, şimdilik ses çıkarmasınlar, bu işi müzakere etmek zamanı geldiğini ben size haber veririm

Hatta Ahmet Rıza’nın kağıtları arasında, Abdülhamit’i Kanun-u Esasi’yi korumak konusundaki sözüne güvenilmediği için Meclis-i Umumi-i Milli adına hilafet ve saltanattan istifaya çağıran bir telgraf metni çıkmıştır

Mahmut Şevket’in Bildirisi : Sükunet içinde, Hareket Ordusuna her türlü yardım yapılmalıydı İkdam gazetesindeki bir yazıda Hareket Ordusunun hükümetle bir uzlaşma yapacağı yalanlanıyordu Zaten uzlaşma olmadığı Mahmut Şevket Paşa’nın Sadarete hitaben yayımladığı bildiriden belliydi Paşaya göre Hassa Ordusu erleri aldatılmış, bu yüzden başkentte hükümetin “nüfuz ve kudreti tamamen” yok edilmiş ve hükümetin bugünü ve yarını tehlikeye sokulmuştu Oysa vatanın selameti, hükümet nüfuzunun güçlendirilmesine bağlıydı İşte bu yüzden, Osmanlı Ordularının bu konudaki düşüncelerine uygun olarak, ikinci ve üçüncü ordular harekete geçmişlerdi Kendisi, kurulan kuvvetin, ve Ayastafanos’da bulunan donanmanın kumandanlığını almak üzere Selanik’ten Ayastafanos’a gelmişti Nedamet ederek aman dileyenler affedilecek, ayaklanmada diretenler ise “bila merhamet şiddetle tecziye ve tenkil” olunacaklardı Cezadan korkan bazı kışkırtıcılar ve kötü insanlar Hareket Ordusunun “Hazret-i Padişahiyi” tahttan indirmek için geldiğini yaymışlarsa da kendisi , Şevket Paşa, bunu yalanlıyordu Ama bunun hemen ardından aynı cümlede, bir de korkutucu uyarma geliyordu: “ mamafih askerlerimizin ifa-yi vazife esnasında erbab-ı fesat ve denaatin yeniden bazı teşebbüsata cüretleri ilcasiyle tekerrür edecek hadisat mesuliyetinin tamamıyla müsebbiplerine ait olacağını beyan eylerim

Times Gazetesi : 23 Nisan 1909 tarihli The Times, başyazısında tamamen ağız değiştirmiş bulunuyordu Türk tarihinde her zaman olduğu gibi Ordunun yine ülkenin alınyazısını yazacağı belirtilirken, bu sefer 31 Martçı askerler değil, Hareket Ordusu kastediliyordu Başyazara göre olayın mutlu bir sonucu vardı: Türk Ordusu, çok kısa zamanda İstanbul önünde yaptığı yığınak sayesinde askeri kabiliyeti hakkında ileri sürülen şüpheleri dağıtmıştı Böylece gazete de, daha önceki tutumuyla ne kadar yanılmış olduğunu dolaylı yoldan itiraf etmiş oluyordu Başyazı, sıkıyönetimin uzun süre kalması konusunda şüpheci bir tavır takınıyor ve siyasi kovuşturma ya da baskı yapmanın büyük bir yanlış ve bir suç olacağını ileri sürüyordu Gazeteye göre, bundan sonra yapılacak işler Mahmut Şevket ve Nazım Paşa’nın kararlarına bağlı idi Oysa o gün, “müttefikan” karar almak üzere Ayastafanos’a gelen Nazım Paşa’ya, değil tekliflerde bulunmak, İstanbul’a dönmek özgürlüğü bile tanınmamıştı

D Hareket Ordusunun İstanbul’a Girişi :

Hareket Ordusunun Yaptıkları : Bir gün önce, yani Cuma günü Şevket Paşa’nın verdiği ilerleme buyruğu, Cumartesi günü Hareket Ordusunun İstanbul’u işgal etmesi ile sonuçlandı O gün çıkan İkdam bunu tahmin etmişti Başyazı “Müsademe mi Musafaha mı?” başlığını taşıyordu ve Ordunun İstanbul’a doğru geldiğini, İstanbul’da ayaklananların pişman olduklarını ve gelenlere kucak açacaklarını, halkın kaygılanmaması gerektiğini, yalnız gericilerin cezalandırılacağını bildiriyordu Aynı gazetede bir başka yazı da “Müdahale-i Ecnebiye Olmayacak!” diye ilan ediyordu

Fatih Zaptiye dairesinde ve özellikle Babıali’de asker çok direndi Babıali ancak üç saat süren top ateşinden sonra teslim oldu Topkapı Sarayının ve Meclis-i Mebusanın teslim alınması kolay oldu Bu arada Taksim ve Taşkışla kışlaları da uzun süre direndiler ve buralarda kanlı çarpışmalar oldu Taksim kışlasındaki 31 Martçılar bir süre sonra teslim olmaya hazırlanırken, bir yanlış anlama yüzünden çarpışma yeniden başladı, sonunda Taksim ve Taşkışla ancak top ateşiyle teslime zorlanabildi Cumartesi akşamı, Anadolu kıyısındaki askeri mevkiler hariç, İstanbul işgal altına alındı

Dikkati çeken bir nokta, çarpışmaların anlatılışı sırasında sık sık 31 Martçılarla birlikte bulunan bir takım subayların anılmasıdır Gerek Taksim kışlasında, gerekse Taşkışlada, böyle subaylar vardı ve bazılarının da çarpışmalara katılmış olması söz konusudur

Yıldız’daki duruma gelince: Cumartesi sabahı Topağacı ve başka yerlere Hareket Ordusunun toplarının yerleştirildiği anlaşıldı Bunu gören ikinci fırka, savunma tedbirlerine büsbütün hız verdi Fakat Padişah, Sadrazam, Harbiye Nazırı, ikinci fırka kumandanının büyük çabaları ve Yıldız’ı kuşatan birliklerin kumandanı Miralay Şevket Turgut Paşa’yla yapılan temaslar sonucunda asker önce teker teker, sonra takım takım ve çekine çekine gidip Ihlamur köşkünde teslim oldu

Diğer yandan Harbiye öğrencileri de şehre giren Ordu ile birleşerek, bir bölüğü elçiliklerin korunması ödevini, bir diğer bölüğü de Taksim kışlasına yapılan saldırıya katılmayı üstlerine almış bulunuyorlardı Rumeli’den getirilen jandarma birliklerine de Beyoğlu sokaklarında devriye gezmek ödevi verildi Bunların birçoğu jandarma kılığına girmiş genç subaylardı Ödevleri sokaklarda güvenliği sağlamak, şüpheli kimseleri yakalamak, üstlerini aramaktı Zaten Hareket Ordusu şehri işgal ederken bütün karakollara el koymayı unutmadı Görülüyor ki, Hareket Ordusu güvenliğe büyük önem verdi Osmanlı Devleti’nin o zayıf durumunda, yabancılara ya da azınlıklara karşı bir davranış olmaması pek önemliydi

Bu arada akla bir soru gelmektedir Hareket Ordusu kısmen olsun derme çatma idi ise, nasıl oldu da 31 Martçılar ona yenildiler? Nedeni şu olsa gerekir: 31 Martçıların maneviyatları pek düşüktü, zira onlardan yana olması gerekenler bile, onları kınamak, ya da hiç olmazsa Hareket Ordusuna karşı direnmemelerini istemek zorunda kalmışlardı Erlerin subaylarına karşı ayaklanması ve bir takım devlet adamlarını ve subayları öldürmesi, ordu kavramıyla öyle bir ayrılık içindeydi ki, belki Abdülhamit ve Vahdeti hariç, kimse onları destekleyememişti Bu yüzden 31 Martçı alaylı subaylar da aynı maneviyat düşüklüğü içindeydiler Bundan başka bu erlerin okullu subayların kumandasından yoksun kalmaları, dolayısıyla başlarında az subay oluşu onların savaş gücünü azaltmıştı Zaten 31 Mart ayaklanmasına katılan askerlerin birçoğu maneviyat bozukluğundan, Hareket Ordusuna hemen teslim olmuşlardı Yani, 31 Martçıların pek azı Hareket Ordusuna karşı dövüşmüştür Bu direnme de bir çaresizlik ve korku sonucu idi

Hareket Ordusunun Aldığı Tedbirler : 25 Nisan 1909 tarihli İkdam, Hareket Ordusunun İstanbul’a girişini İstanbul’un ikinci fethi olarak nitelendiriyordu Üstelik bu fethin -ülkeyi istibdattan kurtarmak gibi- birinci fetihte bulunmayan önemli bir yanı vardı Askerler para karşılığında “vatanlarını helâka” sürüklemişlerdi, subayların ise kalpleri vatan sevgisiyle çarpmıyordu

Bildiriler : Şevket Paşa’nın 12 Nisan 1325 günlü bir bildirisi çoğu yerli ve yabancı gazetelerin, Hareket Ordusunun İttihat ve Terakki ile ilgisi olduğu konusunda ileri sürdükleri iddiaları yalanlıyordu Paşa böyle bir şeyin aslı ve esası olmadığını, Ordu subay, erbaş ve erlerinden hiçbirinin bir dernek ya da fıkraya üye olmadıklarını, zaten askerlerin devlet siyasetine karışmalarının caiz olmadığını ve kumandanların buyruklarından başka bir etkiye kapılanların kanunca cezalandırılacaklarını “ilan ve ihtar” ediyordu Şevket Paşa’nın iddialarının gerçeğe uygun olmadığını söylemek için uzun boylu bir inceleme bile gerekli değildir Hareket Ordusunun subayları mektepli subaylardı ve bunların gençleri İttihat ve Terakki’yi kurmuş ve onun belkemiğini meydana getiren bir zümreydi Kendisi de –İttihat ve Terakki üyesi olmamakla birlikte- bunun farkındaydı Bu bildirinin amacı Hareket Ordusunun İttihat ve Terakki organı olduğu yolundaki yayımları durdurmak ve aynı zamanda Hareket Ordusundaki İttihatçı subayların da kulağını bükmekti

Ama bu bildiri Şevket Paşa’ya göre herhalde istenen etkiyi yapmamış olacak ki bir hafta sonra bir bildiri daha çıktı Bunda yeniden, Hareket Ordusunun hiçbir fırkanın âleti olmadığı ve yalnız Meşrutiyeti kurtarmak için harekete geçtiği belirtiliyordu Arkadan, Ordunun Meşrutiyetin başında, İttihat ve Terakki ile işbirliği yaptığı kabul edilmekle birlikte, Meşrutiyetin kurulmasıyla onunla her türlü ilgiyi kestiği açıklanıyordu Artık ordu milletin ordusuydu ve hangi fırkadan olursa olsun, Meşrutiyete uyan ve milletvekillerinin güvenine sahip hükümetin yürütme gücüydü

Hükümet : Ortada pek garip bir durum vardı İstanbul’da sanki iki hükümet iş görüyordu Biri resmi hükümetti, ama onun ne teşebbüs, ne de yürütme gücü kalmıştı Diğeri ise hem teşebbüs, hem de yürütme gücünü elinde toplamış olan Mahmut Şevket, yani Hareket Ordusuydu Üstelik Tevfik Paşa hükümeti, Hareket Ordusunu İstanbul üzerine yollayan güçler tarafından gayrı meşru ilan olunduğu gibi, henüz güven oyu bile almamıştı Bu sallantılı duruma bir son vermek üzere hükümet ertesi günü, yani Pazartesi günü ittifakla ve kesin olarak istifaya karar verdi Zira kabineye göre, hükümetin meşru olarak kurulmadığı söylentileri yüzünden bazı vilayet memurları nezaretlerini tanımıyorlardı, bu da devlet işlerini bozmaktaydı Meclis tarafından güven oyu işi Cumartesi gününe bırakılmış olduğu halde henüz bir karara varılmamış olması istifayı zorunlu kılıyordu Durumun Meclise bildirilmesi kararlaştırıldı Oysa Meclise gönderilen telgraf tamamen şarta bağlı bir istifadır Bunda, şimdiye kadar belirsiz duruma katlanıldığı belirtildikten sonra, ertesi gün de güven oyu verilmezse hükümetin istifa etmiş sayılması gerektiği bildiriliyordu

Prens Sabahattin’in Durumu :

Resmi Bildiri : 28 Nisan 1909 tarihinde Şevket Paşa’nın imzasını taşıyan resmi bir bildiri çıktı Bunda durum özetleniyor, “hain ve canilerin”, “masum kanların müsebbiplerinin” kanun pençesinde Şeriate göre cezalandırılacakları ilan oluyordu Fesatlık ve nifakçılığa meydan verilmeyeceği hatırlatılıyordu Ama fesatlı ve nifakçılık kavramlarının kapsamı belli değildi Buna yalnız 31 Martçılık, Volkancılık sokulabileceği gibi, her türlü muhaliflik veya, din propagandası da sokulabilirdi Bu geniş yorum korkusuyladır ki bazı muhalifler işler duruluncaya kadar imparatorluk sınırları dışına çıkmak yolunu seçmişlerdi

Sabahattin Beyin Tutuklanması : Tevkifler de almış yürümüştü Şüphesiz en önemli olay Sabahattin Bey’in tevkif edilmesiydi İstanbul gazetesine göre Prens, Pendik’ten istimbotla Karaköy köprüsü karakoluna, sonra da arabayla İstanbul’a götürülmüştü Sabahattin Bey’in sonradan yazdığına göre Manastır’da çıkan İttihatçı Neyyir-i Hakikat gazetesi kendisinin ayaklanmayı düzenlediğini, sonra da Mısır’a kaçtığını ileri sürmüş Sabahattin Bey Harbiye Nezaretinde bir odaya hapsolunmuş, yapılan soruşturmanın sonunda Mahmut Şevket Paşa ile harp divanı başkanı Hurşit Paşa odasına gelerek tevkif edilmesinin “sebepsizliğinden” dolayı özür dilemişler ve Sabahattin Bey’in tevkifini gerektirecek hiç bir delil mevcut olmadığından serbest bırakılmıştır

E Abdülhamit’in Tahttan İndirilmesi :

27 Nisan 1909 Salı günü Milli Meclis toplandı ve Abdülhamit II’yi tahttan indirerek yerine Mehmet V’yi çıkardı Meclis öğle üstü toplanacakken sabah erkenden saat 800 ‘de toplandı Meclis kararının ne yönde olacağı daha meclis Ayastafanos’dayken belli olmuştu, önce Rumeli’den gelen bazı telgraflar okundu Bunlar Abdülhamit’in davranışlarından dolayı tahttan indirildiğini ve hutbelerde adının anılmayacağını haber veriyordu Alışkanlıkla karşılanan bu telgraflardan sonra Mahmut Şevket’ in Yıldız’daki memur, hademe, ağa ve tüfenkçilerin teslim alınıp vapurlara bindirildiklerini ve böylece askeri harekâtın sona erdiğini bildiren 12 Nisan 1325 günlü telgrafı okundu Abdurrahman Şeref Bey bunun bir çeşit işaret sayıldığını ve bundan sonra birçok kimsenin söz istediğini söylüyor

31 MART AYAKLANMASININ ÇÖZÜMLENMESİ

A 31 Mart Ayaklanmasını Düzenleyenler Üzerine Çeşitli Görüşler :

31 Martı incelemiş ya da ondan söz etmiş olanlar, çok defa olayın bir muamma olduğunu kabul ederlerse de, birçokları da olayı düzenleyenler hakkında üç kümeye ayrılabilecek açıklamalar ileri sürmüşlerdir Birincisi, olaydan Abdülhamit’i, ikincisi muhalefeti, üçüncüsü de İttihat ve Terakki’ yi sorumlu tutar Abdülhamit tahttan indirilirken hazırlanıp kabul edilen fetvada, olaydan sorumlu olduğu dolaylı olarak belirtildi Bundan başka, kurulan Örfi Divan-ı Harpler sonuç olarak Abdülhamit’in muhakeme edilmesini istedilerse de, hükümet bunu kabul etmedi İttihat ve Terakki’nin resmi görüşü de Abdülhamit’in sorumlu olduğu merkezindeydi

Ayaklanmayı düzenleme sorumluluğunu, başta Sabahattin Bey olmak üzere, Ahrar’a yükleyen görüşün ilk savunucusu, yine o fıkradan olan Mevlanzade Rıfat’tır Üçüncü görüşün baş savunucusu Mizan gazetesinin sahibi ve Divan-ı Harbın Rodos’ta müebbet kalebentliğine mahkum ettiği Murat Bey’di Bu görüşe göre, 31 Mart olayını İttihat ve Terakki’nin birkaç geniş mezheplisi düzenlemişti Amaç, görünüşte gerici bir hareket yaptırmak Abdülhamit’i de İstibdadı canlandırmak için bir davranışa sevk etmek ve böylece Hareket Ordusunun İstanbul’a gelmesi için vesile hazırlamaktı Bu yoldan İttihat ve Terakki İstanbul’a hakim olacak, muhalefeti susturacak, Abdülhamit’i de tahttan indirecekti İttihat ve Terakki bunun için avcı taburlarını kullanmış ve 31 Mart günü bu taburların İttihat ve Terakki’li subayları, er kıyafetleri içinde bu askere kumanda etmişlerdi Yalnız İttihat ve Terakki’nin kışkırttığı Hassa Ordusu askeri umulmadık bir tepki ile İttihat ve Terakki’ye karşı dönmüş ve bu yüzden İttihat ve Terakkililer çil yavrusu gibi dağılmışlardı

B Askerin Durumu :

Meşrutiyet düzeninin askerleri hoşnut ettiği söylenemez Bunun başlıca nedenlerinden biri, Meşrutiyetin bir diplomalılar egemenliği, yani alaylılığın sonu anlamını taşımasıydı Bu durumda erlerin önce onbaşı, sonra çavuş, arkadan da adım adım Paşalığa kadar yükselmelerine paydos deniliyordu İş bununla da kalmadı, alaylı subayların ordudan çıkarılmasına doğru admlar atıldı Demek ki, okumasız basit askerler için askerliği meslek yapma, yükselme kapısı kapanıyordu Bu kapının kapatılması, orduda yükselmek amacını güden erleri ve tabii bunlardan da önce bu işte ilk adımı başarıyla atmış olan çavuşları, onbaşıları yeni düzeni getiren İttihat ve Terakkiye ve onun belkemiği olan diplomalı subaylara düşman etti Buna bir de alaylı subayların ekmek parası eklenince hoşnutsuzluk nedenlerinden biri anlaşılmış oldu

Şunu da açıklamak gerekir ki, 31 Marttan sonraki günler alaylılığın kısa süreli bir zirvesi oldu Mebusan Meclisi alaylı subayların sert dilekçesine karşı büyük anlayış gösterdi ve Harbiye Nezaretine alaylı subayların orduda kalmalarına dair yazı yazıldı Askerler de alaylılığa bir dönüş olduğunu sezmişlerdi

Ayrıca, artık terhis olmak için yapılan ayaklanmalar hoşgörülmemekte , eski gevşeklik ve alışkanlıkların kökünü kazımak için çok sert davranılmakta, asker ayaklanınca eskisi gibi yumuşak yatıştırma tedbirlerine başvurulmamaktaydı

31 Martçı asker, birbirine karşıt iki türlü eğilim arasında bocalamaya başladı Asker, askerlikle ilgili hoşnutsuzluğun etkisiyle, muhaliflerin umduğu gövde gösterisi yerine kanlı bir ayaklanma sahneye koymuş bulunuyordu İşin aldığı kanlı biçimi kimse doğru bulmadığı gibi, asker de iyi etmediğini biliyordu Bu yüzden askerlerin üstüne ağır ağır bir pişmanlık çöktü Bu pişmanlığı bir yandan muhalefetin ve ulemanın öğütleri ve eleştirmeleri, öte yandan Hareket Ordusunun ve Rumeli’nin öfkeli öcalıcı tavrı derinleştirdi Ama pişmanlık eğilimi yanında, asker için umut bir ışık, Abdülhamit’in kendisine karşı şımartıcı tutumu ve Abdülhamitçilerin faaliyeti idi

C Ulema :

Ulema zümresi, 31 Mart olayına adamakıllı bulaştı Bir kere askerin ayaklanması Şeriat adına oldu: tek başına bu durum ulemayı ayaklanmada söz sahibi kılmaya yetiyordu Hükümet ayaklanmayı zorla bastıracağı yerde Şeyhülislam’dan Fetva Eminin’den yani ulemadan ayaklanmanın yatıştırılmasını istedi 31 Martçıların isteklerini Mebusan Meclisine sunanlar da yine ulema oldu Ayrıca, İstanbul askerinin Hareket Ordusuna karşı koymaması için de yine ulema seferber edildi

Ulema, Meşrutiyeti özgürlük getirmesi bakımından tutarken onun diplomalı egemenliğini getirme niteliğinden hoşnutsuzdu Bu hoşnutsuzluğu da İttihat ve Terakki üzerinde toplanıyordu Bu yüzden, yani İttihat ve Terakki’ye muhalefet etmiş olmak için, ulema Ahrara eğilimliydi

Ulemanın genel olarak 31 Martçı, ya da İttihat ve Terakki’ye karşı olması, bu zümreyi Hareket Ordusunun başarısı karşısında zor durumda bıraktı Hareket Ordusu askerini ayartmak isteyen hafiyelerin de ilmiyeli oluşları, ya da bu kıyafeti seçmeleri, ulemaya karşı bir düşmanlık uyandırdı Artık ulema için sarıkla sokağa çıkmak tehlikeli bir hal almıştı Bunlar, sokağa fesle çıkmak zorunluluğu duyuyorlardı Ama Hareket Ordusunun da ulema aleyhinde ersmen tavır alması, hele bunu sürdürmesi aleyhine olurdu Onun için Mahmut Şevket, 17 Nisan 1325 günlü bildiri ile ulemaya Hareket Ordusuna ve Meşrutiyete yaptıkları hizmetlerden ötürü teşekkür etmek ihtiyacını duydu Harp Divanı dahi Vahdeti ve Lütfi’yi idama mahkum etmekle yetindi

C Muhalefet :

İttihat ve Terakki’yi istemeyenlerin önünde muhalefet geliyordu Muhalefetin başında, uzun süredir İttihat ve Terakki’ye karşı cephe almış bulunan Sabahattin Bey ve onun peşinden gelen ademi merkeziyetçiler yer alıyordu Ayrıca, İttihat ve Terakki’ye çeşitli nedenlerden dolayı küsenler, çıkarlarını muhalefette görenler vardı Kâmil ve Nazım Paşalar, Fedakarân-ı Millet üyeleri bunlardandı Muhalefetin baş teşkilatı Sabahattin Bey’in gizli başkanı bulunduğu Ahrar fırkasıydı Ahrar, özellikle adem-i merkeziyetçilerden oluştuğu ölçüde, bir diplomalılar teşkilatıydı Osmanlı Devletinde din hiçbir siyasal kuruluşun kolay kolay reddedemeyeceği pek güçlü bir destekti Nitekim Ahrar Volkan’ı reddetmedi, yalnız onun desteğinden habersiz görünmeye çalıştı Zira Derviş, en kurnaz oyununu oynuyordu : din yoluyla askerlere seslenmekteydi Askerlerin muhalefetle birleştikleri gün, İttihatçıların ordudan aldıkları güç, bir avuç diplomalı subayın desteğinden başka bir şey olmayacaktı Askersiz subaylar ise, bu durumda, sudan çıkmış balığa döneceklerdi : 31 Mart bu taktiğin bir ölçüde başarıya ulaştığını gösterdi

Muhalefet nasıl bir 31 Mart bekliyordu? Şöyle bir tahmin ileri sürülebilir : asker Meclise yürüyecek, hükümetin istifasını, İttihat ve Terakki ileri gelenlerinin uzlaşmalarını, Kamil Paşa’nın Sadrazam, Nazım Paşa’nın Harbiye Nazırı, İsmail Kemal’in Mebusan başkanı olmasını isteyecekti Bu arada çapulculuk, taşkınlık yapılmayacaktı Bütün bunlar, Şeriat adına yapılacağı, askerin hareketi de beklenmedik bir olay olacağı için herkes şaşıracak ve hareketin zorla bastırılması söz konusu olmayacaktı Böylece ileri gelen İttihatçılar sinecek, sinince mebuslar İttihat ve Terakki’nin baskısından kurtulacak, bu sayede istenen kişiler başa geçirilebilecekti

31 Marttan sonra muhalefet için ilk dönüm noktası, ayaklanmanın aldığı biçim ve askerin Abdülhamit’e eğilim göstermesi ise, ikinci dönüm noktası, Hareket Ordusunun İstanbul önlerinde birikmeye başlamasıydı Bu andan başlayarak muhalefet ve onunla birlikte hükümet, Hareket Ordusuyla bir anlaşmaya, bir uzlaşmaya varılması için var güçlerini harcadılar İstenen şeyler, Hareket Ordusunun ya geri dönmesi, ya da surların dışında kalıp İstanbul askerleriyle yakınlaşma kurması gibi şeylerdi

D 31 Mart Olayı ve Yabancı Devletler :

31 Mart olayı karşısında Bulgaristan, henüz bağımsızlığını Osmanlı Devletince tanınmamış olduğu ve Makedonya’da ülkesini genişletmek emelinde olduğu için, Osmanlı Devletinin ayaklanma dolayısıyla düştüğü zayıf durumdan yararlanmayı düşünmüştü Fakat kısmen uluslararası durumun elverişli olmaması sayesinde bir Bulgar askeri müdahalesi tehlikesi gerçekleşmedi

Öte yandan, ayaklanmanın çıkmasında İngiltere’nin rolünden söz etmek mümkündür İstibdat döneminin ikinci yarısında Abdülhamit, Alman siyaseti gütmüştü Yani, Almanya’nın güttüğü siyaset izlenmiş, onun himayesi aranmış, buna karşılık Alman sermayesine daha çok istisadi imtiyazlar verilmişti Bu yüzden, Meşrutiyet ilan edildiği vakit, istibdadın dış siyasetine de tepki gösterilmiş ve İngiltere’ye karşı büyük bir yakınlık başlamıştı Ayrıca İngiliz elçiliği baş tercümanı sadrazamı ziyaret ederek, İngiltere’nin en yakın sempatisini açıklamış ve o zamana kadar İngiltere’nin Makedonya ve Ermenistan konularında giriştiği teşebbüslerin düşmanca niyetlerden ileri gelmediğini, bununla birlikte bu çetin dönemde Osmanlı hükümetinin durumunu daha da zorlaştıracak davranışlardan kaçınacağını bildirmişti

Sonuç olarak denebilir ki, muhalefetin siyasal tutumunun belki en büyük özelliği ve kuvvet aldığı nokta, İngiliz siyaseti idi Ayaklanma muhalefetin eseri kabul edilsin ya da edilmesin, madem ki 31 Martla Ahrarın durumu geçici olarak da olsa güçlenmiştir, İngiltere’ye yaklaşma, ayaklanma sonuçlarından biri sayılabilir Nitekim İstanbul’da siyaset meydanı boşaldığı için, Hareket Ordusu başkente girinceye kadar, Ahrarcılarla İngilizler hemen hemen istedikleri gibi at oynatabilmişler, resmi İngiliz makamları kurulmasına çalışılan İttihat ve Terakki’siz siyasi düzenin devamı için, manevi ve siyasi desteklerini esirgememişlerdi

Mesele, İngiltere’nin Osmanlı Devletini kendine dostlukla bağlaması açısından ele alınırsa İngiliz siyasetinin büyük bir başarısızlık olduğu görülür Zira siyasetlerini Ahrar gibi İmparatorluktaki zayıf bir Meşrutiyetçi fırkanın ve ihtiyar Kamil Paşa’nın üzerine kurmuşlardı

E Abdülhamit ve 31 Martta İstibdatçılar :

Harp Divanı, Abdülhamit’in de muhakeme edilmesini gerekli görmüş, fakat bu istek

tarafından kabul olunmamıştı Demek ki Harp Divanı, onu suçlayabilecek delilleri edindiği kanısındaydı Bununla birlikte, bu suçlama Abdülhamit’in 31 Mart olayını düzenleyip başlattığını kanıtlamıyor, zira bu bakımdan, ortaya konabilmiş inandırıcı deliller yoktur

Ayaklanma sırasında asker ne Abdülhamit’in lehinde ne de aleyhinde gösteri yapmıştır Askerin Abdülhamit’e geleneksel bağlılığı ve “Padişahım çok yaşa” duasını her yerde tekrarladığı düşünülürse, ayaklanmanın Abdülhamit’e karşı olması ya da hiç olmazsa ondan yana olmaması için çalışıldığı sonucuna varılabilir

Abdülhamit’in kendisini tehdit altında gördüğünün bir işareti de; askerin bütün taşkınlıklarına rağmen onların suyuna gitmek istemesiydi Ayaklanan askeri affettikten sonra kışlalarına dönmelerini öğütlediği halde, asker sabahlara kadar ve ertesi gün havaya ateş etti, subayların canına kastetmek dahil her türlü taşkınlığı yaptı

G: Tevfik Paşa Hükümeti :

Tevfik Paşa hükümetinin durumu pek zordu, zira Osmanlı tarihinin en güçsüz

Hükümetlerinden biriydi Bir kere, İstanbul’daki askere söz geçiremiyordu Bunu, Hareket Ordusu İstanbul’a girmeden önce Hariciye Nazırı Rifat Paşa İngiliz elçisine itiraf etti İttihat ve Terakki’nin aldığı tedbirler yüzünden taşrayla doğru dürüst haberleşme bile yapamıyordu Rumeli’ye gönderdiği buyruklara karşılık, oradaki hükümet memurları hükümeti tanımadıklarını bildiriyorlardı Hükümet Mebusandan güven oyu alamadı, zira Hareket Ordusunun yaklaşmasıyla durumu belirsizleşti Mebusan, taşranın tanımadığı ve belki de Hareket Ordusunun devirmek isteyeceği bir hükümete güven oyu vermek istemiyordu

Hükümetin diğer bir özelliği, muhalefete eğilimli olmasıydı Bu, Tevfik Paşa’nın bir bakıma kendinde varolan bir özellik de sayılabilir, zira Kamil Paşa hükümetinin düşmesiyle son bulan bunalımda, İttihat ve Terakki’nin istifa edilmesi için yaptığı üstelemelere karşı koymuş bir nazırdı

H Meclis :

Mebusan Meclisi, Meşrutiyet düzeninin en ayırdedici resmi organı olarak büyük önem taşıyordu Ama açılıştan Abdülhamit’in tahttan indirilmesine kadar Mebusan çalışmalarının genel bilançosu pek de yüz ağartıcı sayılamaz Mebusların büyük çoğunluğu İttihat ve Terakki listelerinden seçilmiş oldukları halde, bunlar, İttihat ve Terakki’nin görüşlerine inanmaktan, hatta bunları bilmekten uzaktılar Mebuslar, istibdat yıllarında siyasal terbiye bakımından Osmanlı Devleti ve özellikle müslümanlar hiçbir ilerlerme göstermediler, belki amansız bir baskı ve hafiyelik düzeni sonucunda gerilemeden söz edilebilir Öte yandan, İttihat ve Terakki, amaçlarını ve yöneticilerini gizli tutan bir dernek olarak, mebuslarını siyasal bakımdan eğitip disipline sokacağına, özellikle Türkçülük amacını gizlemek için bunu yapmamış, mebuslarla yeterli ilişkiler kurmamıştı Bu davranışta, tek başına Meşrutiyetin ve Mebusan Meclisinin, Osmanlı Devletine mucizeli çözümler getirmeye yeteceği inancının da bir payı olabilir

İ Hareket Ordusu ve İttihat ve Terakki :

Hareket Ordusu demek bir bakıma İttihat ve Terakki demekti Şöyle ki, Hareket Ordusunun ruhunu belkemiğini mektepli genç subaylar oluşturuyordu İttihat ve Terakki ise mektepli zümresinin ve özellikle bunların genç bölümünün siyasal teşkilatıydı Sonra, 31 Mart her şeyden önce İttihat ve Terakki’ye karşı yöneltilmiş bir ayaklanma olduğuna göre, bu ayaklanmayı bastırmak için faaliyete geçmek dahi, Hareket Ordusunu İttihat ve Terakki ile aynı paralele getiriyordu 31 Martın mekteplilere karşı yanı ve muhalefetin İttihat ve Terakki’den arda kalan boşluğa egemen olamayıp istibdat tehlikesinin belirmesi, mekteplileri Meşrutiyet bayrağı altında birleştirdi Demek ki Abdülhamit’e karşı olmak durumu birleştirici bir rol oynamıştır Bunun en göze çarpan belirtisi donanmanın Hareket Ordusuna katılmasıydı Bu arada İttihat ve Terakki’ye karşı yapılmakta olan itirazların da bir süre unutulması tabii idi

İ Ayaklanmanın Nitelikleri :

Olayın başlatıcı olarak kabul ettiğimiz muhalefetin açısından ayaklanma Meşrutiyete karşı bir ayaklanma değildi Bir Meşrutiyetçi hizbin diğer bir Meşrutiyetçi hizbe karşı bir hükümet darbesi, ve Abdülhamit de tahttan indirilmek istendiğine göre, Hürriyetin ilanında İttihat ve Terakki’nin yapamamış olduğu bir hesaplaşmanın tamamlanması niteliğindeydi İlk planda yapılması öngörülen hükümet değişikliği de, her şeyden önce dış siyaset bakımından anlam taşımaktaydı Yani, İngilizlerin tuttuğu ve İngilizlere son derecede bağlı olmak isteyen bir siyasete gidilecekti Gerçi İttihat ve Terakki hükümetleri de bir ölçüde İngiliz siyaseti izlemek istiyorlardı Ne var ki, İngilizler Kamil Paşa’yı İttihat ve Terakki’ye tercih etmek kararındaydılar

Muhalefetin niyetleriyle ölçülürse ayaklanma son derecede Meşrutiyetçi ve İngilizlerden yana sonuç doğurabilecek bir hareketti Ama softaları ve ordudaki askeri kışkırtabilmek için Derviş Vahdeti aracılığıyla dinci bir propagandaya başvurulmuştu Osmanlı Devletinde çok uzun süredir gelişmekte olan bir laikleşmenin varlığına rağmen, dini biçimlerden ve Şeriate bağlılık taslamaktan vazgeçen pek çıkmamıştı

İlmiye zümresi içinde askeri fiilen kışkırtmada en önemli payı olan softalara gelince : bunların hareketi, düpedüz askerlik konusunda gördükleri muameleden dolayı öcalmak istemeleriyle açıklanabilir


Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.