A Dan Z Ye Hukuk Sözlüğü - Harf Sırasına Göre |
06-02-2010 | #1 |
Şengül Şirin
|
A Dan Z Ye Hukuk Sözlüğü - Harf Sırasına GöreA dan Z ye Hukuk Sözlüğü - Harf sırasına Göre A Abes:Akla ve gerçeğe aykırı; gereksiz; yersiz; boş şey; saçma; anlamsız Abesle iştigal etmek:Boş şeylerle uğraşmak abideler ve asar-ı atika:anıt ve abideler Abluka:bir devletin dışarı ile olan ilişkilerini zor kullanarak kesmek Acar:Atılgan; gözü pek; yiğit; kabadayı; yılmaz; kabına sığmaz; güçlü; becerikli Acele itiraz:verilen kararın tefhim yada tebliğinden itibaren belirli bir süre içerisinde ( genellikle bir hafta ) yapılması gereken, kanunda açıkça sayılan itiraz türüdür itiraz üzerine kararı veren makam değil itiraz mercii bir karar verir Acenta:ticari mümessil ticari vekil, satış memuru veya müstahdem gibi bir sıfatı olmaksızın bir sözleşmeye dayanarak belirli bir bölge içinde daimi bir suretle ticari bir işletmeyi ilgilendiren akidlerde aracılık etmeyi veya bunları o işletme adına yapmayı mesle Açık artırma:bir malın, teklif veren kişiler arasında en yüksek bedeli öneren kimseye satılmasını sağlayan satış biçimi Açık çek:Üzerine para miktarı yazılmamış çek, mecazi: sonsuz güven Acir:kiraya veren kimse Aciz:Birinin borcunu vaktinde ödeyememesi durumu Âciz:Gücü bir işe yetmez olan; güçsüz; beceriksiz; kabiliyetsiz; zayıf Aciz vesikası:alacaklı alacağının tamamını alamamışsa kalan miktar için kendisine verilen vesika Ada:çevresi yollarla sınırlandırılmış bulunan, çeşitli parselleri kapsayan arsa parçası Adab:Âdab; Töre; edepler; terbiyeler; utanmalar; yol yordam; yol yöntem Adad:Adâd; Adetler; sayılar; adem yokluk; hiçlik; ölüm Adalet:haklılık; hakka uygunluk Adalet divanı:Devletler arasındaki birtakım hukuk anlaşmazlıklarına bakan ve merkezi La Haye'de bulunan uluslararası mahkeme Adalet örgütü:Adliye teşkilatı Adalet sarayı: Mahkemelerin bulunduğu büyük yapı Adem:Yokluk; hiçlik; ölüm , Adem-i ifa:Adem-i ifâ - Yapmamak; bir görevi yerine getirmemek; bir borcu zamanında ödememek Adem-i iştirak:katılmamak Adem-i selahiyet:yetkisizlik Adem-i: vüsuk gercek olmamak Ademimerkeziyet:Yerinden yönetim Adi kira:kiraya verenin, belli bir ücret karşılığında bir şeyin kullanılmasını kiracıya bıraktığı sözleşme Adi şirket:iki veya daha çok kimsenin, ortak bir amaca ulaşmak için emeklerini ve mallarını birleştirmeyi kabul ettikleri sözleşme ile kurulan ortaklık Adi suçlu:Basit suçları işleyen kimse Adli:adaletle ilgili Adli kaza:Adlî kaza - Cezai, hukuki, ticari, nizalı, nizasız yargı Adli müzaharet:Adli yardım Adli sicil:Bir kimsenin mahkumiyetinin olup olmadığının anlaşılması için konulmuş olan kayıt yöntemi Adli tatil:Her yıl 1 Ağustos ile 5 Eylül tarihleri arasında, kanunda yazılı durumların dışında, hiçbir adli işlemin yapılmadığı süre Adli tıp:Tıbbın adalete yardım eden kolu Adli zabıta:Bir suç sonrası sanığı ve suç delillerini adli yetkililere sunan kolluk kuvveti Afaki:Afakî - Belli bir konu üzerinde olmayan (konuşma); dereden tepeden söz; objektif; nesnel; yabancı Afet:Doğanın sebep olduğu yıkım; kıran; çok kötü; büyük felaket; belâ; çok güzel insan Ağır ceza:Beş yıldan yukarı olan hapis cezaları Ağır hapis cezası: Yirmi yıl ve üstü veya ömür boyu hapis cezası Ağır kusur: dikkatsizlikten ve özensizlikten dolayı işlenen büyük hata Ağlep: Kuvvetli; büyük Ahar: Başkası; yabancı; üçüncü kişi Ahde vefa: Söze bağlılık, sözleşmeye bağlılık Ahir: Âhir - Son; sondaki; en son; en sondaki Ahiren: Âhiren - Sonradan Ahit: Söz verme Ahkam: hükümler Ahkamı huzuriyye: hakim önünde yargılanmayla ilgili yöntem hükümleri Ahkamı mahsusa: özel hükümler Ahkamı müteferia: ahkâmı müteferia - ayrıntılı hükümler Ahkamı mütehalife : ahkâmı mütehalife - aykırı değişik hükümler Ahval: ahvâl - durumlar; haller; vaziyetler Ahz : almak Aidiyet : âidiyet - ait olma durumu; ilişkinlik Aile hukuku : Aile ilişkilerini düzeneleyen hukuk kurallarıdır Aile hukuku : Aileyi oluşturan kişilerin karşılıklı hak ve görevlerini düzenleyen hukuk dalı Aile şirketi : bir ailenin bireylerinden oluşan ortaklık Aile yurdu: bir kimsenin, ailenin gereksiniminden büyük olmamak ve bizzat kendisinin veya ailesinin işletmesi ya da oturması koşuluyla, aile bireylerinin geçimi ve oturmasını sağlamak amacıyla ayırdığı taşınmaz ve ekleri Akar: taşınmaz mal; kiraya verilen ve gelir sağlayan şeyler Akaratı mevkufe: akarâtı mevkufe - vakfedilmiş, gelir getiren mallar Akdetmek: sözleşmek; kararlaştırmak; düzenlemek; bağlamak Akd-i mebhusünanh: sözü geçen akit, anlaşma, sözleşme Akd-i mezbur: sözü geçen akit, anlaşma, sözleşme Akd-i muvazaa: karşılıklı ödün verilerek yapılan akit, anlaşma, sözleşme Akd-i sahih: geçerli, doğru, kusursuz akit, anlaşma, sözleşme Akideyn: âkideyn - her akitte akdi yapan iki taraf Akidin: âkidîn - sözleşenler; sözleşme yapanlar Akit: âkit - bir işi karşılıklı olarak kararlaştırıp üstlerine alan taraflardan her biri; sözleşme veya mukavele yapan Akit vaadi: ön sözleşme Alahilaf'ül-kanun: alâhilâf'ül-kanun - kanun hilafına; yasaya aykırı olarak Alakadar: alâkadar - ilgili; ilişkili Alat : alât - aletler; araçlar Aledderecat : sırasıyla; derecesine göre Alelhesap: hesaplaşmak üzere; hesaba sayarak; sayışılmak üzere; doğan kârdan bir bölümünün ileride tamamı üzerinde hesaplaşılmak üzere önceden ödenmesi Ale-l-ıtlak: genel olarak; rasgele; bir sınır ile bağlı olmayarak Ale-l-umum: ale-l-umûm - genel olarak; umumi bir biçimde; bütün Alelusul: usulüne uygun; üstün körü Aleniyet: açıklık; kamuya açık olunması Alettakrib: takriben; yaklaşık olarak âm ve şamil: genel; herkese ait; geniş kapsamlı Amade : bir işi yapmaya hazır; hazırlanmış Amel: iş; edim; fiil Amele :işçi; emekçi, ırgat Ameli: amelî - işe dayanan; iş üstünde; tatbikî; pratik; uygulamalı Amenajman: doğal kaynakların işletilmesi, Devlete ve kişilere ait ormanların, önceden hazırlanıp kabul edilmiş esaslara uygun olarak işletilmesi Amil: âmil - yapan; etken; etmen; sebep; faktör Amir: âmir - emreden; buyuran; bir memurun vazife bakımından büyüğü; bir fiili yapmaya veya yapmamaya zorlayan, buna gücü yeten Amm: âmm - genel; umumi; herkese ait Amma: ammâ - ama; fakat; lakin; ancak; şu kadar; öyle ki Amme: kamu Amme hükmi şahsiyeti: âmme hükmî şahsiyeti - kamu tüzel kişiliği Amme intizamı: kamu düzeni Anagayrimenkul: Kat mülkiyetine konu olan taşınmazın bütünü Anayapı: Kat mülkiyetine konu olan taşınmazın esas yapı kısmı Anayasa: Bir devletin yönetim biçimini belirten, yasama, yürütme, yargılama güçlerinin nasıl kullanılacağını gösteren, yurttaşların kamu haklarını bildiren temel yasa, kanunuesasi Angaje: sözle veya yazılı olarak bağlanan; bağımlı Ani edim: Bir anda yapılan belli davranış ya da davranışlarla yerine getirilen edim Anif'ül-beyan: ânif'ül-beyan - az önce beyan olunan, bildirilen Anmuhakemetin: muhakeme yaparak; yargılama yoluyla Antrepo: gümrüklere gelen ticari eşyanın konulduğu, korunduğu yer; ardiye; ambar Ara: âra - reyler; oylar Ara kararı: Bir davanın bakılmasını kolaylaştırmak için yargıdan önce önlem niteliğinde verilen karar, duruşma kararı Arama: Saklanan sanığın ve suç belgelerinin elde edilmesi için bir kimsenin evinde, iş yerinde, üzerinde veya eşyasında yapılan araştırma işlemi Arama izni: Yasa dışı ilişkilerle ilgili olarak delil toplamak, zanlı veya suçlu kişileri yakalamak için mahkemece güvenlik güçlerine verilen resmi izin Arama kararı: Arama yapılabilmesi için hakim tarafından verilmiş karar Arazi mahlule: mutasarrıfın mirasçı bırakmadan ölümü ile mahlûl olan arazi-i emiriyye Arazi-i emiriyye: rakabesi beytülmâle ait olarak devlet tarafından kişilere dağıtılan yerler, topraklar; beylik arazi Arazi-i haraciyye: haraca bağlı arazi Arâzi-i memlûke: mülk; timar toprağı; mülkiyet yolu ile tasarruf olunan yerler Arazi-i metruke: halkın gereksinimi ve kullanımı için terk edilen arazi Arazi-i mevat : hiç kimsenin tasarrufu altında olmayan ve halka terk ve tahsis edilmemiş bulunan,yüksek sesli bir kimsenin sesi işitilmeyecek derecede köy ve kasabalar gibi yerlerden uzak bulunan kıraç, taşlık gibi yerler Arazi-i mevkufe: geliri belirli bir konuya tahsis olunan yer; vakıf olunmuş arazi Arazi-i miriye : devlete ait arazi Arâzi-i öşriye: ürününden onda bir Devlet payı alınan ve üzerinde her türlü mülkiyet tasarrufları bulunan arazi âri : sız; boş; çıplak; soyut; arınmış; yüksüz Ariyet : ödünç; eğreti; ödünç sözleşmesi Arîz ve amîk : genişlik ve derinliğine; enine boyuna; uzun uzadıya Arsa: Belediye sınırları içinde, belediye tarafından parsellenerek üzerine inşaat yapmak için ayrılan arazi parçası Arsa payı: Kat mülkiyetinde arsanın, kanunda belirtilen esasa göre bağımsız bölümlere ayrılan ortak mülkiyet payı Arz: sunma; gösterme; bildirme; önüne koyma; anlatma (bir büyüğe) Arzuhal:dilekçe , istidal Asaleten atanma: Sürekli görev yapmak üzere bir göreve atanma Asgari: asgarî - en az; en aşağı; en azından; en düşük; en küçük Ashab-ı intikal: verasetin geçişinde hak sahipleri Aşikar: aşikâr - belli; açık; apaçık; meydanda olan Asri: asrî - zamana uygun; çağdaş; modern Ateh: bunama; bunaklık Ati : âtî - gelecek; gelen (kişi veya şey); gelecek zaman; istikbal Atıf : yollama; yöneltme; yükleme; bağlama; eğme; meylettirme; ilişkili bulma Avans : alacağına sayılmak üzere önceden yapılan ödeme; öndelik Avarız: avârız - kazalar; belalar; borçlanma ve hak kazanma yeterliliğini kısan veya yok eden haller Avdet: dönüş; geri gelme; dönme Avukat: Hak ve yasa işlerinde isteyenlere yol göstermeyi, mahkemelerde, devlet dairelerinde başkalarının hakkını aramayı, korumayı meslek edinen ve bunun için yasanın gerektirdiği şartları taşıyan kimse Ayn: para dışında, kazanılabilen bütün servet öğeleri Ayni: aynî - mala ilişkin; eşyaya bağlı; malın mülkiyeti ile ilgili; herkese karşı ileri sürülebilen Ayni haklar: üzerinde doğrudan doğruya mutlak egemenlik yetkisi veren ve herkese karşı ileri sürülebilen haklar Aza : âzâ - uzuvlar; üyeler; organlar Azade : âzâde - serbest; hür; özgür Azami : en çok; en büyük; en yüksek Azil : Verilen temsil yetkisinin ortadan kaldırılması Azimet:gidiş; yola çıkma
__________________
Arkadaşlar, efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır
|
Cevap : A Dan Z Ye Hukuk Sözlüğü - Harf Sırasına Göre |
06-02-2010 | #2 |
Şengül Şirin
|
Cevap : A Dan Z Ye Hukuk Sözlüğü - Harf Sırasına GöreB Bâ tapu : tapulu; tapu ile tasarruf olunan bab: bâb - kapı ba'dehû: daha sonra ba'de'l-isticar: kira sözleşmesinden sonra ba'de'l-istirdad: geri aldıktan sonra ba'de'l-mevt : ölümden sonra; öldükten sonra bâ'de'l-vefat :insan ölümünden sonra bâdî olmak: sebep olmak bağımsız bölüm: Kat Mülkiyeti Kanunu'na göre, ana gayrimenkulun ayrı ayrı ve başlı başına kullanılmaya müsait bağımsız mülkiyete konu olabilen bölümleri bağıt :akit , sözleşme , anlaşma bâhir :bahir - belli; besbelli; açık; apaçık bahri :denize ait bahsetmek: bir konu üzerinde söz söylemek; konuşmak; sözünü etmek bahşetmek :bağışlamak; sunmak; eriştirmek; vermek Bâ-husus :Ba-husus - hele; özellikle; üstelik baîd :baid - uzak; ırak bâîs olmak: sebep olmak; göndermek; gerektirmek baki :sürekli; daimî; artan; kalan; kalımlı; kalıcı; ölümsüz; saklı duran bakiye :artan ; kalan bâlâ :yukarı; yüksek; üst; yüce baliğ :eren; varan; bulan; yetişen; toplam; büluğa; ergin; son mertebeyi bulan bâligân-mâbelâğ :baligan-mabelağ - ziyadesiyle; bol bol Balotaj kurulu :Kurum ve kuruluşlarda yeni üyelerin alınmasına karar veren kurul banknot :Devlet Bankası tarafından çıkartılan kağıt para bariz :açık; göze çarpan; belirgin basiret: doğru görüş; uzağı görüş; önceden görüş; seziş; uyanıklık; anlayış; kavrayış; dikkat; sağgörü batıl :doğru ve haklı olmayan; çürük; bozuk; sakat; boş; hukuken geçersiz; dayanaksız; temelsiz; beyhude; hüküm ifade etmeyen Batkı :İflas bayi :bazı maddeleri satma izni olan kimse; satıcı; satış yeri becâ :yerine; uygun; bedava; karşılıksız; parasız; emeksiz bedâyî: bedayi - sermayeler; anamallar bedel-i misil: emsaline uygun peşin para beden :canlı varlıkların maddi bölümü; gövde; vücut; cisim; ten bedialar: göze güzel görünen şeyler; estetik bedihî :bedihi - açık olan; besbelli; apaçık; akla; kendiliğinden gelen bediî :güzellik ölçülerine uyan; güzel; güzellik beher :her biri Bekleme süresi: Evliliği sona ermiş kadının yeniden evlenebilmesi için aradan geçmesi gereken süre - iddet müddeti (270 gün) belagat :iyi konuşma; sözle inandırma yeteneği; söz sanatlarını inceleyen bilim dalı beraat :aklanma berât :berat - rütbe, nişan ve imtiyaz verildiğini bildiren ferman beray : amacıyla ; için berayı tetkik :berâyı tetkik - inceleyerek berhava :havaya gitmiş; kaybolmuş; uçurulmuş; yararsız; boş berî-üz-zimme : zimmetten kurtulmuş; aklanmış ber-mucib-i talep: talep mucibince; istem gibi ber-vech :olduğu gibi; olarak ber-vech-i bâlâ : yukarıda olduğu gibi beşeri :beşerî - insanoğlu ile ilgili; insani; insana mensup betekrar :tekraren; tekrarla bey ü şira :almak ve satmak beyanname : Bir makama veya kamuoyuna yapılan açıklama belgesi bey'i :satım; satma; satış; satılma bey'i bât: kesin satış bey'i bi-l vefa :bey'i bi-l vefâ - kararlaştırılan süre içinde satılanı geri almak koşulu ile yapılan satış sözleşmesi bey'i mukayaza :malı mal ile değiştirmek; trampa bey-i sarf :parayı paraya satmak; para bozmak beyn :ara beyn'en-nas: beyn'en-nâs - halk arasında beytülmal: maliye hazinesi beyyine :bir olayın veya işlemin doğruluğunu ortaya koyabilmek için hakimi iknaya yönelik yöntem veya her türlü vasıta ; delil, şahit beyyine külfeti :mahkemede bir beyan ve iddiayı kanıtlama yükümlülüğü, ispat külfeti bidayet :bidâyet - başlama; başlangıç; yerel bidayet mahkemesi :ilk mahkeme; davaları birinci derecede gören ve çözümleyen mercii bi-eyyi-hâl :herhalde; mutlaka; elbette bigüna :herhangi bir bi-hakkın :hakkıyle; hakkı olarak, gerçekten; tamamiyle bi-haseb-il verase :veraset nedeniyle; verasetten doğma bi-hükm'ül-kanun : kanun hükmü gereğince; yasa kuralı ile bila : sız (olumsuzluk eki) bila kayd ü şart: kayıtsız ve şartsız bila tebliğ: tebligat yapılamadan bil-ahire: sonra; sonradan; belahere bilakis :tersine olarak; tam tersine; aksine; sonunda bila-müddet: süresiz bilanço :Bir kuruluşun, belli bir tarihte, alacaklı ve borçlu bulunduğu değerleri gösteren özet muhasebe cetveli; işletmenin finansal durumu ve faaliyet sonuçlarını gösteren tablo bila-sebeb :sebepsiz bilâtefrik :tefrik etmeksizin; ayırmaksızın bilbeyyine: delil ile; tanık ile; ispat ile bil-cümle: bütün; hepsi; tamamı bil-farz: tutalım ki; diyelim ki; sayalım ki; söz gelişi bilfiil :gerçekten; fiilen; hakiki olarak; iş olarak; iş edinerek bililtizam: bile bile Bilirkişi :Çözümlenmesi özel veya bilimsel bilgiye dayanan konularda düşüncesine başvurulan kimse, uzman, ehlihibre, ehlivukuf, eksper bilistirdad :geri alarak; geri alınarak bilmuvafakat :razı olarak bilmüzakere :müzakere ederek; üzerinde görüşüp tartışarak bilmüzayede: artırma ile; artırarak bi-l-rü'ye :görerek; görülerek bilumum: bütün; hep; kamu; -in hepsi bî-ma'nâ: manasız; anlamsız binâberin: bundan dolayı; bunun üzerine; bu nedenle binâen :(binaen) den dolayı; den ötürü; için; binâen-alâ-zâlik :bundan dolayı; bunun üzerine binâen-aleyh :bunun üzerine; dolayısıyla; bundan dolayı (binaenaleyh) bi-n-netîce :netice olarak; sonuç olarak binniyabe :naip eliyle; vekillik ile; vekaleten bırakıt: Miras , kalıt bitap :bîtâp - bitkin; güçsüz; takatsız; yorgun bî-taraf :bi-taraf - tarafsız; yansız bi-t-tabi :tabiatiyle; doğal olarak bloke çek : Keşideci tarafından anlaşmazlığın çözümüne kadar ödemenin durdurulduğu çek türü bölünebilir edim: Niteliğinde veya değerinde esaslı bir değişme olmaksızın, birden ziyade parçalara ayrılarak ifa edilebilen edim bölünemez edim : Niteliğinde veya değerinde esaslı bir değişme olmaksızın, birden ziyade parçalara ayrılarak ifa edilemeyen edim bono : Bir kimsenin diğer bir kimseye veya onun emir ve havalesine, belirlenen vadede, belirli bir tutarı ödeme taahhüdünü içeren, özel biçim ve hükümlere tabi ticari senet; emre yazılı senet borç ilişkisi : İki taraf arasında mevcut olup bir şeyin verilmesi,yapılması veya yapılmamasını öngören hukuki bağ boşanma davası :Eşlerden birinin evlilik birliğine son verecek kararı elde etmek için açtığı dava boşanma ilamı :Mahkemenin boşanmayı kesin hükme bağladığını belirterek verdiği resmi belge bünye: vücut yapısı; yapı, beden; vücut; yapılış; kuruluş bürûz ;belirme; ortaya çıkma (büruz) butlan : geçersizlik __________________
__________________
Arkadaşlar, efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır
|
Cevap : A Dan Z Ye Hukuk Sözlüğü - Harf Sırasına Göre |
06-02-2010 | #3 |
Şengül Şirin
|
Cevap : A Dan Z Ye Hukuk Sözlüğü - Harf Sırasına GöreC câmi :cem eden; içine alan; içinde bulunduran; taşıyan; toplayan câmia :topluluk; zümre (camia) cânî :cani - cinayet işlemiş olan kimse canîb-i beytülmal :hazine tarafı canîb-i vakıf :vakıf tarafı canîp :canip, cenap -- yön; taraf; cihet; yan cari :uygulanan; yürürlükte olan çatma : Deniz hukukunda gemilerin çarpışması cây-i teemmül : etraflıca düşünülmeye değer; düşünülmesi yerinde olur cebrî :cebri, cebir -- zorla yapılan; zor kullanarak yaptırılan; zor altında; güç kullanarak cebri icra :kendi istekleriyle borçlarını ödemeyen borçluların, borçlarını Devlet kuvveti ile ödemelerinin sağlanması; ilgili icra dairelerinin, (gereğinde) zor kullanarak, borçluyu borcunu ödemeye zorlamaları cebri satım : Cebri satış - Malikinin isteğine bakılmaksızın, resmi makamlar tarafından yapılan satım çek :kanun ile belirlenen şekilde düzenlenen, keşidecinin emrinde para bulunan banka üzerinden çekilebilen havalesi çekince :Herhangi bir konuda ileriyi düşünerek çekinmeyi gerektiren sebep veya durum, rezerv, ihtiraz celesat-ı âti :gelecekteki celseler, oturumlar, atiye terkedilen duruşmalar celile : büyük; ulu celp :Çağrı belgesi , Getirtme, kendi üzerine çekme celpname :yargılamada,davacı,davalı,tanık,bilirkişi gibi kimseleri mahkemeye getirtmek için yapılan çağrı cemaat: bir dinden veya ırktan bulunanların topluluğu; toplum; topluluk; insan kalabalığı cem'an :ceman - toplam cemetmek toplamak; bir araya getirmek cemi ezmân : bütün zamanlar; zamanların toplamı cemiyet :toplum; topluluk; dernek cereme : başkası tarafından yapılan veya kaza sonucu ortaya çıkan zararı ödeme; para cezası cerh :Bir düşünce, inanç veya iddiayı çürütme, yaralama cerh ü iptal :çürütme ve yok sayma; geçersiz hale getirme cevâmi' :camiler; mescitler; toplanılan yerler cevaz :izin; müsaade; caiz olma cevâz bahş : izin veren; müsaade eden cevher :maya; öz; değerli taş; elmas ceza :kanunun suç işleyen kimseye uygulanmasını öngördüğü yaptırım ceza hukuku :Suç kapsamı içine giren eylemler ile bunlara uygulanacak cezaları inceleyen hukuk dalı cezai şart :ceza şartı; ceza koşulu; alacaklının zararını karşılama şartı cezri :cezrî - asıl ile ilgili; kökle ilgili; kökten; temelden cibayet :cibâyet - alma; toplama; vergilerin ve başkaca devlet gelirlerinin tahsili cihaz :çeyiz; takım; alet; aygıt cihet :yön; taraf; amaç cins tashihi :Tapu kütüğünde kayıtlı bir taşınmazın niteliğinin değiştirilerek kütüğe, başka bir nitelikte tescil edilmesi çıplak mülkiyet :Kuru mülkiyet - Yararlanma hakkı başkasının olan bir mal üzerindeki sahiplik durumu ciro :Çifte yetki veren havale; ticari senedin, arkasına yazılan yazı veya imza ile başkasına devri cismani :cisimle, bedenle ilgili; bedensel cism-i câmid : cansız cisim cürmiyet :suç hali; suçluluk cürmü meşhut : suçüstü hali ; göz önünde işlenen suç cürüm :suç cürüm tasnii : bir kimse hakkında cürüm (suç) uydurmak cüz :bir bütünü oluşturan bölümlerden her biri; kısım; parça; bölük cüzzi :düşük bir miktar
__________________
Arkadaşlar, efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır
|
Cevap : A Dan Z Ye Hukuk Sözlüğü - Harf Sırasına Göre |
06-02-2010 | #4 |
Şengül Şirin
|
Cevap : A Dan Z Ye Hukuk Sözlüğü - Harf Sırasına GöreD Delil: kanıt; tanıt; ipucu Demirbaş: Bir taşınmazın kiraya verilmesinde kiraya dahil olan, kiralamanın sonunda aynı cins ve değerde iade edilen veya değer eksilmesi kiracı tarafından tazmin edilen eşya Demokratik devlet: halkın devlet yönetimine katılması esasına dayanan devlet Deniz hukuku: Devletler hukukunda denizin türlü bölümlerinin durumunu düzenleyen ve devletlerin bu bölümler üzerindeki yetkilerini belirten antlaşma, gelenek vb niteliğindeki kuralların bütünü Depozito: Bir sözleşmeden dolayı doğabilecek zararlara karşı verilen teminat; bir taahhüt sırasında yatırılan güvence parası Der-akap: hemen; arkasından Derç: sokma; arasına sıkıştırma; gazeteye yazma; toplama; biriktirme Derc etmek: araya sokmak; arasına sıkıştırmak, eklemek Derceb etmek: cebe atmak; kendine alıkoymak Derdest: Görülmekte olan dava Der-dest-i rü'yet: dava görülmek üzere ele alınan, eldeki dava Der-kâr: malum; aşikar; bilinen; belli Dermeyan etmek: ileri sürmek; öne sürmek; ortaya koymak; anlatmak Derogasyon: Ayrıklık Der-piş: derpiş - en önde; göz önünde bulunan; öngörü Der-pîş etmek: öngörme; göz önünde bulundurma Der-uhte: deruhte - üstüne alma; yüklenme; üstlenme; sağlama Desise: hile; oyun; entrika Devair: daireler Devlet Şurası: Danıştay Dîvân-ı Muhasebat: Sayıştay Donatan: gemisini gemi ticaretinde kullanan gemi sahibidir Dûçâr: düçar - tutulmuş; uğramış; yakalanmış Dûn: aşağı; aşağılık; altta; aşağıda Dûr: uzak Duruşma: Davacı ile davalının yargıç karşısında hazır bulundukları yargılama evresi, mahkeme, murafaa Düstur: düstûr - kanun; kaide; yasa; devlet yasalarını içine alan kitap; genel kural; başyasa; yasalar dergisi Düzenleme: Bir sözleşmeyi veya işlemi yapan kimsenin iradesini dinledikten sonra, iki tanık önünde ve yöntemine uygun olarak noter tarafından baştan sona kadar yazılarak, ilgililer ve hazır bulunanlar tarafından imzalanıp noter tarafından da onanan senet
__________________
Arkadaşlar, efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır
|
Cevap : A Dan Z Ye Hukuk Sözlüğü - Harf Sırasına Göre |
06-02-2010 | #5 |
Şengül Şirin
|
Cevap : A Dan Z Ye Hukuk Sözlüğü - Harf Sırasına GöreE
ebniye: binalar; yapılar ecnebi: yabancı; bir devlete göre,kendi uyruğunda bulunmayan gerçek veya tüzel kişiler ecr-i müsemma: taraflar arasında belirlenen ücret ecrimisil: bir malın kullanılmasından doğan yararların para ölçüleriyle takdiri eda: edim; borçlanılan şey; borcun konusu eda davası: davalının bir iş yapmaya,bir ifada bulunmaya veya bir iş yapmamaya,bir ifada bulunmamaya mahkum edilmesinin istenildiği dava edeb : iyi terbiye; naziklik; usluluk edim: Aralarındaki borç ilişkisi dolayısıyla alacaklının isteyebileceği, borçlunun da yerine getirmekle yükümlü bulunduğu bir davranış biçimi ef'âl: eylemler; fiiller, işler; ameller efrâd: fertler; bireyler ehemmiyet: önem; bir şeye verilen değer ehil: ehliyetli; hak sahibi; bir hukuki işlem yapabilme yeteneğine sahip ehl-i hibre: (ehlihibre) - bilirkişi ehl-i vukuf: ehl-i vukûf - bilirkişi ekalliyet: ( akalliyet ) - azınlık eklenti: Bir konutun veya bir binanın kullanılış amaçlarından herhangi birini tamamlayan ya da kolaylaştıran yapı ekser: daha ziyade; ençok; çoğu; çoğunca ekseriyet: çoğunluk elfaz: kelimeler; sözler elîm: elemli; kederli acılı elmen: eldeci , zilyet , elinde bulunduran el-yevm: bugün; şimdi; halen emlak vergisi: Konusu bina ve arazi olup, bu bina veya arazi malikinin, intifa hakkı sahibinin, her ikisi de yoksa malik gibi tasarruf eden kimsenin, bina ve arazinin değeri esas alınarak kanunda belirtilen oranlara göre ödediği vergi emlâk-i sirfe: yeri ve üzerinde binalar ve ağaçları mülk olan taşınmaz mallar emr-i makzî: hükme bağlanmış iş emtea: ticaret konusu her türlü mal emval: mallar; mülkler emvali menkule: (emvâli menkule ) - taşınır mallar;taşınabilir mallar enfüsi: öznel; subjektif enkaz: bina yıkıntıları; yıkıntı; moloz; eski hayvanların bakiyeleri erbaa: dört erbab: (erbâb) - ehil; becerikli; muktedir; yetenekler; sahipler; malikler erbâb-ı vukuf: bilirkişiler ergin: Haklarını kendi kullanmak için yasanın gösterdiği yaşa gelmiş olan (kimse), reşit esbab-ı mucibe: gerekçe; gerektirici sebepler eşcar: ağaçlar eshab: (eshâb) - sahipler; bir şeyin malikleri esham: pay senedi; hisse senedi eşhas: şahıslar; kişiler; kimseler eşkâl: biçimler; suretler; tarzlar , eşgal eslem: en selâmetli; en emin; en doğru; en sağlam evrâkı müsbite: ispat edici belgeler; tesbit edici yazılar; tapu kütüğünü tamamlayan belgeler evsaf: vasıflar; sıfatlar; kaliteler; nitelikler evvela: birinci olarak; herşeyden önce; ilk önce evvel-be-evvel: herşeyden önce evvelemirde: herşeyden evvel; işin başlangıcında; ilk iş olarak ezcümle: özellikle; özet olarak; sözün kısası; toplucası ezmân: zamanlar, vakitler; anlar; çağlar
__________________
Arkadaşlar, efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır
|
Cevap : A Dan Z Ye Hukuk Sözlüğü - Harf Sırasına Göre |
06-02-2010 | #6 |
Şengül Şirin
|
Cevap : A Dan Z Ye Hukuk Sözlüğü - Harf Sırasına GöreF fahiş: (fâhiş) - aşırı; ağır; çok fazla fail: suç işleyen kimse , eden, yapan faili meçhul: Kimin yaptığı belli olmayan veya bilinmeyen failimuhtar: Yaptıklarından sorumlu olacak durumda ve yaşta olan (kimse), başına buyruk fariğ: bir şeyi veya hakkı başkasına devreden; ferağda bulunan; feragat eden; taşınmaz maldaki tasarruf hakkını başkasına bırakan kişi fariza: Şeriata uygun bir biçimde mirasçılara düşen pay Ödev, görev farz : zorunlu; baş koşul; boyun borcu; çok gerekli; varsayma fasıl: ayıran; bölen fâsıla: aralık; ara fasl etme: halletme; neticelendirme fehime: anlayış fek: kaldırma; bir hukuki sınırlamanın kaldırılması; sona erdirme; bitirme fer' î: bağımlı; ekli; eklentili; ikinci derecede olan ferağ: devir; devretme; bir hakkı birine geçirme; mirî veya vakıf arazinin yararlanma hakkının satışı feragat: (ferâgat) - vazgeçme; elçekme; dinlenme ferd: tek; yalnız olan şey; eşi olmayan; tek olan sayı ferdi: fertle ilgili , bireysel ferman: bir kararın yerine getirilmesi için padişahtan çıkan tuğralı emir fesâd: (fesad) - karıştırıcı; arabozucu; karışıklık; bozukluk; dolan fesh: bozma; bozulma; dağılma; dağıtma; kapatma; kaldırma fesih: fesih: Devam etmekte olan bir hukuki ilişkiyi, tek taraflı olarak ve ileriye dönük olmak üzere sonlandıran bozucu yenilik doğurucu irade beyanı fevkani:üst fevkinde:üstünde; aşan feyz: feyiz; bolluk; bereket; ilham; aşk fi-i cârî: geçer değer fiil: eylem; hareket; edim; iş fiil ehliyeti: Bir kimsenin, kendi eylemleriyle haklar ve yükümlülükler yaratması yeteneği filhakika:hakikatte; gerçekte; doğrusu fi-l-vâki: gerçi; gerçekten; vakıa firar: Bir sanık, tutuklu veya hükümlünün gözlem altından kurtulması fırka: Kanun maddelerinin kendi içlerinde satır başlarıyla ayrıldıkları ufak bölümlerden her biri, insan kalabalığı grubu; parti fıtrî: tabii; yaradılışındaki; doğasındaki formalite: Yöntem veya yasaların gerektirdiği işlem fuhûş:(fuhuş) - haddini aşma; kötülük; namusa aykırı hareket fürûht : satma; satım; satış fuzali işgal: bir taşınmaz malı sahibinin izin ve rızası olmadan ele geçirmek, kullanmak fuzuli : (fuzûlî) - boşuna; yersiz; lüzumsuz; haksız; boşboğaz
__________________
Arkadaşlar, efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır
|
Cevap : A Dan Z Ye Hukuk Sözlüğü - Harf Sırasına Göre |
06-02-2010 | #7 |
Şengül Şirin
|
Cevap : A Dan Z Ye Hukuk Sözlüğü - Harf Sırasına GöreG Gabin: aşırı yararlanma, Edimler arasında açık oransızlık, Alışverişte satın alınan mala ödenen karşılığın, malın değerinden çok fazla olması, alışverişte hile yapma Gaî (gaiye): gaye, maksat ve netice ile ilgili; amaca ilişkin Gaip: görünmeyen; hazır olmayan; yitik; yok olan kişi; kaybolan ve kendisinden uzun zaman haber alınamayan kişi Gaiplik kararı : Bir kimsenin ölüm tehlikesi içinde kaybolması veya kendisinden uzun süre haber alınmaması sonucu yargıç kararı ile kişiliğine son verilmesi Galle : gelir; hasılat; yarar Garaz (garez): gizli düşmanlık; asıl maksat; erek; amaç; hınç Gars : ağaç dikme Gasıb: başkasının birşeyini elinden veya tasarrufundan zorla haksız yere alan kimse gasp eden Gasp: başkasının birşeyini elinden veya tasarrufundan zorla ve haksız alınması Gaybubet: kaybolma; yokluk; göz önünde olmayış; yitiklik gayr (gayir): ayrı; başka; özge; artık; diğer; yabancı gayr-i melhûz : beklenmedik; imkansız; olanaksız gayri mümkün: olanaksız; imkansız gayrı vazıh: kapalı , açık olmayan gayrikanuni :yasa dışı, gayriyasal gayrimenkul : Bir yerden bir yere taşınması olanaksız (taşınmaz) mal gayrimenkul mükellefiyeti : Bir taşınmaz malikinin, sahip olduğu mülkü nedeniyle ve özellikle o taşınmaz (gayrimenkul) teminat olmak üzere, diğer bir kimse lehine bir şey yapmaya veya vermeye zorunlu tutulması gayrimenkul tellallığı: Taraflar arasında (hiçbirine sürekli olarak bağlı olmaksızın), taşınmaza ilişkin sözleşmelerin (kira, satım vb) yapılması hususunda ücret karşılığında aracılık etme mesleği; emlakçılık gayrisahih nesep : evlilik dışı doğan çocuk geçici madde: Yasa, tüzük ve yönetmeliklerde belirli bir süre için geçerli olan madde geçici tescil:Halen varolup da uyuşmazlığa neden olan ayni hakların korunması amacıyla tapu kütüğüne yapılan tescil geçit hakkı : Bir taşınmaz üzerinden başka bir taşınmaz malikinin geçebilmesi için kurulan bir ayni hak gemi adamı: Bir iş sözleşmesine dayanarak gemide çalışan kaptan, subay, tayfa vb kimseler genel idare : Bütün ülkeyi kapsayan idare olup "merkez teşkilatı" ve "taşra teşkilatı"ndan oluşur genel vekaletname : Bir kimsenin, kendi adına her türlü işi yapması için başka bir kişiye vermiş olduğu vekillik belgesi gerçek kişi : İnsanlar gerçi: gerçekten; vakıa gerekçeli karar: Mahkeme kararlarında, kararın dayandığı yasal ve hukuksal sebeplerin gösterilmesi geriye yürümek:Öncesini kapsamak, makable şamil girift : dolaşık; karışık; bir birinin içine girgin; tutma; yakalama gıyâb (gıyab) : hazır ve mevcut olmama; göz önünde bulunmama; uzaklaşma; kaybolma; arka gıyabi hüküm :Kendi yokken arkasından verilen hüküm gıyabi tutuklama :Kişinin yokluğunda alınan tutuklama kararı gizli duruşma :Adliyede, sadece izinli veya görevli olanların katılabildiği, kamuya kapalı duruşma, gizli celse görevsizlik kararı: Yargıcın bir davada mahkemeyi görev alanında bulmaması gösterme hakkı :Sinema, tiyatro, konser vb görsel sanatlarda telif hakkı göz hapsi :Bir kimseye bulunduğu yerden ayrılmaması biçiminde verilen ceza gözaltı : Birinin, güvenlik kuvvetleri tarafından belli bir yerde belli bir süre alıkonulması, gözetim, nezaret grev:işçilerin aralarında anlaşarak veya bir kurululun kararına uyarak topluca iş bırakmaları gümrük kolcusu: Gümrüklerce gözaltında bulundurulması gerekli görülen eşya ve yolcularla beraber bulunmak, tartı, sayım ve muayene memurlarına yardım etmek vb işlerle görevli kişi, dideban gûna (gûne) :türlü; gidiş; tarz; yol; sıfat güzeran : geçici; geçen __________________
__________________
Arkadaşlar, efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır
|
Cevap : A Dan Z Ye Hukuk Sözlüğü - Harf Sırasına Göre |
06-02-2010 | #8 |
Şengül Şirin
|
Cevap : A Dan Z Ye Hukuk Sözlüğü - Harf Sırasına GöreH hacet:gerek; gereklilik hacir : kısıt , kısıtlı , hicret eden haciz : Borçlunun, borcunu kendi arzusu ile ödememesi durumunda, alacaklının talebiyle, borçlunun (borca yetecek miktardaki) mal ve haklarına devlet aracılığıyla (icra dairesi tarafından) el konulması haczetmek: Bir alacağın ödenmesi için borçlunun geçim ve mesleğinde gerekli olan şeyler dışında kalan para, aylık veya malına icra dairesi el koymak hâdis : meydana gelen; çıkan; yeni çıkan hafiyyen: gizli olarak; saklı olarak; gizlice hafriyat : kazı; kazılar; toprak kazma; toprak çıkarma hail : duvar, çit, parmaklık, tahta perde gibi taşınmazları birbirinden ayıran işaret ve engeller haiz : sahip; elde bulunduran; taşıyan hak : Hukuk düzeni tarafından şahıslara tanınmış olan yetkilerdir hak ehliyeti : Sağ doğmak şartıyla ana rahmine düştüğü andan ölüm anına kadar olan dönemde herkesin sahip olduğu medeni haklardan (evlenme, mülk edinme vb) yararlanma yeteneği hakem kararı : Taraflarca seçilmiş veya Mahkemeler tarafından belirlenen yeminli hakemlerin verdiği karar hakikiyye : hakikate mensup; gerçek; sahici; doğru; gerçekten hakim : Yargıç , Başta gelen, başta olan, baskın çıkan Hakk : Allah; Tanrı; doğruluk ve insaf; bir insana ait olan şey; dava ve iddiada hakikate uygunluk; harcanmış emek; pay; hisse hakkaniyet : hak ve adalete uygunluk; doğruluk hakk-ı mesil : su yolu hakkı hakk-ı mürûr : geçit hakkı hakk-ı şuf'a: önalım hakkı hakk-ı şürb : içme hakkı; sudan yararlanmada sıra hakkı hakkıhıyar : Seçme hakkı, muhayyerlik hakkımüktesep : Kazanılmış hak, müktesep hak hhakkısükût : Susmalık, sus payı haksız fiil: hukuk düzeninin izin vermediği, zarar verici eylemlerdir haksız iktisap : Bir kimsenin malvarlığında, haklı bir nedene dayanmaksızın başka bir kimsenin malvarlığı aleyhine meydana gelen artma ya da azalmama durumu halel : bozma; bozukluk; eksiklik; zarar haleldar olmak : bozulmak; çiğnenmek hali sabıka irca : eski hale getirme halita : karışım harâc-ı mukaseme : arâzî-i hâriciyye mahsullerinden onda birden yarısına kadar alınan vergi harâc-ı muvazzaf : arâzî-i hâriciyye üzerine yerin tahammülüne göre,maktûiyet veçhile tayin olunan vergi Hariciye Vekaleti : Dışişleri Bakanlığı hârîm: aşkasının giremeyeceği,girilmesine izin verilmeyen ev bölümü; harem harnup : keçiboynuzu hartama : pedavra; köknar ve lâdin ağaçlarından elde edilen, çatı örtüsü olarak kullanılan ince tahta has : sıkıştırmadan bir yerin içine alma; hareketten menetme; etrafını çevirme; vakfetme hasârât : zararlar; ziyanlar; hasarlar hasb-el-kanun : kanun gereği hasebiyle : yüzünden; dolayısıyla; bu nedenle hasılat Kirası : Kiraya verenin, bir bedel karşılığında, hasılat veren bir malın veya hakkın kullanımını kiracıya bıraktığı sözleşme; ürün kirası hâsim: hasmeden; kat'eden, kesip atan Hasîm (hasım) : iki düşmandan herbiri hasren: muhasara ederek; etrafını çevirerek hâss : özgü hatia : hatîa ; günah; kabahat; suç; yanlış; yanlışlık hava hukuku : Havada ulaşımı düzenlemek için konulmuş hukuk kurallarının bütünü hava sahası : Bir devletin yalnız kendisinin kullanma hakkı olduğu, başka devletlerin ancak ilgili devletten izin alarak yararlanabileceği gökyüzü parçası havale : Yollama ödeyicisinin, para, değerli kağıtlar veya benzeri nesneleri, yollayıcı hesabına yollama alıcısına ödemek ve yollama alıcısının da bunları kendi adına teslim almak üzere yetkili kılındığı sözleşme hâvi (havi) : kapsar; kapsayan; içeren; içerir havza-i fahmiyye: kömür havzası; kömür bulunan bölge haylûlet : engel olma; araya girme; yolu kapama haymatlos: Vatansız hayr (hayır) : iyilik; iyi; faydalı iş; yarar hayrât : sevap kazanmak için yapılan hayırlı işler; sevap için kurulan müessese hazine : Devletten ayrı bir kişilik oluşturmamakla beraber, bir taraftan bütçenin uygulanmasına ilişkin işlemleri, diğer taraftan da kamu gelir ve giderlerinin zaman olarak uygunluğunu sağlayan merkezi örgüt; Maliye Bakanlığı ve maliye dairelerinden oluşan örgüt heder olma : ziyan olma hedm : yıkma; harap etme hercü merc : altüst; karmakarışık; allak bullak; darmadağınık heyelan : toprak kayması hibe : bağışlama hidematı amme : kamu hizmeti hıfz : saklama; koruma Hıfzetmek, korumak hilafı : tersi; aksi; zıddı hilkat : yaratılma; yaratılış; tabiat himaye : koruma; korunma; birine arka çıkma hini dava : dava sırasında hini hacet : gerektiğinde hisse-i şayia: yaygın hisse; ortak pay hitam : son; bitim; tükenme; nihayet hıyar : Bir şeyi seçmekte veya yapıp yapmamakta özgürlük hizmet sözleşmesi: İşçinin, belirli veya belirsiz bir zaman süresi içinde iş görmeyi ve işverenin de ona bir ücret vermeyi üstlendiği sözleşme hod-be-hod : kendi başına;kimseye danışmadan;kendiliğinden hüccet : senet; delil; belge huda : aktarma hudûs : sonradan peyda olma hükkâm : hakimler; yargıçlar hükmi : Hükümle ilgili, tüzel hükmi şahsiyet: tüzel kişilik, hükmî şahsiyet hukuki işlem : Bir veya birden çok kişinin, hukuksal bir sonuca yönelttiği irade açıklaması hukuki tağyir : Bir kimsenin, kendisine ait olmayan menkul eşyalar üzerinde bazı işlemlerde bulunarak, bu eşyanın niteliğini değiştirmesi hukukun şekli kaynakları : Hukuk Kurallarının hangi şekillere bürünmüş olarak bize verildiğini ve nerelerde bulunduklarını gösteren kaynak hükümsüzlük : bir hukuki işlemin, kanunun öngördüğü şekilde yapılamaması veya kanuna aykırı olarak yapılması halinde hukuki sonuç doğurmaması hulâsa : (hulasa) - özet hulûl : (hulul) - gelip çatma; girme; borcun vadesinin gelmesi (hululu vade) hüsnüniyet : iyiniyet husul: olma; oluş; oluşma; doğma; çıkma husule gelmek : doğmak; ortaya çıkmak; meydana gelmek; oluşmak husumet: hasım olma durumu; hasımlık; düşmanlık; (davada) karşı taraf olma hususat : bakımlar; işler; şekiller; yollar; konular; meseleler; maddeler hususi : özel; kişiye ait hacet:gerek; gereklilik hacir : kısıt , kısıtlı , hicret eden hacizBorçlunun, borcunu kendi arzusu ile ödememesi durumunda, alacaklının talebiyle, borçlunun (borca yetecek miktardaki) mal ve haklarına devlet aracılığıyla (icra dairesi tarafından) el konulması haczetmek: Bir alacağın ödenmesi için borçlunun geçim ve mesleğinde gerekli olan şeyler dışında kalan para, aylık veya malına icra dairesi el koymak hâdis : meydana gelen; çıkan; yeni çıkan hafiyyen : gizli olarak; saklı olarak; gizlice hafriyat : kazı; kazılar; toprak kazma; toprak çıkarma hail : duvar, çit, parmaklık, tahta perde gibi taşınmazları birbirinden ayıran işaret ve engeller haiz : sahip; elde bulunduran; taşıyan hak : Hukuk düzeni tarafından şahıslara tanınmış olan yetkilerdir hak ehliyeti : Sağ doğmak şartıyla ana rahmine düştüğü andan ölüm anına kadar olan dönemde herkesin sahip olduğu medeni haklardan (evlenme, mülk edinme vb) yararlanma yeteneği hakem kararı: Taraflarca seçilmiş veya Mahkemeler tarafından belirlenen yeminli hakemlerin verdiği karar hakikiyye : hakikate mensup; gerçek; sahici; doğru; gerçekten hakim: Yargıç , Başta gelen, başta olan, baskın çıkan Hakk : Allah; Tanrı; doğruluk ve insaf; bir insana ait olan şey; dava ve iddiada hakikate uygunluk; harcanmış emek; pay; hisse hakkaniyet : hak ve adalete uygunluk; doğruluk hakk-ı mesil: su yolu hakkı hakk-ı mürûr : geçit hakkı hakk-ı şuf'a: önalım hakkı hakk-ı şürb: içme hakkı; sudan yararlanmada sıra hakkı hakkıhıyar : Seçme hakkı, muhayyerlik hakkımüktesep : Kazanılmış hak, müktesep hak hakkısükût : Susmalık, sus payı haksız fiil: hukuk düzeninin izin vermediği, zarar verici eylemlerdir haksız iktisap: Bir kimsenin malvarlığında, haklı bir nedene dayanmaksızın başka bir kimsenin malvarlığı aleyhine meydana gelen artma ya da azalmama durumu halel : bozma; bozukluk; eksiklik; zarar haleldar olmak : bozulmak; çiğnenmek hali sabıka irca : eski hale getirme halita : karışım harâc-ı mukaseme : arâzî-i hâriciyye mahsullerinden onda birden yarısına kadar alınan vergi harâc-ı muvazzaf : arâzî-i hâriciyye üzerine yerin tahammülüne göre,maktûiyet veçhile tayin olunan vergi Hariciye Vekaleti : Dışişleri Bakanlığı hârîm : aşkasının giremeyeceği,girilmesine izin verilmeyen ev bölümü; harem harnup : keçiboynuzu hartama: pedavra; köknar ve lâdin ağaçlarından elde edilen, çatı örtüsü olarak kullanılan ince tahta has : sıkıştırmadan bir yerin içine alma; hareketten menetme; etrafını çevirme; vakfetme hasârât : zararlar; ziyanlar; hasarlar hasb-el-kanun: kanun gereği hasebiyle : yüzünden; dolayısıyla; bu nedenle hatia: hatîa ; günah; kabahat; suç; yanlış; yanlışlık hava hukuku: Havada ulaşımı düzenlemek için konulmuş hukuk kurallarının bütünü hava sahası: Bir devletin yalnız kendisinin kullanma hakkı olduğu, başka devletlerin ancak ilgili devletten izin alarak yararlanabileceği gökyüzü parçası havale : Yollama ödeyicisinin, para, değerli kağıtlar veya benzeri nesneleri, yollayıcı hesabına yollama alıcısına ödemek ve yollama alıcısının da bunları kendi adına teslim almak üzere yetkili kılındığı sözleşme hâvi (havi) : kapsar; kapsayan; içeren; içerir havza-i fahmiyye :kömür havzası; kömür bulunan bölge haylûlet: engel olma; araya girme; yolu kapama haymatlos : Vatansız hayr (hayır) : iyilik; iyi; faydalı iş; yarar hayrât : sevap kazanmak için yapılan hayırlı işler; sevap için kurulan müessese hazine : Devletten ayrı bir kişilik oluşturmamakla beraber, bir taraftan bütçenin uygulanmasına ilişkin işlemleri, diğer taraftan da kamu gelir ve giderlerinin zaman olarak uygunluğunu sağlayan merkezi örgüt; Maliye Bakanlığı ve maliye dairelerinden oluşan örgüt heder olma: ziyan olma hedm : yıkma; harap etme hercü merc : altüst; karmakarışık; allak bullak; darmadağınık heyelan : toprak kayması hibe : bağışlama hidematı amme : kamu hizmeti hıfz: saklama; koruma Hıfzetmek, korumak hilafı : tersi; aksi; zıddı hilkat: yaratılma; yaratılış; tabiat himaye : koruma; korunma; birine arka çıkma hini dava : dava sırasında hini hacet: gerektiğinde hisse-i şayia : yaygın hisse; ortak pay hitam: son; bitim; tükenme; nihayet hıyar: Bir şeyi seçmekte veya yapıp yapmamakta özgürlük hizmet sözleşmesi:şçinin, belirli veya belirsiz bir zaman süresi içinde iş görmeyi ve işverenin de ona bir ücret vermeyi üstlendiği sözleşme İ hüccet: senet; delil; belge hükkâm: hakimler; yargıçlar hükmi: Hükümle ilgili, tüzel hükmi şahsiyet:tüzel kişilik, hükmî şahsiyet hukuki işlem:Bir veya birden çok kişinin, hukuksal bir sonuca yönelttiği irade açıklaması hukuki tağyir:r kimsenin, kendisine ait olmayan menkul eşyalar üzerinde bazı işlemlerde bulunarak, bu eşyanın niteliğini değiştirmesi hukukun şekli kaynakları:Hukuk Kurallarının hangi şekillere bürünmüş olarak bize verildiğini ve nerelerde bulunduklarını gösteren kaynak hükümsüzlük:bir hukuki işlemin, kanunun öngördüğü şekilde yapılamaması veya kanuna aykırı olarak yapılması halinde hukuki sonuç doğurmaması hulâsa: (hulasa) - özet hulûl: (hulul) - gelip çatma; girme; borcun vadesinin gelmesi (hululu vade) hüsnüniyet: iyiniyet husul: olma; oluş; oluşma; doğma; çıkma husule gelmek :doğmak; ortaya çıkmak; meydana gelmek; oluşmak husumet :hasım olma durumu; hasımlık; düşmanlık; (davada) karşı taraf olma hususat: bakımlar; işler; şekiller; yollar; konular; meseleler; maddeler __________________
__________________
Arkadaşlar, efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır
|
Cevap : A Dan Z Ye Hukuk Sözlüğü - Harf Sırasına Göre |
06-02-2010 | #9 |
Şengül Şirin
|
Cevap : A Dan Z Ye Hukuk Sözlüğü - Harf Sırasına GöreI-İ ıskat: düşürme; hükümden düşürme; yok etme; iptal ıslah: düzeltme; davada tarafça düzeltme; iyileştirme; iyi bir hale getirme ıslahât: düzeltme veya iyileştirme işleri ıstılâh: terim ıtlâk: salıverme; koyuverme; boşamak; demek; denilmek; tabir ıttılâ: öğrenme; bilgilenme; haberdar olma; tanıma ızrar: zarar verme; zarara sokma ıztırâr: zorunluluk; çaresizlik iade : geri verme; geri çevirme; eski duruma getirme iade-i muhakeme : yargılamanın yenilenmesi iaşe :yaşatma; besleme; geçinme ibâre : deyiş; cümle; paragraf; bir bölüm söz ibhâm: kapalı bırakma; açıklamama; belli etmeme; gizli kapaklı tutma ibka : devamlı, sürekli kılma; yerinde bırakma ibra : aklanma; temize çıkma; aklama; temize çıkarma Alacaklının, borçlusunda bulunan alacağından tamamen veya kısmen vazgeçmesi ibraz: gösterme; meydana çıkarma; sunma ibtida: başlama; başlangıç; ilkin; en önce; başta icâb : gerekme; gerek; bir sözleşme için ilk söylenen söz icabet etme: uyma icbar: zorlamak icabı hal: durumun gereği icar: kiraya verme; kiraya verilme icâre-i müeccele: sonradan alınacak kira icareteynli vakıf: ivedili ve süreye bağlı kira sözleşmesi olan vakıf mallar icazet : izin; ruhsat, diploma icâzet-i lâhika: bir kimsenin izni olmadığı halde,yapıldıktan sonra bir şeyi kabul etmesi ve onaylaması: icbar etme: zorlama icmâl : kısaltma; özetleme; öz; özet genel toplamı icra tetkik mercii: İcra-İflas dairesinin üzerinde olup, icra-iflas işlemlerinin doğru ve kanuna uygun olup olmadığını denetleyen ve ayrıca kanunun kendisine verdiği dava ve işleri gören özel mahkeme İcra Vekilleri Heyeti : Bakanlar Kurulu içtihad: özel görüş; anlayış; kavrayış içtima: toplanma; toplantı; bir araya gelme içtimaî: sosyal; toplumsal içtinap : kaçınma; çekinme idame : devam ettirme; sürdürme idâre-i husûsiyye : il özel idaresi ifa: ödeme; yerine getirme; bir işi yapma; edim ifadat: sözler ifade: anlatma; anlatış; anlatım ifham: anlatma; anlatılma; bildirme; bildirilme ifrağ: bir durumdan başka bir duruma sokma iflas: Borcunu ödemeyen veya ödemelerini tatil eden borçlu hakkında yapılan takip sonucunda, mahkeme kararı ile tespit ve ilan edilen durum ifraz : arazinin parçalanması; bölünmesi; parsellere ayırma; araziyi imar açısından uygun parçalara bölme ifşasına müeddi: açıklanma gereği ihale: Artırma veya eksiltme biçimiyle yapılan ve en uygun fiyatı teklif edene (en çok artıran veya eksiltene) işin/malın verildiği sözleşme yöntemi ihâta: bir şeyin etrafını çevirme; sarma; kuşatma; etrafı çevrilme; anlayış; geniş bilgi ihbar: haber verme; bildirme; bildirim ihdas: ortaya çıkarma; kurma; bir şeyi ilk kez ortaya koyma ihfa: saklama ihkak-ı hak: kendiliğinden hak alma ihlal etmek: zarar vermek; zedelemek; dokunmak; hakkını zedelemek; çiğnemek; bozmak ihmal: dikkatsizlikten ve özensizlikten kaynaklanan kusur; savsaklama; gerekli özeni göstermeme ihraç: çıkarma; dışarıya mal satma; dış satım ihraz: benimseme; sahipsiz bir malı sahiplenme ihtar : hatırlatma; dikkati çekme; uyarma; uyarım ihtarname: Bir kimseye, bir hususu yerine getirmesi veya getirmemesi için yapılan yazılı uyarı; hatırlatma belgesi ihticâc: delil veya tanık gösterme ihtilaf : anlaşmazlık; uyuşmazlık; çekişme; niza; görüş farklılığı ihtilat: karışma; katılma; bir araya gelme ihtimam: özen; bir şey, iş ya da kişiye özel dikkat gösterme ihtirâzi kayıt: çekince; önkoşul; belli hakları kullanma hakkının saklı tutulması ihtiva etmek: içermek; kapsamak; içine almak; içinde bulundurmak ihtiyati tedbir: Davacının, davasını kazanması durumunda, dava konusu şeye kavuşabilmesi için, davadan önce veya dava sırasında o şeyi garanti altına almasına yarayan önlem ihtiyar etmek: seçmek; seçme hakkını kullanmak; tercih etmek; yeğlemek ihtiyarî: isteğe bağlı; seçmeli; istemli ihtiyat: sakınma; ihzâr: hazırlama; huzura getirme; ihzaren celb: sanığı veya tanığı, kendi arzusu nedeniyle gelmediği için mahkeme önüne hakim kararı ile zorla getirtme ihzarî: hazırlayıcı; yetiştirici; hazırlık niteliğinde olan ika etmek: yapmak; etmek; oluşturmak ikâme: yerine koyma; yerine kullanma; dikme;yerine geçme; kaim olma; dava açma ikametgah: bir kimsenin yerleşme kast ve niyetiyle oturduğu yer ikamet etme: Bir yerde yerleşme iradesi ve niyetiyle oturma ikmal: tamamlama; bitirme; devamlı olarak yiyecek içecek ve diğer gerekli malzemenin sağlanması ikrâh: korkutma; bir kimseyi yapmak istediği şeyi yapmamaya, yapmamak istediği şeyi yapmaya korkutarak zorlamak ikrar : saklamayıp söyleme; bildirme; açıkça söyleme; kabul ikraz: borç verme; ödünç verme iktifâ : yeter bulma; yetinme iktirân: yakın varma; yanına gelme; yaklaşma; ulaşma; erişme iktisabî: kazanma ile ilgili; edinme ile ilgili iktisadi: ekonomik iktisap : kazanma; kazanım; edinme; bir şeyin mülkiyetini elde etme İktisat Vekâleti: Ekonomi Bakanlığı iktiza: gerekme; gerektirme; gereklilik; işe yarama ilâm yargı belgesi; mahkemenin verdiği nihaî (son ) kararın, iki taraftan her birine yöntemine göre verilen onamlı örnekleri; mahkeme kararı örneği (sureti) ila-nihâye: sonuna kadar i'lâmât : bir davanın mahkemece nasıl bir hükme bağlandığını gösteren resmi vesikalar; kararı bildiren belge ilamlı icra takibi: Para veya paradan başka bir şey içeren konularda, önce bir mahkeme ilamı alınıp, ilamlara özgü icra takibi yapılması ilamsız icra takibi: Elinde bir mahkeme ilamı bulunmayan veya bulunmasına rağmen ilamlı icra yoluna başvurmayan kişilerin, alacaklarını elde etmek için başvurdukları icra yolu ilga : ortadan kaldırma; yürürlükten kalkma; hükümden düşürme; geçersizleştirme illet: hastalık; sakatlık; bozukluk; neden; sebep illiyet bağı: nedensellik bağı; bir neden ile ortaya çıkan sonuç arasındaki ilişki ilmî: bilimsel ilmi içtihatler: Hukuk bilginlerinin hukuki sorunlarda ileri sunmuş oldukları görüş, düşünce ve kanaatlerdir ilmühaber: belge; birinin herhangi bir durumunu (örneğin ikametgahını) gösteren durum belgesi iltibâs: karıştırılma; benzeşim; karışıklık iltihâk : katılma; karışma iltisâk : yapışma; bitişme; kavuşma iltizam : kendi için gerekli sayma; gerektirme iltizami muamele: bir kimsenin malvarlığının aktifinde yer alan kalemlere dokunmaksızın, yalnızca pasifini artıran bir işlem yapması; taahhüt işlemi; borçlandırıcı işlem; ilzâm : susturma; bağlama imâl: yapma; yapılma; meydana getirme imâr : bayındırlık; bayındır duruma getirme; geliştirme imdi : buna göre; şu halde; o halde imha: yok etme; ortadan kaldırma; mahvetme imhâl : mühlet verilmesi; süre verilmesi; erteleme; yeni bir önel tanıma imlâ : doldurma; doldurulma; yazdırma; yazdırılma; bir dilin cümlelerini, kelimelerini doğru yazma bilgisi imtina: kaçınma; çekinme imtisâl: gerekeni yapma; bir örneğe göre hareket etme; alınan emre boyun eğme imtiyaz: ayrıcalık; farklılık in'ikad : bağlama; kurulma; toplanma inbiâs: gönderilme; meydana çıkma; ileri gelme indinde: yanında ind-el-hâce: lâzım olduğu; gerektiği zaman ind-ettemyiz: temyiz sonunda; temyiz olunduğunda infâk: beslemek; geçindirmek; nafakalandırmak infisâh: fesh olunma; bozulma; hükümsüz kalma; dağılma; kendiliğinden ortadan kalkma inhisar: tekel; monopol; alımın veya satımın tek bir elde toplanması infisah: Ortadan kalkma; dağılma; fesholma inkıta : kesilme; kesinti; ara verme inkılâp: değişme; bir halden başka bir hale dönme; devrim inkıyâd: boyun eğme; kendini teslim etme inkisâm: taksim olma; parçalanma; bölünme; ayrılma inkişaf : açılma; gelişme; gelişim; açınım inkiza: bitim; sona erme insicâm: bir düzeye gitme; düzgün söz; düzgünlük; tutarlık inşâî: inşaya, yapıya ait inşaî hak: yenilik doğuran hak; bir hukuki durumun ortadan kaldırılması, değiştirilmesi veya yeni bir hukuki durumun yaratılması için kişinin kullandığı hak intac: sonuç verme; nitelendirilme; sonuçlandırılma; bitirme intifa: yararlanma; bir şeyden istifade etme intifa hakkı: yararlanma hakkı; başkasına ait bir malda, kullanma ve ürünlerinden yararlanma yetkilerine sahip olmayı içeren irtifak hakkı çeşidi intifa hakkı: Başkasına ait bir mal (hak) üzerinde, kullanma ve ürünlerinden yararlanma yetkilerine sahip olmayı içeren irtifak hakkı çeşidi intikal: Bir mal üzerindeki tasarruf hakkının, kanun ile belli kimselere geçmesi intihâb: seçme; seçilme; seçim intikal: geçme; geçirim; nakil; birinden diğerine geçme; yer değiştirme; el değiştirme bir mal üzerindeki tasarruf hakkının kanun ile belli kimselere geçmesi intikal: geçiş; göçüş; anlama; kavrama; yer değiştirme; el değiştirme intizâm: düzgünlük; çeki düzen; düzenlilik intizâr: bekleme; beklenilme; gözleme; gözlenilme inzibât: yolunda olma; genel emniyetin yolunda olması; sıkı düzen inzimâm: eklenme; katılma; ilave ipham: belirsizlik ipka: kalma; yerinde bırakma; görevinde bırakma; yenileme ipotek akit tablosu: İpoteğin kurulması sırasında tapu memuru tarafından düzenlenen ve ipoteğin durumunu gösteren resmi senet ipotek belgesi: Tapu sicil müdürlüğü tarafından verilen ve ipotek akit tablosunun özetini içeren belge ipotek: Hak sahibine, alacağını, bir taşınmaz malın değerinden elde etme yetkisini veren sınırlı bir ayni hak ipotekli borç Senedi: Taşınmaz rehni ile güvence altına alınmış kişisel bir hak nedeniyle, yetkili tapu görevlilerince ilgili taşınmaza değer biçilerek, taşınmaz değerinin bağlandığı (sürümünün kolaylaştırıldığı) kıymetli evrak iptal: hukuk kurallarına aykırı biçimde yapılmışbir idari işlemin yargı organının kararıyla ortadan kaldırılmasıdır İptidai itiraz: ilk itiraz îrâd: gelir; gelir getiren yapı; söyleme, getirme irae: tayin etme; gösterme irae edilmek: gösterilmek iras : yapma; etme; birine (zarar) verme, sebep olma irat Senedi: Bir alacak nedeniyle üzerinde gayrimenkul mükellefiyeti kurulan bir taşınmazın değerinin, taşınmazdan ödenmesi gerekli bir para borcu biçiminde bağımsızlaştırılarak, sürümünü artırmak için bağlandığı kıymetli evrak irca : eski duruma çevirme; geri döndürme; indirgeme irca olunma: eski duruma getirme; çevirme; döndürme irsen : irs yoluyla; miras yoluyla (geçerek) irtibat : bağlantı; ilişki; ilgili olma irtifak : hacet talep etme; ihtiyaç duyma; yükümlenim irtifak hakları: Bir taşınmaz üzerinde, bir kullanma ve yararlanmaya rıza göstermeyi veya mülkiyete özgü bazı hakların kullanılmasından kaçınmayı gerektiren ve diğer bir taşınmaz veya kişi yararına ayni hak olarak tesis edilen hukuki işlem irtihan : rehin olarak alma, alınma is'af : yerine getirme isâl : vardırma; vardırılma; ulaştırma; ulaştırılma isbât: şahit ve delil göstererek doğrusunu ortaya çıkarma iskan ruhsatı: Bir binada oturulabilmesi için, yapının tamamlanmasından sonra ve İmar Kanunu'na göre, o yapının kullanılabileceğine ilişkin olarak verilen belge isnad: bir şeyi veya bir işi, birisi için yaptı diyebilme; bir şeye dayandırma; yükleme isti'dâd: kabiliyet; akıllılık; anlayış; yetenek istiane : yardım isteme isticar :kira ile tutma; kiralama isticvap: sorguya çekme; sorguya çekilme istida : dilekçe; arzuhal; emanet bırakma; himaye (korunma) talep etme istidlâl: bir kanıta dayanarak, bir nesneden sonuç çıkarma; kanıt ile anlama istifa: İsteğe bağlı olarak bir görevden ayrılma istifade: yararlanma; faydalanma istiglâl : ipotek; ev, dükkân, tarla ve bunlara benzer taşınmazların geliri, karşılık gösterilerek rehine koyma istihap: yanına almak istihdâf : hedef tutma; amaç edinme; amaçlama istihdâm: hizmete kabul etme; kullanma; çalıştırma istihkak : hak istemek; hak ediş; bir şey üzerinde hak iddiasında bulunma istihkak davası: taşınır veya taşınmaz bir mal üzerinde mülkiyet veya diğer bir aynî hak iddiasında bulunmayı konu alan dava istihlâk : tüketim; kullanarak bitirme istihrâç: çıkarma; çıkarılma; netice çıkarma; anlam çıkarma; anlama istihsal : üretim; üretme; elde etme istikraz : borç alma; ödünç alma istilzâm : gerektirmek istimâ : davada dinleme; yargıcın duruşmada iki taraf veya vekillerinin sözlü olarak ileri sürdükleri sav ve savunmaları ile,tanık ve bilirkişinin beyanlarını dinlemesi istimâl : kullanma istimlak: kamulaştırma; Devlet veya kamu tüzel kişilerinin, kamu yararının gerektirdiği durumlarda, bedelin peşin ödemek şartıyla, özel mülkiyette bulunan taşınmazın tamamına veya bir kısmına kanunda gösterilen yöntemlere göre kamu yararına el koyması istimval : ilgililerin rızası olmasa bile yasa gereğince ve değer pahası karşılığında kişilerin mallarına el konulması istina : dayanak; dayanma istinâbe: davanın görülmekte olduğu mahkemeye gönderilmek için başka bir yerde bulunan bir tanığın oradaki mahkemece ifadesinin alınması istinad : dayanma; senet, delil sayma istinâd etmek: dayanmak; bir şeyi dayanak(mesned) olarak almak istinkâf : çekimser kalma; çekinme; geri durma; sakınma istinsah: suret çıkarma istirdâd : geri alma; alınma; geri isteme istisna : ayrı tutma; kural dışı sayma istisna sözleşmesi: Yüklenicinin (müteahhidin), ücret karşılığında, iş sahibi için eser ortaya çıkarmayı borçlandığı sözleşme; eser sözleşmesi İstizah: açıklama istemek iş'âr : bildirme; yazı ile bildirme; gösterme işgal: Tapu kütüğüne göre sahipsiz mal durumuna geldiği anlaşılan taşınmaz malları edinme yolu işhâd: şahit getirme; tanıklık ettirme; tanık gösterme işkâl : zorlaştırma; güçleştirme iştigal: meşgul olma; bir işle uğraşma iştirâ : alım hakkı; satın alma hakkı; hak sahibine istediği zamanda bir şeyin malikinden, o şeyin mülkiyetinin kendisine kararlaştırılan bedel karşılığında devrini isteme yetkisi veren hak iştira hakkı: Hak sahibine, istediği zamanda, bir malın malik iştirâk: katılma; ortak olma; ortaklık iştirak halinde mülkiyet: Kanundan veya sözleşmeden ötürü birbirlerine ortaklık bağı ile bağlı bulunan kimselerin, bu ortaklıkları nedeniyle bir malın mülkiyetine elbirliğiyle sahip oldukları ve her birinin hakkının, o malın tamamını kapsadığı mülkiyet biçimi ita : verme; ödeme itfa : söndürme; ödeme; bir borcu, ödeme, takas, af gibi bir sebeple kapatma; sona erdirme itmam: tamamlama ittiba: uyma; itaat etme ittihâd: bir olma; birleşme; birlik ittihâz : edinme; edinilme; kabul etme; sayma; tutma; alma ittisâl : bitişme; kavuşma; yakınlık ivaz : karşılık; bedel; eder; karşı bedel; mukabil eda; fiyat izaa : kaybetme; yitirme izafe : zammetmek; katmak; karıştırmak
__________________
Arkadaşlar, efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır
|
Cevap : A Dan Z Ye Hukuk Sözlüğü - Harf Sırasına Göre |
06-02-2010 | #10 |
Şengül Şirin
|
Cevap : A Dan Z Ye Hukuk Sözlüğü - Harf Sırasına GöreJ jüri : Yargıcılar kurulu K kaanî : kanaat eden; yeter bulup fazlasını istemeyen; inanmış; kanmış kaasır : zorla işleten; kısa kabil : kabul eden; kabul edici; olan; olabilir kabl-el-işgal: işgalden önce kabz : alma; elde tutma; edinme kabzeylemek: almak; elde tutmak; edinmek kadastro :arazilerin,arsaların yerini, alanını, sınırlarını ve sahiplerini belirtip plana bağlama işi; Kadastro: Arazilerin ve arsaların yerini, alanını, sınırlarını ve sahiplerini belirtip plana bağlama işi kadîm : çok eski zaman; eski kâffe : hep; bütün; cümle kâfi : yeter; yeterli kagir: Taş veya tuğladan imal edilmiş yapı; kargir kaide: kural; usul; ilke; prensip; esas; temel;yol; taban; ayaklık kaim : başka bir şeyin ya da kişinin yerine geçen kaime: kağıt para Kal' : koparma; sökme; çıkarma; çıkarılma; temelinden çekip alma kalbetme: değiştirme; çevirme kambiyo taahhüdü: Ticari bir senet üzerine imza koymak suretiyle doğan soyut borç kambiyo senetleri: poliçe, çek ve bonodan ibarettir kamu düzeni: Bir ülkedeki kurum ve kuralların, devletin güvenliğini, kamu hizmetlerinin iyi işlemesini ve bireyler arasındaki ilişkilerde huzuru, hukuk ve ahlak kurallarına uygunluğu sağlamasıyla oluşan düzen kamu haczi: Devletin, Vergi Usul Kanunu kapsamına giren vergi, resim, harç ve bunlara bağlı ceza, faiz ve zamlar ile kamu hizmetleri uygulamasından doğan ve ödenmeyen alacakları nedeniyle, borçlu durumundaki kişilerin mal ve haklarına el koyması kamu hakları: şahıslar ile devlet arasındaki ilişkiyi düzenleyen hukuk kurallarından, yani kamu hukukundan doğan haklardır kamu hizmeti: Devlet veya diğer kamu tüzel kişileri tarafından veya bunların gözetimi ve denetimi altındaki diğer kişilerce, kamunun genel ve ortak gereksinimlerini sağlamaya yönelik olarak sürdürülen faaliyetler kamu hukuku: Devletin örgütlenmesi, faaliyetleri, yetki ve görevleri ile devletle kişiler arasındaki ilişkileri düzenleyen hukuk dalı kamu malları: Özel mülkiyete konu olamayan ve doğrudan doğruya kamunun (halkın) yararlanmasına ayrılan mallar kamu tüzel kişileri: Tamamen kamu yararının gerçekleşmesi için çalışan ve kamu gücü kullanan, kanunla veya kanunun verdiği açık yetkiyle kurulan kamu idare ve kurumları kamu Yararı: Kamunun, ulusal birliğin ve devletin gereksinimleriyle ilgili ve bunlara uygun olan durum kamulaştırma: Devlet veya kamu tüzel kişilerinin, kamu yararının gerektirdiği durumlarda ve karşılığını (bedelini) peşin ödemek koşuluyla, özel mülkiyette bulunan taşınmaz malların tamamını veya bir kısmını, kanunda gösterilen usullere göre mülk edinmesi kanaatbahş: inandırıcı kanun: anayasanın yetkili kıldığı organ tarafından bir şekilde ve bu ad altında tespit edilmiş bulunangenel, sürekli ve soyut hukuk kurallarıdır Kanun hükmünde kararnameler: TBMM' nin bir kanunla yetki vermesi üzerine Bakanlar Kurulu tarafından belli konuları düzenlemek amacıyla çıkarılan yazılı hukuk kurallarıdır kanun tasarısı : Nakanlar kurulunun hazırlayarak TBMM ' ne sunduğu kanun projeleridir kanuni intifa hakkı: Kanun tarafından bazı kişilere tanınan ve hakkı doğuran olayın ortadan kalkmasıyla son bulan; hak sahibine, başkasına ait bir mal (hak) üzerinde kullanma ve ürünlerinden yararlanma yetkisi veren bir irtifak hakkı kanuni ipotek hakkı: Kanunun öngördüğü bazı durumlarda, bazı kişilerin (kanun gereği) sahip olduğu ipotek kurma hakkı kanuni müşavir: Vesayet altına alınmasına gerek olmayan ancak fiil ehliyetinden kısmen mahrum edilmesi kendi yararına olan reşit kimseye, bazı işler için görüşü alınmak üzere mahkemece atanan danışman kanuni şuf'a hakkı: Kanundan (müşterek mülkiyet hakkından) doğan ve hissedarlık (paydaşlık) devam ettiği müddetçe varlığını koruyan, hak konusu şeyin bir üçüncü kişiye satılması halinde hak sahibine o şeyi öncelikle satın alma yetkisi veren hak karabet: yakınlık karâr-gîr : kararlanmış; kararı verilmiş; karara bağlanmış kârine : ipucu; belirti; bilinen bir olgudan bilinmeyen bir olgunun (sonucun) çıkarılması karineyi hal: duruma göre karye : köy kat' : kesme; kesilme; karar verme; sona erdirme katibi adil: noter kat irtifakı: Yapılmakta veya ileride yapılacak olan bir binanın yapımı borcunu ve bina tamamlandığında da kat mülkiyeti kurulması yükümünü doğuran bir irtifak hakkı kat maliki: Bağımsız bölümler üzerinde kurulan kat mülkiyeti hakkına sahip olan kişi kat malikleri kurulu: Kat mülkiyetine konu taşınmazdaki bütün kat maliklerinin oluşturduğu kurul kat mülkiyeti: Bir yapının bağımsız bölümleri üzerinde kurulan, arsa payı ve anagayrimenkuldeki ortak yerlerle bağlantılı özel bir mülkiyet hakkı kâtib-i adil: noter katiyet kesbetmek: hale gelmek kavâid :kaideler; usuller; kurallar; yasalar kavi: kuvvetli kaynak hakkı: Hak sahibine, bir başkasının arazisindeki kaynağın sularını almak ve kendi arazisine akıtmak (kullanmak) yetkisi veren bir irtifak hakkı kazaî içtihatler: Mahkemelerde vermiş oldukları kararlarda bir sorunun çözümlenmesiyle ilgili olarak kabul edilmiş olan ilkelerdir kazaî karar:yargısal karar kaza-î merci: yargı organı; mahkeme kazaî tefsir : yargısal yorum kaziyye-i muhkeme: kesin hüküm ke-en-lem-yekün : sanki yokmuş; hiç yokmuş; hiç olmamış gibi kefalet : kefil olma; kefillik, bir kimsenin alacaklısına karşı, o kimsenin borcunun yerine getirilmesini sağlamak yükümlülüğü altına girmek keff-i yed : elçekme; vazgeçme; karışmama kemâl : olgunluk; tamlık; eksiksizlik kerhen: iğrenerek; istemiyerek; hoşlanmıyarak; zorla; zoraki kesb : çalışıp kazanma; edinme kesbetmek: kazanmak; edinmek; sağlamak ketmetmek : gizlemek; saklamak; sır tutmak keyfiyet : iş; durum; mesele kezailik: aynı şekilde kıstâs : ölçü; ölçüt kışlak :kışın hayvanların yayılıp otlamasına uygun yer Bir veya birkaç köy ya da beldeye, ayrı ayrı veya ortak olarak, kış mevsiminde hayvanlarını barındırmaları ve otundan yararlanmaları için tahsis edilen veya öteden beri bu amaçla kullanıla gelen arazi kıyâs : karşılaştırma; oranlama; örnekseme kifâyet: kâfi olma; yetme; yetişme; yeterli olma; yeterlilik kişisel haklar: kişinin maddi ve manevi tüm varlığı ile ilgili bulunan ve bu varlığın serbestçe geliştirilmesi amacına yönelik olan hak ve hürriyetlerdir kitab'ül-icare : icar kitabı; Mecelle'de kira bölümü (faslı) kollektif şirket : ticari bir işletmeyi ticari ünvan altında işletmek üzere hakiki şahıslar arasında kurulan ve ortaklardan hiçbirinin sorumluluğu sınırlanmamış olan ticari şirkettir konkordato: Dürüst borçlunun önerip de en az üçte iki alacaklısının kabulü ve ticaret mahkemesinin onaması ile ortaya çıkan bir anlaşmayla, alacaklıların bir kısım alacaklarından vazgeçmesi ve borçlunun da bu anlaşmaya göre kabul edilen borcun belli yüzdesini, tamamını ya da daha fazlasını, kabul edilen vadede ödeyerek borcundan kurtulması kontrat :mukavele; sözleşme kuru mülkiyet: Bir mal üzerinde, (malikin sahip olduğu ayrıcalık ve yetkilere zarar gelmemek üzere) bir başkasına tanınan intifa veya sükna gibi fiili kullanma hakkının varlığı durumunda malikin sahip olduğu mülkiyet hakkı kuyûd :kayıtlar; bağlar; deftere geçirmeler kuvvei müsellaha: güvenlik kuvvetleri külfet :sıkıntı; zorluk; yük; zahmet; eziyet küsur :artık küşad :açma; işletmeye açmak kütüb :kitaplar __________________
__________________
Arkadaşlar, efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır
|
Cevap : A Dan Z Ye Hukuk Sözlüğü - Harf Sırasına Göre |
06-02-2010 | #11 |
Şengül Şirin
|
Cevap : A Dan Z Ye Hukuk Sözlüğü - Harf Sırasına GöreL lâ-akall:en azından; daha aşağı olmaz lâfz (lafız):söz lâhik :yetişen; ulaşan; eklenen; sonradan tayin edilen; yenisi lâübâlî:ilişiksiz; kayıtsız; saygısız; senli benli lâ-yete gayyer:sabit; değişmez; bozulmaz layiha :dilekçe; yazılı dilek; istek; tasarı lede-l-hâce:hacet,ihtiyaç görüldüğü zaman ledelicap :icap ettiğinde levâzım :gerekli şeyler; malzeme; malzemeler livâ' :bayrak; mülkî idarede kazâ ile vilâyet arasında bir derece; sancak lokavt: İşveren tarafından kendi teşebbüsüyle veya bir işveren kuruluşun kararına u***** işçilerin topluca işten uzaklaştırılmasıdır lükata : buluntu; sokakta bulunup alınan sahibi belli olmayan şeya:
__________________
Arkadaşlar, efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır
|
Cevap : A Dan Z Ye Hukuk Sözlüğü - Harf Sırasına Göre |
06-02-2010 | #12 |
Şengül Şirin
|
Cevap : A Dan Z Ye Hukuk Sözlüğü - Harf Sırasına GöreM maada: …başka maddi edim: borçlunun malvarlığı ile ifa edeceği edim türü maddi mal: Taşınır ve taşınmaz mallar gibi fiziksel varlığı olan, gözle görülüp elle tutulabilen mal ma'dûd:sayılı; madde-i sabıka :yukardaki hükümler; geçen hükümler; daha önce anılan maddeler madrûb :dövülmüş; darbolunmuş; vurulmuş mafevk: üst mağsûb :gasbedilmiş; zorla alınmış mahal yer mahalli idareler: Köy, kasaba ve şehir adı verilen belli yerleşim alanlarındaki mahalli ihtiyaçları gidermek üzere çeşitli kamu hizmetlerini yürütmekte olan kuruluşlardır mahcuz :haczedilen; hacizli; üzerine haciz konulmuş mahcur: Vesayet altına alınmış kişi; kısıtlı mahdut :sınırlanmış; tahdit edilmiş mahfuz :saklı; gizli mahiyet :nitelik; bir şeyin aslı, esası, içyüzü mahkumunbih: hüküm konusu mahlûl :hallolunmuş; çözülmüş; mirasçısı bulunmayan ve hükümete kalan mahrum: yoksun; dilediğini, istediğini elde edemeyen mahsulât:mahsuller; ürünler mahsup :hesap edilmiş; hesaba dahil edilmiş mahsus :özgü; özel; müstakil; özel olarak makable şâmil:geçmişe dokunan; geçmişe etkili olan; geçmişteki olayları da etkileyen makable teşmil:bir hükmün etkisinin geriye yürütülmesi makrûn :yakınlaştırılmış; yaklaştırılmış; yakın; ulaşmış maksûr :kasrolunmuş; kısıtlanmış; kısıtlı maktu :***ürü; belirli; miktarda; değeri biçilmiş; pazarlıksız makule:çeşit; tür; soy mal birliği: Eşlerin, (evlilik sözleşmesinde birliğe dahil olmayacaklarını belirttiği mallar istisna olmak üzere) evlenme zamanında her birinin malik olduğu ve evliliğin devamı süresince mülk edindiği bütün malların dahil olduğu birlik üzerinde kocanın (karının şahsi malları hariç olmak üzere) mülkiyet hakkına sahip olduğu mal rejimi mal Ortaklığı: Eşlerin, ortaklığa girecek mal ve gelirleri sınırlandırmamış olduğu ve bunlar üzerindeki mülkiyet hakkını ortaklaşa kullanarak hiçbir payında bağımsızca tasarruf edemediği mal rejimi malik: Mülkiyet hakkı sahibi; bir şeye sahip olan kişi mamelek:malvarlığı mansub :atanmış; nasbolunmuş marifetiyle:yoluyla;aracılığıyla maruz :arzolunmuş; bir şeyin karşısında etki altında bulunan masarif:masraflar; giderler maslahat:emir; buyruk; madde; husus; dirlik düzenlik; iş masrûf :sarfedilmiş; harcanmış masarifi muhakeme: muhakeme masrafları matbu: Basılı; basılmış matlab :talep olunan; istenen şey matlubat:alacaklar; istenen şey matrah: Bir verginin miktarını belirtmek için esas alınan değer matuf :yöneltilmiş; yönelik mazarrat:zarar; zararlar; zarar verici; zarar verme mazbata :tutanak mazbut vakıf:yönetimi devlet tarafından ele alınmış vakıf mazhar :erişen; bir şeyden yararlanma; ulaşma mazireti sahiha: gerçek engel mazmûn:ödenmesi gereken şey maznun :zanlı; sanık meail: sorunlar me'cur :kiraya verilen şey; kiralanan mebaliğ:meblağlar; tutarlar; ganimetler; paralar mebânî :binalar; yapılar mebde :evvel;başlangıç; prensip; ilk unsur mebi :satılan şey meblâğ: para tutarı; akçe mebnî :buna dayanan; den dolayı; den ötürü; bu sebeple; bu yüzden; üzerinde kurulu mecâri :su yolları; akıntı yerleri; su yatakları; mecralar meccanî : parasız; bedava mecmuu:tümü; tamamı; hepsi mecra :bir işin gidiş, oluş yolu; akarsu yatağı; su yolu meçhul:bilinmeyen; tanınmayan meçzum: anlaşılan medar :dayanak; yardım; elverişli medarı tatbik: uygulanabilir medlûl :delillendirilmiş; delil getirilmiş şey; bir kelimeden veya işaretten anlaşılan mefhumu muhalif:karşıt kavram mefruğunbih :devir konusu şey mefruğunleh :kendisine bir şey ya da hak devrolunan kimse mefruşat: Döşeme; ev eşyası Mefsuh: feshedilmiş mehil :süre; önel melhuz:muhtemel; gerekebilecek; umulur; beklenir memalik: ülke memnu :menedilmiş; yasaklanmış; yasak memur: kamu hizmetlerinin gerektirdiği asli ve sürekli görevleri yapmak üzere atanmış olan kişilerdir men :yasak etme; bırakmama; durdurma; esirgeme; vermeme; önleme men etmek:engellemek; yasaklamak menafil: yararlar men'i muaraza davası:bir mal üzerinde;başka bir kimse tarafından ileri sürülen hak veya yapıların el atmanın önlenmesi isteğiyle açılan dava menâfi :menfaatler; yararlar; çıkarlar menba' :kaynaklar; çıkış yeri menfaati amme:kamu yararı menfi edim: borçlunun bir şeyi yapmamak şeklinde icra edeceği edim türü menkul :taşınır; taşınır mal menkuz: bozulan menşe: kaynak; kök; başlangıç mera :bir veya birkaç köy veya beldeye ayrı ayrı veya ortak olarak,hayvanları otlatmaları ve otundan yararlanmaları için tahsis edilen veya öteden beri bu amaçla kullanılagelen arazi merbut:bağlı merhun:rehnedilen mal mer'i :yürürlükte; geçerli meriyet:yürürlük mersule: Gönderilen mesağ :izin; ruhsat; cevaz mesaha:ölçme; ölçümleme mesail: meseleler mesâkin:meskenler; oturulacak yerler meskûn :içinde insan oturan; oturulan; yerleşilmiş mesmu :dinlenen; dinlenebilir; karar için incelenebilir mesned :isnad edilen şey; dayanılan şey; dayanak; rütbe mesul :sorumlu meşfu :şuf'a (önalım) hakkının ilişkin olduğu mal meşhudat: şahitlik meşrut :şart koşulmuş; şartlı; şarta bağlı meşruta tevliyet davası: vakfeden kişinin mütevelliği kime şart kıldığı yolundaki uyuşmazlıkla ilgili dava mevdaddı mahsusa: özel hükümler mevaşi :koyun,keçi,öküz,inek gibi hayvanlar; geviş getiren hayvanlar; hayvan mevhûm:varsayılan; var olarak kabul edilen; kuruntuya dayanan mevkuf :vakfedilen şey mevrid :varacak yer mevsukiyet: sağlamlık mezkûr:zikredilen; sözü edilen; anılan mezrûât:ekilip biçilmiş tohumlar; ekinler mezun :izinli; yetkili; bir okulu (kursu) bitiren kişi mezuniyet:izin; yetki; bir okulu (kursu) bitirip diploma alma mikâp :bir şeyin küp olarak değeri (örneğin; metremikâp: metreküp) milk :kudret; tasarruf; mülk minval: şekil miras Şirketi: Mirasın açılmasından, bölüştürülmesine kadar, mirasa dahil olan mal, hak ve borçların oluşturduğu topluluk misillû :benzer; örnek gibi muaccel:ivedi; peşin; vadesi (eceli) gelmiş; ödenmesi gereken hale gelmiş muacceliyet:borcun vadesinin gelmiş olması muaddel: değişik muaddün-li-l-istiglâl:kiraya verilmek üzere yapılmış şey; kiralık eşya muadil :denk; eşit muafiyet:affedilmiş olma; bağışıklık; yükümlülük dışında tutulmuş muâhede: antlaşma; karşılıklı ant içme muahhar :sonraya bırakılmış; tehir edilmiş; sonraki muallak :havada boşta duran; sürüncemede kalmış muamelat:muameleler; işlemler muaraza :çekişme; sataşma; birbirine karşı gelme; bir hak talebi; kavga muavin :yardımcı muayyen:belirli; belli; saptanmış muayyen mâ-adâ:başka; dışında mubayaa :satın alma mucibince:gereğince; uyarınca mucip :gerektiren; gerektirici; icapcı; öneri sahibi mucip sebepler:gerektirici sebepler; gerekçe mugayir :aykırı; zıt; ters muhakeme:yargılama muhammen:tahmin edilen muharrer :yazılı; yazılmış muhassas:tahsis olunmuş; tayin edilmiş; özgü muhatara :riziko; zarara uğrama tehlikesi; tehlike; zarar ve ziyan muhayyerlik:bir sözleşme ile,belirlenen edimin yerine bir başkasını geçirmek yetkisi; seçimlik hak muhdesat :sonradan yapılmış; sonradan meydana gelmiş şeyler; yeni şeyler muhik :haklı; geçerli; uygun; gerekli muhkem kaziye:kesin hüküm muhtar:özerk; bağımsız; köyde devlet işlerini gören köyün başı muhtelif:çeşitli; değişik; farklı mukabil:karşılık; karşı mukabeleihilmisil: karşılıklılık esası mukaddem: önce; önce gelen; daha öncede bulunan mukadderat:kader; yazgı; ölçülebilen,sayılabilen şeyler mukarrer :kararlaştırılmış mukarrerat:kararlar; kararlaştırılan şeyler mukataa: arazinin belli bir ücret karşılığında kiraya verilmesi; bağ,bahçe,arsa durumuna getirilen ekim toprağı için verilen vergi mukavele:sözleşme; akit; bağıt mukayyet :kayıtlı; sınırlı; kaydolunmuş; deftere geçirilmiş mukriz :ikraz eden; borç veren; ödünç veren muktazi:gerekli munkati :kesilmiş; ara verilmiş munkazi: bitmek munsifane: insaflı ölçüde muntafî: sönme; ortadan kalkma muntazır:bekleyen; gözetleyen murabaha: kanunun belirlediğinden fazla faiz alınması; tefecilik murakabe: denetleme; kontrol; gözetme muris: kazandıran; veren; miras bırakan, ölümüyle, hakkında miras hukuku hükümlerinin uygulandığı kişi; miras bırakan murtabit:bağlantılı musaddak:tasdikli; onaylı musakkaf :üstü tavanla örtülmüş; tavanı,damı olan; musakkafat:gelir getiren kapalı (damlı) binalar mutad :alışılmış; âdet olunmuş; normal mutalebe:talepte bulunma; istemde bulunma mutasarrıf:tasarruf eden; sancakların en büyük mülki amiri mutavassıt:aracı; aracılık eden; vasıta olan mutazammın:içine alan, üstüne alan; kefil olan; ödemeyi üstlenen mutazarrır :zarar gören kimse muteber :geçerli; itibarlı; hatırı sayılır; güvenilir; sağlam muteberiyet:geçerlik; geçerlilik mutlak muvazaa: tarafların gerçekte herhangi bir muamele yapmayı düşünmedikleri halde, sadece üçüncü şahısları yanıltmak amacıyla, aralarında bir muamele yapılmış gibi göstermeleri muttali :öğrenme; haberdar olma; bilgilenme muvâcehe:yüzleştirme; yüz yüze gelme muvafakat :uygun görme; onama; razı olma; rızası olma muvafık :uygun; yerinde muvakkat:geçici; süreksiz muvâzaa :danışıklı işlem muvâzene:denge muzâf : izafe edilmiş; bağlı; bağlanmış; katılmış; yönelik mübâdele:bir şeyin başka bir şeyle değiştirilmesi; değiştirme; değiş-tokuş; değişim mübayaa :satın alma mübâyenet:birbirine zıt olan şeyler, kaideler, iddialar, hükümler arasındaki görünüş mübâyin :zıt; aykırı; ters mübeyyin:gösterir mücâvir :komşu olan; yanında bulunan mücbir :zorlayıcı; zorlayan mücerred :soyut; genel mücmel :kısa ve öz olarak anlatılmış; açıklanmadıkça ne anlama geldiği anlaşılamayan ibare müctemian:topluca; toplu olarak müdafi :savunucu; savunan müdahalenin men'i: Taşınır veya taşınmaz bir mala karşı yapılan maddi elatma veya sataşmanın, ayni hakka dayanılarak önlenmesi müddea:davacının dava ettiği şey; dava konusu müddeaaleyh:davalı; hakkında dava açılan kişi müddeabih :dava konusu müddei :davacı; iddia eden kişi müddei aleyh:davalı; hakkında dava açılan kişi müddei umumi:savcı müebbet :sonsuz; süresiz müeccel :vadeli; vadeye bağlanmış; zamanı henüz gelmemiş müeddî :tediye eden; eda eden; doğuran müesses:kurulmuş; kurulu; tesis edilmiş müessir :tesir eden; etkili; tesirli müeyyid :teyid eden; doğrulayan; kuvvetlendiren müeyyide:yaptırım; destek; hukuk kurallarının uygulanmasını sağlamak ve zorlamak için yasalara konulan hükümler; bir kuralın emir ve yasaklarına uyulmadığı zaman karşılaşılacak olan tepkidir müflis :iflas eden kişi; mahkemelerce iflasına karar verilen kimsedir mühür: Bazı kişi ve kurumların, yaptıkları işlemi veya koruma altına aldıkları eşyayı belgelendirmek için kullandıkları kazılı damga vb araç mükellef:yükümlü; ödevli; görevli mükellefiyet:yükümlülük; bir kimseye veya bir şeye yükletilen yüküm; görev müktesip :iktisap eden; kazanan; edinen mülâhaza :düşünce; görüş mülâhazât :düşünceler mülhak evkaf(vakıf):vakıf yöneticileri(mütevelliler) tarafından yönetilen ve Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından denetlenen vakıflar mülki :ülke ile ilgili; ülke yönetimine ilişkin mülkiyet hakkı:Kişiye, kanunların öngördüğü sınırlar içinde, sahibi olduğu maldan ve malın hukuki ve doğal ürünlerinden yararlanma ve o mal üzerinde tasarruf etme yetkisi veren egemenlik hakkı mültezem: gerekli görülen; kayırılan mülzem :bağlı mümâselet:benzeme; benzeyiş; andırma mümasil :örnek; misâl; benzeyen; andıran mümellek-ün-leh: kendisine bir şey temlik olunan kimse mümellik :temlik eden; mülk olarak veren kişi mümessil :temsil eden; temsilci mümeyyiz :sezgin; temyiz eden; iyiyi kötüden ayırma yeteneğine (temyiz gücüne) sahip kimse mümtâz :üstün; ayrıcalıklı; imtiyazlı mümteni :çekinen; imtina eden; olamaz; mün'akit olmak: bir sözleşmenin kurulması; akdin oluşması; üzerinde anlaşma yapılmak münâzaa :uyuşmazlık; çekişme; anlaşmazlık münaziünfih:niza konusu; uyuşmazlık konusu olan şey; dava konusu münbais: doğan; ileri gelen müncer: sonuçlanan; şu veya bu sonuca varan mündemic: içinde bulunan; (içinde)yatan münderecat:içerik; kapsam; içindekiler münferiden: tek tek; ayrı ayrı; tek başına münfesih: infisah etmiş; bozulmuş; dağılmış münhasır: ye özgü; ye ayrılmış; ye mahsus; sınırlanmış; ayrılmış münkasem: bölünmüş münkati: kesilen; kesilmiş; kesik; aralıklı münkir: inkar eden münselip: kaybetme, keybeden müntakil:intikal eden; geçen müntehî: nihayet bulan; sona eren; son; en son; bir şeyi tamamlayan mürâdif: eş anlam; aynı anlam mürafaa:murafaa) sözlü duruşma; genellikle Yargıtay'da veya İdare Mahkeme’lerinde yapılan duruşmaya verilen ad müraselât:gönderilen şeyler; mektuplar; yazışmalar mürettep: tertip edilmiş; düzenlenmiş mürtebit: bağlantılı; ilişkili; ilgili mürtefi: kaldırma kaldırılmış mürtehin:rehin alacaklısı; ipotek hakkına sahip mürur hakkı:geçit hakkı müruru zaman:zaman aşımı; bir davanın açılması veya hükmün yerine getirilmesi için kanunen belirli zamanın geçmesi müsaade: izin; yardım; uygun olma; serbestlik müsadere:zoralım; bir kimsenin taşınır veya taşınmaz bir malının, kendi isteği olmaksızın devlet tarafından elinden alınması müsamaha:hoş görme; göz yumma; tolerans tanıma müsâvât :eşitlik müsavi :eşit; eş düzeyde; aynı seviyede müseccel:tescilli; yazılmış; kayıtlı; damgalanmış müspet edim: borçlunun, belli bir şeyi yapmak ya da vermek şeklinde olumlu bir davranış biçimi ile yerine getireceği edim türü müstacel: ivedi; tez; hemen yapılması gerekli müstacelen:ivedi olarak; acele olarak müstaceliyet:ivedilik; acil olma hali müstagallât-ı mevkufe:hayır kurumlarına gerekli geliri sağlamak üzere vakfedilmiş mallar müstehak :hak eden müstehik :istihkak sahibi; hak kazanmış; haketmiş; layık müstelzim:gerektirici; doğurucu; sonuç doğurucu müsteniden:dayanarak; bir şeye dayanarak; delil göstererek müstesna :ayrık; istisna olan; kural dışı müşâ' ortaklar arasında beraberce kullanıldığı halde paylara ayrılmamış şey; ortak mal müşâbehet:benzeyiş; benzeme müşâbih :benzeyiş; benzeme müşârün-ileyh:adı geçen; anılan; ilim ve resmi mevkii yüksek olan kimse müşkilât :zorluk; güçlük müştemilât:eklenti müşterâ :iştira edilmiş; satın alınmış müşterek mülkiyet: Birden çok kişinin, kanun veya hukuki işlem nedeniyle, bir mala, fiilen bölüşmedikleri belirli paylar oranında malik olmaları mütâlaa :görüş; irdeleme; düşünce müteaddit:birden fazla; çeşitli müteahhidünbih:taahüt edilen,yapılması istenilen şey müteahhit :taahhüt eden; yüklenici; belli bir inşaatı (eseri) yapmayı üstlenen müteallik :ilişkin; bir şeye dair; ilgili müteamel :alışılagelmiş mütebaki :geriye kalan; artan mütedâir :dair olan; ilişkin; değin mütedavil:elden ele geçen; dönen; dolaşan; tedavül eden müteferri :eklenti; eklenmiş; ekli; ilişkin; aynı kökten müteferriât:teferruat; ayrıntı müteferrik :dağınık; çeşitli; ayrı ayrı; türlü mütegayyib:kaybolmuş; yitmiş mütehammil:tahammüllü; dayanıklı mütehassıl :doğan; hasıl olan; meydana gelen mütehavvil :değişken; kararsız mütekabiliyet: karşılıklılık mütekabiliyet Esası: Bir devletin, başka bir devletin vatandaşlarına uyguladığı hukuki veya fiili bir davranış biçimine karşılık, diğer devletin de aynı şekilde davranması mütemâyil :eğilimli; taraflı görünen mütemerrid:temerrüde düşen (kimse); yapması gereken bir şeyi yapmamakta direnen mütemmim cüz:tamamlayıcı parça; mahalli örf ve adete göre, bir nesnenin esaslı unsuru olan, o nesne yok edilmedikçe veya parçalanmadıkça yahut niteliği bozulmadıkça ondan ayrılması mümkün olmayan parçalar, o nesnenin tamamlayıcı parçasıdır mütenakıs: çelişik mütenasip :uygun; denk müterâfik :beraber bulunan; karışık; birlikte müterettib :sıralanmış; ait olan; üstüne düşen; gereken; meydana gelen; dolayı; meydana gelen mütesarlülfesat: çabuk bozulan müteselsil :zincirleme; dayanışmalı; ardı ardına müteselsil Sorumluluk: Birden çok kimsenin, bir borcun veya zararın (tamamının) ödenmesinden, zincirleme olarak ve tek başına sorumlu olması mütevakkıf :bağlı müteveffâ :vefat etmiş; miras bırakan mütevelli :bir vakfın yönetiminin kendisine verildiği kişi; vakıf yönetim kurulu mütevellit :doğan; ileri gelen müttefik-un-aleyh: üzerine ittifak edilmiş; anlaşma sağlanmış müttehaz :verilen; ittihaz olunan; kabul edilen; yürürlükte bulunan müttehit: birleşik müvekkil: Kendisini vekil ile temsil ettiren kişi; vekil eden Müvezzi: dağıtıcı müzaheret:yardım; koruma müzayede :artırma; açık artırma
__________________
Arkadaşlar, efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır
|
Cevap : A Dan Z Ye Hukuk Sözlüğü - Harf Sırasına Göre |
06-02-2010 | #13 |
Şengül Şirin
|
Cevap : A Dan Z Ye Hukuk Sözlüğü - Harf Sırasına GöreN nafaka yükümü: bir kimsenin kanunun öngördüğü yoksulluğa düşmüş olan yakınlarına yardım etmekle yükümlü olmasıdır nâfıa: bayındırlık işleri nağahani: ansızın nahiye:bucak; bölge; kenar; kısım; çevre nail olmak:erişmek; kavuşmak naiplik: vekâlet nâkız :bozma; kaldırma; nâm-ı müstear:takma ad; eğreti ad nasb atama; tayin etme; dikme; saplama nâsıb :nasbeden; diken; tayin eden; atayan nâşî :neşet eden; ileri gelen; ötürü; dolayı; sebebiyle nâtık :bildiren; bildirici; gösterici; söyleyen; konuşan; idrak eden; düşünen nazara almak göz önüne almak navlun: deniz yoluyla yapılan taşıma karşılığında ödenen ücret navlun mukavelesi: deniz yoluyla eşya taşımak üzere yapılan sözleşmedir nazarı dikkat: göz önüne almak nebât:bitki nef'î :çıkar ile ilgili; faydacı nema:büyüme; gelişme; kazanç; kâr; getiri; faiz neseben: soyla ilgili; soy bakımından nesep: ana baba ile çocuklar arasındaki hukuki bağ neşet etmek:doğmak; ileri gelmek; kaynaklanmak nevi :çeşit; tür nez' :sökme; kaldırma; yoketme nezaret:denetim; gözetim; bakanlık nezetmek: kaldırmak; ayırmak; ilişiği koparmak nısf :yarım; yarı; yarısı nidâ :çağırma; bağırma; ünlem nisap:derece; istenilen had; asıl; esas; yeter sayı; bir kurulun toplanabilmesi veya karar alabilmesi için gerekli sayıda üyenin bir araya gelmiş olması nispi muvazaa: yapılan asıl muamelenin şartlarını ya da konusunu farklı şekilde göstermeleri niyâbet:vekillik; niza :ihtilaf; çekişme; uyuşmazlık nizâm-nâme:tüzük nizasız ve fasılasız:uyuşmazlık konusu olmadan ve hiç ara vermeden; ihtilâfsız ve arasız nokta-i nazar :görüş; bakış açısı nukud :nakitler; paralar nükûl :vazgeçme; cayma; kaçınma nümune:örnek __________________
__________________
Arkadaşlar, efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır
|
Cevap : A Dan Z Ye Hukuk Sözlüğü - Harf Sırasına Göre |
06-02-2010 | #14 |
Şengül Şirin
|
Cevap : A Dan Z Ye Hukuk Sözlüğü - Harf Sırasına GöreO Olveche: o şekilde orta malları: Yollar, köprüler, camiler gibi herkesin kullanabileceği kamu malları ortak Yerler: Kat mülkiyetine tabi anagayrimenkulün, kat maliklerince ortaklaşa kullanılıp yararlanılan yerleri otlak :bkz yaylak, kışlak
__________________
Arkadaşlar, efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır
|
Cevap : A Dan Z Ye Hukuk Sözlüğü - Harf Sırasına Göre |
06-02-2010 | #15 |
Şengül Şirin
|
Cevap : A Dan Z Ye Hukuk Sözlüğü - Harf Sırasına GöreÖ ölüme bağlı tasarruf: Gerçek kişilerin, ölümünden sonra hukuki etki ve hükümler doğurmak üzere yapmış olduğu hukuki işlem ölünceye Kadar bakma akdi: Taraflardan birinin, ölünceye dek bakma ve kendisini görüp gözetme koşuluyla, malvarlığını veya bir kısım malları öbürküne geçirme (intikal ettirme) borcu altına girdiği sözleşme özel haklar: şahıslar ile şahıslar arasındaki ilişkileri düzenleyen hukuk kurallarından,yani özel hukukundan doğan haklardır özel hukuk: Kişiler arasındaki ilişkileri düzenleyen hukuk dalı __________________
__________________
Arkadaşlar, efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır
|
|