Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Eğitim - Öğretim - Dersler - Genel Bilgiler > Eğitim & Öğretim > Tarih / Coğrafya

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
ahmet, anıları, çaldağ’in, hacı, torunu, türkoğlu’na, vanlı, yazdırdığı, şevket

Vanlı Hacı Şevket Çaldağ’In, Torunu Ahmet Türkoğlu’Na Yazdırdığı Anıları

Eski 11-25-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Vanlı Hacı Şevket Çaldağ’In, Torunu Ahmet Türkoğlu’Na Yazdırdığı Anıları



Vanlı Hacı Şevket Çaldağ’ın, Torunu Ahmet Türkoğlu’na Yazdırdığı Anıları

1915 Yılındaki Van İsyanı ve Konya’ya Kadar Uzanan Göçün Öyküsü

1330 (yeni takvime göre 1915) senesi Nisan nihayetlerinde, Ermeniler Ruslarla birleşerek Van’ı ve Türkiye’yi istilâya başladılar Evvela Özalp tarafından bir koldan gelmeye başladılar O zaman hükümet Van’da askerlik çağında olanlardan bir tümen teşkil edip Erzurum Cephesine gönderdi Van’da askerliği gelmeyenlerle ihtiyarlar kaldı Hükümet fırka teşkil edince Ermenilerden de askerlik çağında olanları silah altına aldı Onları da Türk askerler arasına katarak ellerine birer mavzer tüfek verdi Otuz bin kadar Ermeni fırsat buldukça tüfekleriyle beraber kaçmaya başladılar: Erzurum’a gidinceye kadar bu Ermenilerden beş bini ancak kaldı

Bu sefer Ermeni ve Rus iki koldan gelmeye başladı, Özalp ve Çaldıran tarafından Hükümet vaziyete baktı ve Van’ı tahliye’ye başladı: Van Müslümalarının bir kısmı Başkale tarafından Bağdat’a, bir kısmı Gevaş tarafından Bitlis’e, bir kısmı da Ermenilerin elindeki üç yüz parça kayık ve gemiyle Tatvan’a gitmeye başladılar

Gemicilerin hepsi Ermeniydi ve her gemide 4-5 Ermeni gemici bulunuyordu Bunlar Göl etrafında nerelerde Ermeni köyleri varsa, yüz parça kayık veya gemiyi oralara götürüp yolcularını Ermenilere teslim ettiler Bu kayıkların ve gemilerin iki yüz parçası da bin müşkülâtla Tatvan’a vasıl oldu

Biz de, yedi parça gemiyle Göl’ün fırtınalı ve yağışlı olması dolayısıyla Adilcevaz’ın Perket Limanı’na sığındık O zaman Erciş düşmüştü Adilcevaz’ın da düşmediğini bilemediğimiz için, gidemedik Yalnız bizden iki gemi sahilden çekilen şeritler vasıtasıyla Adilcevaz’a gittiler Biz, beş gemi 3-4 gün orada (Perket Limanı’nda) kaldık Her gemide 100-150 nüfus vardı Bunların çoğu kadın, kız ve çocuktu Her gemide 3-4 tane ancak erkek vardı

Kürt Hüseyin Paşa’nın aşireti Perket Koyu’nu yağma etmişti Kadın, çocuk ve ihtiyarları öldürmüşlerdi Eli silah tutanlar da dağa kaçmıştı

Orada kaldığımız 3-4 gün içinde çoluk çocuk açlıktan ağlaşıyorlardı

Kürt Hüseyin Paşa’nın yağmaladığı ambar ve kuyularda belki bir şeyler kalmıştır diye düşündüm ve birkaç çocuğa dar deliklerden içeriye girip buldukları yiyecekleri dışarı çıkartmalarını teklif ettim Böylece birkaç çocuk evlerin ambarlarına girdiler ve kenarda köşede kalmış bulgur, arpa, buğday gibi yiyecekleri dışarı çıkardılar Daha sonra bunları tenekelerin üzerinde kavurup çocuklara yedirdik

Dördüncü gün akşam üzeri hava yağmurlu ve deniz (kastedilen Van gölü) dalgalıydı O gün sabah erkenden bizim gemicilerden bir tanesi kaçmıştı Akşama doğru kaçan gemicinin nerede olduğunu anlamak için arkadaşlara: “Aşağıya inelim,” dedim Gemi merdivenlerinin başına geldik Perket Koyu’nun 5-10 dakika ilerisinde küçük bir tepe vardı Köyden kurtulabilen genç ve silahlı 40-50 kadar Ermeni Fedailer bu tepenin arkasına yerleşmişler: Merdiven başına gelip de aşağıya inmek istediğimiz anda tepenin arkasından bizi kurşun yağmuruna tuttular Artık aşağıya inmeyip gemilerde kaldık Saatlerce bizi kurşun yağmuruna tuttular Benim de elimde bir martini tüfekle 200 mermi vardı Elimdeki mermilerin tamamını attım Arkadaşlarda da tüfek ve mermi vardı Onlar da kendi gemilerinden ateş ettiler Ermeniler gece karanlıktan istifade ederek köye doğru gelmeye başladılar Daha yakından gemilere kolaylıkla kurşun sıktılar Ben bunlarla başa çıkamayacağımızı anladığım için yanımda bulunan tabancamı çektim, geminin içinde gizlenen dört Ermeniyi aramaya başladım Her dördünü de bir araya getirerek gemicilere hitaben gemiyi denize alacağımızı söyledim Gemilere o kadar kurşun sıkmışlardı ki geminin yelkeni, şeritler, her tarafı delik deşik olmuştu Ayrıca gemi de bir çok yerden delinmişti ve gemide bulunanlardan bir kişi ölmüş, üç kişi de yaralanmıştı Benim gemide silah yalnız bir bende vardı, bir de arkadaşım Jandarma Hayrettin Çavuş’ta vardı Hayrettin Çavuş da diz kapağından bir kurşun yiyerek hareket edemez hale gelmişti

Gemicilere gemiyi denize alacağımızı söylediğimde gemilerin, bir ucu gemilerde, bir ucu da karada bulunan kazıklara takılı zincirler ve urganlarla bağlanmış olduğunu söylediler ve bu bağları karadan açmak istediklerini söylediler Bunların da kaçıp o fedailere ilhak edeceklerini tahmin ettiğim için, müsaade etmedim Gemicilere dedim ki: “Gemiye bağlanan zincir ve urganların uçlarını koparın! Böylece, gemiyi kurtarıp denize açılalım” Gemiciler: “Beher zincir on altındır,” diyerek zincirleri atmak istemiyorlardı Dedim ki: “Gemide 150 nüfus var Her birinden bir altın toplayıp size versem zararınızı karşılamış olur” Bu sözüm üzerine zincirlerin ve urganların başını gemiden çıkarıp attılar Böylece gemi yavaş yavaş denize doğru yol aldı O zaman Allah’ıma yalvardım Dedim ki: “Yarabbi, sen bizi bu gavurların elinden kurtar, boğarsan da kendi denizinde boğ bizi!”

Kurşunlar her şeyi parçaladığı için, gemiyi idare edecek elde hiçbir şey kalmamıştı Gece sabaha kadar rüzgâr gemiyi Erciş’e, Adilcevaz’a, Van’a, Gevaş’a, denizin dört bir tarafına sürükledi Şafak attığı vakit gemicilere sordum: “Neredeyiz?” Dediler ki: “Reşadiye’nin Deveboyu’ndayız” O zaman ben bir ezan okudum Ortalık ışıklandı Fırtına dindi Gemiyi yavaş yavaş Tatvan’a doğru kürekler vasıtasıyla hareket ettirmeye devam ettik

Geminin içindeki çoluk çocuk açlıktan bağrışıyorlardı Sahildeki köylerden, o zamanın parası 5 kuruşa, 10 kuruşa, 1 mecidiye (parayı gemiden sahile atıp) karşılığında ekmek alıyorduk

Deveboyun’da gemiciler dediler ki: “Geminin tandır evine kurşun deliklerinden su dolmuştur” Bundan başka, suyun da kanlı olduğunu söylediler Sonra da: “Burada biri ölmüş su da bu yüzden kanlanmıştır Üç dört kap verin de suyu atalım,” dediler Ayrıca, deliklerden gelen suları da tıkamak için mendil, yazma vermemizi istediler Ben de kadınlardan bunları toplayıp kendilerine verdim Bunları yırtarak parmaklarıyla deliklere tıkadılar Artık su gelmez oldu ve içerdeki suyu da attılar Ölenin arkadaşım, Hamzapaşaoğullarından Fehim Efendi’nin annesi olduğu meydana çıktı Zavallı kadın kurşunların korkusundan tandır evine kaçmış ve orada da kendisine bir kurşun isabet ederek ölmüştü

Gemiciler dediler ki: “Efendi, bu ölüyü denize atmazsak gemi gitmez” Ben de yukarı çıkıp oğlu Fehim Efendi’ye meseleyi anlattım: “Anneni denize atmak istiyorlar,” dedim Ağladı: “Olmaz!” dedi “Anamı götürüp Tatvan’da mezar kazdırıp defnettireceğim,” dedi Tekrar gemicilere geldim: “Oğlu müsaade etmiyor atmaya,” dedim Onlar da: “Bu halde gemi yürümez, biz de burada kalacağız,” dediler Tekrar Fehim Efendi’ye geldim, zorlukla müsaade aldım, yalnız dedi ki: “Anamın önünde bağlı beyaz bir bez torba vardır Onu çıkarttır ve bana getir” Gemicilere gelip meseleyi dedim Entarisini kaldırıp belinde bağlı olan kanlar içindeki beyaz bez torbayı alarak oğluna getirip verdim: Sonradan anladım ki bu beyaz torba içerisinde oğlunun 300 madeni altını varmış Ondan sonra ölüyü denize attılar, Gemi de yavaş yavaş Tatvan’a doğru yol aldı

Tatvan’a ikindi vakti yetiştik Kör Hüseyin Paşa’nın Kürtleri Tatvan’a gitmişler, Tatvan Ermenilerini öldürmüşlerdi Tatvan’ın içine girdik Bir Ermeni evini bulup bana teslim edilen akrabalardan otuz nüfusu da o eve yerleştirdim Biz de açlıktan bitab olmuştuk

Orada Kürtler yine Tatvan Ermenilerinin evlerini soymuş, mallarını hep çekip götürmüşlerdi Buğday, arpa, bulgur ambarlarının küçük gözlerinden gene çocukları içeri soktuk Köşe bucakta kalan bulgurları dışarı çıkarttırdım Yağsız lapa gibi bir şey yaptılar Hepimiz bir kaç kaşık yedik O gece orada yattık Sabahleyin bir öküz arabası buldum Miktar-ı kâfi eşyalarımızı üzerine yükledik Kadınlara ait gümüş bilezik, yüzük vesaire mücevherleri bir heybeye doldurup arabanın üzerine bağlamıştı, arabacı Kürdün birisi geldi, heybeyi sırtına vurdu alıp götürdü Bir başkası da arabanın öküzlerinden birisini açtı götürdü Araba tek öküzlü kaldı Arabacıya dedim ki: “Bir öküz bul, al!” “Nasıl alayım?” dedi Kendisine 3-4 gümüş mecidiye verdim Gidip zayıf bir öküz alıp geldi Arabaya koştu Tatvan’dan Bitlis’e kadar, yaya olarak sabahtan akşama kadar kadın, çoluk, çocuk ancak gidebildik Tatvan’da iken başıma bir beyaz bağladım ki Kürtler beni Ermeni zannetmesinler diye

Bitlis’e geldikten sonra 1-2 gün bahçelerde kaldık Orada bol bol yedik: balın okkası 2 kuruş veya 100 paraydı

Adilcevaz Perket Koyu Limanı’ndan biz ayrıldıktan sonra Ermeni fedaileri kalan üç geminin yanına gelmişler Bu gemileri yakından kurşunlamışlar 40-50 genç ve cesur olan kadın ve erkek kendilerini gemiden denize atmışlar Karanlıktan istifade ederek yavaş yavaş yakındaki gavur mezarlığının taşlarının arkalarına sığınmışlar Ermeniler Adilcevaz kazasının yakın olması dolayısıyla artık onları takip etmemişler ve arkalarından silah atmamışlar Daha sonra gemilerin içine girmişler, ne kadar güzel kadın, kız varsa, kıymetli eşyalarla alıp bir gemiye doldurmuşlar, kalan ihtiyar, çocuk ne varsa hepsini öldürmüşler ve bir gemiyle Van’a dönmüşler Biz oradan ayrılırken Erzurumlu Kâmil Efendi’nin gemisi de arkamızdan geldi, denize de açıldı, ama sonrası hakkında hiçbir şey bilmiyorum

Bitlis’e de Rus ve Ermenilerin gelmesi üzerine Bitlis ahalisiyle beraber, oradan da Diyarbakır’a doğru yola çıktık 20-30 kişilik başka bir kafileye katılmıştık 50-60 kişilik kafilemizde dört de tüfekçi vardı Bunların biri sağda, biri solda, biri önde, biri arkada olmak şartıyla yola devam ettik Böyle olmasaydı Motki (Bitlis’in kazası) Kürtleri muhacirleri soyuyorlardı Neleri varsa alıyorlardı Hatta 5-10 dakika ileride bir mekebe yüklü eşyalarıyla iki kadın gidiyordu İki Motki Kürdü meşelik olan dağdan inip kadınların yanlarına geldiler Kadınların gözü önünde merkebe yüklü çuvalları sırtlarına alıp dağdan yukarı çıktılar Biz yanlarına ulaşıncaya kadar gözden kayboldular İki muhacir kadın ağlayıp başlarına gözlerine vurdular Boş merkebi önlerine katıp yola devam ettiler

Kafileyle yolumuza devam edip, yaya olarak ancak bir haftada Diyarbakır’a vardık Dutlukların altında binlerce muhacir ailesi vardı Her gün elli-yüz ölü veriyorlardı Kayınpederim, merhum Komiser Şefik Efendi Diyarbakır’da bir Ermeni evi bulmuş, gelip bizleri götürdü Dutlukların altından bu suretle kurtulduk Günde yüz ölü oluyordu Binlerce muhacir orada öldü Çoğunu elbiseleriyle beraber, bir çukur kazıp gömüyorlardı

Diyarbakır’da müthiş bir sarılık hastalığı başladı Ben de bu meydanda sarılığa yakalandım Üç ay devam etti Anamla bacım o evde öldüler, ben duyamadım
Kayınpederim Komiser MŞefik Efendi Muhacir Dairesi Komisyon Azası idi Muhacırlara çok yardımı oldu

Üç ay sonra kendime geldim Yavaş yavaş iyileştim Bir deri bir kemik kalmıştım İyileştikten sonra Adliye Reisine müracaat ettim Zabıt katibi olarak memuriyete geçtim İki sene kadar zabıt katipliği, mudde-i umumi katipliği, mustantık muavinliği yaptım, istinaf mahkemesi (ağır ceza mahkemesi) I sınıf zabıt katibi oldum İki sene sonra Ruslar Çabakçur ilçesine doğru gelmeye başladılar Ben de bir dilekçe vererek mahkeme reisinden, ailemi Konya’ya bırakıp gelmek üzere iki ay müsaade istedim Verdi Ailemle beraber Konya’ya gitmek üzere yola çıkıp Adana’ya geldik Orada bir müddet kaldık Kardeşim, Ağır Makineli Bölük Kumandanı Yüzbaşı Cevdet Arabistan’dan geldi Adana’da buluştuk Orada bize askeri ambardan iaşe çıkarttı Haftada bir gün torbalarımızı, kablarımızı götürüp her türlü erzak alıp gelirdik

Adana’da bir-bir buçuk ay kalındı Bir ekmek bir gümüş mecidiyeye bulunmuyordu Bir buçuk ay böyle devam etti Oradan Konya’ya hareket ettik Konya’da Mevlana Hazretleri’nin arkasında, aylığı on liraya bir ev tuttum Van’da 45 altın bedel nakli verdiğim halde Konya’da tanınmadı Topçu Mirvalığından Ferid Paşa var idi (Damat Ferit Paşa değil) Evel Allah bunun vasıtasıyla PTT idaresine geçtim

Van’a, alındıktan sekiz sene sonra geldim Van’da PTT teşkilatı yeni yapılıyordu Müracaat ettim Aldılar Bu suretle 30 sene de Van’da PTT’nin bütün servislerinde memuriyet yapıp 30 sene sonra emekliye ayrıldım
- Vanlı Hacı Şevket Çaldağ’ın, Torunu Ahmet Türkoğlu’na Yazdırdığı Anıları Kaynak :ERAREN


Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.