Çılgın Bir Türk ''Yüzbaşı Faruk '' |
11-25-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Çılgın Bir Türk ''Yüzbaşı Faruk ''İstanbul hükümetinin harbiye nazırı Ziya paşa her zamanki yumuşaklığı ile, “Beyler” dedi, “İngilizlere kafa tutamayızAdamların hiç şakası yokDaha geçen gün, bir bahane icat ederek İzmit’i tekrar işgal ediverdiler” Sarı atlas döşeli büyük oda, nezaretin ileri gelen subayları ile doluyduHürriyet ve itilaf partisi yanlısı olan birkaç gerici subay dışında hepsi, Anadolu’ya geçmeye çoktan hazır, Ankara’nın İstanbul’da kalmalarını gerekli gördüğü namuslu askerlerdiKapı açıldı, kapının boşluğu içinde yaver göründü : “Emrettiğiniz yüzbaşı geldi efendim” “İçeri al” Nazır subaylara bilgi verdi : “Az önce sözünü ettiğim talihsiz olayın faili” Yüzbaşı bekletmeden içeri girdi, kaygılı bakışlarla kendisini izleyen subayların arasında hızla ilerleyerek nazırın masası önünde durdu, selam verdi : “Yüzbaşı Faruk, İstanbulBeni emretmişsiniz” Uzun boylu, kumral, yakışıklı, biraz bıçkın havalı bir subaydıNazır önündeki bir yazıya bakarak, yumuşak bir sesle, “Oğlum” dedi, “dün akşam Beyoğlu’nda, İngiliz inzibat subayı teğmen miller’i, emre rağmen selamlamamışsınDoğru mu?” “Evet efendim, doğru” Nazır, dürüst subaya babacanca yol gösterdi : “Herhalde görmediğin için selamlamadın, değil mi çocuğum?” “Hayır efendim, gördüm” Nazırın canı sıkıldı : “Niye selamlamadın öyleyse? Selamlamanız için emir verilmişti” “Rütbesi benden küçük olduğu için selamlamadım paşamAskerlik töresince, önce onun beni selamlaması gerekmez miydi?” Ziya paşa derin bir kederle ellerini açtı : “Askerlik töresi mi kaldı a yavrum? Adamlar galibiyet haklarını kullanıyorlarİngiliz komutanlığı bu sabah olayı protesto ettiMesele çıkarılacak zaman değilHemen şu müzevir teğmeni bul da özür dileOlayı kapatalım” Başıyla çıkması için izin verdiAma yüzbaşı yerinden kıpırdamadı : “Paşam, bir de beni dinlemenizi rica ediyorum” Nazır bıkkınlıkla, “Söyle bakalım” dedi “Balkan savaşı’nda teğmendim, Çanakkale’de üsteğmen , Suriye cephesinde yüzbaşı oldumBen bu rütbeleri tek başıma savaşarak almadımHer rütbemde binlerce şehidin ve gazinin hakkı varOnların hakkını korumak namus borcumdurBeni affedin, özür dileyemem” Harbiye nazırı bozuldu : “Anlamadın galibaHarbiye nazırı olarak emrediyorum” Yüzbaşı sükunetle, “Anladım efendim” dedi, apoletlerini (Rütbelerini) bir hamlede söküp nazırın masasına bıraktı : “Artık emrinizi dinlemek zorunda değilim!” Selam vermeden dönüp kapıya yürüdüOturan subayların, İstanbul’u tutan birkaçı dışında, hepsi saygıyla ayağa fırladıHepsinin rütbesi yüzbaşıdan daha büyüktü Gözleri dolarak, Faruk yüzbaşıya selam durdular… |
|