1. Halife Hz. Ebubekir'in Hayatı |
11-04-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
1. Halife Hz. Ebubekir'in Hayatı1 Halife Hz Ebubekir'in Hayatı SADAKATİN SEMBOLÜ İSTİKRARIN GÜVENCESİ Hz Peygamberin yokluğunun ilk şok dalgasında krizin büyümesini ve kardeş kavgasını önlemek için kendisini feda eden idareye istemeyerek talip olmak zorunda kalan insan Hz Muhammedin (SAV)vefatının ardında İslam dünyasındaki moral boşluğunu kişiliği ile dolduracak ilk sahabelerdendir, aynı zamanda dava arkadaşının emanetini taşıyacak olgunluk ve herkesin üzerinde güven duyacağı ahlakta olan Hz Ebubekir hengameli bir zamanda şartlar gereği halifeliği kabul etmek zorunda kalmıştı Zaten başka bir seçeneği de yoktu Ensar, iki ana kabileye ayrılmıştı: Evs ve Hazrec Hazrec kabilesi, sayı bakımından Evs'ten fazlaydı Hz Peygamber, vefat ettiği zaman bütün Medine halkına duyuruldu ve Evs'ten olsun, Hazrec'ten olsun bütün müslümanlar, Hz Peygamber'e halife seçmek amacıyla Sakîfe'de toplandılar Herkesin gözü, Sa'd b Ubâde'ye çevrilmişti Onun seçilmesi bekleniyordu O, bu toplantıda bir konuşma yapmış ve Ensarın, Hz Peygamber'i himaye için yaptıklarını dile getirmiş, bu husustaki meziyetlerini kimsenin inkâr etmemesi gerektiğini söylemişti O, Ensarın meziyetlerini sıraladıkça, toplantıda bulunanlar tezahürat yaparak kendisini tasdik ediyorlardı Daha sonra aralarında konuşurken şöyle bir soru soruldu: «Kureyş'ten olan Muhacirler, Ensarın bu hakkını kabul etmez ve, 'biz Hz Peygamberin kabilesine mensubuz, onun yakınlarıyız' derlerse durum ne olacak?» Bu soruya bir başkası, «O zaman bizden bir emir, sizden de bir emir deriz ve başka bir çözüm yoluna yaklaşmayız» diye cevap verdi Fakat Sa'd, bunun bir zaaf olacağını söyledi Bu toplantı haberi, Hz Ebû Bekir ve Hz Ömer gibi Muhacirlerin ileri gelenlerine ulaşınca hemen olay mahalline gittiler Hz Ömer, orada daha önce hazırladığı bir konuşma yapmak istiyordu Fakat Hz Ebû Bekir buna izin vermedi Hz Ebû Bekir, vakarlı, bir insandı Toplantıda önce o konuştu Muhacirlerin meziyetlerini Hz Muhammed'in davetine ilk uyanların onlar olduğunu, İslâmiyet uğruna dayanılmaz meşakkat ve acılara katlandıklarını belirtti Arkasından sözü Ensara getirerek hizmetlerini yadedip onları da övdü Meziyetlerini bir bir saydı Daha sonra Hz Peygamber'den kendisinin de bizzat duyduğu, «imamlar Kureyştendir» hadisini nakletti ve Ensara hitaben şöyle «Emirler bizden, vezirler sizden olsun Sizinle istişare yapılmadan, fikriniz alınmadan hiç bir konuda karar alınmayacaktır» Hz Ebû Bekir'in halifeliği böylece gerçekleşti Burada şu hususu göz ardı etmemek lazımdır: Hz Ebubekirin halifeliğine itiraz edenler kırtas hadisesini uydurarak onun hilafeti hile ve desise ile gasp ettiğini, HzAli ve yakınları cenaze defin işleri ile meşgulken Hz Ömer ve Hz Ebubekir'in olayı aceleye getirerek danışıklı organize içerisinde halifeliğe geçtiklerini öne sürüyorlar Yukarıda değindiğim üzere tansiyonu gittikçe yükselen ve küçük arbedelerden kılıç çekmeye kadar gidecek bir kriz ortamını yatıştırmak ve Müslümanlar arasında kan dökülmesini engellemek amacı ile ilm-i siyaset gereği ileri görüşlülükle basiret gösterilmeseydi bugün İslam toplumu hiristiyan dünyasından beter bir iç çatışmaya doğru giderdi Hz Ömer diplomatik bir manevra ile günü kurtarma değil ümmeti kurtarma gayreti içerisinde boşluğun kaosa sürüklenmemesi için oracıkta olayın tazeliğinde elini Hz Ebubekirin eli üzerine koyup biat ederek kolunu havaya kaldırmış ve meseleyi kökünden çözerek fitneyi engellemiştir Bu bir basiretli tavır örneğidir Ebubekir hiç de istekli olmamasına rağmen kabul etmekten başka çaresi kalmadan halife olmuştur Bütün müslümanlar biat ederek Hz Ebubekirin halifeliğine rıza göstermişlerdir sadece Hz Alinin biatı gecikmeli olmuştur o kadar Hz Ali, zevcesi Hz Fatıma vefat edinceye kadar Hz Ebû Bekir'e biat etmedi Hz Ali'nin biatında böylece altı aylık bir gecikme oldu Hz Ebû Bekir'e Hz Ali, zevcesi Hz Fâtıma'nın vefatından kısa bir süre sonra haber göndererek kendisine bîat edeceğini bildirdi ve bunun için bir zaman ve buluşma yeri istedi Fakat buluşmaya tek başına gelmesini istiyordu Bunun sebebi Hz Ömer'e kırgın oluşuydu Meseleyi duyan Hz Ömer, Ebû Bekir'e yalnız gitmemesini söyledi Fakat Hz Ebû Bekir, «Onlar benim güvenliğim için tehlike değildir» dedi ve tek başına Ehl-i Beyt'i ziyarete gitti 'Hz Ali ona, «Hoş geldin,» dedikten sonra şöyle konuştu: «Senin faziletini kabul ediyoruz Allah'ın sana bağışladığı lütufları kıskanmıyoruz Ancak sen bu meziyetlerini bize karşı kullandın Halbuki biz Hz Muhammed'in yakınları olduğumuz için kendimizi hilâfete daha lâyık görüyorduk» Hz Ali, bunları söylerken gözleri dolmuştu Ebû Bekr ona şöyle cevap verdi: «Senin Ehl-i Beyt'ten oluşun benim bütün meziyetlerimden daha üstündür» Bu konuşmalardan sonra Hz Ali, Hz Ebû Bekir'e biat için öğle namazından sonra zaman tayin etti Hz Ebû Bekir namazdan sonra minbere çıktı, Hz Ali'nin meziyetlerini birer birer anlattı, biata geç kalışını ve haklı mazeretini dile getirdi Hz Ali de bir konuşma yaptı Hz Ebû Bekir'in meziyetlerini inkâr etmediğini, fakat halife seçiminin aceleye getirilmesini doğru bulmadığı için kendisine kırgın olduğunu anlattı Hz Ebû Bekir, halife seçimi tamamlanınca minbere çıkarak bir hutbe okudu: «Ey insanlar! Size halîfe oldum, ama bu, sizden daha hayırlı olduğumu göstermez İdaremde isabetli olduğum sürece bana yardım edin Doğruluktan ayrılırsam beni düzeltin Doğruluk emanet, yalancılık hıyanettir İçinizde zayıf olan, hakkım alıncaya kadar benim yanımda kuvvetlidir İçinizde kuvvetli olansa, ondan başkasının hakkını alıncaya kadar zayıftır Bir millet, Allah yolunda cihattan vazgeçerse Allah'ın gazabına uğrar, perişan olur Bir millette kötülük yaygın ve revaçta olunursa Allah o milleti belâya düşürür Allah ve Rasûlü' ne itaat ettiğim sürece bana itaat edin Bu itaatten ayrılırsam artık sizin üzerinizde itaat görevi kalmaz Namaza kalkalım, Allah'ın rahmeti ilerinize olsun» Hz Ebû Bekir'in hutbesi, takip edeceği siyasetin bir nevi özetiydi Günümüzdeki anlamıyla bir hükümet programıydı, özelikle bu hutbe» Müslümanların yönetimi denetleme hürriyetini, garanti altına alıyordu Onlara taahhütte bulunarak hilâfetin İslâm şeriatını uygulama makamı olduğunu vurgulamış, bu temel görev yerine getirilmediği takdirde kendisine itaatin gerekmediğini belirtmiş, bu arada müslümanlara hatalarını düzeltme yetkisini vermişti Ayrıca İslamın başarıya ulaşması için, İslam toplumunun ilk görevi olan Cihad'ın gereği ifade edilmişti Biyografisi: Hz Ebû Bekir, Ebû Bekr b Ebî Kuhâfe künyesi ile tanınır Fil hadisesi yıllarında dünyaya gelmiştir Gençlik yıllarını, üstün bir ahlâk numunesi olarak geçiren Hz Ebû Bekir halkın dertlerine ortak olur, yoksullara yardım ederdi Kureyşliler arasında büyük bir itibarı vardı Çünkü Kureyş'in geçmişi hakkında başkalarının bilemediği «Neseb» bilgisine sahipti Hz Muhammed'in nübüvvetinden önce de O'nun bir dostuydu Peygamberlik şerefi- ile şereflenen Hz Muhammed'in çağrısını ilk kabul eden Hz Ebû Bekir'di Onun için Hz Peygamber şöyle demişti: «Kimi islâm'a çağırdımsa reddetti Fakat Hz Ebu Bekir, hiç tereddüt etmeden çağrımı kabul etti» İslam'a girenlerin çoğalmasında, da Hz Ebû Bekir'in payı büyük olmuştur Mekke'den Medine'ye Meret söz konusu olduğunda Hz Peygamber bu şerefi ona tevcih etti Mağarada «İkinin ikincisi» oydu Hicretten sonra da Hz Muhammed'in yanından hiç ayrılmadı Tebük savaşında bayrağı taşıdı Hicretin dokuzuncu yılında, Hac kafilesine başkanlık yapması için Hz Peygamber tarafından görevlendirildi Nihayet Hz Peygamber, hastalandığı zaman, sahabeye namaz kıldırması için onu vekil tayin etti Hz Ebû Bekir'in üç erkek, üç kız çocuğu vardıHer büyük insanın, adı anıldıkça insanlar arasında yad edilen bir meziyeti olur Hz Ebû Bekir'in en büyük meziyeti azim ve merhametiydi Azim, bir insanın enine boyuna düşündükten sonra, bir işe karar verdiği zaman, bir daha dönmemesi demektir Bu azimdir ki, yoluna sıradağlar çıksa onu yarıp geçme iradesini gösterir İşte Hz Ebû Bekir böyledir Merhamete gelince, insan vicdanının hassas oluşudur ki, tersi acımasızlıktır Merhametli bir insan, düşman bile olsa, bir kimseye isabet eden herhangi bir musibet karşısında üzüntü duyar, acıma duyguları harekete geçer İlk İcraatları: Üsâme Ordusunun Suriye'ye Gönderilmesi: Hz Muhammed, hastalığından bir süre önce Şam dolaylarında bulunan Mûte'de Zeyd b Harise ve arkadaşlarının şehit edildiği bölgeye göndermek için bir ordu hazırlamıştı Bu gurubun içinde, Hz Ebû Bekir, Hz Ömer gibi ileri gelen bazı sahabîler de bulunuyordu Ordu henüz yola çıkacağı sırada Hz Peygamber hastalandı Üsâme, bu durumda yola çıkmaktan vazgeçip Medine çıkışında bir yerde beklemek zorunda kaldı Hz Peygamber, bu hastalığın ardından irtihal etti Hz Ebû Bekir, halife seçildi Tam bu sırada Araplardan bazılarının İslâm'dan döndüğü haberi yayıldı Şam'a gönderilecek ordunun yola devamı söz konusuydu Fakat bu olaylar üzerine ordunun gönderilmesinden vazgeçilmesini veya tehir edilmesini teklif edenler oldu Gayeleri, İslâm'dan dönenlerin İslâm düşmanlarına katılma ihtimali karşısında müslümanların zayıf kalmamaları için gerekli tedbirin alınmasıydı Fakat Ebû Bekir, bu teklifi şiddetle reddetti ve ne pahasına olursa olsun ordunun yola çıkmasında ısrar etti Eğer bu olaylar karşısında tereddüt etmiş olsaydı; halkın gözünde, daha hilâfete seçildiğinin ertesi günü, Hz Peygamber'in, hem de ısrarla emrettiği bir görevi ihmal etmiş olacaktı Kaldı ki bu görevin yerine getirilmesi için Hz Muhammed hasta yatağında ısrarla tenbihte bulunmuştu Sonra bu ordunun başına Üsâme'den daha yaşlı birinin getirilmesi teklif edildi Ebû Bekr, buna da şiddetle itiraz etti ve: «Rasûlullah'ın tayin ettiği birini Ebû Bekir azletsin, olur mu hiç?» dedi Hz Ömer, Ensardan bazı kimselerin böyle düşündüğünü söyleyince, onunla da tartıştı Sakalından tutup, «Anan öle Ömer! Rasûlullah'ın seçtiği bir heyet başkanını benim almamı nasıl istersin?» dedi Bunun için Hz Üsâme'nin bu yetkisini ihlâle yanaşmadı Hz Ebû Bekr, bu orduyu uğurlarken kendilerine şu nasihatte bulundu: «Dâvanıza ihanet etmeyin Savaşta bile insaftan ayrılmayın Çocukları, yaşlıları, kadınları öldürmeyin, zulmetmeyin, hurma ve diğer meyve ağaçlarını, koyun, keçi ve diğer hayvanları yemenin dışında bir amaçla kesmeyin, telef etmeyin Kiliselerde ibadete çekilenlere rastlarsanız onları ibadetleri ile başbaşa bırakın Size yiyecek, içecek ikram edilirse «Bismillah» demeden yemeyin, içmeyin Ridde olayları: Hz Ebû Bekr'in azmini ispatlayan başka bir örnek de İslâm tarihine «Ridde olayları» diye geçen, dinden dönüş hareketleri karşısında aldığı tavırdır Yemen ve Necid dolaylarındaki Araplardan bir kısmı İslâm'a girdikleri halde, henüz tamamen dine ısınmamışlardı Bunlar, Hz Muhammed'in vefatını fırsat bilerek İslâm'ın farz kıldığı ibadetleri, özellikle zekât vermeyi reddettiler Bu karışık ortamdan istifade etmek isteyen bazıları ise peygamberliklerini ilân ederek, aldattıkları kimseleri peşlerine taktılar Böylece, İslâm'dan dönen ve kendilerine «mürtet» denilen bu Araplar iki grupta toplanıyordu: 1 — Zekât ödemek istemeyenler, 2 — el-Mütenebbinin denilen sahte peygamberlerin peşine takılan ve «Rafizî» diye isimlendirilenler Yemen ve Necid bölgesindeki Arapları tesir altına alan bu olayları bastırmada, Hz Ebû Bekir'in azim ve iradesi büyük rol oynamıştı Kuran komisyonunu kurmak: Hz Muhammed'in sağlığında, nazil olan âyet-i kerîmeler ve sûreler, ashaptan yazıyı bilenler tarafından, ya hurma ağaçlarının dal ve yapraklarına veya derilere, yahut ta düz kemik ve taşlar üzerine yazılırdı Ayrıca Rasûlullah'ın bir çok vahiy kâtibi de vardı ki, bunlar da nazil olan vahyi yazı ile tespit ederlerdi Hz Ebû Bekr devrinde, Müseylemetü'l-Kezzâb ile yapılan muharebe neticesinde Kur'an-ı Kerim'in tamamını ezbere bilenlerden (kurra - hafız) bir kısmı şehit olmuştu Bu savaşta ve bunun gibi ileride meydana gelecek savaşlarda, bir çok hafızın şehit olması söz konusu idi Böylece yavaş yavaş Kur'an'ı ezbere bilenler hayatta kalmayacaktı Durumun nezaketini ve vahametini düşünen Hz Ömer, halifeye müracaat ederek Kur'an-ı Kerim'in toplatılmasını istedi Onun bu fikri, makul olarak karşılandı ve hemen toplama işine geçildi, önce, meşhur hafız ve vahiy kâtiplerinden bir heyet kuruldu Bu heyetin başına da Zeyd b Sabit getirildi Zeyd b Sabit, hem Kur'an-ı Kerim in hafızı, hem de Rasûlullah'a vefatından önce Kur'an-ı Kerim'i tamamen baştan aşağı okuyarak onun tasvibini alan değerli bir sahabi idi Kur'an-ı Kerimi toplamak ile görevlendirilen bu heyette Hz Ömer, Osman, Ali, Talhâ, Sa'd, Ebû Derda, übey b Kâ'b Abdullah b Mes'ud, Mikdad b Isved ve Ebû Musa el-Eş'arî gibi ashabın meşhurları da vardı Bunların hepsi de Kur'an'ı ezbere biliyorlardı Kur'an-ı Kerim'i toplayacak heyet meydana getirildikten sonra, kimde Kur'an-ı Kerim'den yazılı bir âyet veya sûre bulunuyorsa getirmesi, kimin ezberinde bir âyet veya bir sûre varsa iki şahit ile gelip bildirmesi istendi Bu iş de tamam olduktan sonra heyet derleme işine başladı Neticede, uzun bir çalışma sonunda Kur'an-ı Kerim' in bütün âyet ve sûreleri toplandı Rasûlullah'ın en son okuduğu sıraya göre, düzene konuldu Sonra bütün ashap çağırılarak, toplanan Kur'an-ı Kerim'in tamamı Hz Ömer tarafından orada hazır bulunanların huzurunda okundu Daha sonra Ebû Bekir'e teslim edildi O da, bu mukaddes emaneti hilâfeti devrinde büyük bir titizlikle muhafaza etti Vefat etmeden önce de, Hz Ömer'e teslim etti Hz Ebû Bekir Devrinde Ülke Yönetimi: Arap yarımadası, tamamen İslâmî yönetim altına girmişti Hz Ebû Bekir, ülkeyi vilâyetler halinde idarî bölümlere ayırmış, her vilâyete bir vali tayin etmişti Bu valilere, namazı kıldırma, adalet işlerini yürütme, yasama ve icra yetkisini kullanma gibi görevler vermişti Hz Ebû Bekir döneminde, kaza (hüküm verme) yetkisini valiler kullanıyordu Halife, ayrıca kadılar tayin etmemişti 3 yıl halifeliği süren Hz Ebubekir 634 yılında hastalandı ve namaz kıldırma görevini HzOsmana verdi Aynı yıl 63 yaşında vefat etti |
1. Halife Hz. Ebubekir'in Hayatı |
11-04-2012 | #2 |
Prof. Dr. Sinsi
|
1. Halife Hz. Ebubekir'in HayatıHZ EBUBEKİR Hz Muhammed (sas)'in İslâm'ı tebliğe başlamasından sonra ilk iman eden hür erkeklerin; raşit halifelerin, aşere-i mübeşşerenin ilki Câmiu'l Kur'an, es-Sıddîk, el-Atik lakaplarıyla bilinen büyük sahabiKur'ân-ı Kerim'de hicret sırasında Rasûlullah'la beraber olmasından dolayı, "mağarada bulunan iki kişiden biri" (et-Tevbe, 9/40) şeklinde ondan bahsedilmektedir Asıl adı Abdülkâbe olup, İslâm'dan sonra Rasûlullah (sas)'in ona Abdullah adını verdiği kaydedilir Azaptan azad edilmiş mânâsına "atik"; dürüst, sadık, emin ve iffetli olduğundan dolayı da "sıddîk" lâkabıyla anılmıştır "Deve yavrusunun babası" manasına gelen Ebû Bekir adıyla meşhur olmuştur Teymoğulları kabilesinden olan Ebû Bekir'in nesebi Mürre b Kâ'b'da Rasûlullah'la birleşir Anasının adı Ümmü'l-Hayr Selma, babasının ki Ebû Kuhafe Osman'dır Künyesi Abdullah b Osman b Amir b Amir b Murra et-Teymî'dir Bedir savaşına kadar müşrik kalan oğlu Abdurrahman dışında bütün ailesi müslüman olmuştur Babası Ebû Kuhafe, Ebû Bekir'in halifeliğini ve ölümünü görmüştür Hz Ebû Bekir'in Rasûlullah (sas)'den bir veya üç yaş küçük olduğu zikredilmiştir İslâm'dan önce de saygın, dürüst, kişilikli, putlara tapmayan ve evinde put bulundurmayan "hanif" bir tacir olan Ebû Bekir, ölümüne kadar Hz Peygamber'den hiç ayrılmamıştır Bütün servetini, kazancını İslâm için harcamış, kendisi sade bir şekilde yaşamıştır Hz Ebû Bekir, Fil yılından iki sene birkaç ay sonra 571'de Mekke'de dünyaya gelmiş, güzel hasletlerle tanınmış ve iffetiyle şöhret bulmuştur İçki içmek câhiliye döneminde çok yaygın bir âdet olduğu halde o hiç içmemiştir O dönemde Mekke'nin ileri gelenlerinden olup Arapların nesep ve ahbâr ilimlerinde meşhur olmuştur Kumaş ve elbise ticaretiyle meşgul olurdu; sermayesi kırk bin dirhemdi ki, bunun büyük bir kısmını İslâm için harcamıştır Rasûlullah'a iman eden Ebû Bekir (ra) İslâm dâvetçiliğine başlamış, Osman b Affân, Zübeyr b Avvâm, Abdurrahman b Avf, Sa'd b Ebî Vakkas ve Talha b Ubeydullah gibi İslâm'ın yücelmesinde büyük emekleri olan ilk müslümanların bir çoğu İslâm'ı onun dâvetiyle kabul etmişlerdirHz Ebû Bekir hayatı boyunca Rasûlullah'ın yanından ayrılmamış, çocukluğundan itibaren aralarında büyük bir dostluk kurulmuştur Rasûlullah birçok hususlarda onun görüşünü tercih ederdi Umûmî ve husûsî olan önemli işlerde ashâbıyla müşavere eden Peygamber (sas) bazı hususlarda özellikle Ebû Bekir'e danışırdı (İbn Haldun, Mukaddime, 206) Araplar ona "Peygamber'in veziri" derlerdiTeymoğulları kabilesi Mekke'de önemli bir yere sahipti Ticaretle uğraşıyorlar, toplumsal temasları ve geniş kültürlülükleri ile tanınıyorlardı Hz Ebû Bekir'in babası Mekke eşrafındandı Hz Ebû Bekir, câhiliye döneminde de güzel ahlâkı ile tanınan, sevilen bir kişi idi Mekke'de "eşnak" diye bilinen kan diyeti ve kefalet ödenmesi işlerinin yürütülmesiyle görevliydi Muhammed (sas) ile büyük bir dostlukları vardı Sık sık buluşur, Allah'ın birliği, Mekke müşriklerinin durumu ve ticaret gibi konularda müşâvere ederlerdi İkisi de câhiliye kültürüne karşıydılar, şiir yazmaz ve şiiri sevmezlerdi, daha ziyade tefekkür ederlerdi İslâm'ı benimsemesi : Hz Ebû Bekir, Hira dağından dönen Hz Muhammed ile karşılaştığında, Rasûlullah (sas) ona, "Allah'ın elçisi" olduğunu söyleyip "Yaratan Rabbinin adıyla oku" (el-Alâk, 96/1) diye başlayan âyetleri bildirdiği zaman hemen ona: "Allah'ın birliğine ve senin O'nun rasûlü olduğuna iman ettim" demiştir Hz Hatice'den sonra Rasûlullah'a ilk iman eden odur Hz Peygamber (sas) İslâm'ı tebliğinin ilk zamanlarında kiminle konuştuysa en azından bir tereddüt görmüş, ancak Ebû Bekir şeksiz ve tereddütsüz bir şekilde kabul etmiştir Hatta Hz Peygamber (sas), "Bütün insanların imanı bir kefeye, Ebû Bekir'in ki bir kefeye konsa, onun imanı ağır basardı " diye lâtif bir benzetme de yapmıştır Mü'min Ebû Bekir, hayatının sonuna kadar tüm varlığını İslâm'a adamış, bütün hayırlı işlerde en başta gelmiştirEbû Bekir Mekke döneminde güçlü kabilelere mensup kişileri İslâm'a kazandırmaya çalıştı, öte yandan müşriklerin işkencelerine maruz kalan güçsüzleri, köleleri korudu; servetini eziyet edilen köleleri satın alıp azad etmekte kullandı Bilâl, Habbab, Lübeyne, Ebû Fukayhe, Amir, Zinnire, Nahdiye, Ümmü Ubeys bunlardandır Kendisi de Mescid-i Haram'da müşriklerin saldırısına uğramıştı Ebû Bekir, iman ettikten sonra İslâm'ı tebliğe gizli gizli devam ediyordu Annesi, karısı Ümmü Ruman ve kızı Esma da iman etmiş, fakat oğulları Abdullah, Abdurrahman ve babası Ebû Kuhafe henüz iman etmemişlerdi Osman b Affan, Sa'd b Ebî Vakkas, Abdurrahman b Avf, Zübeyr b Avvâm, Talha b Ubeydullah gibi ilk müslümanları İslâm'a dâvet eden odur Müşriklerin eziyetleri çoğalıp müslümanlara yapılan baskılar arttıktan sonra Hz Peygamber Hz Ebû Bekir'e de Habeşistan'a göç etmesini söylemiş ve Ebû Bekir yola çıkmış; ancak Berkü'l-Gımâd'da Mekke'nin ileri gelen kabilelerinden İbn Dugunne ile karşılaştığında İbn Dugunne onu himayesine aldığını ve Mekke'ye dönmesi gerektiğini belirterek, ikisi birlikte Mekke'ye dönmüşlerdir Ancak şartlı olarak Ebû Bekir'i himayesine alan İbn Dugunne, Ebû Bekir'in açıktan açığa ibadet etmesi ve inancını yaymaya devam etmesi sebebiyle şartları yerine getirmediğini iddia ederek ona ibadetini gizli yapmasını söylediğinde Ebû Bekir, onun himayesine ihtiyacı olmadığını, zaten kendisine söz de vermediğini ifade etmişti: "Senin himayeni sana iâde ediyorum Bana Allah'ın himayesi yeter" Böylece onüç yıl Mekke'de Rasûlullah'ın yanında kalan Hz Ebû Bekir, Hz Aişe'nin rivâyetine göre, Rasûlullah hicret emrini alıp Ebû Bekir'e gelerek ona beraberce hicret edeceklerini söyleyince Ebû Bekir sevinçten ağlamaya başlamıştı (İbn Hişâm, es-Sire, II, 485) Hz Peygamber'in bir gecede Mekke'den Kudüs'e oradan Sidretü'l Münteha'ya gittiği İsra ve Mirâc hâdisesini duyan müşrikler bunu Hz Ebû Bekir'e yetiştirdikleri zaman; "O dediyse doğrudur" demiştir Bu sözünden sonra Ebu Bekir'e; ihlâslı, asla yalan söylemeyen, özü doğru, itikadında şüphe olmayan anlamında, "Sıddîk" lâkabı verildi Kur'an tâbiriyle, "O, ne iyi arkadaştı " (en-Nisâ, 4/69) denilebilirİşte o "Sıddîk" ile o "Emîn", o iki arkadaş beraberce Sevr dağındaki mağaraya hareket ederek hicret etmişlerdir Hicreti Sevr mağarasına ilk giren Hz Ebû Bekir, (ra) mağarada keşif yaptıktan sonra Rasûlullah içeri girmiştir Ebû Bekir'in kızı Esma yolda yemeleri için azıklarını hazırlamıştı Onlar Mekke'den ayrılınca müşrikler her tarafa adamlarını yollayarak aramaya başladılar Kureyş kabilesinin müşrikleri Ebû Cehil başkanlığında Esma'nın evini aradılar, hakaret edip dayak attılarHz Ebû Bekir (ra) hicret yolculuğuna çıkarken yanına bütün parasını almıştı Buna rağmen kızı Esma onun nerede olduğunu, nereye gittiğini kâfirlere söylememiştir İz süren Mekkeli müşrikler Sevr mağarasına kadar geldiler Rasûlullah bu sırada Kur'ân'da anlatıldığı biçimde şöyle diyordu: "Üzülme, Allah bizimledir" (et-Tevbe, 104/40) Nitekim Allah ona güven vermiş, göremedikleri askerleriyle onu desteklemiştir; Allah güçlüdür, hakimdir Kâfirler tüm aramalara rağmen onları bulamadılar Mağarada üç gün kaldıktan sonra Medine'ye yönelen Rasûlullah ile Ebû Bekir Kuba'ya vardılar Ebû Bekir mağarada kaldıkları günü şöyle anlatır: "Rasûlullah (sas) ile beraber bir mağarada bulundum Bir ara başımı kaldırıp baktım O anda Kureyş casuslarının ayaklarını gördüm Bunun üzerine, 'Ya Rasûlullah, bunlardan birkaçı gözünü aşağı eğse de baksa muhakkak bizi görür' dedim O, 'Sus ya Ebû Bekir İki yoldaş ki, Allah onların üçüncüsü ola, endişe edilir mi?' buyurdu Kuba'da üç gün kalan Rasûlullah ile Hz Ebû Bekir nihayet Medine'ye vardılar Medine'de Hz Ebû Bekir humma hastalığına tutuldu Hastalık ilerleyip yatağa düştüğünde Rasûlullah, "Allah'ım Mekke'yi bize sevgili kıldığın gibi Medine'yi de bize sevgili kıl, hummayı bizden uzaklaştır' diye dua ettiği zaman Hz Ebû Bekir ve hasta olan diğer sahâbîler iyileştiler Bu arada Hz Âişe ile Hz Muhammed (sâs)'in düğünleri yapıldı Mescidi Nebî inşâ edildi Masrafların bir kısmını Hz Ebû Bekir karşıladı Medine'de kardeşlik tesis edildiğinde Ebû Bekir'in kardeşliği Harise b Zeyd olduHz Ebû Bekir Medine'de Mescidi Nebî'nin inşasına katıldı Rasûlullah İslâm'ı yaymak ve düşmanlar hakkında bilgi toplamak için seriyye denilen keşif kollarını Medine dışına gönderiyor, bunlara bazen Hz Ebû Bekir de katılıyordu Rasûlullah ile birlikte bizzat çarpıştığı savaşlarda (Bedir'de, Uhud'da, Hendek'te) Ebû Bekir de yer aldı O, Müreysi, Kurayza, Hayber, Mekke, Huneyn, Taif gazvelerinde de bulundu Rasûlullah'ın bizzat idare ettiği harplere gazve denir Ebû Bekir, bu sözü geçen büyük savaşlardan başka, otuzdan fazla gazveye katılmıştır Çarpışma olmaksızın Veddan, Buvat, Bedr-i Ûlâ, Uşeyre gazveleriyle de düşmanlar itaat altına alınmıştır Bütün bu gazvelerde Hz Ebû Bekir, Rasûlullah'ın en yakınında yer almış olup onun "veziri" gibi idi Bedir'de, oğlu Abdurrahman müşrikler safında yer aldığında Ebû Bekir oğluyla çarpışmıştır Sadece o değil, Bedir'de birçok sahâbî, oğlu, kardeşi, babası, dayısı ile çarpışmıştı Bedir savaşı, müslümanların İslâm'ı herşeyden üstün tuttuklarını, Allah için en yakınları olan müşrikleri kan bağı veya kabile taassubu içinde kalmadan, başka insanlardan ayırdetmeden öldürdüklerini göstermektedir Rasûlullah'ın bir amcası Hamza, İslâm ordusu safındayken öteki amcası Abbas, düşman safındaydı Yeğeni Ubeyde kendi yanındayken, öteki yeğenleri Ebû Süfyan ve Nevfel müşriklerle beraberdi Hattâ kızı Zeyneb'in eşi Ebû'l-As da Rasûlullah'a karşı müşriklerle birlikte savaşıyordu Hicretin 9 yılında Medine'de büyük bir kıtlık oldu Bu arada Bizans İmparatoru, Şam'da Hicaz bölgesini istilâ etmek üzere büyük bir ordu hazırladı Rasûlullah, bu orduya karşı İslâm ordusunu hazırlarken, kıtlık sebebiyle zorluklarla karşılaştı Ebû Bekir malının hepsini bu ordunun hazırlanmasında kullandı Onuncu yılda "Vedâ Haccı"nda bulunan Allah'ın Rasûlü, onbirinci yılda hastalandı Hicrî onbirinci yılda hastalanan Rasûlullah (sas) 13 Rebiyülevvel Pazartesi günü (8 Haziran 632) vefât etti Onun vefâtını duyan müslümanlar büyük bir üzüntüye kapıldılar ve ilk anda ne yapmaları gerektiğine karar veremediler Ama o da bir ölümlüydü Hz Ömer, onun Hz Musa gibi Rabbi ile buluşmaya gittiğini, O'nun için "öldü" diyen olursa ellerini keseceğini söylüyordu Ebû Bekir, Rasûlullah'ın iyi olduğu bir sırada ondan izin alarak kızının yanına gitmişti Vefât haberini duyar duymaz hemen geldi, Rasûlullah'ı alnından öptü ve "Babam ve anam sana fedâ olsun ya Rasûlullah Ölümünde de yaşamındaki kadar güzelsin Senin ölümünle peygamberlik son bulmuştur Şânın ve şerefin o kadar büyük ki, üzerinde ağlamaktan münezzehsin Yâ Muhammed, Rabbinin katında bizi unutma; hatırında olalım " dedi Sonra dışarı çıkıp Ömer'i susturdu ve; "Ey insanlar, Allah birdir, O'ndan başka ilâh yoktur, Muhammed O'nun kulu ve elçisidir Allah apaçık hakikattir Muhammed'e kulluk eden varsa, bilsin ki o ölmüştür Allah'a kulluk edenlere gelince, şüphesiz Allah diri, bâkî ve ebedîdir Size Allah'ın şu buyruğunu hatırlatırım: "Muhammed sadece bir elçidir Ondan önce de peygamberler gelip geçmiştir Şimdi o ölür veya öldürülürse siz ökçelerinizin üzerinde geriye mi döneceksiniz? Kim ökçesi üzerinde geriye dönerse Allah'a hiçbir ziyan veremez Allah şükredenleri mükâfatlandıracaktır" (Âl-i İmrân, 3/144)Allah'ın kitabı ve Rasûlullah'ın sünnetine sarılan doğruyu bulur, o ikisinin arasını ayıran sapıtır Şeytan, peygamberimizin ölümü ile sizi aldatmasın, dininizden saptırmasın Şeytanın size ulaşmasına fırsat vermeyiniz" (İbn Hişâm, es-Sire, IV, 335; Taberî, Târih, III, 197,198) Hz Ebû Bekir bu konuşmasıyla orada bulunanları teskin ettikten sonra Rasûlullah'ın teçhiziyle uğraşırken, Ensâr, Benû Sâide sakifesinde toplanarak Hazrec'in reisi olan Sa'd b Ubâde'yi Rasûlullah'tan sonra halife tayini için bir araya gelmişlerdir Ebû Bekir, Hz Ömer, Ebû Ubeyde ve Muhacirlerden bir grup hemen Benû Saîde'ye gittiler Orada Ensâr ile konuşulduktan ve hilâfet hakkında çeşitli müzakereler yapıldıktan sonra Hz Ebû Bekir, Ömer ile Ebû Ubeyde'nin ortasında durdu ve her ikisinin ellerinden tutarak ikisinden birine bey'at edilmesini istedi O, kendisini halife olarak öne sürmedi Hz Ebû Bekir'in konuşmasından sonra Hz Ömer atılarak hemen Ebû Bekir'e bey'at etti ve, "Ey Ebû Bekir, müslümanlara sen Rasûlullah'ın emriyle namaz kıldırdın Sen onun halifesisin ve biz sana bey'at ediyoruz Rasûlullah'a hepimizden daha sevgili olan sana bey'at ediyoruz" dedi Hz Ömer'in bu âni davranışı ile orada bulunanların hepsi Ebû Bekir'e bey'at ettiler Bu özel bey'attan sonra ertesi gün Mescid-i Nebî'de Hz Ebû Bekir bütün halka hutbe okudu ve resmen ona bey'at edildi Rasûlullah'ın defni salı günü gerçekleşirken, onun nereye defnedileceği hakkında da bir ihtilâf meydana geldiğinde Hz Ebû Bekir yine ferasetini ortaya koydu ve "Her peygamber öldüğü yere defnedilir" hadisini ashaba hatırlatarak bu ihtilâfı giderdi Rasûlullah'ın cenaze namazı imamsız olarak gruplar halinde kılındı Bütün bunlar olurken, Hz Ali'nin Hz Fatıma'nın evinde Haşimoğulları ve yandaşları ile toplandığı ve bey'ata ilk zamanlar katılmadığı nakledilir Hz Ali rivâyetlere göre, el-Bey'atü'l-Kübrâ'ya bey'at edildiği haberini alır almaz, elbisesini yarım yamalak giydiği halde evden fırlamış ve gidip Hz Ebû Bekir'e bey'at etmiştir (Taberî, Târih, III, 207) Onun aylarca Hz Ebû Bekir'e bey'at etmediği haberleri gerçeğe uygun olmasa gerektir Çünkü onun Ebû Bekir'in üstünlüğünü bildiği, onun hakkında yaptığı konuşmalar ve tarihin akışı, diğer rivâyetlere aykırıdırRâsulullah'ın en yakın ashâbı arasında -hattâ Ebû Bekir ile Ömer arasında- zaman zaman ihtilâflar, görüş ayrılıkları meydana gelmişse de ilk iki halife zamanında da görüldüğü gibi dâima birliktelik devam ettirilmiştir Anlaşmazlık gibi görünen hâdiselerin birçoğunda huy ve karakter farklılığı rol oynuyordu Meselâ Ebû Bekir yumuşak ve sâkin davranırken, Ömer sertlik yanlısıydı Ama her zaman birlikte hareket ettiler Ebû Bekir'in yönetiminde, Hz Ali ve Zübeyr b Avvam Ridde savaşlarında kararların içinde, namazlarda Ebû Bekir'in arkasında yer almışlardır (İbn Kesir, el-Bidâye ve'n Nihâye, V, 249) Hz Ali, Rasûlullah'ın bir vasiyeti olsaydı ölünceye kadar onu yerine getireceğini söylemiş (Taberî, age, IV, 236) ancak, İbn Abbas'ın Rasûlullah hastalandığı zaman ona gidip hilâfet işini sormak istemesini geri çevirmiştir Yani Hz Ebû Bekir'in halifeliğine karşı kimseden bir çıkış olmamıştır Zaten tabii, fıtrî, akli ve maslahata uygun olan da onun halifeliğidir Hz Peygamber ölmeden önce yazılı bir ahidname bırakmamış, ancak Hz Ebû Bekir'in faziletine dair Mescid'de konuşmuş, hasta yatağındayken onu ısrarla çağırtmış ve yerine İmam tâyin etmiştirHz Ebû Bekir, kendisine Rasûlullah'ın mirasından pay almak için gelen Hz Fâtıma'ya, "Rasûlullah'ın yaptığı hiçbir şeyi yapmaktan geri durmam" diyerek, Fâtıma'nın peygamberin kızı olmasını dinin üstün tutulmasından daha önemsiz görmüş ve Rasûlullah'ın yanındayken ondan ne duymuş, ne görmüşse onu tatbik etmiştir (Taberî, III, 220) Sonraları Hz Ali'nin hilâfeti zamanında Fâtıma'ya -ki, Ebû Bekir'e gidip miras isterken onu savunmuştu- mirastan hiçbir şey vermemesi de ashâbın Rasûlullah'ın sünnetine nasıl itaat ettiklerinin delilidir (İbn Teymiye, Minhâc'üs-Sünne, III, 230) Hz Ebû Bekir "Rasûlullah'ın Halifesi" seçildikten sonra Mescid'de yaptığı konuşmada, "Sizin en hayırlınız değilim, ama başınıza geçtim; görevimi hakkıyle yaparsam bana yardım ediniz, yanılırsam doğru yolu gösteriniz; ben Allah ve Rasûlü'ne itaat ettiğim müddetçe siz de bana itaat ediniz, ben isyan edersem itaatiniz gerekmez" demiştir (İbn Hişâm, es-Sire, IV, 340-341; Taberî, Târih, III, 203) Mürtedlerle Mücadele : Irak ve Suriye Fütühatı, Hz Ebû Bekir Rasûlullah'ın halifesi olduktan sonra, onun vefâtıyla Arabistan'da Mekke ve Medine dışındaki bölgelerde görülen dinden dönme hareketlerine, yalancı peygamberlere, "namaz kılarız, ama zekât vermeyiz" diyenlere karşı savaş açtı Esvedu'l-Ansı, Müseylemetü'l-Kezzâb, Secah, Tuleyha gibi yalancı peygamberlerle yapılan savaşlarla bu zararlı unsurlar yok edilmiş, isyan bastırılmış, zekât yeniden toplanmaya ve Beytü'l-Mal'e konulup dağıtılmaya başlanmıştır Rasûlullah'ın hazırladığı, ancak vefâtı sebebiyle bekleyen Üsâme ordusunu Ürdün'e yollayan Ebû Bekir, Bahreyn, Umman, Yemen, Mühre isyanlarını bastırmıştır İçte isyancılarla mücâdele edilirken, dışta da iki büyük imparatorluğun, İran ve Bizans'ın ordularıyla karşılaşılmıştır Hîre, Ecnâdin ve Enbâr, savaşlarla İslâm diyarına katılmış, Irak fethedilmiş, Suriye'nin de önemli kentleri ele geçirilmiştir Yermük savaşı devam ederken Hz Ebû Bekir vefât etmiştir Onun ordusuna verdiği öğütlerde şu ibareler vardır: "Kadın, çocuk ve yaşlılara dokunmayın, yemiş veren ağaçları kesmeyin, ma'mur bir yeri tahrip etmeyin, haddi aşmayın, korkmayın" Gerçekten İslâm ordusu fethettiği yerlerde kimseye zulmetmemiş, adaletiyle düşmanların takdirini kazanmış, müslüman olmayıp da cizye vererek İslâm'ın himayesine giren milletler huzur ve emniyet içinde yaşamışlardır Kur'ân-ı Kerîm'in Toplanması "Mushaf''ın Meydana gelmesi : Hz Ebû Bekir, Ridde harplerinde, vahiy kâtiplerinin ve kurrâ'nın birçoğunun şehid olması üzerine, Hz Ömer'in Kur'ân'ın toplanması fikrine önce sıcak bakmamışsa da sonra ona hak vererek, Kur'ân âyetlerinin toplanmasını sağlamıştır Rasûlullah zamanında peyderpey inen vahiy, kâtiplerce ceylan derilerine, beyaz taşlara, enli hurma dallarına yazıldığı gibi, ashâbın çoğu da Kur'ân hâfızı idi Ancak, yazılı olan âyetler dağınıktı, kurrâ da azalınca Kur'ân'ın muhafazası hususunda endişe edildi Ebû Bekir, Zeyd b Sâbit'in başkanlığında bir heyet teşkil ederek, herkesin elindeki âyetleri getirmesini emretti Ayrıca şâhitlerle âyetler doğrulanıyor, kurrâ' ile te'kid ediliyordu Böylece bütün âyetler toplandı ve "Mushaf" meydana getirildiBu Mushaf Ebû Bekir'den Ömer'e, ondan da kızı Hafsa'ya geçti ve Hz Osman zamanında çoğaltılarak Dârü'l-İslam'ın bütün vilâyetlerine dağıtıldı Vefâtı : Hilâfeti iki sene üç ay gibi çok kısa bir müddet sürmesine rağmen Hz Ebû Bekir zamanında İslâm devleti büyük bir gelişme göstermiştir Hz Ebû Bekir Hicrî 13 yılda Cemâziyelâhir ayının başında hicretten sonra Medine'de yakalandığı hastalığının ortaya çıkması üzerine yatağa düşünce yerine Ömer'in namaz kıldırmasını istedi Ashâbla istişâre ederek Hz Ömer'i halifeliğe uygun gördüğünü söyledi Hz Ömer'in sert ve kaba oluşu gibi bazı itirazlara cevap verdi ve hilâfet ahitnamesini Hz Osman'a yazdırdı Ebû Bekir (ra) de, çok sevdiği Rasûlullah gibi altmışüç yaşında vefât etti Vasiyeti gereği Rasûlullah'ın yanına -omuz hizasında olarak- defnedildi Böylece bu iki büyük insanın, iki büyük dostun, kabirlerinde de birliktelikleri devam etti Kişiliği ve Yönetimi : Tâcir olarak geniş bir kültüre sahip olan Hz Ebû Bekir, dürüstlüğü ve takvâsı ile ashâb içinde ilk sırada yeralır Karakteri; yumuşak huyluluk, çok düşünüp çok az konuşmak, tevâzu ile belirgindi Hz Âişe'nin rivâyetine göre, "gözü yaşlı, gönlü hüzünlü, sesi zayıf" biri idi Câhiliye döneminde müşrikler ona güvenir, diyet ve borç-alacak işlerinde onu hakem tanırlardı Rasûlullah'ın en sadık dostu olan Ebû Bekir'in Mirâc olayında sergilediği sonsuz bağlılık örneği ona "es-Sıddîk" lâkabını kazandırmıştır O bu olayda "O ne söylüyorsa doğrudur" demiştir Cömertlikte ondan üstünü de yoktur Bütün malını mülkünü İslâm için harcamış, vefât ederken vasiyetinde, halifeliği müddetince aldığı maaşların, topraklarının satılarak iâde edilmesini istemiş ve geride bir deve, bir köleden başka birşey bırakmamıştır Dört eşinden altı çocuğu olan Ebû Bekir, kızı Âişe'yi Rasûlullah ile hicretten sonra evlendirmiştir (Tabakat-ı İbn Sa'd, VI, 130 vd; İbnu'l-Esir, II, 115 vd) Hicret sırasında mağarada iken ayağını bir yılan soktuğunda ve ayağı acıdığında o sırada dizine yatıp uyumuş olan Peygamber'i uyandırmamak için sesini çıkarmaması, ağlarken Hz Peygamber uyanıp ne olduğunu sorduğunda, "Anam-babam sana fedâ olsun ya Rasûlullah" demesi olayı Ebû Bekir'in Rasûlullah'a olan bağlılığının örneklerinden sadece biridir Hz Ebû Bekir'in beyaz yüzlü, zayıf, doğan burunlu, sakallarını kına ve çivit otuyla boyayan sakin bir adam olduğu rivâyet edilir (İbnü'l Esir, el-Kâmil fi't-Târih, II, 419-420) Rasûlullah'tan sonra bu ümmetin en hayırlısı Ebû Bekir'dir O, Hz Peygamber'in veziri, fetvâlarda en yakını idi Rasûlullah'ın, "İnsanlardan dost edinseydim, Ebû Bekir'i edinirdim" (Buhâri, Salât, 80: Müslim, Mesâcid, 38: İbn Mâce, Mukaddime, II) ve "Herkeste iyiliklerimin karşılığı vardır, Ebû Bekir hariç" demesi ve son hutbesinde, "Allah, kullarından birini dünya ile kendi katında olan şeyleri tercih hususunda serbest bıraktı; kul, Allah katında olanı tercih etti'' diye Ebû Bekir'i övmesi ve mescide açılan tüm kapıları kapattırıp yalnız Hz Ebû Bekir'in kapısını açık bırakması ona verdiği değeri göstermektedir Hz Ebû Bekir'in nasslara aykırı hiçbir görüşü bize ulaşmamıştır, çünkü böyle bir reyi yoktur Ebû Bekir nâsih sünneti çok iyi biliyor, Rasûlullah'ı herkesten çok tanıyordu Bu yüzden hilâfetinde kendisine karşı içte muhâlif bir hareket olmamış ve fitneler görülmemiştir (Buhâri, Fedâilü'l-Ashâbı'n-Nebî, 3 ) İhtilâf veya ihtilâflarda çözümsüzlük, bid'atler onun devrinde yaşanmamıştır "Üzülme, Allah bizimle beraberdir" buyuran Rasûlullah'ın haberi sanki lâfızda ve mânâda Hz Ebû Bekir'de zâhir olmuştur (İbn Teymiye, Külliyat Tercümesi, İstanbul 1988, IV, 329) Kaynaklarda onun, "Ben ancak Rasûlullah'a tâbiyim, birtakım esaslar koyucu değilim" diye kararlarında çok titiz davrandığı zikredilir (Taberî, IV, 1845; İbn Sa'd, III, 183) Bir meseleyi hallederken önce Kur'ân'a bakar, bulamazsa Sünnet'te araştırır, orda da bulamazsa ashâbla istişâre eder ve ictihad ederdi Ganimetin bölüşümü meselesinde Muhâcir-Ensâr eşitliği'nin ihtilâfa yol açmasında Ömer'in Muhâcirlere daha çok pay verilmesini savunmasına rağmen ganimeti eşit olarak bölüştürmüştür O sebeple hilâfetinde huzursuzluk çıkmadı Rasûlullah ve kendisi, bir mecliste bir anda verilen üç talâkı bir talâk saymışlar, bu daha sonra-birçok "maslahat gereği" diye yapılan değişiklik gibi- üç talâk sayılmıştır Yani Ebû Bekir, Rasûlullah'ın tüm uygulamalarını aynen tatbik etmek istemiş; bazen -kalpleri İslâm'a ısındırmak istenenlere toprak vermesi gibi- maslahat gereği veya zamanın değişmesiyle hükümlerin değişmesini söyleyen ashâbına uymuştur Müslümanlar henüz otuzsekiz kişiyken Mekke'de Mescid-i Haram'da İslâm'ı tebliğ eden ve müşriklerce dövülen Ebû Bekir'e hilâfetinde "Halifet-u Rasûlillah" denilmiş, sonraki halifelere ise "Emîrü'l-Mü'minîn" denilmiştir Mâlî işlerini Ebû Ubeyde, kadılık ve kazâ işlerini Hz Ömer, kâtipliğini Zeyd b Sâbit ve Hz Ali, başkumandanlığını Üsâme ve Halid b Velid yapmıştır Medine Dârü'l-İslâm'ın başkenti olmuş, Mekke, Taif, San'a, Hadramevt, Havlan, Zebid, Rima, Cened, Necran, Cureş, Bahreyn vilâyetlere ayrılmıştır Yönetimi merkezî olup, ganimetlerin beşte biri Beytü'l-Mal'de toplanmıştırHz Ebû Bekir, Mukillîn denilen çok az hadis rivâyet eden ashâbdan sayılır O, yanılıp da yanlış birşey söylerim korkusuyla yalnızca yüz kırk iki hadis rivâyet etmiş veya ondan bize bu kadar hadis rivâyeti nakledilmiştir Hutbe ve öğütlerinden bazıları şöyledir:"Rasûlullah vahy ile korunuyordu Benim ise beni yalnız bırakmayan bir şeytanım vardır Hayır işlerinde acele edin, çünkü arkanızdan acele gelen eceliniz var Allah için söylenmeyen bir sözde hayır yoktur Herhangi bir yericinin yermesinden korktuğu için hakkı söylemekten çekinen kimsede hayır yoktur Amelin sırrı sabırdır Hiç kimseye imandan sonra sağlıktan daha üstün bir nimet verilmemiştir Hesaba çekilmeden kendinizi hesaba çekiniz |
|