|
|
Konu Araçları |
ahmed, başbakan, çelişkiler, diyarından, melek, paşa, portresi |
Çelişkiler Diyarından Bir Başbakan Portresi: Melek Ahmed Paşa |
04-02-2010 | #1 |
GöKKuŞaĞı
|
Çelişkiler Diyarından Bir Başbakan Portresi: Melek Ahmed PaşaOsmanlı sadrazamlarından Melek Ahmed Paşa’nın fakir fukaranın aylığından keserek yaptırdığı savaş gemisi, denize indirildiği anda ters dönerek batar Aynı Melek Ahmed Paşa, tüm malını mülkünü bir müzayedede satar Ama normal müzayedelerden bunun bir farkı vardır: Kıymetli eşyalar, para karşılığında değil, hayır karşılığında satılacaktır… Sultan I Ahmed’in kollarına verilen çocuğun yüzü gerçekten de melekler kadar güzeldir “Adı ne?” diye sorar sarayın yüksek memurlarından olan babası Pervane Kaptan’a… Pervane Kaptan kıvranmaya başlar Çünkü çocuğun adı Ahmed’dir Ama Adı “Ahmed” olan padişahın yüzüne nasıl “Ahmed” diyecektir? Düşünüp kalır Zeki padişah, çiçeği burnunda babanın durumunu hemen kavrar: “Yoksa benim adımı mı verdin kerataya?” diye gülümser sorarken… Pervane boynunu büker: “Beli Hünkârım” Çocuk o kadar güzeldir ki, padişah “Melek gibi” demekten kendini alamaz ve “Adının başına Melek gelsin, adı Melek Ahmed olsun” deyiverir Melek Ahmed küçük yaşta Enderun’a alınır ve çok iyi bir eğitim görür Yıllarca Enderun terbiyesi ile yetişen ve öğrenim gören Melek Ahmed, kıvrak zekâsı ve çalışkanlığı sayesinde, önceleri “Has Kiler”e alınır Ardından “Has Oda”ya terfi edip “Melek Ahmed Ağa” olur Sonra sırasıyla “Çuhadar”lığa, “Silahtar”lığa, “Vezir”liğe ve “Üç Tuğlu Vezir”liğe terfi eder Ardından Diyar-ı Bekir Valiliği’ne (1638) ve Musul Muhafızlığı’na atanır… Derken, yıllar sonra tekrar ver elini İstanbul… Artık o “Kubbealtı Veziri”dir (1640) Üstelik Sultan IV Murad’ın son derece dindar olan üçüncü kızı Kaya Esmahan Sultan’la evlenip saraya “damat” olmuştur (1644) Artık ikbal merdivenlerini daha hızlı çıkacak, nihayet Sultan IV Mehmed döneminde sadrazamlığa yükselecektir Sonradan Sultan IV Murad’ın kızı Kaya Esmahan Sultan’la evlenip saraya damat olan Melek Ahmed Paşa’nın 5 Ağustos 1650 ile 21 Ağustos 1651 tarihleri arasında bir yıl on yedi gün süren kısa bir sadrazamlığı vardır Fakir fukaranın bedduasını almak Anlatacağım iki olay da işte bu kısa sadrazamlığı döneminde cereyan etmiştir… O dönemde Osmanlı Devleti donanmayı yenilemeye karar vermiştir Çünkü dünyada kadırgalar devri kapanmış, “kalyon” devri başlamıştır Kadırgaya göre oldukça büyük olan yelkenli kalyonlar sayesinde deniz üstünlüğü Avrupalı devletlerin eline geçmek üzeredir Sadrazam Melek Ahmed Paşa, Bahçekapı Tersanesi’ne büyük bir kalyon inşa edilmesini emreder Ne var ki, hazinede gerekli meblağ mevcut değildir Ekonomik kurulu toplar ve çare sorar Bilirsiniz, dün ve bugün ne zaman bütçe açık verse, ne zaman askerî ihtiyaçlar baş gösterse, zaten zar-zor geçinen halkın üç kuruşuna göz dikilir Toplantıda Defterdar (Maliye Bakanı) Emir Mustafa Şerif Paşa şöyle bir teklifte bulunur: “Hazineden maaş alan dul, yetim, ulema, şeyh, derviş ve Nakibü’l-eşrafa (Peygamber Efendimiz’in soyundan gelenler) bu sene (1651 senesi) ödememiz gereken parayı ödemeyelim Bu meblâğı devlete irad (gelir) kaydedip donanmaya aktaralım” “Garip gurabanın üç kuruşuna göz dikmek hayır getirmez” diye itiraz edenler olmuşsa da, paşa aldırmaz Son ve en güçlü itiraz, bizim “tarihçi” taifesinin pek de hoşlanmadığı Kösem Sultan’dan gelir: “Bir defada 30 bin adamın gelirini kesip rızıklarından mahrum ederseniz, beddualar üzerinize yağmur gibi yağar” Sadrazam aslında dindar bir insandır O kadar ki, servetini fakirlere dağıtmakla ün yapmıştır Fakat ne olmuşsa olmuş, o gün ağzından çıkmaması gereken bir cümle çıkmıştır: “Bunca zamandır filan mollanın, feşmekân dervişin dualarıyla mı kaleler fetholundu ki, şimdi böyle denmektedir?” Sonuçta fakir fukaranın geliri kesilir Bu para gemi inşası ile sair askeri harcamalara ayrılır Böylece dünyanın en büyük kalyonlarından biri kızağa konur Gemi o kadar büyük ve gösterişlidir ki, İstanbul halkı arasında destan olmuştur “Zulmile âbad olanın, ahiri berbad olur” Zaman içinde kalyonun inşası tamamlanır Artık sıra denize indirmeye gelmiştir Bu arada gelirleri kesildiği için büyük bir geçim darlığına düşen kitlelerin ahı arşa yükselmiştir 26 Nisan 1651 günü görkemli bir tören yapılır Koca kalyon, Bahçekapı Tersanesi’nden denize indirilecektir Aylardan beri dillere destan söylenen kalyonu görmek isteyen İstanbullular da merasim alanını doldurmuştur Sadrazam Melek Ahmed Paşa çok mutludur Törene katılan Şeyhülislam’a, “Bu koca kalyon sayesinde devletimiz yeniden dünya denizlerine hâkim olacaktır” diye övünür Yelkenler bağlanır, zincirler yüklenir, son olarak da iki yüz civarında denizci gemiye bindirilir Nihayet şeyhülislamın duasından sonra kalyon denize indirilir Fakat o da ne? Kalyon suya iner inmez önce yan yatar, ardından devrilir, içindeki iki yüz denizciden ellisi maalesef boğulur Böylece hem sadrazamın medar-ı iftiharı gemi kullanılmaz hale gelir hem de elli levent kaybedilir Bu büyük bir felakettir Bu manzara karşısında Sadrazam Melek Ahmed Paşa hüngür hüngür ağlarken, geminin yapılabilmesi için fakir fukaradan, garip gurabadan kırpılan paraları hatırlayan İstanbullular, “Alma mazlumun ahını, çıkar aheste aheste” diye söylene söylene dağılırlar Bu hadise sebebiyle Melek Ahmed Paşa’nın sadrazamlığı sona erer Paşa, 21 Ağustos 1651 tarihinde esnafın başını çektiği protestolar sonucu azledilir Tarihçi Naima, kendi adını taşıyan tarihinde bu olayı anlattıktan sonra der ki: “Devlet adamları, fakir fukaranın hayır dualarını ve beddualarını hafife aldıkları, dullara ve yetimlere gözyaşı döktürdükleri için ikbal merdivenlerinden düşüp ziyan olurlar” Kaya Esmahan Sultan’ın rüyası Sultan IV Murad’ın üçüncü kızı olan Kaya Esmahan Sultan, Melek Ahmet Paşa ile evlendikten sonra, Koca Mustafa Paşa Şeyhi Hasan Efendi’ye intisap etmiş son derece dindar ve hayırsever bir “Osmanlı kadını”dır Bu muhteşem kadın, hamile kaldığı sırada enteresan bir rüya görür… “Paşacığım” diye anlatmaya başlar rüyasını Melek Ahmed Paşa’ya; “Rüyamda cennete girmişim Cennet bahçelerinde koşarken, Sultan Ahmed Han dedemi gördüm Elimden tutup, bağ ve bahçe içindeki yüksek sarayları, huri ve gılmanları gösterdi ‘Kızım bak’ dedi, ‘Cenab-ı Hak bana neler ihsan etmiş… Yeni Cami inşaatı sırasında, padişahlığıma mağrur olmayıp işçilerle birlikte taş ve toprak taşırken, ‘Ey Rabbim! Ahmed kulunun hizmetini kabul eyle’ diye, ağlayarak dua etmiştim Cenab-ı Allah bu hizmetimi kabul edip, bana cennetini bahşetti… Görüyor musun her şey ne kadar güzel Artık bırak dünya çilesini, bana, buraya gel toruncuğum, sen de benimle birlikte cennet bahçelerinde safa sür!’ Biz böyle konuşurken, dedemin kardeşi Sultan Mustafa söze girdi ve dedeme hitaben, ’Ey birader!’ dedi, ’Esmahan kız bahtsızdır Bırak, Melek Ahmed’den bir kızı olsun da dünyadan nasibini alsın, nesli kesilmesin Sonra bizim cennetteki bağlarımıza gelir’ Bu söz üzerine dedem ‘el-Fatiha’ deyip, elini yüzüne sürdü Eline baktım kanlıydı Ben de elimi yüzüne sürdüm, sağ elime biraz kan bulaştı Korkumdan ter içinde uyandım… Rica etsem rüyamı yorumlar mısın?” Paşa, rüya tabirinden anlamaktadır Ona göre eşinin rüyası, hayra alâmet değildir Fakat bunu eşine söylemez Rüyasını hayra yorar Bol bol sadaka vermesini tavsiye edip yanından ayrılır Paşa çok üzgündür Yalnız kaldığında Esmahan Sultan’ın rüyasını ve kendi tabirini defterine yazar: “Esmahan Sultan’ın rüyasına giren dedesi Sultan Ahmed, kendisini cennete davet etti, ancak araya giren Sultan Mustafa ‘Yok birader, Melek Ahmed’den bir kızı olsun da sonra gelsin’ dedi Sultan bu rüyayı göreliden beri hamiledir Allah bilir, bir kız doğuracak Allah, kolay eyleye Ondan sonra da galiba…” “Ölüm” kelimesini yazmaya eli varmaz Karısı henüz yirmi yedi yaşındadır Ama işaret de bu yönü gösterir Bu hadiseden kısa bir süre sonra, Kaya Esmahan Sultan, konak sakinlerinin duaları eşliğinde nur topu gibi bir kız dünyaya getirir Konak sevince boğulur Melek Ahmed Paşa da çok mutlu olur, ancak o rüya kafasında dönüp durmaktadır Nitekim Kaya Esmahan Sultan, doğumdan dört gün sonra rahatsızlanır ve yirmi yedi yaşında Hakk’ın rahmetine kavuşur Tuhaf bir müzayede Melek Ahmet Paşa, bu acı olayı da, vaktiyle fakir fukaradan aldığı beddualara bağlar Kendisini affettirmek için bol miktarda hayır yapmaya başlar Tüm servetini dağıtır Öyle ki, elinde avucunda konağından ve konağın içindeki kıymetli eşyalardan başka bir şey kalmaz Sonunda bütün eşyalarını dağıtmaya karar verir… Ramazan başında hazinesini açar, kıymetli eşyalarını sarayın avlusuna çıkartır Paha biçilmez kılıçları, kalkanları, koşumları, yayları, halıları, kürkleri, altın-gümüş şamdanları, dibaları, mangalları, canfesleri konağının avlusuna sıralar… Bir müzayede açar… Ama normal müzayedelerden bunun bir farkı vardır: Kıymetli eşyalar, para karşılığında değil, hayır karşılığında satılacaktır… Şimdi hayal edin lütfen Melek Ahmed Paşa’nın sarayının avlusuna envai çeşit değerli eşyalar sıralanmış Bu iş için görevli mezatçı bağırıyor: “Bir yetimi evlat edinme karşılığında som altından bir eğer!” Kalabalığa bakıp soruyor: “Arttıran var mı?” Sesler yükseliyordu: “İki çocuk” “Üç çocuk” “Sattııımmmm!” Satıcı bu kez bir altın leğeni halka gösteriyor: “Bir çocuk okutma karşılığında altın bir leğen, var mı artıran?” Ve devam ediyor: “Melek Ahmed Paşa’nın günahlarının affı için yapılacak dua karşılığında şu elimde gördüğünüz paha biçilemez murassa kılıç!” “Bir çeşme yaptırma karşılığında dört samur kürk!” “Aşağı mahalledeki ihtiyar sakat kadına bakma karşılığında altın kalkan!” “Sattııımmmmm!” Böyle böyle bütün servetini dağıtır Fakir fukaranın, garip gurabanın “ah”ından umarız kurtulmuştur Yavuz Bahadıroğlu
__________________
Bıçak soksan gölgeme, Sıcacık kanım damlar Girde bak bir ülkeme: Başsız başsız adamlar NFK GaLiBa Bu GeCe YaĞMuRDa GöKKuŞaĞı MiSali GüLeRKeN aĞLaMaNıN ZaMaNı
|
|