Yetmiş Küsur Yıl öncesi İstanbul'a Dair |
01-19-2010 | #1 |
KRDNZ
|
Yetmiş Küsur Yıl öncesi İstanbul'a DairProf Dr Enis Kortan’ın “Le Corbusier Gözüyle Türk Mimarlık ve Şehirciliği” (ODTÜ yayınları, Ankara, 1983) isimli eserinden iktibaslar: “Urbanisme kitabının 1971 derlemesinin 5 bölümünde Pain or Pleasure (Acı ya da zevk) kısmında le Corbusier şöyle demektedir: “Eğer New York’u İstanbul ile kıyaslayacak olursak, birisinin felâket, diğerinin ise bir yeryüzü cenneti olduğunu söyleyebiliriz New York heyecan verici ve can sıkıcıdır Alpler de öyledir; fırtınalar da öyle, savaşlar da! New York güzel değildir ve eğer pratik ameliyelerimizi karşılıyorsa, diğer taraftan da saâdet hissimizi zedelemektedir” Le Corbusier, bu bölümün girişinde bir Türk atasözünü kullanıp, “Kişi binâ yaptığı yara ağaç da diker” dedikten sonra şöyle devam ediyor: “Biz ise onları söküyoruz! İstanbul bir meyve bahçesidir; bizim şehirlerimiz ise taş ocakları! “İstanbul’daki evler ağaçlarla çevrilmiştir; insan ve tabiat arasındaki câzip dostluk devam etmektedir “İsanbul’da her yerde ağaçlar vardır ve onların arasında mimarlığın asil örnekleri yükselir Ağaçlar, bizim ruhî ve bedenî (psikolojik ve fiziksel) yandan iyi olmamıza yardım ederler” (Prof Dr Enis Kortan, Le Corbusier Gözüyle Türk Mimarlık ve Şehirciliği, s 64) *** Şurası bir gerçek ki; bırakalım Batılılar’ı, kendi birçok şair ve yazarlarımız günümüzde yaşasalardı, bazı şiir ve yazılarını kaleme almazlardı Meselâ Cahit Sıtkı, “Gökyüzünde ağaç desen türkülerinde Âsaf Hâlet Çelebi, Ağaca gökyüzü Birşey değişmiş olmaz Pencereden baktığın zaman” diyemez “Bir çam vardı önünde Orhan Veli, penceresinden odasına uzanacak akasya bulamayacağı için; Doğduğum odanın Çöpten yapraklarında Güneşi Rüzgârla sallayıp Kafesten İçeri dolduran çam” mısralarını söyleyemez “Odama uzanır akasyam pencereden” diyemezdi Hele Ziya Osman Saba’nın, “Pencereden bakınca bir araya gelecek mısraları büsbütün hamhayal olurdu Çünkü dışarı bakınca; ne ağaçları ve çiçekleri, ne de gökyünüzü görebilecekler Büyük ihtimalle karşıdaki apartmanın kirli ve çirkin yüzü ile muhâtap olacaklardı Pencerelerin artık tek fonksiyonu kalmıştır; o da içinde barındığımız hapishâneye benzer mekânların birer tecrit hücresi hâline gelmesini önlemek Halbuki, eski Tükr-İslâm şehirlerinde pencere demek manzara (peyzaj) demekti Eski İstanbullular, evlerinin pencerelerinden baktılarında, ya tepeden tırnağa çiçek açmış, ya dalları leziz meyvelerle yüklü, yahut kuruyup kızarmış yapraklarını rüzgâra ve toprağa emânet eden güzel ağaçlar görürlerdiKarşıki ev, ağaçlar, yaprak, çiçek” *** Kısacası İstanbul, bir zamanlar bir bahçe-şehirmiş Onun için ünlü şehirci ve mimar Le Carbusier, çok değil, yetmiş yıl kadar önce İstanbul’a gelince, hayretler içinde kalmış ve defterine, yukarıda geçen, şu notu düşmüş: “İstanbul bir meyve bahçesidir; bizim şehirlemiz ise, taş ocakları!” Ya bugün! Belki de tam tersi; onların şehirleri yavaş yavaş taş ocakları manzarasından kurtulup yeşilliğe kavuşurken, biz de betonlaştırmaya gayret ediyoruz Eğer sabahleyin kuş sesleriyle uyanıp penceremize uzanmış bir yeşil dal görmek istiyorsak; varsa bahçemize, apartmanın önüne, ya da belediyelerin ağaçlandırma alanı olarak gösterdikleri yerlere mutlaka ağaç dikmeliyiz *** |
|