|
|
Konu Araçları |
dönemden, mezopotamya, sümerlere, uygarlığı, uygarlıkları, yazı, öncesi |
Mezopotamya Uygarlıkları - Yazı Öncesi Dönemden Sümerlere - Mezopotamya Uygarlığı |
09-11-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Mezopotamya Uygarlıkları - Yazı Öncesi Dönemden Sümerlere - Mezopotamya UygarlığıMezopotamya Uygarlıkları - Yazı Öncesi Dönemden Sümerlere - Mezopotamya Uygarlığı Mezopotamya Uygarlıkları - Yazı Öncesi Dönemden Sümerlere - Mezopotamya Uygarlığı Mezopotamya Fırat – Dicle Asuroloji Sümeroloji Şehirler / İmparatorluklar Sümer : Uruk – Ur – EriduKiş – Lagaş – Nippur Akkad İmparatorluğu : AkkadBabil – İsin - Susa Asur İmparatorluğu : Asur – Ninova/NinevehNuzi – Nemrut Babil İmparatorluğu : Babil – Kalde Elam İmparatorluğu Amoritler Hurriler Mitanniler Kassitler Mezopotamya Kronolojisi Sümer Kralları Asur Kralları Babil Kralları Dil Çiviyazısı Sümer dili – Akkad dili Elam dili – Hurri diili Mezopotamya mitolojisi Ziggurat Enuma Eliş Gılgamış – MardukNibiru Mezopotamya, bugün Irak, doğu Suriye ve Güneydoğu Anadolu'yu (Türkiye) kapsayan coğrafi bölgeyi tarif eden bir isimdir Mezopotamya Eski Yunanca'da "iki nehir arasındaki yer" demektir; μέσος ("arasında") ve πόταμος ("nehir") Kastedilen iki nehir Fırat ile Dicle'dir, zira bölge bu iki nehrin arasında kalır Verimli toprakları ve uygun iklim şartları nedeniyle çok eski zamanlardan beri yoğun göçe sahne olmuş Mezopotamya, birçok farklı kültür ve halkın karıştığı bir bölge olmuştur ve bu nedenle de medeni gelişime sahne olmuştur Bilinen ilk okur yazar topluluklara ev sahipliği yapmış bölgede birçok medeniyet gelişmiştir ve bu sebeplerden Medeniyet(ler) Beşiği olarak da anılmıştır Hiçbir zaman Mezopotamya olarak anılan belirli bir siyasi mevcudiyet olmadığı gibi sınırları belirli bir bölge değildir Basit anlamda Yunan tarihçileri bu bölgeyi anmak için bu ismi anmışlardır Tarih Mezopotamya tarih boyunca farklı kavimlerin bir arada yaşadığı bir bölge olmuştur Bölgeye uzun süre devam eden sürekli göçler, hem siyasi iktidarın belirli bir çizgi izlemesini engellemiş hem de kültürel ve teknolojik anlamda kent ve toplumların gelişimini körüklemiştir Mezopotamya bölgesi dünyanın en tanınmış ve köklü medeniyetlerinden birkaçına ev sahipliği yapmıştır; Sümerler, Akadlar, Persler, Babilliler ve Assurlular gibi Bunların dışında daha birçok halk ve kavim Mezopotamya'da kök salmıştır Yazı Öncesi Dönemden Sümerlere Son buz devrinin sonlarına doğru, hâlâ hüküm süren buzul veya buzul arası iklim koşullarından kaçmak için insanlar topluluklar halinde güneye doğru göç etmişlerdir Bu dönemlere dair kuzey Irak'ta ve çevre bölgelerde çeşitli yerleşim alanları göze çarpar Daha sonra iklimin tarım için uygun hale gelmesiyle kuru tarım başladığı gibi yerleşim birimleri de oluşmaya başlamıştır Güneydoğu Anadolu 'da Çayönü (Diyarbakır, Türkiye) ve Göbekli Tepe (Şanlıurfa, Türkiye) gibi yerleşim yerleri Neolitik dönemde Mezopotamya'daki göze çarpan yerleşim bölgelerindir Bunlara kuzey Irak'taki Cermo da eklenebilir Bu yerleşimler dönemin kültürel ve teknolojik gelişimini anlamak için önemlidirler Tarım gelişimi ve köy yaşamının başlangıcından yazının ortaya çıkışına kadarki dönemin ünlü yerleşim bölgelerine örnek olarak Samarra, Halaf ve Hasuna verilebilir Bu dönemde her kent aynı zamanda ayrı bir kültürel tarz ortaya sunmaktaydı Bu kentlerin ortak yönü konutların ortaya çıkışıdır Yine de konutların mimari tarzı kentten kente değişiklik gösterir MÖ 5500-MÖ 5000 dolaylarında Mezopotamya'da öne çıkan iki kültür kuzeyde Halaf kültürü ve güneyde Ubaid (Obeyd) kültürleridir Uruk döneminden bir heykelcik Bölgenin bir sonraki evresi Uruk dönemi (MÖ 4000-MÖ 3100) olarak anılabilir Bu dönemde güneydeki kentler büyük oranda gelişmiştir Bu gelişmeler sadece kültürel planda değil aynı zamanda teknolojik plandadır da Uruk kenti, dönemi karakterize eden kent olarak, çok önemli bir konumdadır Sulu tarımın geliştiği bu dönemde, madencilik ve teknoloji dallarında da ortaya çıkan gelişmeler kentlerin genel durumunu yükseltmiştir Uruk kentinin ünlü Mezopotamya kahramanı Gılgamış'ın evi olduğu da söylencelerde yer alır Bu dönemde ticaret büyük oranda gelişmiştir ve Mezopotamya'nın o dönemde bilinen sınırları içeresinde yoğun bir ticaret ağı oluşmuştur Ayrıca Anadolu ile yapılan ticaret, Anadolu halklarının kültürünü de Mezopotamya'ya, sınırlı anlamda da olsa, taşımıştır Bu dönemin sonlarında yazı geliştirilmiş ve kayıt tutumu da başlamıştır Bu dönemlerde ve daha sonra bir süre güneydeki gelişimlerin kuzeye geçmesi uzun zaman almıştır Mezopotamya'dan bir kolye ucu Sümerler Mezopotamya'da yaşayan birçok farklı kavimden ilk öne çıkan ve daha sonraki medeni oluşumların temelini atan Sümerlerdir Gerek yazı, dil, tıp, astronomi, matematik gerekse din, fal, büyü ve mitoloji gibi alanlarda ilk öne çıkan ve bilinen toplum Sümerlerdir "Yaratılış" ve "Tufan"a ilk kez Sümerlerde rastlanır Sümer döneminde Mezopotamya'da 18'i büyük olan yaklaşık 35 büyük şehir ve kasaba vardı Bunlara örnek vermek gerekirse Kiş, Nippur, Zabalam, Umma, Lagaş, Eridu, Uruk ve Ur zikredilebilir Lagaş 'ta iktidara gelen Ur-Nanşe yaptırdığı inşaatlarla öne çıkmıştır Urukagina da ilk yazılı reformları sayesinde tanınmıştır Son dönemlerde Sümerlerin baş tanrısı konumundaki Enlil'in tapınağı Nippur'da idi bu nedenle Nippur Sümerlerin dini başkenti sayılırdı MÖ 2400-2350 yıllarında Sümerler düşüşe geçerken, Akkadlar yükselişe geçmiştir Bir Akkad kralının zafer anıtının parçası, MÖ 2300 dolaylarına ait Akkadlar Akkadlar Sami kökenli bir topluluktur Sümerler döneminde Mezopotamya'ya göçen bu topluluk Sümer kültürünü benimsemiştir Sümerler sonrasında Mezopotamya'nın lideri konumuna gelen halk, Mezopotamya'daki medeni gelişimin öncüsü Akkadlar olmuştur Ayrıca Akkadlar daha sonra Mezopotamya'da güçlü konuma ulaşacak yine Sami kökenli Asur ve Babil halklarına da öncülük etmişlerdir Akkadlar, Sümerlerden farklı olarak kent krallıklarından ziyade Evren veya Dünya krallığı kavramını Mezopotamya'ya getirmiştir Bölgenin merkezi bir idare eline geçmesi de ilk kez Akkadlar döneminde olmuştur Akkad hanedanının kurucusu kral Sargon'dur Agade isimli bir başkent kuran Sargon kayıtlara göre 34 savaş yapmıştır Yine de Sargon'a dair bilgilerde mitoloji ile gerçeklik karışıktır Sargon'un torunu olan Akkad kralı Naram-Sin de dedesinin yolundan gitmiş birçok sefer yapmıştır Fakat Naram-Sin'den sonra bölgedeki güç dengeleri değişmiş ve Akkadlar düşüşe geçmiştir Kısa bir süre için de Zagros Dağlarından inen ve işgale başlayan Gutiler yönetimi ellerine geçirmişlerdir Üçüncü Ur Hanedanı Akkadların yönetimindeki zayıflıklar nedeniyle, birçok kentin yönetici hanedanı yönetimi tekrar ellerine geçirmişlerdir Bu kentlerden öne çıkanı Ur kenti ve yöneticisi 3 Ur Hanedanıdır Hanedan Akkadların izinden giderek bütün bölgeyi kontrol altına almak istemiştir Yaklaşık 100 yıl kadar (MÖ 2100-MÖ 2000) süren bir dönemde Ur kenti Mezopotamya'nın en büyük siyasi gücü olmuştur Dönemlerinin sonu yoğun göçler ve çevre toplulukların saldırıları ile gelmiş ve yönetimleri zayıflamıştır Ur Sülalesinin yönetiminin sonu aynı zamanda Sümerlerin Mezopotamya'daki yönetimlerinin sonu demektir Daha sonra Sümer kökenli olmayan kavim ve sülaleler egemen olmuşlardır Yine de bu dönem kültürel, dini ve mimari açıdan medeni gelişimi büyük oranda etkilemiştir Hammurabi kanunnamesi Louvre Müzesi Asur ve Babil 3 Ur Sülalesinin çöküşünden sonra kuzeyde büyük bir siyasi güç olarak Asur, güneyde ise din ve kültür merkezi olarak Babil öne çıkmıştır Aynı zamanda 2 binyılın erken dönemlerinde bölgeye gelen Hurri ve Amurrular (veya Amoritler) bölgenin gerek nüfus gerekse kültürel yapısını büyük oranda etkilemiş, daha sonraki siyasi olaylara da etki etmiştirler 2 binyılın başlarında yükselen kavimlerden biri Asurlardır Özellikle oluşturdukları geniş ticaret ağı onların Mezopotamya kültürünü farklı bölgelere yaymasına ve farklı kültürleri de Mezopotamya'ya taşımasına neden olmuştur Anadolu'ya yazının gelmesi de yine bu dönemdeki Asurlu tüccarlar sayesinde olmuştur Diğer yükselen kavim ise güneyli Babil'dir Amurru kökenli olan Eski Babil sülalesi, 5 kral Hammurabi ile dönemin diğer krallıkları üzerinde egemenlik kurmuştur Bu sıralarda Anadolu'da Eski Hitit Devleti fetihlere başlamış ve sonunda Hitit Kralı I Murşili MÖ 1595 yılında Babil'i alarak Babilin egemenliğine son vermiştir III Tiglatpileser 'i gösteren rölyef MÖ 8 yüzyılın üçüncü çeyreğinden Louvre Müzesi Daha sonraki dönemlerde Kassitler öne çıkmış, Anadolu'daki Hititler güçlenmiş, HurrilerMitannilerin önderliğinde yeni bir siyasi güç oluşturmuşlardır Yaklaşık iki yüzyıl süren Mitanni-Hurri egemenliğinin zayıflaması Asurların yükselmesine olanak vermiş ve MÖ 13 yüzyılda Asur kralı I Şalmaneser Mitanni-Hurri devletini sonlandırmış ve Asur egemenliğini kesin olarak başlatmıştır Fakat bu Asur egemenliği de yoğun göç dalgaları sebebiyle zayıflamıştır MÖ 9 yüzyılın başında kuzeyde Asur'un tekrar yükselmesine kadar bölge karışık bir dönem geçirmiştir Bu zamana kadar Mezopotamya ve çevresinde birçok yeni devlet ve kavim ortaya çıkmıştı MÖ 9 yüzyıldan yaklaşık MÖ 5 yüzyıla kadar süren Asur yönetimine Yeni Asur Krallığı denmiştir Bu dönemde yoğun bir yayılma politikası benimsenmiş, her kral sayısız sefer yapmıştır Yine de güney Mezopotamya'da Babil egemenliğini korumuştur Babil dışında Urartular ve Medler de bağımsız birer güç olarak konumlarını korumuşlardır Bir dönem Asur zayıflasa da III Tiglatpileser ile tekrar yükselmeye başlamış Urartu kralını yenmiş ve yayılma politikasıyla diğer önemli güçleri, Babil ve Medleri, rahatsız etmiştir II Sargon ve sonrasında Asur'un konumu daha da yükselmiş; Asur birçok krallığı egemenliği altına aldığı gibi Mısır'a yapılan büyük seferlerle Mısır'ı da yağmalamıştır Yeni Asur Krallığı'nın en geniş olduğu dönemde Medler ve Babilliler, İskitlerle birleşerek Asur'a savaş açmış ve sonunda Asur'un yıkılmasına neden olmuştur Yeni Asur Krallığı sonrası dönemde Babil yükselişe geçmiş ve Yeni Babil olarak anılan bir dönem başlamıştır Yeni Babil, Asur'un bütün topraklarına egemen olduğu gibi çevre krallıklara birçok sefer düzenlemiştirler Bu sıralarda MedlerUrartu devletine son vermiştirler MÖ 539 yılında PerslerinBabil'i ele geçirmesiyle Yeni Babil son bulmuştur Bu dönem ve sonrasında Persler tüm Mezopotamya'yı egemenlikleri altına almıştırlar Sonraki Dönemlerde Mezopotamya Mezopotamya Büyük İskender'in Persleri egemenliği altına alışına kadar Perslerin egemenliği altında olmuştur Daha sonra bir süre Pers imparatorluklarının egemenliği altında kalmış, daha sonra Romalılar kuzeybatı bölümünü egemenlikleri altına almışlardır Pers Sasani İmparatorluğu döneminde egemenlikleri altındaki Mezopotamya'nın büyük kısmı Del-i Iranşahr yani "İran'ın Kalbi" olarak anılmaya başlanır ve başkent Mezopotamya'da yer alır MS 7 yüzyılın erken dönemlerinde Arap halifeleri Şam'ı kontrol altına alır ve zaman içinde Mezopotamya Arapların egemenliği altında tekrar birleşir Yine de bu dönemde iki vilayet şeklinde idare edilir: kuzeyde Musul başkent, güneyde Bağdat başkenttir ki Bağdat daha sonra hilafetin de başkenti olur ve 1258 yılına kadar böyle kalır 1508-1534 arasında Safaviler kısa bir dönem için Mezopotamya'yı kontrolleri altına alsalar da 1535'te Osmanlılar (Türkler) Bağdat'ı egemenlikleri altına alırlar Osmanlı Devleti'nin egemenliği sırasında Mezopotamya üç vilayete ayrılarak idare edilir: Musul, Bağdat ve Basra 1 Dünya Savaşı'nın sonunda Mezopotamya kısa bir süre için İngilizlerin yönetimine geçer ve İngilizler bugünkü Suriye ve Irak'ı bir Haşimi yöneticiye bağlı bir devlet olarak kurar 1920'de İngilizler tarafından Irak ulus devleti kurulur ki bugünkü Irak sınırlarının yanı sıra bugünkü Kuveyt de sınırlara dahildir Daha sonra 1961 yılında Kuveyt bağımsızlığını ilan eder Eğitim ve Bilim Yazının Gelişimi İlk yazı denemeleri piktogramlardan geliştirilmiştir Bunlar hikayeleri, tarihi ve bazı olayları anlatan tabletlere çizilmiş resimlerdir Daha sonraları farklı harfler için farklı işaretler geliştirmeye başlarlar ki buna çivi yazısı denmiştir Bu yeni yazı türü kısa sürede yaygınlaşır ve piktogramlardan daha fazla kullanılmaya başlar Harfler, kil tabletler üzerine oyulurdu Matematik, Tıp ve Astronomi Mezopotamyalılar iki sayı sistemine sahipti Sümerler, zamanı altmış dakikalık saatlerde ölçen ilk insanlardır ve haftada yedi günlük bir takvim de oluşturmuşlardır Babilli astronomlar gündönümü ve tutulmaları hesaplayabiliyorlardı Astronominin gelişimi din ve mitoloji ile iç içedir zira insanlar astronominin bir amacı olduğuna inanıyorlar ve ona bazı dini veya mistik unsurlar yüklüyorlardı Örneğin tutulmalar kötüye işaretti Her ne kadar anatomi ve tıp konusunda bilgileri olmasa da tıbbi tanı listeleri oluşturmuşlar, hastalıkları gözlemlemişlerdir Mezopotamya Halkları ve Dilleri Mezopotamya büyük oranda göç almış, birçok kavme ev sahipliği yapmıştır Fakat göç eden toplulukların çoğu var olan Mezopotamya kültürünü benimsemiş, ayrı bir kültür veya dil olarak barınamamıştır Bu nedenle Mezopotamya'da var olmuş çoğu halkın, yazılı kayıtlar sayesinde, sadece isimleri bilinmektedir Bunlara Guti, Amurru (Amorit), Kassit gibi halklar örnek olarak verilebilir Bugüne ulaşan çivi yazılı kayıtlar, tabletler sayesinde Mezopotamya'nın en yaygın dillerinin Sümerce ve Akadca olduğu söylenebilir Bunlardan SümerceHint-Avrupa ve Sami kökenli bir dil değildir Bazı özelliklerinin Ural-Altay grubu dillerle benzerlik gösterdiği düşünülmüştür Yapılan çalışmalarla Sümerce ve Türkçede ortak olan birçok söz tespit edilmiştir (dingir-tengri, kabkagag-kap kacak gibi) Bugün Sümerce bu dil gruplarından ayrı bir dil olarak ele alınır Akadca ise, Sami kökenli Akadların dilidir ve Sami kökenlidir Daha sonraki dönemlerde kullanılan Babilce ve Asurca da Sami kökenli dillerdir Bunların dışında Hurrilerin Mezopotamya'ya girişi ve daha sonra Mitannilerin liderliğinde önemli bir siyasi konuma gelmeleriyle Hurrice de, en azından bir dönem için, Mezopotamya'nın önemli dillerinden biri sayılmıştır Hurriceye dair pek bilgi yoktur yine de Urartuca ile aynı kökenden geldiği bilinmektedir Sümerce gibi diğer dillerden farklı özellikler taşıyan bir Mezopotamya dili de Elamca'dır Din ve Mitoloji Antik Mezopotamya dini, kayıtları bilinen en eski dindir Antik Mezopotamya dininin temelleri Erken Sümer Hanedanları tarafından atılmış, daha sonra oluşan uygarlıklar ve bölgeye yerleşen kavimler bu dini yapıyı benimsemiştirler Her ne kadar bölgenin bölümleri arasında farklılık gözlense de temel dini figürler, destanlar ve inanışlar aynı kalmıştır Sümerce "evren" sözcüğü an-ki'dir Bu tanrı An (veya Anu) ve tanrıça Ki'yi işaret eder Bu çiftin çocuğu Enlil, hava tanrısıdır ve zamanla Sümerlerin ve daha sonraki kavimlerin baş tanrısı olmuştur Destanlar çoğu zaman hem tarihi, hem de dini/mitolojik öğeler taşımaktaydı Yine tarihi kayıtlarda da dini ve mitolojik unsurlara rastlanır; örneğin kral listelerinde mitolojik unsurlarla gerçekler karışık biçimdedir Daha sonraları ortaya çıkan birçok dinde de geçen ve araştırmacılarca Mezopotamya kaynaklı olduğu düşünülen anlatılara "Tufan" ve "Yaratılış" örnek olarak verilebilir Mezopotamya mitolojisi Sümer, Akad, Asur ve Babil odaklı olmakla beraber bölgeyi etkilemiş sayısız halkın mitolojilerinden yoğun biçimde etkilenmiştir Politeistik bir din olan Mezopotamya dininin tanrı ve tanrıçaları zaman içinde isim değiştirse de özellikleri genelde aynı kalmıştır Bazı önemli tanrı ve tanrıçalar şunlardır:
Zigguratlar Mezopotamya'da yapılmış olan büyük tapınaklardır Kil ve balçıktan yapılan zigguratlar çok yüksek yapılardıa |
Mezopotamya Uygarlıkları - Yazı Öncesi Dönemden Sümerlere - Mezopotamya Uygarlığı |
09-11-2012 | #2 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Mezopotamya Uygarlıkları - Yazı Öncesi Dönemden Sümerlere - Mezopotamya UygarlığıSümerler Sümerler, MÖ 3500 - MÖ 2000 yılları arasında Mezopotamya'da yaşamışlardır Genetikçi Cavalli-Sforza, Mezopotamya, Türkiye'nin Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nden Basra Körfezine kadar uzanan Fırat Nehri ve Dicle Nehri arasında kalan bölgenin ilk çağdaki adıdır Kuveyt lilerin genetiksel açıdan Sümerlerle ilişkili olabileceğini iddia etmiştir DEVLETİN ADI: Kuveyt BAŞŞEHRİ: Kuveyt YÜZÖLÇÜMÜ: 17818 km2 NÜFUSU: 1190000 RESMİ DİLİ: Arapça DİNİ: Müslümanlık PARA BİRİMİ: Kuveyt Dinarı Basra Körfezinin üst kısmında 17818 km2lik bir alanı kaplayan bağımsız bir Arap devleti Kuzeyinde ve batısında Irak, doğusunda Basra Körfezi, güneyinde Suudi Arabistan bulunur Târihi On sekizinci yüzyıl başlarında, Arabistan Yarımadasının iç bölgelerindeki Anizah kabilesinden birçok âilenin göçebelikten vazgeçip, Basra Körfezi kıy Detaylı bilgi için linke tıklayınız Ortadoğu'nun tahıl tarımının ve evcilleştirilmiş hayvanlarının insanlık tarihinde özel bir yeri vardır; çünkü ilk uygarlık onların yol açtığı yaşam biçiminden doğmuştur Dünyanın en eski uygarlığı, Başlığında "Ortadoğu" kavramı bulunan çalışmalara bakıldığında ilk fark edilecek husus, bu kavramın kapsamının birbirinden farklı olduğu ve her bir çalışmaya göre genişleyip daralmış olmasıdır Bunun içindir ki Ortadoğu ile ilgili bütün çalışmalar öncelikle bu kavramın içeriğinin belirlenmesi ve kapsamına nerelerin alındığının gösterilmesiyle başlamaktadır Dicle ve Dicle ulu ırmak anlamına gelir Dicle (ilçe) Dicle Nehri Fırat nehirlerinin aşağı kıvrımları boyunca akarsu ismi Fırat ile ilgili diğer başlıklar: Fırat Nehri Fırat Üniversitesi Basra Körfezi 'ne kadar dayanan düz lığ (alüvyon) ovası üzerinde uzanan Sümer ülkesinde doğdu Sümer topraklarını yaratmış olan ve her yıl yenilenen ırmak milinden bol ürün alınabilmesi için ilkel tarım tekniklerinin kökten değiştirilmesi gerekti Ortadoğu'nun ormanlık tepelerine, yaz başlarında, gelişen ekinlere hasat zamanına dek yetecek kadar yağmur yağıyordu Ama yaz boyunca hemen hiç yağmur düşmeyen daha güneyde durum farklıydı Böyle olunca, hasat ancak ırmak sularının ekinleri sulamak üzere tarlalara getirilmesiyle güvence altına alınabilirdi Ne var ki, sulama kanallarının, setlerin yapımı ve bakımı yüzlerce, dahası binlerce kişinin birlikte çalışmasını ve ilk çiftçi topluluklarda görülenden çok daha sıkı bir toplumsal disiplini gerektirdi Neolitik köylerde, olasılıkla küçük biyolojik aile sıradan çalışma topluluğunu oluşturmuştu Her bir aile, olağan durumlarda, kendi ekin tarlasının ya da tarlalarının ürününü tüketti; belki törensel, dinsel fırsatlar dışında ise, çok sayıda kimsenin örgütlü işbirliğine gereksinim duyulmadı Başlıca farklılaşmalar, yaş grupları arasında ve kadınla erkek türleri arasında olduğu için, herkes aynı derecede özgürdü ve herkes aynı derecede havaların kararsızlığının kölesiydi Bu basit toplumsal yapı, ırmak kıyısı ortamında kökten değişti Irmak sularının denetlenmesi işinin büyük ölçüde insan çabasını gereksinmesi, halkın çoğunluğunun emeğinin bir tür seçkin yöneticiler tarafından yönetilmesini gerektirdi Bir seçkin yönetici sınıfının nasıl doğduğu belli değil Bir topluluğun bir başka topluluğu fethedişi, toplumu efendilerle hizmetçiler, işleri yönetenlerle yönetilenler olarak bölmüş olabilir Öte yandan, insan toplumundaki özel yerlerinin çok eskilere dayandığı bilinen doğaüstü uzmanları gittikçe gelişen bir görevsel uzmanlaşma sürecini başlatmış olabilir Daha sonraki dönemlerin Mezopotamya mitoslarında, tanrıların insanları, eksiksiz donatılmış tanrı evinin, yani tapınağın yiyecek, giyecek ve öteki gereksinimlerini karşılamaları için yarattıkları anlatılır Böylece tanrılar üretme sıkıntısına girmeksizin gereksinimlerini karşılamış olacaklardır Bu düşüncelerin nasıl uygulamaya konulduğu konusunda da biraz bilgimiz var Örneğin Lagaş'ta bir yazı, kentin topraklarını, sahiplerinin tanrıya ödeyecekleri payların türüne göre üç bölüme ayırır Büyük bir olasılıkla, tanrıya en ağır payları ödeyen çiftçilerin ellerinde, geriye kendilerine yetmeyecek kadar az şey kalıyordu; ki bu durum onları, yılın bir bölümünde tanrı adına çalışmak, demek ki sulama kuruluşlarında ya da rahiplerce planlanan öteki işlerde işlemek zorunda bıraktı Bu yolla, çiftçilerin tapınağa verdikleri tahılın ve öteki tarımsal ürünlerin bir bölümü, tanrının özel hizmetçilerinin, yani rahiplerin yönetimi altında yürütülen işlerde çalışanlara karşılık olarak ödendi Böyle bir sistemin, büyük projeleri gerçekleştirecek binlerce insanın emeğinin bir araya getirilmesine olanak verdiği anlaşılıyor Bu sistem aynı zamanda, tüm becerilerini tanrıyı hoşnut edebilecek bir lüks ve tantanayla beslemek, giydirmek, eğlendirmek ve ona tapınılmasını sağlamak yolunda kullanan çok çeşitli sanatçıların -dansçıların, şarkıcıların, sarrafların, aşçıların, doğramacıların, giysicilerin- uzmanlaşmasına da olanak verdi Bu uzmanlar, artık zamanlarını yiyeceklerini üretmek için harcamak zorunda olmadıklarından, insanların o zamana değin ulaşabildiğinden çok daha yüksek becerilere ve bilgilere sahip olabildiler Böylece uygarlık, Dicle-Fırat Vadisi'nin aşağı bölgelerinde ilk yerleşimlerin görüldüğü İÖ 4000 dolaylarından, çağımız bilginlerince okunabilen, Sümer kültürünün toplumsal ve düşünsel yönlerini yer yer aydınlatmaya başlayan yazılı kayıtların görüldüğü İÖ 3000 yıllarına dek, bin yıl gibi kısa bir süre içinde ortaya çıkmış oldu Ek bilgi ==Kökenleri== BASRA KÖRFEZİ Hint Okyanusunun Arabistan Yarımadası ve İran arasındaki girintisi Doğusunda İran, kuzeybatıda Irak ve Kuveyt, batısında Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri bulunur Dicle ve Fırat nehirleri birleşerek Şattülarab adıyla körfezin kuzey ucundan denize dökülür Körfez, kuzey-güney doğrultusunda Şattülarab'ın döküldüğü yerden Hürmüz Boğazına kadar uzanır Buradan Umman Denizine ve oradan da Hint Okyanusuna bağlanır Yüzölçümü 236800 km2, o Mezopotamya 'nın yerli halklarından değildi, sümerologların okuduğu tabletlere göre halkın bir bölümünün Mezopotamya, Türkiye'nin Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nden Basra Körfezine kadar uzanan Fırat Nehri ve Dicle Nehri arasında kalan bölgenin ilk çağdaki adıdır Orta Asya 'dan diğer bir bölümünün ise Doğu'dan Kazakistan, Özbekistan, Kırgızistan, Türkmenistan, Tacikistan, Afganistan, Çin'in bir kısmı (Doğu Türkistan), Rusya ve Pakistan'ın bir kısmından oluşan bölge ve bölgeyi tanımlamak için kullanılan coğrafi terim Dilmun denilen bir ülkeden geldiği söyleniyor, Atatürk'ün Mustafa Kemal Atatürk, Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu, 1881 - 1938 yılları arasında yaşamış ulusal önder 1881 yılında Selanik'te Kocakasım Mahallesi, Islâhhâne Caddesi'ndeki üç katlı pembe evde doğdu Babası Ali Rıza Efendi, annesi Zübeyde Hanım'dır Baba tarafından dedesi Hafız Ahmet Efendi 14-15 yüzyıllarda Konya ve Aydın'dan Makedonya'ya yerleşti Türk Tarih Tezi 'nde Sümerlerin MÖ 3500 yıllarında Orta Asya'dan Kazakistan, Özbekistan, Kırgızistan, Türkmenistan, Tacikistan, Afganistan, Çin'in bir kısmı (Doğu Türkistan), Rusya ve Pakistan'ın bir kısmından oluşan bölge ve bölgeyi tanımlamak için kullanılan coğrafi terim göç ettikleri ileri sürülür Göç Alm Wanderung, Aus- Ein-wanderung (f), Fr Émigration, İmmigration (f), Exode (m), İng Migration Dini, iktisadi, siyasi, sosyal ve diğer sebeplerle insan topluluklarının bir yerden bir başka yere gitmesi Hicret Ferdi sebep ve maksatlarla yer değiştirmeye ve bu esnada nakledilen eşyaların hepsine de göç denmektedirAyrıca kuşların, balıkların ve bazı hayvan türlerinin, belli mevsimlerde dünyanın çeşitli yerlerine gitmeleri de göç adıyla anılır Tabletlerden okunduğu ve mitolojilerinden anlaşıldığı kadarıyla şimdilik bilinen, '''Sümerler'''in o zaman Mezopotamya'da bulunan Mezopotamya, Türkiye'nin Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nden Basra Körfezine kadar uzanan Fırat Nehri ve Dicle Nehri arasında kalan bölgenin ilk çağdaki adıdır Sami kökenli halklardan olmadıkları ve kuzeyden dağlık yörelerden geldikleridir Bazı antropologlar; yaptıkları incelemelerde Önasya’da elde ettikleri buluntulardan, Sümer, yüksek yüce Kut , talih uğur baht Detaylı bilgi için linke tıklayınız Elam ve Hurri toplulukların Ural-Altay kavimlerinden özellikle atlı göçebe '''Türk''' unsurlar olabileceği kanaatine varmıştır Eski Önasya Tarihi uzmanı Hemmel , '''Sümerler'''i tamamıyla '''Türk''' kavmi olarak kabul etmektedir Orta Asya’dan 4500-5000 yıllarında gelen ''' Kazakistan, Özbekistan, Kırgızistan, Türkmenistan, Tacikistan, Afganistan, Çin'in bir kısmı (Doğu Türkistan), Rusya ve Pakistan'ın bir kısmından oluşan bölge ve bölgeyi tanımlamak için kullanılan coğrafi terim Türkler '''in '''Sümerler'''i oluşturduğunu ileri sürer Türk kelimesinin aslı "türümek" fiilinden gelmektedir Bu fiilden türetilmiş, kişi ve insan anlamında "türük" ve nihayet hece düşmesiyle "Türk" kelimesi ortaya çıkmıştır Nitekim Anadolu'da bir kısım göçebeler de yürümekten "yürük" adını almışlardır Türk kelimesi, ayrıca, çeşitli kaynaklarda; "töre sahibi, olgun kimse, güçlü, terk edilmiş, usta demirci ve deniz kıyısında oturan adam" manalarında kullanılmaktadır Sümerce ’deki 350 kelimenin ''' Sümerce, Sümerlerin Güney Mezopotamya'da MÖ 4 binyıldan itibaren konuştukları dildir Bilinen ilk yazılı dildir MÖ 2000 yıllarında Akadca bölgede konuşma dili olarak Sümercenin yerini almış, Sümerce ise bilimsel ve dinsel bir dil olarak MS 1yy'a kadar varlığını sürdürmüştür Türkçe ''' olduğu savunur Prof Dr Osman Nedim Tuna da ''Sümer ve Türk Dillerinin Tarihi İlgisi ile Türk Dilinin Yaşı Meselesi'' adlı eserinde 165 adet Sümerce sözün Türkçe denklerini anlamlarıyla beraber göstermiştir Rus arkeolosijinin atası arkeolog Nikolsky şunları söyler: "Sümerlerin ana vatanı Türkçe, diğer Türk dilleriyle birlikte Altay dil ailesinin bir kolunu oluşturur Bu ailenin diğer üyeleri Moğolca, Mançu-Tunguzca ve Korecedir Japoncanın Altay dil ailesinin bir üyesi olup olmadığı konusu tartışılmaktadır Aşkabad kentinin yakınındadır Bu ülkenin kurganlarından arkeologlar taş, gümüş ve kilden yapılmış eşyaları bulmuşlardır ki bunlar, Mezopotamya'nın güneyindeki Sümer kurganlarındakilere çok benzerler Bütün bunlar şu düşünceye getirir ki, Sümerler büyük bir ihtimalle bu günkü Mezopotamya, Türkiye'nin Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nden Basra Körfezine kadar uzanan Fırat Nehri ve Dicle Nehri arasında kalan bölgenin ilk çağdaki adıdır Türkmenistan 'dan Mezopotamya'ya varmışlardır Bu iki uygarlığın son analizi onların arasındaki birçok ortaklıkları göstermektedir Sümerlerin baş Tanrıları olan Türkmenistan Cumhuriyeti Orta Asya’da bulunan bir Türk Devleti Kuzeyinde Kazakistan, doğusunda Özbekistan, güneyinde İran ve Afganistan, batısında Hazar Gölü yer alır En-Lil Begmyrat Gerey, 5000 Yıllık Sümer-Türkmen Bağları, 1 Basım, İst: IQ Kültür Sanat Yayıncılık, 2004, Arka kapak Bilim Yerleştiklerinde çanak- çömlek yapmayı ve madenleri işlemeyi biliyorlardı Aşağı Mezopotamya'da Mezopotamya, Türkiye'nin Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nden Basra Körfezine kadar uzanan Fırat Nehri ve Dicle Nehri arasında kalan bölgenin ilk çağdaki adıdır Dicle ve Dicle ulu ırmak anlamına gelir Dicle (ilçe) Dicle Nehri Fırat nehirleri kıyısında akarsu ismi Fırat ile ilgili diğer başlıklar: Fırat Nehri Fırat Üniversitesi Uruk , nesil kuşak soy Lagaş , Eridu, Ur, Onco, tumour Kiş gibi kent devletleri kurdular Gelişmiş bir yapı tekniği kullanıyorlardı Yerleştikleri kesimlerde muazzam bir sulama sistemi kurup, kanallar, barajlar ve bentlerle hem seli önleyip bataklıkları kuruttular hem de düzenli sulamaya dayalı bir tarım geliştirdiler Tekerleği de icat eden bu toplum tarlaları, öküzlerin çektiği sabanlarla sürüyorlardı 60 rakamına dayanan seksajismal İlk yazıyı MÖ 2500 yıllarında '''Sümerler''' buldular İlk yazıları şekiller üzerine kurulu yani her varlık ve olay için bir şekil kullandılar Çivi yazısı işaretleri geçmişteki bir resim yazısına dayanır Bir kavramı ifade eden işaretlere ideogram adı verilir Toplum Yapısı Devlet kentlerden oluşmuştu ve her kent surlarla çevrili idi Kent içinde yüksek bir tepeye yapılan tapınak bulunurdu ki bu sosyal yaşamın merkezini oluşturmaktaydı Başlangıçta Anaerkil bir toplum yapısına sahiptiler İşbölümünün derinleşmişti;1 sınıfı din adamları ve askerler 2 sınıfı halk 3 sınıfı ise kölelerin oluşturduğu bir sınıflama yapıldı Sürekli savaşlar sonucunda köle edinilmesiyle sağlandı buda halktan her insan'ın kolayca köle edinebilmesini sağladı MÖ 3000-2500 yıllarında yüksek ruhbanlardan oluşan egemen sınıfları dinsel yapıya sahip kent devletlerinin yöneticileri olarak ortaya çıktılar Bu kral-rahipler dinsel ve siyasal işleri yürütürlerdi Bir kentin baş rahip aynı zamanda o kentin başkanıydı =dermen , hissedilen her nesnenin bir Tanrısı vardı ve insan görünümündeydiler, fakat insanüstü güçleri olan ölümsüz varlıklardıTanrılar, insanlara ne istediklerini bildirmez Ancak insanlar onlara, kendilerinden istenileni sorarak öğrenebilirdi '''Sümer''' mitolojisinin en önemlilerinden biri Gılgamış Destanı'nda da adları geçen tanrılardan başlıcaları şunlardır: Anu : Gök tanrısı, önceleri baş tanrıyken sonra yerini hava tanrısı Enlil almıştır Enlil : Hava tanrısı, tanrıların babası, tapınağı Ekur Nippur kentindeydi Enki : Bilgelik tanrısı Nimmah ( Ninhursag): Ulu hanım, ana-tanrıça Nanna (Sin): Ay tanrısı Utu ( Şamaş): Güneş tanrısı, ay tanrısı Nanna'nın oğlu İnanna ( İştar): Aşk ve Bereket Tanrıçası İlk defa Akadlar tarafından içten çökertildi ve bundan sonra bir daha eski haline gelemedi; MÖ 2000'li yıllardan sonra uygarlıkları bağımsız kimlikleriyle yaşayamadı Ardından gelen Akad ve Babil uygarlıkları çoğunlukla '''Sümerler'''in izlerini taşıdılar Kendilerine özgü dilleri ve çivi yazıları uzun süre yaşadı Sümer inanışları ve mitolojisi de Fenike - Yunan - Roma bağlantısıyla günümüze dek ulaştı Şu an Dünyamızda kullanılan İncil, Tevrat ve Kur'an da da '''Sümer''' inanış ve felsefesinin izlerine rastlandığını iddia edenler vardır (bkz Muazzez İlmiye Çığ) |
|