Kuranı Kerim Açısından İlim |
09-01-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Kuranı Kerim Açısından İlimKuran açısından ilim Kur'ân-ı Kerim'e göre insanı mümtaz kılan özelliklerin başında ilim kabiliyeti gelir Beşeriyete verilen bu kabiliyet, insanların atası olan Hz Adem (as)'a, varlıkların isimlerini öğretme ile başlamıştır Allah, yeryüzünde Kendisine vekil olacak bir mahluk yaratacağını bildirdiğinde melekler bundan hoşlanmadıklarını ifade ettiler Allah, yaratacağı mahlukun bu işe layık olduğunu belirterek, ‘Ben, sizin bilemediğiniz çok şeyi bilirim' buyurdu “Ve Adem'e bütün isimleri öğretti Müteakiben önce onları meleklere göstererek, ‘İddianızda tutarlı iseniz haydi bana şunları isimleriyle bir bildirin bakalım' dedi ‘Sübhansın ya Rab! Sen'in bize bildirdiğinden başka ne bilebiliriz ki? Her şeyi hakkıyla bilen, her şeyi hikmetle yapan Sen'sin' dediler Allah, ‘Adem! Varlıkların isimlerini onlara sen bildir!' dedi O da isimleriyle onlara bildirince Allah buyurdu: ‘Ben size demedim mi ki göklerin ve yerin sırlarını Ben bilirim Hem Ben sizin gizli-açık yapmakta olduğunuz her şeyi bilirim' O vakit meleklere, ‘Adem'in önünde eğilin!' dedik İblis dışında hepsi secde ettiler” (Bakara, 2/30-34) Bunun anlamı şudur: Allah, insanlığa kapsamlı bir ilim kabiliyeti vererek Kendisinin isim ve sıfatlarının tecellisi olan hadsiz kâinat üzerinde tasarruf imkanı vermiş ve evreni onlara amade kılmıştır Hz Adem'e öğretilen, dünyanın sonuna kadar onun neslinden gelecek olan bütün insanlığa verilen ilim kabiliyetidir1 Beşeriyetin gerçekleştireceği bütün maddi ve manevi gelişmeler, bunun neticesidir Kur'ân-ı Hakîm bazen münferit, cüz'i hadiseler zikrederek onun arkasındaki küllî düstura, ana prensibe dikkatleri çeker Nitekim melaikenin Hz Adem (as) karşısındaki tutumları ve ona isimlerin öğretilmesi münferit bir olaydır Ama onun ötesinde Allah Teala'nın insan nev'ine verdiği çok kapsamlı kabiliyetler sayesinde onun önüne, hadde, hesaba gelmez muazzam bir ilim âlemi açtığına, o ilimleri öğrenme ve adeta sınırsız denilebilecek kâinatı yönetme, orada istediği gibi tasarrufta bulunma özelliğine işaret eder Böylece bu cüz'î hadisenin arkasındaki ana prensibe dikkat çeker İnsan bu dünyaya ilim ve dua ile tekâmül etmek için gönderilmiştir Mahiyet ve kabiliyet itibariyle her şey ilme bağlıdır2 Bütün hakiki ilimlerin esası ve ruhu, Allah'ı tanımaktır İlim ve marifetin kaynağı, Allah'ın güzel isimleridir Her bir ilmin, her bir fennin hakikati, Allah'ın bir ismine istinad eder Mesela: İlimler, O'nun el-Alîm isminden, hikmetler O'nun el-Hakîm isminden kaynaklanır Tıp ilmi, O'nun Şâfî ismine dayanır Hayat taşıyan bütün canlı varlıklar O'nun Hayy ve Muhyi isminin tecellisidirler Bu şuur, kâinatı Allah namına okuma gayreti ve eğitimi verir Onun için Kur'ân, ‘Yaratan Rabbinin adıyla oku!' hitabıyla başlamıştır3 Demek istenilen, nasıl olursa olsun bir okuma olmayıp, “Rabbisinin adıyla” bir okumadır Kur'ân nazarında Rabbimizi bize tanıtan iki kitap vardır: Birisi, “Bakılan, incelenen tekvinî kitap”, diğeri, “Okunan, tenzilî kitap”tır Kur'ân, her iki kitabın da birimlerine “ayet” adını verir Kâinatı ve insanlığı yaratan Yaratıcı, evreni mükemmel bir ilim ve sanat harikası olarak yaratmış, isim ve sıfatlarını onunla tanıtmış, oraya nihayetsiz imkânlar yerleştirmiştir Bunu yaratmaktan maksatlarını ve bundan istifade yollarını göstermek için de “kullanma kılavuzu” olarak “tenzilî kitabını” göndermiştir Böylece Kur'ân'a göre, bilimsel gerçekle dini gerçek şeklinde iki ayrı gerçek değil, tek gerçek, tek kaynak vardır Bu anlayış, yani bilimsel bütünlük anlayışı, İslâm dininin temel akidesi olan “tevhid”in, Allah'ın birliğinin neticesidir Rabbimiz bununla yetinmemiş, bu iki kitabın manalarını, onları nasıl okumak gerektiğini öğrettiği, model olarak yarattığı bir öğretmeni, rehberlik ve uygulamayı gösterme gayesiyle görevlendirmiştir Çünkü öğretmensiz bir okul düşünülemez Öğretmensiz kitap, manasız bir eşya olur Yazıyı, okumayı, doğru düşünme yollarını gösteren bir rehber şarttır Bundan ötürü Hz Peygamber (aleyhisselam) ‘Ben, ancak öğretmen olarak gönderildim' demiştir4 Aslında bütün peygamberler de böyledir Nitekim Hz Muhammed (sas), nübüvvet binasının son tuğlası olduğunu belirtmiştir Allah O'na ve O'na tâbi olarak bütün mü'minlere şöyle dua etmelerini emretmiştir: “Ya Rabbi! Benim ilmimi artır!” (Taha, 20/114) Hz Peygamber bir duasında ‘Ya Rabbi! Bana varlıkların hakikatini olduğu gibi göster!' diyerek sırf gerçek peşinde olmayı ideal olarak göstermiştir Keza ‘İki günü eşit olan (yani her gün ilmini artırmayan) aldanmıştır' buyurmuştur Bedir savaşı esirlerinden yazı bilenlere, on Müslümana yazı öğretmeyi kurtuluş fidyesi yapmış, yazı öğreten esirleri serbest bırakmıştır Gerçekten, Kur'ân'ın ilme tahsis ettiği pek geniş bir alan vardır Usandırmamak için bunlardan sadece birkaç tanesini zikretmekle yetinmek istiyorum: وَلاَ تَقْفُ مَا لَيْسَ لَكَ بِهِ عِلْمٌ إِنَّ السَّمْعَ وَالْبَصَرَ وَالْفُؤَادَ كُلُّ أُولَئِكَ كَانَ عَنْهُ مَسْئُولاً “Hakkında bilgin olmayan şeyin peşine düşme! Çünkü kulak, göz, kalp gibi azaların hepsi sorguya çekilecektir” (İsra, 17/36) Şu halde insan daima hakikat peşinde, gerçek bilgi peşinde olacaktır Tam bilgi edinmediği takdirde sorumlu olacaktır قُلْ هَاتُوا بُرْهَانَكُمْ إِنْ كُنْتُمْ صَادِقِينَ “De ki: İddianızda tutarlı iseniz delilinizi ortaya koyun!” (Bakara, 2/111) Öyle ise bilgi veya belgeye dayanmayan tez geçerli olamaz, mücerret iddiadan ibaret kalır إِنَّمَا يَخْشَى الله مِنْ عِبَادِهِ الْعُلَمَاءُ “Kulları içinde ancak âlimler, Allah'ı lazım geldiği tarzda tazim ederler” (Fatır, 35/28) Bu ve benzeri ayetlerden çıkarılan prensiplerle Kur'ân, İslâm medeniyetinin başlıca kurucusu olmuştur Nahiv, Sarf, Lügat, Belagat, Tefsir, Hadis, Kelam, Kıraat, Fıkıh, Feraiz, Tasavvuf, Ahlak, Hat, Tezhip gibi sayısız ilimler Kur'ân'dan kaynaklanmıştır Kur'ân'ın, ilimlerin esası olması, elbette ayrıntıları öğretme şeklinde olmamıştır O, temel prensipleri vermiştir Kur'ân'ın verdiği teşvik ve hareketle Müslümanlar diğer medeniyetlerdeki ilimleri de alıp özümsemişler, sadece taklit şeklinde almayıp kendilerine mal etmişler ve kısa zamanda o ilimlerde de öncülüğü ele almışlardır 9 yüzyılda mesela tıp veya astronomi biliminin meseleleriyle meşgul olan bir bilgine ne yaptığı sorulduğunda o, tereddüt etmeden ‘Kur'ân'ı tefsir etmeye çalışıyorum' diyebiliyordu Başka medeniyetlerden ilim almaya İslâm'da engel yoktur, bilakis teşvik vardır Nitekim Hz Peygamber (as) “Hikmet, mü'minin yitiğidir Nerede bulursa onu almaya en layık olan odur”5 demiştir Böylece Müslümanlar miladi 8 asırdan takriben 16 asra kadar tabiat bilimlerinde de öncü olmuş, Avrupa rönesansının başlıca faktörlerinden olmuşlardır Gazzali'nin (v 1111) el-Munkız mine'd-dalâl (Yanlışlıktan Kurtaran) adlı kitabı Kur'ân'ın verdiği bilimsel metodu güzel bir şekilde özetler R Descartes'in (ö 1650) Discours de la methode (Metot Üzerine Konuşma) eserinde Gazzali'nin etkilerini öne süren birçok araştırmacılar vardır Metodik şüphe, kesin bilgilerden hareket ederek yola çıkma, analiz, deney, sonunda kontrol etme gibi metod unsurları bakımından, bu iki eser arasında ilginç paralellikler bulunmaktadır Alman oryantalisti C Brockelmann'ın Geschichte der Arabischen Litteratur (Arapça Yazılmış Kültür Mirası) adlı beş ciltlik eseri ile Frankfurt Üniversitesinde çalışan Türk bilim adamı Fuat Sezgin'in Geschichte des Arabischen Schrifttums adlı on iki ciltlik eseri, günümüze ulaşan İslâm bilim mirasını yeterince gösteren kitaplar sözlüğünü teşkil ederler Bu eserler, İslâm tarihinin ilk asrından itibaren o devirlerde mevcut bütün ilimlere dair yazılıp da bugün elimiz altında olan on binlerce kitap hakkında çok kısa bilgi verirler “İlm” maddesi, Kur'ân-ı Hakîm'de en çok kullanılan birkaç kökten biri olup çekimleri ve müştaklarıyla beraber yaklaşık dokuz yüz defa varid olmuştur Kur'ân kelimelerinin toplamının 78000 kadar olduğunu düşünürsek, yaklaşık her 90 kelimeden birinin ilmi hatırlattığını, bunun da çok dikkate değer bir sıklık teşkil ettiğini görürüz İlim, bir şeyi tam, mükemmel bir şekilde bilmektir6 Bu kökten gelen Âlim ismi, Kur'ân'da 153 yerde Allah'ı tavsif etmiştir El-Alîm: “Olmuşu, olmakta olanı ve gelecekte olacak şeyleri bilen, Kendisine kâinattan hiçbir şey gizli kalmayan ve ilmi küçük-büyük, zâhir-bâtın, gizli-açık her şeyi kuşatan” tarzında tarif edilmektedir7 Ma'rife, şu'ur, fıtna, akl, va'y, der', idrak vb gibi Arapçada bilmeyi ifade eden kelimeler, ilmin özel şekillerine delalet ederler Cenab-ı Allah'ın, bilmesini ilm kavramı ile ifade edip, öteki kavramları Kur'ân'da insanlar için irad ettiği halde, Kendisine bir defa dahi izafe etmemesi, elbette dikkate alınması gereken bir husustur Az önce saydıklarımızdan fıtna maddesi Kur'ân'da yer almaz İdrak ise yalnız bir yerde gelmiş ise de8 müşakele babından kullanılmıştır, mutlak olarak Allah Teala'ya izafe edilmemiştir Dolayısıyla Kur'ân'ın, az önce zikrettiğimiz dünya çapındaki büyük ilmî inkılabı gerçekleştirmesinin tamamen makul olduğunu, bunda şaşılacak bir tarafın bulunmadığını anlayabiliriz Âlimler, erken bir dönemden beri, Kur'ân'ın öğretmesiyle varlığı: 1- Vacip (zorunlu) 2- Müstahil (imkansız) 3- Mümkin olarak üç kategoriye ayırmışlardır Vacip olan Uluhiyet dışındaki pek geniş varlık alanının mümkinattan olduğunu görerek, Uluhiyet dışında her şeyin imkan dünyasında yer aldığını kabul etmişlerdir Mesela insanın havada uçmasının, denizin tutuşup yanmasının, seslerin ve görüntülerin çok uzak yerlere ulaşmasının mümkinattan olduğunu, imkânsız olmayan her şeyin ise gerçekleştirilebileceğini söylemişlerdir Onlara bu geniş ufukları açan, elbette Kur'ân olmuştur Keza Kur'ân'dan aldıkları ders ile âlimler bilgi kaynaklarını şunlara hasr etmişlerdir: 1- Akıl 2- Haber-i sadık (vahiy) 3- Duyular ve deney Bunların ne derece sağlam esaslar olduğu meydandadır (Keşif ve ilhamın, sadık rüyanın dini hayatta yeri olmasına rağmen ilim sebepleri arasında yer verilmemesi, İslâm âlimlerinin ölçülerinin ne derece objektif, sağlam ve evrensel olduğunu ortaya koymaktadır) Kur'ân'ın ana konularının şu dört konu olduğunu söyleyebiliriz: 1- Gökleri ve yeri yaratan Allah'ı mükemmel sıfatlarıyla tanıtma, ibadetin yalnız O'na yapılması gerektiğini bildirme 2- Allah'ın mesajlarını insanlara ulaştıran peygamberlere inanma 3- Dünya hayatındaki inanç ve davranışların karşılıklarının verileceği ebedi ahiret hayatına inanma 4- İnanç, fikir, davranışlarda, Allah ve diğer insanlarla ilişkilerde dürüstlük, adalet, en dengeli tutum içinde olma Son, yani dördüncü konu kapsamına giren başlıca beş temel maksat vardır: 1- Hayat Allah'ın yarattığı her insanın yaşama hakkı vardır Bir insanı |
|