Eğitici Hikayeler |
04-28-2011 | #1 |
Mountain
|
Eğitici HikayelerEGITICI HIKAYELER IKI PAMUK NINE Üç katli ahsap ev sokagin tam kösesindeydi Gelip geçerken pencerenin birinde hep bir beyaz bas görürdüm Bu beyaz bas dedigim, saçlari kirlasmis kadin basiydi Bazen beyaz baslar ikilesirdi Onlar herhalde seksenlik vardir diye düsünürdüm Yil 1945 Hakki Pasa, pasa olup da Bursa’ya tayini çikinca, üç katli bir konak yaptirmis Kizlari Neveser ve Kevser o zamanlar birer genç kiz, birer huri Kizlarin güzelligi Bursa’yi aydinlatsin diye, Hakki Pasa yalinin 40 odasinda 40’ar lamba yaktirirmis geceleri Ne genç subaylar, ne genç hakimler istemisler Hakki Pasa’dan kizlarini da kizlar, onun kasi kalin, sunun gözü büyük, bunun boyu kisa diye evlenme tekliflerini kabul etmemisler Kizlarin yasi 30’u geçmis, Hakki Pasa öbür dünyaya göç etmis, kalmislar kizlar analariyla birlikte pasa babalarinin emekli maasina 40 odada yanan 40’ar lamba eder 1600 lambanin çogu sönmüs 40 odada 40 lamba yani her odada yanan bir lamba kalmis Kizlarin yasi 40’i geçince, analari vefat edince, kizlar simdi oturduklari o tek odada tek lamba yakar olmuslar Geçen yillar kizlari yaslandirmis, saçlarini kirlastirmis, birbirleriyle hep eski günleri anar hale getirmis Simdiye kadar hep iyilik düsünen, kimsenin kalbini kirmayan iki pamuk nine Sizlerin hikâyesi dilden dile, gönülden gönüle dolasacak Bunu istemiyor muydunuz? Yazan: Serdar Yildirim AYLA ILE CADI MEMORY Ülkenin birinde Ayla adinda güzel bir genç kiz yasiyordu Ayla okul siralarinda fizik dersine büyük ilgi duyuyor ve bilim adamlarinin teorilerini dikkatle okuyordu Acaba bilim adamlarinin aklina bu teoriler nasil geliyordu? Hiçbir somut kanita, elle tutulur, gözle görülür hiçbir dayanaga bagli kalinmadan üretilen teoriler, bazen ayni bilim adami tarafindan, bazen baska bir bilim adami tarafindan fikir ve düsünce sistemleri en üst düzeylere çikarilarak somutlastirilip insanliga yararli hale getiriliyordu Örnegin, Jules Verne “ Aya Yolculuk “ adinda bir roman yazacak ve insanlar bu romandaki teorilerin izinden giderek, Ay’a ilk yolculugu gerçeklestirecekti Ayla’nin kafasina Albert Einstein’in “ Izafiyet Teorisi “ takiliyordu Bir cisim Dünya’nin dönüs istikametinin ters yönünde Dünya’nin dönüs hizindan daha hizli giderse geçmise dönmek mümkün olur Ayni cisim ayni yönde daha hizli giderse gelecege gidilir Ayla geçmise dönmek ve bir prenses olmak istiyordu Bunun için bir zaman makinesi yapmasi lazimdi Çesitli kitaplar okudu, türlü aletler, araçlar aldi Planlar yapti, sekiller çizdi Aylarca ugrasti ve pek çok denemeden sonra zaman makinesini çalisir hale getirdi Ayla daha sonra zaman makinesinin bilgisayarini 400 yil öncesinin Avrupa’sina programladi Bilgisayara tarihle ilgili bilgilerin girisi yapildigi için, amaca uygun bir ülkeye isinlandi Ayla bilgisayarin seçtigi ülkede ilgiyle karsilandi Kisa sürede adi herkes tarafindan duyuldu Gelecekten geldigini söylemis, basindan geçenleri anlatmisti Olamaz gibiydi ama olmus olmustu Hem genç kiz arabalardan, uçaklardan, gemilerden bahsediyordu Medeniyetin hayali bile güzeldi Güzel olan bir seye güzel degil diyemezdin Güzellikle çirkinlik on kere yarissalar dokuzunu güzellik kazanirdi Kalan bir yaris berabere biterdi Ayla penslerle arkadas olmustu Genç adamlar onun etrafinda birer pervaneydi Prenslerin ilerici fikirleri destek görüyordu Ayla 1997 yilindan gelmis, yasadigi zamani anlatiyordu ama prensler sonraki yillara da fikir çubuklarini uzatiyorlar ve 2000’li, 3000’li yillari tahmin etmeye çalisiyorlardi Prensleri sihirli aynasinda devamli olarak takip eden ve bes prense de asik Cadi Memory, Ayla’dan hiç hoslanmamisti Prensler, Cadi Memory’nin kendilerine asik oldugunu biliyorlardi O zaman, bu nasil küstahlikti Cadi Memory, prensleri birer alabalik haline getirip, Ayla ile birlikte, geldigi zamana gönderdi Ayla evine geri döndü Bes alabalik ise, bahçeli bir çayhanenin kapali kismindaki havuzda yüzüp duruyordu Yazan: Serdar Yildirim CICI KUS Ormanda yasamakta olan binlerce bülbül ve kanarya aralarinda çikan tartismalara bir türlü engel olamayarak yollarini ayirmislar, ormanin bir tarafinda bülbüller, diger tarafinda kanaryalar yasamaya baslamisti Sadece bir bülbül yuvasini terk etmemis, kanaryalar arasinda kalmisti Iste, bu bülbül cici kustu Yavru bir kanarya bülbüller tarafina geçince yakalandi ve kafese kapatildi Olayi ögrenen kanaryalar elçi göndererek, özür dileyip, yavru kanaryayi geri isteyeceklerdi Fakat hiçbir kanarya bu ise gönüllü degildi Sonunda, kanaryalar cici kusa gittiler ve yavru kanaryayi kurtarmasini rica ettiler Cici kus teklifi kabul edip yola çikti Cici kus bülbüller tarafindan sevinçle karsilandi Bas köseye oturtuldu O da bir bülbüldü ve kanaryalar arasinda daha fazla kalamayarak hemcinslerinin yanina dönmüstü Bu kanaryalarla bir arada yasanmazdi zaten Ertesi gün cici kus gelis nedenini açiklayinca ortalik karisti Yoksa cici kus bir hain miydi? Bülbüller, buna fazla kafa yormadilar ve cici kusu da bir kafese kapattilar Cici kus kendini ve yavru kanaryayi kurtarabilmek için akla karayi seçti Kötü bir niyetinin olmadigini, yalnizca yavru kanaryayi kurtarmak için geldigini tekrar tekrar anlatti Günler sonra yavru kanaryayla birlikte kanaryalar tarafina geçerken, ilk aklina gelen fikre dogrudur deyip baska hiçbir fikri önemsemeyen basmakalipçilara laf anlatmanin deveye hendek atlatmaktan daha zor oldugunu düsünüyordu cici kus Yazan: Serdar Yildirim ( 15-1-1993 ) - Bursa FAKIR BALIK Denizde bir balik varmis Çok fakirmis Is arar bulamaz, avare gezermis Günlerden bir gün bu balik sahile ugramis Demisler ki: “ Bak fakir balik, karsiki tepecikte varlik havuzu var Oraya ulasirsan zengin olursun Fakir balik sahile çikmis Kumun üstünde takla atmis, debelenmis, sonunda varlik havuzuna ulasip, suya atlamis Havuza gelinceye kadar gösterdigi gayreti izleyen zengin baliklar fakir baligi coskuyla karsilayip çesitli hediyeler vermisler Bu hediyeler öyle çokmus ki, artik fakir balik, zengin balik olmus Zengin balik ertesi günden itibaren gözlerini denize dikip bir fakir baligin havuza gelmesini beklemeye baslamis Zengin baliklar isteseler ve yardim etseler dünyada bir tane fakir balik kalmaz Bunun için tepecikteki havuzdan çikip denize ulasmalari gerekir Ama bunu hiç istemezler, çünkü fakir baliklardan gereksiz yere korkarlar Bu korkuyu yendikleri takdirde mutlulukla kucaklasacaklardir Vakit henüz geç degildir Zengin baliklarin tepecikten ayrilip denize dogru geldiklerini ve denizdeki fakir baliklarin onlari alkisladiklarini görür gibi oluyorum Yazan : Serdar Yildirim DÖRT TAVSANINI PAZARDA SATAN ÇOCUK Hasan geçen yil dokuz yasindaydi Bir gün evlerinin arkasindaki bahçede bir tavsan gördü Tavsan kaçmadi Hasan’dan Hasan tavsani sevdi, tutup kaldirmak istedi Tavsan çok agirdi, hem karni sisti Belli ki yakinda yavrulayacakti Babasi yoktu Hasan’in Bes yil olmustu, aralarindan ayrilip bu dünyada onlari yalniz birakisi Anasi evlere temizlige gidiyor, öyle geçiniyorlardi Aradan on bes gün geçti ki tavsan dört tane yavruladi Bir ay sonra anne tavsan ortadan kayboldu Hasan bir süre sonra anne tavsani unuttu ve bütün sevgisini yavru tavsanlara verdi Günler günleri, aylar aylari kovaladi Artik yavru tavsanlar büyümüs, kocaman birer tavsan olmuslardi Günlerden bir gün Hasan’in annesi Hacer hanim siddetli bir gribe yakalandi Evde yorgan-dösek yatiyor, devamli olarak doktor, ilaç diye sayikliyordu Doktor paraya gelirdi, ilaç parayla alinirdi Kiyida-kösede biraz paralari olsaydi, ama hiç paralari yoktu Hasan saga-sola bakindi Sandalye, masa,vazo, tabak, hali gibi esyalari satsaydi, satsaydi ama esyalarin çogu eskiydi, hem kim para verip alirdi Nitekim yoldan geçen bir eskiciye masayla sandalyeyi satmaya kalkmis ama eskici para etmez onlar demisti Annesinin hastaliginin besinci gününün gecesi, Hasan rüyasinda kendisini evin bahçesinde otururken görüyordu Tavsanlar da kafesteydi Birden kafesin kapisi açildi ve tavsanlar kosarak Hasan’in yanina gelip, Hasan bizi sat, annen kurtulsun, dediler ve kosarak uzaklasip geri dönerek Hasan’in yanina gelip, Hasan bizi sat annen kurtulsun, dediler Bu böyle birkaç dakika devam etti Daha sonra uyanan Hasan sabaha kadar agladi Erkenden kalkan Hasan yüzünü yikadi, elbiselerini giydi Bakti öbür odada annesi hasta yataginda uyuyordu Baygin gibiydi Hasan omuzlarini arkaya dogru gerdi, gögsünü kabartti, basi dimdikti Odasindaki büyükçe karton kutuyu aldi Bahçeye çikti Kafesteki tavsanlari kutuya koydu Yolda yürürken hiç aglamiyordu, Hasan aglayamiyordu O gece saatlerce agladigi için göz pinarlari kurumustu Hasan pazar yerinde bir köseye içinde dört tavsanin bulundugu karton kutuyu birakti Vakit erken diye ortalik tenhaydi Geçen saatlerle birlikte tavsanlara müsteri çikardi Aksamüstü olmustu, artik hava karariyordu Hasan mecbur kaldigi için çok ucuza tavsanlari bir adama satti Annesi evde ölümcül hastaydi, ilaç içmesi lazimdi Hasan en yakin eczaneden, eczaciya durumu anlatip, birkaç tane grip ilaci aldi Parasi kalmamisti, doktor çagiramiyordu Hasan hizli adimlarla eve dogru yöneldi Eve vardiginda annesinin sogumus cesediyle karsilasti Yazan Serdar Yildirim ODUN YARICI Bugün günlerden ne acaba? Dün agustos ayina girdik Bugün ayin ikisi, hafta ortasi falan olsa gerek Her neyseçarsamba veya persembe ne fark eder? Hava da çok sicak Bogucu bir sicaklik var Ter içinde kalmisim Biraz daha gezeyim sonra dinlenirim Zaten vakit de ögleni geçeli bir saat oluyor Bugün de is çikmayacak galiba Üç dört gün önce yarim araba odun kesmistim O zamandan bu yana bosa dolasiyorum ya neyse Gezmeden, dolasmadan da olmuyor ki Kim bilecek benim evi de gelecek, “ Hasan Usta, gel bizim su odunlari kesiver “ diyecek Sonbahar geleydi isler açilirdi, ama oraya daha iki ay var Tek tük yazdan odun alanlar olmasa bilmem ne olurdu? Geçen yazin bu sokakta, galiba su evin bahçesinde odun kesmistim Iyi de para vermislerdi Bakalim belki yine odun aldilarsa çagiriverirler belki Sesleneyim biraz durup da: “ Haydi, odun yarici geldi, odun yarici…Haydi, odun yarici geldi, odun yarici…” Ses seda yok Is çikmayacak galiba Bos ver Içim de bayilmaya basladi Acikmisim Sabah evde içtigim çorba hepsi o kadar Ilerde bir bakkal olmaliydi Bir ekmek alip, yarisini yiyip, yarisini torbaya koyup, aksama saklamali Oh be, dünya varmis! Neredeyse ekmegin tümünü yiyiverecektim Az kaldi ya, pasta gibiymis Üstüne çesmeden kana kana bir de su içtim, kendime geldim azicik Iyi ki, bu çinarin dibine oturmusum Gölgelik, serin burasi Dinleneyim on bes yirmi dakika burada Karsidan gelen su genci birisine benzetecegim, ama kime? Dur bakalim, yaklassin biraz O’na benziyor ama O degil O olsaydi, durup söyle bir bakar, mutlaka beni tanir, hiç çekinmez gelir yanima oturur, hal hatir sorar konusurdu Bu kafasini kaldirip bakmadi bile Olsun canim, ben bu genci de pek sevdim Beni iki üç ay öncesine döndürdü O’nu daha önceden de görmüslügüm vardi Ben bu ihtiyar halimle, baltam omzumda, kesilecek odun ararken yollarda birkaç defa denk geldiydi Yanimdan geçerken yavaslar yüzüme bakardi Dikkat ederdim, gözleri yasarir gibi olurdu Bir iki derken rast geldigi, acaba dedim beni dedesine falan mi benzetiyor da ondan aglamakli oluyor Sonra hiç unutmam tenha bir sokakta oturmus, ögle vakti ekmegimi yiyordum Yoldan geçerken gördü beni, yanima geldi, oturdu Hal-hatir sordu Oldukça mütevaziydi Laf lafi açti Beni sordu: Yasim 65 dedim Tek odali bir evim var dedim Gençligimden beri hep oduncuyum dedim, anlattim durdum Kendisi hikayeler yazarmis “ Senin için de bir hikaye yazacagim dede, dedi Herkes seni bu hikaye ile tanisin, bilsin, yasasin istiyorum “ dedi Acaba yazdi mi ki? Yazan: Serdar Yildirim ( 6-8-1989 ) - Bursa KRAL PORTAKAL ÇARLI Portakal bahçesinin krali Çarli hava kararmaya basladiginda sessizce agaçtan asagi süzüldü Bir agacin altina gidip topragi çapalamaya basladi Aradan yarim saat geçmeden portakallarin hepsi asagi inmis ve ise koyulmus olacakti Bir gece devriye komutani, Çarli’nin yanina geldi Çarli dogrulurken çapasini yere atti ve gülümseyerek sordu: “ Evet komutan, haberler nasil? “ Komutan: “ Efendim, dedi, istilaci isirgan otlari sinira çok yaklastilar Isirganlarin basi, portakal bahçesinde portakal kalmasin, ileri, diye bagirip duruyor Araya doldurdugumuz taslar onlari durduramazsa diye endise ediyorum “ “ Endiselenmene gerek yok, komutan Merak etme, taslar onlari durdurur Birak bagirip çagirsinlar Sesleri kisilinca çekip giderler Elma bahçesini, armut bahçesini ve ötekileri defalarca uyarmistik, ama bizi dinlemediler Sinirlariniza tas döseyin, isirganlarla savasmayin, sonu belli olmayan bir maceraya atilmayin dedigimizde bizimle nasil alay ettiklerini bilirsin Neymis efendim, onlar korkak degillermis Isirganlari duman ederlermis Sonuç ortada Bu duruma çok üzüldük, ama baska ne yapabilirdik ki? Her neyse önemli olan, bundan sonrasi Isirganlar bizden bin kat kalabalik Atesin sönmesini bekleyecegiz “ Kral Portakal Çarli, savasmamakta bu derece kararliyken ve savas olmamasi için gerekli önlemleri almisken, savas olmasini beklemek yanilgi olur Isirganlar çok degil, üç gün sonra portakal bahçesinin etrafindaki kusatmayi kaldirip çekip gittiler Gerçi portakallarla isirganlar savasmamislardi, ama savas olmadan da zafer kazanilabilirdi Zafer portakallarindi, çünkü portakallar olasi bir savasa isirganlari baslarindan defetmek için gireceklerdi Iste, isirganlar defolmustu Kral Portakal Çarli, portakal bahçesini kurdugu belli bir düzene göre yönetmeye devam etti Bahçede zengin portakal yoktu Zenginin olmadigi yerde fakir zaten olmazdi Özenme olmazdi, moraller bozulmazdi, kavga - kargasa çikmazdi Gül gibi geçinip giderlerdi Nitekim gül gibi geçinip gidiyorlardi iste Yazan: Serdar Yildirim ( 5-10-1993 ) - Bursa KOSUCU PENGUEN Güney Kutbu’nda kosuya çok merakli bir penguen yasardi Bu penguen devamli olarak antrenman yapar, yarismalara hazirlanirdi ve hep ön sirada yarismayi bitirmeyi hayal ederdi, fakat ya sonuncu ya da sondan bir önceki olarak yarisi tamamlardi En büyük basarisi ise, bes penguenin katildigi bir yarista üçüncü olmakti Bu duruma cani sikilan kosucu penguen bir gün dogup büyüdügü yerleri terk etti ve yüzerek Arjantin’e gitti Kosucu penguen burada bir maymunla arkadas oldu Bir gün maymuna: “ Su yüz metre ilerdeki agaca kadar yarissak, beni geçebilir misin? “ diye sordu Maymun gülümsedi: “ Belli olmaz Yarisalim da görelim bakalim kim önce agacin yanina varacak “ Biraz sonra yaris basladi Son metrelere kadar kosucu penguen yarisi bir adim önde götürdü, fakat aniden hizini azaltip, maymunun yarisi kazanmasini sagladi Bunda kosucu penguenin, yarisi kazandim gibi ama ya maymunun geçildi diye cani sikilir da bir daha benimle yarismazsa, diye düsünmesi etkili oldu Sonraki günlerde kosucu penguen ile maymun arkadasliklarini sürdürdüler Ara sira yaptiklari yarislarda bazen kosucu penguen, bazen de maymun birinci oldu Günlerden bir gün iki kafadar tam yarisa baslarken, otlarin arasinda bir hisirti duydular Hemen dogrulup sesin geldigi tarafa döndüler ve bir kaplumbaganin kendilerine dogru geldigini gördüler Kosucu penguen: “ Merhaba arkadas, biz karsidaki agaca kadar yarisacagiz Bu yarisa sen de katilmak ister misin? “ diye sordu Kaplumbaga: “ Ben ikinizi de geçerim “ dedikten sonra, kosucu penguenin ilk, maymunun ikinci sirada tamamladigi yarista onlardan çok çok sonra yarisi tamamladi Üçü daha sonraki günlerde defalarca yaristi, kaplumbaga her yaristan önce iddiali konustu fakat hep sonuncu oldu Bir gün kaplumbaga kaplumbagalar arasi kosu yarismasina katilacagini ve birinci olacagini söyledikten sonra: “ Kesin birinci benim Bak görürsünüz, ben yarisi en ön sirada tamamlarim Onlar benle boy ölçüsemez Zafer benimdir “ dedi Kaplumbaga yarisi bastan sona önde götürüp birinci oldu Maymun da maymunlar arasi kosu yarismasina katildi ve dördüncü oldu Maymun yarisma öncesi hep birinci olamayacagini söyledi Kosucu penguen çok ugrasti birinci olacagina inandirmak için Aralarindaki tartismalar neredeyse kavgaya dönüsecekti ki, kosucu penguen fazla ileri gitmedi: “ Sen birinci olacagim demedikten sonra, kendini buna inandirmadiktan sonra zaten birinci olamazsin Kazanmak için, kazanacagim demek gerekir Bu kibirlilik demek degildir, büyük düsünmek demektir Büyük düsünmeden büyük isler basarilamaz Kazanacagim, birinci olacagim de, birinci ol “ diyerek çok israr etti fakat dinletemedi Burada maymunu fazla suçlamamak gerekir Maymun yakin çevresinden büyük düsünmenin ve büyük konusmanin yanlis oldugunu pek çok defa dinlemisti Bu ortaçag kaligi zihniyeti onun kafasindan söküp atmak zordu Kosucu penguen bu durumun farkina vardigi için, yarismadan sonraki günlerde ayni konuyu maymunla tekrar tekrar konusmak ihtiyacini hissetti Maymunun sampiyon olacagina inanci sonsuzdu Aradan zaman geçti ve öyle bir an geldi ki, maymun birinciliklere abone oldu Bir süre sonra kosucu penguen, Güney Kutbu’na geri dönmeye karar verdi Tanidiklariyla vedalastiginin ertesi günü sahile indiginde on binlerce orman hayvaninin göz alabildigince okyanusun önünde siralandigini gördü Az sonra giderek genisleyen birçok dairenin ortasinda kalan kosucu penguen, on binlerin “ Arjantin senin vatanin, gitme burada kal “ sarkisini söylemeye baslamasiyla duygulandi ve gözleri doldu Bu kadar çok sevildigi Arjantin’de kalmayi düsündü Sarki bitince kosucu penguen gür sesiyle: “ Arjantin benim vatanim, gitmiyorum, burada kaliyorum “ diye bagirdi Yazan: Serdar Yildirim ( 6-1-1994 ) - Bursa ATATÜRK’ÜN ÇOCUKLUGU – 3 Bir aksam yemegi sonrasinda çiftlikteki odada oturulmus ve gündelik olaylar konusuluyordu Hüseyin Aga: “ Yarin erkenden elma bahçesini çapalayip, yabani otlari ayiklamaya gidecektim ama çapayi bulamadim Hanim, çapayi bir yere koymus olmayasin? “ Hüseyin Aga’nin karisi: “ Efendi, çapanin alet dolabinda olmasi lazim Iki gün önce temizlik yaparken oradaydi “ Hüseyin Aga: “ Öyle de bugün aksamüstü baktim dolapta yoktu Belki dedim saga sola birakmislardir Aradim, bulamadim “ Hüseyin Aga’nin çocuklari, Zübeyde Hanim, Mustafa ve Makbule çapayi almadiklarini söylediler Bunun üzerine Hüseyin Aga: “ Hanim, son günlerde çiftlige yabanci biri geldi mi? “ diye sordu Karisi: “ Hayir Efendi, kimse gelmedi Hep biz bizeyiz “ Hüseyin Aga: “ Desene çapa sir olup uçtu “ Mustafa fikrini söylemek ihtiyacini hissetmisti: “ Dayicigim, çiftlige hirsiz girmis olamaz mi? “ Mustafa’nin sorusu odada bulunanlarin üzerinde soguk dus etkisi yapti Gözler Mustafa’dan yana döndü Hüseyin Aga: “ Ne hirsizi? “ diyebildi Mustafa: “ Bir hirsiz gelmistir, çiftlige girip çapayi çalmistir “ Hüseyin Aga: “ Iki gündür ben, yengen, annen ve çocuklar çiftligin avlusundaydik Ayrica köpekler var Onlar geceleri burada kus uçurtmazlar Hani dedigin olmaz diyemem ama biraz zor Hem hirsiz neden sadece çapayi alsin, öteki aletleri de alip götürebilirdi Birak çapayi, aletleri, çiftlikte daha degerli pek çok esya var Bunlar dururken neden yalnizca çapayi aldi? “ “ Dayicigim, hirsizin ya çapa çok isine yariyor ya da çapayi satmak kolayina geliyor Sadece çapayi almasinin nedeni verecegi zararin büyük olmasini istemediginden, yani hirsiz insafli biri Gündüz gelse gören olurdu Kimse onu görmedigine göre gece geldi Köpekler hirsizi tanidiklari için ses çikarmadilar Bu da hirsizin köyden biri oldugunu gösteriyor “ “ Pes be Mustafa, senin zekâna diyecek yok dogrusu Aslinda ben de zeki sayilirim ama sen benden çok ilerdesin Ortada fol yok, yumurta yok , alt tarafi bir çapa kayboldu Bana kalsa yarin çapayi arar dururum Sana inaniyorum Mustafa ve yarin çapayi aramayacagim Artik geceleri nöbet tutacagiz Ilk nöbet benim Eee, sen ne diyorsun Zübeyde, su hirsiz isine? “ “ Mustafa’nin dediklerine katiliyorum O, bosuna konusmaz Söyledikleri hep dogru çikar Daha on yasinda ama çok akilli Bambaska bir çocuk Darisi bütün çocuklarin basina “ Hüseyin Aga gece yarisina kadar çiftligin avlusunda nöbet tuttu Daha sonra nöbeti Mustafa devraldi Mustafa avluyu en iyi görebilecegi yer olan çiftlik evinin birinci kat merdiveninin orta sirasina oturdu Alet dolabinin bulundugu kulübe yan taraftaydi Eger hirsiz gelirse önünden geçecek ve onu rahatça görecekti Aradan bir saat geçmisti ki, Mustafa karsidaki agaçliktan hizli adimlarla yürüyerek gelen bir gölgenin alet dolabinin bulundugu kulübeye girdigini gördü Gölge, o kadar rahat hareket ediyordu ki, hayret edersin Sanki babanin çiftligi, gel gir hiç korkmadan, dimdik yürü, kazma, kürek, çapa eline ne gelirse al git Mustafa köyden olan bu adami ay isigi altinda tanimisti Onun mert, dürüst biri oldugunu biliyordu Konusmusluklari, tanismisliklari vardi Birak Hüseyin Aga’yi, birak çifti-çubugu, benim küçük dostum, sen büyümüssün küçülmüssün ama yine büyüyorsun ve sonsuza dek büyüyeceksin diyen birinin yani bu adamin, kendisini hiçe saymasini, kendisinin de bulundugu çiftlikten bir seyler çalmasini onuruna yediremedi Mustafa kizgin bir sekilde yerinden kalkti, gitti kulübenin kapisinin dört-bes metre gerisinde durdu, ellerini beline dayadi, bekledi Biraz sonra kulübeden çikan adam kapiyi kapadi Iki adim atti, Mustafa’yi gördü, elindeki kürek yere düstü Adamin gözleri yasardi, belli agliyordu Adam elinin tersiyle gözyaslarini sildikten sonra basini saga-sola birkaç kere salladi ve küregi yerden alarak Mustafa’nin yanindan yürüdü, gitti Mustafa o gece sabaha kadar nöbet tuttu Aslinda Mustafa’dan sonra nöbet sirasi amcasinin ogluna geliyordu ama Mustafa amcasinin oglunun yerine de nöbet tutmustu Çünkü O, yarin yapacagi girisimleri bir plan dahilinde belirlemek istiyordu Adam çapayi, küregi çalmisti ama bunun bir nedeni olmaliydi Kimse durup dururken baskasinin malini izinsiz almazdi Bu bir suçtu fakat suçluyu suç islemeye iten nedenler vardi Nedenlerin sebepleri vardi Mustafa ertesi gün ögle vakitleri adamin evine gitti Kapiyi dokuz yasindaki Ahmet açti Mustafa: “ Vay Ahmet, canim kardesim Nasilsin, iyi misin? Ben geldim “ Ahmet: “ Hos geldin, Mustafa abi Sag ol, iyiyim “ Mustafa: “ Ayse nerede? Neden buraya gelmiyor? “ Ahmet: “ Mustafa abi, Ayse annemin yaninda Annem bir haftadir hasta Babam annem ölmesin diye dün kasabaya yürüyerek gitti Birisi çapa vermis ödünç diye, onu rehin birakip ilaç almis Ilaci anneme içirdik Bu sabah babam yine kasabaya gitti Elindeki küregi rehin birakip ilaç alacakmis Daha sonra babam çapayla küregi parasini ödeyip geri alacak ve sahibine teslim edecekmis Babamin getirecegi ilaç annemi iyilestirecekmis Sence annem iyilesir mi Mustafa abi? “ Insanin tas yürekli olmasi lazimdi bu durum karsisinda aglamamasi için Mustafa gözyaslarini tutamadi Birkaç dakika sonra Mustafa ile Ahmet içeri girdiler Ayse yatakta yatan annesinin basucundaki sandalyede oturuyordu Mustafa’yi görünce ayaga kalkti Hasta kadin kollarini iki yana açarak Mustafa’nin sarilmasini bekledi Mustafa sandalyeye oturdu ama bu davranisinin sebebini açiklamasi gerekti “ Yengecigim iyilesince birbirimize sariliriz Yine eskisi gibi güzel günlerimiz olacak Bundan sonra daha fazla evinize gelecegim Yanlis bir hareketiniz hastaliginizin artmasina yol açabilir Bunun için size sarilmadim “ Hasta kadin zorlukla konustu: “ Olur Mustafa Dedigin gibi olsun Ben de en kisa zamanda iyilesmeye bakarim “ Daha sonra çiftlige dönen Mustafa olanlardan kimseye söz etmedi Yeni gelen ilaçlari içen kadin on bes gün içinde iyilesti Adam baskasinin tarlasinda çalisarak kazandigi parayla çapayi ve küregi rehinden kurtardi Bir gece yarisi son defa çiftlige girerek çapayla küregi yerine birakti Son sözü Mustafa söyledi: “ Akil ve mantik çizgisinden ayrilmayan insan olmanin bilincine varir Insan iradesini kullanarak gerçekleri görür Yanlista bile olsan dogru gözünün önündedir Gözünün önündekini görmek için göz kapaklarini aralarsin yani okuyup ögrenirsin |
Cevap : Eğitici Hikayeler |
05-19-2011 | #2 | |
Hüzün
|
Cevap : Eğitici HikayelerAlıntı:
Atatürk ile ilgili bu yazının kaynağını yazarmısınız? Çok beğendim Teşekkürler |
|
Cevap : Eğitici Hikayeler |
07-23-2011 | #3 |
Mountain
|
Cevap : Eğitici HikayelerATATÜRK'ÜN LİDERLİK SIRLARI Tutku Yayınevi 7 Basım Haziran 2011 Sayfa 40 - 53 |
|