Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Eğitim - Öğretim - Dersler - Genel Bilgiler > Eğitim & Öğretim > Edebiyat / Dil Bilgisi

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
bilgi, hakkinda, karacaoglan, kosmalari

Karacaoglan Hakkinda Bilgi - Karacaoglan Kosmalari

Eski 12-20-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Karacaoglan Hakkinda Bilgi - Karacaoglan Kosmalari





Karacaoglan Hakkinda Bilgi - Karacaoglan Kosmalari

Karacaoglan Kimdir - Karacaoglan Siirleri - Karacaoglan Kosmalari - Karacaoglan Hakkinda - Kosma Nedir - Karacaoglan Etkileri - Asik Edebiyati Nazim sekilleri

Karacaoglan Hakkinda

*17yy halk şairidir

*Bütün aşık edebiyatı şairlerini etkilemiştir

*Aşk ve tabiat şairidir

*Dili sadedir arı ve duru bir Türkçe?dir

*Şiirlerinde tasavvufa ve dini konulara yer vermemiştir

*Şiirlerini hece ölçüsü ile yazmıştır

Kosma Hakkinda

*Sevgi,doğa,türlü acılar,insanlık sevgi ve yiğitlik gibi bir türdür 11?li hece ölçüsüyle söylenir(6+5 ve 4+4+3)

*Nazım birimi dörtlüktür (en az 3,en fazla12)

*Son dörtlükte ozanın adı yer alır

*Kafiye düzeni abab,cccb,dddb? şeklindedir

Koşmalar konuları yönüyle kendi içinde de isimlendirilmiştir

a)Güzelleme:Aşk, hasret, ayrılık, doğa sevgisi gibi lirik konuları işleyen koşmadır

b)Taşlama: Bir kimseyi yermek ya da toplumun bozuk yönlerini eleştirmek amacıyla yazılan şiirlerdir

c)Koçaklama: Coşkun ve yiğitçe bir üslupla savaş ve dövüşleri anlatan şiirlerdir;

d)Ağıt: Bir kişinin ölümünden duyulan acı ifade edilir

*Belli bir ezgi ile söylenir

Nazim sekilleri hakkinda

Aşık Edebiyatı Nazım Şekilleri

A) Koşma:
Âşık Edebiyatı?nın en sevilen ve en yaygın olarak kullanılan şiir biçimidir Koşmalar genellikle lirik konularda söylenir
Dörder mısralık bölümlerden oluşur Dörtlük sayısı genelde üç ile beş arasında değişir Altı dörtlükten oluşan koşmalar da vardır 11?li hece ölçüsüyle (6+5 ya da 4+4+3 duraklı olarak) yazılır/söylenir 4+3 ve 4+4 kalıbıyla söylenmiş koşmalar da vardır

Sözlü Türk Edebiyatın?daki koşuk nazım şeklinin devamı niteliğindedir Koşmalarda değişik kafiye örgüleri kullanılır En yaygın kafiye örgüsü: abab cccb dddb cccb ? veya; aaab cccb dddb? veya; xaxa bbbc ccca ddda? şeklindedir Son dörtlükte şairin adı veya mahlası geçer Koşmalar konu yönünden Divan Edebiyatı?ndaki Gazel ve şarkı?ya benzer Türk Edebiyatı?nın tanınmış koşma şairleri Karacoğlan, Bayburtlu Zihni, Aşık Ömer ve Erzurumlu Emrah?tır

Genellikle saz eşliğinde, ezgiyle söylenen koşmalar, ezginin niteliğine göre ?Acemi koşması, Ankara koşması, topal koşma, kesik kerem? gibi türlere ayrılır
Aşk ve doğa konularının yanı sıra, ayrılık, özlem, yalnızlık, gurbet, sıla, ölüm gibi temaları işler

Koşmalar konularına göre dört çeşittir:

a) Güzelleme: İnsan, hayvan ve tabiat güzelliklerinin anlatıldığı koşmalara denir En ünlü şairi Karacaoğlan (17 yy) dır

b) Koçaklama: Yiğitçe bir anlatımla söylenen, kahramanlık ve savaş konulu koşmalardır Bu türün en başarılı sanatçıları Köroğlu (16 yy) ve Dadaloğlu (19yy)?dur

c) Taşlama: Toplumun ve insanların eksik yönlerinin ele alınarak, bunların eleştirildiği koşmalardır Aynı konunun işlendiği şiirler Divan Edebiyatı?nda hiciv, Batı edebiyatında satir, çağdaş edebiyatta yergi olarak adlandırılır Bu türün ünlü ozanı Seyrani (19 yy)?dir

d) Ağıt: Ölüm ve doğal afetler üzerine özel bir ezgiyle söylenen koşmalardır Ölüm konulu şiirlere Sözlü Türk Edebiyatı?nda Sagu, Divan Edebiyatı?nda Mersiye adı verilir

B) Semai:
Semai, ?işitilerek öğrenilen şiir? demektir
Âşık edebiyatının kimi yönlerden koşmaya benzeyen bir nazım biçimidir Semainin başlıca özellikleri şunlardır:
8′li hece ölçüsüyle söylenir Koşma gibi 3-6 dörtlükten oluşur Halk şiirinde aruzla söylenmiş semailer varsa da bunlar Divan şiirine özenen kimi ozanlar tarafından söylenmiştir
Uyak düzeni koşmaya benzer Koşmada işlenen temalar ve konular semaide de işlenir Söyleyenleri bellidir

Semainin de güzelleme, koçaklama, taşlama? gibi türleri vardır
Genellikle aşk ve doğa konusu işlenir Kafiye düzeni ve dörtlük sayısı bakımından Koşmaya benzer; fakat semailerde 8?li hece ölçüsü kullanılır Ayrıca semailerin kendine özgü bir de ezgisi vardır Karacoğlan?ın semaileri ünlüdür

C) Varsağı:
Güneydoğu Anadolu?da yaşayan Varsak boyu ozanlarınca söylenen şiirlere varsağı denilmiştir
Çok yaygın olmayan bir nazım biçimidir, ölçüsü ve uyak düzeni semai gibidir (8′li öl-çü, abab / cccb / dddb?) özel bir ezgisi vardır

Genellikle 3-5 dörtlükten oluşur Dörtlük sayısı daha fazla da olabilir Koşma ve semaide işlenen konu ve temalar varsağıda da işlenir Müziğinde ve sözlerinde meydan okuyan, babacan, erkekçe, yiğitçe bir hava duyulur Bu da dörtlüklerin içindeki ?bre? ?hey? ?behey? gibi ünlemlerle sağlanır Hayattan ve talihten şikayet üzerinde sık sık durulur Bu türün en güzel örneklerini Karacaoğlan vermiştir

D) Destan:
Âşık edebiyatındaki destanı, ulusların başından geçen kahramanlık olaylarını anlatan destan (epope) ile karıştırmamalıdır Âşık edebiyatındaki destanlar, toplumu yakından ilgilendiren savaş, ayaklanma, eşkıyalık, kıtlık, deprem, yangın gibi olaylar; toplumsal yergiler; cimrilik, dalkavukluk, mirasyedilik? gibi gülünç hayat olayları üzerinde durur

Destanların diğer özellikleri şunlardır:
Duygusal öğelere hemen hiç yer verilmez
11′li ya da 8′li hece kalıbıyla söylenir Dörtlüklerle oluşur
Uyak düzeni koşmaya benzer Konusu ve uzunluğu bakımından koşmadan ayrılır
Halk şiirinin en uzun nazım biçimidir Kimi destanlarda dörtlük sayısı yüzden fazladır Dörtlük sayısı konunun özelliğine bağlıdır
Kendine özgü bir ezgisi vardır
Destanın son dörtlüğünde şair mahlasını söyler
Konuları bakımından destanları savaş, yangın, deprem, salgın hastalık, ünlü kişilerin yaşamları, mizahi?gibi gruplandırabiliriz
Seyranî ve Âşık Ömer bu alanda ünlüdür Kayıkçı Kul Mustafa?nın Genç Osman Destanı ??en ünlüsüdür??

NOT: Halk şiirinde aruz ölçüsüyle düzenlenmiş şiirler de vardır Bunlar Divan edebiyatının Halk edebiyatına etkisiyle oluşmuştur Halk edebiyatında özel bir adla anılan ve aruzla oluşturulan bu yoldaki nazım biçimleri şunlardır:

Divan (Divani), Selis, Semai, Kalenderi, Satranç, Vezn-i âhar

ÂŞIK EDEBİYATI NAZIM TÜRLERİ
Âşık edebiyatı nazım türleri genellikle koşma ve semâi biçimiyle yazılır

1 Güzelleme
İnsan, tabiat, aşk, sevgi sevgilinin güzelliklerinden bahseden şiirlerdir Koşma nazım şekliyle yazılır Lirik şiirlerdir
En önemli şairi Karacaoğlan?dır

2 Koçaklama
Coşkun ve yiğitçe bir üslûpla yiğitlik, kahramanlık ve savaş konularını işler Epik şiirlerdir Koşma şeklinde söylenir
Edebiyatımızda Köroğlu ve Dadaloğlu koçaklama şairi olarak tanınır

3 Taşlama
Bir kimseyi veya toplumun bozuk yönlerini eleştirmek için yazılan şiirlerdir Koşma nazım şekliyle yazılır
Aşık Dertli, Bayburtlu Zihni, Ruhsati ve Develili Seyrani önemli taşlama şairleridir Divan edebiyatındaki adı hicviye?dir

4 Ağıt
Sevilen bir kişinin ölümünden duyulan üzüntüyü dile getirmek amacıyla ve koşma nazım şekliyle yazılan şiirlerdir

İslamiyet öncesindeki adı sagu, Divan edebiyatındaki adı ?mersiye?dir
Anonim halk edebiyatında da ağıtlar olmakla birlikte ağıtlar âşık tarzı Türk edebiyatına aittir
Doğal afetler, ölüm, hastalık vb çaresizlikler karşısında korku, heyecan, üzüntü, isyan gibi duyguları ifade eden ezgili ürünlerdir
Ağıt söyleme işine ağıt yakma, ağıt söyleyenlere ise ağıtçı denilmektedir
Koşma nazım şekliyle söylendiğine göre dörtlüklerden oluşur
Kafiye şeması koşmadaki gibidir
(Anonim halk şiiri ürünü olan ağıtlar da vardır)

MUAMMA: Kapalı bir biçimde anlatılan bir olayın ya da bilginin okuyucu tarafından anlaşılmasını, bunlarla ilgili soruların cevaplandırılmasını isteyen bir tür manzum bilmecedir

NASİHAT: Bir şey öğretmek, bir düşüncenin yayılmasına çalışmak gibi amaçlarla söylenen didaktik şiirlerdir

KARACOĞLAN'IN YAŞAMI VE ŞİİRLERİ

YAŞAMI

Çoğu halk şairi gibi, elimizde Karacoğlan'ın yaşamı ile ilgili kesin bir bilgi ya da belge yoktur Bildiklerimiz, bazı söylentilere ve şiirlerine dayanmaktadır

Güney illerimizdeki (Mersin, Adana, KMaraş vb) yaygın bir söylentiye göre Adana'nın ilçesi olan Bahçe'ye bağlı Farsak (Varsak) köyünde doğmuştur

"Kozan Dağından neslimiz
Arı Türkmendir aslımız
Varsak?tır durak yerimiz"

dizeleri de bu söylentiyi doğrulamaktadır

"Bin on beşte beratçığım yazıldı
Seksen beşte belkemiğim bozuldu
Bin doksanda mezarcığım kazıldı"

dizelerine göre de 1015 (1606)'de doğduğu ve 1090 (1680) 'da 75 yaşında öldüğü anlaşılmaktadır

1640-1649 tarihleri arasında padişahlık yapmış olan Sultan İbrahim döneminde tutsak edilmiş, kısa zamanda Türkçeyi ve Türk müziğini öğrenmiş, daha sonraları besteler de yapmış olan Ali Ufki (Albert Babovski)'nin "Mecmua-i saz-ı söz" adlı kitabında, sözleri Karacoğlan'a ait iki beste vardır Ali Ufki, bu besteleri 17 yüzyılın ikinci yarısında yapmıştır Buna göre, Karacoğlan'ın 16 yüzyılın sonları ile 17 yüzyılın ilk yarısında yaşamış bir halk şairi olduğu söylenebilir

Güney illerimizde bir söylenceye (efsaneye) göre Karacoğlan'ın yaşamı şöyledir:

Asıl adı Hasan'mış Daha bir yaşına basmadan anadan öksüz kalmış Beş yaşına varmadan da babası Kara İlyas, Kozan derebeyi Hüsam Bey(*} tarafından askere alınmış Bir daha da dönmemiş Böylece küçük Hasan ortalıktı kalakalmış !

Anasının "Karaca" diye sevip doyamadığı Hasan'a köyden (Farsak köyünden) Serdengeçti Osman Ağa sahip çıkmış Ona babalık etmiş, büyütmüş Yaşı on sekize gelince de, köyde kimi kimsesi olmayan dilsiz bir kızla evlendirmek istemiş

Karacoğlan, bu dilsiz kızla evlenmek istememiş Ama bu düşüncesini çok sert bir adam olan babalığı Osman Ağa'ya da söyleyememiş Çareyi köyden kaçmakta bulmuş Düğün hazırlıkları yapılırken bir gece köyden kaçmış

Karacoğlan dağlar, tepeler aşmış, nereye gittiğini bimeden durmadan yürümüş Yorgunluktan yürüyemez duruma gelince, ulu bir çam ağacının altına oturmuş Daha oturur oturmaz da uyumuş

Uykusunda ak sakallı bir dede, Karacoğlan'a dolu bir tas uzatmış:

- İç şunu, iç ki, yorgunluğun ve dargınlığın son bulsun Dilin bülbül, gönlün şen olsun, demiş

Karacoğlan, tası başına dikip içince kendine gelmiş Yorgunluğu üstünden gidivermiş İçinin çalıp söylemek isteğiyle coştuğunu görmüş Sazını eline alıp yeniden yollara düşmüş

Bir gün Aladağlar'da bir Türkmen obasına konuk olmuş Çalıp söylemiş Oba halkı Karacoğlan'ı çok sevmiş:

- Âşık, hiç üzülme, demişler Burasını kendi oban gibi bil, burda kal, obamız şenlensin !

Karacoğlan obada kalmış Günler gelip geçerken, Karacoğlan obabaşı Boran Bey'in biricik kızı Elife âşık olmuş Boran Bey de babalığı Osman Ağa gibi sert bir adammış Derdini içine gömmüş, gizlice obayı terketmiş

Dağları aşa aşa, günlerden bir gün Karaman iline gelmiş Orada da Boran Bey'in obasıyla karşılaşmasın mı ? Hem şaşırmış, hem sevinmiş Elif de aylardır Karacoğlan'ın özlemiyle yanıp tutuşuyormuş

Bir gece gizlice buluşup obadan kaçmışlar Uzaklarda, çok uzaklarda, bir obaya, obanın beyi Tuğrul Bey'e sığınmışlar Tuğrul Bey, obalılar, çok iyi karşılamışlar bunları Artık Karacoğlan'la Elif orada katmışlar

Tuğrul Bey, dillere destan bir düğün yaptırarak bunları evlendirmiş Karacoğlan obalılara saz çalıyor, Elif de ev işleriyle uğraşıyor, mutluluk içinde geçinip gidiyorlarmış

O yörede Köse Veli derler bir adam varmış Elif ?e tutulup âşık olmuş Bir gece Karacoğlan yokken, çadıra girivermiş, Elife saldırmış Ne yapsın Elifcik? Bir duyan olmasın, rezil olmayalım diyerek sesini çıkaramamış

Karacaoğlan bu olayı öğrenince çok üzülmüş Derdinden deli olmuş "Demek Elif bana ihanet etti !" diyerek obadan ayrılmış, yeniden gurbete çıkmış

Gönlü kırık, yıllarca gurbet ellerde dolaşıp durmuş

Elife gelince, o da, o günden sonra kara çadırından hiç dışarı çıkmamış "Ergeç gerçeği öğrenecek, bana dönecek!" umuduyla Karacoğlan'ın yolunu gözlemiş Bir zamanlar obanın en güzel gelini olan Elifcik de yaşlanmış, artık obanın Elif Ana'sı olmuş

Elif Ana bir gün çadırın önünde otururken, oradan geçen bir çerçiye sormuş:

- Çerçi kardaş, hiç gezdiğin yerlerde onu gördün mü?

Çerçi de:

- Sen kimden söz ediyorsun teyze ? demiş
- Kimden olsun çerçi kardaş, Karacamdan söz ediyorum !
- Elif dedikleri sen misin?
- işte o benim kardaş! Boran Bey'in kızı, Karacoğlan'ın Elifi

Çerçi oradan hızla ayrılmış Gidip Karacoğlan'ı bulmuş:

- Çabuk ol, demiş, artık inadından vazgeç Elifin eli ayağı tutmaz olmuş Yolunu gözleyip duruyor Ya yetişirsin, ya yetişemezsin, çabuk ol, hemen yola düş!

Karacoğlan çerçiye:

- işte görüyorsun durumumu, ben bu bükük belle ta oralara nasıl giderim? deyince, çerçi de:
- Hadi atla atıma, deyip Karacoğlan'ı eski obasına götürmüş

Bütün oba Karacoğlan'ın başına toplanmış Ayakta zor durabilen Karacoğlan:

- Nerede? diye sormuş, Elif nerede ?

Kalabalık donup kalmış, kimseden ses çıkmamış

- Yoksa öldü mü ?

Yaşlılardan biri mezarlığı göstermiş:

- işte orada !

Gençlerin yardımıyla Karacoğlan mezarlığa varmış Yeni bir dut fidanı dikilen Elifin mezarının başına oturmuş Sazını göğsüne bastırarak söylemeye başlamış:

"Şu yalan dünyaya geldim geleli,
Tas tas içtim ağuları sağ iken
***** felek vermez benim muradım,
Viran oldum mor sümbüllü bağ iken''

Sonra sazını dut fidanına asmış:

- Bu saz burada kıyamete kadar kalacak, demiş, oraya yığılıp kalmış

Obalılar, Karacoğlan'ı Elifin yattığı tepenin karşısına gömmüşler(**)

Derler ki, her yıl ilkbaharda, o tepenin üstünde biri yeşil, biri mavi iki ışık yükselir, gökyüzünde birleşir Karacaoğlan'la Elifin sevgileridir bunlar

Saza gelince, o saz da yıllarca orada asılı kalmış Çürümüş, yenisini yapıp asmışlar Dut ağacı yaşlanmış, yıkılmış, Yeni bir dut fidanı dikmişler Yüzyıllardır, yel estikçe Karacaoğlan'ın sazı kendi kendine ötüp durmuş

YAŞADIĞI DÖNEM VE ÇEVRE

Daha önce de belirttiğimiz gibi, eldeki belgelere ve şiirlerine göre Karacoğlan 17 yüzyıl içinde yaşamıştır Ama nerede doğduğu, mezarının nerede bulunduğu hakkında kesin bir bilgimiz yoktur Değişik bölgelerde Karacoğlan'a ait olduğu iddia edilen mezarlar bulunmaktadır Bunlardan hangisinin doğru olduğunu saptamak olası (mümkün) değildir Olsa olsa, bu mezarlar, Karacoğlan'ın halkımız tarafından çok sevildiğini gösterir Gerçekten de Gaziantep'te yaşayan Barak ve Çavuşlu Türkmenleri; Mut, Silifke, Gülnar (içel) Türkmenleri; Batı Anadolu'da yaşayan Karakeçili aşiretleri, Karacoğlan'a sahip çıkarlar Türkolog DrWilhelm Radloff (1837-1918)'un Kırım'da derlediği bir söylentiye göre, Belgrat'Iı olduğu da söylenmiştir

Kesin olarak bilinen bir gerçek vardır; o da, Karacoğlan'ın Güney Anadolu'da Toroslar yöresinde yaşadığıdır:

"Vatanımız Adana, Maraş,
Çukurova ilimiz var"

*

"Binboğa'dır benim ilim"

*

"Mamalı'da ben bir Rıdvanoğluyum"

*

"Maraş illerine giden kervancı
Selam söyle bizim ile, obaya"

*

"Gönül arzuluyor Antep ilini"

*

"Misis Köpriisü'nden, Ceyhan suyundan,
Boylan geçin Üreğil'in çayından,
Emmim kızı kalleş yarin elinden,
Bir haber getirin bağlı taş m'ola?"

Bu örnekler, Karacoğlan'ın Güney illerimizde, bugün de yer yer geleneklerini sürdüren bir Türkmen halk şairi olduğunu göstermektedir

Türkmenler; bilindiği gibi, kökenleri Orta Asya'ya dayanan, zengin bir folklora ve halk edebiyatına sahip olan Türk budunlarından (kavimlerinden) biridir Anadolu'ya geldikten sonra, Maraş'ta Dülkadiroğulları, Adana'da Ramazanoğullan, Taşili'ni (Antalya) içine alan bölgede de Karamanoğulları Beyliklerini kurmuşlardır

Türkmenler, geleneklerine çok bağlıydılar Güçlü, disiplinli bir göçebe yaşamlar: vardı Bu yaşamı sürdürmek için uzun zaman direndiler Dış etkilere karşı boyun eğmemeye çalıştılar Bu yüzden önceleri Selçuklular, daha sonra da Osmanoğullarıyla mücadele ettiler Göçebe yaşamı terkedip yerleşik toplum düzenine geçmek istemediler Ne var ki, tarihsel, toplumsal gelişimin doğal bir sonucu olarak, göçebelik yaşamı da 16 yüzyıldan sonra büyük değişime uğradı Türkmenler, yavaş yavaş bir toprağa bağlanmaya başladılar Göçebeliğe göre, daha ileri bir üretim ve yaşam biçimi olan tarım, Türkmenler arasında da yaygınlaşmaya başladı Ama merkezi yönetimle Türkmenler arasındaki uzlaşmaz tutum hemen bitmedi; ACevdet Paşa'nın 1865'te gerçekleştirdiği "Çukurova Reformu"na kadar sürüp geldi Toroslar'daki Türkmenlerin göçebelikten yerleşik yaşama geçişleri, ancak bu reformla sağlanabildi

Bu açıklamayı şunun için yaptık: Türkmenler, sert karakterli, bağımsız yaratılıştı bir topluluktu Kozanoğulları, Gâvurdağı Ulaşlıları, Farsaklar, Yağbasanlılar, Bozdoğanlar, Menemencioğulları, Tecirliler, Ceritler, Afşarlar, Sarıkeçili, Bahşiş, Bolacalı vb aşiret ve boylarından oluşan bu topluluk, geniş ve dağlık bir bölgede, obalar halinde, orda oraya konup göçen hareketli bir yaşam içindeydiler Kışlar bir bölgede, yazlar ise başka bir bölgede geçiyordu

Karacoğlan'ın aşireti, bunlardan hangisiydi? Bunu da kesin olarak bilmiyoruz Ama onun, Tarsus, Kozan Dağı, Düldül Dağı (Bahçe) gibi yerlerde yaşayan Farsak (Varsak) aşiretinden olabileceğini söyleyebiliriz Farsaklar, dağlık yerlerde oturmayı seven, sert, hırçın, isyancı bir aşirettir Bu özelliklerin oluşturduğu ve "isyan", "hırçınlık", "üstünlük", "kan dökme", "yiğitlik" gibi duyguların işlendiği "varsağı" türü, halk edebiyatımıza Karacoğlan tarafından kazandırılmıştır Bu da onun Farsaklı olduğunun belirgin bir kanıtı olarak gösterilebilir

Şiirlerine bakılırsa, Karacoğlan belli bir yere bağlanıp kalmamış, sürekli olarak gezmiştir, İçel, Niğde, Konya, Karaman, Aydın, Ankara, Kayseri, Sivas, Gümüşhane, Erzurum, Erzincan, Kars, Malatya, Diyarbakır, Mardin, Maraş, Halep, Mısır gezdiği yerler arasındadır Ama onun asıl sevdiği yerler, doğup büyüdüğü Toroslar olmuş; gezdiği yerlerde hep ili'ni özlemiştir:

?İndim seyran ettim Frengistan'ı,
İlleri var, bizi il'e benzemez
Levin tutmuş goncaları açılmış,
Gülleri var, bizim güle benzemez


Akıllan yoktur, küfre uyarlar,
İmanları yoktur, cana kıyarlar,
Başlarına siyah şapka giyerler,
Beyleri var, bizim beye benzemez

Karacoğlan eydür, dosta darılmaz,
Hasta oldum hatırcığım sorulmaz,
Vatan tutup bu yerlerde kalınmaz,
İlleri var, bizim il'e benzemez"

Gönül, ne gezersin sarp kayalarda ?
İniver aşağı, yola gidelim



Şahanı koyverin, avını alsın,
Yârenim yoldaşım yanıma gelsin,
Şu garip illerde düşmanım ölsün,
Emmili, dayılı il'e gidelim"

ÖTEKİ KARACOĞLAN'LAR

Edebiyatımızda, asıl Karacoğlan'dan başka, bu adı (ya da mahlası) taşıyan başka şairler de vardır:

? Gelibolu Mustafa Ali Efendi, yazdığı bir kitapta, bazı başarısız şairlerden söz etmekte ve şöyle demektedir: "Böyle hayvanlar, olgun insanlara vergi şiirden dem vurmak isterler Gazel okumaya yellenirler Aptalları inandırabilirlerse,bu söz-leri biz dedik diye yalan söylerler Darda kalırlarsa bu şiirler Karacoğlan'a dayandırılır"

? 16 yüzyıldan kalma bir yazmada "Karacoğlan" imzalı bir şiire raslanmıştır

? 17 yüzyılda yaşamış olan ünlü Aşık Ömer, "Şair-nâme" adlı destanında "Karaca Oğlan" adlı bir şairi küçümseyerek şöyle der: "Öksüz âşık deyişleri aseldir / Karaca Oğlan ise eski meseldir / Ezgisi çağrılur keyfe keseldir / Biz şair saymayız böyle ozanı Bu şairin asıl Karacoğlan'la bir ilgisi olduğunu sanmıyoruz

? 19 yüzyılda da yaşamış Silifkeli bir Karacoğlan vardır Yörede bu şairden "Küçük Karacaoğlan" diye söz ederler

KARACOĞLAN'IN ŞİİRLERİ

Karacoğlan'ın kaç şiiri vardır? Bunların Hepsi zamanımıza değin gelebilmişler midir? Bu sorulara da kesin bir karşılık veremiyoruz

Karacoğlan'ın dilden dile çok geniş bir alana ya da bölgeye yayılan şiirlerinin tümü daha derlenebilmiş değildir 17 yüzyıldan sonra yazılan "cönk'lerden ve halk ağzından yapılan ilk toplu derleme, Sadenin Nüzhet Ergün (1901-1946) tarafından ilk kez 1928'de yayınlanmıştır Bu ilk derlemede 273 şiir yer almaktadır Ergun'un 1969'da yirmi birinci baskıya ulaşan kitabında şiir sayısı 472'ye yükselmiştir DrMüjgân Cumbur'un "Karacoğlan" adlı kitabında ise şiir sayısının 507'ye çıktığını görmekteyiz

Görülüyor ki, yeni derlemelerle Karacoğlan'a ait şiir sayısı günden güne artmaktadır, öte yandan Karacoğlan'a mal edilen bazı şiirlerin ise gerçekten ona ait olup olmadığı da bir tartışma konusudur Çünkü Karacoğlan da tıpkı Yunus Emre, Pir Sultan Abdal gibi çağdaşlarını ve daha sonra yetişen pekçok şairi etkilemiş; şiirleri taklit edilmiş ya da şiirlerine benzek (nazire) yazılmış biridir Başkaları tarafından söylenmiş ya da yazılmış bu tür şiirleri, Karacoğlan'ın şiirlerinden ayırdetmek güçtür

Karacoğlan şiirlerinin derlenmesinde en güvenilir kaynak, kuşkusuz cönklerdir Ne var ki, cönkler de temelde sözlü kaynaklara dayandığından derlenen şiirlerin birbirini tutmadığı, yazana ya da yazıldığı döneme göre değişik biçimler aldığı görülmektedir Böylece aynı şiirin varyantları, ayrı ayrı şiirler gibi karşımıza çıkmaktadır Kimi zaman da cönklere eksik geçmiş iki şiirden, yakıştırma ya da onarma (tamir) yoluyla bir şiir yapılmaya çalışılmaktadır

Karacoğlan'ın tanıtılmasında, şiirlerinin bulunup toplanmasında, yorumlanıp değerlendirilmesinde, Cumhuriyetin ilk yıllarından bu yana pekçok araştırmacının emeği vardır Ama bunların içinde en büyük emek payını Ali Rıza Yalman (183-1960), Sadettin Nüzhet Ergun (1901-1946) ve Cahit Öztelli (1910-1978)'ye ayırmak gerekir Bu nedenle onları saygıyla anıyoruz

ŞİİRLERİN BİÇİMSEL ÖZELLİKLERİ

Karacoğlan "koşma", "destan", "türkü", "semai" ve "varsağı" türünde şiirler söylemiştir Bunlar, biçimsel yönden, geleneksel âşık edebiyatımızın en güzel örnekleridir

Şiirlerde hece ölçüsünün 6 + 5=11 ve 4+4=8'li kalıpları kullanılmıştır

Şiirlerde uyumlu bir ses örgüsü vardır Bu uyumda, ustaca kullanılan sözcüklerin ve uyakların (kafiyelerin) büyük payı vardır Bununla birlikte, Karacoğlan'ın uyum sağlamak için zaman zaman yarım uyaklara ve rediflere başvurduğu görülür Ayrıca, bu amaçla bazı şiirlerinde "Hey geri de deli gönül hey geri" / "Mestine de Karacoğlan Mestine" vb gibi şiirin içeriği ile ilgisi olmayan dizeler (mısralar) ya da "hezel", "hezeli" gibi sözler de kullanmıştır

ŞİİRLERİNİN DİLİ

Her halk şairi gibi, Karacoğlan da şiirlerinde kendi yö-resinin dilini kullanmıştır Ne var ki, Karacoğlan yöresel dili kullanıştaki ustalığı ya da yetkinliği ile öteki halk şairlerinden hemen ayrılır Bu alanda, hiçbir şair, onun düzeyine çıkamaz

Karacoğlan'ın şiirlerindeki dil, Toroslar ya da Güney Anadolu Türkmenlerinin dilidir Bu dil, Arapça ve Farsça'nın etkilerine kapalı, sade, arı bir dildir Göçebe bir yaşam biçiminin zengin deneyimleriyle beslendiği için, anlatım olanakları geniştir Karacoğlan, ustaca söyleyişi ile, içinde doğup yaşadığı bu Türkmen dilini daha da zenginleştirmiştir Aşağıdaki deyişlerin halktan mı Karacoğlan'a, yoksa Karacoğlan'dan mı halk diline geçtiğini kestirmek güçtür:

"Bitmedik işlere Mevla ulaşa"
"Aşıklık da keman ile saz ile"
"Her şahinin avladığı baz olmaz"
"Kış gününde güller bitmez,
Bitse de bülbülü ötmez"
"Güz gününde av avlanmaz,
Yaz gününde at bağlanmaz"
"Devleti başında olan kişinin
Sevdiceği kendi ile birolur" vb

Şiirlerinde arı bir dil kullanmış olan Karacoğlan'ın, çok seyrek de olsa, "sâki-i devran", "bezm-i gülistan", "nazar-ı himmet" vb gibi yabancı tamlamalar ya da kelimeler kullandığını görüyoruz Ama bunlar, aynı çağda (17yy) yaşamış olan Gevheri ve Aşık Ömer gibi halk şairlerinin kullandıkları yabancı sözler yanında çok düşük kalır

Sonuç olarak diyebilirizki, Karacoğlan'ın şiirleri, yabancı etkilere kapalı, bağımsız, sade halk dilinin en güzel örneklerini oluşturur Türkçenin, doğal yapısı içinde korunup geliştirilmesinde Karacoğlan'ın şiirlerinin büyük etkisi olmuştur

ŞİİRLERİNİN KONULARI

Karacoğlan'ın şiirleri, yaşamla sıkı sıkıya bağlıdır Konular, hep yakın çevreden; hareketli, canlı göçebe yaşamından alınmıştır Karacoğlan, bu yönüyle de öteki saz şairlerinden ayrılır; daha çok bir "dünya şairi" olarak çıkar karşımıza İçe dönük ağır felsefi konularla pek ilgilenmez İçinde yaşadığı dünyayı algılamaya, yaşamın tatlı yanlarına eğilmeye çalışır İyimser, hoşgörülü bir dünya görüşüne sahiptir

Kimi şiirlerine bakılarak onu "uçan", "çapkın", "avare" bir saz şairi gibi değerlendirmek yanlıştır Kişiliğini ve dünya görüşünü saptamaya çalışırken, bu tür yanılgılardan kaçınmak gerekir O, gönül avutucu, bireysel şiirler yanında, çağına, içinde yaşadığı topluma tanıklık eden şiirler de söylemiştir

Şiirlerinin büyük bir bölümünde "aşk" ve "doğa" temalarının işlendiği görülür

Aşk; kimi halk ya da saz şairlerinde görüldüğü gibi soyut ya da mistik bir kavram değil, gerçek aşktır Sevgili ya da sevgililer de öyledir; canlıdır, gerçektir Eşe (Ayşe), Döndü, Döne, Düriye, Cennet, Elif, Esma, Emine, Hatice, Hürü (Huriye), Meryem'dir Bu Türkmen güzelleri, onun şiirlerinde el ele tutuşmuş, halay çeker gibidirler

Bu güzelleri tanımlayan, tasvir eden benzetmeler de gerçek yaşamdan alınmıştır: Kömür gözlü, sırma saçlı, ok kirpikli, ceylan bakışlı, ince sedef dişli, bal ve kiraz dudaklı, gül yüzlü, siyah zülüflü, mor belikli, tülü maya yürüyüşlü, güvercin duruşlu, keklik sekişli, kumru sesli, yayla çiçeği kokuşlu, usul boylu, püskürme benli, kınalı parmaklı, kadife şalvarlı, şal kuşaklı, ala gözlü, gümüş halhallı

Doğa'ya gelince, o da bütün renkleriyle, canlılığıyla yansır Karacoğlan'ın şiirlerine:

Dağlar ve yaylalar; karlı, gıcılı boranlı, etekleri ormanlı, çıplak tepeli, ala bulutlu, sulu sepkenli, mor sümbülü, yeşil ardıçlıdır

Bağlar; reyhanlı, san çiğdemli, lâleli, menevşeli, nergizli, tomurcuk güllüdür

Ovalar; kekik kokulu, çakır dikenli, kara çalılı ve yemyeşil otlarla bürülüdür

Yaz bahar aylan gelince, ılgıt ılgıt seher yellerinin estiği bu yemyeşil ovalarda ve yaylalarda arap atları, top kara zülüflü tülü mayalar, akça cerenler, emlek kuzular, kınalı keklikler, çakır doğanlar, yavru sahanlar, telli turnalar, üveyikler, kırlangıçlar, turaçlar oynaşırlar Göllerinde sığınlar, ördekler, ağca kuğular yüzer; bahçelerinde kumrular, garip bülbüller öter

Güney Anadolu'nun turuncu, ayvası, elması, kirazı, portakalı, fıstığı, bademi, balı, kaymağı, üzümü Karacoğlan'ın şiirlerinde tat verir, bereketlenir

Kara çadırları, beserek develeri, davarları, koyunları, kuzulan, arap atları; at üstündeki yiğitleri; allı yeşilli birbirinden alımlı Türkmen kızları; ötüşen kuştan; buz gibi suları; yemyeşil yaylaları ve ovalarıyla renkli göçebe yaşamının tüm doğal özelliklerini Karacoğlan'da buluruz

İçinde yaşadığı 17 yüzyıl, Osmanlı toprak ve toplum düzeninin bozulduğu; gücüne göre herkesin bir yerleri kapıp mülk edinmenin yollarını aradığı; halkın ve köylülerin ekonomik güçsüzlükler içinde kıvrandığı bir dönemdir Osmanlı toplum düzeninin halktan yana özelliklerinin zayıfladığı ve zaman zaman yok olduğu böyle bir dönemde, göçebelerin de bundan geniş ölçüde etkilendikleri Karacoğlan'ın bazı şiirlerinden anlaşılmaktadır, örneğin "Sultan Süleyman'a kalmayan dünya" dizesiyle başlayan bir destanında, yaşanılan haksızlıkların hesabının bir gün sorulacağı, dinsel bir yaklaşımla şöyle anlatılmaktadır:

"Bu dünyada adam oğluyum dersin,
Helâli, haramı durmayıp yersin,
Yeme el malını er geç verirsin,
iğneden ipliğe sorulur bir gün

Gökte yıldızların önü terazi,
Ülker ile aşar gider birazı,
Yarın mahşerde de sorarlar bizi,
Hak mizan terazi kurulur bir gün"

Başka bir şiirinde "Rağbet kalmadı hiç yoksula bayda" (zenginde) diyor "Kardaştan kardaşa fayda yoğ imiş" diye yakınıyor, yaşanılan kötü günlerden

Yer yer şiirlerinde göreceğimiz bu tür yakınmalar, eleştiriler, Karacoğlan'ın toplumsal sorunlara tümüyle sırtını çevirmediğini gösteren örneklerdir Yukarda söylediğimiz gibi, o iyimser bir kişidir; kötülüklerin, kara günlerin geçici olduğuna inanır:

"Naçar Karacoğlan naçar,
Pençe vurup göğsün açar,
Kara gündür gelir geçer,
Gamlanma gönül gamlanma"

Karacoğlan'ın şiirlerinde "din" ve "dinsel inançlar" önemli bir yer tutmaz İslâm dinine inanır Ama bu dinin hangi mezhebinden olduğu belli değildir Halk, ona "ermiş" "evliya" gözüyle bakmış, mezarı sanılan yerlerde adaklar adamıştır Karacoğlan'ın kendisine yakıştırılan bu dinsel sıfatlarla bir ilgisi yoktur

ETKİLENDİĞİ ŞAİRLER

Karacaoğlan'ın yaşadığı dönem, Halk Edebiyatı'nın Divan Edebiyatından geniş ölçüde etkilendiği bir dönemdir Arap ve Fars edebiyatlarının birçok nazım kuralları, Divan edebiyatı yoluyla Halk edebiyatına girmiştir

Karacaoğlan, bu etkinin dışında kalmıştır Onun şiirlerinde Divan Edebiyatı'nın izlerine rastlanmaz Bunda, dışa kapalı, geleneksel kültüre sıkı sıkıya bağlı bir göçebe yaşamının, bu yaşamın içinde bulunmanın payı büyüktür

Öte yandan, Karacoğlan'ın kendisinden önce yaşamış ya da çağdaşları olan halk şairlerinden etkilenmediği söylenemez Obasıyla birlikte durmadan yer değiştiren, Anadolu'nun birçok yerlerini dolaşan Karacoğlan, kuşkusuz birçok saz şairiyle karşılaşmış, onlardan etkilenmiştir

Onun şiirleri üzerinde duran uzmanlardan birçoğu, Karacoğlan'ın öksüz Dede (17yy), Köroğlu (16yy), Âşık Garip (16-yy), Kul Mehmet (16yy), Pir Sultan Abdal (16yy) gibi halk şairlerinden dil, anlatım, biçim yönlerinden etkilendiği üzerinde birleşirler

Karacoğlan, çağdaşı olan Kayıkçı Kul Mustafa'dan da etkilenmiştir Kimi uzmanlar, bu etkileşimin karşılıklı olduğunu da söylerler

Bu konuda özetle şu yargıya varılabilir: Karacoğlan, daha çok, kendinden önce gelişerek bir çığır açan Aşık edebiyatından ve bu edebiyatın öncü âşıklarından etkilenmiştir Çağdaşlarının etkisi pek görülmez Çünkü kendisi çağının öncüsü durumundadır

KARACOĞLAN'IN ETKİLERİ

Karacoğlan içinde yaşadığı topluluğun beğenilerine bağlı kalan bir şairdir Bu topluluğun düşüncesini, duyarlığını şiirleştirmiştir Bu nedenle, yaşadığı dönemde olduğu kadar, daha sonraki dönemlerde de halk tarafından çok sevilmiştir, özellikle Güney Anadolu Türkmenleri arasında yayılan bu sevgi, zamanla bazı bölgelerde (Mut, Gülnar) dinsel bir niteliğe bürünmüş, daha önce de belirttiğimiz gibi, Karacoğlan'ı "ermiş" ya da "evliya" katma yüceltmiştir Yaşamı ve kişiliği ile ilgili birçok söylenceler (efsaneler) ortaya çıkmıştır Türkmenlerin geleneklerine, bir de "Karacoğlan geleneği" eklenmiştir, öyle ki, ondan bir şiir ya da türkü söyleyememek, Türkmenler arasında "ayıp" sayılmıştır Bugün bile, Toroslar'daki köylerde, bu geleneğin geniş ölçüde yaşadığını görmekteyiz

Türkmenler arasındaki bu erişilmez Karacoğlan sevgisi, onun yazılı bir kaynağı dayanmayan şiirlerini, kuşaktan kuşağa yaşatarak zamanımıza kadar getirebilmiştir

Karacoğlan'ın, geniş halk yığınları üzerinde olduğu kadar, kendisinden sonra gelen halk şairleri üzerinde de geniş etkileri olmuştur Çağdaşları Gevheri ve Âşık Ömer'le başlayan bu etkilenme, zamanımıza kadar sürüp gelmiştir

Karacoğlan'ın derin etkilerini, özellikle Toroslar'da ve Güney Anadolu Türkmenleri arasında yetişen halk şairlerinde görürüz Gündeşlioğlu (19, yy) ve Dadaloğlu (1785-1865) bunların başında gelir Öyle ki, bu iki şairin şiirlerini, Karacaoğlan'ın şiirlerinden ayırmak oldukça güçtür Türkmenlerin en büyük boylarından biri olan Afşarlar, kendi içlerinden yetişip Osmanlı'ya karşı bir direnç öğesi durumuna gelen Dadaloğlu'nu da çok sevmişler, yakın benzerlikten dolayı, Karacoğlan'ın birçok şiirini ona mal etmişlerdir

Bunlardan başka, Karacoğlan'dan dil, söyleyiş (üslup), biçim, imge (imaj) vb yönlerinden etkilenmiş şu halk şairlerini de sayabiliriz: Aşık Hasan (ya da Hasan Dede, 17yy), Âşık İsmail (?-?), Deli Boran (19yy), Beyoğlu (19,yy), Hezari (19yy), Ruhsatı (19yy), Vahdeti (19yy), İrfani (?-?)

Kısaca söylersek, Karacoğlan, 16 yüzyılda büyük bir gelişme gösteren ve günümüze kadar bu gelişmesini sürdüren Halk edebiyatımızın doruk noktalarından biridir Yerel dili kullanıştaki ustalığı, halkının beğenilerini şiirleştirmedeki üstün başarısı ile Halk edebiyatımıza büyük kalkılan olmuştur Bunun doğal sonucu olarak, halkımızı ve onların sözcüleri durumundaki halk şairlerini de geniş ölçüde etkilemiştir

Ahmet Köklügiller (İstanbul, 1983)


Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.