Türkçülük Akımı Ve Güzel Sanatlar |
12-20-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Türkçülük Akımı Ve Güzel SanatlarTürkçülük Akımı ve Güzel Sanatlar Türk Güzel Sanat Dallarının Özellikleri - Türk Halı Sanatı - Türk Halk Şiirleri - Halk Sanat Kültürü - Avrupada Güzel Sanatlar - Ziya Gökalp ve Güzel Sanatların Tanımı Türk sanatının gelişmesi için, gidilmesi gereken yollan, Ziya Gökalp «Türkçülüğün Esasları» adındaki kitabının «Bediî Türkçülük» bölümünde anlatırken diyor ki ; Eski Türklerde bediî zevk çok yüksekti Turfan'da keşfedilen mermer heykeller, hiç de Yunan heykellerinden aşağı değildi Tolunîler'le Ahşidî'lerin, Selçuk Türklerinin, Harzem Türklerinin, İlhanî'lerin, Timuriler'in, Suriye'de, Anadolu'da, iran'da, Türkistan'da, Hint'te, Afganistan'da yaptıkları cami'ler, saraylar, türbeler, köprüler, çeşmeler, dünyanın en güzel eserlerini teşkil eder Gaston Richard Türkmen kızlarının bir harika nevinden olarak yaptıkları nefis halılardan bahsederken, Mihalofıva şu sözlerini naklediyor : «Hiçbir alete, hiçbir modele, teknik mahiyette hiçbir tahsil ve terbiyeye malik olmayan Türkmen kızının, na-kaabil-i taklid nakışlarla müzeyyen çok nefis halılar vücuda, getirebilmesi, ancak bir sanat sevk-i tabiîsine malik olmasıyla izah olunabilir» Türk masallarıyle halk şiirlerinin güzelliği de, Türklerin bediiyat sahasında büyük bir kabiliyete mâlik olduklarını gösterir Fakat, yazık ki bu yüksek sanat kabiliyeti avrupaî bir «tezhîp»den mahrum kalmıştır Bu tezhibi de gördükten sonra, hiç şüphe yoktur ki, istikbalde de en yüksek sanatlardan biri olacaktır Her millette güzellik telâkkisi başkadır Bir milletin güzel gördüğü şeyleri, diğer millet çirkin görür Bu suretle «zevk in «millî» olması lâzım gelir Filhakika her milletin bir millî z,evki vardır Eğer bir millet, millî zevkinden uzak düşmüşse, sanat sahasında yaptığı şeyler, hep adî taklidlerden ibaret kalır O halde bediiyatta yükselmek istiyen bir millet, evvel emirde millî zevkini bulmaya çalışmalıdır Millî zevki bulmak için halka doğru gitmek, halk sanatlarından uzun uzadıya bediî bir terbiye almak lâzımdır Fakat hakikî sanatkâr olabilmek için, bu bediî terbiyeyi almış olmak kâfi değildir Hakikî sanatkâr olabilmek için, güzel sanatların beynelmilel ustaları olan sanat dahîlerinden zevk dersi, zevk terbiyesi de almak lâzımdır Beynelmilel dehalardan alman bu feyizli terbiyeye de tehzıb namı verilir Görülüyor ki, hakikî bir sanata mâlik olabilmemiz için sanatımızın evvelâ tahrîsi (halk sanat ve kültürünü yakından tanıması), saniyen tezhibi lâzım geliyor Bu düstûru canlı bir misâl ile tavzih edelim : İtalya'nın Rönesans devrindeki sanatkârları, bilhassa ressamlarla heykeltraşlar, eski Yunan - Lâtin sanatkârlarının dahiyane eserlerine hayran olmuşlardı Zira bu eserler : Venüs'lerin, Minerva'ların, Apollon'ların bu heykelleri teknikteki kemalin son derecesine ulaşmıştıRönesans sanatkârları bu tekniği büyük emeklerle öğrendiler, tehzib usulleriyle kendilerine mâlettiler Fakat eski Yunan- Lâtin eserlerini ayniyle taklide yeltenmediler Çünkü halk, artık o esatiri şahsiyetlere hiçbir kıymet vermiyordu Rönesans devrinin halkına göre, kadınlar arasında dünya güzeli ancak Hazret-i Meryem olabilirdi Erkekler arasında da dünya güzeli ancak Hazret-i İsa îdi Hakikî sanatın vazifesi ise, başka milletlerin yahut başka devirlerin bediî mefkurelerini tersim etmek değildirHakikî sanat, arasında, bulunduğu milletin ve içinde yaşadığı devrin bediî mefkurelerini tasvire çalışmaktır İşte Mikel Anj, Rafael gibi Rönesans sanatkârları bu noktaları düşünerek doğru yolu buldular : Meryem'e Venüs'ün teknik güzelliğini verdiler İsa'ya da Apolîon'un cismanî güzelliğini iare ettiler Diğer azizlere de bu esatiri güzelliklerden bahşettiler Bu iki unsurun; beynelmilel tezhible millî harsın birleşmesinden yüksek bir sanat vücuda geldi- İşte güzel sanatlar tarihinde Renaissance sanatı namı verilen budur Rönesanstan sonra, Avrupa'da her millet, bediî hayatının inkişafı ânında hep böyle hareket etti Shakespeare, Goethe, Rousseau gibi romantik dâhiler, hem halk terbiyesi almışlar, hem de eski Yunan-Lâtin tekniklerini temsil etmişlerdi Bu sayede her biri kendi milleti için, hem millî hem de mütekâmil bir edebiyat vücuda getirdi İşte Türkçülüğün bediî programı da bu usullerin tatbikînden ibarettir |
|