Kayıp Kıta Atlantis |
11-04-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Kayıp Kıta AtlantisKayıp Kıta Atlantis Tarihin kadim zamanlarında büyük bir uygarlık vardı İnsanlığın ulaşmış olduğu en yüksek uygarlık seviyesine ulaşmış olan "Mu" Uygarlığı Mu'nun çevresi de yavru uygarlıklarla çevriliydi Bu yavru uygarlıklardan biri de Atlantis Uygarlığı'ydı Bugün, her iki uygarlık hakkında "efsanevi" tanımlaması yapılıyor olsa da onların varlıkları bilimsel araştırmalar ve arkeolojik bulgularla her geçen gün biraz daha gerçeklik kazanıyor onların varlığına kanıt arayanlar için bir kaç örnek verebiliriz: Eflatun, Atlantis'le ilgili ilk yazdığı eseri "Timea" (Timaios) ve daha sonra MÖ345 yılında "Kritias"ı yazdığı zaman kaynak olarak MÖ7 yüzyılda yaşamış atası politikacı Solon'u gösteriyordu Solon, MÖ 590'da Mısır'a gitmiş ve Mısırlı rahiplerden kadim bilgiler edinmişti Bu bilgiler, Atlatis'te yaşam seklinin yani sıra Mısır Uygarlığı'nın köklerinin Mu ve Atlantis'e dayalı olduğuna ilişkindi Bu büyük ada ülke, Solon'un anlatımlarına göre, Solon'un doğumundan 9000 sene önce çok güçlü bir krallıktı ve buradan gelen işgalci kabileler, Akdeniz kıyısındaki tüm ülkelere yayılmışlardı Solon, rahiplerden bir şey daha öğrenmişti; uzun yıllar boyu Mısır'ın bati ülkeleriyle bağlantısının kesilmiş olduğunu Bunun nedeni Atlantis'in deprem ve su taşkınları sonucu batmasının ardından, Atlantik Okyanusu'nun, Atlantis'in var olduğu kabul edilen bölgesinde, denizin bir çamur ve yosun tabakasıyla geçit vermez olusuydu Bu durum, başka tarihçiler tarafından da anlatılır Rusya'da St Petesburg Müzesi'nde bulunan ve bilinen en eski papirüslerden olan bir papirüste ise, İkinci Hanedan Firavunlarından Set'in, onlara bilgeliği getiren atalarının, anavatanlarını araştırmak üzere bir araştırma grubunu Atlantik Okyanusu'na gönderdiği yazılıdır Arkeolojik açıdan bu konuya ilişkin önemli bulgular ise, Eski Truva'da Dr Schliemann tarafından bulunan ve ithaf yazısında "Atlantis Kralı Kronos"tan yazılı "Baykuşlu Vazo" ve yine üzerinde ayni yazı bulunan "Kuş Sfenksi"dir kanıt olarak; çözülmüş Naacal Tabletleri'ndeki anlatımlar, Mısır Uygarlığı'nın hiyerogliflerinden elde edilen bilgiler, Maya yazıtları, efsaneleri, ilahileri de gösterilebilir Jeolojik kanıtlar ise, Kuzey Atlantik Okyanusu'nun dibi ya da yatağının biçimidir Buradaki veriler "bölgesel çökmeye" işaret etmektedir Bugünkü teknolojiyle Kuzey Atlantik bölgesinde Atlantis'in haritası da çıkarılmıştır Jeolojik olarak da kabul edilen diğer kanıtlar ise söyle sıralanabilir: Amazon Denizi'nin yok olusu, Missisippi Vadisi'nin kuruması, St Lawrence Vadisi'nin kuruması, Florida'nın ortaya çıkışı, Kuzey Amerika Atlantik kıyı hattının genel olarak genişlemesi… Bunların hepsi de büyük bir kütlenin denize batması ve batma nedeniyle deniz dibinde oluşan büyük çukura çevre suların dolmasını kanıtlar niteliktedir Ayrıca jeologlar, Brest ile ABD'nin kuzeyi arasındaki alanda 15000 yıl öncesine ait açık havada katılaşmış olan lav parçaları keşfetmişlerdir Atlantis'in, efsane mi, gerçek mi olduğu, Rönesans döneminde de kafaları en çok meşgul eden sorulardan biri durumundaydı Özellikle 17 ve 18 yüzyılda bu tartışmalar oldukça yoğunluk kazanmıştı Atlantis, Dünya Edebiyatı'nın devleri tarafından da tartışmıştı Bu tartışmaların sonucunda onun varlığına tüm kalpleriyle inanan yazarlar; Montaigne, Bafflon ve Voltaire olmuşlardı Atlantis vardı ve battı Peki neden? Neden çok basit, sadece küçücük bir kelime; "ego" Bugünkü biz Dünya çocuklarına ne kadar da yakin gelen bir sözcük değil mi? Hemen hemen tümümüzün içini kemiren, bizi olmadık yollara, asklara, yaşamlara ve hırslara sürükleyen o çoklukla kontrol edemediğimiz yönümüz içimizdeki yaramaz çocuk ego Peki Atlantislileri bu ego'nun en uçlarına sürükleyen ve onları yok oluşa götüren nedenler nelerdi? Aslında bu nedenler bugün yaşadıklarımızdan hiç de farklı değildi? İnsanları, geçmişte toplu yok oluşlara götüren hatalar günümüzde hala tüm hızıyla devam ediyor? Peki devam etmek zorunda mi? Bu sorunun yanıtı tabii ki "Hayır" Simdi, bu "Hayır"ı gerçekleştirmek için Atlantis'in tarihine bir göz atalım (Aşağıdaki bilgiler Eflatun'un "Kritias", Akaşa Yayınları'nın "Galaktik İnsan", Ruh ve Madde Yayınları'nın "Kahin" isimli kitabında Edgar Cayce'nin, 1000'e yakın kişiye yaptığı -önceki yaşamlara döndürme seansları- sırasındaki Atlantis dönemine ilişkin okumalarından elde edilmiştir) Dünya'nın unutulmuş tarihinin önemli bir bölümünde, Dünya üzerindeki hakimiyet dinozorumsu ve sürüngenimsi irkin kurmuş olduğu uygarlıklardaydı Bu ırklar, bugünkü Dünya insanlarıyla kıyaslanacak olurlarsa üstün bir zekaya sahiptiler Ama kötü bir yanları vardı, kendileri dışındaki fiziksel varlıklara yasam hakkı tanımıyorlardı Bu nedenle, 900000 yıl kadar önce, o dönemlerde karada yaşayan, memeli deniz öncelleri dediğimiz varlıkların (yunuslar ve balinalar) ve Dünya spritüel hiyerarşisi'nin de desteği ile Dünya'dan yok edildiler Ve bu yok edilişten bir süre sonra Dünya'da insan ırkı var olmaya başladı Dünya insanları, ilk kolonilerini, Pasifik Okyanusu üzerinde bulunan, Lemurya Kıtası (MU) denilen yerde kurdular İnsanın beş ırkının bu kıtada yaratıldığı ve sonraları Dünya'ya yayıldıkları söylenir İlk koloninin kurucuları olan bu insanlar, hayatın tüm düzeylerinde demokratik ilkelerin geçerli olduğu bir Lyra / Syrius uygarlığı oluşturdular Sonraki 850000 yıl boyunca Lemuryalılar, bir dizi yavru imparatorluklar kurarak Dünya'ya yayılmaya başladılar Bu yavru imparatorlukların en önemlisi, Atlantik Okyanusu'nun ortasında bulunan kocaman bir ada olan Atlantis'ti Atlantis'in batısında Kuzey ve Orta Amerika, doğusunda ise Avrupa ve Kuzeybatı Afrika yer alıyordu Yüzölçümü, bugünkü Avrupa ve Rusya'nın birleşik yüz ölçümlerine eşitti Poseidon, Atlantis'in kurucusuydu Atlantisliler, babaları olduğunu kabul ettikleri Poseidon için bir tapınak yapmışlardı Her beş ve her altı yılda bir insanlar burada toplanır ve boğalar kurban ederek tapınağın sütunlarına işlenmiş kutsal yazılara riayet için yemin ederlerdi Atlantisliler topraktan gelmiş insanlardan, Euenor'un kızı Kleito'yu anneleri olarak kabul ederlerdi İnsanları; kültüre, bilime, sanata oldukça düşkündüler Kibar insanlardı Atlantis'e çoğunluk kızıl ırktaydı Yönetim sekli ise, sosyalist eğilimli bir monarşiydi Toplumda din adamlarının sayısı hayli fazlaydı Din adamları, o devrin en bilgili kadın ve erkekleriydiler Hekimlik,vicdani ahlaki değerlerin danışmanı olarak görev yapıyorlardı Atlantis var olduğu dönem boyunca üç imparatorluk dönemine ayrılmıştı "Galaktik İnsan" Kitabı'nda Atlantis'in yükselişini ve düşüşünü incelerken söyle bir anlatıma yer veriliyor; Atlantis'in tarihinin üç imparatorluğa ayrıldığını görürüz İlk tarihi dilime "Eski İmparatorluk" denir (MÖ 400000 yıldan 25000 yıla kadar uzanır) Eski İmparatorluk, Lemurya ile ayni zamanlarda var oldu ve nihayet Lemurya'nın yıkımını planladı İkinci tarihi dilime, "Orta İmparatorluk" denir (M Ö 25000 yıldan 15000 yıla kadar uzanır) ve o, Dünya Gezegeni'nin ilk gerçek hiyerarşik yönetimine sahne olmuştur Son tarihi devreye ise "Yeni İmparatorluk" denir O Atlantis tarihinin son 5000 yılını kapsayan nihai çatışma ve yıkımın öyküsünü içerir (MÖ 15000 yıldan 5000 yıla dek uzanır) Santesson kitabında ise Atlantis'teki yasam, Eflatun'un yazdıklarından yola çıkarak Atlantis'i söyle tasvir edilir; Atlas soyundan gelenler, Atlantis'e hakim olmayı sürdürdüler On bölge yöneticisi, birbirlerinden sadece askeri islerle ilgili ayrıntılar bakımından ayrılıyorlardı Atlantis krallarının her biri kendi ülkesinde hükümdardı, ama hepsi merkezi adadaki Poseydon Mabedi'nde dikili, Orisalk'tan yapılmış bir sütuna, ilk on kral tarafından kazılmış bir işarete itaat ederlerdi Atlant krallarının ilk yasası, birbirlerine karşı silah kullanmamak, hücuma uğramaları halinde birbirlerine yardim etmekti Atlantis'in doğal kaynakları, sanki sınırsızdı Kıymetli madenler çıkarılıyor, kokulu bitkilerden kokulu özler damıtılıyordu Köprü ve kanal ağı, ülkenin çeşitli bölgelerini birleştiriyordu Kıtanın altında bulunan taş ocaklarından çıkarılan beyaz, siyah ve kırmızı taşlar, evlerin ve sair yapıların yapımında kullanılıyordu Her bir araziyi çevreleyen duvarlar yapıyorlar, bu dış duvarları bakırla kaplarken, şehri tahkim eden iç duvarları orsalk, orta duvarları ise kalayla kaplıyorlardı Merkezi adada kurulu şehirde saraylar, mabetler ve halka ait diğer binalar kurulmuştu Merkezde altın bir duvarla kuşatılmış bir mabet bulunuyordu Bu mabede, Kleyto ile Poseidon'a adanmıştı… Bahçe ve koruluklarda sıcak su kaynakları akıyordu çeşitli tanrılara adanmış birçok mabet, insan ve hayvanlar için arenalar, hamamlar ve bir hipodrom vardı Pek büyük limanlardan kalkan gemiler, Dünya'nın her yerine gidiyordu Bölge halkının nüfusu o kadar yoğundu ki her yerde sesleri işitiliyordu Merkezi şehrin etrafında, sarp yükseklik ve güzelliklerinden dolayı ünlü dağların koruduğu çok geniş bir ova uzanıyordu Ovada senede iki kez hasat yapılıyordu Bu büyük imparatorluk Helen Devletleri'ne en kudretli ve şanlı oldukları bir devirde hücum etti Ve böylece bilgelik ve biat yolundan saptı Ölçüsüz alanlara sahip olan Atlantis kralları, tüm Dünya'yı zapt etmek azmindeydiler Bundan sonraki bölüm, "Kritias"in orijinalinde söyle devam ediyor; Zeus, İşte o zaman bir vakitler erdemli olan bu soyun bahtsızlığını fark ederek, onların aklını başına getirmek, onları uslandırmak için cezalandırmaya karar verdi Bütün tanrıları, evren'in ortasında kurulu ve oradan durmadan değişen her şeyi gören en kutsal evinde bir araya topladı; onlara dedi ki… |
|