Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Eğitim - Öğretim - Dersler - Genel Bilgiler > Siyasal Bilgiler / Hukuk

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
devletin, nitelikleri, temel

Devletin Temel Nitelikleri

Eski 06-03-2009   #1
yesimciwciw

Devletin Temel Nitelikleri



Devletin Temel Nitelikleri

I)Cumhuriyetçilik: (1921 anayasasındaki 1923 değişiklikleri ile anayasaya girdi)

Devlet şekli olarak Cumhuriyet egemenliğin kişi ya da zümreye değil toplumun tümüne ait olan bir devleti ifade ederEgemenliğe göre hareket edilirDevlet organları seçimle belirlenir

Hükümet şekli olarak başta devlet başkanı olmak üzere temel organların seçim ilkesi ile kurulmuş olduğu oluşumunda veraset ilkesinin olmadığı bir hükümet sistemidir

Cumhuriyet ile monarşinin arasındaki temel fark cumhuriyetin “vatandaşlık” monarşinin ise “uyrukluk(tabiyet)” kavramlarına dayanmasıdırMonarşide monarkın şahsı kutsal ve sorumsuzdurCumhuriyet ise toplumun ortak iradelerinin ürünüdürHerkes eşittirDevlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadır

II)Başlangıç İlkeleri,toplumun huzuru,milli dayanışma ve adalet:

Her iki anayasada da “Anayasanın dayandığı temel görüş ve ilkeleri belirten başlangıç kısmı”nı anayasa metnine dahil saymıştırUygulanabilir hukuk normları çıkarmak kolay değildir fakat normların uygulanması açısından katkısı söz konusu olabilir

Anayasa mahkemesi anayasaya uygunluk denetimi yaparken başlangıç ifadelerini destek ölçü norm olarak kullanırEsas ölçü norm olarak da bu ilkelerin maddelerdeki somut haklini kullanması gerekirAYmahk 1961 anayasası döneminde hiçbir başlangıç ilkesini destek ölçü norm olarak kullanmadığı halde 1982 anayasası döneminde birçok kararın gerekçesi başlangıca dayandırılırBunun yapılmasının bir yerindelik denetimi olarak algılayabiliriz

III)Atatürk Milliyetçiliğine Bağlılık:


1982 anayasasının seleflerinde başka kavramlar vardır1924 anayasasında 1937’de yapılan değişikliklerle yer verilen kavram milliyetçilik1961 anayasasında ise milli devlet kavramı görülür1982 anayasasında ise Atatürk milliyetçiliğine bağlılık kavramı vardırBunların sebebi bu hükmün yanlış yorumlanmasına mahal vermemektir

Atatürk milliyetçiliği akılcı çağdaş,medeni ileriye dönük demokratik toplayıcı insani barışçıdırBu milliyetçilik milliyetçiliği reddeden akımlara karşı olduğu gibi ırkçılığa ve şovenizme de karşıdır

1961 anayasasında milliyetçilik denmesinin sebebi demokrasi mekanizmaları kullanılarak totaliter rejim kurulmasını engellemek

IV)Laiklik:

İki unsurla açıklanır:

-Din hürriyeti: Din hürriyeti vicdan ve ibadet hürriyetinden oluşurHerkes dilediği dini seçmekte özgürdürYa da hiçbir dini seçmeyebilirBu hak mutlak bir hürriyettirBu hak kişiye negatif statü hakkı tanır(Nüfus cüzdanlarında din belirtilmesi 24maddeye açıkça aykırıdır)İbadet hürriyeti ise kişinin inandığı dinin gerektirdiği ibadetleri,ayin ve törenleri serbestçe yapabilmesidir

Laik bir devletin açıkça ya da zımnen bir dini olamazLaikliğin bir diğer unsuru ise çeşitli dinlerin mensupları arasında kanun önünde ayrılık yapmaması hepsine eşit işlem yapmasıdır

Laik bir devlette din kurumları devlet fonksiyonlarına giremeyeceği gibi devlet kurumları da din fonksiyonlarını ifa edemez

Diyanet İşlerinin Kurulma Sebepleri:

-Camilerin özerkliğe sahip olmaması
-İslam’ın ihtiyaçları yüzünden din adamlarının belli bir statüye sahip olmaları ve bu insanların devlete karşı ayaklanmamaları için
Laiklik:

Din Hürriyeti: Vicdan Hürriyeti: (mutlak) Herkesin dilediği dini
veya hiçbir dini benimsememesi
(AYmad24 1/3)

İbadet Hürriyeti:
(sınırlı) Kişinin inandığı dinin
gerektirdiği ibadet ayin ve
törenleri serbestçe yapabilmesidir


Din Ve Devlet İşlerinin Ayrılığı:

(1)Resmi bir devletin dinin olmaması
(2)Devletin bütün din mensuplarına eşit davranması
(3)Din kurumları ile devlet kurumlarının ayrı olması
(4)Devlet yönetiminin din kurallarından etkilenmemesi
a)Devlet yönetiminin din kurallarına uygun olma
şartının aranmaması
b)Devlet yönetiminde din kurallarından
esinlenilmemesi

-Devlet Yönetiminde Din kurallarından Etkilenilmemesi:

1876 Kanun-i Esasi’ye göre padişahın görevlerinden biri ahkam-ı şeri’i’nin uygulanmasıdırMeclis-i Ayanın görevlerinden biri meclis-i mebusan tarafından kabul edilen kanunların İslam’a uygun olarak denetlenmesidir Laiklikte hukuk kuralları ve devlet işlemleri herhangi bir dinin kurallarına uygunluğu denetlenmez ve hukuk kurallarında din esaslarından esinlenilmez buna göre hareket edilmez

V) Demokratik Devlet:

1961 anayasasında “İnsan haklarına saygılı devlet” ibaresi yerine 1982 anayasasında “insan haklarına saygılı” ibaresi gelmiştirKimi yazarlara göre dayanan ibaresi daha kuvvetli saygılı ise her zaman kısıtlanabilir anlamı içeriyorduLafzen bakıldığında 1’de vurgu var fakat öz itibariyle ve hukuki olarak ikisi de aynı ve insan haklarını temel alan özelliğe dayanır
İnsan haklarına saygılı demokratik devlet ;liberal hürriyetçi batıcı demokrasi denen kavramlardır

Unsurları:

-Başlıca karar organlarının genel oya dayanması
-Bu organları belirlemek üzere yapılan seçimlerde en az 2 alternatif olması
-Anayasada temel hak ve hürriyetlere geniş olarak yer verilmesi ve devlet otoritesinin temel haklar karşısında sınırlandırılmış olması

-Başlıca Karar Organlarının Genel Oya Dayanması:

Devlet otoritesinin kaynağının dünyevi esaslara dayanması yahut egemenlik yetkisinin millete ait olduğuna hükmeden anayasa hükmünün benimsenmesiBu kavram Fransız ihtilali ile doğarFakat uzun süre millet direkt olarak siyasete egemen olmadı ve seçim yapamadıBaşlıca organların seçimi bir zümre tarafından yapıldıBunun sebebi ise millet kavramı ile halk kavr*****n farklı olmasıMillet geçmişi ve geleceği kucaklayan bir tüzel kişiMilli menfaati en iyi şekilde değerlendirebilecek olan seçkin sınıftıDolayısıyla 18yy klasik anlayışına göre milletle halk örtüşmezdi

Türk pozitif hukukunda ise egemenlik yetkisinin halkın olması hükmü ilk defa 1921 anayasasında yer aldı böylece gelenekselden moderne geçiş yaşanmıştırSaltanat ise fiilen kalkmıştır

1924 anayasasında 21’de olduğu gibi egemenliğin millete ait olduğu ve bu yetkiyi TBMM’nin kullanacağı belirtilmişti61-4’e göre egemenlik yetkisi Türk Milleti adına (yasama yürütme yargı) bütün anayasal organlar eşit derecede yetkili kılınmıştırTüm bu organlar yetkilerini kullanırken anayasaya riayet etmelidir24’e göre asıl üstün olan TBMM’dir (yasama)

Genel Oy İlkesi:

Herkesin seçimlere katılabilmesi ilkesidirSınırlı oy tedricen ortadan kalkmıştır1ve 2meşrutiyet zamanlarında oy hakkı sadece belli serveti olan Osmanlı erkeklerine tanındı1934’den itibaren de kadınlara da seçme ve seçilme hakkı tanındı1982 anayasasının ilk metninde oy verme hakkı 21 yaş idi1987’deki anayasa değişiklikleri ile bu sınır 20 yaşa 1995’te ise 18 yaşa indirildiBir kişinin oy verebilmesi için seçmen kütüğüne kayıtlı olması gerekir

Eşit Oy İlkesi:

Herkesin tek oy hakkına sahip olmasıdırÖnceden aile reislerine servet düzeylerine göre birden fazla oy hakkı tanınmıştırFakat şu anda böyle bir uygulama kalmamıştır

Seçimlerin Serbestliği:

Seçmenlerin baskı ya da dayatma altında olmadan kendi hür iradeleri ile seçim yapmalarıdırYapılan değişikliklerle bu seçim ödev haline gelmiş ve kullanılmaması halinde yaptırımları kanunda düzenlenmiştir

Oy Gizliliği:

Bireylerin tek başlarına oy kullanabilecekleri bir ortam hazırlanması

Açık sayım-döküm:

Oy kullanımı tamamlanınca sandıkların kamuoyu huzurunda açılıp sayılmasıdırBu ilke seçim sonuçlarına hile ve yolsuzluluğun karışmasını önlemek içindir

Seçimlerin tek dereceli olması:

Seçmenlerin doğrudan doğruya kendi temsilcilerini seçmeleridir1946’dan beri tek dereceli seçim sistemi uygulanmaktadır

Seçimlerin yargı organlarının denetiminde yapılması:

Anayasanın 79maddesine göre seçimlerin yargı organlarının genel yönetimi ve denetimine bırakılmıştırBöylece seçimlere hile ve yolsuzluk karışması engellenmiştir1961 anayasasından önce milletvekillerinin seçim tutanaklarını kabul etme görevi TBMM’ye aittiDolayısıyla bu tutanakların kabul veya reddinde siyasal düşünce önemli rol oynuyordu1961 ve 1982 anayasalarında ise seçimlerin yönetim ve denetimi tarafsız yargı organlarına bırakılmıştır böylece seçimlerin dürüstlüğü güvence altına alınmıştır

Çok Partili Siyasal Hayat:

Seçim serbestliğinin gerçek bir anlam taşıması seçmenlerin çeşitli alternatifler arasından serbest bir seçim yapabilmelerine bağlıdırÇağdaş demokratik devlette bu alternatifler ,siyasal partiler tarafından oluşturulurModern demokrasi partiler demokrasisidirSeçmen partiler tarafından kendisine sunulan alternatif siyasal programlar arasından bir seçme yapma imkanını bulur ve oy verdiği parti iktidara geldiği takdirde söz konusu programın uygulanacağına güvenebilirPartisiz bir toplumda ise buna imkan yokturBöyle bir toplumda seçme hürriyetinin varolabileceği bir an için farz edilse bile seçmen seçtiği temsilcilerin çeşitli kamusal politika sorunları karşısında nasıl bir tutum takınacağını önceden bilemez

Anayasa bu gerçeği madde 68/2’de belirtmiştir82 anayasası ilk başta parti üyesi olabilme yaşını 21 de tutarken 95’te yapılan değişikliklerle bunu 18’e indirgemiştir

Partilerin serbestçe faaliyette bulunmaları kural iken bu istisnasız olarak kabul edilmemiş ve çeşitli sınırlamalar getirilmiştir

a)Siyasal Partilerin Amaçlarına İlişkin Yasaklar:Bu yasaklar anayasanın değiştirilmiş 68maddesinde belirtilmiştirAynı şekilde 61 anayasasının 57maddesinde de yasaklar söz konusu idiGörülüyor ki 61 ve 82 anayasaları siyasal parti faaliyetleri konusunda Alman Anayasasından mülhem olarak siyasal alanı anayasa ile sınırlandırmış, başka bir deyimle “militan anayasa” ya da “mücadeleci anayasa” anlayışını benimsemiştirBu anlayışın özü amacı hürriyetçi demokrasiyi ortadan kaldırmak olan akımlara meşru siyasi faaliyet alanını kapatmaktır

1982 anayasasının değişik 68 maddesindeki yasaklar daha detaylı incelenirse siyasal parti faaliyetleri açısından şu sınırlamaları getirdiği anlaşılır:

aa)Devletin ülkesi ve milleti ile bütünlüğü: Devletin ülkesi ile bölünmezliği devletin dış bağımsızlığının ve ülke bütünlüğünün korunması unsurlarını içerirMesela Türkiye Cumhuriyetinin dışa karşı bağımsızlığının ortadan kaldırılmasını veya ülkemizin bir bölümünün TC’den ayrılmasını savunan bir parti temelli kapatılırDiğer bir deyimle bu hüküm her türlü ayrılıkçı akımın bir parti halinde örgütlenmesini yasaklamaktadır

Devletin milleti ile bölünmezliği ilkesi de azınlık yaratılmasının önlenmesi bölgecilik ve ırkçılık yasağı ve eşitlik ilkesinin korunması hususlarını kapsamaktadır

bb)Cumhuriyet İlkesi:Bu ilke monarşik partileri yasaklamaktadır

cc)Demokratik Devlet Düzeni:AYmadde 68’de yer alan insan hakları millet egemenliği ve demokratik devlet ilkeleri insan haklarına dayanan hürriyetçi çok partili demokrasiyi reddeden ve diktacı partileri yasaklamaktadır

dd)Laiklik: Siyasi partiler devletin sosyal ekonomik siyasi veya hukuki temel düzenini kısmen de olsa din kurallarına dayandırma amacını güdemezlerSiyasal çıkar ya da nüfus sağlamak amacıyla her ne suretle olursa olsun dini veya din duygularını yahut dince kutsal sayılan şeyleri istismar edemez ve kötüye kullanamazlar

ee)Sınıf veya Zümre diktatörlüğünün yasaklanması: Siyasi partiler sınıf veya zümre diktatörlüğünü veya herhangi bir diktatörlüğü savunmayı ve yerleştirmeyi amaçlayamazlarSınıf egemenliği ülke içindeki tek üstün gücün tek bir sınıfın elinde toplanmasını ve bütün diğer sınıfların egemenliğin kullanılmasından dışlanması demektir

b) Siyasal Partilerin örgütlenme ve çalışmalarına ilişkin yasaklar:

aa)Hakimler ve savcılar Sayıştay dahil yüksek yargı organları mensupları kamu kurum ve kuruluşlarının memur statüsündeki görevlileri ile yaptıkları hizmet bakımından işçi niteliği taşımayan diğer kamu görevlileri Silahlı Kuvvetler mensupları ile yüksek öğretim öncesi öğrencileri siyasi partilere üye olamazlar

bb)Siyasi partilerin faaliyetleri parti içi düzenlemeleri ve çalışmaları demokrasi ilkelerine uygun olurBu ilkelerin uygulanması kanunla düzenlenir

cc)Siyasi partiler ticari faaliyetlere girişemezler
dd)Siyasi partilerin gelir ve giderleri amaçlarına uygun olması gerekir bu kuralın uygulanması kanunla düzenlenirDenetim Anayasa Mahkemesi’nce yapılırBu görev yerine getirilirken Sayıştay’dan yardım sağlarDenetim sonunda verilen karar kesindir

ee)Temelli kapatılan parti bir başka ad altında kurulamaz

ff)Bir siyasi partinin temelli kapatılmasına beyan veya faaliyetleriyle sebep olan kurucuları dahil üyeleri AYMahk temelli kapatmaya ilişkin kesin kararının RG’de gerekçeli olarak yayınlanmasından başlayarak 5 yıl süre ile başka bir partinin kurucusu,üyesi,yöneticisi veya denetleyicisi olamazlar

gg)Yabancı devletlerden uluslararası kuruluşlardan ve Türk uyruğunda olmayan gerçek ve tüzel kişilerden maddi yardım alan siyasi partiler temelli kapatılır

1995’te yapılan anayasa değişiklikleri ile siyasi partilerin örgütlenme ve çalışmalarına ilişkin yasaklar oldukça hafifletilmiştirKaldırılan yasaklar:

-Siyasi partilerin yurtdışında teşkilatlanıp faaliyette bulunmaları
-Kadın,gençlik kolu ve benzeri yan kuruluşlar meydana getirmeleri
-Vakıf kurmaları
-Kendi siyasetlerini yürütmek ve güçlendirmek için dernek,sendika vakıf kooperatif ve kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları ve bunların üst kuruluşları ile siyasi işbirliği ve ilişki içinde bulunmaları ve bunlardan maddi yardım almaları dır

hh) Kapatılmış siyasi partilerin isimleri amblemleri rumuzları rozetleri ve benzeri işaretleri ile daha önce kurulmuş Türk Devletlerine ait topluma mal olmuş bayrak amblem ve flamalar siyasi partilerce kullanılamazAyrıca siyasi partiler daha önce kapatılan siyasi partilerin devamı olduklarını da beyan edemez ve böyle bir iddiada bulunamazlarKomünist anarşist faşist teokratik nasyonal sosyalist din dil ırk mezhep ve bölge adlarıyla veya aynı anlama gelen adlarla siyasi parti kurulamaz veya parti adında bu kelimeler kullanılamaz

ii)Siyasi partiler Anayasanın başlangıç kısmında yazılı sebeplerle Türk Silahlı Kuvvetlerinin milletin çağrısıyla gerçekleştirdiği 12 Eylül 1980 harekatına ve Milli Güvenlik konseyinin karar ve icraatına karşı bir tutum beyan ve davranışta bulunamazlar

Bu yasak hükümlerinden bazıları siyasi partilerin serbestçe faaliyette bulunmalarına ciddi engeller çıkarabilecek niteliktedirYasaların çokluğu anayasa koyucuda siyasi partilere karşı açık bir güvensizliği yansıtmaktadırBu güvensizliği siyasi partileri demokratik siyasi hayatın vazgeçilmez unsuru sayan Anayasa İlkesi ile bağdaşmamaktadır

c)Siyasal Partilerin Kapatılması:

Anayasaya göre siyasi partilerin kapatılması Cumhuriyet Başsavcısının açacağı dava üzerine Anayasa Mahkemesince kesin olarak karara bağlanırBununla siyasi partilerin kapatılması herhangi bir mahkemeye değil Anayasanın üstünlüğünün koruyucusu ve teminatı olan bir yüksek yargı organına verilmiştirCumhuriyet Başsavcılığı siyasal parti kapatılması davasını ya re’sen veya Bakanlar Kurulu kararı üzerine Adalet Bakanının istemiyle yahut bir başka siyasal partinin istemi üzerine açarCumhuriyet Başsavcılığı yeterli delil bulunamadığı kanısına varırsa dava açmazBunun üzerine Adalet Bakanının veya siyasal partinin yazılı itiraz hakkı vardırİtiraz haklı görülmezse dava açılmaz;haklı görülürse Cumhuriyet Başsavcılığı Anayasa Mahkemesine dava açmakla yükümlüdürAnayasa 68maddenin 4fıkrasındaki yasakların,doğrudan doğruya parti tüzüğü veya programı gibi parti tüzel kişiliğini bağlayıcı bir belgeyle ihlal etmesiyle,diğer yollardan (Mesela bireysel üyelerin faaliyetleri yoluyla) ihlal edilmesi durumları arasında bir ayrım yapmıştırİkinci durumda partinin kapatılabilmesine karar verilebilmesi için bu eylemlerin bireysel eylemlerden ibaret kalmaması ve partinin bu nitelikteki eylemlerin işlendiği bir “odak haline geldiğinin” tespit edilmesi gerekirBireysel parti üyelerinin parti yasaklarına aykırı fiil ve konuşmalarından dolayı parti kapatma yolunun harekete geçirebilmesi için ilkin kişilerin bu eylemlerden dolayı hüküm giymeleri,daha sonra Cumhuriyet Başsavcılığının ilgili kişilerin partiden kesin olarak çıkarılmalarını istemesi ve siyasal partinin en geç otuz gün içinde bu istemi yerine getirmemesi gerekiyorduTCK’nun 141,142163maddelerinin 91 yılında yürürlükten kaldırılması nedeniyle parti üyelerinin 103maddenin 1 fıkrasındaki yasaklara aykırı eylemleri suç olmaktan çıkarılmıştırBöylece söz konusu partinin eylemlerin işlendiği bir mihrak haline gelmesinin saptanmasında önemli rol oynayan 103mad 2fıkrası geçerliliğini kaybetmiştir
Siyasi partiler kanununda yapılan deşiklikle 103madde Anaysa Mahkemesinin kararı ışığında yeniden düzenlenmiştirBuna göre bir siyasi partinin anayasanın 68/4 fıkrası hükümlerine aykırı eylemlerin odak halini oluşturup oluşturmadığı Anayasa Mahkemesince belirlenir

d) Siyasal Partilere Devlet Yardımı:

Siyasal partiler sivil toplumla devlet arasında köprü oluşturan bu nitelikleri itibariyle de bazı açılardan özel hukuk tüzel kişilerine bazı açılardan da kamu hukuku tüzel kişilerine benzeyen kendilerine özgür kuruluşlardırSiyasal partilere devlet yardımı 1961 anayasasının ilk metninde yer almamakla birlikte 1971’de yapılan anayasa değişiklikleri ile Anayasanın 56maddesinin son fıkrasına eklenmiştir1982 anayasası siyasal partilere devlet yardımından bahsetmemiştir1984’de bu hüküm getirildi daha sonra 1987 ve 1988 yıllarında değişiklikler yapıldıBu son iki değişiklik partiler arasında eşitsizlik yarattığı gerekçesi ile iptal davası konusu olmuş ancak Anayasa Mahkemesi bu istemi yerinde bulmamıştırİptal istemine konu olan kanuni düzenlemelerin devlet yardımını tüm partilere eşit olarak dağıtmayıp ,sadece bir kısım partileri (milletvekili seçimlerinde %19 barajını aşmış partilerle bu barajı aşmamış olmakla birlikte milletvekili genel seçimlerinde toplam geçerli oyların %7’sinden fazlasını almış bulunan partiler yararlandırmasını Anayasadaki eşitlik ilkesine aykırı olduğu iddiasını da Anayasa mahkemesi yerinde bulmamıştır
Anayasada 1995’de gerçekleştirilen değişiklikle siyasi partilere devlet yardımı konusunda şu hüküm kabul edilmiştir”Siyasal partilere devlet yeteri düzeyde ve hakça yardım yapar partilere yapılacak yardımın alacakları üye aidatının ve bağışların tabi olduğu esaslar kanunla düzenlenir

VI)İnsan Haklarına Saygılı Devlet


1-!982 Anayasasının temel haklar konusundaki yaklaşımı:

1961 anayasasının “insan haklarına dayalı” deyiminin yerine 1982 anayasası “insan haklarına saygılı” deyimini kullanmıştırBu iki deyim arasında bir anlatım farkı ötesinde temel bir anlam ve yaklaşım farkı olduğunu savunmak güçtür
1982 anayasasının 12maddesi 1961 anayasasının 10maddesindeki formülü benimseyerek “herkes kişiliğine bağlı dokunulmaz devredilemez temel hak ve hürriyetler sahiptir demektedirAncak aynı maddenin 2fıkrası temel hak ve hürriyetlerin kişinin topluma ailesine ve diğer kişilere karşı ödev ve sorumluluklarını da ihtiva ettiğini belirtmektedirÖte yandan 1982 anayasası 1961 anayasasına paralel olarak hem devlete karşı ileri sürülebilecek ve korunacak temel hak ve hürriyetler anlayışına hem modern sosyal devletin “hürleştirme “ anlayışına yer vermiştir1982 anayasasının 5maddesi 61 anayasasının 10maddesinin 2fıkrasındaki hükme tekabül etmektedir1982 anayasasının 1961 anayasasına oranla bireyin temel hak ve hürriyetlerine devlet otoritesi karşısında daha güçsüz bir konum verdiği kuşkusuz olmakla birlikte ilk bakışta paradoksal olarak 1982 anayasasının temel hak ve hürriyetlerle ilgili maddelerinin yazımında Türkiye’nin taraf olduğu milletler arası insan hakları sözleşmeleri ve özellikle Avrupa İnsan hakları Sözleşmesi ile uyum ve paralellik sağlanmasına daha büyük çaba gösterilmiş olduğu göze çarpmaktadır

2-Temel Hak ve Hürriyetlerin Sınırlanması:

1982 Anayasasının temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması konusunda kabul ettiği temel kural (mad13) bazı noktalardan 1961 anayasasının benimsediği sisteme (mad11) benzemekte bazı noktalardan ise ondan ayrılmaktadırBenzer unsurlar sınırlamanın “Anayasanın sözüne ve ruhuna uygun olması” ve “kanunla” yapılmasıdır1961 anayasası genel olarak her temel hak ve hürriyetin hangi sebeplerle sınırlanabileceğini o hürriyetle ilgili maddede belirtilmiş fakat bunun yanında 11maddenin 2fıkrasında “kanun; kamu yararı, genel ahlak, kamu düzeni ,sosyal adalet ve milli güvenlik gibi sebeplerle de olsa bir hakkın ve hürriyetin özüne dokunamaz”hükmüne yer vermiştirKonunun pratik önemi daha çok düşünce hürriyeti gibi Anayasanın ilgili maddelerinde hiçbir özel sınırlama sebebinden söz edilmemiş bulunan hürriyetlerden kaynaklanmıştırGerçekten 11maddenin 2fıkrası genel bir sınırlama hükmü ise anılan hürriyetler bu fıkradaki sebeplerle sınırlanabilecek aksi halde hiçbir şekilde sınırlanamayacaktır

1982 anayasasının 13maddesindeki düzenleme bu tartışmaya kesin olarak son verme amacını güder görünmektedirGörülüyor ki maddenin son fıkrası genel sınırlama sebeplerinin temel hak ve hürriyetlerin tümü için geçerli olduğunu ifade ederDanışma meclisinin Anayasa tasarısında temel hak ve hürriyetler kısmına ilişkin genel gerekçesine göre “temel hak ve hürriyetlerin sınırlanmasına ilişkin sebeplerin bir grubu genel nitelikte yani tüm hak ve hürriyetler için geçerli diğer bir grubu ise özel nitelikte yani o hak ve hürriyete ait hükümde yer almaktadırEğer böyle bir hüküm yoksa sınırlama genel sebeplere göre yapılır

Böylece 1982 anayasası 1961 anayasasının hürriyetlerin sınırlandırılması konusunda kabul ettiği “kademeli sistem” den uzaklaşmıştırBunun sonucu olarak her temel hak ve hürriyet kendisine özgü niteliğine ve özelliklerine bakılmaksızın 13maddede gösterilen sebeplerden biri veya birkaçı ile sınırlandırılabilecektirBir temel hak ve hürriyetin doğrudan doğruya anayasa tarafından öngörülen sınırları ayrı bir konudurBunlar hakkın tanımında yer alır ve onun anayasal sınırlarını oluştururDiğer bir deyimle anayasa hakkı sadece o sınırlar içinde tanımıştırMesela toplantı ve gösteri yürüyüş hakkı sadece onun “silahsız ve saldırısız” olması halinde mevcuttur

1961 ve 1982 anayasalarının hürriyetlerin sınırlanması konusunda en önemli farkı aslında kanunla sınırlama sebeplerinin arttırılmış veya görülebileceği gibi hakkın özü kriterinin yerine “demokratik toplum düzeninin gerekleri” kriterine geçilmiş olmasından çok doğrudan doğruya Anayasadan kaynaklanan bu tür sınırlamaların 1961 anayasası ile kıyaslanamayacak kadar çok olmasıdırNihayet belirtmek gerekir ki her hak ve hürriyetin Anayasada belirtilmemiş olsa dahi o hürriyetin niteliğinden doğan başka bir deyimle “eşyanın tabiatında mevcut” olan “objektif sınırları vardır

3-Sınırlamanın Sınırları:

Anayasamız temel hak ve hürriyetlerin ancak Anayasada belirtilen şartlarla sınırlanabileceğini öngörmüş böylece sınırlamanın da bazı sınırlarını kabul etmiştir

a)Sınırlama ancak “kanunla” yapılabilirBu idarenin düzenleyici işlemleri ile hürriyetlerin hiçbir şekilde sınırlandırılamayacağı anlamına da gelmez

b)Sınırlama anayasasının “sözüne ve ruhuna uygun olarak yapılırBu şart özellikle Anayasanın temel hak ve hürriyetler için “ek güvenceler” belirtmiş olması durumunda önem kazanmaktadırGerçekten anayasa birçok hallerde sadece bir hak ve hürriyeti tanımakla yetinmemiş;aynı zamanda kanun koyucunun ,o hak veya hürriyeti düzenlerken yapamayacağı hususları da belirtmiştirBunlar kanun koyucuya yönelik yasaklama hükümleridirAnayasadaki ek güvencelere aykırı bir kanuni düzenleme elbette mümkün değildirAyrıca sınırlamanın anayasanın sadece sözüne değil ruhuna yani anayasanın bütününe ve ondan çıkan temel anlama da aykırı olmaması gerekir

c)Kanuni sınırlama ancak Anayasanın 13maddesinde gösterilmiş bulunan genel sınırlama sebeplerine ve ilgili maddede o hürriyet için öngörülmüş olan özel sınırlama sebeplerine dayandırılabilirAnayasanın herhangi bir sınırlama sebebinden söz etmeksizin sadece “kanunla sınırlanabilir” veya “kanunla düzenlenebilir” deyimlerini kullandığı durumlarda,kanun koyucu sınırlamayı ancak genel sebeplere dayandırarak yapabilirSınırlamanın sebebe bağlı olması ,bu gene veya özel sınırlamaların öngörüldükleri amaç dışında kullanılmamalarını da gerektirirMesela kamu düzenini korumak amacıyla getirilmiş olan bir sınırlama genel sağlığın korunması amacıyla kullanılamaz

d)Ölçülülük İlkesi:Bu ilke sınırlamada başvurulan aracın sınırlama amacını gerçekleştirmeye elverişli olmasını bu aracın sınırlama amacı açısından gerekli olmasını ve araçla amacın ölçüsüz bir oran içinde bulunmamasını ifade ederNe 1961 anayasasının 11maddesinde ne de 1982 anayasasının 13maddesinde bu ilkeye rastlanmaktadırBununla birlikte 1982 anayasasının temel hak ve hürriyetlerinin kullanılmasının durdurulmasını düzenleyen 15maddesinde böyle bir kriter bu yoruma varılabilirOlağanüstü durumlarda bile temel hak ve hürriyetlerin kullanılmasının tamamen veya kısmen durdurulmasına ancak “durumun gerektirdiği ölçüde” izin verildiğine göre bunun normal zamanlarda evleviyetle geçerli olması gerekirAYMahkemesi de 1961 anayasası döneminde aldığı bazı kararlarda adını tam olarak koymasa da ölçülülük kriterine dayanmıştır1982 Anayasası döneminde AYmahkemesi ölçülülük kriterini daha sık kullanmıştır

e)Hakkın özü ve demokratik toplum düzeninin gerekleri:Temel hak ve hürriyetlerin özünün ne olduğunu diğer bir deyimle onun içeriği bütün hürriyetler için genel olarak tanımlamak mümkün değildirAncak genel düzeyde şunu söylemek mümkündür ki bir hak veya hürriyetin özü,onun vazgeçilmez unsuru,dokunulduğu takdirde söz konusu hürriyeti anlamsız kılacak asli çekirdeğidir1982 anayasası hakkın özü kavramına yer vermeyerek onun yerine “demokratik toplum düzeninin gerekleri” kriterini kabul etmiştiGetirilen bu kıstas 1961 anayasasının kabul ettiği öze dokunmama kıstasından daha belirgin,uygulanması daha kolay olan bir kıstastırEsasen uluslararası sözleşmeler ve bildiriler de bu kıstası kabul etmiştir

4-Temel Hak ve Hürriyetlerin Kötüye Kullanılmaması:

Temel hak ve hürriyetlerin kötüye kullanılmaması ile ilgili bir hüküm 1961 anayasasının ilk metninde mevcut değildiBu anayasada 1971 yılında yapılan değişikliklerle 11maddeye 3ve 4fıkralar eklenmiştir1982 anayasası ise temel hak ve hürriyetlerin kötüye kullanılmamasını ayrı bir hükümle düzenlemiştir Aslında 1971 anayasa değişikliği ve 1982 anayasası ile bu konuda açık bir hüküm getirilmesi;temel hak ve hürriyetlerin sınırlanmadıkları takdirde mutlak ve sınırsız olacakları gibi bir yanılgıdan kaynaklanmaktadır Oysa belirtildiği gibi hak ve hürriyetlerin kendi niteliklerinden tabiatlarından doğan “objektif sınırları vardırMesela anayasa toplantı ve gösteri yürüyüşlerinin silahsız ve saldırısız olmasını belirtmiş olmasa dahi hiç kimse bu hakkın silahlı ve saldırılı yürüyüşleri yapmayı kapsadığını ileri süremezdi

5-Temel Hak ve Hürriyetlerin Kullanılmasının Durdurulması:

1961 anayasasının temel hak ve ödevlere ilişkin ikinci kısmında temel hak ve hürriyetlerin kullanılmasının durdurulması ile ilgili bir hüküm yoktuBuna karşılık 124maddede sıkıyönetim ve savaş hallerinde hükümlerin nasıl uygulanacağı belirtilmiştiBu dönemde AY mahkemesi sıkıyönetim halini Anayasanın 11maddesinde ve temel haklara ilişkin özel maddelerinde gösterilen hürriyeti sınırlama sebeplerinin dışında ve ötesinde onlardan bağımsız bir sınırlama sebebi olarak görmüştür1982 anayasası temel hak ve hürriyetlerin kullanılmasının durdurulmasının konusunu Temel haklar ve ödevler başlıklı ikinci kısmında 15maddede düzenlemiştirAncak bu düzenlemenin 1961 anayasasının değişik 124maddesinin yorumundan çıkan duruma oranla hürriyetlerin korunması açısından 3 üstünlüğü vardırBiri ölçülülük ilkesinin açıkça benimsenmiş olmasıdırBuna göre savaş seferberlik sıkıyönetim veya olağanüstü hallerde temel hak ve hürriyetlerin kullanılması ancak “durumun gerektirdiği ölçüde” durdurulabilirİkincisi bu tedbirlerin “milletlerarası hukuktan doğan yükümlülükleri ihlal etmemesi şartıdırBu yükümlülüklerden kasıt Türkiye’nin taraf olduğu çeşitli insan hakları sözleşmeleridirÜçüncüsü 15maddenin 2fıkrası savaş seferberlik ve sıkıyönetim durumları ile olağanüstü hallerde dahi hiçbir şekilde durdurulamayacak ve ihlal edilemeyecek bazı temel hak ve hürriyetlerden oluşan bir çekirdek alan yaratmaktadır Bu 3 güvence AYmahkemesine 15 maddede anılan olağanüstü durumlarda da hayli etkin bir anayasaya uygunluk denetimi yapma imkanını tanımaktadırNe yazık ki olağanüstü hallerde sıkıyönetim ve savaş hallerinde çıkarılan KHK’lerin Anayasaya aykırılığı iddiasıyla Anayasa Mahkemesine dava açılamaması (mad148) bu güvencelerin pratik değerini azaltmaktadır

VII)Hukuk Devleti:

1-Kavram:


Anayasamızın 2maddesinde Cumhuriyetin nitelikleri arasında sayılan Hukuk Devleti ilkesi en kısa tanımıyla vatandaşların hukuki güvenlik içinde bulundukları Devletin eylem ve işlemlerinin hukuk kurallarına bağlı olduğu bir sistemi anlatırHukuk dilinde “hukuk devleti” deyimi devletin hukuk kurallarıyla bağlı sayılmadığı “polis devleti” kavr*****n karşıtı olarak kullanılmaktadırBu ilke her şeyden önce devletin işlemlerinin hukuk kurallarına bağlılığını ifade ederHukuk kurallarına bağlılığı sağlayacak mekanizma ise devletin eylem ve işlemlerinin yargı denetimi altında bulunmasıdırHukuk devleti denince ilk olarak yürütmenin hukuka bağlılığı ve yürütme işlemlerinin yargı denetimi altında bulunması akla gelmektedir

2-Yürütme İşlemlerinin Yargısal Denetimi:


Yürütme organının yargısal denetimi konusunda iki sistem vardırBunlardan birincisi söz konusu denetimi yerel yargı organlarına bırakan ve özellikle Anglo-Sakson ülkelerinde uygulanan “adli idare” veya “yargı birliği” sistemidirBu sistemde bir tek yargı organı vardır ve devletle fert arasındaki uyuşmazlıklar tıpkı fertler arasındaki uyuşmazlıklar gibi bu yargı organınca yani genel mahkemelerce çözülürİkinci sistem ise yürütmenin eylem ve işlemlerinde doğan uyuşmazlıkların çözümünü genel mahkemelere değil özel birtakım yargı kuruluşlarına yani idare mahkemelerine bırakır “İdari yargı” adı verilen bu sistem Fransa’da doğmuş ve oradan diğer Kara Avrupası ülkelerine yayılmıştırTürkiye’de de 100 yılı aşkın bir süredir kullanılan sistem budurAnayasa mad155’e göre Türkiye’de idari yargı sisteminin en üst mercii Danıştay’dır 155maddeden ‘de anlaşılabileceği gibi Danıştay’ın idari yargı görevinin yanında merkezi idarenin danışma organı olma fonksiyonu da vardırDanıştay idari davaların bir kısmında ilk ve son inceleme mercii;bir kısmında ise son inceleme (temyiz ) merciidirHukuk devleti ilkesi gerek adli idare gerek idari yargı sistemleriyle bağdaşabilirHukuk devleti bakımından önemli olan nokta yürütmenin eylem ve işlemlerinin bağımsız yargı organlarınca denetlenip denetlenememesidirBu denetim sağlandıktan sonra denetimi yapan mahkemenin genel mahkeme ya da idari mahkemesi oluşu hukuk devleti açısından önem taşımazBuna karşılık yine denetim sistemi ne olursa olsun eğer yürütmenin bir kısım eylem ve işlemleri çeşitli yollarla yargı denetimi dışında bırakılabiliyorsa hukuk devleti ilkesinin zedelenmiş olduğu kanısına varılabilir24 Anayasası döneminde Danıştay bir kısım yürütme işlemlerini siyasal nitelikli görerek bunlardan doğan uyuşmazlıklara bakmayı reddediyorduHükümet tasarrufu adı verilen ve idari yargı organının bir oto-limitasyonuna dayanan bu işlem kategorisinin yanı sıra özellikle 1950-60 yılları arasında çıkarılan bazı kanunlar bir kısım idari işlemler hakkında yargı yoluna başvurulmasını yasaklamış,yani yargı denetimi imkanını kanunla ortadan kaldırmıştır61 Anayasasının 114maddesi idarenin hiçbir eylem ve işlemi hiçbir halde yargı mercilerinin denetimi dışında bırakılamaz hükmünü getirmek suretiyle hukuk devletini sarsan bu tip uygulamalara son vermiş olduBu hüküm bir yandan yasama diğer yandan da yürütme organlarına direktif verir nitelikte idiYasama organına hitap eden yönüyle idari yargı yolunu kapatacak kanunların çıkarılmasını yasaklıyor;idari yargıya h,tap eden yönü ile de bu mahkemelerin bir kısım idari işlemlerden doğan uyuşmazlıkları kendi görev alanları dışında görerek bunlara bakmaktan kaçınmasını yasaklıyorduBu bağlamda 1961 Anayasasının 114maddesi hukuk devleti bakımından çok önemli bir aşama sağlamıştır

Bu hüküm 1982 anayasasının 125mad1fıkrasında aynen korunmuşturNe var ki 1982 anayasasının kendisi (mad125/2) bu kurala iki istisna getirmiştirBuna göre cumhurbaşkanının tek başına yapacağı işlemler ile Yüksek Askeri Şura ‘nın kararları yargı denetimi dışındadırCumhurbaşkanı’nın devlet başkanı sıfatıyla yapacağı işlemler idari işlem olmayacağı için bunların yargı denetimi dışında bırakılmasının hukuk devleti ilkesi açısından bir çelişkisi söz konusu değildir buna karşılık hukuki nitelikleri itibariyle tam anlamıyla idari işlemler olan yüksek askeri şura kararlarının yargı denetimi dışında bırakılmasını hukuk devleti açısından haklı bulmak mümkün değildir1982 Anayasasının 125maddesi 1961 Anayasasının değişik 114maddesine benzer olarak idari yargı denetiminin niteliği ve sınırları ile ilgili bazı hükümler getirmektedirMaddenin 4fıkrasına göre “yargı yetkisi idari eylem ve işlemlerinin hukuka uygunluğunun denetimi ile sınırlıdırYürütme görevinin kanunda gösterilen şekil ve esaslara uygun olarak yerine getirilmesini kısıtlayacak,idari eylem işlem niteliğinde veya takdir yetkisini kaldıracak biçimde yargı kararı verilemez1982 Anayasası 125maddesi (f5/6) 1961 Anayasasında yer almamış olan “yürütmenin durdurulması” konusunu düzenlemektedirBeşinci fıkraya göre “İdari işlemin uygulanması halinde telafisi güç veya imkansız zararların doğması ve idari işlemin açıkça hukuka aykırı olması şartlarının birlikte gerçekleşmesi durumunda gerekçe gösterilerek yürütmenin durdurulmasına karar verilebilirBuna karşılık 6fıkradan olağanüstü hallerde sıkıyönetim seferberlik ve savaş halinde ayrıca milli güvenlik kamu düzeni ve genel sağlık nedenleri ile kanunun yürütmenin durdurulması kararının verilmesini sınırlayabileceği anlaşılmaktadırŞu halde fıkrada sözü edilen durumlarda idari işlemlerin uygulanması halinde telafisi güç veya imkansız zararlar doğacak olsa ve idari işlem açıkça hukuka aykırı bulunsa bile,idari yargının yürütmeyi durdurma kararı verme yetkisi kanunla sınırlanabilecektir ki bunu hukuk devleti ilkesiyle bağdaştırmak güçtür

3-Yasama İşlemlerinin Yargısal Denetimi:

Yürütme işlemlerinin yargısal denetimi hukuk devletinin temel ilkelerinden biri olmakla birlikte tek başına hukukun üstünlüğünü ve vatandaşların güvenliğini sağlamaya yeterli değildirÇünkü bu denetim nihayet yürütme işlemlerinin kanunlara olan uygunluğunu denetleyecektirOysa kanunların kendisi anayasaya aykırı olması durumunda vatandaşların anayasal haklarının çiğnenmesini engelleyemeyecektirHukuk devletinin tam olarak gerçekleşmiş sayılabilmesi için sadece yürütme işlemlerinin kanunlara uygunluğu değil yasama işlemlerinin de Anayasaya uygunluğu yargı organlarınca denetlenmelidir

4-Yargı Bağımsızlığı:

Hukuk devletinin en önemli unsurlarından biri de “yargı bağımsızlığıdır”Gerçekten de yasama ve yürütme organlarını denetleyecek olan organlar yasama ve yürütme karşısında tam bağımsızlığa sahip değillerse yargı denetiminde beklenen yararlar büyük ölçüde ortadan kalkmış olurYargı bağımsızlığının tam olarak güvence altına alınmamış olduğu sistemlerde gerçek anlamda tam olarak bir hukuk devletinden söz etmeye imkan yoktur

5-Kanuni Hakim Güvencesi:

1961 Anayasasının ilk metninde bu güvence madde 32’de “Tabii Yargı Yolu” başlığı altında düzenlenmiştiSözü geçen madde 1971 değişiklikleriyle değiştirilmiş ve halen yürürlükte olan 1982 anayasasındaki ifadede de kullanılan ifade kabul edilmiştirBuna göre hiç kimse tabi olduğu mahkemeden başka bir mercii önüne çıkarılamazTabii yargı ilkesi uyuşmazlığı yargılayacak olan mahkemenin o uyuşmazlığın doğmasından önce kanunen belli olmasıdır1971 tarihli Sıkıyönetim kanununda bu ilkeye uygunluğu şüpheli görülebilecek birtakım hükümlerin varlığı maddenin 1971 anayasa değişikliği sırasında değiştirilmesine yol açmıştırBu kanuna göre sıkıyönetim ilan edilen yerlere bu sıkıyönetime neden olan olaylara ilişkin suçları sıkıyönetim ilanından en çok 3 ay öncesine kadar yargılayabilmekteydiGörülüyor ki bu durumlarda bir ceza davası suçun işlendiği anlarda mevcut olmayan ve kurulup kurulmayacağı bilinmeyen bir mahkeme tarafından görülmektedir61’deki tabii kelimesi yerine kanuni lafının getirilmesinin sebebi kanunun lafzen yorumlandığında hukuk devleti ilkesiyle çelişmiyor olmasıdırFakat öz itibariyle yine de tabii yargı ilkesi hukuk devletinin ayrılmaz bir parçası olduğu için bu çelişkili bir mevzuudurBunun çözümü de 143maddenin son fıkrasında öngörülmüştürBuna göre sıkıyönetim ilan edilen yerlerdeki DGM’ler Sıkıyönetim Mahkemelerine dönüştürülebilirBöylece yargılama yapılacak mahkemelerin sonradan kurulmamış olması sağlanarak bu ilkeye uyum sağlanmıştır

6-Ceza Sorumluluğu İlkeleri:

Anayasamızın 38maddesi hukuk devletinin suç ve cezalara ilişkin bazı unsurlarını saymaktadır

7-Hukukun Genel İlkelerine Bağlılık:

61 ve 82 anayasaları “hukukun genel ilkeleri”’nden doğrudan doğruya söz etmemiş olmakla birlikte 61-132 ve 82-138 maddeleri bu ilkelerin hakim tarafından bir hukuk kaynağı olarak kullanılabileceğini ima etmişlerdirHukukun genel ilkelerinin tam ve herkesçe kabul edilebilecek bir tanımını yapmak kolay olmamakla birlikte bu konuda pozitif bir temel olarak Milletlerarası Adalet Divanı Statüsünün 38maddesinden yararlanılabilirBu madde uygar milletlerce tanınmış genel hukuk ilkelerini milletler arası hukukun kaynakları arasında saymıştırAY mahkememizde muhtemelen bu tanımdan esinlenerek hukukun genel ilkelerini “hukukun bilinen ve tüm uygar ülkelerin benimseyip uyduğu ilkeler” olarak tanımlamıştırRousseau hukukun genel ilkelerini bir bölümü sadece milletler arası hukuka özgü olmak bir bölümü de milletlerarası hukuk ve milli hukuk düzenlerinde ortak olmak üzere iki kategoriye ayırmıştırRousseau’ya göre iki hukuk düzeninde ortak olan ilkeler şunlardır:Ahde vefa ,hakkın kötüye kullanılmaması, kazanılmış haklara saygı,sebepsiz zenginleşme,gecikme faizi,verilen zararın tazmini,kesin hükme saygıBunlara kimsenin sahip olduğu haklardan fazlasını devredememesi kimsenin kendi davasında hakim olamaması mücbir sebep ve diğer bazı ilkeler de eklenebilirAY mahkemesinin 82 anayasası döneminde verdiği kararlarda dayandığı bazı genel hukuk ilkeleri de şunlardır:İyi niyet ahde vefa kazanılmış haklara saygı kanunların geriye yürümezliği kesin hükme saygı devlete (ve kanunlarına) güven özel kural genel kural çatışmasında özel kuralın uygulanması

VIII-Sosyal Devlet:

1-Sosyal Devletin Anlamı:


20yy’da Batı demokrasilerinde ortaya çıkmış olan sosyal devlet veya refah devleti kavramı devletin sosyal barışı ve sosyal adaleti sağlamak amacıyla sosyal ve ekonomik hayata aktif müdahalesini meşru ve gerekli gören bir kavramı ifade ederSosyal devlet bu anlamda geçen yüzyılın “jandarma devlet” anlayışından ayrılırLiberal felsefeden esinlenen jandarma devlet anlayışı devletin görevlerini dışa karşı savunmayı ve yurt içinde düzen ve güvenliği sağlamaktan ibaret görmekte özellikle devletin ekonomik hayata müdahalesini sadece gereksiz değil aynı zamanda ekonominin doğal kanunlarının işleyişini bozacağını savunduğu için zararlı görmekteydiSosyal devlet devletin sosyal ve ekonomik hayata müdahalesi yoluyla sınıf çatışmalarını yumuşatan ve milli bütünleşmeyi sağlamaya çalışan bir devlet anlayışıdır1982 anayasasının 35maddesi mülkiyet ve miras haklarını 48maddesi de çalışma sözleşme ve özel teşebbüs kurma hürriyetlerini tanımaktadırBu maddede görünmektedir ki özel teşebbüslerin serbestçe kurulabilmesine hatta devletin bunların güvenlik ve istikrar içinde çalışmasını sağlayacak tedbirler almakla yükümlü olmasına karşılık,devlet özel teşebbüslerin “milli ekonominin gereklerine ve sosyal amaçlara uygun yürümesini” sağlamakla da yükümlüdürDiğer bir deyimle özel teşebbüs hürriyetine bu amaçlarla bazı sınırlamalar getirilebilirSosyal devlette mülkiyet haklarla birlikte ödev ve yükümlülükleri de içeren bir statüdürNitekim mülkiyet ve miras haklarını tanıyan 35maddenin 2 ve 3 fıkraları 61 anayasasının 36maddesine paralel olarak bu hakların kamu yararı amacıyla kanunla sınırlanabileceğini ve mülkiyet hakkının kullanılmasının toplum yararına aykırı olamayacağını belirtmiştir

Sosyal devletin hürriyet anlayışı da klasik liberal devletin hürriyetleri sadece birer negatif statü hakkı yani kişiye devlet karşısında özerk bir alan tanıyan ve devlete o alana girmeme yükümlülüğünü yükleyen anlayışından farklıdırSosyal devlet devlete karşı korunan hürriyetlerin yanında hürleştirme kavramına da yer verir1982 anayasası 61 anayasasına paralel olarak devlete “kişinin temel hak ve hürriyetlerini sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak şekilde sınırlayan siyasal ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya insanın maddi ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmak” ödevini vermiştirSosyal devlet bunu gerçekleştirmeye çalışırken elbette mutlak bir sosyal ve ekonomik eşitlik anlayışıyla değil “nisbi” bir fırsat eşitliği anlayışıyla hareket ederFırsat eşitliği kavr*****n Anayasamızdaki somut bir yansıması 42maddeye göre Devletin,maddi imkanlardan yoksun başarılı öğrencilerin öğrenim hayatlarını sürdürmeleri için onlara burs veya çeşitli imkanlar sağlaması ödevidir

2-Devletin Ekonomik Hayata Müdahalesinin Ölçüsü:

1961 anayasasında devletin ekonomik ve sosyal hayata müdahalesinin ilkelerini belirleyen genel bir hüküm yer almıştı41madde iktisadi ve sosyal hayatın “adalete tam çalışma esasına ve herkes için insan hayatına yaraşır bir yaşayış seviyesi sağlanması” amacına göre düzenleneceğini belirtmekte ve yatırımları “toplum hayatının gerektirdiği önceliklere” yöneltmeyi devletin ödevi olarak görmekteydi82 anayasası devletin ekonomik hayata müdahalesiyle ilgili böyle genel bir hükme yer vermemiş olmasıyla birlikte devlet müdahalesine ilişkin hükümler anayasanın çeşitli maddelerine serpiştirilmiş bulunmaktaydıBu serpiştirilmiş müdahale hükümlerine rağmen Anayasamızdaki sosyal devlet anlayışının siyasal iktidarlara belli bir ekonomik politika modelini empoze etmediği açıktırAnayasa açısından söylenebilecek olan şey bu anayasa ile ne saf liberal ne saf devletçi ekonomi modelinin uygulanmasının mümkün olduğudurBu çok geniş çerçeve içerisinde siyasal iktidarların ekonomik politikayı kendi siyasal tercih ve önceliklerine göre yönlendirebilecekleri doğal olduğu gibi demokratik rejimin gereklerine de uygundurEğer 82 anayasasında bir dereceye kadar bir ekonomik politika tercihi varsa bunun sosyal piyasa ekonomisi olarak adlandırılması doğru olurBilindiği gibi bu kavram piyasa ekonomisinin işleyişinden doğabilecek bazı aksaklıkların tekelleşmeleri önlemek serbest rekabet ilkesine işlerlik kazandırmak piyasada egemen olan gücün kötüye kullanılmamasını sağlamak ve tüketiciyi korumak amaçlarıyla devlet tarafından yapılacak müdahale ve düzenlemelerle giderilmesini öngörmektedir

3-Sosyal Devletin Hukuki Yöntemleri:

a-Herkese İnsan Haysiyetine yakışır bir hayat sağlamaya yönelik tedbirler:


Sosyal devletin temel amaçlarından birinin herkese insan haysiyetine yaraşır asgari bir hayat düzeyi sağlamak olduğuna şüphe yokturBunun yolları arasında herkese çalışma imkanının sağlanması çalışan herkese insanca yaşayabilmesini mümkün kılacak adaletli bir ücret ödenmesi ve çalışamayacak durumda olanların da çeşitli sosyal güvenlik tedbirleri ile korunması yer almaktadırBunlar anayasanın 49-55-60-61 maddelerinde düzenlenmiştirŞüphesiz insan haysiyetine yakışır bir asgari hayat düzeyinin sağlanması sadece bu tedbirlerle gerçekleşemezİnsan haysiyetine yakışır bir hayat insan haysiyetine yakışır bir konutta sağlık içinde yaşama ihtiyacının ve asgari kültürel ihtiyaçların tatminini de içine alırBunlar da anayasanın 56-57-42maddelerinde düzenlenmiştir

b-Vergi adaleti:

Çağdaş sosyal devlette gelir ve servet eşitsizliklerini azaltmada en önemli rolü vergi politikası oynamaktadırBu politika anayasamızın 73maddesinde açıklanmıştırVergi hukukunda “artan oranda (müterakki) vergi” denilen ve Türk gelir vergisi sisteminde de kabul edilmiş olan vergilendirme sistemi yüksek gelir tabakalarından yüksek oranda ,düşük gelir tabakalarından ise düşük oranda vergi alınması suretiyle gelir eşitsizliklerinin azaltılması amacını taşır

c-Kamulaştırma ve Devletleştirme:

Kamı hizmetlerini yürütebilmek için gerekli olan özel mülkiyet altındaki bir taşınmazın sahibinin isteğine bakılmaksızın kamu mülkiyetine geçirilmesi işlemine kamulaştırma denirKonu anayasamızın 46 maddesinde düzenlenmiştirAnayasada özel bir rejime tabi tutulan sosyal amaçlı kamulaştırmalar,sosyal devletin bir yöntemi olarak kabul edilirKamulaştırmanın usulü 63/3 maddede düzenlenmiştirKamulaştırmanın genelde sosyal devlet ilkesi ile ilgili olmamasına karşın anayasanın 17maddesinde düzenlenen devletleştirme tipik bir sosyal devlet aracıdırBu hükme göre kamu hizmeti niteliği taşıyan özel teşebbüsler kamu yararının zorunlu kıldığı hallerde devletleştirilebilirDevletleştirme gerçek karşılığı üzerinden yapılırGerçek karşılığının hesaplanması ve usulü kanunla düzenlenirGörülmektedir ki; kamulaştırma işleminin konusu özel mülkiyetteki taşınmaz mallar olduğu halde devletleştirme işleminin konusu özel teşebbüslerdirDevletleştirme bakımında 61 ve 82 anayasaları bakımından önemli bir fark61 anayasasının devletleştirilen özel teşebbüsün gerçek karşılığının taksitlendirilebilmesidir82 anayasası ise taksitlendirmeyi kaldırarak devletleştirmeyi zorlaştırmıştır82 anayasası döneminde devletleştirme 1984 tarihli 3082 sayılı kanunla düzenlenmiştirBu kanuna göre özel teşebbüslerin devletleştirilmesi için şu şartların birlikte gerçekleşmesi gerekmektedir:

-Devletleştirilecek özel teşebbüsün yaptığı hizmet veya üretimin ülke çapında kamu ihtiyacına hitap etmesi
-Bu hizmet veya üretimin kontrol rekabet ikame veya başka yollardan sağlanması imkanının bulunmaması
-Hizmet veya üretimin yavaşlatılması veya durdurulması halinde kamunun büyük zarar görmesi

Devletleştirme klasik sosyal devletin araçlarından biri olarak kabul edilmekle birlikte özellikle 80’lerden itibaren dünyanın büyük bölümüne egemen olan serbest piyasa ekonomisinin etkisiyle eski önemini kaybetmiştirOnun yerine tam tersine KİT‘lerin özel teşebbüse devredilmesi yani özelleştirme Türkiye dahil pek çok ülkede önem kazanmıştır

d-Planlama:


Sosyal devletin temel ilkelerinden biri de planlamadırPlanlama toplumun ekonomik kaynaklarının ekonomik kalkınmayı sağlamak amacıyla bilimsel ve akılcı biçimde kullanılmasını sağlarGerçekten sosyal devlet anlayışı devletin sosyal ve ekonomik hayata müdahalesini öngördüğüne göre bu müdahalenin sistemli,tutarlı ,akılcı ve bilimsel bir biçimde yapılması gerekirBunu sağlayacak araç da planlamadırBu konu anayasanın 166maddesinde düzenlenmiştirBu hüküm 61 anayasasının planlanmaya ilişkin olan41 ve 129maddelerinden bazı yönlerden ayrıldığı görülmektedir61 anayasasında planlamayı yapacak olan devlet organı Devlet Planlama Teşkilatı olarak belirtildiği halde 82 anayasası bu organı ismen zikretmemiştirDaha önemlisi 82 anayasasına göre planlamanın amaçları 61 anayasasındakinde hayli farklıdır61 anayasası planlamanın araçları arasında ekonomik kalkınma hedefi kadar sosyal devlet anlayışının gereği olan sosyal önceliklere de ağırlık vermiştirBuna karşılık 82 anayasasının daha çok milli tasarrufu ve üretimi arttırmak,fiyatlarda istikrar ve dış ödemelerde denge sağlamak,yatırım ve istihdamı geliştirmek gibi salt ekonomik amaçları vurguladığı görülmektedirDiğer bir deyimle 1982 anayasasının planlama anlayışı liberal bir ekonomik politika ile daha kolay bağdaşabilecek niteliktedir

e-Sosyal Haklar:

Sosyal haklar sosyal devletin en önemli unsurlarından birini oluştururSosyal hakları amaçlarına göre ayırt etmek mümkündürSosyal haklar ister olumlu ister olumsuz edim gerektirsinler,ister toplu ister bireysel olarak kullanılabilsinler,sosyal adaleti sağlamaya,sosyal eşitsizlikleri azaltmaya,toplum içinde ekonomik bakımdan zayıf olan sınıf ve grupları korumaya yönelik haklardır82 anayasasının “Sosyal ve ekonomik haklar ve ödevler” başlığını taşıyan 2kısım 3bölümünde de bu anlamdaki sosyal haklarla,çalışma ve sözleşme hürriyeti,işverenlerin sendika kurma hakkı,lokavt hakkı gibi ekonomik bakımdan zayıf olanların korunması amacını gütmeyen “ekonomik haklar” bir arada yer almıştırDar anlamdaki sosyal hakların içine de bir bölümü devletin olumsuz edimini gerektiren (sendika,grev) bir bölümü ise olumlu edime ihtiyaç gösteren (eğitim,sağlık) haklar girerBazı temel haklar ise bazı yönleri ile sosyal hak bazı yönleri ile de klasik hak olması mümkündür(Eğitim öğretim hakkı mad42)

IX-Eşitlik:

Eşitlik ilkesi 1982 anayasasının 10maddesinde düzenlenmiştirEşitlik ilkesinin bu ilkeden yararlananlar açısından bir temel hak yani eşit işlem görmeyi yada ayrım gözetilmemesini isteme hakkını doğurduğu kuşkusuzdurAncak eşitlik aynı zamanda muhatapları yani devlet organları ve idare makamları açısından da anayasal bir buyruk devlet yönetimine egemen bir ilkedir61 anayasasının eşitlik ilkesine “temel haklar ve ödevler” kısmında (mad12) yer verilmiş olmasına karşılık 82 anayasası bu ilkeyi “genel esaslar” kısmında düzenlemiş olması da eşitliğin temel bir devlet yönetimi ilkesi olarak düşünülmesi gerektiği görüşüne güç katarGenel anlamda eşitlik ilkesi ise şekli hukuki eşitlik ve maddi hukuki eşitlik olarak ikiye ayrılırŞekli hukuki eşitlikten kastedilen kanunların genel ve soyut nitelik taşıması yani kapsadığı herkese eşit olarak uygulanmasıdırMaddi hukuki eşitlik şekli eşitliğin ötesinde aynı durumda bulunanlar için haklarda ve ödevlerde yararlarda ve yükümlülüklerde yetkilerde ve sorumluluklarda fırsatlarda ve hizmetlerde eşit davranma zorunluluğunu içerirTürk AY mahkemesi kanunlardaki sınıflandırmanın eşitlik ilkesine aykırı olup olmadığını denetlerken “haklı neden” kriterine dayanmaktadırMesela kanun önünde eşitlik ilkesi “tüm yurttaşların her yönden mutlaka,her zaman aynı tutulmaları zorunluluğunu içermezBirtakım yurttaşların başka kurallara bağlı tutulmaları haklı bir nedene dayanmakta ise böyle bir durumda kanun önünde eşitlik ilkesine uyulmadığından söz edilemez

__________________





Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.