Roma İmparatorluğu... |
10-09-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Roma İmparatorluğu...Roma İmparatorluğu Bugünkü İtalya’nın Latium bölgesinde, Tiber Irmağı’na bakan tepelerde kurulmuş birkaç köyden oluşan eski Roma, sonradan dünyanın en büüyk imparatorluklarından birinin merkezi oldu Romalılar tarihte pek çok ülkenin dilini, edebiyatını, yasalarını, yönetim biçimini ve mimarlığını etkiledi Roma Tarihinin Dönemleri aKrallık Öncesi Dönem (İÖ 753 öncesi) bKrallık Dönemi (İÖ 753 - 509 arası) cCumhuriyet Dönemi (İÖ 509 - 27 arası) d İmparatorluk dönemi (İÖ 27– IS 476 arası) Krallık Öncesi Dönem İtalya’da eskitaş çağından beri yaşayan insan toplulukları vardı İÖ 3000’lerde, yenitaş çağına geçmiş Akdeniz asıllı halklar görülürİtalya’ya 1200yıllarında gelen kabileler İtalikler’dir İtalikler’in yerli halkla karışmalarından “Latinler”(ovalılar) denen halk doğmuş İtalya’ya Anadolu’dan gelen, Romalı ozan Vegilius’un Aeneas destanında anlatılan Etrüskler’in, denizcilikte usta bir halk olduğu anlaşılıyor Etrüksler, İtalya’da tarımcı köy toplulukları halinde yaşayan Latinler üzerinde kurdukları egemenlikle, toplumsal farklılaşmaya uğramış toplumların,dolayısıyla uygarlığın orataya çıkmasına yol açmıştır Bu olaydan yüzyıl kadar sonra bazı Latin köyleri birer kent duruma geçmişler Bu kent toplumlarında şarap, zeytinyağı ve maden işletmeciliği, Kartaca , Fenike ve Ege adaları ile ticaret ilişkileri görülür Siyasi örgütleniş “civitas” denen bağımsız kent devletleri biçimindedir Kent devletleri önceleri seçimle iş başına gelen ve aynı zamanda en yüsek komutan, yargıç,din adamı olan krallarca yönetilirdi Zamanla monarşilerin yerini aristokrasiler alır Krallık Dönemi Efsaneye göre,Roma’yı Romus ve Romulus kardeşler kurmuştur Eskiçağ tarihçileri, Roma krallığının başlangıcı olarak IÖ 753’ü verirler Etrüksler, üzerinde egemenlik kurdukları Latin köylerini birleştirip Roma kentini kurarken, yerli halkı kentin kurulmasında zorla çalıştırmışlar Bu durum iki toplumun arasını açmış Latin halkın zamanla güçlenen aristokratları , bir buçuk yüzyıl sonra ayaklanarak IÖ 509’da Etrüks kralını kovmuşlar Romus ve Romulus Bir efsaneye göre Roma kenti MÖ 753’te Romus ve Romulus tarafından kurulmuştur Bu efsaneye göre Romulus Roma’nın kurucusu, Romus ise onun ikiz kardeşidir Eski İtalyan kentlerinden Alba Longa’nın Numitor adında bi kralı vardır Numitor’un tahtına göz diken kardeşi Amulius onu devirir ve tahtını güvenceye almak için, Numitor’un kızı Rhea Silvia’ya hiç evlenmeyeceğine ilişkin yemin ettirir Evlenirse, doğacak çocukları tahta sahip çıkacağından korkmaktadır Oysa savaş tanrısı Mars, Rhea’ya aşık olur Rhea’nın Mars’tan ikiz oğulları dünyaya gelir Rhea’nın oğullarının büyüyüp kendisini tahtından edecekleri kaygısıyla, Amulius bebekleri bir sandığın içinde Tiber Irmağı’na attırır Taşan ırmağın suları alçalınca ikizlerin içinde bulunduğu sandık kıyıya vurur Onları bulan dişi kurt, sütüyle besleyerek büyütür Kurt gibi, Mars’ın kutsal saydığı hayvanlardan olan ağaçkakan da çocuklara yiyecek taşır Daha sonra ikizleri bulan kralın çobanı Faustulus onları karısına götürür Çobanla karısı Romus ve Romulus adlarını verdikleri çocukları öz çocuklarıymış gibi büyütürler Her ikisi de gözünü budaktan sakınmayan, güçlü ve yiğit delikanlılar olur ve serüvenci birçoban çetesinin başına geçerler Bir gün Romus yakalanır, cezalandırılmak üzere Numitor’un huzuruna çıkarılır Delikanlının hiç çobana benzemediğini gören Numitor, onu sorguya çeker ve çok geçmeden kim olduğunu anlar Amulius’a baş kaldıran Romus ve Romulus onu öldürüp krallığı büyükbabaları Numitor’a geri verirler Bir kent kurmaya karar veren Romus ve Romulus, dişi kurdun onları emzirip büyüttüğü yeri seçerler Romulus, Palatium (günümüzde Palatino) Tepesi’nin çevresine bir duvar örmeye başlar Romus yaptığı duvarın çok alçak olduğunu ileri sürerek kardeşiyle alay eder ve kanıtlamak için üzerinden atlar Öfkesine yenik düşen Romulus, Romus’u öldürür Bir başka efsaneye göre ise iki kardeş ikiz oldukları için kentin başına kimin geçeceğine karar vermek amacıyla kehanetlere başvururlar İkisi de birer tepeye çıkar ve gelecek kehanetleri beklemeye başlarlar İlk kehanet Romus’a gelir: 6 tane akbaba görmüştür İkinci olarak Romulus’a kehanet gelir: 12 akbaba görmüştür Romus ilk kendisinin kehaneti gördüğünü öne sürerek başa geçmek ister, fakat Romulus kendisinin daha çok akbaba gördüğünü ileri sürer ve o da başa geçmek ister Böylece iki kardeşin arasında bir tartışma olur, Romulus Romus’u öldürür ve başa geçer Romulus, kendi adından esinlenerek “Roma” adını verdiği yeni kentin yapımını sürdürür Kendisine sığınan kanun kaçaklarını, Capitolium (günümüzde Capitolino) Tepesi’ne yerleştirir Ne var ki, aralarında hiç kadın yoktur Romulus, bi İtalyan kabilesi olan Sabinler’in kadınlarını kaçırmak için hileye başvurur Bir şenlik düzenleyerek Sabinler’i çağırır Erkekler eğlenceye dalınca, Romulus’un adamları Sabinli kadınları kaçırır Öfkeden deliye dönen Sabinli erkekler, kralları Titus Tatius’un önderliğinde Romulus’la savaşırlar Ama Romalı eşlerinden hoşlanmaya başlayan Sabinli kadınlar araya girerek barışı sağlar Titus Tatius, bir savaşta ölene kadar, Romulus’la birlikte iki halkı da yönetir Yaşamının geri kalan döneminde tek başına hüküm süren ve hem savaşta, hem de barışta büyük bir önder olduğunu kanıtlayan Romulus, günün birinde şiddetli bir fırtına sırasında yok olur Romalılar onun tanrıya dönüşerek gökyüzüne yükseldiğine inanırlar, Quirinus adıyla ona taparlar MS IV yüzyılda ortaya çıktığı düşünülen bu efsanenin Roma kentinin adını ve bazı gelenekleri açıklamak için bir Yunan öyküsünden esinlenilerek yaratılmış olduğu sanılmaktadır Cumhuriyet Dönemi Etrüks kralını kovarak yönetimi el geçiren, kendilerine Patricii(babalar) denen Latin aristokratları, Etrüks karallık kurumuna duydukları düşmanlıktan dolayı, krallık düzenini yıkıp, cumhuriyeti kurmuşlar Batı dillerinde cumhuriyet anl!!!!! gelen “republic” Latince’de “halk için” anl!!!!! gelen “Res publica”den gelmektedirRes publica zamanla, toplumun tek kişi tarafından değil meclislerce yönetilmesi anlamını kazanmıştır Bir yönetime cumhuriyet denilmesi için meclislerin halk meclisi olması zorunlu değildir Gerçekten, Roma Cumhuriyeti de “aristokratik bir cumhuriyer”tir Nüfusunun %10’nu oluşturan patriciler iyi örgütlenmiş büyük toprak sahipleri sınıfıydı ve tam vatandaşlık haklarına sahiptiler Nüfusunun %90’nı oluşturan sınırlı vatandaşlık hakları tanıdıkları plebler üzerinde aristokratik bir cumhuriyet yönetimi kurmuşlardı Plebler sınıfı da yoksul ve zengin plebler olarak ikiye ayrılır Zengin plebler bir kentsoylular sınıfını oluştururken, pleblerin yoksullaşan kesimi Rıma proletaryasını oluşturacaktık Latimce’de “proles” çocuk demektir Vatandaşları zenginliklerine göre ordunun birliklerine almak ve öteki vatandaş haklarıyla ve görevleriyle ilgili düzenlemeleri yapmak amacıyla, Roma vatandaşları çeşitli server sınıflarına ayrılırlarken, ploterya adı, vatandaşların çocuklarından başka servertleri olmayan yoksul kesimini belirtmek için kullanılmıştı Roma toplumunun cumhuriyet dönemindeki bu sınıfları dışında ileride imparatorluk döneminde, plenblerin orduya süvari olarak atlarıyla katılan üst tabakalılaradan oluşan bir “atlılar” sınıfı ortaya çıkacaktır Zenginleşen plebler patricileri zorlayarak siyasal haklarını genişletip memur olmaya başlayınca, patrici üyeleriyle evlenmelerini önleyen yasaları da kaldırtmışlar Böylece patrici üyeleriyle zengin pleblerin karışmalarından doğan bu sınıfa, iyiler anlmaına gelen “optimates” denecektir Buna karşılık zengin olmayan halk sınıfına “populares” denmeye başlanacaktır Daha önceleri patriciler ile plebler arasında olan sınıf ve iktidar kavgaları, cumhuriyetin sonlarına doğru ve imparatorluk döneminde optimates ve populares sınıfları arasında sürecektir Roma’da cumhuriyet döneminin tarihi, dışta Roma’nın gelişmesinin, içte sınıf kavgalarının tarihi olmuştur Roma kent devleti güçlenirken, Romalılar Sicilya’da ve Kartaca’da kölelerin ya da serflerin çalıştırıldıkları büyük topraklarda kapitalist yöntemlerle, pazara dönük, karlı tarımsal üretmin yapıldığına tanık oldular Roma toprak ağaları, “latifundia” denen çiftliklerde yapılan bu yönetim biçimini benimsediler Bu, bir yandan sınıf çatışmalarına yol açarken, öte yandan Roma’yı geniş toprakları olan bir kara imparatorluğu durumuna getirme yolunda sonuçlar doğurdu Roma, Atina’dan çok daha büyük çapta köle emeğine dayanan bir toplumdu İç gelişmeler alanında Roma plebleri, patrici sınıfyla savaşımlarında adım adım ilerleyerek, Roma’nın yönetiminde gittikçe daha fazla söz sahibi olabilmeyi başardılar Önce patricilerin “Senato”suna karşlık kendi “Pleb Meclsini” kurdular Patricilerdenn istedikleri hakları alamayınca “öyleyse kendi başınızın çaresine bakın” diyerek, Roma’dan ayrılıp başka bir yerde kendi topluluklarını kurmak üzere yürüyüşe geçince, borçlarını bağışlatıp, köle durumuna düşmüş üyelerinin özgürlüklerini geri verdirip “tribün” denen memular ile Roma yönetimine katılma haklarını elde ettiler İÖ 450 yılında “On iki Levha Yasası”nı, aristokratik sözlü hukukunun yerine geörmeyi başardılar İÖ 447’de Pleb meclisini bir halk meclisi durumana getirerek, Senato gibi yasa çıkarma yetkisine sahib bir meclise kavuştılar İÖ 445’te ise, pleblerle patrici sınıfından olanların evlenmlerini yasaklayan yasayı kaldırttılar İÖ 421’de, daha önce yalnızca patrici üyelerine açık olan Roma yüksek memurlukları pleblere açıldı İÖ 326’da borç köleliği kaldırıldı İÖ 287’de plebler bir kez daha kendi devletlerini kurmak üzere Roma’dan ayrıldıklarında, çaresiz kalan patriciler, pleb halk meclisini Senatoya eşit bir yasama gücüne sahip olmasını kabul ettiler İçte sınıf çatışmaları bu yönde gelişirken, dışta Roma’nın hızla genişlendiğini görüyoruz Roma ilk gelişmelerini tuz ticareti yolu üzerinde bulunuşuna borçludur Tuz ticaretine zamanla zeytinyağı ve şaağ ticareti eklenmiş, bu yolla zeytin ve üzüm tarımına geçilmiştir Latifundilarda köleler çalıştırarak pazara yönelik bir tarım gerçekleştirilmiştir Bu gelişmeler patricilerin topraklarını genişletme yolunda bir politika izlemelerine neden olmuştur İÖ 493’de Roma’nın otuz Latin kent ile kurduğu “Latin Birliği” giderek Roma’nın bunlar ve bunlara eklenen kentler üzerine dayattığı bir egemenliğe dönüşür İÖ448’de Roma Akdeniz ticaretine girerek, genişlemesine hem karadan hem denizden sürdürme olanağı bulmuştur Roma kentince yönetilen Latin Birliği’ni yönetime katılma hakkı olmayan kentleri, kendilerine de Roma vatandaşlık haklarının tanınması isteği ile İÖ340’ta ayaklandılarBu ayaklanma bastırıldı; ama dene de bunların halklarına Roma vatandaşlık hakları tanındı Ancak Roma, kentler arası ticareti elinden kaçırmamak için, bu kentlerin birbirleri ile olan ticareti yasakladıİÖ272’den sonra Roma, Güney İtalya daki Yunan kent devletlerini ele geçirdi İÖ264’te Akdeniz ticareti ve gemenliği yolunda Kartaca ile savaştı İÖ210’da Kartaca’yı kesin olarak yenince Akdeniz’i ele geçirdi İÖ168’de Makedonya’yı İÖ146’da Yunanistan’ı topraklarına kattı Cumhuriyetten İmparatorluğa MS III yüzyılın sonlarına doğru, Yunan uygarlığı Roma’da yayılmaya başladı Romalılar bu uygarlığa büyük bir saygı ve hayranlık duydu Bu nedenle, Makedonya Kralı V Philippos ( MÖ 238 – 179 ) Yunan kentlerini ve Anadolu’yu tehdit edip de, bu kentler Roma’dan yardım isteyince, bu isteğe olumlu yanıt veren Romalılar, Makedonyalılar’la dört yıl çarpıştılar Sonuçta Doğu Akdeniz Roma’nın hakimiyetine girdi; MÖ 146’da Makedonya ve Yunanistan da birer Roma eyaleti oldu Böylece tüm Akdeniz Roma’nın egemenliği altına girdi Bu zaferler sonucu Roma güçlendi ve zenginleşti Mal ve köle ticareti gelişti Senatörler ve öbür yöneticiler çabuk zengin olmanın yollarını ararken, bazı eyalet yöneticilerinin de vergi toplarken zora başvurmaları halkın tepkisini çekiyordu Kişisel hırslar ve açgözlülük, cumhuriyetin ilk yıllarındaki yurtseverliğin ve özverililiğin yerine geçmişti MÖ II yüzyılın sonlarına doğru yönetici sınıfın davranışlarını eleştiren Tiberius ve Gaius Gracchus adlarında iki kardeş, halkın daha fazla hak sahibi olması için mücadele etmeye başladılar MÖ 133’te soyluların el koyduğu kamu topraklarını yoksul halka dağıtmak için bi yasa tasarısı hazırladılar Romalılar’ı uyandırmak için canları pahasına mücadele eden bu kardeşlerin ikisi de acımasızca öldürüldü Ama çabaları boşuna olmamış, Romalılar’da haksızlıkların ortadan kalkması için siyasal bir reform gerektiği inancı yerleşmişti Bu sıralarda Roma ordusunda köklü bir değişiklik oldu Ücretli askerler , yurttaş askerlerin yerini almaya başladı Yurttaş askerler tümüyle ülkelerine bağlı oldukları halde, yeni profesyonel askerler, komutanları her kim ise ona bağlanıyordu Bu durum Roma’nın siyasal yaşamını büyük ölçüde etkiledi O tarihten sonra başarılı generaller ordularının desteğiyle üstün bir güç ve yetki sahibi olmaya başladı Gaius Marius’un askerlerin desteğiyle nasıl yükseldiği buna örnektir Doğuştan “pleb” olan Marius, kendine sadık ordusunun desteğiyle konsül olmuştu İlk kez MÖ 105’te Kuzey Afrika’da Numidya’nın kralı olan Iugurtha’yı yenerek ünlenen Marius, daha sonra İtaly’nın kuzeyini tehdit eden Germen kabilelerini de üst üste iki kez yenmeyi başarmıştı Bundan sonra patricilerin generali Sulla ile güçlerini birleştirerek Roma ile savaşan komşu halkları yenilgiye uğrattı Sulla, Yunanistan’ı ve doğuyu tehdit eden Mithridates’le savaşmak için Roma’dan ayrıldı “Mithras” Güneş tanrısının adıydıMithridates ise “Güneş tanrısının soyundan” anl!!!!! geliyordu Karadeniz’in doğusunda bir krallık olan Pontos tahtına geçen VI Mithridates kanlı bir egemenlik kurarak dünyaya korku salmış, annesini hapse attırdıktan başka, kardeşini de öldürtmüştü Üç ayrı zamanda Roma’ya savaş açan Mithridates, sonunda Romalı general Pompeius’a yenildi Sulla doğuda Mithridates’le savaşırken, Marius Roma’da yönetime el koydu Sulla seferden döndüğünde Marius ölmüştü, ama Sulla öcünü Marius’un yandaşlarından ve halktan aldı Sonsuz yetkilerle MS 82’de kendini diktatör seçtirdi Sulla’dan sonra Roma’da yasadışı olaylar ve siyasetçilerin entrikaları hız kazandı MÖ 73’te Spartaküs adında bir gladyatör kölelerden oluşturduğu ordusuyla Roma’ya baş kaldırdı Çok sayıda Roma lejyonunu yenilgiye uğrattıktan sonra MÖ 71’de yenildi ve öldürüldü MÖ I yüzyılın ortaları Julius Caesar ile Pompeius arasındaki rekabetle geçti Her ikisi de yetenekli ve değerli önderlerdi Bir süre, zengin bir soyu olan Marcus Crassus’u da aralarına alarak “birinci Triumvirlik” denen üçlü yönetim denemesinde bulundular Crassus , MÖ 53’te öldükten sonra Pompeius Caesar’ın Galya’daki askeri başarılarını eskisinden daha fazla kıskanmaya başladı Caesar’ın geri çağırılması için hükümeti etkiledi Caesar, bu buyruğa uyarak geri dönecek olursa, ordusunu terketmek zorunda kalacağının bilincindeydi Bu yüzden MÖ 49’da ordusunun başında yola çıktı Kendi bölgesi olan Galya Cisalpina ile geri kalan İtalyan toprakları arasında sınır oluşturan Rubicon Irmağı’nı geçtikten sonra, dönüşü olmayan bi noktaya geldi Roma’da güçlü bir destek sağlayamayacağını anlayan Pompeius Yunanistan’a kaçtı Gücünü kanıtlamak için savaşmayı sürdüren Caesar, MÖ 45’te Roma’ya döndü ve ömür boyu başkanlığa seçildi Ne var ki, bazı senatörler Roma’nın özgürlüğü açısından Caesar’ın planlarını sakıncalı buluyordu Caesar çok geçmeden, bir senato toplantısından sonra hançerlenerek öldürüldü ( MÖ 44 ) Bundan sonra iktidar Marcus Antonius’a geçti Ne var ki Caesar’ın evlat edinmiş olduğu genç Octavius Roma’ya dönünce, aralarında çatışma çıktı Octavius senato tarafından konsüllüğe getirildi Gaius Julius Caesar Octavianus adıyla Caesar’ın evlat edindiği oğlu olarak tanındı Bir süre sonra Octavianus ve Antonius uzlaşmaya vararak, Caesar’ın süvari komutanı Marcus Lepidus’un da katılmasıyla “ikinci Triumvirlik”i kurdular Caesar’a komplo kurarak öldüren Brutus ve Gaius Longinus Cassius’a karşı savaş açarak, onları MÖ 42’de Makedonya’da yendiler Bundan sonra doğuya giden Antonius, orada karşılaştığı Mısır Kraliçesi Kleopatra’ya aşık oldu ve arkasından Mısır’a gitti Octavianus’la yeniden arası açıldı MÖ 31’de Yunanistan’ın batı kıyılarındaki Aktium Savaşı’nda Octavianus, Antonius’un donanmasını dağıttı ve Roma’nın rakipsiz önderi olarak yönetimi eke geçirdi Octavianus MS 14’te ölünceye kadar tam 45 yıl Roma’yı yönetti MÖ 27’de kendisine, yüce anlamında Augustus sanı verilmişti Çok büyük bir güce sahip olmasına karşın, Roma’nın eskiden olduğu gibi comhuriyetle yönetildiği izlenimini yaratmaya büyük özen gösterdi O dönemde krallar mutlak egemenliğe sahipti Romalılar böyle bir yönetim istemiyordu Augustus yönetiminde Roma en parlak dönemini yaşadı Ticaret çok büyük bir gelişme gösterdi Roma yasaları imparatorluğun her yerinde uygulanmaktaydı Güçlü hükümet, lejyonlarca da destekleniyordu İmparatorluğun egemen olduğu bölgelerdeki yerli halkların haklarına saygı gösteriliyordu Yüzyıllardan beri sürmekteolan çekişme ve kargaşanın sona ermiş olması Augustus’un başarısıydı Halk, yasaların güvencesi altında olmanın huzuru içindeydi Augustus’tan Sonra İmparatorluğun Durumu Augustus ölmeden önce imparatorluğa üvey oğlu Tiberius’u seçmişti MS 14’te başa geçen Tiberius , yayılmacı bir siyasetten yana değildi Daha yönetimdeyken Tiberius’tan sonra başa kimin geçeceğine ilişkin tartışma ve kavgalar başlamıştı Augustus’un kurmuş olduğu güçlü yönetim ağı bir süre ülkenin gerilemesini önledi Tiberius’tan sonra Caligula 25 yaşında imparator oldu Babası Germanicus asker olduğu için çocukluğu askerler arasında geçmişti Halk babasını sevdiği gibi, onu da benimsedi Caligula başa geçtiği ilk yıllarda iyi bir yönetici izlenimi veriyordu Ama sekiz ay sonra hastalandı, belki de bu hastalığın etkisiyle, daha sonraki yıllarda dengesiz davranışlarda bulunmaya başladı Roma’nın en tanınmış ailelerin yok etti Cumhuriyet döneminin törelerine karşı duyduğu tepkiyi göstermek için sevdiği atını önce rahip, sonra da konsül ilan etti Bir gladyatör gibi dövüştü, akrabalarının çoğunu öldürdü Acımasızlığı dillere destan oldu Dört yıl süren kanlı bir saltanattan sonra, koruma görevlilerinden biri tarafından öldürüldü Caligula’nın ardından , MS 41-54 arasında hüküm süren Claudius yetkin bir yöneticiydi Roma yurttaşlığını genişleterek, yabancı topluluklara da yurttaşlık hakkı verdi Özgürlüğünü kazanmış Yunanlı köleleri önemli devlet görevlerine getirdi Bu onların güçlenmesine yol atı Üçüncü karısı Valeria Massalina entrikaları yakışıksız davranışlarıyla ün saldı MS 48’de idam edildi Claudius’un dördüncü karısı olan Agrippina, önceki kocasından olan oğlu Neron’u evlat edinmesi için Claudius’a baskı yaptı Oysa Claudius’un Britannicus adında bir oğlu vardı MS 43’te Romalılar Claudius’un komutasında İngiltere’yi işgal ederek, adanın doğusunu Roma İmparatorluğu’na kattılar Caligula’nın ve Claudius’un dönemlerinde eyalet yöneticilerinin yetkin ve güçlü olmaları sayesinde imparatorluk gelişmesini sürdürdü MS 54’te Agrippina Claudius’u zehirleri, böylece yerine oğlu Neron tahta geçti İlk beş yık sorunsuz geçti; ne var ki, sonraki yıllar benzeri görülmemiş bir dehşet yaşandı Neron annesini ve karısını öldürttükten başka, zamanın önde gelen yöneticilerini de birer birer ortadan kaldırdı Neron atletizm, tiyatro ve şiir yarışmaları da düzenletti Hükümdarlığının 10 yılında Roma’da büyük bir yangın çıktı Neron bunun ilk Hristiyanlar’ın suçu olduğunu ileri sürdü ve onlara eziyet etti Kentin yeniden yapılması için büyük paralar harcadı Roma İmparatorluğu’nun tarihine bakacak olursak çöküşün Neron zamanında başlamış olduğunu görürüz Vergi yükü altında ezilen insanlar sıkı ve düzenli çalışamaz olmuştu Ordu siyasete karışıyor, hükümet ordunun istemlerine çoğu zaman boyun eğiyordu Neron’un savurganlığı imparatorluğun birçok yerinde ayaklanmalara yol açmıştı Sonunda orduyu da karşısındabulan Neron intihar etti Çok geçmeden lejyonlar arasında kıran kırana bir iç savaş başladı Bu kargaşanın sonunda Vespasianus adında bir general Flavius hanedanını kurdu Ağır vergilerle ülkenin mali durumunu düzeltti MS 69-79 arasında hüküm süren Vespasianus ve ondan sonra gelen Titus ve Domitianus adlı imparatorlar büyük ölçüde ordunun gücüne dayandılar Askeri düzenlemelerle sınırları koruyabildiler MS 79’da, Titus döneminde patlayan Vezüv Yanardağı bir Roma kenti olan Pompei’yi lavlar ve küller altında bıraktı Bu zamandan kalan kalıntılar , Roma kentindeki yaşam hakkında önemli bilgilere sahip olaya yaramıştır Domitianus 81’de imparator oldu İmparatorluğunun son üç yılında Romalılar insanlıkla bağdaşmayan korkunç bir terör yaşadılar Domitianus 96’da öldürüldü Ondan sonra tahta geçen Nerve yalnız iki yıl yaşadı Traianus ve yeğeni Hadrianus düzeni yeniden kurmakiçin çok çaba gösterdiler MS 98’de başa geçen Traianus imparatorluğun sınırlarını genişletti Akıllı ve ölçülü yönetimi, halkın yeniden devlete güven duymasını sağladı Hadrianus, ülkeye çoktan özlenen barış ve bolluğu geri getirmekte başarılı oldu 117’de imparator olan Hadrianus, Roma topraklarını baştan başa denetleyerek, zayıf gördüğü yerleri surlarla güçlendirdi 122’de İngiltere’ye kadar gitti Adanın kuzeydoğusunda İskoç saldırılarına karşın kendi adıyla anılan Hadrianus Duvarı’nı yaptırdı Onun başarısı sayesinde bir sonraki imparator Antoninus Pius sanatsal etkinliklere zaman ayırabildi138-161 arasında Pius yönetiminde imparatorluk çok gelişti Marcus Aurelius’un öğrenmeye hevesli, zeki ve akıllıbir gençolması Pius’un ilgisini çekti Lucius Commodus adında başkabir gençle birlikte onu evlat edindi Amacı tahtını bu gençlere bırakmaktı MS 161’de ikisi birden tahta geçti Lucius 169’da öldü ve Marcus Aurelius tahtta tek başına kaldı İmparatorluğun Çökmesi Nerva ile başlayan Marcus Aurelius’a kadar süren dönem, Roma tarihinin varlık ve barış içinde yaşadığı yıllar oldu Amaimparatorluğun bazı yörelerinde çıkan isyanlar bu dönemin sona ermekte olduğunu gösteriyordu Marcus Aurelius imparatorluğun doğu sınırını güvence altına aldıktan sonra kuzeydeki barbar kabileleri de bir dizi savaşla eski yerlerine sürdü Depremler ve su baskınları Roma’nın büüykbir bölümününyıkılmasına, tahıl depolarının zarar görmesine neden oldu Bu da kenti kıtlığa sürükledi Doğudan gelen veba da hızla yayğınlaştı Tüm bunlara karşın, Marcus Aurelius vergileri olabildiğince düşük tutmaya çalıştı ve mahkemelerin iyi işletilmesini sağlayarak sorumlu bir yönetici olduğunu gösterdi İmparatorluğun gücünü tehtit ettiğini düşündüğü Hristiyanları’a karşı baskıcı bir siyaset izledi Marcus Aurelius “Ta eis Eauton” ( Kendime Düşünceler ) adlı kitabında bilgelik, doğruluk, dürenç ve ölçülülük olarak belirlediği dört temel erdemden söz eder MS 180’de Marcus’un ölümünden sonra imparatorluk 100 yıl kadar “barbar” denen kavimlerin saldırısı altında kaldı Barbar sözcüğü, Eski Yunanlılar tarafından, Romalılar da içindeolmak üzere, kendilerinden olmayan herkes için kullanılırdı Eski Yunanlılar tüm yabancıların yabanıl ve uygarlıktan yoksun olduğuna inanırlardı Romalılar ise aynı sözcüğü Roma topraklarına saldıran, Got, Frank, Vandal ve Germen kavimleri için kullandılar Roma İmparatorluğu denetlenmesi çok zor olan bir büyüklükteydi En görkemli çağında sınırları: Ø Kuzeyde İngitere’den güneyde Afrika çöllerine Ø Batıda Atlas Okyanusu’ndan doğuda Mezopotamya topraklarına kadar uzanıyordu Bugün hâlâ izlerine rastlanan Roma yoları, insanların güvenlik içinde imparatorluğun bir ucundan diğerine gidip gelmelerini sağlardı İmparatorluk sınırlarının böylesine genişlemesi Roma’nın eyaletler üzerindeki doğrudan yönetimini giderek zorlaştırıyordu Kölelik yaygınlığını sürdürürken, halk da yoksulluk içindeydi İmparatorluğun başlıca sorunlarından biri, sınırları korumak için büyük bir ordu besleme zorunluluğuydu Marcus Aurelius’un yerini alan oğlu Commodus döneminde (180-192) imparatorluk iç çekişmelerle sarsıldı Commodus’tan sonra cumhuriyet kurumları yıkılmaya başladı İmparatorlar yetkilerini genişletti MS 193’te Septimus Severus imparator oldu 235’e kadar süren Severus hanedanı döneminde Roma’nın mali ve askeri gücü sarsıldı Severus hanedanından gelen imparatorların hiçbiri eceliyle ölmedi Bu dönemdeki en önemli gelişme Hristiyanlık’ın daha özgür bir ortam bularak yaygınlaşmasıydı Severus hanedanından sonra barbar kavimlerin saldırılarına uğrayan Roma, Tuna eyaletleri gibi bölgeleri birer birer kaybetti Bu sırada doğudan Sasaniler saldırıyordu Barbar akınları kentlerin yıkımına, yolların bozulmasına yol açtı III yüzyılın sonuna doğru imparatorluğu yönetmek öylesine güçleşmişti ki, İmparator Diocletianus MS 286’da Roma İmparatorluğu’nun geniş topraklarını dört yönetim bölgesine ayırdı Orduyu yeniden düzenleyerek eski disiplini kurdu Yeni vergilerle mali durumu düzeltmeye çalıştı Sasaniler’i geriletmeyi başararak imparatorluğun sınırlarını Dicle Irmağı’na kadar götürdü Hristiyanlar üzerindekibaskıyı arttırdı Milano’yu batıimparatorluğunun başkenti yaptı; böylece Roma eski önemini yitirdi Diocletianus yetenekli bir yöneticiydi ve imparatorluğun yeniden güç kazanmasnı sağladı Diocletianus’un ölümünden sonra yönetimi ele geçirmek için yeniden çatışmalar başladı Oğlu I Constantinus (280-337) bu mücadeleden zaferle çıkarak imparatorluğun iki kanadını birleştirdi ve tek başına yönetimi ele geçirdi MS 330’da Yunanlılar’ın Avrupa ila Asya’nın kavuştuğu noktada kurduğu Bizans’a kendi adını verdi ve burayı Roma’nın başkenti ilan etti Bundan sonra ünlü Bizans kenti, 1453’te Türkler tarafından fethedilinceye kadar Konstantinopolis (Constantinus’un kenti) olarak anıldı Constantinus’un hükümdarlığının en önemli olayı Hristiyanlık’ı kabul edişidir 300 yıldan beri sürekli baskı ve zulüm altında olmasına karşın, Hristiyanlık giderek daha çok yandaş kazanıyordu Çoktanrılı dinler eskisi gibi etkili değillerdi Constantinus’un Hristiyan olması Hristiyanlar’ın üzerindeki baskıların kalkmasını saağladı Constantinus’tan sonra imparatorluk hızla çözülmeyebaşladı MS 364’te ikiye ayrıldı: Ø Doğu Roma İmparatorluğu (Bizans İmparatorluğu) Ø Batı Roma İmparatorluğu Konstantinopolis Doğu Roma İmparatorluğu’nun, Milano ise Batı Roma İmparatorluğu’nun başkenti oldu I Valentinianus batıda, kardeşi Valens ise doğuda hüküm sürmeye başladı Doğu Roma İmparatoru Valens 378’de Gotlar’a yenik düştü İmparator öldürüldü, ordusunun içteikisi yok oldu Savaşın sonunda, yüzyıllardan beri dünyayı egemenliği altında tutmuş olan Roma lejyonları tarihten silindi MS 410’da Alarik’in öncülüğündeki Vizigotlar Roma’yı ele geçirip sonra güneye inerek bereketli ovaları talan ettiler Roma’nın Galyalılar tarafından alındıktan 800 yıl sonra düşüşü, kentin tarihinde bir dönemin kapanması demekti Aynı yıllarda Vandallar İspanya’ya saldırırken, Hunlar da Orta Avrupa’ya akın ediyordu Önderleri Atilla 451’de Galya’da yenilgiye uğradıysa da bir sonraki yıl toparlanarak Kuzey İtalya’nın birçok kentini ele geçirdi ve Roma’ya yöneldi Papaın ricası üzerine Roma’ya girmekten vazgeçti Batı Roma İmparatorluğu artık iyice sallantıdaydı 476 yılında İmparator Romulus Augustulus, Germen Kralı Odoaker’e yenildi Odoaker İtalya kralı oldu ve böylece Batı Roma İmparatorluğu tarihe karıştı Roma İmparatorluğu geleneğini sürdürmek Doğu Roma İmparatorluğu’na kalmıştı Ne var ki, Doğu Roma İmparatorluğu Güneydoğu Avrupa’da Yunan kültürünün çok güçlüolduğu bir bölgede kurulmuştu Üstelik egemenliği altında bulunan halklar Asyalı’ydı Zaman içinde Roma gelenekleriyle Asya ve Yunan gelenekleri birbirinden etkilendi MS VI yüzyılın ilk yarısında İmparator I Justinyen’in generallerinden Belisarios Kuzey Afrika’yı, İtalya’yı ve İspanya’nın bir bölümünü barbar kavimlerden geri almayı başardı Ama bir süre sonra İtalya, Germen kavimlerden Lombardlar’ın eline düştü Bizams İmparatorluğu olarak bilinen Doğu Roma İmparatorluğu X yüzyılda en parlak dönemini yaşadı Batıda, 800 yılı Noel’inde, papanın Frank Kralı Charlemagne’a imparatorluk tacı giydirmesiyle yeni bir imparatorluk kuruldu Kutsal Roma-German İmparatorluğu adını alan bu devletin eski Roma İmparatorluğu ilk bir ilişkisi yoktu Çok uzun birsüre boyunca, papalarla imparatorlar arasında kimin daha üstün olduğu konusunda rekabet çatışma ve savaşlara yol açtı Reformcu Papa VII Gregorius ile Kutsal Roma-German İmparatoru IV Heinrich arasında baş gösteren çatışma sırasında Heinrich’in askerleri Roma’ya girerek kenti ele geçirdiler(1084) Papalık 1309-1417 arasında Fransa’da Avignon kentine yerleşti Roma ise bir süre İtalyan soylularının savaş alanı oldu XVI yüzyıldan sonra papalar yeniden Roma’ya yerleşti Papalar ve kardinaller Roma’yı sayısız kilise, saray ve heykelle doldurdular Eski anıtların ve yapıtların taşlarını bu yeni yapılarda kullandılar Böylece Eski Roma’dan geriye pek a şey kaldı Roma 1870’de İtalya Krallığı’nın başkenti olunca, tekrardan büyümüş ve bugünkü durumuna gelmiştir Roma Hukuku Roma’nın büyük yeteneği, siyasal bir yetenekdi herşeyden önce Gereçkten, o dönemin pek ilkel olan ulaştırma ve haberleşme araçları göz önüne alınacak olursa, Romalıların dil ve kültür bakımından birbirinden farklı onca kavmi, İmparatorluğun o denli geniş sınırları içinde toplayıp yüzyıllarca yönetebilmek için büyük bir güce ve –o oranda da- meharete sahip bulunmaları gereği kolayca anlaşılır Roma’nın dünyaya egemen olmasını sağlayan bu siyesi yetenek yanında, bir ikincisi hukuksal yeteneği idi Roma hukuku, ne bir kişinin ne de bir kaç kişinin eseri Tersine bu hukuk yüzyıllar boyunca gelişmiş ve bu gelişme Roma Tarihi boyunca sürüp gitmiştir Zaman zaman çeşitli toplamaların konusu olan bu hukuk kuralları, son olarak Bizan İmparatoru Justinianus’un girişimiyle –İstanbul’da- toplanıp bir araya getirildi Justinianus Roma hukukunun, eski Romanın yarattığı en büyük eserlerden biri olduğunu biliyor ve bu hukuka karşı büyük bir hayranlık besliyordu Kendi girişimi üzerinedir ki, yüzyıllar boyu işlenip gekişmiş olan Roma hukuku kaynakları yani Romalı hukukçuların eserleri ile imparator kanunları bir araya toplandı Justinianus’un gerçekleştirdiği bu eserin büyük önemi, Roma hukukunun gelecek nesiller için korumuş ve saklamış olmasıdır Bu eser, 12yüzyıldan başlıyarak İtalya’da Bolonya Üniversitesinde derin incelemelere ve çalışmalara konu oldu Ortaçağın sonlarına doğru, bu Roma hukuku öğretimi, Bolonya’daki beşiğinden çıkarak Batı Avrupa ülkelerine ve oaradan da bütün dünyaya yayıldı Roma hukukuna gösterilen bu yakın ilginin ve onun gitgide yaygınlaşmasını altında, Batı’da o sıralarda doğan kapitalizm büyük rol oynar Roma hukukunun bir çok ilkeleri, özellikle mülkiyetle ilgili kuralları kapitalizme uygun düşüyordu çünkü Eski Roma Roma, Tiber Irmağı kıyısında “Yedi Tepe” olarak bilinen bir yörede kurulmuştur Tepelerin adları sırasıyla şunlardır: Ø Palatium Ø Capitolium Ø Aventinus Ø Caelius Ø Esquilinus Ø Viminalis Ø Quirinalis Kent Akdeniz’den 24 km kadar uzaklıktaydı Tiber’in hızlı akıntısı gemilerin yanaşmasını engelliyordu, bu yüzden yer olarak pek elverişli sayılmazdı Ayrıca Tiber Irmağı boyunca uzanan bataklıklar sağlıksız bir ortam yaratıyordu Etrükslü mühendisler bu bataklıkları kurutmaya çalıştılarsa da başarılı olamadılar Kent kurulduktan sonra zaman içinde gelişti Roma’nın ilk sahiplerinin evleri, çatıları samandan yapılmış olan küçük kulübelerdi Tanrılar için yaptıkları tapınaklar yakınlardaki yanardağlardan kopan kayalardan yontulmuştu Kentin çevresinde dışardan gelecek tehlikelere ve saldırılara karşı bir sur vardı MÖ I yüzyılın başlarında, Roma’da Cumhuriyet döneminin son yılları yaşanıyordu Bu yıllarda Tiber’den yukarı doğru tırmanan kimse ilk olarak iki tepeyle karşılaşırdı: bunlardan soldaki Janiculum, sağdaki ise Aventinus idi Janiculum’un tepesinde eski bir kale vardı Tepeler, kuzeyden gelecek saldırıları gözetlemekte yararlı oluyordu Tepenin eteklerinde zengin Romalılar’ın evleri bulunuyordu Tekneyle Aventinus’un kuzeybatısına yanaşılacak olunursa, Roma’nın hayvan pazarı olan Forum Boarium görülebilirdi Dokların tam üzerinde güzel villaların ve bahçelerin bulunduğu Palatium Tepesi herkesin oturmak için özlemini çektiği bir yerdi Çünkü alçaklardaki aşırı sıcağa buralarda rastlanmıyordu Palatium’da ayrıca doğunun bolluk ve bereket tanrıçası Kibele adına bir tapınak yapılmıştı Aventinus ve Palatium tepeleri arasındaki vadide Circus Maximus adıyla, ahşap bir stadyum vardı Çeşitli gösterilerin yer aldığı yaklaşık 640 metre uzunluğundaki bu stadyum 150000 kişilikti İki yanında dükkanlarve sıcaktan bunalanlar için buz gibi içecekler satan satıcılar sıralanırdı Vadinin öteki yakasında bulunan Caelius Tepesi evlerle kaplıydı Buradan Jupiter Tapınağı’na (Eski Yunan’da Zeus) giden bir yol vardı Palatium ve Capitolium tepeleri arasındaki düzlükte, mermer sütunlarıyla ve heykelleriyle Roma Forumu görünürdü Forum her zaman hararetli tartışmaların, kıyasıya pazarlıkların yapıldığı bir yerdi Forumun biraz ötesinde, sıradan insanların buluşma yeri olan Comitium vardı Rostrum denen kürsü gibi yerde ise konuşmalar yapılırdı Forumun arkasında senatonun toplantı yeri olan Curia bulunuyordu Foruma giden başlıca yollardan birinin üzerinde iki başlı tanrı Janus’un tapınağı vardı Savaş sırasında tapınağın kapıları hep açık olurdu Capitolium Tepesi çift dorukluydu Kuzeydekinde bir kale, güneydekinde ise Tiber Irmağı’ndan görülen Jupiter Tapınağı bulunurdu Eski Roma’da bulunan çeşitli tanrılara adanmış tapınaklar, sunaklar, heykeller arasında Jupiter ayrıbir öneme sahipti Jupiter Tapınağı’na savaşlarda kazanılan ganimetler sunulur, tanrının heykeli kente tepeden bakardı Irmak kıyısında kurulu olmasına karşın, kent halkı içmek için Tiber suyunu kullanmazdı İçme suyu kanallarla ve toprak altına döşenmiş suyollarıyla yakındaki pınarlardan kente ulaştırılırdı Bunlardan ilki MÖ IV yüzyılda yapılmıştı MÖ 144’te Capitolium Tepesi’ne su götürecek olan Aqua Marcia yapıldı Daha öncekiler toprağın altındayken, bu kemer toprağın üstündeydi Roma’nın kanalizasyon şebekesi de çok iyi planlanmıştı İmparatorluk döneminde Roma’nın görünümünde çok büyük değişiklikler oldu İmparatorlar kendi adlarını taşıyan görkemli binalar yaptırdılar Roma Forumu daha sonra Augustus, Vespasianus ve Traianus’un yaptırdığı forumların yanında çok küçük kaldı Yıkanmaktan çok hoşlanan Romalılar, büyük hamamlar yaptırmışlardı Bunların zemini mozaik işlemeliydi; kubbeleri ise mermer sütunlarla destekleniyordu Zafer kazanan generaller için yapılan zafer takları geniş caddeleri süslerdi Özellikle, 70’te Titus’un Kudüs’ü ele geçirişinin anısına yapılan Titus Takı çok görkemliydi Bugüne ancak kalıntıları kalan , Palatium Tepesi yakınlarında yapılmış olan çok kemerli, görkemlibi yapı olan “Collesium”da çeşitli gösteriler düzenlenirdi Zaman içinde binaların çoğalmasıyla kent Capitolium Tepesi’nin batısına, ordunun eğitim alanı olan Campus Martius’a doğru yayıldı Roma Ordusu Roma artık Akdeniz çevresindeki ülkelerin hepsinden üstün bir konumdaydı Başarısını büyük ölçüde ordusuna borçluydu Kuruluşundan MS III yüzyıla kadar Roma ordusunun belkemiğini lejyonlar (alaylar) oluşturdu Bir lejyon 4000-6000 askerden oluşuyordu Lejyonun onda birine kohort (tabur) deniyordu Eyalet ya davali yardımcılarına eşdeğerde olan komutanlara legatus denirdi Komutanın emrindeki subaylara tribunus, astsubaydan aşağı rütbedekilere ise centurion denirdi Lejyon, Roma yurttaşı olan seçkin askerlerden oluşuyordu Yedeklerden, yani orduda hizmet gören yabancılardan her zaman daha fazla ücret alınırdı Lejyon askerleri zırhlı piyadelerdi Disiplinli ve iyi eğitilmiş olan Roma piyadeleri tüm ülkelerin korkulu rüyasıydı Her birinin iki ciriti (pila) ve bir kısa kılıcı (gladius) vardı Piyadeler yedeklerle desteklenir, genellikle 500’er kişilik birimler halinde örgütlenirlerdi Seferberlik durumunda, orduya bazı uzmanlar da katılırdı Bunlardan biri kamp komutanıydı Ordu konakladığı zaman konaklanan yerin çevresine hendek kazmadan ve gerekli güvenlik önlemlerini almadan geceyi geçirmezlerdi Askerlerin her birinin, kamp kurarken ve bir sonraki gün kampı toplarken yükümlüoldukları görevler vardı Quaestor ordunun para işlerinden sorumluydu Mühendisler, usta ve zanaatkârlar da orduya eşliik ederlerdi Kuşatma eyleminden ve oldukça ilkel olan topların kullanılışından ve bakımından onlar sorumluydu Mancınık ve arbaletlerden oluşan “toplar” , genellikle saldırılarda ağır taş gülleleri ya da kayaları fırlatmak için kullanılırdı Mühendisker kuşatmalarda kolayca kurulabilen , hareketli kulelerin yapımını denetlerdi Askerler bunlarla düşman kalesinin içini görme olanağı sağlarlardı Taş ve ok yağdırmakta böylece zorluk çekilmezdi Roma askerlerinin başarısında yiğitliklerinin yanı sıra dirençlerinin de büyük payı vardır Çok güçlü ve sağlıklı olan askerler, silahlarından başka, iki hafta yetecek kadar yiyeceği ve kamp kurmak için gerekli araç gereci yanlarında taşımak zorundaydı Askerler, savaş hattına girdikleri zaman ayrı, kol halinde yürüdükleri zaman ayrı adlar alırdı Savaş sırasında ağır bir saldırı altında kalırlarsa, bir araya gelerek bir blok oluştururlardı Lejyonun simgesi tunç ya da gümüşten yapılan “kartal” idi Kanatları iki yana açık olurdu Romalılar için kartalın düşmanın eline geçmesi onur kırıcı bir olaydı Roma’nın yükseliş döneminde ordu yenilmezliği ile ün salmıştı Bunun üç temel nedeni vardı: Ø Disiplin Ø Sıkı ve yetkin bir eğitim Ø Askerlik konusundaki yeniliklerin çabuk benimsenmesi Romalı Zenginlerin Yaşamı Eski Roma’nın zengin ve güçlü sınıfı senato üyesi olan patriciler ve mülk sahipleriydi Tüm toplumsal ve siyasal güç birkaç soylu ailenin elindeydi İmparatorluk düneminde senato gücünü büyük ölçüde yitirdiyse de, senatörlerin geldiği aileler kamuoyunu yönlendirmede etkilerini sürdürdüler Patricilerin çoğunun Roma’da evi, kırsal kesimde çiftliği ve Orta ya da Güney İtalya’da birkaç tane villası olurdu Kent evine bir verandadan girilirdi Birincil öneme sahip olan oda “atrium”du Evi ve ocağı koruyan tanrıça Vesta için bu odada bir sunak bulunurdu Evleri koruyan tanrılardan Lar ve Penate için de ayrılmış yerler vardı Lar’ın heykelievin girişinde durur, eve uğur getirirdi Penate ise evin ocağının bereketiydi Lar’a da, penate’ye de özel günlerde hediyeler sunulur, çiçekler getirilirdi Atrium dikdörtgen biçimindeydi ve tavanında, gökyüzüne açık bir yer vardı Atriumun çatısı bu deliğe doğru eğimli olur, taştan bir sarnıca yağmursuyu toplanırdı Evin öbür odaları atriuma açılırdı Girişin tam karşısında yemek odası bulunur, buradan bahçeye çıkılırdı Ev, yerin altından geçen sıcak havayla ısıtılır, bazı evlerdehamam da olurdu Villalarda ise mutlaka hamam bulunurdu, çünkü kırsal kesimde genel hamamlar yoktu Villalar kent evlerine göre daha büyük olurdu Atrium gene vardı, ama evin asıl merkezi bir dizi kolonla çevrili olan bahçeydi Bahçenin ötesinde odalar bulunurdu Varlıklı ailelerin oğulları genellikle okula gönderilirdi, özel öğretmenlerce eğitilenler de vardı Roma dünyasında Eski Yunan kültürü egemen olduğu için öğretmenler Yunanlılar’dan seçilirdi Yunanca okuma yazma öğrenmekle başlardı Oğlan çocuklarbüyüdükleri zaman eyaletlerde para işleriyle ilgilenmeleri ya da ticaretle uğraşabilmeleri için iyi matematik bilmeleri gerekiyordu İlkokul eğitiminden sonra güzel konuşmayı ve yazmayı becerebilmek için konuşma sanatı dersleri alırlardı Bu dersler ya Roma’da ya Atina’da ya da Yunanca konuşulan herhangi bir yerde verilirdi Kızlara ev işleri ve edebiyat dersleri verilirdi Eğitim kısa sürer, 15’ine gelen kızlar evlendirilirdi Gelin, düğün günü, erkek kardeşleri gibi çocukken giydiği bir tür pelerin olan “toga”yı çıkartır, gelinliğini giyerdi Yüzü kırmızı bir peçeyle örtülürdü Oyuncak bebeklerini tanrı Lar’a armağan ederdi Babasının evinde evlendikten sonra, törenle kocasının evine gider, atriuma kocasının kucağında girerdi Erkek çocuklar mor kenarlı togalarını 16 yaşında çıkarır, yerine herkesinki gibi beyaz toga giyerdi Baba oğlunu alarak foruma götürür, onu Roma yurttaşı olarak kütüğe yazdırırdı; böylece delikanlı ilk seferberlikte askere gitmek için hazır olurdu Romalılar oğularının iyibir asker olmasından övünç duyarlardı Askerden dönen bir patricinin ya da mülk sahibinin oğlu mutlaka siyasete atılırdı Genç bir adam önce kent meclisine seçilir, görevi mısır stoklarının yeterliolup olmadığını saptamak, halkın eğlence programıyla ilgilenmek olurdu Bir üst görevi muhasebecilkti Daha sonra yargıçlıkgelirdi Bundan sonra, şansı açık olan, bir eyalete vali atanabilitrdi Bir başka olasılık ise konsüllüğe seçilebilmekti Cumhuriyet döneminde konsüller aynı zamanda yargıçtı ve yetkileriçok genişti Romalı ailede babanın çocukları üzerinde büyük bir otoritesi vardı Kadın, evin tüm sorumluluğunu yüklenir, ona saygı gösterilirdi Romalılar aile yaş!!!!! büyük önem verirlerdi Ev tanrılarının varlığı bunun kanıtıydı Köle Ayaklanmları, Sınıf Savaşları, Diktatörlük Romalı aristokratların İtalya’da ve öteki ülkelerde çok sayıda köleyi biraraya toplayıp çalıştırarak yürüttükleri latifundia üretimi, Yunan’dan farklı kölelik koşulları doğurdu Büyük çiftliklerde ve madenlerde kalabalık kitleler halinde çalışa köleler, kendilerinde Roma Devletine baş kaldırma gücünü görebildiler IÖ 2 yüzyılda Sicilya’daki ve Makedonya’daki önemli köle ayaklanmalarını, IÖ 73’te, tarihinin en büyük köle ayaklanması olan Spartaküs ayaklanması izledi Ayaklanma, kölelerin Roma ordularını yenmesiyle, Roma’yı yıkabilecek çaplara ulaştı Ama sonunda IÖ 71’de, Spartaküs’ün kazandıkları bir savaşta yağmaaya daıp dağılan ordusu, askerlerini toplayıp yeniden saldıran Roma komutanı tarafından yenildi Esir alınan 6000 köle Roma’ya giren yol boyunca çarmıhlara gerilerek öldürüldü Sınıf kavgalarıvatandaşlar sınıfı içinde de sürmştü IÖ85’te populares sınıfı, iktidarı kuvvete baş vurarak ele geçirir Populares ile optimates arasında iç savaş başlar Iç savaşı bastıran optimates partisi önderi Sulla, IÖ 84’te belirsiz bir süre için, diktatör seçilir (Diktatörlük,Roma’da,bir kimseye altı ayı aşmamak üzere Senato tarafından tam yetki verilmesi biçiminde anayasal bir kurumdu)Böylece sürekli diktatörlük yolu açılmış olur Bu kez populares partisine dayanan Sezar IÖ 46’da kendisini on yıl için, IÖ 45’te ise ölünceye kadar diktatör seçtirir ve imparator adını alır Diktatörlük kurumu sıkıyönetim kavramı insanlığa Roma’nın armağanlarıdır Yoksul Halk Romalı patriciler köleleri sayesinde rahat bir yaşam sürerlerdi Plebler de denden Romalı yoksullar ise karanlık izbelerde üst üste yaşarlardı Ne ocakları ne de evlerine bereket getirecek tanrıları vardı Evde yatar, ama yemeklerini devletin sağladığı aşevlerinde yerlerdi Ünlü Romalı yazarlar hor gördükleri bu insanlardan yapıtlarında oek söz etmemişlerdir MS I yüzyılda yaşamış olan Decimus Iunius Iuvenalis, Roma halkının ekmekten ve sirke gitmekten başkabir şey bilmediğini yazmıştı Sirkler, halkı oyalayarak ekmek derdini unutturmayı amaçlardı Araba yarışları, yabanıl hayvanlarla boğuşturulan köleler, sonu ölümle biten kankı gladyatör dövüşleri bazen günlerce sürerdi Roma halkının yaklaşık %80’i işsiz ve yoksuldu Erkekler orduya katılmaya can atardı Böylece yaşamlarının bir amacı olurdu Zengin Romalılar’ın köle sahibi olmaları iş alanlarıın tıkanmasına yol açıyor, plebler özgür doğmuş olsalar da iş güç sahibi olamıyordu Köleler imparatorluğun işgali altındaki eyaletlerden getirilirdi Villalarda hizmetçi veuşak, tarlalarda işçi olarak çalıştırılırlardı Bazen de kahyalık yaparlardıhiçbir hakkı olmayan kölelerin yalnızca görevleri vardı ve efendiler kölelere diledikleri gidi davranabilirdi Roma Portreciliği Bireysel portreciliğin gelişmesi, genellikle Roma sanatının başlıca başarılarından biri sayılır Bu görüş belki de bir mantığa aykırıdır;çünkü günümüze dek kalan portrelerin çoğunluğunu yapan sanatçılar Yunanlıydı Ama bunlar varlıklı Romalıların koruyuculuğu altında çalışıyorlardıYapıtları, Roma gereksinimlerine bir yanıt ve Roma zevklerinin yansımasıydı Bu portrecilik üslubunun özelliği konumunun çirkin ve çekici olamayan özelliklerinin özellikle vurgulandığı aşırı bir gerçekçiliktir Bu ”gerçekçi” üslubun kökenlerini saptamak güçtür; ama kendilerini dürüst,saçamalık sevmeyen gibi görmekten hoşlanan Romalıları çok etkilediğine kuşku yoktur Genç Cumhuriyet ve erken imparatorluk dönemlerinde pleb sanatının en karakteristik anlatımları arasında yeralan sayısal gömütsel portre kabartmalarında görülebileği gibi, gerçekçi portre üslubu, zanaaçılar, tüccarlar dahil, toplumun bütün sınıflarınca benimsenmiştir Kamusal portrecilikte, klasikleştirilmiş bir stize üslubtan yana olan Augustus ve Iulio-Claudianus’lar zamanında belirgin bir değişiklik vardı Ama gerçekçilik, Flavianus’lar zamanında sonra bir kez daha 3yüzyılda Hadrianus’dan beri egemen olan yeniden canlandırılmış klasisizme karşı çıkarak , yeni,karı bir gerçekçiliği başlatmış olan Caracalla zamanında ortaya çıkmıştı3 yüzyıl bunalım döneminde, imparatorluk portreleri imparatorluğu yöneten doğallıktan uzaklaşmış askerlerin dirimini, gücünü ve canlılığını dikkat çekecek bir açıklıkla iletilmektedir Ama Diocletianus ve ardıllarının saltanatında portreler, incelikli bir saray töresiyle uyruklarından ayrılmış imparatorların görkemini dile getiren dural ve soyut bir nitelik kazanmıştır; daha sonraki imparatorluk portreciliğnde; artık yaşayan insanların gerçek çizgilerini yansıtma çabası hiç görülmez Roma Mimarisi Roma mimarisi kemerli, tonozlu ve kubbeli yapım tekniğini büyük ölçüde geliştiren, iç mekana önem kazandıran ve anıtsal bir yapı düzenini bunun üzerine kuran bir üslup yaratmıştır Romalıların geliştirdikleri mimari biçimler, modern çağa gelene kadar, Batı mimarlığının olduğu kadar, bir ölçüde İslam Mimarlığının da ana bileşenlerini teşkil etmiştir Romalıların hafif ahşap çatı örtüsü yerine büyük açıklıkların üzerini örten kargır tonoz ve kubbeleri tercih etmeleri, taş sütunu esas taşıyıcı olarak kullanmak olanağını kısıtlamış, ağır taşıyıcı duvarların rolünü arttırmıştır Böylece Roma Çapır mimarisi daha masif, dolu görünüşlü olmuş, sütunlar bu mimaride daha çok dekoratif amaçlarla kullanılmıştır Romalılar harçlı duvarın kullanışını genelleştirmişler, dışı taş veya tuğla kaplama, fakat orta kısmı yığma, moloz duvar tipleri geliştirmişler, yapıları örten tonoz ve kubbeleri de, bugünkü betona benzer bir teknikle, kalıplar üzerine dökülen bir çeşit harçla meydaba getirmişlerdir Bu yeni teknikler büyük ve süratli inşaatlarin gerçekleştirilmesine imkan vermiş ve Roma dünyasının ekonomik olanakları, o dönemde hayal edilemiyecek büyüklükte ve karışıklıkta yapıların ortaya çıkmasını sağlamıştır Bununla beraber Yunan ve Etrüks mimarilerinin etkisi mimari nizamlarının, tapınak , mezar gibi yapı yapı tiplerinin devamlılığını sağlamıştır
Roma Resim Sanatı Roma sanatında Freks’ler önemli bir yer tutar İÖ 2yy ortalarına doğru resim sanatında birbirini izleyen 4üslup görülür 1 Pompei’de İÖ 2yy evlerinin duvarlarında ortaya çıkarılan Frekslerde mimari öğeler taklit edilmiş, sıva üzerine boyayla renkli mermer levha görünümü yansıtılmıştır 2 İÖ 1 yy’da başlayan yeni bir akımla duvarlar odaya derinlik kazandıran zengin manzaralar, perspektife önem verilerek çizilmiş mimari parçalar, bunların arasına yerleştirilmiş insan figürleri, ışık ve gölge oyunlarıyla göz alıcı bir biçimde bezenmiştir Bu ikinci üslubun belirgin özelliği, manzaraların duvardaki bir pencereden dışarıya bakılıyormuşçasına resimlendirilmiş olmasıdır 3 Üçüncü üslubta ise sahneler ve manzaralar duvara asılmış bir resim ya da halı izlenimi verecek biçimde yapılmıştır 4 Dördüncü üslupta, duvarın bütünü beyaz fonla kaplanır ve yüzeyin mimarlık öğeleri, küçük öğeler ya da resim panolarıyla bezendiği görülür Roma El Sanatları Augustus döneminde, seramik üretiminde ve değerli maden işlemeciliğinde en üsütn düzeye gelinmiştir Metal kapları taklit eden ve onlara kıyasla çok daha ucuza yapılabilen pişmiş toprak örnekler, kabartma figürlerle bezenmiş ve madene daha da çok benzetilebilmek için Batbutin takniği uygulanmıştır Kabartma figürlü ya da bitkisel bezekli gümüş kap türlerinin en güzelleri Pempei kentinde ortaya çıkmıştır Küçük el sanatları arasında değerli taş oynacılığı Roma’da yaygındır Roma Dünyasında Ulaşım Roma İmparatorluğunun dolambaçsız, titizlikle planlanıp yapılmış yolları, en kalıcı anıtları arasındadırİskoçya’dan Suriye çölüne dek bu yolların belirgin izlerine her yerde rastlanmaktadır Bunlar başlangıçta çok kez askeri amaçlarla yapılmışlardır Yerkili memurlarun yararlanacakları imparatorluk kurye hizmetlerini de bu yollar taşıyordu Genel yolcular için, kasabaların birbirlerine bir günlük uzak oldukları yerlerde konaklama yerleri vardı Yollar çabucak ekonomik kullanımlar kazandı ve büyük bir ticari gidiş geliş oylumu taşımaya başladı Eyelat sınırlarında giriş vergileri alınıyordu; geç imparatorluk dönemimde aşırı yüklemenin önlenmesi için araçları denetlemek üzere memurlar ayrıldıYolların bakım giderleri, bir ölçüde, içinden geçtikleri ve yararlarını paylaşan topluluklara düşüyordu Yolların ekonomik önemi, özellikle oylumlu malların kara yoluyla taşınmasının yavaşlığı ve yüksek giderleriyle sınırlanmıştı: Roma’ya hububatın Mısır ve Afrika’dan gemiyle getirilmesi, güney İtalya’dan kara yoluyla getirilmesinden daha ucuzdu İmparatorluğun yollarındaki ticari trafiğinçoğu yerel nitelikteydi Yönetim etkinliği de , haberlerin gidebileği hızla kısıtlanmıştı Gene de Roma imparatorluğu ulaşım etkinliği bakımından, kendinden öncekileri geride bırakıyor, uzun mesafe ulaşımı,modern çağlara değin, daha sonraki herhangi bir zaman oranla daha iyi sağlanıyordu |
Roma İmparatorluğu... |
10-10-2012 | #2 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Roma İmparatorluğu...Teknoloji Roma toplumu hiç bir zaman bir sanayi ekonomisi geliştirmemiş, genel bir ekonomik ilerleme kuramı da oluşturmamıştırSanayi yatırımı içim gerekli mali olanaklardan yoksundu; verimlilik ve tüketici talebi gibi kavramlara da sahip değildi Bu Romalıların teknik yaratıcılık bakımından yetersiz oldukları ya da özel bir gereksinimin bilincine varıldığı zaman bu teknik buluşu uygulamayı başaramadıkları anl!!!!! gelmez Örneğin askeri teknolojide, gülle atma ve kuşatma savaşı yüksek bir etkinlik düzeyine ulaşmıştır Romalılar şaşırtıcı tiyatro efektleri sağlıyabiliyorlardı; yapım ve suyun yönlendirişmesindeki başarıları için söz söylemek gereksizdir Bununla birlikte, imalat, küçük ölçütte, sanayiden çok zanaat düzeyinde sürdürülüyordu Sanayi teknolojisi geliştirmekteki bu başarısızlık, kimi zaman, makineleşme yoluyla emek maliyetlerini düşürmek için itici gücü ortadan öne sürülen köleliğin varlığına yorulmaktadır Bundan başka şeylerin de sözkonusu olduğu açıktır Birçok toplumlarda kölelik yoktu; ama sanayileşememişlerdirBundan Başka Roma İmparatorluğunda, üzellikle büyük kentlerde, çok kez bir artı işgücü vardı Daha az nüfuslu bölgelerde olduğu gibi, gerek duyulduğunda , işgücünden ekonomi yapma güdüsü vardı Bazı pratik sınırlamalar vardı Eski toplum ileri bir metalurji tekniğinden yoksundu Mekanik araç-gerçleri tahtadan yapılmış olup enerjiyle çalışan makinelerin dayandığı baskıları taşıyacak biçimde donatılmamıştı Roma’da Siyasal Düşünüş a Polybios Polybios, karma anayasa ile ilgili görüşlerini, bir devletin içten dıştan gelecek yıkımlarla iki yoldan çökebileceğini söyleyerek başlatır Bunlardan, dıştan gelecek yıkımların bir yasası yoktu, içten gelebilecek yıkımların bir yasası vardır; yönetimlerin dolaşımı yasasını bilirsek olacakları önceden kestirebiliriz Demirin doğal bir biçimde pasa döüşmesi gibi, her anayasanın içinde doğal olarak onu içten içe kemirecek bir kötülük mutlaka vardır Genel olarak söylenirse, bozulmanın nedeni, artan refah sonucunda, vatandaşların devlet görevlerine geçtiklerinde kendilerini doğru ölçüyü aşan tutkulara kaptırmalarıdır Özel olarak açıklamak gerekirse, bozulmaların nedeni monarşinin özünde mutlakçılığın, aristokrasinin özünde oligarşinin, demokrasinin özünde de yasa tanımayan bir vahşet ve şiddet eğiliminin bulunmasıdır Polybios’a göre bozulma, evrensel ve kesin bir yasadır Dolayısıyla hiç bir devlet yönetim biçimi kendini ondan tümüyle kurtaramaz Ama bir yönetim biçimi vardır ki, bozulmayı önleyemese bile, çöküşü geciktirebilir Bu karma anayasa, karma yönetim biçimidir Bozulma yöneticilerin kendilerini ölçüyü aşan tutkulara kaptırmalarından doğuyorsa, siyasal güç birbirlerine bu fırsaı vermeyecek, birbirlerini denetleyecek biçimde çeşitli kurumlara ya da kişilere dağıtılırsa, bozulma azaltılabilir Polybios bu sonucu kafasından değil, tarihten çıkarmıştır Tarihin en kararlı yönetimi olan Sparta yönetiminin kurumlarını incelemiştir Ona göre Spartalılar, anayasayı hazırlarken, siyasal gücü çift kral, yaşlılar meclisi ve halk arasında bölüştürmüştür Romalılar ise bunu, akıl yoluyla değil, tarihlerinde uzun savaşımlar sonucunda gerçekleştirerekSparta anayasasına benzer bir anayasaya sahip olmuşlardır Roma anayasasında da egemenlik, siyasal güç, konsüller, Senato ve halk arasında paylaştırılmıştır Bu karma anayasa monarşik öğeyi konsüller, aristokratik öğeyi Senato, demokratik öğeyi halk temsil eder Polybios Roma’nın karma anayasasının bozulmaya en az elverişli bir anayasa olmakla birlikte, onun da genel bozulma yasasından kurtulamıyacağını söyler Bozulmanın başlamasına yola açana etmenlerle ilgili olarak Polybios, halkın ağır basması eğilimine karşı duyduğu tasaları dile getirir Karma anayasanın bozulması eğillimlerinin yavaşlatılması için, bütün kötülüklerin kaynağı olan “halkı kışkırtma” tutumundan kaçınılmasını ve Roma’nın fetihlerini sürdürmesini öğütler Polybios’un önemli siyasal düşüncelerinden birisi de, siyasal ideoloji olarak dinin işlevi konusundadır Roma devletini birarada tutan başlıca öğenin tanrılara karşı duyulan korku olduğunu söyleyen Polybios sıradan halkın bu yolla denetlenbileceğini söyleyerek, tanrılara inanaların değil, asıl buna inanmanın aptallık olacağını söyleyenlerin aptalca düşündüklerini belirtip, dinin işlevini açıklamış olur b Cicero Cicero yönetim biçimlerinin özürlerini sayarken, demokrasinin özürünün, sıradan her vatandaşa siyasal haklar tanındığı için, bu yönetimin eşitlik anlayışınının, siyasal hakların herkesin yeteneğine göre dağıtılması gerektiği doğru eşitlik anlayığına uymayışı olduğunu söyler Demokrasilerde bireyin yaşamanın ve servetinin halkın elinde olduğunu belirtir Sonra “en engin denizin, en kudretli alevin bile küstah halk yığınından dah kolay zaptedilebileceğini” söyler Giderek tüm iktidar kitlede olursa, o topluma devlet bile denemeyeğini söylemekten kendini alamaz Demokrasinin bozulmuş biçiminin ise yığının tiranlığı olacağını öne sürer Karma olmayan yönetimlerin hem iyi , hem kötü yanlarının bulunduğu söyleyip, hiçbirinin yetkin bir yönetim biçimi olarak görmeyen Cicero, bunların iyi yanlarını bir araya toplayacak yetkin bir yönetimi araştırmaya kalkışır “Böylece ben, monarkların uyruklarına karşı duydukları sevgiden dolayı krallığı, akıl vermedeki bilgelikten dolayı aristokrasiyi, özgürlüünden dolayı demokrasi yeğliyorumBir kez, bir kamu devletinde, egemen ve monark niteliğinde bir öğre olmamalıdır İkincisi, bazı yetkiler aristokrasiye ayrılmalıdır Üçüncüsü, belli bir takım konular kara ver yargılama için halka bırakılmalıdır” “Emperyalizm” sözcüğünü kullanmamakla birlikte, Cicero Roma emperyalizmi kuramının temellerini atmıştır Roma’nın eyaletlerinin Roma tarafından yönetilmelerinin buralarda yaşayanlar için yararlı olabileciğini, yararlı ise bu yönetimin adalete uygun sayılacağını ileri sürmüştür Rına yönetimi bu eyaletlerde yasaları çiğneyenleri önleyip, yasaların çiğnenmesine olanak vermediği için, yasaları egemen kılarak barışı ve düzeni sağlamaktadır Roma yönetimi altına girmeyen ülkelerde ise durum gittikçe kötüleşmektedir Bunlar Roma’nın yönetimi altına giseler kendileri için ne iyi olur Bu düşünce yolunda ileride, Roma yönetiminin barış ve düzen getireceği görüşüyle “Pax Roma” (Roma Barışı ) kavr!!!!! ulaşacaktır Roma’nın Kara Lekeleri
Tarlalarda çalışırlar, lağımları temizler, varlıklı evlerde birer hizmetkar görevi görürlerdi Tamamen bağlı oldukları sahiplerinin mallarıydı Birer hayvan gibi serbestçe alınıp satılabiliyor, cezalandırılabiliyorlardı
Ünlü İmparatorlar
Roma Dini Roma İmparatorluğunun dini, diğer dinlerden bağımsız, fakat değişik dinlerin tören, tabu, batıl inanç ve törelerinin toparlanmasıyla oluşmuşur Romalılara göre din ruhsal bir olgudan çok, insanoğlu ile tanrı adını verdikleri çeşitli güçler arasında bir sözleşmeydi Bu dini bakış açısı, politik ve askeri bakımdan devlette önemli bir etki yaratırken diğer bir yandan da ailevi yaşamı da şekillendirmede önemi yatsınamayacak düzeydeydi Romalı tanrı ve tanrıçalar, birkaç dini etkinin karışımı idi Birçoğu, Güney İtalya’daki Yunan kolonileri ile ortaya çıkarken , bir diğer kısmı ise Etrüks ve Latin kabileleri kanalı ile Roma dinine aktarıldı MÖ 1yy’da Romalılar öyle bir duruma geldiler ki, bazen Romalılar taptıkları tanrı veya tanrıçanın neyi simgelediğini hatırlamaz oldular Örnek olarak tanrıça Furrina adına her yıl 25Temmuz’da festival düzenlemelerine karşın, Furrina’nın ne tanrısı olduğunu hatırlayacak kimse kalmamıştı Roma Tanrıları İsim Kökeni Karakteristikleri Annona Yıllık hasatın tanrısı Apollo Yunan Sağlık ve kehanet tanrısı Asclepius Yunan Sağlık tanrısı Attis Phrygian Cybele’nin sevgilisi Bacchus Yunan’da Dionysos Şarap tanrısı Bellona Savaş tanrıçası Bona Dea Kadın töreleri tanrıçası Cardea Ev halkı tanrıçası Castor & Pollux (Dioscuri) Yunan Efsanevi iki kahraman Ceres Yunan’da Demeter Tarım tanrısı Consus Tahıl ambarı tanrısı Cybele Phrygian Doğa tanrısı Diana Yunan’da Artemisuni Işık tanrıçası Dis Yunan’da Pluto Yer altı tanrısı Faunus Yunan’da Pan Bereket tanrısı Flora Çiçek ve bereket tanrısı Forculus Ev halkının kapı tanrısı Fortuna ( Fors, Fors Fortuna) İyi şans tanrıçaları Genius Koruyucu tanrı Glaucus Bir deniz tanrısı Hercules Yunan’da Herakles Zafer ve ticari yatırım tanrısı Hermes Tüccar tanrısı Isis Mısır Yeryüzü tanrıçası Janus Kapı (giriş) tanrısı Juno Yunan’da Hera Kadın tanrıçası Jupiter Yunan’da Zeus Tanrıların tanrısı Juturna Çeşmelerin tanrıçası Lar Ev halkının koruyucu tanrısı Larvae (Lemures) Ölü ruhları tanrısı Liber Bereket ve sarmaşık tanrısı Libitina Ölüm tanrıçası Limentinus Ev halkının eşik tanrısı |
|