Altın |
06-25-2009 | #1 |
Şengül Şirin
|
AltınAltın parlak sarı rengi ve ışıltısıyla göz alan çok ağır bir metaldir Üstelik kolay kolay tepkimeye girmeyen çok kararlı bir element olduğu için havadan ve sudan etkilenmez Bu yüzden hiçbir zaman paslanmaz, kararmaz ve donuklaşmaz Bir başka özelliği de saf haldeyken çok yumuşak olmasıdır; bu nedenle kolayca dövülerek biçimlendirilebilir Altın bütün bu özellikleriyle tarih boyunca en değerli metallerden sayılmıştır Kimyasal simgesi Au olan altının atom numarası 79, atom ağırlığı 196,967'dirAltının Değeri Altın çok eskiçağlarda insanın ilgisini çeken ilk metallerden biridir Yaklaşık 5000 yıl örıce Sümerler'in yapmış olduğu altın taslar, kupalar ve süslü takılar günümüze kadar ulaşmıştır Bu metal doğada az bulunduğu için sonraki çağlarda da önemini hiçbir zaman yitirmedi İnsanlar, ellerindeki altını başka mallarla değiş tokuş ederek bütün gereksinimlerini karşılayabileceklerini anladılar Böylece altın herkesin gözünde belirli bir değer kazandı ve altın sahibi olmak insanlara bir güven duygusu vermeye başladı Bugün bile dünyada birçok insan para yerine altın biriktirmekle geleceğini güven altına aldığına inanır Altın ilk kez İÖ 700'lerde para yerine kullanıldı ve yüzyıllar boyunca birçok ülkede para sisteminin temelini oluşturdu Bugün sanayideki önemi nedeniyle altının para olarak kullanımı pek yaygın değildir {Ayrıca bak Para) Altın Üretimi Dünyada üretilen altının üçte ikisi çeşitli ülkelerin ulusal servetleri içinde yedek olarak tutulur; yüzde 30'u ise ABD'nin Kentucky eyaletinde, Fort Knox kentindeki yeraltı kasalarında saklanır Eskiçağlarda altının büyük bölümü Mısır, Anadolu ve Hindistan'dan çıkarılırdı Eski Yunanlılar ile Romalılar savaşta yendikleri ülkelerin altınına el koyar ve tutsak ettikleri kişileri köle olarak altın madenlerinde çalışmaya gönderirlerdi O çağlarda Avrupa'nın en zengin altın madenleri kıtanın güneydoğusundaki Transilvanya'da bulunuyordu; ama üretim çok fazla değildi Ortaçağda simyacıların tek amacı "filozof taşı" denen büyülü bir maddeyi bulmaktı; böylece, kurşun gibi daha bol bulunan metalleri altına dönüştürebileceklerini umuyorlardı {Ayrıca bak SİMYA) Bu tür araştırmalar 19 yüzyıla kadar sürdü, ama hiçbir zaman sonuç alınamadı Ancak çağımızın nükleer bilimcileri platini altına dönüştürmeyi başardılar Ama platin de altın kadar az bulunan değerli bir metal olduğu için çok pahalıya mal olan bu üretim tekniği bir yarar sağlamadı 16 yüzyılda Amerika'ya ayak basan İspanyol kâşifler, Meksika'daki Aztekler'den ve Peru'daki İnkalar'dan yağmaladıkları (bak AZTEKLER; İnkalar), ayrıca bugünkü Kolombiya yataklarından çıkardıkları altınları Avrupa'ya götürdüler Daha sonraları Orta ve Güney Amerika'nın öbür bölgeleri ile Rusya' nın Ural Dağlan bölgesinde de altın bulundu, ama yıllık üretim ancak 12 ton dolayındaydı 19 yüzyılda birçok ülkede zengin altın yataklarının bulunması bu üretimin hızla artmasına ve kısa sürede zengin olmak isteyen birçok maceracının yeni altın bölgelerine akın etmesine yol açtı (bak Altina Hücum) Günümüzde en çok altın üreten ülkelerin başında Güney Afrika Cumhuriyeti gelir; öbür büyük üreticiler de SSCB, Kanada, ABD ve Avustralya'dır Altın Madenciliği Doğadaki metallerin çoğu toprak ve kayalarla öylesine kaynaşmıştır ki, bu metalleri ayırıp katışıksız halde elde etmenin tek yolu cevheri (ya da maden filizini) eritmektir Oysa altın ya kumların ve çakıl taşlarının arasında küçük parçacıklar halinde ya da kayaçlarda damarlar halinde yalın olarak bulunur Akarsu yataklarında ya da eskiden bir akarsuyun yatağı olan vadilerde dip kumlarının arasına karışmış olan altın genellikle küçük tanecikler halindedir Alüvyon altını ya da plaser altın denen bu altın tanecikleri, akarsu yatağındaki çökeltileri suda yıkayarak daha hafif olan kum ya da çakıl taşlarından kolayca ayrılabilir Bildiğimiz bir kızartma tavası bu işlem için yeterlidir Tavaya üçte bir oranında kum, üstüne de bol su doldurduktan sonra tava iki yana sallanarak döndürülür; böylece suyla sürüklenen kumlar tavanın kenarlarından akarken ağır olan altın tanecikleri dibe çöker Altının tavada yıkanarak ayrılması çok fire veren ilkel bir yöntemdir Bu nedenle tanecikleri yıkayarak ayırmak için tarak makinelerinin ve titreşimli eleklerin kullanıldığı daha verimli yöntemler geliştirilmiştir Bazen ırmak yataklarında külçe denen oldukça büyük altın topaklarına rastlanır Bugüne kadar bulunmuş en büyük altın külçesi 78 kg ağırlığındadır ve 1869'da Avustralya'nın Victoria eyaletindeki küçük bir kasabanın yakınlarında, at arabalarının tekerlekleriyle oyulan toprağın hemen yüzeyinde bulunmuştur Gene de yeryüzündeki altının büyük bölümü kayaçlar arasına yerleşmiş damarlar halinde bulunur Nitekim bir sanayi dalı olarak binlerce yıllık geçmişi olan altın madenciliği de bu damarların işletilmesine dayanır Altını elde etmek için önce kayaçlann parçalanarak toz haline getirilmesi gerekir Eskiden kayaçlar çekiçlerle parçalanır ve içinde altm parçalan bulunan bu tozlar yıkanarak altm ayrılırdı Bu arada çok küçük altın parçacıklarının suyla sürüklenip gitmesini önlemek için, bu tozlar koyun postu üzerinden geçirilir ve postun tüylerine yapışan küçük parçacıklar da toplanabilirdi Yunan mitolojisindeki Altın Post efsanesi de belki bu işlemden doğmuştur Bugün altın ocaklarındaki kayaçlar önce dinamitle parçalanır, sonra çelik bölmelere alınarak motor gücüyle çalışan ağır tokmaklarla dövülür Daha sonra bu bölmelere su doldurulur ve çamur haline gelen tozlar kanallara akıtılır Büyükçe altın parçalarını ayırmak için bu çamur sık dokulu eleklerden geçirilebilir; ama altının büyük bölümü kimyasal yöntemlerle ayrılır Bu yöntemlerden biri, altın tozuyla yüklü çamurları cıva kaplı metal levhalar üzerinden akıtmaktır Böylece cıva altını çözer ve amalgam denen bir macun oluşur Bu macun cıvanın buharlaşma derecesine kadar ısıtıldığında cıva uçar ve geriye altın kalır Çok daha yaygın olan başka bir yöntem de siyanürleme işlemidir Bu yöntemde, kayaç tuzlan ve sudan oluşan çamur tanklara doldurulur; üstüne de altını çözebilen seyreltik sodyum siyanür eklenir Daha sonra bu karışım süzülür ve elde edilen altm siyanür çözeltisine çinko eklenir Bu kez çinko çözünürken, altın ince bir çamur halinde dibe çöker En sonunda asitle temizlenen altm eritilerek kalıplara dökülür Ama gene de katışıksız olmadığı için antılarak içindeki yabancı maddelerden temizlenmesi gerekir Arıtma işlemi ya elektrolizle yapılır (bak Elektroliz) ya da erimiş altın üzerinden klor gazı geçirilir Altının Kullanımı Saf altın kullanılamayacak kadar yumuşaktır; bu yüzden bakır ya da gümüşle, bazen her jkisiyle birden karıştırılıp alaşım haline getirilerek sertleştirilmesi gerekir (bak ALAŞIM) Alaşımlardaki altın miktan ayar (ya da kırat) cinsinden ölçülür Bir ayar, alaşımın kütlesinin yirmi dörtte biridir Demek ki saf (som) altın 24 ayardır 18 ay arlık bir altın kütlesinde ise 18 birim altına karşılık 6 birim gümüş ve bakır bulunur Dişleri kaplamak için kullanı lan altın genellikle 22 ayardır; daha düşük ayarlı altın kaplamalar zamanla kararıp donuklaşır Altın ne kadar safsa o kadar az kararır Bakır içeren altın alaşımlan saf altından daha koyu renkte, neredeyse kırmızıya yakın, gümüş içeren alaşımlar ise daha açık san renktedir Altm, üç ya da dört birim derişik hidroklorik asit ile bir birim derişik nitrik asitten oluşan ve "kral suyu" denen bir karışımda çözünür Buna karşılık tek başına hiçbir asit altım etkileyemez; bu yüzden bir mücevherin altın olup olmadığını anlamak için asit testi uygulanabilir Bunu anlamanın daha basit ve güvenilir bir yolu da mücevheri suya daldırarak yoğunluğunu ölçmektir Bu yöntemi Eski Yunanlı bilgin Arşimet bulmuştur Altın ve altın alaşımları özellikle madeni para, mücevher ve süs eşyalan, dolmakalem ucu, gözlük çerçevesi yapımında, dişçilikte, ayrıca elektrik ve elektronik sanayisinde kullanılır Daha çok mobilyaların süslenmesinde kullanılan ince yaprak (varak) halindeki altın, bu metalin haddeden geçirilerek posta pulu büyüklüğünde ince levhalara dönüştürülmesi ve varakçı derisine (öküzün kalınbağırsağının dış zarı) sanlarak sert bir blok üzerinde dövülmesiyle elde edilir Bu varaklar öylesine incedir ki 1000 tanesi üst üste konup sıkıştınldığında kalınlığı bir kitap sayfasını bile bulmaz Altın varaklar, süslenecek nesnenin üstüne özel bir tutkalla yapıştırılır Altının başka maddeler içindeki çözeltisi olan "altın suyu" ise süslenecek yüzeye püskürtülerek ya da fırçayla sürülerek kullanılır Daha sonra bu yüzey ısıtıldığında yabancı maddeler uçar ve geride incecik, parlak bir altın katmanı kalır Aynca elektroliz yöntemiyle de bazı nesnelerin yüzeyi altınla kaplanabilir Sanatta Altın Eskiçağlarda insanlar altını biçimlendirerek birçok kullanım eşyasını bu metalden yaptılar Uygarlık ilerledikçe altın işçiliği de ince bir ustalığa dönüştü Altından takılar ve süs eşyaları yapan ilk insanların Mezopotamya'da yaşamış olan Sümerler olduğu sanılıyor Sonraları Batı Asya ve Akdeniz uygarlıklarını kuran halklar bu işçiliği Sümerler'den öğrendiler Günümüze kadar ulaşan en eski altın eşyalar, bundan 5000 yıl önce Eski Mısırlılar' in yaptığı bilezik, gerdanlık gibi basit takılardır Eski Mısır'ın sonraki dönemlerinde firavunların değerli eşyalarıyla birlikte gömülmesi gelenek haline geldi 1920'lerde Firavun Tutanhamon'un mezarında yapılan kazılarda altın süs ve kullanım eşyalarından oluşan zengin bir hazine ortaya çıkarıldı Kralların değerli eşyalarıyla gömülmesi geleneği Anadolu'da kurulmuş eski uygarlıklarda da yaygındı Alacahöyük'teki kral mezarlarından çıkarılan en az 4000 yıllık altın kaplar ve takılar bugün müzelerde korunmaktadır 187099 yılları arasında arkeolog Heinrich Schliemann'ın yaptığı Truva kazılarında da, İÖ 25002000 yıllarından kaldığı sanılan, olağanüstü güzellikte altın eşyalar bulunmuştur Altın işçiliğiyle ünlü eski uygarlıklardan biri de İÖ 2000 dolaylarında Girit'te kurulmuş olan Minos uygarlığıdır Minoslar'ın telkari işlerinde, yani altını çok ince tel haline getirip örerek yaptıkları takılarda Asya etkisi görülür Yunanistan'ın güneyinde yaşamış olan Mikenler de altın işçiliğiyle ünlüydü Bu halklar da krallarım altın vazo, kupa, takı ve silahlarıyla birlikte gömerlerdi Yaklaşık aynı dönemde Güney ve Orta Amerika'da da altın işleniyordu Bu kıtadaki altın dövme teknikleri büyük olasılıkla Peru'da, İÖ 2000'lerde geliştirildi Çok daha sonraları, İS 300800 yıllarında İnkalar altın döküm yapmaya başladılar Oysa Meksika' daki Aztekler bu sanatı yüzyıllardır sürdürüyorlardı Aztekler'in son imparatoru 16 yüzyılda yaşamış olan Montezuma idi ve mezarı eşsiz altın işleriyle doluydu Ama bunlardan hiçbiri günümüze ulaşamadı; çünkü bu mezarı yağmalayan İspanyollar bütün altınları eriterek yerlerinden çıkardılar İrlanda'daki metal işçiliğinin ilk ürünleri İÖ 18001500 yıllan arasında yapılan altın gerdanlıklardı İÖ 4 ve İS 1 yüzyıllar arasında Keltler de bu tür takılar yapmayı sürdürdüler Eski Yunanistan, Fenike ve Anadolu'da yaşayan halklar çok güzel altın takılar yaptılar; onların bu geleneğine sonradan Romalılar ve Etrüskler sahip çıktı Persler'in İÖ 5 ve 4 yüzyıllar arasında yaptıkları altın işleri göz alıcıydı Eski Hindistan'dan da günümüze 2000 yıllık çok önemli altın eşyalar kaldı Bu erken dönem altın işçileri çok kaba ve basit aletlerle çalışıyorlar, altını arıtmak ve biçimlendirmek için gerekli ısıyı büyük olasılıkla açık ocaklarda odunkömürü yakarak sağlıyorlardı Bu altın parçaların çoğu yapıldıkları günkü kadar güzel ve değerlidir Çünkü altın, yerin altında binlerce yıl gömülü kalsa bile parıltısından ve güzelliğinden hiçbir şey yitirmez Ortaçağda en yaygın altın işçiliği, döverek inceltilen altın levhaları daha değersiz metaller üzerine kaplamaktı O çağda altın işlerinin çoğu kilise için yapılırdı ve kuyumcuların çoğu keşişlerdi Ne yazıktır ki ortaçağda yapılan altın işlerinin çoğu kralların ve soyluların savaş giderlerini karşılamak üzere eritilerek paraya dönüştürüldüğünden, bu çağdan günümüze pek az örnek kalmıştır Rönesans Dönemi'ndeki ressamların ve heykel ustalarının büyük bölümü kuyumculuktan yetişmeydi Bu sanatçılardan bazıları çok yetenekliydiler ve soylular için yaptıkları takılar ya da eşyalar karşılığında çok yüklü paralar alırlardı Bu kuyumcuların en ünlüsü olan İtalyan Benvenuto Cellini'nin Fransa Kralı I François için yaptığı görkemli altın tuzluk bugün Viyana Sanat Tarihi Müzesi'ndedir {bak Cellini, Benvenuto) Rönesans'ın altın işlerindeki abartılı süslemeler sonraki yüzyıllarda yerini daha yalın çizgilere bıraktı ve üretilen parçalar seyredilecek birer sanat yapıtı olmaktan çıkıp gerçek kullanım eşyalarına dönüştü Osmanlılar özellikle ciltçilikte, hat, minyatür ve kitap süslemelerinde altın varaklan ve altın yaldızları (özel bir karışımda eritilmiş altın tozlan) büyük bir ustalıkla kullanarak çok değerli ve güzel sanat yapıtları ürettiler Bütün el sanatları gibi altın ve metal işçiliği de 18 yüzyılın sonlannda başlayan Sanayi Devrimi'nden büyük ölçüde etkilendi Sanayileşmenin sonucu olarak yeni teknikler gelişti ve el işçiliğinin yerini makineler aldı Böylece el sanatları hemen hemen unutuldu Ama 19 yüzyılın ikinci yarısında el sanatlarının makineleşmesine karşı çıkan ve eski zanaatların canlandırılması için uğraşan bazı sanatçılar bu geleneği sürdürdüler Bugün de geçmişin ince ve zarif yapıtlarını esin kaynağı olarak gören bazı ustalar el işçiliğiyle bu sanatı yaşatmaya çalışıyorlar
__________________
Arkadaşlar, efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır
|
|