Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Kültür - San'at & Eğitim > Kültür-Sanat > Şiir Cenneti

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
ait, beyatlıya, kemal, yahya, şiirler

Yahya Kemal Beyatlıya Ait Tüm Şiirler

Eski 09-02-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Yahya Kemal Beyatlıya Ait Tüm Şiirler



Yahya Kemal Beyatlı Şiirleri

Yahya Kemal Beyatlı Tüm Şiirleri

RİNDLERİN AKŞAMI

Dönülmez akşamın ufkundayızVakit çok geç;

Bu son fasıldır ey ömrüm nasıl geçersen geç!

Cihana bir daha gelmek hayal edilse bile,

Avunmak istemeyiz öyle bir teselliyle

Geniş kanatları boşlukta simsiyah açılan

Ve arkasında güneş doğmayan büyük kapıdan

Geçince başlayacak bitmeyen sükunlu gece

Guruba karşı bu son bahçelerde, keyfince,

Ya şevk içinde harab ol, ya aşk içinde gönül!

Ya lale açmalıdır göğsümüzde yahud gül

YAHYA KEMAL BEYATLI

RİNDLERİN ÖLÜMÜ

Hafız'ın kabri olan bahçede bir gül varmış;

Yeniden her gün açarmış kanayan rengiyle

Gece; bülbül ağaran vakte kadar ağlarmış

Eski Şiraz'ı hayal ettiren ahengiyle

Ölüm asude bahar ülkesidir bir rinde;

Gönlü her yerde buhurdan gibi yıllarca tüter

Ve serin serviler altında kalan kabrinde

Her seher bir gül açar;her gece bir bülbül öter

YAHYA KEMAL BEYATLI

SİSTE SÖYLENİŞ

Birden kapandı birbiri ardınca perdeler

Kandilli, Göksu, Kanlıca, İstinye nerdeler?

Som zümrüt ortasında, muzaffer, akıp giden

Firuze nehri nerde? Bugün saklıdır, neden?

Benzetmek olmasın sana dünyada bir yeri;

Eylül sonunda böyledir İsviçre gölleri

Bir devri lanetiyle boğan şairin Sis'i

Vicdan ve ruh elemlerinin en zehirlisi

Hülyama bir eza gibi aksetti bir daha;

-Örtün! Muebbeden uyu! Ey şehr! -O beddua

Hayır bu hal uzun süremez, sen yakındasın;

Hala dağılmayan bu sisin arkasındasın

Sıyrıl, beyaz karanlık içinden, parıl parıl

Berraklığında bilme nedir hafta, ay ve yıl

Hüznün, ferahlığın bizim olsun kışın, yazın,

Hiç bir zaman kader bizi senden ayırmasın

YAHYA KEMAL BEYATLI

SÜLEYMANİYEDE BAYRAM SABAHI

Artarak gönlümün aydınlığı her saniyede

Bir mehabetli sabah oldu Süleymaniye'de

Kendi gök kubbemiz altında bu bayram saati,

Dokuz asrında bütün halkı, bütün memleketi

Yer yer aksettiriyor mavileşen manzaradan,

Kalkıyor tozlu zaman perdesi her an aradan

Gecenin bitmeğe yüz tuttuğu andan beridir,

Duyulan gökte kanad, yerde ayak sesleridir

Bir geliş var! Ne mübarek, ne garib alem bu!

Hava boydan boya binlerce hayaletle dolu

Her ufuktan bu geliş eski seferlerdendir;

O seferlerle açılmış nice yerlerdendir

Bu sukünette karıştıkca karanlıkla ışık

Yürüyor, durmadan, insan ve hayalet karışık;

Kimi gökten, kimi yerden üşüşüp her kapıya,

Giriyor, birbiri ardınca, ilahi yapıya

Tanrının mabedi her bir tarafından doluyor,

Bu saatlerde Süleymaniye tarih oluyor

Ordu-milletlerin en çok döğüşen, en sarpı

Adamış sevdiği Allah'ına bir böyle yapı

En güzel mabedi olsun diye en son dinin

Budur öz şekli hayal ettiği mimarının

Görebilsin diye sonsuzluğu her yerden iyi,

Seçmiş İstanbul'un ufkunda bu kudsi tepeyi;

Taşımış harcını gazileri, serdarıyle,

Taşı yenmiş nice bin işcisi, mimarıyle

Hür ve engin vatanın hem gece, hem gündüzüne,

Uhrevi bir kapı açmiş buradan gökyüzüne,

Taa ki geçsin ezeli rahmete ruh orduları

Bir neferdir bu zafer mabedinin mimari

Ulu mabed! Seni ancak bu sabah anlıyorum;

Ben de bir varisin olmakla bügün mağrurum;

Bir zaman hendeseden abide zannettimdi;

Kubben altında bu cumhura bakarken şimdi,

Senelerden beri ru'yada görüp özlediğim

Cedlerin mağfiret iklimine girmiş gibiyim

Dili bir, gönlü bir, imanı bir insan yığını

Görüyor varliğının bir yere toplandığını;

Büyük Allah'ı anarken bir ağızdan herkes

Nice bin dalgalı Tekbir oluyor tek bir ses;

Yükselen bir nakaratın büyüyen velvelesi,

Nice tuğlarla karışmış nice bin at yelesi!

Gördüm ön safta oturmuş nefer esvaplı biri

Dinliyor vecd ile tekrar alınan Tekbir'i

Ne kadar saf idi siması bu mu'min neferin!

Kimdi? Banisi mi, mimarı mı ulvi eserin?

Taa Malazgirt ovasından yürüyen Türkoğlu

Bu nefer miydi? Derin gözleri yaşlarla dolu,

Yüzü dünyada yiğit yüzlerinin en güzeli,

Çok büyük bir iş görmekle yorulmuş belli;

Hem büyük yurdu kuran hem koruyan kudretimiz

Her zaman varlığımız, hem kanımız hem etimiz;

Vatanın hem yaşıyan varisi hem sahibi o,

Görünür halka bu günlerde teselli gibi o,

Hem bu toprakta bugün, bizde kalan her yerde,

Hem de çoktan beri kaybettiğimiz yerlerde

Karşı dağlarda tutuşmus gibi gül bahçeleri,

Koyu bir kırmızılık gökten ayırmakta yeri

Gökte top sesleri var, belli, derinden derine;

Belki yüzlerce şehir sesleniyor birbirine

Çok yakından mı bu sesler, cok uzaklardan mı?

Üsküdar'dan mı? Hisar'dan mı? Kavaklar'dan mı?

Bursa'dan, Konya'dan, İzmir'den, uzaktan uzağa,

Çarpıyor birbiri ardınca o dağdan bu dağa;

Şimdi her merhaleden, taa Beyazıd'dan, Van'dan,

Aynı top sesleri birbir geliyor her yandan

Ne kadar duygulu, engin ve mübarek bu seher!

Kadın erkek ve çocuk, gönlü dolanlar, yer yer,

Dinliyor hepsi büyük hatıralar rüzgarını,

Çaldıran topları ardınca Mohaç toplarını

Gökte top sesleri, bir bir, nerelerden geliyor?

Mutlaka her biri bir başka zaferden geliyor:

Kosva'dan, Niğbolu'dan, Varna'dan, İstanbul'dan

Anıyor her biri bir vak'ayı heybetle bu an;

Belgrad'dan mı? Budin, Eğri ve Uyvar'dan mı?

Son hudutlarda yücelmiş sıra-dağlardan mı?

Deniz ufkunda bu top sesleri nerden geliyor?

Barbaros, belki, donanmayla seferden geliyor!

Adalar'dan mı? Tunus'dan mı, Cezayir'den mi?

Hür ufuklarda donanmış iki yüz pare gemi

Yeni doğmuş aya baktıkları yerden geliyor;

O mübarek gemiler hangi seherden geliyor?

Ulu mabedde karıştım vatanın birliğine

Çok sükür Tanrıya, gördüm, bu saatlerde yine

Yaşıyanlarla beraber bulunan ervahı

Doludur gönlüm ışıklarla bu bayram sabahı

YAHYA KEMAL BEYATLI

TERCİH

Dünyada ne ikbal ne servet dileriz

Hattâ ne de ukbâda saadet dileriz

Aşkın gül açan bülbül öten vaktinde

Yaranla tarab yâr ile vuslat dileriz

YAHYA KEMAL BEYATLI

VUSLAT

Bir uykuyu cananla beraber uyuyanlar,

Ömrün bütün ikbalini vuslatta duyanlar,

Bir hazzı tükenmez gece sanmakla zamanı,

Görmezler ufuklarda, şafak söktüğü anı

Gördükleri ru'ya ezeli bahçedir aşka;

Her mevsimi bir yaz ve esen ruzgarı başka

Bülbülden o eğlencede feryad işitilmez;

Gül solmayı; mehtab, azalıp gitmeyi bilmez

Gök kubbesi her lahza, bütün gözlere mavi

Zenginler o cennette fakirlerle müsavi;

Sevdaları hülyalı havuzlarda serinler,

Sonsuz gibi, bir fiskiye ahengini dinler

Bir ruh, o derin bahçede bir defa yaşarsa

Boynunda O'nun kolları, koynunda O varsa,

Dalmışsa O'nun saçlarının rayihasiyle,

Sevmekteki efsunu duyar her nefesiyle

Yıldızları, boydan boya doğmuş gibi, varlık

Bir mucize halinde o gözlerdendir artık

Kanmaz, en uzun buseye, öptükçe susuzdur

Zira, susatan zevk, o dudaklardakı tuzdur

İnsan ne yaratmışsa yaratmıştır o tuzdan

Bir sır gibidir azçok ilah olduğumuzdan

Onlar ki bu güller tutuşan bahçededirler

Bir gün nereden hangi tesadüfle gelirler?

Aşk, onları sevkettiği günlerde, kaderden

Rüzgar gibi bir sevk alır, oldukları yerden

Geldikleri yol, ömrün ışıktan yoludur o!

Alemde bir akşam ne semavi koşudur o!

Dört atlı o gerdune, gelirken dolu dizgin,

Sevmiş iki ruh ufku görürler daha engin,

Simaları her lahza parıldar bu zeferle;

Gök, her tarafından, donanır meş'alerle!

Bir uykuyu cananla beraber uyuyanlar,

Varlıkta bütün zevki o cennette duyanlar

Dunyayı unutmuş bulunurken o sularda,

-Zalim saat ihmal edilen vakti çalar da-

Bir an uyanırlarsa leziz uykulardan,

Baştanbaşa, heryer kesilir kapkara, zindan

Bir faciadır böyle bir alemde uyanmak

Günden güne, hicranla bunalmış gibi, yanmak

Ey tali! Ölümden ne beterdir bu karanlık!

Ey aşk! O gönüller sana maloldular artık!

Ey vuslat! O aşıkları efsuna ramet!

Ey tatlı ve ulvi gece! Yıllarca devam et!

YAHYA KEMAL BEYATLI

OK

Yavuz Sultan Selim Hân’ın önünde

Ok atan ihtiyar Bektaş Subaşı,

Bu yüksek tepeye dikti bu taşı

O Gaazî Hünkâr’ın mutlu gününde

Vezir, molla, ağa, bey, takım takım,

Güneşli bir nîsan günü ok attı

Kimi yayı öptü, kimi fırlattı;

En er kemankeşe yetti üç atım

En son Bektaş Ağa çöktü diz üstü

Titrek elleriyle gererken yayı,

Her yandan bir merak sardı alayı

Ok uçtu, hedefin kalbine düştü

Hünkâr dedi ‘Koca! Pek yaman saldın,

Eğerçi bellisin benim katımda,

Bir sır olsa gerek bu ilk atımda

Bu sihirli oku nereden aldın? ‘

İhtiyar elini bağrına soktu,

Dedi ki: ‘İstanbul muhâsarası,

Başlarken aldığım gazâ yarası,

İçinden çektiğim bu altın oktu!

Yahya Kemal Beyatlı

AŞK HİKAYESİ

Ah o akşam o tirenden gülüşün!

O gülüş kalbime aksettiği an

Duymadım ilk ateşin düştüğünü;

Şavka benzer bir ışık zannettim

Macera başlamak üzereymiş o gün

Sürecekmiş bu ateş yıllarca

Bir taraftan Yakacık, mor dağlar…

Bir taraftan da deniz, şuh adalar…

O gün ömrümde, kader

Geçecek aşkı resimleştirmiş

Bu güzel çerçevede

Yine dün geçtim o yoldan;

Aynı raylarda tirenler geçiyor…

Karşı dağlar, hep o dağlar…

Kıyı hep aynı kıyı

Ve deniz aynı deniz;

O gülüşten bir eser yok yalnız;

O güzel çerçeve bomboş!

Belki kalbim daha boş!

Yahya Kemal Beyatlı

SES

Günlerce ne gördüm ne de kimseye sordum,

'Yârab! Hele kalp ağrılarım durdu!' diyordum

His var mı bu âlemde nekahat gibi tatlı?

Gönlüm bu sevincin helecâniyle kanatlı

Bir tâze bahâr âlemi seyretti felekte,

Mevsim mütehayyil, vakit akşamdı Bebek'te;

Akşam! Lekesiz, sâf, iyi bir yüz gibi akşam!

Tâ karşı bayırlarda tutuşmuş iki üç cam;

Sâkin koyu, şen cepheli kasriyle Küçüksu,

Ardında vatan semtinin ormanları kuytu;

Bir neş'eli hengâmede çepçevre yamaçlar

Hep aynı tehassüsle meyillenmiş ağaçlar;

Dalgın duyuyor rüzgârın âhengini dal dal,

Baktım süzülüp geçti açıktan iki sandal;

Bir lâhzada bir pancur açılmış gibi yazdan

Bir bestenin engin sesi yükseldi Boğaz'dan

Coşmuş yine bir aşkın uzak hâtırasıyle,

Aksetti uyanmış tepelerden sırasıyle,

Dağ dağ o güzel ses bütün etrâfı gezindi:

Görmüş ve geçirmiş denizin kalbine sindi

Âni bir üzüntüyle bu rü'yâdan uyandım

Tekrâr o alev gömleği giymiş gibi yandım,

Her yerden o, hem aynı bakış, aynı emelde,

Bir kanlı gül ağzında ve mey kâsesi elde;

Her yerden o, hem aynı güzellikte, göründü,

Sandım bu biten gün beni râmettiği gündü

Yahya Kemal Beyatlı

GECE

Kandilli yüzerken uykularda

Mehtâbı sürükledik sularda

Bir yoldu parıldayan gümüşten,

Gittik Bahs açmadık dönüşten

Hulyâ tepeler hayâl ağaçlar

Durgun suda dinlenen yamaçlar

Mevsim sonu öyle bir zaman ki

Gâip bir mûsikîydi sanki

Gitmiş, kaybolmuşuz uzakta

Rü’yâ sona ermeden şafakta(1)

Yahya Kemal BEYATLI

SESSİZ GEMİ

Artık demir almak günü gelmişse zamandan,

Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan

Hiç yolcusu yokmuş gibi sessizce alır yol;

Sallanmaz o kalkışta ne mendil ne de bir kol

Rıhtımda kalanlar bu seyahatten elemli,

Günlerce siyah ufka bakar gözleri nemli

Biçare gönüller Ne giden son gemidir bu

Hicranlı hayatın ne de son matemidir bu

Dünyada sevilmiş ve seven nafile bekler;

Bilmez ki, giden sevgililer dönmeyecekler

Bir çok gidenin her biri memnun ki yerinden

Bir çok seneler geçti; dönen yok seferinden

YAHYA KEMAL BEYATLI

Bir Başka Tepeden

Sana dün bir tepeden baktım aziz İstanbul!

Görmedim gezmediğim, sevmediğim hiçbir yer

Ömrüm oldukça gönül tahtına keyfince kurul!

Sade bir semtini sevmek bile bir ömre değer

Nice revnaklı şehirler görünür dünyada,

Lakin efsunlu güzellikleri sensin yaratan

Yaşamıştır derim en hoş ve uzun rüyada

Sende çok yıl yaşayan, sende ölen, sende yatan

Yahya Kemal Beyatlı

AKINCILAR

Bin atlı akınlarda çocuklar gibi şendik

Bin atlı o gün dev gibi bir orduyu yendik

Haykırdı ak tolgalı beylerbeyi "ilerle"

Bir yaz günü geçtik tunadan kafilelerle

Şimşek gibi atıldık bir semte yedi koldan

Şimşek gibi Türk atlarının geçtiği yoldan

Bir gün yine doludizgin atlarımızla

Yerden yedi kat arşa kanatlandık o hızla

Cennette bu gün gülleri açmış görürüzde

Hala o kızıl hatıra gitmez gözümüzde

Bin atlı akınlarda çocuklar gibi şendik

Bin atlı o gün dev gibi bir orduyu yendik

YAHYA KEMAL BEYATLI

ENDÜLÜS'TE RAKS

Zil, şal ve gül Bu bahçede raksın bütün hızı

Şevk akşamında Endülüs üç def'a kırmızı

Aşkın sihirli şarkısı yüzlerce dildedir

İspanya neşesiyle bu akşam bu zildedir

Yelpâze çevrilir gibi birden dönüşleri,

İşveyle devriliş, saçılış, örtünüşleri

Her rengi istemez gözümüz şimdi aldadır;

İspanya dalga dalga bu akşam bu şaldadır

Alnında halka halkadır âşüfte kâkülü,

Göğsünde yosma Gırnata'nın en güzel gülü

Altın kadeh her elde, güneş her gönüldedir;

İspanya varlığıyle bu akşam bu güldedir

Raks ortasında bir durup oynar, yürür gibi;

Bir baş çevirmesiyle bakar öldürür gibi

Gül tenli, kor dudaklı, kömür gözlü, sürmeli

Şeytan diyor ki sarmalı, yüz kerre öpmeli

Gözler kamaştıran şala, meftûm eden güle,

Her kalbi dolduran zile, her sîneden: 'Ole!'

ERENKÖY'DE BAHAR

Cânan aramızda bir adındı,

Şîrin gibi hüsn ü âna unvan,

Bir sahile hem şerefti hem şan,

Çok kerre hayâlimizde cânan

Bir şi'ri hatırlatan kadındı

Doğmuştu içimde tâ derinden

Yıldızları mâvi bir semânın;

Hazzıyla harâb idim edânın,

Hâlâ mütehayyilim sadânın

Gönlümde kalan akislerinden

Mevsim iyi, kâinât iyiydi;

Yıldızlar o yanda, biz bu yanda,

Hulyâ gibi hoş geçen zamanda

Sandım ki güzelliğin cihanda

Bir saltanatın güzelliğiydi

İstanbul'un öyledir bahârı;

Bir aşk oluverdi âşinâlık

Aylarca hayâl içinde kaldık;

Zannımca Erenköyü'nde artık

Görmez felek öyle bir bahârı

EYLÜL SONU

Günler kısaldı Kanlıca'nın ihtiyarları

Bir bir hatırlamakta geçen sonbalarları

Yalnız bu semti sevmek için ömrümüz kısa

Yazlar yavaşça bitmese, günler kısalmasa

İçtik bu nadir içki'yi yıllarca kanmadık

Bir böyle zevke tek bir ömür yetmiyor, yazık!

Ölmek kaderde var, bize ürküntü vermiyor;

Lakin vatandan ayrılışın ıztırabı zor

Hiç dönmemek ölüm gecesinden bu sahile,

Bitmez bir özleyiştir, ölümden beter bile

GEÇMİŞ YAZ

Rüya gibi bir yazdı Yarattın hevesinle

Her anını, her rengini, her şiirini hazdan

Hala doludur bahçeler en tatlı sesinle!

Bir gün, bir uzak hatıra özlersen o yazdan

Körfezdeki dalgın suya bir bak, göreceksin:

Geçmiş gecelerden biri durmakta derinden;

Mehtap iri güller ve senin en güzel aksin

Velhasıl o rüya duruyor yerli yerinde!

YAHYA KEMAL BEYATLI

HATIRLATAN

Hicran, gün ortasında öten bir horoz gibi,

Seslendi pek vakitsiz İçim yandı ansızın

Mazi yosunla örtülü bir göl ki yok gibi,

Mevsim serin ve bahçede yaprak yığın yığın

Hicran gün ortasında neden böyle seslenir,

Birden hatırlatır unutan kalbe sevgiyi?

Keskin bir özleyişle hayal ettiren nedir

Bir devre varsa insanın ömründe en iyi?

Ey sevgi anladım bu uzakta seda ile,

Ömrün yegâne lezzetidir hatıran bile

HAZAN BAHÇELERİ

Kalbim yine üzgün, seni andım da derinden

Geçtim yine dün eski hazan bahçelerinden

Yorgun ve kırılmış gibi en ince yerinden

Geçtim yine dün eski hazan bahçelerinden

Senden boşalan bağrıma gözyaşları dolmuş

Gördüm ki yazın bastığımız otları solmuş

Son demde bu mevsim gibi benzimde kül olmuş

Geçtim yine dün eski hazan bahçelerinden

MEHLİKA SULTAN

Mehlika Sultan'a aşık yedi genç

Gece şehrin kapısından çıktı:

Mehlika Sultan'a aşık yedi genç

Kara sevdalı birer aşıktı

Bir hayalet gibi dünya güzeli

Girdiğinden beri rü'yalarına;

Hepsi meşhur, o muamma güzeli

Gittiler görmeye Kaf dağlarına

Hepsi, sırtında aba, günlerce

Gittiler içleri hicranla dolu;

Her günün ufkunu sardıkça gece

Dediler: ''Belki bu son akşamdır''

Bu emel gurbetinin yoktur ucu;

Daima yollar uzar, kalp üzülür:

Ömrü oldukça yürür her yolcu,

Varmadan menzile bir yerde ölür

Mehlika'nın kara sevdalıları

Vardılar cikrigi yok bir kuyuya,

Mehlika'nın kara sevdalıları

Baktılar korkulu gözlerle suya

Gördüler: ''Aynada bir gizli cihan

Ufku çepçevre ölüm servileri''

Sandılar doğdu içinden bir an

O, uzun gözlu, uzun saçlı peri

Bu hazin yolcuların en küçüğü

Bir zaman baktı o viran kuyuya

Ve neden sonra gümüş bir yüzüğü

Parmağından sıyırıp attı suya

Su çekilmiş gibi rü'ya oldu!

Erdiler yolculuğun son demine;

Bir hayal alemi peyda oldu

Göçtüler hep o hayal alemine

Mehlika Sultan'a aşık yedi genç

Seneler geçti, henüz gelmediler;

Mehlika Sultan'a aşık yedi genç

Oradan gelmeyecekmiş dediler!

MOHAÇ TÜRKÜSÜ

Bizdik o hücumun bütün aşkıyle kanatlı;

Bizdik o sabah ilk atılan safta yüz atlı

Uçtuk Mohaç ufkunda görünmek hevesiyle,

Canlandı o meşhur ova at kişnemesiyle!

Fethin daha bir ülkeyi parlattığı gündü;

Biz uğruna can verdiğimiz yerde göründü

Gül yüzlü bir afetti ki her pusesi lale;

Girdik zaferin koynuna, kandık o visale!

Dünyaya veda ettik, atıldık dolu dizgin;

En son koşumuzdur bu! Asırlarca bilinsin!

Bir bir açılırken göğe, son def'a yarıştık;

Allaha giden yolda meleklerle karıştık

Geçtik hepimiz dört nala cennet kapısından;

Gördük ebedi cedleri bir anda yakından!

Bir bahçedeyiz şimdi şehitlerle beraber;

Bizler gibi ölmüş o yiğitlerle beraber

Lakin kalacak doğduğumuz toprağa bizden

Şimşek gibi bir hatıra nal seslerimizden!

ÖZLEYEN

Gönlümle oturdum da hüzünlendim o yerde,

Sen nerdesin, ey sevgili, yaz günleri nerde!

Dağlar ağarırken konuşmuştuk tepelerde,

Sen nerde o fecrin ağaran dağları nerde!

Akşam, güneş artık deniz ufkunda silindi,

Hulya gibi yalnız gezinenler köye indi

Ben kaldım, uzaklarda günün sesleri dindi,

Gönlümle, hayalet gibi, ben kaldım o yerde

YAHYA KEMAL BEYATLI


Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.