Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Forum İslam > İslami Yazılar & Hikayeler

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
adlı, basri, dini, hasani, hikaye

Hasan-İ Basri Adlı Dini Hikaye

Eski 08-31-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Hasan-İ Basri Adlı Dini Hikaye




Hasan-ı Basri Adlı Dini Hikaye



Basra'nın güllerinden biri Hasan-ı Basri


Bir gün Basra'da

Basra'lı Şem'ûn kendi halinde bir mecusidir Müslümanlarla içli dışlıdır ve bir sürü güzel haslet edinir Kimseyle uğraşmaz, yalan söylemez, sözünde durur ve cömerttir Sonra o gülyüzlü komşusunu (Hasan-ı Basri Hazretlerini) çok beğenir, uzaktan bile görse ayağa kalkar, hürmetle yol verir

Hasan-ı Basri, Şem'ûn'un Müslüman olmasını çok ister Hatta bazı geceler sabahlara kadar yalvarır onun ve onun gibiler için hidayet diler Rahman ve Rahim olan Rabbimiz bu duaları kâbul eder ve mübareğin tebliğ için beklediği fırsatı önüne çıkarır Nasıl mı? Anlatalım

Şem'ûn amansız bir hastalığa yakalanır Birkaç gün içinde mum gibi erir ki artık öleceğinin farkındadır Hasan-ı Basri biraz süt, biraz hurma alır, komşusunun kapısını tıklatır Şem'ûn onu görünce çok duygulanır Ağlamakla gülmek arasında gidip gelen bir sesle 'Ey asil komşum' der 'niye zahmet ettin ki?'

-Ne zahmeti, vazifemiz değil mi?

-Biliyor musun ben gidiciyim

-Hepimiz gidiciyiz

-Korkarım ahirette de görüşemeyeceğiz Zira inandıklarım doğruysa aynı yerde olmayacağız

Mübarek acı acı gülümser 'Peki' der, 'ya benim inandıklarım doğruysa?'

-Yine aynı yerde olmayacağız, zira beni taptığımla yakacaklar

-Bak Şem'ûn ateş yaratıcı değil mahlûktur Alemlerin Rabbi (Celle Celalüh) dilemezse kimseye bir şey yapamaz

-Müslümanlar buna benzer şeyleri çok söylerler ama ateşin yakmadığı nerede görülmüş?

-Ateşin yakmadığını görsen bana inanır mısın?

-İnanırım

Biliyor musunuz veliler hallerini bir sır gibi saklar, tanınmaktan, bilinmekten sıkılırlar Ancak böylesi hayati kavşaklarda keramet göstermek zorunda kalırlar Nitekim Hasan-ı Basri Hazretleri de mangaldaki ateşi avuçlar, kızgın korla kollarını sıvazlar Şem'ûn hayretler içindedir Büyük veli, bunlar sıradan şeylermiş gibi gülümser, 'İstersen yanan fırına girelim' der, 'var mısın?'

-Yoo, hayır Bu kadarı yeter

-Görüyorsun işte Senin, benim, dağların, göklerin, denizlerin yaratıcısı onu zararsız kıldı

-Sanırım, Allah'ın büyüklüğünü kabullenmek zorundayım

-Al, istersen dokunabilirsin Eğer ateş bir şeye kaadirse yaksın da görelim

-Diyecek bir şey bulamıyorum

-Ama benim diyecek çok şeyim var Yapma Şem'ûn, kendine kıyma Gel iman et ve kurtul Altından nehirler akan köşkler, nefis şerbetler, bahçeler, huriler seni bekliyor Bir kere kelimeyi şahadet söyle, ebedi saadete kavuş

-Bu kadar kolay mı yani?

-Evet bu kadar kolay

-Ama benim ömrüm günah içinde geçti

-Benim ki de öyle ama Allah-ü teâlâ affedicidir

-Ne desem bilmem ki, bunca yıldır mecusi olarak yaşadıktan sonra

-Sakın 'millet ne der?' diye düşünme, sadece kalbinin sesini dinle

-Kalbim seninle beraber, yalnız endişelerim var

-Nasıl yani?

-Sahi, Rabbim beni kâbul eder mi?

-Eder

-Bana kulum der mi?

-Der

-Emin misin?

-Adım gibi

-Peki kefil olur musun?

-Olurum

-Ahitname de yazar mısın?

-Yazarım

-Mührünü de basar mısın?

-Basarım

-İyi öyleyse, sen şimdi bana yapmam gerekenleri söyle

Şem'ûn oğullarını, yakınlarını çağırır Kalabalığın huzurunda iman eder Olacak bu ya hemen o gün ecel şerbetini içer Onu söz konusu kâğıtla birlikte toprağa verirler

Hasan-ı Basri Hazretleri hem şaşkın, hem sevinçlidir Omuzlarından irice bir yük gitmiştir Definden sonra evine gelir Bir başına kalınca hadisenin muhasebesini yapar ve birden dehşete düşer Büyük bir pişmanlıkla 'yaptığını beğendin mi' der, 'sen kim oluyorsun da ahidname veriyorsun Kendini kurtaracağın şüpheli, kalkıp başkalarına kefil oluyorsun Eyvah ki ne eyvah! Aman Allah'ım ben ne yaptım!'

O gece binlerce, onbinlerce kez tövbe eder, 'Yarabbi, ben acizin, zavallının biriyim' der, 'n'olur bu cüretimi affeyle!' Hasan-ı Basri o kadar ağlar ve o kadar yalvarır ki bitap düşer Birara içi geçer, rüyasında Şem'ûn belirir, çok neşelidir Öylesine nurludur ki dolunayı imrendirir Başında cennet cevahirleriyle süslenmiş bir taç vardır Hasan-ı Basri Hazretlerine döner 'Meğer Allah-ü teâlâ ne büyükmüş' der, 'merhametinin zerresi benim gibi nice asiye yetti'

-Peki ya ahitname?

-Ona bakmadı bile, istersen geri verebilirim

-Yalvarırım ver, n'olur ver

-Al!

Hasan Basri Hazretleri heyecanla uyanır Ne görse beğenirsiniz

Kâğıt elindedir

Basra'nın güllerinden biri Hasan-ı Basri

Firûz, Meysan muharebesinde İslâm ordularına direnme hatasına düşen bir Basralıdır ve esir alınır Diğerleriyle birlikte Medine'ye getirilir ve köle olarak Zeyd bin Sabit'e verilir Ancak ne zincir ne kırbaç bilir, ne de incitilir Evin bir ferdi gibi yaşar, işine bakar Hatta Peygamber Efendimizin hanımlarından Ümmü Seleme'nin (Radıyallahu anha) cariyesi Hayre ile evlenmeye kalkar Kimse ona 'Hadi ordan sen kölenin birisin' demez Ev kurmasına yardım ederler Ümmü Seleme Hayre ile evladı gibi ilgilenir, ceyizini yapar, evini döşer Hatta 'bizim evin işinden ne olsun' der, 'siz kendinize bakın' Hayre buna rağmen kutlu kapıdan ayrılmaz Evin kızı gibi gelir gider, sıkıldıkça içini döker Çok geçmeden nurtopu gibi bir oğulları olur İki köle (belki de sevinçlerini paylaşmak için) üç kıtaya yayılan devletin halifesine (Hazret-i Ömer'e) çıkarlar Mübarek onları kapıda karşılar Yer gösterir, süt, hurma ikram eder Şirin bebeği kucağına alır ve sever İri gözlerine ve minik burnuna bakıp 'Yarabbim ne güzel şeyler yaratıyorsun' der Firûz bir isim istediğinde düşünmeden 'Hasan olsun' buyurur, 'hasana (güzele) Hasan yakışır!'

Sütüm olsa da

O yıllarda hayat herkes için zordur Ama sıfırdan başlayanlar için (Firûz ve Hayre için) daha zordur Üç beş dirhem yevmiye için karı koca bahçelere koşar, akşamlara kadar hurma toplarlar Hasad zamanları oğullarını Ümmü Seleme'ye (radıyallahü anh) bırakırlar Ümmü Seleme Validemiz, Hasan'ı bağrına basar Her istediğini verir, her dediğini yapar Bu sevimli yavrunun ağlamasına dayanamaz Hatta 'N'olurdu' der, 'onu bir emzirebilseydim' Öyle hulusi kalp ile dua ederki yaşlı olmasına rağmen göğüsleri süt dolar Güzel çocuğu doyurur, ayağında sallayıp uyutur Kalbinin yumuşadığı anlarda elini açar ve 'Ya Rabbi' der, 'Sen bu çocuğu âleme imam kıl Ona uyanlar selâmet bulsun, azabdan kurtulsun'

O yıl da ramazan bereketi ile gelir Zeyd bin Sabit, Firûz'u, Ümmü Seleme'de Hayre'yi azad eder Bu şefkat iklimi garip kölelerin kalbini yumuşatır ve kendi istekleriyle Müslüman olurlar

Ümmü Seleme'nin terbiyesinden geçen Hasan farklı bir çocuk olur Edipleri imrendirecek fasihlikte bir arapça konuşur ve akranlarının çelik çomak oynadıkları günlerde Kur'an-ı kerimi ezberler En hoşlandığı şey cuma günleri Mescid-i Nebi'ye gidip Hazret-i Osman'ı dinlemektir Zira bu gülyüzlü Halifeyi çok sever, hep onunla birlikte olmak ister Nitekim şehit edildiğinde de yanıbaşındadır Hasan yüzlerce sahabe ile görüşür ve onlardan ilim devşirir ki onbeş, onaltı yaşına geldiğinde benzeri az bulunan bir âlimdir

Acaib bir merasim

Aradan yıllar uzun yıllar geçer Hasan-ı Basri babasının memleketine yerleşir Burada Abdullah bin Abbas, Enes bin Malik, Abdurrahman bin Semûre (Radıyallahu anhüm) gibi sahabilerin eteğine yapışır ve onlardan hisse kapar Bir ara Sicistan seferine katılır, bir ara Horasan'a uzanır Ondan sonra Basra'ya dönüp inci ticaretine başlar Küçük kârlara razı olmasına rağmen büyük paralar kazanır ve hatırı sayılır bir servet sahibi olur Ticaret bahanesiyle çok yer gezer Bir seferinde yolu Kayseri'ye düşer Burada acayip bir merasime şahit olur Meydana altın direkli bir çadır kurar, kıymetli halılar, atlas yastıklar ve gümüş şamdanlar arasına bir tabut oturturlar Askerler, çiftçiler, tüccarlar, hekimler, müneccimler çadırın etrafında dolanır, saçlarını başlarını yolarlar Birara vezir, Hasan-ı Basri'nin kulağına eğilir ve olup biteni izah eder 'Kayser'imizin genç bir oğlu vardı' der, 'hem boylu poslu, hem de çok yakışıklıydı Bir sürü lisan bilirdi ve bir çok fenlerde mahirdi Hepimizden iyi ata binerdi Attığını vurur, vurduğunu devirirdi Ancak bir gün hastalanıverdi Nice bilge hekimlerin yaptığı ilaçlar fayda vermedi Görüyorsun işte, ölüme çare mi var?'

Bu hadise Hasan-ı Basri'ye çok tesir eder Ani bir kararla Basra'ya döner ve elindekini avucundakini fukaraya dağıtır Zahiri ilimlerde zaten hatırı sayılır bir alimdir Ancak dahasını yapmalı, yaratıkları bırakıp yaratana koşmalı, bir gönül ehlinin önünde diz çöküp sırlara kapı aralamalıdır

İlk icazetname

Hasan-ı Basri, Muhsin Ali Hazretleri'nin terbiyesinden geçer ve kısa sürede yetişir Hocası ondan halka vaaz vermesini ister İşte, bir gün kürsüdeyken kapıdan bir yabancı girer Hasan-ı Basri mescidin nurlandığını hisseder Bu ne heybettir Ya Rabbi, bu ne güzelliktir Yoksa bu zat Evet, yanılmadığını anlar Meçhul misafir Hazret-i Ali'nin (Kerremallahü vecheh) ta kendisidir Hasan-i Basri , Hazret-i Ömer ve Hazret-i Osman'dan sonra 'ilim şehrinin kapısı' ile şereflenir Hazreti Ali Efendimiz, bu genç vaizi çok sever Kimseye yapmadığını yapar, ona tasavvuf ile ilgili sırları fısıldar Dahası nurlu elleri ile bir 'icazet' yazar ve talipleri yetiştirmekle vazifelendirir İşte tasavvufta hilafetnâme (izin belgesi) verme usülü Hazret-i Ali'den kalma bir gelenektir

O günden sonra Hasan-ı Basri'nin hizmeti büyük olur İnsanlar fevç fevç sohbetine gelirler Talebeleri ülkeler beldeler ötesini nurlandırırlar ki bunların arasında Malik bin dinar, Utbe-i Gulâm, Ebû Haşim-i Mekki, Habib-i Acemi gibi pırlantalar vardır Bu yol ölümünden sonra da devam eder İbrahim Edhem ve Mûiniddin-i Çeşti gibi zirveler halkaya eklenirler Hasan-ı Basri hazretleri hurma dalından dokunmuş bir yataktan başka bir şey bırakmaz Ölüm halleri belirdiğinde 'ömrümün hesabından çok korkuyorum' diye ağlar Birara dalar, soluğu duyulmaz olur Talebeleri hafifçe sarsarlar Mübarek gözlerini aralar 'beni cennet bahçelerinden, nefis pınarlardan, güzel konaklardan uyandırdınız' buyururlar

Son olarak 'Bir kimse ölüm anında sıdk ile kelimeyi şehadet getirirse cennete gider' hadisi şerifini nakleder ve tane tane şehadet söylerler Basra, Basra olalı böyle bir cenaze merasimi görmez Talebeleri onu Salihiyye denilen yere defnederler

İçinde tutsana!

Adamın biri Hasan-ı Basri hazretlerine gelir 'Biliyor musunuz der, filanca sizin hakkınızda olmayacak şeyler söylüyor?

-Nerden biliyorsun?

-Kulaklarımla duydum

-Nerede?

-Fitnecinin evinde

-Orada ne arıyordun?

-Ziyafete gitmiştim

-Peki neler ikram etti?

-Çorba, börek, pilav, tatlı, dolmalar, köfteler, meyveler, şerbetler Bir sürü şeyler işte

Bütün bunları içinde tutuyorsun da o üç beş kelimeyi niye tutamıyorsun?





Kaynak:

Huzura Doğru

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.