|
|
Konu Araçları |
döneminde, imparatorluğu, kontrolü, osmanlı, suç, suçluluğun |
Osmanlı İmparatorluğu Döneminde Suç Ve Suçluluğun Kontrolü ... |
08-16-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlı İmparatorluğu Döneminde Suç Ve Suçluluğun Kontrolü ...Osmanlı İmparatorluğu Döneminde Suç Ve Suçluluğun Kontrolü İle Hükümlü Ve Sanıkların Yakalanması GİRİŞ Çoğalarak yeryüzünde hâkimiyeti eline alan insanoğlunun, yeme-içme ve barınma ihtiyacından sonra en büyük ihtiyacı asayiş ve güvenliğinin sağlanması hususunda hissetmiştir Bu ihtiyaçtan dolayı, toplumu yönetmeye talip olanlar, toplumun kendi içinde kabul ettiği değerleri o toplumun ortak değerleri olarak yasalaştırmaya ihtiyaç duymuşlardır Toplum tarafından yüksek düzeyde kabul gören bu değerler, o toplum tarafından çoğunlukla ihlal edilmemişlerdir Toplumun kabul ettiği ahlak kuralları konumunda değerlendirilen bu ortak değerler, insanlık tarihiyle birlikte var olan büyük Türk Milletinin karakter yapısına göre şekillenerek, Türk’e has “Töre” uygulamasının ortaya çıkmasına sebebiyet vermiştir Orta Asya’da hayat bulan ve geniş bir coğrafyaya yayılan Türk boyları arasındaki birlik ve beraberliğin sağlanmasındaki en güçlü bağ olan Töre, yazılı kurallar haline getirilmemiş olmasına rağmen, bütün bireyler tarafından bilinir ve kabul edilir kurallar bütünlüğü olmasından dolayı o geniş coğrafyanın çoğunlukla huzur ve güven içinde olmasını sağlamıştır Töre, yazılı olmayan kurallar bütünü olarak yüksek oranda kabul gördüğünden ve şahıs olarak şiar edinildiğinden, yaptırım gücü kuvvetli olan değerler yumağı ve herhangi bir dış baskı olmadan kabul edilebilir olmasındandır ki, hem aile ve hem de ülke genelinde her zaman geçerliliğini koruyan bir güç olmuştur Törelerde; ırza saldırı, namussuzluk, hırsızlık ve benzeri suçlar toplum tarafından kabul edilemez suçlar olarak her dönemde kesin tepki görmüştür Bundan dolayı da, Türk toplumunu rahatsız eden bu suçlar, bağlı topluluklarda da en az görülen konumunda kalmıştır Bunun için, yönetimin benimsediği bu kurallar, ülkenin hemen her yerinde uygulanma başarısını yakalamıştır Öyle ki, Türk ve yakın Türk akrabası olan topluluklar tarafından yüksek oranda kabul gören bu kurallar bütünlüğü (töre), takip eden Türk Devletleri vasıtasıyla insan değerli kromozom nakli gibi birinden ötekine geçerek günümüze kadar ulaşmıştır Hatta, meşhur “Osmanlı Kanunnameleri”ne dahi fikir verir olmuştur [color="gray"]Türkler tarafından kurulan ve tarihin gördüğü en büyük devlet konumundaki Osmanlı İmparatorluğunda asayiş ve güvenliğin sağlanması, suç ve suçluluğun toplum içinde ıslah edilmesi ve suçluların cezalandırılmasının esası olan ‘Kanunnameler’, gelenek ve göreneklerle İslâm dininin esaslarının birleşerek 1529 yılında kanun halini almış şeklidir Kanunnameler, o devir insanının ihtiyaçlarına cevap verecek nitelikte olmalarının yanında, en cahil insanın ve toplumdan uzak biçimde yaşayan çobanların dahi anlayabileceği bir yapıya sahiptiler Dil olarak da anlaşılabilir bir Türkçe ile yazılmışlardır İmparatorluğun Kuruluşuyla Tanzimat’ın İlanı Arası Süreçteki Kontrol Ve Yakalama İmparatorluğun Kuruluş Döneminde kontrol ve Yakalama Osmanlı İmparatorluğuna giden yolun başında, Osmanlı Beyliği olarak hayat bulan Türk’e has bir yapılanma olan çekirdek yapılanmadaki insanlar ile fetihler sonucu kazanılan yeni coğrafyada yaşayan insanlar, gelecekte de İmparatorluğun yönetiminin özünü oluşturacak biçimde şekillendirilen ve törelerle İslam dininin esaslarıyla oluşan “Kanunnameler”in hükümleri doğrultusunda yönetilmeye başlandı Hızla gelişen ve Ön Asya’dan Avrupa’ya doğru genişlemekte olan Osmanlı Devleti, yönetimde meydana gelen aksama ve tıkanıklıkların giderilmesi için uygulamaya muhatap olacak toplulukların gelenek ve göreneklerine müracaat etmek suretiyle tıkanıklıkları aşma başarısını gösterdi Bunda başarılı olunmasının en büyük sebebini, bizzat halka tabi olunması ve her zaman adil davranılması olmuştur Fatih Sultan Mehmet Han ile gelişme dönemini ikmal ederek İmparatorluk olgusunu yakalayan Osmanlı Beyliği, idari yapılanmasını yanında yönetimi altındaki çeşitli ırk ve dinlere mensup insanların ihtiyaç duyduğu huzur ve güveni sağlamada etkili olabilmek için kanunların toplumu memnun edecek biçimde yapılandırmayı ve gelişmelere cevap verecek şekilde mükemmelleştirmeyi başardı Yükseliş Döneminde Sosyal Kontrol ve Yakalama Osmanlı Beyliğinin gelişmesini tamamlayarak, olgunlaşma döneminde Osmanlı İmparatorluğu adını almasından sonra nizam ve intizamını sağlayan Kanunnameler de ikmal edilmeyi sürdürmüştür Kanuni Sultan Süleyman Han ile birlikte doruk noktaya ulaşan kanunnamelerin üzerine ondan sonra yeni maddeler eklenmemiştir [color="gray"]Osmanlı Kanunnamelerine göre; suç ve suçluluğun kontrol altında tutulması buna rağmen meydana gelen suçların failleriyle birlikte hükümlülerin yakalanması yükümlülüğü zabıta güçlerinin yanında köylülerle mahalle sakinlerine de yüklenmişti Böylelikle suçtan zarar gören halka zabıta görevine katılması hususunda küçük bir hisse ayrılmıştı Bu yükümlülük paylaşımına bir örnek vermek gerekirse; “Eğer mahalle veya köy içinde adam ölse veya gariban (yabancı) basılıp hasarat olsa ve bir köy arasında uğruluk veya haramilik olsa, elbet de teftiş edip edeni bulduralar ve eğer bulunmazsa müttehim (suç altında olan) var mıdır göreler, onlara tazmin ettireler ve eğer müttehim bulunmaz ise, ehl-i mahalleye veya köy halkına tazmin ettireler”[3] hükmünü taşıyan kanunname maddesini göstermek mümkündür Bu durumda suçu işleyenin ortaya çıkarılması ve adli makamlara tevdi edilmesi hususunda köy ve mahalle halkına belirli oranlarda yükümlülük verilmişti Huzur ve güvene ihtiyacı olan köy veya mahalle halkının toplumsal sıkıntıya böylece ortak olması o dönemin yönetim anlayışı olmuştu Bu uygulama biçiminin İmparatorluğun başkentinin dışındaki taşra şehir ve kasabalarının asayişi bakımından çok özel bir önemi vardı Yol keserek yağma suretiyle gelip geçenlere ve yerleşim yerlerinin yakınlarında konaklayanlara zarar vermeye kalkışanların, köylülerin bu konaklayanları koruyor olmasından dolayı bu eylemlerinden vazgeçmeleri pekala mümkündür Buna karşılık köylüler de kanunnamelerle kendilerine yüklenen yükümlülükten dolayı civarlarında konaklayan insanlara herhangi bir zararın gelmesi durumunda kendilerine de kanunnamenin belirlediği oranda bir mali yükümlülük geleceğini bildiklerinden dolayı yakınlarında konaklayan insanların herhangi bir zarara uğramaması ve bilhassa kendilerinin maddi zarara uğramaması için müteyakkız olmak zorunda kalıyorlardı Bu teyakkuz hali sonucunda da o bölgenin asayiş ve güvenliği sağlanmış oluyordu Aynı şekilde; [color="gray"]“Bir köy karibinde (yanında) konan kişinin gece ile malı oğurlansa {sirkat edilse (çalınsa)} hırsızı köylüye elbette bulduralar, bulunmazsa köylüye tazmin ettireler” hükmü de getirilmişti Genel olarak, köylerin yakınındaki konak yerlerinde geceyi geçirmeye mecbur olan yolcuların etrafında fırsat gözetleyen kötülük sahipleri ya o köy ahalisinden olurlar veyahut da başka yerlerden gelmiş yabancı kimselerden olurlar Her iki halde de suç işlemeye meyilli olan bu şahısların elde edilmesinde köylünün büyük yardımları olacağı pek tabidir Esasen bu gibi şahıslar, köylerde kendilerine yardım ve yataklık edecek, yiyecek-içecek sağlayacak birilerini bulamazlarsa, çevrede barınmaları mümkün olamaz Bu bakımdan, köy halkından gelen olumsuz davranışların köylülerce bilinmesinin yanında, dışarıdan gelip köy civarında dolaşanlar da kırlarda, tarlalarda iş güçleriyle meşgul olan köylülerin mutlaka nazarı dikkatlerini çekerler Bundan dolayı da, ahali istediğinde suç failini çok çabuk şekilde yakalatır Hele bunların, kanunnameler gereği olarak çalınan eşyanın bedelini tazmine mecbur olmaları her zaman etkisini gösterir Bir başka kanunname maddesinde; [color="gray"]“Eğer kervansaray içinde nesnesi gitse (Bir şeyi çalınsa) kervansaray içinde olanlara bulduralar ve gariban saraycılar emin ve hizmetkâr kimseler olup, her sabah yoklayıp, kimsenin (kimesnenin) esvabı (esvap: elbise ve eşya) sirkat olunmadı mı görüp (görüp) tamamıyla giden sonra kervansaray kapısını açıp, halka destur vere ve eğer bu veçhile attıktan sonra bir kimesne benim esvabım gitmiş derse amel olunmaya ve eğer kervan saraycılar yoklamadan halka destur verirse esvabı tazmin ettireler ve eğer kervan saray taşradan delinip alındıysa taşradan maznuna (sanık) ve mütehemmim (suç işleme şüphesi altında olan) olanı tutup teftiş edeler ve eğer içeriden olan halkın taşradan olan hırsız ile ittifakı ve tehmiti olursa içeride olanın mazanne-i evlaini tutup, hırsızı buluvereler, bulunmazsa mahalle içinde olan uğrulukta (hırsızlıkta) hüküm nice ise bunu da ona göre kıyas ve icra edeler” hükmü getirilmiştir Han, otel ve kervansaray gibi umuma mahsus yerler hakkında inzibati kontrollere dayanan yükümlülük, bu gibi yerlerin asayiş ve güvenliği ile yönetiminden sorumlu olanların meydana gelen zararda sorumlu olmaları, hırsızlık veya bir başka suçun faillerini bulmalarını veya oluşan zararın giderilmesine kolektif olarak katılmalarını zorunlu kılıyordu Bu zorunluluk han, otel ve kervansaray gibi umuma mahsus yerlerin asayiş ve güvenliğinin bir sorumlular zincirine bağlanarak en üst seviyede gerçekleştirilmesini sağlamaktadır Kervansaray denilen kadim (eski) otel ve hanlarda başta işletmecileri olmak üzere, hizmet için görevlendirilenler, her şeyden önce güvenilir insanlardan olmalarının ötesinde her sabah müşterilerin malının çalınıp çalınmadığını, herkesin eşya ve elbiselerinin tamam olup olmadığını kontrol ve teyit etmeden ve her şeyin eksiksiz ve tam olduğuna kani olmadan giriş kapısını açmamaları, hiç kimsenin dışarıya çıkmasına müsaade etmemeleri emredilmekteydi Böyle bir uygulama sonucunda sanık veya sanıkların bulunmaması halinde, meydana gelecek zarara kolektif olarak katılmaları kesindi Bu yükümlülük, yolcuların can, mal ve nefislerinin korunmasındaki en önemli unsuru oluşturmaktaydı Kanunun bir başka maddesinde; [color="gray"]“Ve dahi bir kimesne hırsızdır veya kahpedir diye mahallesi veya karyesi cemaati şikâyet edip, bize gerekmez diye dayatsalar, vakıa evvel kimsenin beynennâs (insanlar arasında) maruf olsa (bilinse), mahallesinden veya karyesinden nef’i edip süreler ve eğer vardığı dahi kabul etmeseler, şehirden süreler amma, birkaç gün tevkif edeler, ta ki, ol yaramazlığa tövbe edip, salah üzerine olursa hoş, evvela olmazsa, andan dahi süreler, böylelikle şehirden çıka gide” hükmü getirilmiştir Yerleşim yerlerindeki bu ve bu gibi şikâyetler tetkik ettirildikten sonra, suçlanan şahıs/şahısların o doğrultuda sabıkalarının olması durumunda, bahse konu yerden sürgün edilmesi kanunnamelerin ilgili maddesinin hükmü doğrultusunda icra edilirdi Sürgünü takiben, gittiği yerde düzelip düzelmediği tetkik ettirilirdi Düzelmiş olması durumunda hüküm yok kabul edilirdi Düzelmemiş olması halinde ise, şehirden de sürülürdü [color="gray"]Şehirden şehre dolaşarak herhangi bir yerde uzun zaman kalmayan siyasi suç sahiplerinin sürgüne mahkûm edilmeleri Osmanlı yönetiminin hemen her devrinde görülmüştür Benzer uygulamalar Çarlık Rusya’sında da görülmüştür Aynı şekilde vatandaşımız olan askeri bir doktorun, bu yöntemle Yemen’e sürüldüğü de kayıt altına alınmıştır [color="gray"]Kötü şöhretli ve suç işlemeye meyilli şahısların ve ahlaksız kadınların temiz ve namuslu mahallelerde yer bulmasını zorlaştırmakla yükümlü olan böyle bir hükme, o zamanın toplumsal yapılanmasında ihtiyaç olduğu muhakkaktı Olayların muhataplarının bu gibi dikkatli duruş hareketleriyle birlikte, hükümet ve zabıtayı göreve davet etmeleri her bakımdan iyiliğe yöneltmekteydi İstanbul’un Müslüman mahallelerinde uygulamaya konulan bu doğrultudaki kovuşturma biçimi, asayiş ve güvenliğin sağlanmasında önemli bir aşama oluşturuyordu Kullanılan bu ve bu gibi yöntemler de asayiş ve güvenliğin sağlanmasının birincil sorumluları olan zabıta görevlilerinin yükümlülüklerinin kısmen kolaylaşmasına sebebiyet veriyordu Fatih Sultan Mehmet Han’ın İstanbul’u fethederek ebedi Türk yurdu yapmasından sonra, gelişme dönemini tamamlayan ve beylikten imparatorluğa uzan Osmanlı toplumunun payitahtı olan Dersaadet başta olmak üzere, büyük şehirlerinde bu günkü manada iş gören gizli polisler görevlendirildi Bunlar, esnafı gizlice teftiş ettikleri gibi, diğer suçlarla dahi ilgilenirlerdi Yakaladıkları suçluları en yakın kolluğa teslim ederlerdi Kolluklarda suçluya, suçuyla orantılı olarak ve kanunun öngördüğü oranda dayak atılırdı Aynı durumda olmasına karşılık hafifletici sebeplerden nedeniyle serbest bırakılanlar da olurdu[9] Tavizsiz uygulanan suç ve suçluluğun takibinin ortaya koyduğu etki, dini inançlarının gereği her an gözetlendikleri fikrinin zihinlerinde daha çok yer bulmasına sebebiyet verdi Bu boyuttaki fikri yapılanma, o insanların suça yönelmekten kaçınmaları hususunda çok büyük bir etki yapıyordu İmparatorluğunun minyatür görünümünü yansıtan İstanbul, Osmanlı yönetiminin üzerinde titrediği tek şehir konumundaydı Bu konumdaki şehrin asayiş ve güvenliği de aynı derecede önem arz etmekteydi Osmanlı İmparatorluğu üç kıtada hükümran olmasına ve yönetim anlayışı gereği olarak hükümranlığı altındaki topraklara gereken önemi vermesine karşılık, İstanbul’a çok daha büyük bir önem veriyordu Bu bakımdan İstanbul’un asayiş ve güvenliği her şeyden önce geliyordu [color="gray"]Seyahatnamesinde, konuyla ilgili bilgiler aktaran Evliye Çelebi, İstanbul’da 12000 mahalle bekçisinin bulunduğunu ifade etmektedir Bu bekçilerin en büyük özelliğinin, asayiş uygulamasının en alt biriminde bulunmalarına karşılık, en etkili konumda olmaları olduğunu beyan etmektedir Bu bekçilerin hepsinin kefile bağlanmış, namuslu, yaşlıca, yüklendiği sorumluluğun şuurunda ve görev yaptıkları sokağın sakinlerini en üst düzeyde tanıyan kişiler olduğunu haber vermektedir [color="gray"]Osmanlı İmparatorluğunun başkentini, İstanbul’u betimleyen Fransa’nın İstanbul büyükelçisi; “Geceleri sokakları elinde bir sopa ve bir fenerle tek başına gezen bir bekçi kontrol etmektedir Bu görev, Paris’te bir birliğin başında devriye gezen kumandan tarafından bu kadar iyi yapılamamaktadır” demektedir Bu anlatıma ek olarak Thevent isimli seyyah; “Milyonluk İstanbul şehrinde son dört yılda dört öldürme vakası olmadı Değerli mallarla ağzına kadar dolu kervansaraylar, tek bir bekçi tarafından korunmaktadır” diyerek, sosyal konumunun yanında asayiş ve güvenliğinin mükemmelliği hakkında da bilgiler sunmaktadır Osmanlı İmparatorluğunu bir başka açıdan anlatan Sör James Porter; “Benim anlayabildiğim İmparatorluk dar bölgelere bölünmüş ve o bölgedeki bütün asayiş sorumluluğu tek kişinin üzerine verilmiştir Bir de adalet çok süratli tatbik edilmektedir ve suçun cezasız kalabilme ümidi yoktur En küçük vakada İstanbul’dan müfettiş gelmekte, üstelik bütün masraflarını olay çıkaran kasaba veya şehir halkından almaktadır Mütevazı halk tabakaları cezadan çok ürkmektedir ve cezaya mucip bir iş yapmaktan çok korkmaktadırlar” sözleriyle İmparatorluğun asayiş ve güvenlik konusuna verdiği önemi hayranlıkla ifade etmektedir[12] Seyyahın anlattığı dönem, gelenek ve görenekler doğrultusunda şekillenen töre ile İslam inancının birlikte yorumlanması sonucunda ortaya çıkan kanunname hükümleri doğrultusunda oluşturulan vicdani kontrol, asayiş ve güvenliğin istenilen ölçüde sağlanmasını, suç ve suçluluğun toplumu rahatsız etmeyecek biçimde izole edilmesini sağlayan dönemdi 17’nci yüzyıl Osmanlı toplumunda devlet güvenliğinin zaafa uğratılmasından sonra gelen en ağır suç, adam öldürmekti Meşru müdafaanın dışındaki öldürme eylemi mutlaka kanunda yazılı karşılığını görmekteydi Hafifletici sebeplerin varlığında, idamın dışında bir cezaya hükmedilirdi Adam soymak ve hırsızlık kastıyla adam öldürmenin cezası mutlaka idam idi Bunun yanında, öldürülenin ailesine ağır bir tazminat ödenmesi zorunluydu Bu tazminat öldüren veya öldürenin ailesi, onların parasının bulunmaması ve katilin tespit edilememiş olması durumunda, öldürme olayının meydana geldiği mahalle halkı tarafından ortaklaşa ödenirdi Öldürenin idam hükmü, genel olarak bir gün içinde muhakeme edilip karara bağlanır ve aynı gün içinde yerine getirilirdi[13] Bu uygulama sebebiyledir ki, Osmanlı İmparatorluğunun kuruluş, yükselme ve duraklama döneminde suç ve suçluluğun kontrol ve önlenmesinde görevli olan zabıta kuvvetleri, bahse konu hizmetleri herhangi bir güçlükle karşılaşmadan yerine getiriyorlardı [color="gray"]Mükemmellik bakımından cihanda tek olma özelliğini taşıyan muhteşem yapıdaki İmparatorluğu dünya medeniyetine armağan eden Türkler, başta payitahtları olan İstanbul olmak üzere diğer şehir, kasaba ve köylerle bu yerleşim yerleri dışındaki geçit yerlerine (derbent), ticaret yollarıyla bu yolların kavşak noktalarındaki yönetim ve güvenlik konularına olağanüstü bir önem veriyorlardı [color="gray"]Bunun bir göstergesi konumunda olan yüksek devlet ricalinin ve bizzat padişahların şahsen gözlemek ve düzeni bozanları veya bozma girişiminde bulunanları cezalandırmak amacıyla İstanbul sokaklarında tebdili kıyafet dolaşmaları göz önünde bulundurulduğunda, Osmanlı İmparatorluğunun yöneticilerinin sokaktaki insanın ne yaptığı ve ne düşündüğü ile ilgilenmesinde pek şaşılacak bir yan olmadığı iddia edilebilir Aynı zaman dilimi içinde ve aynı gayelere yönelik olarak kola çıkan Sadrazam, yanına aldığı Yeniçeri Ağası, Sipahiler Kethüdası, Cebeci Başı, Topçu Başı, Arabacı Çavuşları Bostancı Odabaşı, bir Tüfekçi, bir Mataracı ile gerekli olması durumunda cezalandırma eylemini yerine getirmek üzere falaka ve değneği olduğu halde falakacı başı yeterli miktardaki falakacılarla birlikte çarşı ve pazarları teftişe çıkardı [color="gray"]Osmanlı askerinin başkumandanı olma mevkiindeki Yeniçeri Ağası Osmanlı İmparatorluğunun başkenti olan İstanbul’un emniyet ve asayişinin sağlanmasından birinci derecede sorumlu idi[16] Bundan dolayıdır da, Yeniçeri Ağası yanında bulunan görevlilerle birlikte haftada üç defa gece veya gündüz İstanbul’un çarşı ve pazarlarını teftişe çıkardı[17] Aykırı davranışları olanlarla suç işleyen ve işlemeye teşebbüs edenleri yakaladığı zaman cezalarının karşılığı olarak yürürlükteki kanunname hükümleri doğrultusunda cezalandırır, gerekli olanları yargılanmak üzere da kadılık makamına gönderirdi [color="gray"]Sadrazam ve Yeniçeri Ağası tarafından alışıldık olunduğu üzere yapılan özel denetlemeye ek olarak, dört Yaya Başı ve dört Bölük Başı cuma gecelerinin dışındaki diğer gecelerde çarşı ve mahallelerde kol gezerek asayişin teminine çalışır ve esnada yakaladıkları suçluların yanında suç şüphesi altında bulunanları cezalarının kararlaştırılıp, infaz edilmesi için Ağa Kapısına gönderirlerdi [color="gray"]Aynı zaman dilimi içinde suç ve suçluluğun kontrolünün yanında, sanık konumunda olup da arananlarla birlikte hükümlülerin yakalanmasına yönelik olarak Asesbaşı ve onun komutasındaki asesler nöbetleşe çarşı ve pazarları, mahalleleri ve bilhassa şüphelilerin bulunduğu veya bulunabileceği yerleri dolaşırlardı Bu gibi yerlerde dolaşan şüphelileri yakalayarak suçlarına göre ilgili birimlere gönderirlerdi[20] Suçsuz olanları ise, yasak yerlerde dolaştıklarından dolayı para cezasına çarptırılırlardı [color="gray"]Osmanlı İmparatorluğunun dolaylı idare yapılanmasında en çok uygulanan polisiye sistem, aranan sanık veya hükümlünün yakalanarak devlet güçlerine teslim edilmemesi veya herhangi bir sebebe dayalı olarak teslim edilememesi halinde, arananın bulunacağı öngörülen yerel birime kolektif para cezasının uygulanması yöntemiydi Eşkıyalıkla baş edebilmenin en etkili yolu olarak topluluklara ve yerleşim birimlerine kolektif sorumluluk ilkesi benimsetilmesi isteniyordu Bu doğrultuda aranan eşkıyayı teslim etmeyen veya edemeyen topluluk veya yerleşim birimlerinin sakinleri para cezasına çarptırılıyorlardı İmparatorluk yönetimi, bünyesine zararlı olabilecek iç ve dış göçleri her zaman gözetim altında bulunduruyordu İstanbul’a Anadolu veya Rumeli’den yapılacak herhangi bir göç haberi alındığında, bu göçmenler, şehir kapılarından içeriye sokulmuyorlardı Bu sıkı kontrole rağmen herhangi bir şekilde İstanbul’a girdikten sonra, inzibatı bozanlar da derhal şehirden uzaklaştırılıyorlardı[23] İstenmeyen unsurların İmparatorluğun başkentine girişin kontrol edilmesinin ötesinde, sosyal kontrol açısından değişik önlemler de alınıyordu Bu önlemlerin en önde geleni hafiyeler tarafından düzenli olarak tanzim edilen jurnallerdi [color="gray"]İhtisap Nezaretince toparlanan aylık ihtisap jurnalleri belli bir düzende tasnif edildikten sonra hükümdara sunuluyordu Başkente yapılan giriş-çıkışların denetlenmesine verilen önemin derecesini göstermesi açısından İhtisaptaki yoklama odası mukayyidinin bir nişanla ödüllendirilmesi çok önemliydi[24] İstanbul’daki bozuk düzene engel olunması için İstanbul halkının birbirine kefil olması zorunluydu Kefilsiz olanlar mahallelerde oturtulmuyorlardı İstanbul’da beş yıldan daha az oturanlar, şehrin asayiş ve güvenliğinin kontrolünün sağlanması bakımından memleketlerine gönderiliyorlardı Aynı doğrultuda suç işlemeye meyilli olanların gözaltında bulundurulması için imamlara, müezzinlere, kethüdalara, vakıf odalarının odabaşlarına, kervan saray işletici ve görevlilerine çok sıkı uyarılarda bulunuluyordu[25] Alınan bu tedbirlerin sıkıca uygulanmasına karşılık, meydana gelen herhangi bir suçun faillerinin açığa çıkarılmasının yanında sanık veya sanıklarının yakalanması zamanın sivil polislerinin göreviydi Genellikle suç işlemekten vazgeçmiş eski sabıkalılardan oluşan bu sivil polis kuvvetleri, Böcekbaşının sorumluluğunda görev yapmaktaydılar Böcekbaşı ve böcekler, sorumluluk bölgelerinde aranmakta olan sanık veya hükümlüleri yakalayarak ilgili birimlere gönderirlerdi Suç ve suçluluğun kontrol edilmesinin yanında sanık ve hükümlülerin yakalanması hususunda, İmparatorluk yönetimince geliştirilen sistem oluşturulmuştu Bu sistem ıssız yerlerde bulunan kavşak ve geçitlerin korunması için yapılandırılan derbent sistemidir Bu sistemin uygulanması için kurulan derbent teşkilatlanmasındaki en önemli görev derbent muhafızlarına düşmekteydi Bu muhafızlar, derbendin güvenliğini sağlarken kendilerine verilen küçük toprak parçalarını işleyerek ihtiyaçlarını giderirlerdi Bunun yanında korumasını üstlendikleri yerlerden gelip geçen yolculardan da cüzi bir ücret alırlardı Sorumluluk alanlarında meydana gelen soygun olaylarında soyulan yolcuların zararlarını tazmin ediyorlardı[27] Sorumluluk bölgelerindeki yollarda seyahat eden, kervansaray ve han gibi konak yerlerinde konaklayan yolculardan birinin malının çalınması durumunda, meydana gelen zararı kendi mallarından tazmin ederlerdi Bu husus, devlet tarafından kendilerine verilen derbentçilik beratında yükümlülük olarak yer alırdı[28] Derbent yapılanması Osmanlı Kanunnamelerinde de ihmal edilmemiştir Bununla ilgili hükümde; “Derbent hafızları olsa dahi taksirat edip hıfzında tenasül etseler ve ol yerde zayi olan rızkları alanı bulmazlarsa, onlara tazmin ettireler, zira ol derbendi hıfzedip gözetlemek onların üzerine lüzumludur” denilmektedir Yol keserek eşkıyalık yapanların boy gösterdiği geçit ve boğazların, muhafızlar vasıtasıyla emniyet ve asayiş bakımından kontrol altına alınmasına azami dikkat gösteriliyordu Kanunnameler, zamana uygun makul ve mantıklı yöntemlerle bu gibi yerlerde yağmalanan yolculara ait eşyanın tazmin ettirilmesi hükmünü getirmek suretiyle bahse konu yerlerin korunmasıyla yükümlü kılınan görevlilere sorumluluk yüklemişti[29] [color="gray"]Bu uygulamalar da göstermektedir ki, şehir, kasaba, köy ve diğer yerleşim birimlerin huzur ve güvenliğin sağlanması görevi sadece yasakçıların, zabıta kuvvetlerinin, bekçilerin ve askerlerin sorumluluğuna bırakılmamıştır İmparatorluğunun Müslim ve Gayrimüslim halkına da belirli oranda zabıta iş ve işlemlerinin yerine getirilmesi bakımından bir takım mükellefiyetler verilmişti Bu dönemde, Osmanlı Kanunnameleri hükümleri doğrultusunda şehir, kasaba ve köylerle diğer yerleşim yerlerinin çevrelerinin emniyet ve asayişinin sağlanması için ahalinin kanunnamelerin getirdiği cezai hükümlerle korkutulduğu ve kefalete bağlandığı görülmektedir Alıntı |
Osmanlı İmparatorluğu Döneminde Suç Ve Suçluluğun Kontrolü ... |
08-16-2012 | #2 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlı İmparatorluğu Döneminde Suç Ve Suçluluğun Kontrolü ...Duraklama Döneminde Sosyal Kontrol ve Yakalama İmparatorluğun kuruluş ve gelişme dönemlerinde oluşturulan sosyal yapısı duraklama döneminde de sürdürüldü Bu dönemde, başta İmparatorluğun başkenti İstanbul olmak üzere büyük şehirlerin asayiş ve güvenliğinin sağlanmasına azami derecede önem verilmeye devam edildi Aynı şekilde, kasaba, köy, derbent ve geçitlerin nizam ve intizamının sağlanmasına da gerekli önem verilmeye devam edildi Bu dönemde de İstanbul halkının birbirine kefil olmaları ve en az beş yıl öncesinden İstanbul’a Anadolu ve Rumeli’den gelip yerleşmiş olanların geri gönderilmelerine devam edildi Özetlemek gerekirse, İstanbul’da kefilsiz adam kalmaması, imamların, müezzinlerin, mahalle kethüdalarının, vakıf odalarındaki obabaşıların, kervansaray sahiplerinin, mahallelerine, odalarına ve kervansaraylarına adam geldikçe sağlam kefil almaları, kefilsiz olanları derhal ele vermeleri emrediliyordu Bu uygulama şekline aykırı hareket edenlerin cezalandırılacağı da ayrıca duyuruluyordu[31] Bu uygulama biçimiyle ortaya çıkan inzibati yapılanma sonucu oluşan günlük hayatın bütün alanını, özellikle de İmparatorluğun şehir, kasaba ve mahallelerini dayanışma alanı olarak görmekten çok, birer çatışma alanı olarak görmek daha uygundur Bunu örneklendirmek gerekirse; 16’ncı yüzyıl Ankara’sının mahallelerinde yaşayan insanların birbirleri için kefil olma zorunluluğu, istenmeyen kişileri mahalleden çıkarabilme hakkı ve mahallede işlenen faili bilinmeyen suçlardan bütün mahalle halkının kollektif olarak sorumlu tutulması uygulaması 17’nci, 18’inci ve 19’uncu yüzyıllarda İmparatorluğun geniş coğrafyasında birbirine benzer biçimlerde uygulandığın göstermektedir[32] Aynı zaman dilimi içinde, Rumeli’den yük hayvanlarıyla İstanbul’a gelen ‘mekâreciler’[33], Karagümrük’te bulunan ve kalmaları için tefrik edilen hanlarda kalmaları zorunluydu Aynı şekilde gelip, giderken Topkapı’dan geçmeleri zorunluydu Başka kapılardan geçmeleri kesinlikle yasaktı ve cezai işleme tabi idi Şehirden ayrılacakları zaman, kendilerine eşlik edecek kişileri mekkâreci başının aracılığıyla bulur, belli bir ücret karşılığında yanlarında götürürlerdi Bu önlem sonucu, İstanbul’dan dışarıya, dışarıdan İstanbul’a kanun kaçaklarının girip çıkması riskinin azami derecede azaltılması amaçlanıyordu[34] Bu kadar sıkı önlemler alınmasına karşılık, Topçular, Otakçılar, Yedikule, Bahçeler ve başka gizli yerlere konan mekâreciler aracılığıyla aranan sanık ve hükümlülerin içeriden dışarıya, dışarıdan da içeriye girip şehrin inzibatının bozulmasına sebebiyet verdiği kayıtlarla sabit olmuştur[35] Bu gibi olumsuzlukların farkına varan İmparatorluk yöneticileri, İstanbul’a girip, çıkanlar hakkında gereken önlemleri aldıkları gibi, işsiz güçsüz dolaşanlarla dilencileri de toplama yoluna gidiyorlardı İşsizler İstanbul Gümrük Emini vasıtasıyla yavaş yavaş ve azar azar kayıklarla İzmit’e yollandıktan sonra, oradan da yanlarına adamlar katılarak memleketlerine gönderiliyorlardı[36] Bu uygulamaların dışında Üsküdar, Kartal, Pendik ve Gebze yöresindeki bağlarda kefilsiz olarak çalışan veya başıboş dolaşan Arnavutlar da memleketlerine gönderiliyorlardı Bunlardan bazıları memleketlerine gitmeyerek Yalova, Gemlik ve Karamürsel'deki bağlarda yanaşmalık yapmanın yanında gelip geçenlere zarar vererek asayiş ve güvenliğin bozulmasına sebep oluyorlardı Bu gibi unsurların doğdukları topraklara gönderilmeleri için Bostancı Başına ve o tarafların Kadılarına sıkı ve kesin emirler gönderiliyordu[37] Gerileme Döneminde Kontrol ve Yakalama Gerileme dönemine giren İmparatorluğun Anadolu ve Rumeli bölgelerinde başlayan iktisadi bunalımdan etkilenen insanlar, başta İmparatorluğun başkenti İstanbul olmak üzere diğer büyük şehirlerine göçmeye başladılar Bu kontrolsüz göçler de asayişi pek iyi olmayan şehirlerin asayişinin daha da bozulmasına sebebiyet vermeye başladı Şehirlere göç eden insanlardan çok azının çalışacak iş sahası bulmasına karşılık, büyük bir kesimi herhangi bir iş bulamadığından dolayı suça yönelmeye başladığı görüldü Daha çok şehirlerin çevresindeki bahçelere yerleşen bu gibi insanlar, gelip geçenleri soymaya başladılar Bu çağda da şehirlerde bulunan ve o şehir itibariyle yabancı konumunda bulunanların kefalete bağlanması usulü devam etmiştir Kefil bulamayan veya kefili olmadan bu gibi yerlerde yaşayanların, yapılan kontrollerle yakalanarak memleketlerine gönderilmesine devam edilmiştir Aynı şekilde, İstanbul’a yük ve yolcu taşıyanların oluşturduğu mekâre kervanlarının şehre sokulmayarak, Karagümrük’te bulunan mekare başı hanında konaklatılmaları uygulaması da gevşetilmeden sürdürülüyordu[38] Devam eden zaman içinde de kefile bağlatılma uygulaması gevşetilmeden sürdürüldü Bir mahalleye ilk defa oturmak üzere gelen biri bir başkasını kefil olarak göstermek zorundaydı Kefil gösteremeyenler mahalleye kabul edilmezlerdi Geçmişte olduğu gibi İstanbul’da beş seneden az oturmuş olanlar, gerektiğinde memleketlerine geri gönderiliyorlardı Bu işlemlerin kontrolü, geçmişte olduğu gibi yine imamlara, müezzinlere, kethüdalara, vakıf odalarının odabaşlarına, kervansarayların sahip veya işleticilerine verilerek aksatmamaları hususunda çok sıkı tembihler yapılmaya devam olundu[39] Çeşitli zamanlarda yapılan kontrollerde kefilsiz ve tezkeresiz, sabıkalı ve serseri takımından kabul edilen şahısların zabıta kuvvetleri tarafından toplanıp memleketlerine gönderilmelerine devam edildi Aynı dönemde, suç ve suçluluğun artış sebebi olarak gösterilen ve serseri olarak tanımlanan şahısların özellikleri ile haklarında yapılacak işlemleri beyan eden ‘Serseri Nizamnamesinin’ 9’uncu maddesinin; “Zabıtaca şüpheli addolunan mahallerde dolaşmayı ihtiyat eden veyahut dai-i şüphe âlival ve harekâtta bulunan serseriler on üçüncü maddede muharrer usule tevfikan bit-tevfik mahkemeleri icra olunarak bir haftadan altı maha (ay) kadar hapis veyahut üç mahtan iki seneye kadar nefyolunurlar”[40] hükmüyle, bu gibilerin bilhassa İmparatorluğun başkentinde barınmalarına imkân tanınmıyordu İmparatorluğun başkenti İstanbul’da günlük olarak yayınlanan Sabah Gazetesi’nin 13 Temmuz 1890 tarihli nüshasındaki haber, serseri nizamnamesinin hükümlerine örnek teşkil etmektedir Bahse konu tarihli gazetede yayınlanan haberde; “Sabıkalı ve serseri makulesinden (takımından) olup Dersaadet’te (İstanbul) bekaları (kalmaları) caiz (uygun) görülmeyen on iki kişi bu kere Zabtiye Nezareti Aliyesi tarafından diyar-ı ahire sevk ve izam olunmuştur (gönderilmiştir)” denilmek suretiyle bu tür insanlar üzerindeki kontrolün derecesi hakkında net bilgiler verilmektedir[41] İmparatorluk sürecinde, on dokuzuncu yüzyılın ilk çeyreği öncesinde sosyal kontrolün yanında suç ve suçlulukla mücadelenin sürekliliğinden bahsetmek pek mümkün değildir Bu dönemde, toplumda disiplinin sağlamasından öteye, suç ve suçlulukla mücadele için hükümlü ve sanıkların yakalanması boyutunda öne çıkan tek unsur; tebdili kıyafet dolaşan devlet görevlilerine veya bizzat Hükümdara yakalanma tesadüfîliğine ve bu tesadüfîliğin ortaya çıkarması muhtemel korkunun özelleştirilmesi gayesine yönelik olasılıktı Bu olasılık hesapları, 19’uncu yüzyılın ilk çeyreğinden sonra düzenli bir yapıya kavuşturulan jurnallerde görüldüğü gibi kontrolde tesadüfîlik unsuru ortadan kaldırılmış, uygulamaya süreklilik ve kuşatıcılık unsuru egemen olmuştur[42] Geçen zamana ve ortaya çıkan sorunlara bağlı olarak değişim gösteren suç ve suçluluğun kontrolünde özellikle 19’uncu yüzyılın ilk yarısından önceki yıllarda suç ve suçluluğun kontrolünün en önemli sürecini dolaylı ve informel kanallarda aramak daha akılcı yol olur Özellikle bu konudaki en etkili sistem olan kefalet sistemine değinmek ve konunun önemini ortaya koymak gerekir Bu dönemde, esnafın komşusu olan esnafa, işverenin yanında çalıştırdığı çalışanına, han sahibinin müşterilerine, mahalle halkının birbirlerine kefil olmasını zorunlu kılan bir sistemin doğrudan doğruya sonuca olan etkisi her ne kadar bir dayanışma görüntüsü olarak algılansa da gerçekte herkesin birbirinin gözü kulağı olması gereken bir sistemin varlığına işaret etmesi, bu işlem ve eylemin suç ve suçluluğun kontrolünü sağlayan sosyal kontrolün işleyişi açısından son derece önemli sonuçları olduğu da muhakkaktır[43] Bu dönemde, fesat ve şeytan ruhluların icat edip yaydığı yalan ve uydurma haberlerin hayır ve şerrini bilmeyen veya yarar ve zararını fark edemeyen ahmak ruhlu diğer insanların toplandıkları yerler olarak kabul edilen kahvehaneler ve berber dükkânlarında birbirlerine rivayet edilmek suretiyle kendilerini aşan söz söyleyerek ‘Devleti Aliye’ye’ laf söylemeye kadar ileriye gittikleri ihbar olunan şahısların toplandıkları bu gibi yerler kapatılıp yıktırılıyordu Bu işlem ve tutuma karşı verilen tepki, söylentilerin fısıltı gazetesi şeklinde tabir edilen fitne ve fesadın yayılmasını önlemeye yönelikti[44] Gerçekten de toplumu galeyana getiren, akıl ve mantık dışı hareketler yapmasına sebep olan bu tür hareketlerin önlenmesi ve kontrol altına alınması o zamanın yöneticileri için en önemli görev olarak kabul ediliyordu Böylesine önemli bulguların üretim merkezi olan kahvehane ve berber dükkânlarının kapatılması ilkesinden vazgeçilerek toplumun nazarında şekillenen ve bu gibi yerlerde açığa vurulan duygu ve düşüncelerin derlenmesine karar verildi Bu vesileyle hafiye teşkilatı kurularak haber toplanmaya başlandı Bir istihbarat faaliyeti konumunda olan bu yapılanma sonucunda toplanan jurnaller belirli bir silsile yoluyla hükümdara kadar ulaşıyordu Böyle bir uygulama sonucunda yönetenler, yönetilenlerin memnuniyet ve memnuniyetsizlikleri hakkında bilgi edinme ayrıcalığını da yakalamış oldular Ne ilginçtir ki, hükümeti ve uygulamalarını ileri düzeyde eleştiri bombardımanına tutan bu kişilerin herhangi bir şekilde cezalandırılmaları düşünülmedi Suç ve suçluluğun kontrolünde bu doğru yöntemin devam ettirilmesi hususunun faydalı olacağı düşüncesiyle uygulama sürdürülmüş, kahvehanelerin işletici ve sahipleri zabıta makamları tarafından hafiye olarak çalıştırılmaya başlandı[45] İmparatorluğun yöneticileri, başkent İstanbul’un dışındaki taşra şehir, kasaba ve köylerindeki suç ve suçlulukla mücadelenin yanında sosyal kontrolün de etkili bir biçimde sürdürülmesine yönelik olarak 19’uncu yüzyıldan itibaren İmparatorluk dâhilindeki her şehir ve kasabaya bir veya iki jurnal memuru atamaya başladılar Bu jurnal memurlarına yüklenen sorumluluk, bir yandan bulundukları yerleşim biriminde merkezi hükümetin bilmesinde yarar gördükleri olayları İstanbul’a iletmek, diğer yandan bu yerleşim birimlerine gelip gidenlerin neden gelip gittikleri ve ne kadar zaman kaldıkları gibi bilgilerin ayrıntılı defterini tutmaktı Daha sonraları bu memurların verimsizliğinden bahisle yükümlülükleri sadece gelip gidenlerin kaydını tutmakla sınırlandırıldı Buna karşılık, 1845 yılında Zabtiye Müşirliğinin kurulmasıyla birlikte suç ve suçluluğun önlenmesine ve sosyal kontrolün sağlanmasına yönelik yerel kontrol sisteminin yeniden canlandırıldığı ve özellikle 1864 yılında hayata geçirilen mülki yapılandırma sonucunda, “resmi ve gayri resmi yollardan faydalanarak devlete ve halka ait birimleri gerekli bilgilerin derlenerek zamanında merkeze iletilmesi gayesiyle” görevlendirilen teftiş memurlarının İmparatorluğun şehir ve kazalarına atandığı görülmüştür Böylelikle, en küçük idari birimden başlamak üzere İmparatorluğun başkenti olan İstanbul’a kadar bütün nüfusun etkili bir şekilde gözetim ve kontrol altına alınması öngörülüyordu[46] Aynı zaman dilimi içinde bekârlara her istedikleri yerde oturma izni verilmiyordu Onlar ancak, İstanbul’un belirli yerlerinde inşa edileni bekâr evlerinde ve ancak kefile bağlı olarak kalabiliyorlardı İstanbul’da günlük olarak yayınlanan “Tarik” gazetesinin 21 Nisan 1890 tarihli bir haberde; “Ebussuud Caddesinde bekârların ikamet etmekte oldukları hanelerde birtakım ahval-i nâ-marziyye (istenilmeyen durumlar) vukûbulmakta idüğünden bahis ile hânesine bekâr kabul eden kesânın esâmisini hâvi bir defter tanzim olunmakta idüğü havadisinin birkaç defa sahâif-i matbuâtı işgal eylediği hâtır-ı maâlî-i fâtir-i Sâmîlerinde olsa gerektir Aile-i âcizânem halkı hasb’el-memuriyye dışarıda olduğundan ve kemterleri de (ben, düşkün) min gayri haddin (haddim olmayarak) Şûrâ-yı Devlet mülâzımlığı memuriyetinde bulunduğundan bir otelde yüz elli kuruş oda icarı ve elli altmış kuruş da çamaşır tathiri (temizliği) parası vermektense beş Mecidiye i’tâ ile (vermekle) çamaşır tathiri dahi içinde olduğu halde bir hânede oda isti’câr ederek (kiralayarak) her ferd için lüzumu vücûb-i kat’i tahtında (kesin gereklilik altında) bulunan usul-i tasarrufa riayet etmek daha enseb ve muvâfık-ı hâl (yerinde ve duruma uygun) ve maslahat olduğunu tarif etmek iktizâ etmez Dünkü gün cadde-i mezkûrede hanelerinde bekâr bulunan müstecirler köGoogle Page Rankingübaşı komiseri tarafından merkeze celb ile hanelerindeki bekârların bir haftaya kadara be-heme-hal çıkarılması ve çıkarılmadığı takdirde haklarında mücazat-ı te’dibiyye (bir haftadan fazla hapis, geçici sürgün, para cezası vBulletin) icra kılınacağı zikrolunan müstecirlerle beraber celb edilmiş olan hâne-i âcizî müstecirine dahi suret-i mahsusada tebliğ ve beyan olunduğu işitildi Malûm-ı âlîleri buyrulduğu üzere kuvve-i zabıta her türlü uygunsuzluğu men’e kâfî ve kâfil (kefil olma hali, üstlenme) olduğu halde cadde-i mezkûrede her nasılsa türemiş ve galiba çıkarılmaları mümkün olamadığı için bütün sükkân-ı mahalleyi (mahalle oturanlarını) rahatsız etmeye lüzum göstermiş olan birkaç uygunsuz adamlar için muhafaza-i intizamı hakikaten birçok müşkülâtı itkihâm etmeye (zorlukları göğüslemeye) mü’tûf olan umûr-ı idarelerini bi’lkülliye telâfî-i mâ-fâtı (kaybettiklerinin yerine başka bir şey kazanmaları büsbütün) kabil olamayacak bir derecede teşviş etmeleri (karıştırmaları) için bîçâre bekârlar her suretle galî (pahalı) olan otel köşelerine kadar teb’îd edilmek (uzaklaştırılmak) cezasına dûçâr olmuşlardır Mahallenin inzibatını, âsâyişini ihlâl eden eşhas bulunup çıkarılmayıp da bir iki şerîrin (kötünün, fesatçının) yüzünden bütün mahalle ahalisinin mesken ve me’vâlarından (yerlerinden ve yurtlarından) çıkarılması mucib-i teesüftür Cadde-i mezkûrda uygunsuzluk vukûu-fakat iddia olunduğu gibi değil bir dereceye kadar münker (ikrâr edilmiş) değil ise de, bu halin birkaç şahsa müntasır olduğunu her suretle isbat kabildir Bunların çıkarılmasıyla bütün mahalleye ta’mim ve tahmil edilen (genelleştirilen ve yüklenen) uygunsuzluğun önü alınabilir Herhalde burada memuriyeti olan ve hüsn-i hâli cümlece musaddak (tasdik edilmiş, onaylanmış) bulunan tengdestânın (züğürtlerin) bu cezadan istisnâ edilmesi lâzım gelir Şûrâ-yı Devlet Mülâzımlarından Lütfi ve hem de adalete uygun olmadığından hakkaniyetperverlikleri müsellem olan Şehremini devletlû Mahzar Paşa hazretleriyle Birinci Daire-i Belediye Müdürü atufetlû efendi hazretlerinin nazar-ı dikkatlerini celb ederiz…” şeklindeki ifadelerle bekar evlerinin dışında kalanların herhangi bir denetime tabi tutulmamalarından sebep oldukları suçların mahalle sakinlerini rahatsız edecek derecede artığını ve bunların arzuladıkları yerlerde kalmalarına imkan verilmediğini göz önüne sermektedir Böylece suç ve suçluluğun kontrolü açısından çok önemli sonuçları olan toplumun sosyal kontrolüne gerekli önem verilmiştir[47] |
Osmanlı İmparatorluğu Döneminde Suç Ve Suçluluğun Kontrolü ... |
08-16-2012 | #3 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlı İmparatorluğu Döneminde Suç Ve Suçluluğun Kontrolü ...Tanzimat’ın İlanından Sonraki Dönemlerde Sosyal Kontrol Ve Yakalama Tanzimat’ın İlanıyla Birlikte Getirilen Yeni Uygulamalar Bu dönemde de toplumun sosyal kontrolünün yanında, suç ve suçluluğun denetim altına alınması, asayişi bozan sanık ve hükümlülerin yakalanması hususunda geçmişte şekillendirilen uygulamalara devam edilmiştir Bununla beraber, Tanzimat döneminde hayata geçirilen ve eskisine göre yenilikler içeren yeni sosyal kontrol, gözetleme ve denetleme birim ve mekanizmalarını gözden ırak tutmamak gerekir Öyle ki, 19’uncu yüzyılın ortalarında İmparatorlukta yaşanan siyasi dönüşümlerin ülke bütünlüğüne zarar vermeden aşılabilmesi ve Tanzimat’la getirilen serbestliklerin milli güvenlik ilkelerini zarara uğratmadan kullanılması konusunda yapılabileceklerin çok yönlü olarak kullanılması gayesiyle bu dönemde de jurnal faaliyetlerine devam edildi[48] Tanzimat yönetimiyle birlikte kurulan polis yapılanması için hazırlanan 17 maddelik ‘Polis Nizamı’nın üçüncü maddesinde ifade edilen “Dahil-i memlekette yolcuların mürûr-ı ubûrlarına nezâretle iktiza eden mürûr tezkerelerinin itasına himmet” hükmüyle mevcut yönetimin suç ve suçluluğun kontrolünde önemli bir yeri olan eski uygulamayı devam ettirme eğiliminde olduğu gözlenmektedir[49] Polis Nizamının üçüncü maddesiyle ‘teftiş memuru’ olarak isimlendirilen yeni polis yapılanmasının üyelerine İmparatorluk içinde dolaşan yerli ve yabancı yolcuların seyahatlerinin denetim ve gözetim altında bulundurulması, gerekli geçiş tezkerelerinin verilmesi ve tezkeresiz seyahat edenlerin yakalanması için çaba gösterme yükümlülüğü getirilmişti[50] Kuruluş döneminde yapılandırılan ve gelişme döneminin itici gücü olan, İmparatorluğun düzenli ordusu konumundaki Yeniçeri Teşkilatının duraklama ve takip eden gerileme döneminde bozulması sebebine dayanılarak, 19’uncu yüzyılın birinci çeyreğinde ortadan kaldırılması sonucunda, ülkenin dirlik ve düzeninin sağlanması gayesiyle oluşturulan İhtisap Nezareti ve ihtisap yönetimi bu devirde de hüküm arz etmeye devam etti İhtisap Nezareti döneminde kurumsallığı sürdürülen derbentlerden geçmeye kalkan serseri takımından veya şüphelilerden olduğu kanaatine varılanlar, burada görevli olan memurlar tarafından İhtisap Ağasına yollanırken tezkerelerine de özel işaretler konulurdu İhtisap Ağası da buna göre durumlarını öğrenerek Babıâli’ye bilgi verirdi[51] İhtisap sistemi uygulamasının özü; İslam dininin de özü konumunda olan ‘iyiliğin emredilmesi, kötülükten sakındırılması’ ilkesiydi Bu yükümlülüğün yerine getirilebilmesi ve muhtesibin uygunsuz hareketlerde bulunan herhangi birisi hakkında işlem yapabilmesi için mutlaka bizzat görgüsünün olması gerekliydi Bir başkasının görgü ve bilgisiyle işlem yapılamazdı Kendisi veya ihtisap işlerinde kendisine yardımcı olanların suçun işlendiğine bizzat şahit olması cezalandırmanın başlıca şartıydı[52] Tanzimat yönetiminin hayata geçirilmesi sonucunda, zabıta güçlerinin halkı da yanlarına alarak önleyici zabıta yöntemlerine yönelmek suretiyle suç ve suçluluğun kontrol altına alınması için suç oluşmadan önce önlem alma dönemi başlatıldı[53] Bu doğrultuda şekillenen önleyici zabıta hizmeti uygulaması; hastalığın cemiyete bulaşmasından çok önce aynı derecede kararlı ve toplumu kuşatıcı bir biçimde tatbik edildi Netice itibariyle de hastalık ve bozulma tehlikesini ortadan kaldırıcı mahiyette geliştirildi[54] Önleyici zabıta anlayışıyla yürütülen suç ve suçluluğun kontrolünde görev alan polis ve jandarma, kanunların emri doğrultusunda bilfiil sözünü geçirme, delille ispata muhtaç olmaksızın aklın tasdik eylediği hükümlerle insanlar arası huzur ve düzeni sağlarlar Bunu yapmak için kanun gücüne ihtiyaçları yoktur Çünkü yetkileri buna müsaittir Önleyici zabıta görevinin yerine getirilmesi esnasında ne zaman ki, suç işlendiği kanaatine varılır, işte o zaman kanunun gücüne ihtiyaç duyulur Bu bakımdan polis ve jandarma kuvvetleri, o nizam üzerinde olmak, asayiş ve emniyet gibi insan topluluklarının hassas yönlerini muhafazaya yeterli husus ve maksada hizmet etme meselesinde birleşirler[55] Tanzimat yönetimince hazırlanan 1913 tarihli ‘Polis Nizamnamesi’nin yürürlüğe girmesinden sonra, polis halk birlikteliğiyle yeniden ve günün teknolojik şartlarına göre modern manada yaptırılan polis merkez ve mevkileri en çok çeşme yakınlarında inşa ediliyorlardı Bazıları-Bursa’da yaptırılan Balık Pazarı mevkiinde (karakol) olduğu biçimde-çeşme karakol şeklinde inşa ediliyordu Çoğunlukla da cami, kilise ve diğer dini yapılar ile devlet dairelerinin yanında yapılıyorlardı[56] Merkez ve mevkilerin, bu gibi yerlerde inşa edilmesinin yegâne tercih sebebi; suç ve suçluluğun kontrol altına alınma istek ve arzusundan kaynaklanıyordu Mürur Tezkeresi Uygulaması Osmanlı İmparatorluğunun geniş coğrafyasında 18’in asrın son çeyreğine kadar yerli ve yabancı seyyahların seyahat etmelerine herhangi bir kısıtlama getirilmemişti O dönemlerde ilmi seyahat yapanların dışında fazlaca seyyahın gelmemesi ve İmparatorluğun o şartlar altında oluşturduğu kontrol sisteminin yeterli olması başkaca bir tedbir almaya ihtiyaç hasıl etmiyordu 1789 Fransız ihtilalinden sonra, önce Avrupa’da yayılan ve taraftar bulan milliyetçilik hareketleri, çeşitli milliyet, din ve mezheplerden oluşan İmparatorluğu rahatsız etmeye başladı Sınırların ve ülke coğrafyasının bilhassa yabancılar tarafından karış karış taranarak Türk olmayan unsurların milli duygularını öne çıkarma faaliyetlerinin arttığının zamanın yöneticileri tarafından görülmesi üzerine, geçiş belgesi anlamına gelen ‘mürur tezkeresi’ uygulamasına başlandı Mürur tezkeresi uygulamasına geçildikten sonra bir şehirden bir başka şehre gitmek izne bağlandı Bunu denetlenmesi için de bir nevi yurtiçi pasaport konumunda olan mürur tezkeresi almadan yolculuk yapılmasına izin verilmemeye başlandı Tezkeresiz seyahate kalkışanlar daha kendi şehirlerinin sınırlarında durdurularak geri döndürülüyorlardı Bir yolunu bularak bir başka şehre gidilmesi durumunda bu defa geri dönmek kolay olmuyordu Gidenin gidişi gibi dönüşü için de izin belgesi alması gerekiyordu Aynı doğrultuda, başka taraflara giden İstanbullular, evlerinin bulunduğu şehirlerde aylarca bekletildikten sonra ancak saraydan gelen izinle isteklerine kavuşabiliyorlardı[57] İhtiyaçlara binaen oluşturulan bu uygulama biçiminin usul ve esaslarının belirlendiği ‘Mürur Nizamnamesi’ yürürlüğe konuldu Bu nizamnameye göre; Türk veya yabancıların ülke dâhilinde seyahat edebilmeleri için mürur tezkeresi almaları zorunlu hale getirildi[58] Hazırlanan mürur tezkeresi; adına tanzim edilen şahsın ismine, sanat ve sıfatına, babasının ismine ve şöhretine ait bilgilerle yanında bulunan 20 yaşını geçmemiş çocuklarına, eşine, hizmetçisine veya akrabalarına ait bilgileri ihtiva etmekteydi[59] İmparatorluk dâhilinde seyahat etmesine karşılık, mürur tezkeresi taşımadığı veyahut da vizesiz tezkereyle seyahat ettiği tespit edilenler bir beşlikten[60] beş beşliğe kadar para cezasıyla cezalandırılıyorlardı Bu şahıslardan itibar edilir bir kefil gösterenlere tezkere verilmesine karşılık, gösteremeyenlere tezkere verilmiyordu[61] Bilhassa İstanbul’a gelecek olanlar mahallinden, ne için geldiklerini bildiren bir mürur tezkeresi almak zorundaydılar İstanbul’a Rumeli tarafından gelenleri kontrol için Küçük Çekmecede, Anadolu’dan gelenleri kontrol etmek için Bostancı Başı köGoogle Page Rankingüsünde İhtisap Ağasının adamları bulunurdu Bunlar, herhangi bir sebeple gelenleri tezkerelerine ‘İhtisaba’ damgasını vurarak Ağa Kapısına gönderirlerdi[62] Deniz yoluyla gelenler için de İhtisap Ağasının liman ve Yeni Kapı mevkiinde adamları bulunurdu Bunlar da aynen kara yoluyla gelenlerin tabi olduğu işlemlere tabi olurlardı[63] Haftada bir kez olmak üzere kontrol noktalarında tutulan defter kayıtlarıyla Ağa Konağında tutulan defter kayıtları kontrol edilirdi İhtisap Ağalığında tutulan defterlerdeki şahısların eksik çıkması durumunda, giriş kapılarında kaydı yapılıp da Ağa Kapısındaki deftere kaydı yapılmayan şahıs veya şahıslar aranmaya başlanırdı Bulunan bu şahıslar, Çardağa veya İhtisap Konağına gelerek tezkerelerini ibraz ettikten sonra, Anadolu veya Rumeli defterlerinden birine eşkâl bilgilerinin yanında, ne için geldikleri ve geldiği gün gibi bilgiler kaydedildikten sonra serbest bırakılırlardı[64] Ellerindeki mürur tezkereleriyle birlikte çalışmak üzere İstanbul’a gelenler İhtisap Nezaretinin kontrolü altındaki bekâr evlerinde barındırılırlardı[65] Aynı zamanda İmparatorluğun başkentine bir iş için gelen bekârlar da zorunlu olarak İhtisap Ağalığı vasıtasıyla İstanbul semtinde üç-dört adet; Üsküdar, Galata ve Eyüp’te birer-ikişer adet olan bekâr odalarına yerleştiriliyorlardı Bunların, bir işe girecekleri zaman öncelikle hemşehrilerinden olmak üzere kefil bulma zorunlulukları vardı Bu defterlere kaydolanların iş ihtiyacı oranında olması durumunda listeye başka kayıt yapılmazdı Tutulan kayıtlarda, ihtiyaçtan fazla ve mesleği bilinmeyen şahısların bulunmamasına özellikle dikkat ediliyordu[66] İstanbul’a gelerek herhangi bir işe girdikten sonra deftere kaydolanlarla bekar odalarında barınanlardan bazıları, herhangi bir sebeple memleketlerine gitmek istemeleri halinde, İstanbul Efendisinden mürûr tezkeresi aldıktan sonra İhtisaba gelerek defterdeki ismini sildirirlerdi Tezkeresine ‘kaydı bozulmuştur’ şerhi verildikten sonra mühürlenirdi Ancak o zaman derbentlerden geçiş hakkını kazanırlardı Aksi durumlarda, derbentlerden geçiş izni verilmezdi[67] Bu uygulama biçimi, suç ve suçluluğun etkin bir biçimde kontrol edilmesinin yanında, hükümlü ve sanıkların yakalanması için de önemli bir uygulama yöntemi konumundaydı Herhangi bir suçu işleyerek bulunduğu yerden bir başka yere giderek izini kaybettirmeyi düşünen şahısların bu durumda bir yerden bir başka yere gitmeleri kabil olmayacağından dolayı yakalanmamaları kolay oluyordu Böylelikle toplumun sosyal kontrolünün yanında aynı toplumu rahatsız eden suç ve suçluluğun önlenmesi de o derecede kolay oluyordu İstanbul’a gelerek herhangi bir işte çalışanlardan bekar olanların bekar odalarının dışında kendi başlarına ev tutmalarına izin verilmezdi Sadece kendilerine tahsis edilen otel ve bekâr evlerinde geceleyebilirlerdi Odalarında silah ve bu silahlara ait olsun veya olmasın mühimmat bulunduramazlardı Aksine tutum ve davranışlarda bulunanlar, odabaşı veya hancı vasıtasıyla İhtisap Ağalığına bildirilirlerdi[68] Nezaret yetkililerince mutat olarak veya zaman zaman yapılan kontrollerle mürur tezkeresi olmayanların yanında iş bulamayanların İmparatorluk başkentiyle birlikte diğer büyük şehirlerinde başıboş dolaşmalarına kesinlikle izin verilmiyordu Bunlardan uygunsuz hareketleri tespit edilenler, bu şehirlerden çıkarılarak memleketlerine gönderilirlerdi[69] Böyle bir kontrolün varlığından haberdar olanların, koyulan kuralların mutlaka uygulanacağına inanmaları veya inandırılmaları durumunda getirilen nizam ve intizama uymaktan gayri yapacak bir başka bir davranışları kalmıyordu Uygulanan bu sosyal sistem, İmparatorluk için engel teşkil edecek kontrolsüz göç hareketlerinin önlenmesinin baş amilini oluşturuyordu İç ve dış göç kontrolleri 18’inci yüzyılın sonlarına kadar çok sıkı bir biçimde uygulandı Uygulamada daha sonraki devirlerde gevşeme yaşanmasına karşılık, ‘mürur tezkeresi uygulaması’1908 yılında ilan edilen II Meşrutiyet yönetimine kadar yürürlükte kaldı[70] Bu kapsamlı kontrol ve gözleme faaliyeti, sadece başkent İstanbul ile sınırlı kalmamış, İmparatorluğun taşra vilayetlerini de içine alacak şekilde yaygınlaştırılmasına azami derecede dikkat gösterilmiştir 19’uncu yüzyılın ilk yarısında taşradaki kontroller o kadar sıkılaştırılmıştı ki, bir tür yurt içi pasaport konumunda olan mürur tezkeresi uygulamasıyla, herhangi birisinin yaşadığı yerden ayrılması yönetimin iznine bağlanmıştı Her ne kadar, iç güvenliğin sağlanması ve büyük kentlerdeki suç ve suçluluğun önlenmesinin yanında başta başkent İstanbul olmak üzere İmparatorluğun büyük şehirlerine yönelen kontrolsüz göçün önlenmesi amacıyla mürur tezkeresi uygulaması 16’ncı yüzyıla kadar uzamakta ise de, özellikle 17’nci yüzyıldan itibaren yerel yöneticilerin kontrolünde olan taşra üzerindeki hâkimiyeti sınırlı kalmıştır Bundan dolayı da İmparatorluğun başkenti olan İstanbul’da elde edilen başarılar taşra şehirlerinde elde edilememiştir Büyük şehirlere ve özellikle İstanbul’a yönelen kontrolsüz göç hareketlerini önlemek veya en azından kontrol altına almak maksadıyla merkezi yönetimin uygulamaya koyduğu yöntem; mürur tezkeresi almadan gelenlerin, şehrin giriş kapılarında oluşturulan kontrol noktalarından içeri alınmaması şeklinde gerçekleştiriliyordu[71] Hayata geçirilen Tanzimat yönetimiyle birlikte Avrupa’daki yönetim uygulamalarının benimsenmesinden sonra, uygulamaya konulan “Pasaport Kanunu”nun ilgili maddeleri uyarınca getirilen uygulamalarla mürûr tezkeresi uygulamasına son verildi İmparatorluk vatandaşları ve yabancılar, bunu takiben 03 Kanun-ı Evvel 1916 tarihinde kabul edilen “Seyahat Varakası Hakkında Talimat”ın birinci maddesindeki; “Memalik-i Osmaniye’de seyahat eden teb’a-i Osmaniye ve ecnebiye merbut numuneye göre bir seyahat varakası almaya mecburdurlar” ilkesi doğrultusunda seyahat varakasıyla seyahat etmeye yükümlü kılındılar Talimatın beşinci maddesiyle; “Seyahat varakaları yolcuların mahall-i hareketlerindeki en büyük polis müdürü ve polis bulunmayan mahallerde ya mensup olduğu nahiyenin müdür veya mensup olduğu kazanın kaimmakamı tarafından verilir” hükmüyle, seyahat varakalarının hangi makamlar tararından verileceği de karara bağlanmıştır Aynı talimatın altıncı maddesiyle; “Seyahat varakaları yalnız gitmek için verildiği gibi, gelmek için de ita olunabilir Gidip, gelmek için verilen varakalar ancak bir ay için muteberdir Zirine, tanzim eden memur tarafından ‘bir ay zarfında avdet için muteberdir’ kaydı ilave ve mühür-i resmi ile imza vazedilir” seyahat varakalarının hangi hal ve ilişkilerde ikame edildiğinin yanında geçerlilik süreleri de beyan edilmiştir Tanzim eden tarafından, seyahat varakalarının suiistimale mahal vermemesi için eklentisine ‘bir ay zarfında dönmek kaydıyla geçerlidir’ şerhinin konulması zorunluluğu getirilmiştir Söz konusu talimatın sekizinci maddesinde; “Seyahat varakasına hamil olanlar, münteha-i seyahat olarak göstermiş oldukları mahalle muvasalatlarında işbu varakayı o mahallin en büyük polis müdürüne ve polis müdürü bulunmayan mahallerde o mahallin mensup olduğu kaza kaimmakamına veya mensup olduğu nahiye müdürüne ita ederler Seyahat varakaları avdet içinde muteber olan neviden bulunduğu takdirde ‘görüldüğü’ işaret edildikten sonra sahibine iade edilir” seyahat varakasıyla bir başka şehre gidenlerin yapması gereken işlemler beyan edilmiştir Aynı talimatın dokuzuncu maddesinde; “Memalik-i Osmaniye’ye UzunköGoogle Page Rankingü’den girenler İstanbul’a, Urla’dan girenler İzmir’e seyahat varakası almaksızın yalnız pasaportlarıyla girebilirler İşbu mahallerden girenlerin İstanbul ve İzmir’den başka mahallere ve diğer iskele ve kapılardan girenlerin aksam-ı saire-i memlekete girebilmeleri için seyahat varakası almaları müktezidir” yurtdışından İmparatorluk coğrafyasına giriş yapanların hangi hallerde seyahat varakası almayacakları hakkında açıklayıcı hükümler vaz edilmiştir Aynı Talimatnamenin 10’uncu maddesinde; “Memurin-i müteallikası (ilgili) tarafından talep vukuunda seyahat varakalarının ibrazı (gösterme) mecburidir” denilmek suretiyle seyahat varakalarına verilen önem ortaya konulmuştur Sosyal kontrole dayalı olan bu uygulama biçimi daha sonraları Osmanlı nüfus tezkerelerine pasaportlarda olduğu gibi, ilgili nüfus dairelerince gerekli damgalar vurularak aynı minval üzerinde uygulanmaya devam edildi[72] Suç ve Suçluluğun Kontrolü ile Sanık ve Hükümlülerin Yakalanması Hususunda Yazılı Basından Yararlanma Özellikle ikinci Meşrutiyetin ilanını takiben daha çok özgürlük vaadine dayalı olarak bilhassa mürur tezkeresi uygulamasından vazgeçildi Bundan sonra, suç ve suçlulukla mücadele etmek zorunda kalan zabıta yönetimi, çoğalan yazılı basın araçlarından faydalanma yoluna gitmeye başladı Özel basının imkânlarından faydalanmakla beraber, öncelik, bu maksatla yayın hayatına başlatılan Emniyet Umum Müdürlüğü Polis Mecmuasından bire bir faydalanmaya verildi Resmi olarak yayın hayatına başlayan mecmuanın ifade-i mahsusasında (önsöz) mecmuanın yayınlanma gayesi ifade edilirken; “ve icraat-ı zabıta ve ceraim-i mühimmeye (önemli suçlara) müteallik (dair) tasvir ve eşkalin derci maksadıyla polis mecmuasının Emniyeti Umumiye Dairesince neşrine karar verilmiştir” [73] denilmek suretiyle suç ve suçluluğun kontrol ve denetim altına alınmasının en etkin yolu olan hükümlü ve sanıkların yakalanması konusuna verilen önem ifade edilmeye çalışılmıştır Polis mecmuasının devam den sayılarında ulusal ve uluslar arası suç işleyen ve aranmakta olan sanık ve hükümlülerin resimleri ve karıştıkları olaylar hakkında açıklayıcı bilgiler yayınlanmaya başlandı Bu uygulama Cumhuriyetin kuruluşunun otuzuncu yılına kadar sürdürüldü Geçen zamana bağlı olarak, sosyal kontrolün sağlanmasında en önemli unsur olan suç ve suçluluğun kontrol altına alınmasının başta gelen eylemli biçimi olan hükümlü ve sanıkların yakalanması gayesine yönelik olarak “Takibat Gazetesi” dizayn edilerek yayın hayatına başlatıldı On beş günde bir yayınlanan polis mecmuasında bahse konu gazete ile ilgili haberde; “Bilcümle hükümât-ı mütemeddine (medeni hükümetler) zabıtasında olduğu gibi hal-i firarda bulunan maznuniyenin (sanıkların) evsaf ve eşkalini teşhir ve zabıtanın takibat hususundaki mesaisini tevhit ve tanzime hidmet etmek maksadıyla bu kere Emniyeti Umumiye Müdüriyetince ‘Takibat Gazetesi’ namıyla şehri (aylık) bir risalenin (mecmua-dergi) neşrine karar-gir olunmuştur Dâhiliye Nezareti Celilesinden bu babda icap eden devaire ve vilayât ve elviye-i müstakileye tamimen tebliğ edilen tahriratın bir sureti bir veçhe derç olunur: Bilumum vilayât (şehirler) ve elviye-i müstakilede (müstakil kazalar) ika-i cürüm ile firar eyleyen mücriminin evsaf ve eşkalini teşhir ve zabıtanın takibat hususundaki mesaisini tevhit ve tanzime hidmet etmek üzere ‘Takibat Gazetesi’ namıyla şehri bir risalenin neşri mukarrer bulunmuş olduğundan elyevm (bu gün) bu gibi mücriminden olup da diğer vilâyât ve elviyeye firar ve ihtifa eden (saklanan, gizlenen) mücriminin derdestlerini teshilen (kolaylaştırarak) salif_ül sözü geçen) risaleye derç olunmak üzere evsaf ve eşkalinin acilen ve mevcut olduğu takdirde fotoğrafyalarıyla parmak izlerinin dehi hemen gönderilmesi ve badema (bundan sonra) firar edenler hakkındaki matlubenin (taleplerin) telgrafla bildirilerek elde edilecek fotoğrafyalarının ve parmak izlerinin ilk posta ile irsali tavsiye olunur” [74] Resmi ve özel Osmanlı basınından yararlanmanın boyutunu göstermesi açısından Tarik Gazetesinin 12 Ağustos 1892 tarihli nüshasından alıntılanan bir haberde; Eskişehir kazasında şekavet eden, tehdit ve korkutmayla Eskişehir’deki Anadolu Demiryolu çalışanlarından birkaçının fidye almak gayesiyle kaçırılması olayından sonra, failin resim ve eşkâl bilgilerinin yayınlanmasına yönelik olarak Kastamonu Polis Gazetesine gönderilen bilgilerden sonra, aradan bir hayli zaman geçmesinden sonra sanığın gazetede yayınlanan resim ve eşkal bilgilerinin değerlendirilerek yakalandığı anlatılmaktadır[75] Bu olay, zabıta kuvvetlerinin ve onların hizmetlerinden yararlanan halkın birlikte neler yapabileceğini net olarak göstermektedir Bu da hizmeti verenlerle hizmetten yararlananların bugünkü manada asgari müşterek kabul edilerek, topluma dayatılmaya çalışılan ithal özellikli toplum destekli polislikten öteye toplumun polisliği ilkesinde birleşmelerinin en doğrusu olduğunu ortaya koymaktadır Halkın bu durumda, suç ve suçluluğun unsurlarını bir istihbarat elemanı gibi zabıta güçlerine bildirmesi ve bir noktada kendi güvenliğini kendi eliyle sağlaması son derece etkin bir yöntem olmuştur Böylesi bir uygulamanın başarılı olması için en önemli unsur, suç ve suçluluğun önlenmesine etkin katılım sağlayan insanların yasalarla korunması ilkesidir |
Osmanlı İmparatorluğu Döneminde Suç Ve Suçluluğun Kontrolü ... |
08-16-2012 | #4 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlı İmparatorluğu Döneminde Suç Ve Suçluluğun Kontrolü ...Yerel Yönetim Bazında Sosyal Kontrol ve Yakalama İmparatorluk döneminde suç ve suçluluğun önlenmesi bakımından önemi olan hükümlü ve sanıkların yakalanmasının yanında köy ve meralarda meydana gelebilecek her türlü suçun ve bilhassa insanları en çok rahatsız eden hırsızlığın önlenmesi bakımından sorunun olduğu yerde uygulanmak üzere hazırlanan yerel çözüm önerilerinin karara bağlanarak merkezi yönetimin kabulüne sunulması, yerel yönetimlerin başarısının yanında halkın yönetime katılmasını sağlaması bakımından da çok önemli olmuştur Bu gaye ile oluşturulan, yerel sorunları görüşmek ve çözümler üretmek üzere toplanan Aydın vilayeti[76] Genel Meclisince ‘hayvan sirkatlerinin meni’ konusunda alınan bir kararda oluşturulan cezai müeyyidelerin ceza kanununa eklenmesi hususundaki; “Hayvan sirkatinin men-i vukuu hakkında geçen sene Meclis-i Umumiye-i Vilayetçe ittihaz olunan mazarratın bazı mahallerde hüsn-i tatbik edilmesinden pek çok fevait ve muhsinat görülmüş ve yalnız hayvan sirkatleri muhakim-i adliyece mekân-ı muharrez ve mahfuzda ika edilen sirkat gibi cürüm-i cinai addedilmeyip adi sirkat itibar ve cinahe derecesinde ceza tertib ve icra olunmakta ve bu yolda verilen cezalardan eshab-ı ceraim-i mütebeddine ve mütenasih olmamakta bulunduğundan böylece tarlalarda ve bağ ve bahçelerde vuku bulan sirkatlerin dahi efali cinaiyeden ad ve itibariyle ve kanun-i cezaya bir madde-i mahsusa ilavesiyle sirkat fiilini terhib edecek (çok korkutacak) ağır bir ceza tertibi hakkında geçen sene tanzim ve Adliye Nezaretine takdim kılınan mazbata üzerine henüz bir cevap vürud etmemiş olmasına rnebni Meclis-i Ali Meb'usanın bu seneki ictimamda bir karara rabtı lüzumunun iş'arı ve te'kidi takarrür etti” kararıyla bir önceki özel idare görüşünün yeni yasama yılında da ‘Ceza Kanunu’na eklenmesi hususunun yinelenmesine karar verildiği görülmektedir[77] İl Genel Meclisinin kararı doğrultusunda Meclis-i Mebusan’ ile tekrar bir yazışma yapılmadan, bir önceki yasama yılında yapılan önerinin kabul edildiğine dair yazıdan dolayı Dahilîye Nezaretine gönderilen 6 Mart 327 (1911) tarih ve 35864 sayılı yazıyla; “17 ve 20 Şubat 326 tarihli 1198 ve 1200 numaralı tahrirat-ı devletlerine cevaptır Hayvan sirkatinin men'i için kanun-u cezaya bir madde ilavesi husul-i maksada kâfi görülerek kanun-u mezbure zeyl olmak üzere bit-tanzim meclis-i mebusâna takdim kılınmış olan layiha-i kanuniyede bu cihetin nazar-ı dikkate alındığı mukaddema cevaben ba-tezkere-i samiye tebliğ buyurulmuş olmasına nazaran zikrolunan (ifade edilen, bildirilen) layiha-i kanuniyenin (kanun metni) intisab-ı kat'iyet etmesine intizar olunması lazım gelir, ol babda” denilmek suretiyle, taşradaki sorunları çözmekle yükümlü olan yerel yöneticilere ve onların kararlarına itibar edilerek getirilen çözümlere teşekkür edildiği görülmektedir[78] Bu istek ve istek sonrası yapılan düzenlemelerin birlikte değerlendirilmesi sonucu; devleti birlikte yöneten merkez ve taşra yöneticilerinin halka hizmet hususunda akılcı bir birliktelik içinde hareket etmelerinin ne derece önemli olduğu uygulama sonuçları ortaya konularak ifade edilmektedir Aynı yıllarda Hüdavendigar[79] vilayeti Genel Meclisi de, Aydın vilayeti kararlarına benzer kararlar aldığı görülmektedir İletişimin çok güçlü olmadığı dönemde alınan bu kararların önemi çok büyüktür Yerel bazda yürütülen sosyal kontrolün yanında suç ve suçluluğun kontrol altına alınması bakımından önemli olan hükümlü ve sanıkların yakalanmasına yönelik çalışmalara hız verilmiştir “Meclıs-i umumi teşrinievvelin on yedinci pazar günü vali beyefendi hazretlerinin mazeretine mebni defterdar-ı vilayetin taht-ı riyasetinde azadan Muhtar Beyle Osman Nuri, Nıkolaki, Bedros Papazyan, İsmail, Hacı Ahmet, Hacı Hırabet, Hafız Ali, Hacı Hafız Alı, Strak ve İnsitaş efendilerden mürekkep olduğu halde içtima etmiştir Cuma ertesi, pazar ve sah günlerinin ictima-i unıumiyeye hasnyla sair günlerde encümenlerde çalışılması ve henüz vurud etmeyen Karahisarısahip sancağı azaları dahi geldiklerinde me'mur edilmek üzere aza-i mevcudenin encümenlere tevzii ve umur-u idare, belediye, ziraat namıyla bir ve maarif, evkaf, nafıa namlarıyla bir iki encümen teşkili karar-gir olduktan sonra umur-u idare, belediye, ziraat encümenine muhtariben Haci Ali, Haci Ahmet, Nikolaki, Haci Hirabet, İnsitaş efendiler ve maarif, evkaf encümeninde Osmanjsmail, Hafız Ali, Strak, Bedros, Odis efendiler tayin kılındı Bade geçen 325 senesi ictimaında ittihaz olunan mukarrerat (karar) üzerine sebk eden iş'arına (yazılı) cevaben Makamat-ı Aliye'den varid olan muharreratın kıraatına ibtidar edildi Eskişehir kazasının tanzimat ve imarına sarf edilmek ve Eskişehir dare-i belediyesi varidatından hayvan, gazhane ve zebhiye rusümlerinin miktar-ı mecmuğ-u seneviyesi olan bin iki yüz lira karşılık gösterilerek her sene faizden başka re's-el mala mahsuben beş yüz lira verilmek üzere Bank-ı Osmanî’den veyahut muessesat-ı saire-i maliyeden otuz sene müddetle daire-i mezkure namına on beş bin liralık bir istikraz akdine me'zuniyet itası hakkında mahhalli belediye ve idare meclislerinden gelen mazbata üzerine tanzim ve Maliye Nezaretine takdim kılman mazbataya cevaben vurud eden 28 Şubat 325 tarih ve 397/2310 numaralı tahriratta devar-i belediyece akd edilecek istikrazlara talib-i tahrişi veya me'zuniyet itası hazineye taallûk eder bir keyfiyet olmayıp takarrür ettirilen bir istikraza aid şeraitin tetkiki talep olunduğu surettenezaretce bu babda icab eden mütalaatın der-meyan olunabileceği gösterilmiş ve ledet-tebliğ mahallince bu babda henüz bir cevap vurud etmediği anlaşılmış ohnağla tahrirat-ı mezkurenin hıfzına karar verilmiştir Hayvan sirkatinin meni için ittihazı muktezi tedabire dair 909 senesi Meclis-i Umumiyesince tanzim ve takdim kılınan talimatnamenin mevki-i tatbike vaz'ı istizanı havi yazılan tahrirata cevaben Dahiliye Nezaretinden vuvard eden 7 Nisan sene 910 tarihli tahriratta mukaddema Şurai Devletçe de birinci cilt düsturdaki talimatı tadilen kaleme alınan ilan name layihası Meclis-i Mebusana tevdi edilmiş ise de layiha-i mezkurenin meclis-i mezkurca kabul edildiği ve mahaza bu babda Kanun-u cezaya bir madde-i mahsusa ilavesi husul-i maksada kafi görülerek kanun-i mezbura zeyl olmak üzere bit-tanzim Meclis-i Mebusana derdest takdim bulunan layıha-i kanuniyede bu cihetin nazar-ı dikkate alındığı bit-tezkere-i samiye izbar buyurduğu bildirilmesine binaen cevapname-i mezburun hıfzı tezkir kılınmıştır”[80] Alınan kararlarla suç ve suçluluğun önlenmesinin yanında önleyici zabıta hizmetlerinin yerine getirilmesinde alınması gerekli tedbirlerin nelerden ibaret olacağı ve nasıl uygulanacağı da karar altına alınmıştır Özel İdarelerin, yönetimleri altında bulunan insanların, imar, iskan, eğitim ve zirai ihtiyaçlarının yanında, asayiş ve güvenlik ihtiyaçlarının da karşılanmasını sağlayacak kararların alınması için ikame edilen dördüncü toplantı sonucunda düzenlenen raporda; “Meclis-i Umumiye-i Vilayet teşrinievvelin 24'üncü pazar günü saat yedi buçukta dördüncü defa olarak taht-ı riyaset-i vilayetpenahide vali başkanlığında) akt-i içtima etti (toplandı) Karahisarısahip sancağı azalarıyla Ertuğrul sancağı azasından Odis efendiden mada azalar tamamen mevcut idi Zabt-ı sabık kıraat ve bazı tadilat icrasıyla kabul ve imza edildikten sonra ruzname-i müzakeratda mevzu-u mevadın müzakeresine bil-ıbtidar hayvan sirkatinin men'i huşunda tevessül edilecek çare ve tedabire deride ziraat encümeninin mütalaanamesi mevkii müzakereye kondu Bu gibi sirkatlerin failleri hemen alel-ekser hayvan ictimaiyeleri iktizasmca şurada, burada himanişın olarak kesat ve gezer ve her uğradıkları mahalde ber-vechile ika-i muzar eden Kiptılerle kezariş hayatları bunlardan pek de farklı olmayan Develi Yörükleri nammdaki taife olup bunlardan himanişin kiptiler rast geldikleri köy veya çiftliğin hayvanatından bir kaçını kendi kendi hayvanatı meyanına katmak ve diğer taraftan kendileri yollarda şunun bunun semerat- ımesaisi olan mezruatı hayvanlarına yedirmek suretiyle yaşadıkları ve taife-ı mezkurenm şu halleriyle beraber uğradıkları yerlerde icra-ı fuhşiyatla ahlak-ı umumiyeyi ifsat ve bunun netice-i tabiiye-i velimesı olarak da umumiyetle muallel bulundukları imraz-ı zühreviyenin tamim ve intişarına sebep oldukları cihetle gerek himanişin Kıptılerin, gerek bu yolda yaşayan Ekrad ve Yörüklerin her halde iskânıyla takip ettikleri hayat-ı serseriyaneye ve şu suretle bahş olundukları mazarrata nihayet verilmesi ve köylerde vukua gelmekte olan hayvan sirkatinin men'i için sarıkları (hırsız) elde edilmediği takdirde mesruk (çalınan) hayvan bedelinin kasama usulüyle o köy halkına tazmin ettirilmesi lüzumu gösterilmesine binaen madde-i sekan hakkında esaslı ve kabil-i icra bir karar verilebilmek üzere evvel emirde iki kısma ayrılan Kıptilerden birinci kısmı edenler ki bazıları sicil-i nüfusta mukayyed ve meskenete malik olup fakat hane bir düş ve kat geçirmektedir Bunlardan oralarda kaç hane ve nüfus mevcut olup iskânlarına kifayet edecek mertebede arazi-i haliye var mıdır ve mesarif-i iskaniye olarak kaç kuruşun sarfına ihtiyaç görülecektir Kısmı diğer ki gerek vilayet dâhilinde bulunan gerek sair vilayattan gelerek ötede beride dolaşmakta ve elekçilik, demircilik, yüzükçülük, hayvan cambazlığı gibi muamelatta bulunmaktadır Bu kabil kesan (kişiler) haklarında da muamele-i iskaniye ifası kabil midir, buraların tetkik ve tahkikiyle neticesinin vazihan (açıkça) iş'arı hususunun tamimen mülhekat-ı vilayete ve Jandarma Kumandanlığıyla Polis Müdüriyetine izbarı (yazı ile bildirme) ve ehl-i karanın (köy sakinlerinin) en mühim (önemli) vasıta-i maişeti olan hayvanatın sirkatten muhafazası ve sarıklarının meydana çıkarılabilmesi için bir köy dahilinden çalınan hayvanlar hemen daima o köyde sarıklara delalet suretiyle temin-i maişet ve menfaat eden eşhas marifetiyle sirkat edilmekte bulunduğu anlaşılmasına binaen karye ahalisinin sarıkları ihbar ve kendilerini hükümete teslim etmekle mükellef tutularak aksi takdirde kassam[81] usulüyle mesruk (çalınan) hayvanın bedel-i hakikiyesinin (gerçek) ahali-i merkumeye (adı geçen) tazmin ettirilmesi ve mer'a ve yaylalarda vukua gelmekte olan hayvanat sirkatinin men'i için bir muamele-i istisnaiye olmak üzere bu misillu (gibi) sirkat cürümleri hakkında karye hey'etı ihtiyariyesinin ihbarı veya memurin-i zabıtanın tanzim ve ita edecekleri zabıt varakalarına binaen (dayalı) bil-muhakeme maznun-ı alilerin tazminat-ı şahsiye ile de mahkum edilerek hukuk-u şahsiye cihetinin dahi mücazat-ı mahkume ile beraber icrası esbabının istikmaline dair sebk eden işara cevaben Adliye Nezaretinden varid olan 4 Nisan 910 tarihli tahriratta hukuk-u şahsiye davaları hukuk-u umumiye davasıyla beraber bir mahkemede görülebilirse bu suret ancak mutazarrır olanlar alel usûl ikame-i dava etmesine mütevakkıf olup hukuk-u şahsiyesinden feragat etmek yed-i ihtiyarında bulunan bir mutazarrırın davası sebk etmeksizin hukuk-u şahsiyenin mahkemece resen taht-ı hükme alınması ve alel husus emr-i tahsilinin dahi cihet-i cezaiye ile beraber icra olunması ahkam-ı kanuniyeye mugayir olduğundan bu babda fevk-ül kanun (kanunu üstünde) bir muamele ittihazı mümkün olamayacağı umur-ı cezaiye müdüriyetinin (Ceza İşleri Müdürlüğünün) ifadesine atfen izbâr (yazı ile bildirme) olunmuş ve bir mahalde mal-ı mesruk (çalınmış mal) olarak derdest edilen hayvanın uzak bir mesafede ikamet eden sahib-i sarikine teslim edildiği mahal mahkemesine gelip davayı ikamesine muktedir olamayacağına göre ekseriya hukuk-ı şahsiyesinden vazgeçmekte ve bu misillu (gibi) hayvanatlıkta namıyla canib-i beyt-el maldan sevk-i sultanide bil-müzayede (açık artırma ile) satılmakta bulunduğuna binaen (göre) ceraim-i mümasileden mütevellid hukuk-u umumiye davasının esna-ı re'bitinde Hazine Vekaletince hazine namına huhuk-u şahsiye davası ikame ve takib edilmek muvafık hal ve maslahat olacağı mütalağa kılınmış olduğundan mevad-ı mesrudanm bit-tetkik icra-i icabına (gerekli) müsade buyurulması hususunun Dahiliye Nezaret-i celilesine iş'arı tezkir kılındı”[82] denilmek suretiyle alınan kararlar sıralanmaktadır Aynı dönemdeki toplantı sonucunda oluşturulan çalışma komisyonları vasıtasıyla alınan kararla; “Karye ahalisinin en mühim vasıta-i maişeti olan hayvanatın sirkatten muhafazası ve sarıkların meydana çıkarılabilmesi için bir köy dahilinde çalınan hayvanlar hemen daima o köyde sarıklara delalet suretiyle temin-i maişet ve menfaat eden eşhas marifetiyle sirkat edilmekte olduğu anlaşılmasına binaen karye ahalisinin sarıkları ihbar ve kendileriniz hükümete teslim etmekle mükellef tutularak aksi takdirde kassam usulüyle mesruk hayvanın bedel-i hakikisinin ahali-i merkumeye tazmin ettirilmesi ve mera ve yaylalarda vukua gelmekte olan hayvanat sirkatinin meni bir muamele-i istisnaiye olmak üzere bu misilli sirkat cürümleri hakkında karye heyet-i ihtiyariyesinin icbarı veya memurin-i zabıtanın tanzim ve ita edecekleri zabıt varakaları üzerine bil-muhakeme maznun-ı aliyelerin tazminat-ı şahsiye ile de mahkum edilerek hukuk-ı şahsiye cihetinin dahi mücazat-ı mahkum ile beraber icrası esbabının istimaline dair geçen sene Meclis-i Umumiye-i Vilayet kararıyla sebk eden işara cevaben Adliye Nezaretinden varid olan tahriratda hukuk-ı şahsiye davaları Hukuk-ı Umumiye davasıyla beraber bir mahkemede görülebilirse de bu suret ancak mutazarrır olanların alel-usul ikame-i dava etmesine mütevakkıf olup hukuk-ı şahsiyesinden feragat etmek yed-i ihtiyarında bulunan bir mutazarrırın davası sebk etmeksizin hukuk-ı şahsiyenin mahkemece resen taht-ı hükme alınması ve alel-husus emr-i tahsilinin dahi cihet-i cezaiye ile beraber icra olunması ahkam-ı kanuniyeye mugayir olduğundan bu babda fevk-el kanun bir muamele ittihazı mümkün olamayacağı bildirilmiş olup ancak bir mahalde mal-i mesruk olarak derdest edilen hayvanın uzak bir mesafede ikamet eden sahib-i sarıkına teslim edildiği mahal mahkemesine gelip dava-i şahsi ikamesine muktedir olamayacağına göre ekseriya hukuk-ı şahsiyesinden vazgeçmekle ve bu misilli hayvanatlıkta namıyla canip-i beyt-ül malden sevk-i sultanide bil-müzayede satılmakta bulunduğuna binaen ceraim-i mümasileden mütevellid hukuk-u umumiye davasının esna-i reiyetinde Hazine Vekaletince hazine namına hukuk-u şahsiye davası ikame ve takip edilmek mevafık-ı hal ve müselehat olacağından mevadd-i mesrudenın bit-tetkik icra icabına müsaade buyurulması Meclıs-i Umumıye-i Vilayet kararıyla mütemennadar ol babda[83] yönetimleri altındaki halkı en çok rahatsız eden hırsızlık olaylarının önlenmesine yönelik olarak alınan kararlar açıklanmaktadır Yapılan görüşmeler sonucunda alınan kararlar doğrultusunda yerel yönetimlerin en çok sıkıntı duyduğu hırsızlıkların önlenmesine yönelik olarak yapılan müzakerelerde sadece bu suçlardan şikayet edilerek merkezi yönetime müracaat edilmemekte, aynı zamanda yerelde uygulanacak çözüme yönelik çalışmalar da yapılmaktadır Bu maksatla yapılan çalışmalar sonucunda, 14 Kanun-ı Evvel 1326 (1910) tarihinde alınan kararla; “Şehir ve kasabalardaki Çarşı ve Mahalle Bekçileriyle Bağ ve Bahçe ve köy Korucuları hakkında bu vilayete mahsus olarak Meclis-i Umumiye-i Vilayetçe kaleme alınan talimatnamenin bir nüshası lafen (sözlü olarak) takdim kılındı Bunda bekçi ve korucu ücreti namıyla eshab-ı arazi ve emlâktan alınacağı gösterilen ücret yeniden ihdas edilmeyip esasen bunların vermekte oldukları ücretin tarz-ı istifa ve koruculara itası maddesi şu suretle tebdil ve bir şekl-i intizama ifrağ edilmiş (şekillendirilmiş) olduğundan tatbik-i ahkamı Meclis-i mezkur kararıyla tamimen mülhekata tebliğ edilmiş olmakla ol babda[84] kararın alındığı vilayet dahilindeki uygulamanın özü hakkında bilgi verilmektedir Komisyon çalışmaları sonucunda bilhassa köylerde oturan insanların en çok zarar gördüğü hayvan hırsızlıklarının önlenmesi ve köy halkınca zararın ortaklaşa giderilmesi, bunun yanında hırsızlıkların önlenmesi maksadıyla köylerde korucu, kaza merkezlerinde de mahalle kekçilerinin görevlendirilmesi kararını içeren 11 Kânunuevvel 326 (1910) tarihinde karar altına alınan; “Şehir ve kasabalardaki çarşı ve mahalle bekçileri ile bağ ve kahçe ve köy korucuları hakkında bu vilayete mahsus olarak Meclıs-i Umumiye-i Vilayetçe kaleme alınan talimatnameyi havi (taşıyan) meclis-i mezkûr mukarreratı mecmuasından bir nüshası derdest irsaldir Bunda bekçi ve korucu ücreti namıyla eshab-ı arazi ve emlaktan alınacağı gösterilen ücret yeniden ihdas edilmeyip esasen bunların vermekte oldukları ücretin tarz-ı istifa ve koruculara itası maddesi şu suretle tebdil ve bir sekl-ı intizama ifrağ edilmiş olduğundan mevadd-ı mezkurenin tatbikine itina olunması Meclıs-i mezkûr kararıyla tebliğ olunur”[85] hükmüyle yapılan düzenlemeler, daha sonra vilayet dâhilinde uygulanmak için bütün birimlere duyurulmuştur Vilayet özel idaresini oluşturan ‘Genel Meclis, meşru olan seçimler sonucunda o yöre insanının oylarıyla oluşturulmuş, tamamıyla demokratik oluşumlardı |
Osmanlı İmparatorluğu Döneminde Suç Ve Suçluluğun Kontrolü ... |
08-16-2012 | #5 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlı İmparatorluğu Döneminde Suç Ve Suçluluğun Kontrolü ...Yapılan seçimler sonucunda oluşturulan Hüdavendigar vilayeti ‘Genel Meclisi’nin çalışmaları sonucunda vilayete özel uygulama yerel yönetimlerin oluşturulması bakımından bugüne göre de çok önemli bir uygulama biçimidir Bu uygulama biçimi bütün bozulmuşluğuna rağmen İmparatorluğun ne derece önemli temeller üstüne oturtulduğu gerçeğini gözler önüne sermektedir Osmanlı İmparatorluğunun 600 yıl yaşamasının en mantıklı açıklaması; her şeye rağmen dayanmaya devam eden yönetim uygulamalarıdır Hüdavendigar vilayeti ‘Özel İdaresi’nin 1910 yılında yerelde oluşan sorunları aşmak, aşamadıklarını merkezi yönetimle paylaşarak gidermek maksadıyla yaptığı çalışmalar sonucunda; yönetimleri altındaki halkı en çok rahatsız eden ve iktisaden güç kaybına uğramalarına sebebiyet veren hırsızlık olaylarının giderilmesine yönelik yapılan çalışmalar sonucunda bir karara vararak, hırsızlık olaylarını bir miktarda izole edecek neticelere ulaştıracağına inanılan ‘Talimatname’ yürürlüğe konulmuştur Bütün vilayet halkının ‘talimatname’ ile getirilen ilkelere uyması ve oluşturulması istenen birimlerin en kısa zaman içinde yapılandırılması da ayrıca emredilmektedir Suçtan zarar görenlerin, suç ve suçluluğun getirdiği sorunlarla yüzleşenlerin ve hatta yakalanmadan aralarında dolaşan sanık ve hükümlülerin sebep olduğu psikolojik baskılardan bunalan insanların sorunlara ortak olmalarının yanında çözüm önerilerine de ortak olmalarıyla ortaya çıkan bu ‘Talimatname’ makalede ortaya atılan ortaya atılan düşünceyi açıklayıcı olmasından dolayı aşağıya alınmıştır Hüdavendigar Vilayetine Mahsus Şehir ve Kasabalardaki Çarşı ve Mahalle Bekçileri İle Bağ ve Bahçe Köy Korucuları Hakkında Talimatname FASIL l Komisyonların Suret-i Teşkili ile Vezaifini Mebnidir Birinci Madde: Bekçi ve Korucuların suret-i tayin ve istihdamlarıyla temin ve tesviye-i ücretleri hakkında umumi bir kanun veya nizam tanzim olununcaya kadar vilayet dâhilinde meri-i icra olmak üzere kaleme alınan talimatname ahkâmımın mevki-ı tatbik ve icraya vaz için ati-z-zikri ikinci madde mucibince birer komisyon teşkil olunacaktır İkinci Madde: Vilayet merkezinde Jandarma Alay Kumandanı, Polis Müdürü, Merkez Müddeiumumî Muavini, Ziraat Müdürü ve Belediye Reisi, Liva Merkezinde; Jandarma Tabur Kumandanı, Müddeiumumî Muavini, Polis Komiseri, Belediye Reisi ve Ticaret ve Ziraat Odasından müntehi birer aza, Kaza Merkezinde; Jandarma Bölük Kumandanı, Müddeiumumî Muavini, Polis Komiser Muavini, Ticaret ve Ziraat Odasından müntehi bir aza, Belediye Reisi, Nahiye Merkezinde, Jandarma Kumandanı, Belediye Teşkilatı varsa Belediye Reisi, Polis Memuru, Belediye Teşkilatı bulunmayan nevahi merakizinde nahiye meclisi azasından iki zat ve keza Polis ve Jandarmasından mürekkep olacaktır Üçüncü Madde: İş bu komisyonlara vali ve mutasarrıf ve kaymakam ve müdür gibi en son mülkiye memuru riyaset veya komisyon azasından bulunanların tensip edeceği zat vekalet eder Dördüncü Madde: İşbu komisyonlar fusul-ı atide muharrer mevadd-ı mahsusaya tevfiken mahalle ve çarşı bekçileri ile şehir ve kasabalar civarındaki bağ ve bahçe ve tarla korucularım intihab ve tayin ve kara ahalisi tarafından intihab olunacak köy kurucularım tayin eylemek, bekçi ve korucular hakkında tahriren ve şifahen vuku bulacak müracaat ve şikayeti istima ve gerek müracaat ve şikayet-i vakıa, ve gerek jandarma ve polis zabıtan ve memurini tarafından verilecek raporlar üzerine tahkikat icrasıyla mucip mücazat ahvali tebyin eylediği takdirde 25'inci madde mucibince kendilerine tertib-i mücazat etmek ve işbu talimatnamenin mevadd-ı sairesi hükmünce komisyona ait umur ve muamelatı reiyet eylemek vezaifıyle mükelleftir Beşinci Madde: Komisyonun umur-u tahririye ve saire vezaifi merkez vilayette ziraat idaresi kain liva ve kazalarda belediye katipleri nevahide dahi nahiye katipleri tarafından ifa olunacaktır Altıncı Madde: Komisyonların ittihaz edecekleri mukarrerat ittifak veya kesıret-i era ile mevkı-i tatbik ve icraya ve tesaviye-ı era ve vukuunda reisin bulunduğu taraf tercih olunur FASIL 2 Mahalle ve Çarşı Bekçileri ile Bağ ve Bahçe ve Köy Korucularının Haiz Olmaları Lazım Gelen Şerait Beyanındadır: Yedinci Madde: Bekçilik ve koruculuğa kayıt ve kabul olmak için vücudu lazım olan şerait bir veçhe atidir Ula: Sinen otuzdan dûn ve elliden efzûn olmamak, çarşı bekçilerinden mücerrep olanlar tehdid-i sinden müstesnadırlar Saniyen: Dinç ve tevana olmakla beraber alil ve imraz-ı sariyeden beri olduğu tabib raporu ile katiyen sabit olmak Salisen: Hüsn-i hal ve siret eshabmdan olmak Komisyonlar bekçilerin hüsn-i zann-ı umumiye mazhar bulunup bulunmadığını bir itina-i fevkalade ile tetkike mecburdurlar Korucu başı beş bin kuruşluk kefil göstermeye mecburdur Diğer korucular yekdiğerine kefil olup zarar ve ziyandan ve tazminattan borçlu olacakları her nevi hasar ve saireyi müteselsilen ödeyeceklerdir FASIL 3 Bekçilerin Suret-i İntihabları ve Temin ve Tasviye-i Ücretleri ile Vezaif-i Umumiyelerine Dairdir Sekizinci Madde: Mahalle bekçilerinin intihab ve tayini heyet-i ihtiyariye veya heyet-i ihtiyariye tarafından intihab olunacak iki zat hazır olduğu halde komisyonlar marifetiyle icra edilecektir Dokuzuncu Madde: Komisyonlar her mahalde istihdam olunacak bekçilerin ile ücürat-i şehriyeleri miktarını takdir ve keyfiyeti belediye idarelerine beyan ve tebliğ edeceklerdir Onuncu Madde: Bekçilerin adet ve miktar-ı ücreti komisyon tarafından belediye dairelerine bildirildikten sonra deride mezkure meclisleri heyet-i ihtiyariye veya heyet-I ihtiyariye tarafından intihab edilecek dört zat-ı hazır olduğu halde her hane ve dükkânda ikamet edenlerden sürüt ve iktidarlarınagöre birden beş kuruşa kadar şehri alınması lazım gelen ücret miktarım tayin ve tanzifat ve tenvirat rüsumuna zam suretiyle Belediye Kanununa tevfıken istifa edeceklerdir Fakir oldukları heyet-i ihtiyariye tarafından tasdik ve meclis-i belediye ile komisyon tarafından olunacaklar bekçi ücretinden muaf tutulur Komisyonlarda istimali lazım gelen defatir bedeli ve masarif-i kırtasiye ve saire dahi devaır-i belediyece tesviye olunur On Birinci Madde: Bekçilerin ifa-ı hüsn-ı hidmet ettikleri komisyonca tahkik edildikten sonra tasdik edilecek senetleri mukabilinde ücret-i şehriyelerini her ay gayesinde muntazaman belediye sandığından alacaklardır On İkinci Madde: Komisyonlar bekçileri hükümetin tensip edeceği İslaha ile teslih edecek ve yeknesak da elbise ile telbis ettirecektir Devair-i belediye bir seneye ve bir şahsa ahsus olmak üzere ilk maaşlarından birer mecidiye tevkif edip yedlerine memuriyetlerini mübeyyin varaka-i resmiye ile bir de alamet-i farika ita eyleyecektir Mevkuf meblağ zarar ve ziyan vukuunda mütecasirlerinin hüviyetleri tayin etmediği veyahut zarar ve ziyanın tasviyesine defaaten lüzum-u kat'i hisolunduğu takdirde bu gibi masarifana karşılık tutulacaktır Fazlası ihtiyat sermayesi noksanı dahi kefalet-ı müteselsile suretiyle koruculardan tahsil olunacaktır On Üçüncü Madde: Komisyonlarca erae olunacak mevakie deride belediye tarafından birer bekçi kulübesi inşa ve bunların masarifi bir defaya mahsus olmak üzere bekçi ücretine zam suretiyle ahali canibinden ita edilecektir On Dördüncü Madde: Mahallat ve çarşı bekçilerinin ücretleri deride belediye marifetiyle tahsil ve tesviye olunacağına binaen bunların ahaliye müracaatına katiyen meydan verilmeyecektir On Beşinci Madde: Bekçiler şehir ve kasaba dahilinde zabıta-i mania vazifesiyle mükellef tutulduklarından bir cürüm vukuunda veya harik ve sair ahval-i fevkelade zuhurunda memurin-i aidesine ihbar keyfiyeti ve lüzumunda muavenet eyleyeceklerdir ve memur bulundukları mahallerde geceleri keşet ü kezara ve mahallat ve mevaki dahilindeki bil-cümle emakini muhafazaya mecbur oldukları gibi her nevi ceraimin men-i vukuuna dikkat ve gayretedeceklerdir FASIL 4 Köy Korucularının Suret-i İntihabları ile Ücretleri ve Vazifelerinin Beyanındadır On Altıncı Madde: Kura korucuları kafi il-sabık ahali tarafından ve komisyonlar marifetiyle tayin olunacak ve ücretleri teamül-i kadim veçhile yani kıraca ve nakit olarak öteden beri nasıl takdir ve ita kılınmakta ise o veçhile tevzi ve tahsili heyet-i ihtiyariye tevdi edilecektir Çiftlik korucularının tayini bit-tabi esbabına aittir Yalnız bunlar su-i hal esbabından bulundukları tebeyyün edildiği halde komisyonlarca tebdil ettirilecektir On Yedinci Madde: îşbu korucuların dokuzuncu maddede muharrer evsaf şerait-i lazımeyi haiz oldukları komisyonlarca bit-tetkik anlaşılarak isimleri künye defterlerine kayıt olunmadıkça yedlerine, memuriyetleni mübeyyin varaka-i resmiye ile alamet-i farika verilmeyecektir Köy korucularından dahi komisyonlarca bir defaya mahsus olmak üzere bir mecidiye kaydiye ücreti alınacaktır On Sekizinci Madde: Korucu intihab ve tedarik edemeyen kıra heyet-i intihabıyesi derhal komisyonlara malûmat ita edecekler ve komisyonların tayin ve izam edileceği korucular hakkında bir güna itiraz serd etmeye hak ve selahıyetlerı olamayacaktır Her karye ahalisi korucu istihdamına mecburdur, ancak korucu ücretini tesviyeye iktidarı olmayan on, on beş haneden ibaret kıra ahalisi köylerine ait arazı ve saıreyi münavebeten muhafaza ile mükelleftirler On Dokuzuncu Madde: Usul-i muhakemat-ı cezaiye kanunun dokuz ve on altıncı maddeleri mucubunce köy korucuları zabıta-i adliye vazifesiyle mükellef olduklarından kanunen cürm-ü itlak olunabilecek her nevi efali teftiş ve taharri ve tecsis ve failini ehez ve kürfet ve cürümün subuti için muktezi olan delaili cemile merkez jandarma dairesine yahut en yakın olan karakolhaneye ve rast geldikleri jandarma efradına ihbara mecburdurlar Yirminci Madde: Köy korucuları cinahe ve cinayet ve tağyanmeyah ve harik vukuunda ve bila ruhsat tarla keşadı ve ebniye ehadisi ve kanunen memnu olan ziraat ve ormanlara ve sair hali mahallere bağ ve bahçe ve tarla yollarının tahribatından ve kayası, tezkeresiz olarak meni, tezkereli avcıların sahib-i emlakin arazisinde sid ve şikârlarına meydan verilmemesi gibi hususiyete son derece dikkat edilecektir Vukubulan tecavüzatı ve ahval-i fevkalade vukuunda bila ifana-i vakit karakolhanelere ve jandarma dairelerine ihbar keyfiyet edeceklerdir Korucuların bi hakkın vazifelerini ifa edip etmediklerini teftiş eylemek ve iktiza eden talimatı alıp tamim ve tebliğ etmek veyahut zuhura gelen vakayı bildirmek korucu başlarının cümle-i vazifesinden bulunacaktır Yirmi Birinci Madde: Korucuların muhafazasını deruhte edeceği mahal ve mevki tahdit ve tayin edilerek kendilerine irae edilecektir Her korucu muhafazasını deruhde ettiği mahal ve mevkiada zuhura gelecek fenalıktan haşarattan mesuldür |
Osmanlı İmparatorluğu Döneminde Suç Ve Suçluluğun Kontrolü ... |
08-16-2012 | #6 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlı İmparatorluğu Döneminde Suç Ve Suçluluğun Kontrolü ...ÜCRET Şehir ve kasabat civarındaki bağ ve bahçe ve tarlaların muhafazası için istihdam olunacak korucuların ücreti piyade korucuları ile korucu basıların adetleriyle miktar-ı maaşatı mahalleri komisyonlarının takdirine va-bestedir Bu maaş dip kapunlu ilm ve haberle eshab-ı arazi namına {Merkezde ziraat odasındaki katip liva ve kazalarda belediye katibi aynı zamanda bu hususdaki kitabet vazifesinde ifa edeceğinden} mezkur ilam ve haber-i kat'i edilip koruculara verilecektir Yirmi İkinci Madde: Korucuların maaşları gerçi aylık ise de tesviyeleri üç taksit ile yani şubat, haziran, eylül gayelerinde vuku bulacaktır Yirmi Üçüncü Madde: Korucuların alacakları maaş muhafaza ettikleri eshab-ı arazinin bir nispet-i muine tahtında her sene ita ile mükellef oldukları paralardan tesviye edilir Yirmi Dördüncü Madde: Eshab-ı araziden bir veçhe ati korucu ücreti namıyla ve bağ ve bahçe ve tarlasıyla emlakinin vesatına göre muhtelif derecelerde tahsilât icra olunur Şöyle ki: Bahçenin her dönümünden üç ve bağ ve zeytinlikten iki bostanın beher dönümünden kezalik iki kestaneliğin beher dönümünden iki ve yoncalığın beher dönümünden iki kuruş vilayet merkezi civarındaki hububat tarlalarının beher dönümünden bir kuruş liva ve kasabat ve nevahi ve civarındaki hububat tarlaları için mahalleri komisyonları marifetiyle takdir edilecek ücret istifa ve bahçelerden gayri ayrı tarlada yetiştirilen sebze bahçelerinin beher dönümünden üç kuruş ehez olunacaktır Bursa garbi ve civarındaki bahçelerden istifa edilecek ücretin tayin ve takdiri komisyona mevduadır FASIL 5 Bekçi ve Korucuların Müddet-i Memuriyetleri ile İcra Mücazatları Beyanındadır Yirmi Beşinci Madde: Korucular vazifeleri cihetiyle ilk vukuatları tebyin ederse nısf maaşı kafi tekerrüründe tard ile mücazat olunurlar Hasarana uğrayan arazi sahibinin derece-i zarar ve ziyanı ziraat odası tarafından muin ehil marifetiyle takdir edilecektir ZEYL Yirmi Altıncı Madde: Bekçi ve korucular kasımdan, kasıma birer sene müddetle tayin olunurlar fakat komisyonlarca devam-ı istihdamları tecvir olunamayanlar ile istifa edenlerin bir sene hitamına kadar istihdamı lazım gelmeyeceği gibi müddet-i mezkure zarfında hüsn-i hidmeti meşhud olanların tebdili icab etmeyip yalnız yedlerindeki varaka-ı resmiyeye devam memuriyetlerine dair komisyonlarca işaret olunacaktır Korucuların ifa-ı vazife edip etmediğini teftiş etmek üzere süvari korucu basıları tayin edilecektir Korucu basıların okur yazar takımından olmasına itina olunacaktır Yirmi Yedinci Madde: Kaçakçılık ve sair gibi su-i hallerinden dolayı aleyhlerinde şikayat vuku bulan bekçiler ve korucular komisyonlar tarafından icra edilecek tahkikat-ı umumiye üzerine tebyin edecek hale göre ihraç olunurlar ve bir daha istihdam edilemezler Yirmi Sekizinci Madde: Mahalle ve çarşı bekçilerinin ahval-i umumisi jandarma ve polis daireleri vasıtasıyla teftiş-i daime altında bulundurularak devair-i mezkure memurları tarafından verilecek raporlar üzerine müstehak-ı ceza olanlar kat-ı maaş veya tardları hakkında komisyonlarca itihazı lazım gelen mukarrerat tasrih ve derhal tatbik edilecek ve devriye ve jandarma ve polis efradının bunlar hakkında verecekleri raporlar aksi sabit oluncaya kadar muteber tutulacaktır Şehir ve kasabalar civarındaki bağ ve bahçelerle köy korucularının ahval-i umumisi dahi jandarma devriyeleri tarafından tetkik ve teftiş ile bunların bir güna su-i halleri meşhut ise delail-i subutiyeyi mübeyyin tanzim olunacak raporlar komisyonlara tevdi edilecektir Memurin-i saire dahi hesab-ül vazife nevahi ve kurada bulundukları sırada tesadüf edecekleri ahval hakkında komisyonlara malûmat verebileceklerdir Yirmi Dokuzuncu Madde: Jandarma ve polis daireleri tarafından kanunu dairesinde vuku bulacak tenbihat ve tebligatı isga etmeyen ve heyet-i ihtiyariyelerce haklarında şikayat-i muhakka der-meyan edilen ve vezaif-ı mevdualarını hüsn-i suretle ifa etmeyen bekçi ve korucular birinci defada nısf-ı maaş, ikinci defa da tard edilmek suretiyle komisyonlarca tecziye edileceklerdir Bundan başka kanunen mucip mücazat bir halleri görülürse pençe-i kanuna teslim olunurlar Otuzuncu Madde: Bekçi ve korucular kaaffesi zeyl-i talimattaki numunesi veçhile kefalete rabt edilecekleri gibi kendilerine bedel-i maktua mukabilinde matbu bir nüsha talimatname verilecektir FASIL 6 Mezruata Vukubulacak Haşarat Hakkındadır Otuz Birinci Madde: Gerek köy ve gerek şehir ve kasabalar civarındaki korucular her nevi mahsulât ve marusat-ı araziye vuku bulacak zarar ve ziyan müsebbipleri hakkında hud be-hud karar itasına selahiyetdar olmadıklarından kurada bu gibi zarar ve ziyan vukuunda mütecasirleri derhal heyet-i intihabiyeye ihbar olunacak ve heyet-i mezkurece yapılacak keşif varakası-şehir ve kasabalarda dahi ziraat odaları tarafından yapılacak- zabıta dairelerine tevdi olunacaktır İşbu varakalar usulen cihet-i adliyeye tevdi olunacaktır Keşif için mutazarrır olanlar istida-ı şahsi itasına mecburdurlar Keşif masarifıyle araba ve bar-gir ücreti evvel emirde müddeiden (iddia eden) alınacaktır İşbu ücret bilahare haksız çıkan taraftan tahsil olunacaktır Hayvanat teminat-ı nakdîye veya kefalet-i maliye verilinceye kadar hükümetçe zabt edilecektir Muhtar ve korucuların su-i istimalleri ve hilaf-ı vaki hareketleri tebeyyün ettiği takdirde haklarında muamele-i kanuniye ifa edilecek ve bu takdirde alınan hayvanat sahibine iade edileceği gibi eshab-ı hayvanatın zarar ve ziyanı dahi muhtar ve koruculara tazmin ettirilecektir Otuz İkinci Madde: Mezruat bağ ve bahçe arasında çoban ve sair kesatı tarafından hayvan rai edilmesi ve ahali canibinde dahi başıboş hayvan bırakılması suret-i kafiyede memnudur İşbu madde ahkamına riayet etmeyerek zarar ve ziyan ika edenler hakkında otuz birinci madde ahkamı tatbik edilecektir Otuz Üçüncü Madde: Otuz birinci maddede bahis olunan rapor ziyanın vuku bulduğu gün ve saati ve miktar-I zararı ve mütecasirin ismi ve muamelat-ı saireyi muhtevi olacak ve köy korucularının tanzim edecekleri raporlar heyet-I ihtiyariye tarafından tasdik edilecektir [color="gray"]Otuz Dördüncü Madde: Dahil-i vilayette bulunan mülkiye ve jandarma ve polis memuru işbu talimatın muhafaza-i ahkamı ile mükelleftirler Sanık ve Hükümlülerin Yakalanmasının Usul ve Esasları Tanzimat yönetimiyle birlikte Avrupai uygulamalara yönelen zamanın yöneticileri, suç ve suçluluğun kontrolü ile hükümlü ve sanıkların yakalanmasını büyük oranda zabıta güçlerinin yükümlülüğüne bıraktılar Geçmişteki asayiş hizmeti verenlere hizmeti alanların sağladığı kolektif yükümlülük ilkesinden kısman vazgeçildi Bu da, zabıta güçlerinin yeniden yapılanmasına ve ortaya çıkan durum karşısında yeni yöntemler geliştirilmesinin zemini ortaya konuldu Bu maksatla polis teşkilatınca hazırlanan “Rehnüma-i Zabıta” ‘Zabıta Kılavuzu’ adlı eserde, hükümlü ve sanıkların yakalanmasının usul ve esasları hakkında bilgi zabıtayı aydınlatıcı bilgiler verilirken; “Maznunen ve mahkumen hal-i firarda bulunan mücriminin derdesti Müdüriyet-i Umumiden merakize (polis merkezleri) tamim edilir Bu tamimde, nazar-ı dikkate alınacak mevadın başlıcaları, mücrimin kâmeti, vücûhi ‘yüzü, çehresi’ kaşı, gözü, bıyığı, sakalı, kulakları, başı, kolları, elleri, alamet-i farikası ‘ayırıcı özellikleri’ yazılmakla beraber bir adet fotoğrafı gönderilir Mücrimler alel umum tebdil-i kıyafet ettikleri gibi bıyığı var ise bıyığını tıraş eder, yoksa sahte bıyık takarlar Ekseriye topallamak, kametini mümkün olduğu kadar küçültmek için ileriye doğru meylederler Bu tamimi merakizde bulunan polis efendiler cep defterlerine aynen geçirirler Nokta ve devriyede, her nerede olursa olsun b şekilde şüphelendikleri bir adama tesadüf ettikleri zaman mücrimi şüphelendirmeyecek bir surette hareketini takip etmeye başlamalıdırlar Zabıta-i hafiye (sivil polisler) memurları ise, kahvehane, tiyatro, meyhane, tünel, tramvay, vapur, misafirhaneler ile memalik-i ecnebiyeye muhacir sevk eden ve kendilerine orada bir iş bulan acente idarehaneleriyle kumarhaneler, demir yolu mevkufları, fuhuş hanelerde ve daha bu gibi mahallerde bulunanları tetkik ve tecessüs edeceklerdir Aranılan mücrimin şahıs ve alameti-i farikasında müşabehet ‘benzeyiş, benzeme’ görür görmez derhal takip edecek ve kendisine kanaat-ı kâmile geldikten sonra tevkife teşebbüs eyleyecektir”[87] denilerek, yakalamanın hangi şartlarda icra edileceğinin usul ve esasları açıkça anlatılmaktadır SONUÇ Türk Topluluklarının sosyal hayatının şekillenmesinde çok önemli bir yeri olan gelenek ve göreneklerin şekillendirdiği ve Türk insanının itirazsız olarak kabul ettiği gelenek ve görenek ortaklığı konumunda yer alan“Töre” ile kucaklanan toplum, kurallara uymakla huzur ve güven içinde yaşamanın beratını aldı Toplumun çoğu tarafından kabul edilen “Töre” kavramı ve o kavramının kurallarına uymayan topluluk içi ve topluluk dışı insanlar, toplumun çoğunluğu tarafından yine törenin verdiği yetkiler oranında cezalandırılıyor veya töreyi uygulamakla görevli olan kamu güçlerine ihbar ediliyor veyahut da dışlanıyorlardı Toplum tarafından dışlanma, insanlıkları gereği topluca yaşama ihtiyacı güden bu tür insanların ister istemez kurallara uymasını sağlıyordu Bu uygulama biçimi de törelerin yüzde yüze yakın oranda kabul görmesini, dolayısıyla da içinde yaşanılan toplumun huzur ve güvenliğinin tam olmasının yanında, her toplumu rahatsız edecek nitelikte olan suç ve suçluluğun kontrol altında bulundurulmasını da sağlıyordu Suç ve suçluluğun artmasının başlıca sebeplerinden olan aykırı davranış ve hareketlerin çoğalmasının ana unsurlarından olan hükümlü ve sanıkların yakalanamaması topluma büyük zararlar vermektedir Böyle bir toplumda görev yapan zabıta kuvvetleri yükümlülüklerini yerine getirirken bir hayli zorlanırlar Buna karşılık yasa mahiyetindeki törenin kavramının hayat bulduğu Türk topluluklarında görev yapan zabıta güçleri yükümlülüklerini yerine getirirken fazla zorlanmazlar Töre uygulamasının mimarları olan Türkler, günümüze gelinceye kadar içinden geçtikleri veya birlikte yaşamak zorunda kaldıkları kültürlerin etkisiyle, kendi kültürlerine uygun veya uyarlanabilen değerleri bünyelerine katarak mevcut kültürlerini zenginleştirmeyi büyük oranda başardılar Bu yolculuk döneminde içine girip bünyelerine aldıkları İslam dininin kurallarının katkısıyla geçmişten gelen yaşantılarının şekillendirdiği töreleriyle oluşturduğu benzerliğin etkisiyle kültür yapılanmalarını en üst seviyeye çıkardılar Gökten yağmur olarak yeryüzüne düşen su damlacıklarının bir yeraltı kanalında birleşerek çeşitli toprak katmanlarından geçişi esnasında bünyesine uyum sağlayacak çeşitli minerallerle birleşmesi misali önüne gelen ve dünya görüşüyle bütünleşebilecek yeni anlayışlarla bütünleşmekten asla imtina etmediler Suyun yeraltındaki yolculuğu benzeri dünya üzerindeki bir yolculuğun sonucunda; mevcut töreleriyle büyük bir istekle kabul ettikleri İslam’ın kurallarını birleştirerek, günümüzde dahi birçok insan tarafından kabul gören töre anlayışının doğmasına sebebiyet verdiler Bu gün, törenin hukuki hayatımıza yoğun müdahalesi söz konusu olmamasına karşılık, o dönemin günümüze uzantısı konumunda olan ‘ulu emre itaat’ duygusuyla kanunların emir ve yasaklarına itaat eden insanların hakkının korunmasını üstlenen zabıta kuvvetlerinin toplumun bu kabul edişinden yararlanması en doğru olanıdır Bu gün, iyi ve yararlı işler yapan insanların düşüncelerinde yaşayan hakka ve haklılığa saygının değerlendirilmesinde büyük yarar vardır Örnek vermek gerekirse; suç ve suçluluğun toplumdan izole edilmesinde azımsanamayacak derecede faydası olan tanıklık müessesinin, can güvenliğinin olmaması gibi kaçınmayı getiren olumsuzluklardan temizlenmesi gerekir Aynı zamanda, herhangi bir olayın tanığı olan bir kimsenin, tanıklığına ihtiyaç duyulduğu her zaman dilimi için iş kaybının ortadan kaldırılması, bu müessesenin daha çok kabul görmesini sağlayacaktır Herhangi bir yargılama anında tanıklığına ihtiyaç duyulanın çağrılıp gelmemesi veya gelememesi durumunda, ayırım yapılmaksızın bir sonraki duruşmaya ihzarlı olarak yani, zabıta marifetiyle getirilmesi istenmektedir Bu istem sonrası, zabıta tarafından sabahın erken saatinde kendi birimine getirilip, daha sonra topluca ve suçlu gibi gözetim altında mahkemeye götürülerek, insani haklarının çiğnenmesinin yanında bütün gününün zayi olması ve maddi zarara uğraması durumunda kendisine zararını karşılayacak herhangi bir ödenti yapılmamaktadır Bu durumda hem manevi ve hem de maddi zarara uğramaktadır Hâlbuki oluşturulacak yepyeni bir sistemle, mağdur ve bilhassa tanıkların, tanıklık için mahkemelere geldikleri gün için en azından asgari ücret üzerinden bir gündelik almaları bu müessesenin güçlenmesinde ve toplum tarafından kabul edilmesinde itici güç olacağı kesindir Duruşma sonucu, ilgili birimden anında alınacak gündelik ücret bu müessesenin kabul edilirliği üzerindeki olumlu etkisi tartışılmaz olsa gerektir Netice itibariyle bir toplumun huzuru; kendilerini rahatsız eden huzur ve güven ortamının yeniden tesis edilmesi, suç ve suçluluğun artarak üzerlerinde yarattığı psikolojik baskının azaltılması, bu psikolojik baskıya sebep olan hükümlü ve sanıkların yakalanmasından geçer Suç ve suçluluğun yoğun olduğu bir toplumda hizmet eden ve hizmet alanların yaşamaları hiç de kolay değildir Toplum tamamıyla olmasa da suç işleyen, suç işlemeye meyilli olan ve suç ortamından maddi kazanç sağlayanların kontrolüne girer Böylesine bir olumsuzluğu yaşayan toplumun veya böyle bir konuma düşmesi her zaman muhtemel olan toplumun, asayiş ve güvenliğini sağlamakla yükümlü olan zabıta kuvvetlerinin halkın desteğini arkalarına aldıktan ve onlara toplumun polisliği rolünü verdikten sonra, başarısız olmaları mümkün değildir Yeter ki, halka gitmesini bilsinler ve bunu gerçekten istesinler Eyüp Şahin |
Osmanlı İmparatorluğu Döneminde Suç Ve Suçluluğun Kontrolü ... |
08-16-2012 | #7 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlı İmparatorluğu Döneminde Suç Ve Suçluluğun Kontrolü ...YARARLANILAN KAYNAKLAR KİTAPLAR 1-ALYOT, Halim , “Türkiye’de Zabıta”, İçişleri Bakanlığı Yayınları III, Yayın No: 4, 1092 Sayfa, Ankara–1947 2-ERGUT, Ferdan, “Modern Devlet ve Polis, Osmanlı’dan Cumhuriyete Toplumsal Denetim Diyalektiği”, İletişim Yayınları Numara:1002, Araştırma-İnceleme Dizisi Numarası: 163, ISBN 975–05–0237-X, İstanbul–2004 3-Feridun, İbrahim, “Polis Efendilere Mahsus Terbiye ve Malumat-ı Meslekiye”, Dersaadet 1910 4-ÖZTUNA, Yılmaz, “Büyük Türkiye Tarihi”, 14 Cilt, Ötügen Yayınevi, İrfan Matbaası, İstanbul–1979 5-Refik, Ahmet, Hazırlayan: Sami Önal, “Eski İstanbul”, İletişim Yayınları Numara: 452, İstanbul Dizisi Numarası: 25, ISBN 975–470–376–0, İstanbu1–1998 6-TONGUR, Hikmet, “Türkiye’de Genel Kolluk Teşkil ve Görevlerinin Gelişimi”, EGM Yayın Nu 1, Ankara–1946 7-UZUNÇARŞILI İ Hakkı, “Osmanlı Devleti Teşkilatında Kapıkulu Ocakları”, Türk Tarih Kurumu, Ankara–1984 MAKALELER 1-CEBECİ, Dilâver, “Osmanlı Devletinde İhtisap Ağalığı”, Türk Dünyası Araştırmaları Dergisi, s49, Ağustos–1947 2-ÇİFTÇİ, Aynur, Dönemleri, Üslupları ve Kentsel Dokudaki Konumuyla Tarihi İstanbul Karakolları”, AD Aylık Dekorasyon ve Sanat Dergisi, Hürriyet Gazetecilik ve Matbaacılık AŞ, İstanbul-1993 3-GÜLMEZ, Mesut, “Polis Örgütünün İlk Kuruluş Belgesi ve Kaynağı”, Amme İdaresi Dergisi s356, Ankara–1981 4-HALAÇOĞLU, Yusuf, “Klâsik Dönemde Osmanlı Devlet Teşkilâtı”, “Türkler”, 13+1 Cilt, ISBN 975–6782–33–1, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara–2002, 5-Mansur, Mehmet, “Mazide Zabıtamız, Eski Kanunlarımızın Zabıtaya Müteallik Ahkâmına Bir Nazar”, Polis Mecmuası, 01 Mart 1338, Matbaa-i Amire, Adet:147, İstanbul–1922 6-Mansur, Mehmet, “Mazide Zabıtamız”, Polis Mecmuası, 01 Mart 1338, Matbaa-i Amire, Adet:151, İstanbul–1922 7-ORKUN, H Namık, “Subaşılarına Dair”, Polis Dergisi, y26, s320, Ankara–1946 8-ÖGE, A Rıza, “Meşrutiyetten Cumhuriyete Bir Polis Şefinin Gerçek Anıları”, 1982-İstanbul 9-Sami, Ali Rıza, “Önleyici Zabıta Yahut Yürürlükte olan Kanunların ve Hükümetin Önleyici Kuvvet Uygulaması”, Polis Mecmuası, y1, s9, İstanbul–1913 10-SERTOĞLU, Mithat, “16’ncı Asırda İstanbul Şehrinin İnzibat İşlerine Ait Vesikalar”, Polis Dergisi, y32, s346, Ankara–1946 11-SERTOĞLU, Mithat, “18’incı Asırda İstanbul Şehrinin İnzibat İşlerine Ait Vesikalar”, Polis Dergisi, y33, s349, Ankara–1947 12-“Asesbaşı”, TDV, İslâm Ansiklopedisi Ali Rıza Baskan Güzel Sanatlar Matbaası AŞ İstanbul–1993 13-“Asesler”, Yeni Rehber Ansiklopedisi, 20 Cilt, İhlâs Gazetecilik AŞ, İstanbul-1993 14-“Hayvan Sirkatlerinin Meni”, Aydın Vilayeti, Meclis-i Umumisinin 1326, Senesinde ve Üçüncü Devre-i İçtimasında İttihaz ettiği Mukarrerat, Matbaa-i Askeriye, 5 Bölüm, 503 sayfa, sayfa: 62, Dersaadet–1329, (1913) 15-“Dâhiliye Nezaretine”, “Hüdavendigar Vilayeti Meclis-i Umumiyesinin 1326 Senesi Mukarreratı, Matbaa-i Askeriye, 5 Bölüm, 503 Sayfa, 1 Bölüm Sayfa: 2–4, Dersaadet–1329 (1913) 16-“Derbent Teşkilâtı”, Yeni Rehber Ansiklopedisi, 20 Cilt, İhlâs Gazetecilik AŞ İstanbul–1993 17-“İfade-i Mahsusa”, Polis Mecmuası, Birinci Sene, Adet: 1, 10 Temmuz 1329, İstanbul–1913 18-“İhtisap”, Yeni Rehber Ansiklopedisi, 20 Cilt, İhlâs Gazetecilik AŞ İstanbul–1988 19-“Mazide Umur-ı Zabıta”, Polis Mecmuası, 01 Haziran 1336, Adet:126, İstanbul–1920 20-“Osmanlı Basınında Yüz Yıl Önce Bu Ay”, Tarih ve Toplum Dergisi, c13, s76, Nisan–1990 21-“Osmanlı Basınında Yüz Yıl Önce Bu Ay”, Tarih ve Toplum Dergisi, c14, s79, Temmuz–1990 22-“Osmanlı Basınında Yüz Yıl Önce Bu Ay”, Tarih ve Toplum Dergisi, c18, s104, Temmuz–1992 23-“Rehnüma-i Zabıta, Bir Mücrimin Derdesti”, Polis Mecmuası, 7’nci Sene, Numara: İstanbul–1920 24-“Takibat Gazetesi”, Polis Mecmuası 6’ncı Sene, Adet: 101, İstanbul–1918 GAZETE 1-BARDAKÇI, Murat, “Tayyib Beye İstanbul İçin Vize Örnekleri”, 09 Kasım 2003 Tarihli Hürriyet Gazetesi MEVZUAT 1-“Polis Nizamı”, Name-i Hümayun Defteri Sayfa No:361–362 2-“Seyahat Varakası Hakkında Talimatname”, 20 Sefer 335, 03 Kânunuevvel 1332 İNTERNET YAYINI 1-KIRLI, Cengiz, aliseyyar@sosyalsiyaset com “Kahvehaneler ve Hafiyeler: 19’uncu Yüzyıl Ortalarında Osmanlı’da Sosyal Kontrol” *1 Sınıf Emniyet Müdürü APK Uzmanı, esahin@egmgovtr, eyupsahin61@yahoo com [1] ALYOT, Halim, “Türkiye’de Zabıta”, İçişleri Bakanlığı Seri III, Yayın No: 41092 Sayfa, sayfa: 22, Ankara–1947 [2] ALYOT, Halim, age sayfa: 22 [3] Mehmet Mansur, “Mazide Zabıtamız, Eski Kanunlarımızın Zabıtaya Müteallik Ahkâmına Bir Nazar”, Polis Mecmuası, 01 Mart 1338, Matbaa-i Amire, adet:147, sayfa: 755, Dersaadet–1922 [4] Mehmet Mansur, age sayfa: 756 [5] Mehmet Mansur, age sayfa: 757 [6] Mehmet Mansur, age sayfa: 822 [7] Mehmet Mansur, age, sayfa: 822 [8] Mehmet Mansur, age, sayfa: 823 [9] ALYOT, Halim, age, sayfa:65 [10] ÖZTUNA, Yılmaz, “Büyük Türkiye Tarihi”, Ötügen Yayınevi, İrfan Matbaası, 14cilt,12’nci cilt, sayfa:190, İstanbul–1979 [11] ÖZTUNA, Yılmaz, age, sayfa: 190 [12] ÖZTUNA, Yılmaz, age, sayfa: 192 [13] ÖZTUNA, Yılmaz, age sayfa: 194 [14] Ahmet Refik, “Eski İstanbul”, Hazırlayan: Sami Önal, İletişim Yayınları–452, İstanbul Dizisi–25, sayfa: 51, ISBN 975–470–376–0, İstanbul–1998 [15] KIRLI, Cengiz, “Kahvehaneler ve Hafiyeler: 19’uncu Yüzyıl Ortalarında Osmanlı’da Sosyal Kontrol”, aliseyyar@sosyalsiyasetcom [16] İbrahim Feridun, “Polis Efendilere Mahsus Terbiye-ve Malumat-ı Meslekiye”, sayfa: 282, Dersaadet–1910 [17] “Mazide Umur-ı Zabıtamız”, Polis Mecmuası, 01 Haziran 1336, adet:126, sayfa: 449–450, İstanbul–1920 [18] UZUNÇARŞILI, İ Hakkı, “Osmanlı Devleti Teşkilatında Kapıkulu Ocakları”, Türk Tarih Kurumu Yayınları, sayfa: 187, Ankara–1984 [19] UZUNÇARŞILI, İ Hakkı, age, sayfa: 323 [20] “Asesbaşı”, TDV İslam Ansiklopedisi, Diyanet Vakfı Yayınları, sayfa: 464, Ankara–1993 [21] “Asesler”, Yeni Rehber Ansiklopedisi, İhlas Gazetecilik AŞ, 20 Cilt, 3’üncü cilt, sayfa: 303, İstanbul-1988 [22] ERGUT, Ferdan, “Modern Devlet ve Polis, Osmanlıdan, Cumhuriyet’e Toplumsal Denetim Diyalektiği”, İletişim Yayınları 1002, Araştırma İnceleme Dizisi 163, ISBN 975–05–0237-X, İstanbul–2004 [23] Ahmet Refik, age sayfa:48 [24] ERGUT, Ferdan, age sayfa:122–123 [25] Ahmet Refik, age sayfa: 47 [26] Mehmet Mansur, age sayfa: 451 [27] “Derbent Teşkilatı”, Yeni Rehber Ansiklopedisi, İhlas Gazetecilik Holding AŞ, 20 cilt, Cilt 5, sayfa:285, İstanbul-1988 [28] HALAÇOĞLU, Yusuf, “Klasik Dönemde Osmanlı Devlet Teşkilatı”, Türkler, Yeni Türkiye Yayınları, 13+1 cilt, ISBN 975–6782–33–1, 9’uncu cilt, sayfa: 831, Ankara–2002 [29] Mehmet Mansur, “Mazide Zabıtamız”, Polis Mecmuası, 01 Temmuz 1338, Adet:151, sayfa: 822, İstanbul–1922 [30] TONGUR, Hikmet, “Türkiye’de Genel Kolluk Teşkil ve Görevlerinin Gelişimi”, EGM Yayın No1, Ankara–1946 [31] SERTOĞLU, Mithat, “16’ncı Asırda İstanbul Şehrinin İnzibat İşlerine Ait Vesikalar”, Polis Dergisi, y32, s346, sayfa: 9, Ankara–1946, [32] KIRLI, Cengiz, agm [33] Aslı mükari Olup, kira ile tutulan yük hayvanlarının sahip ve sürücülerine verilen isimdir [34] Ahmet Refik, age, sayfa: 48 [35] Ahmet Refik, age, sayfa: 48 [36] Ahmet Refik, age, sayfa: 48 [37] Ahmet Refik, age, sayfa: 49 [38] SERTOĞLU, Murat, “18’inci Asırda İstanbul’un İnzibat İşlerine Dair Vesikalar”, Polis Dergisi, y33, s349, sayfa: 18, Ankara–1946 [39] ORKUN, H Namık, “Subaşılarına Dair”, Polis Dergisi, y26, s8/320, sayfa: 47, Ankara–1946 [40] “Serseri Nizamnamesi” Tarih ve Toplum Dergisi, Kasım-, c18, s107, sayfa:51/307, Ankara–1992 [41] “Osmanlı Basınında Yüz Yıl Önce Bu Ay”, Tarih ve Toplum Dergisi, c14, s79, sayfa4/4, Ankara–1990 [42] KIRLI, Cengiz, agm [43] KIRLI, Cengiz, agm [44] KIRLI, Cengiz, agm [45] KIRLI, Cengiz, agm [46] KIRLI, Cengiz, agm [47] “Bekâra Ev Yok”, “Osmanlı Basınında Yüz Yıl Önce Bu Ay”, Tarih ve Toplum Dergisi, Nisan–1990, c13, s76, sayfa:4/196, Ankara–1990 [48] KIRLI, Cengiz, agm [49] “Polis Nizamı”, Name-i Hümayun Defteri, sayfa:361–362 [50] GÜLMEZ, Mesut, “Polis Örgütünün İlk Kuruluş Belgesi ve Kaynağı”, Amme İdaresi Dergisi, s356, Ankara–1981 [51] CEBECİ, Dilaver, “Osmanlı Devletinde İhtisap Ağalığı”, Türk Dünyası Araştırmaları Dergisi, s49, İstanbul–1987 [52] “İhtisap”, Yeni Rehber Ansiklopedisi, İhlas Gazetecilik Holding AŞ, 20 cilt, 6cilt, sayfa 360, İstanbul-1993 [53] Ali Rıza Sami, “Önleyici Zabıta Yahut Yürürlükte olan Kanunların ve Hükümetin Önleyici Kuvvet Uygulaması”, Polis Mecmuası, y1, s9, sayfa: 203, Dersaadet–1913 [54] Ali Rıza Sami, agm sayfa: 202–204 [55] Ali Rıza Sami, agm sayfa: 202–204 [56] ÇİFTÇİ, Aynur, “Dönemleri, Üslupları ve Kentsel Dokudaki Konumuyla Tarihi İstanbul Karakolları” AD Aylık Dekorasyon Sanat Dergisi, Hürriyet Gazetecilik ve Matbaacılık AŞ, sayfa:2, İstanbul-1993 [57] BARDAKÇI, Murat, “Tayyip Beye İstanbul İçin Vize Örnekleri”, Hürriyet Gazetesi 09 Kasım 2003 [58] ALYOT, Halim, age, sayfa: 211 [59] ALYOT, Halim, age, sayfa: 211 [60] Beşlik: Beş kuruşluk sikke [61] ALYOT, Halim, age, sayfa:213 [62] CEBECİ, Dilaver, agm, sayfa:192 [63] CEBECİ, Dilaver, agm, sayfa:192 [64] CEBECİ, Dilaver, agm, sayfa:192 [65] ALYOT, Halim, age, sayfa: 72 [66] CEBECİ, Dilaver, agm, sayfa:192 [67] CEBECİ, Dilaver, agm, sayfa:193 [68] CEBECİ, Dilaver, agm, sayfa:193 [69] ALYOT, Halim, age, sayfa:72 [70] BARDAKÇI, Murat, agm [71] KIRLI, Cengiz, agm [72] ÖGE, A Rıza, “Meşrutiyetten Cumhuriyete Bir Polis Şefinin Gerçek Anıları”, Günlük Ticaret Gazetesi Tesisleri Matbaası, sayfa: 104, İstanbul–1982 [73] “İfade-i Mahsusa”, Polis Mecmuası, 1’inci Sene, Adet1, 10 Temmuz 1329, Ahmet İhsan ve Şürekâsı Matbaası, sayfa: 2–3, Dersaadet–1913 [74] “Takibat Gazetesi”, Polis Mecmuası, y6, a101, Mayıs, İstanbul–1918 [75] “Ünlü Haydudun Yakalanması”, “Osmanlı Basınında Yüz Yıl Önce Bu Ay, 12 Ağustos 1892 Tarihli Tarik Gazetesinden Seçmeler”, Tarih ve Toplum Dergisi, Ağustos–1992, c18, s104, sayfa:68/4, Ankara–1992 [76] O zamanki Aydın vilayeti bugünkü İzmir, Aydın, Manisa ve Muğla illerini kapsayan ve merkezi Güzelhisar olan Osmanlı vilayeti konumundaydı [77] “Hayvan Sirkatlerinin Meni”, Aydın Vilayeti, Meclis-i Umumisinin 1326, Senesinde ve Üçüncü Devre-i İçtimasında İttihaz ettiği Mukarrerat, Matbaa-i Askeriye, 5 Bölüm, 503 sayfa, sayfa: 62, Dersaadet- (1913) [78] “Dâhiliye Nezaretine”, Aydın Vilayeti, Meclis-i Umumisinin 1326, Senesinde ve Üçüncü Devre-i İçtimasında İttihaz ettiği Mukarrerat, Matbaa-i Askeriye, 5 Bölüm, 503 sayfa, sayfa: 63, Dersaadet–1329 (1913) [79] Bursa: Osmanlı İmparatorluğunun son dönemlerindeki merkezi Bursa olan Hüdavendigar vilayeti, bu günkü Bursa, Bilecik, Eskişehir ve Balıkesir vilayetlerini içine alıyordu [80]“Birinci İçtima Zabıtnamesi”, “Hüdavendigar Vilayeti Meclis-i Umumiyesinin 1910 Senesi Mukarreratı, 503 Sayfa, b1, sayfa: 2–4, Dersaadet–1913 [81] Varisler, mirasçılar arasında mirası taksim eden ve küçüklerin hakkını koruyan şeriat memuru [82] “Dâhiliye Nezaret-i Celilesine”, “Hüdavendigar Vilayeti Meclis-i Umuminin 1326 Senesi Mukarreratı, Matbaa-i Askeriye, 5 Bölüm, 503 Sayfa, 1 Bölüm Sayfa: 2–4, Dersaadet–1329 (1913) [83] “Dahiliye Nezaretine”, “Hüdavendigar Vilayeti Meclis-i Umumiyesinin 1326 Senesi Mukarreratı, Matbaa-i Askeriye, 5 Bölüm, 503 Sayfa, 1 Bölüm Sayfa: 2-4, Dersaadet-1329 (1913) [84] “Dâhiliye Nezaretine”, “Hüdavendigar Vilayeti Meclis-i Umumiyesinin 1326 Senesi Mukarreratı, Matbaa-i Askeriye, 503 Sayfa, 1 Bölüm, Sayfa: 2–4, Dersaadet–1329 (1913) [85] “Umum”, “Hüdavendigar Vilayeti Meclis-i Umumiyesinin 1326 Senesi Mukarreratı, Matbaa-i Askeriye, 5 Bölüm, 503 Sayfa, sayfa: 2–4, Dersaadet–1329 (1913) [86] “Hüdavendigar Vilayetine Mahsus Şehir ve Kasabalardaki Çarşı ve Mahalle Bekçileri ile Bahçe ve Köy Korucuları Hakkında Talimatname”, “Hüdavendigar Vilayeti Meclis-i Umumiyesinin 1326 Senesi Mukarreratı”, Matbaa-i Askeriye, 5 Bölüm, 503 Sayfa, 1 Bölüm Sayfa: 2–4, Dersaadet–1329 (1913) [87] “Rehnüma-i Zabıta, Bir Mücrimin Derdesti”, Polis Mecmuası, 7’nci Sene, Numara 130, 01 Teşrinisani 1336, Dersaadet–1920 |
|