Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Kültür - San'at & Eğitim > Ülke & Şehirler > Türkiye > İç Anadolu Bölgesi

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
ankaranın, gelenek, görenekleri

Ankaranın Gelenek Ve Görenekleri

Eski 08-13-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Ankaranın Gelenek Ve Görenekleri



Ankaranın Gelenek Ve Görenekleri nelerdir
Ankaranın Gelenek Ve Görenekleri hakkında bilgi
Ankara ili gelenek ve görenekleri


HALK OYUNLARI VE FOLKLOR:
Bugün Türkiye'nin her beldesinin ayrı bir özellik taşıyan halk oyunlarına göz atılırsa görülür ki, Ankara bu konuda olgunluk, mertlik ve vakar ifadeleri taşıyan unsurlarıyla, söz sahibidir Ankara halk oyunları iki kısımda incelenir:
a) Zeybekler:
Ankara Zeybeği:
Oyunların en gösterişlisidir Yiğitlik ve mertlik ifade eder Bu zeybek sazla oynanmakta olup, ağır bir melodisi vardır En az iki kişi tarafından oynanır, üçlü sacayağı denileni daha da gösterişlidir Zeybek oyunlarında dikkat edilecek ve en başta gelen husus, oyunun vermiş olduğu karakteristik hava ve melodiye göre jest ve figürleri ayarlamaktır Yani duruş, kasılış ve poz zeybek oyununun bütün ihtişamım ortaya koyar
Mendil Zeybeği:
Bu zeybek oyunu da ağır ve akıcı figürleri ile Ankara Zeybeğine yakındır Keza iki kişi tarafından ya da daha fazla kişiyle oynanır Bu zeybeğin en güzel görünüşü, çöküşte her iki dizin de yere vurularak doğrulmasıdır
Karaşar Zeybeği:
Ankara'nın ilçelerinden Beypazarı'nın Karaşar nahiyesinin eski Ankara ile ilgisi olduğu bilinmektedir Gerek melodisindeki akıcılık, gerek oyundaki tek ayak figürleri ile dikkati çe¬ker Zeybek söylenen türküyü takiben ve iki kişi tarafından oynanır
Seymen Zeybeği:
Diğer zeybeklerden tamamen ayrı bir özelliği olan seymen zeybeği diğer zeybek oyunları gibi sazla değil, davul zurna ile, iki veya üç kişi tarafından oynanır Seymen zeybeği, isminden de anlaşılacağı üzere tertip edilen seymen alaylarında, düğünlerde, alayın önünde bulunan davul ve zur¬nanın hemen önünde kılıç veya tekke palalarıyla giden zeybekler tarafından oynanır
Seymen Alayı:
Ankaralıların dilinde efe, yiğit ruhlu ve atlı anlamlarında kullanılan seymenin uzun bir geçmişi vardır Seymen düzme, Ankara halkının Oğuz Türklerinden armağan olarak yaşattığı bir gelenektir Seymen düzmeyi, yalnız Ankara'nın saklamış olması bir raslantı değildir Çünkü Ankara dolayları Oğuz Boylarıyla doluydu Çubuk'da Kargın, Aşağı Çavundur, Büydüz; Elmadağ eteklerinde Bayındır; Yenimahalle'de Kayı, Kınık, Dodurga; Hüseyin Gazi eteğinde Peçenek, Yazır; Balâ'da Avşar köylerinin adları 24 Oğuz boyunun adlarından gelmektedir Seymen alayı "Milli Ruh"un coştuğu zamanlarda kurulurdu Selçuklu ve Osmanlı Devletleri'nin kuruluşlarında böyle alaylar kurulmuştur Mustafa Kemal'in Ankara'ya geldiği gün de sabah erkenden sancak dikilmiş, seymen alayı düzülmüştü
Yağcıoğlu Zeybeği:
Bu zeybek oyunu Efe Yağcıoğlu Ahmet Ağa'ya ithaf edilmiştir Zeybeğin ritm, ayak oyunları, poz ve hareketleri mertlik ifade eder Diz vuruşları, dönüşleri, melodisi, insanların eski Ankara'ya götürür Saz, ayakta ve göğüste tutularak çalınır
b) Düz Oyunlar:
Ankara düz oyunlarının ahengi farklı, ritmi yumuşaktır Sazın sesi bazen hareketli, bazen duygulu, bazen de coşkuludur Düz oyunların figürleri ayak oyunlarıyla süslenmiştir ve birbirine çok benzer Hep¬si saz ile grup halinde oynanır, sazdan başka müzik aleti yoktur
Misket:
Yıllar önce yaşanmış gerçek bir aşkı dile getirir Oyuna ayak figürleri hakimdir Üç veya dört kişi tarafından oynanır Bu oyunda üç hareket esastır Duruş, yürüyüş ve sekiş
Hüdayda:
Ankara'nın eski bir oyunudur İsmini, padişaha rakkaselik yapmış olan Fatma adında güzel bir kadından almıştır İki kişiden fazlasıyla oynanmaz Sekerek yürürken yapılan hareketler ilgi çekicidir Karşılıklı kasılmadan ve ağır ağır gezinmeden sonra oyuna girilir Efe, silâhını çekerek önce sağa, sonra sola, tekrar sağa sallanarak silâhını ateşler Oyunun devamında karşılıklı gidiş geliş ve yan yana sekiş hareketleri estetik yönden doyurucudur
Mor Koyun:
İki ile dört kişi tarafından oynanır Kol ve ayak hareketleri hakim olup, karşılıklı eş tutularak açılıp kapanma hareketleriyle kendine özgü bir estetiği vardır Dört efenin bir noktada toplanıp hafif sağa eğilerek açılmaları bir gül goncasına benzetilir Bu oyun da efsanevi bir aşktan doğmuştur
Yandım Şeker:
Düz oyunların en hareketlisi olup, yürüme, sekiş ve kolların ahenkli hareketi, seyrine zevk katan unsurlardır Sazla, üç ile dört kişi tarafından oynanır
Name Gelin:
Ankara efelerinin en çok sevdikleri, daha çok yaşlı efelerin oynadıkları bir oyundur Sağ ayak hep beraber yere vurularak oynanır
Sabahi:
Saz düzeniyle oynanan bu oyun, en ağır olanıdır Türkü okunurken, iki ile üç efe ağır ağır gezinirler, arada bir dururlar; bu duruşta sağ el silahlıkta, sol el arkada belde olur Türkünün bitiminde oyuna başlanır
Yıldız:
İki kişilik bir oyundur Güzel bir melodisi olup, sazla oynanır Bu oyun seher yıldızına ithaf edilmiştir Eski sohbetlerde tanyeri ağarırken, pırıl pırıl parlayan yıldız artık sohbetin bittiğini, sabahın yaklaştığını hatırlattığı için bu oyun en son oyundur
Çarşamba:
Karşılıklı iki kişi tarafından oynanır Çok hareketli bir oyundur Kol hareketleri, karşılıklı gidiş gelişler ve kolların yukarıda olmayıp normal şekilde sarkıtılarak sallanışı göz doldurur
Arap Oyunu:
Bir kadın yüzünü siyaha boyar gözlerinin önüne un sürer, sırtına bir minder sokarak kambur yapar Üzerine bir palto giyer, eline defi alır, kollarını sallayarak mani okur Ankara halkoyunlarında kadınlar ve kızlar yer almamıştır Kadınlar düğünlerde, şerbetlerde, kına gecelerinde ve kendi aralarında düzenledikleri eğlencelerde kendilerine özgü güldürücü, eğlendirici oyunlar tertip ederlerdi Çalgı aletleri def ve kaşıktı


YÖRESEL YEMEKLER:

Eski Ankara mutfağı evin en büyük kısmını meydana getirirdi Bir tarafta ocak ve tandır, bir tarafta kışlık erzakın muhafaza edildiği kiler bulunurdu Kilerler genellikle iki katlı olur ve yukarı kısmına mü-sandere denirdi Mutfağın bir kenarına odun istif edilirdi Yemekler yere serilen sofralarda yenir, önce büyükler, sonra ev halkı otururdu
Çorbalar: Aş çorbası, dutmaç, keşkek çorbası, miyane çorbası, sütlü çorba, tarhana çorbası, toyga çorbası
Et Yemekleri: Ankara tavası, alabörtme, calla, çoban kavurması, ilişkik, kapama, orman kebabı, patlıcanlı et, sızgıç, siyel, siyer
Pilavlar: Bici, bulgur pilavı, oğmaç aşı, pıtpıt pilavı
Köfteler: Kadınbudu köfte, mucirim köftesi, yumurtalı köfte, tohma, tiritli köfte
Dolmalar: Efelek dolması, mantı, şirden dolması (bumbar), yalancı dolma, yaprak dolması
Börekler - Çörekler: Altüst böreği, ay böreği, bohça böreği, entekke böreği, hamman, kana, kol böreği, papaç, pazar böreği, tandır böreği, yalkı
Yemekler: Carcıran, bici aşı, çılbır, çırpma, göçe, göter, kaile, keşkek yemeği, köremez, mıhlama, omaç, papara, saz, tamtak tiridi, topaç
Hamur İşi Yemekler: Bazlama, cızlama, gözleme, nevizme, öllüğün körü, su böreği
Tatlılar - Kompostolar: Ayva boranası, baklava, bırtlak, daşlak, ekir, fıslak, höşmerim, kabak tatlısı, karga beyni, kar helvası, kaygana, köyter, omaç, perçem, saraylı, tiltil helvası, tuhafiye, zerdali boranası, zerdali hoşafı
Ekmekler: Bazlamacın, bezdirme, gizleme, çerpit, ebem ekmeği, kartalaç, kömbe, kete, saçkıran, şerit, yarımca


YÖRESEL GİYİM:
a) Kadın Giyimi
Ankara'da ele geçen en eski örneklerden yakın zamana kadar yapılan araştırmalarda görülen başlıca kadın kıyafetlerinin en ilginç olanları takım halinde holta ve salta ile birlikte veya tek giyilen sırmalı entarilerle setentiliyon gibi düz ve kalın münakkaş ipekli kumaşlardan yapılan etek ceket şeklindeki elbiseler teşkil etmektedir Kadın kıyafetleri evde, sokakta, misafirliğe giderken, düğün ve gelin elbiseleri gibi ağır ve kıymetli, herbiri çeşitli renk ve şekillerde, mevsim ve yaşa göre değişen birtakım elbise çeşitleriyle karışımıza çıkar
Düğün kıyafetleri:
Gelin elbiseleri ile düğün elbiseleri aynıdır Yalnız gelinleri farklı kılan şey, başlarındaki tel ve duvaklardır Ağır elbise olarak addedilen bu elbiseler sadece düğün ve düğünle ilgili törenlerde (nişanlar, kına geceleri, paça günleri vb) giyilir, bunun dışında kesinlikle giyilmezdi
Düğün elbiselerinin en eski örneklerini üç etek entariler oluşturur Bunların aşağı yukarı üç asırlık bir geçmişi vardır Üç eteklerden sonra iki etek denilen harbalı ve holtalı elbiseler giyilmeye başlanmıştır İki eteklerden sonra da yavaş yavaş holtalar terkedilerek holtasız düz elbiselere rağbet başlamıştır ki bunların da ilk örneklerini, belinin iki yanı büzgü ve pastalı bolca tek etekten oluşan, çantalı entari olarak tabir edilen sırmalı elbiseler teşkil etmektedir II Abdülhamit devrinden itibaren ise setentiliyon gibi kalın ipekli ve münakkaş kumaşlardan yapılan ve daha çok Avrupa modası olduğu tahmin edilen korsajlı, balinalı, bugünkü deux pieces'leri hatırlatan uzun etek ve ceketten oluşan elbiseler giyilmeye başlanmıştır
Genç Kız Kıyafetleri:
Genç kızların kıyafeti genellikle sade ve basittir Süslü elbiseler giymeleri toplumca ayıp sayılırdı Esasen kızların kına gecesi ve şerbet (nişan) ten başka merasimlerde (düğün veya mevlüt) bulunmaları da geleneklere aykırı idi Çok özel durumlarda düğüne gitmesi gerektiği zaman bile basma, pazen veya yünlüden alelade elbiseler giyerlerdi
Gezme Elbiseleri:
II Abdülhamit devrinden otuz sene öncesine kadar resmi misafirliklere gidişlerde, bayram ziyaretlerinde zengin hanımlar ipek kadife veya fasone denilen yünlü kumaşlardan veya çitari denilen ipeklilerden uzun entariler giyerlerdi Daha eskiler ise kutni denilen kumaşlardan yapılan elbiseler giyerlerdi Bu elbiseler üzerine ipek şaldan mongül veya plüş denilen ipek kadifeden hırkalar giyilir, üstüne elmas gerdanlık, elmas muska, gıdık - altın, elmas saat takılır, başa oyalı yemeni örtülür, üstüne bağdat çarı (çarşaf) carlanarak ziyaretlere gidilirdi

Gündelik Kıyafetler:
Mevsime, yaşa ekonomik duruma göre bazı değişiklikler gösterir Fakir ve orta halli kadınlar, doğrudan doğruya çinti donu denilen dış donu üzerine basmadan bir içlik, içlik üzerine de basmadan içi pamuklu ve üstü parmak dikişli ceket şeklinde düz hırka giyerler, başlarına yaşlılar kalıpsız iki parmak yüksekliğinde fes giyip, üzerine oyasız yemeni örterlerdi Gençler ise biraz daha yüksekçe kalıplı fes giyip yemeniyi üçgen şeklinde üç köşe katlayarak fesin üzerine örterlerdi Sokağa çıkacakları zaman, yakın komşuya giderlerken damarlı çar dedikleri bir örtü ile başlarını örterler daha uzak bir yere giderken de damarlı veya kareli uzun çarlara bürünürlerdi
Zengin olan kadınlar ise çinti don üzerine basma, yünlü vbden oluşan uzun, düz baştan geçme peşli entariler giyerlerdi Bu entari üzerine de ekonomik duruma göre basmadan, yünlü veya kadifeden, parmak dikişli, içi pamuklu hırkalar giyerlerdi Yaşlılar başlarına takke gibi kalıpsız fes, gençler ise daha uzun ve kalıplı fes giyerlerdi Fes üzerine gençler yemeni, yaşlılar oyasız yemeni örterlerdi
Sokak Kıyafetleri:
Ele geçen en eski kaynaklara göre XVII yüzyılda Ankara'da ferace giyildiği görülür Feracelerden sonra çarlar giyilmeye başlanmıştır I Abdülhamit devrinde feraceler yasaklanıp çarşaf giyilmesi emredilince, gençler çarşafı tercih etmiş, yaşlılar ise beyaz çarlarını giymeye devam etmişlerdir
Hamam Kıyafetleri:
Yeni gelin veya zengin genç hanımların hamam kıyafetleri de dikkate değerdir Yeni gelin veya zengin genç bir hanım hamama giderken helâi don ve gömleğini, sevai telli yelek ve içliğini, üstüne elbisesini giyer, başına oyalı yemenisini takar, hamam bohçasını hazırlayarak Bağdat çarını giyip hamama giderdi
b) Erkek Giyimi:
Anadolu erkek giyimi, Ankara da dahil olmak üzere üç grup altında toplamak mümkündür:
- Üç etek entariler,
- Şalvar ve işlik, fermani veya gazekiden oluşan takımlar,
-Efe, zeybek veya dadaşlara özgü dizlikli zıpka veya zıvgalı camadan veya cepkenli kıyafetler
Ankara'da erkek kıyafetleri üzerindeki araştırmalar, yaklaşık bir - birbuçuk yüzyıl evvelinden Cumhuriyet devrine kadar olan kıyafet çeşitleri üzerinde yapılmıştır Bu süre içinde Ankara'da çeşitli halk tabakasının giydiği kıyafetleri başlıca beş ana başlık altında toplamak mümkündür
İlmiye Sınıfının Kıyafeti:
İlmiye sınıfına ait başlıca takımların en dikkate değer olanlarını üç etek entariler teşkil eder Abdülhamit devrinin sonuna dek ilmiye sınıfının olduğu kadar esnaf sınıfının da giyiminin esas unsurunu oluşturmuştur Genellikle şetari, altıparmak veya osmaniye topu gibi yollu kumaşlardan yapılan bu entariler önü baştan başa açık, yanlarının birer karış yeri yırtmaçlı, uzun kollu, haydari yakalı, önünün bele kadar kısmı ile kol yerleri kaytan süslü olur ve belinin yanında küçük bir bağla bağlamak suretiyle iki önü birbiri üstüne kavuşurdu Yaklaşık olarak II Abdülhamit devrinin ilk yarısına kadar hocalar tarafından gayet uzun ve bol şalvarlar pamuklu iç işlikleri ile giyilen bu üç etek entariler üzerine bele ince tarzda (esnaf ve efelerinkinden ince olmak üzere) ipek Trablus kuşağı, beyaz tiftik veya Gürün şalından bir kuşak sarılır, sırta da mevsim ve duruma göre ya pamuklu hırka veya Mekke hırkası, sokakta lata, camide ise cüppe giyilirdi
Üç etek entariler terkedildikten sonra, ilmiye sınıfı tarafından pantolona çok benzeyen, yalnız üstü ondan biraz daha bolca elifiye şalvarlar giyilmiştir Elif iyeler üzerine, biraz zengince olanlar Şam toplandan, zengin olmayanlar yollu pazen veya ketenden parmak yakalı, önden düğmeli, uzun bilezikli kollu bir işlik giyer, bele beyaz tiftik veya Gürün şalından bir kuşak sarar, üzerine çuha veya kumaştan bir yelek giyerlerdi
Okuma Çağındaki Çocukların kıyafeti:
Okuma çağındaki çocuklar, okuyan ve okumayan olmak üzere iki kısma ayrılır ve bunlardan okumayanlar esnaf olurdu
Okuyan çocukların kıyafeti; II Abdülhamit devrinin birinci yarısına kadar üç etek entari üzerine çuhadan mintan giyer, bellerine şal kuşak sararlardı Ankara'da ilk Maarif Teşkilatı kurulduktan sonra bu üç etek entariler kalkmış, yerine pazen veya kumaştan içi astarlı uzun şalvarlar ile işlik ve pamuklu hırkadan ibaret takımlar giyilmeye, daha sonraları ise elifiyeler ve nihayet ekonomik durumu iyi olanlar tarafından setre pantollar giyilmeye başlanmıştır
Yeni yetişen ve okumayan 13-14 yaşındaki esnaf çocuklarından efeliğe hevesli olanlar yaşlıların giydiği bu kısa şalvarların biraz daha darca ve itinalı olanları ile tıpkı efelerinki gibi işlik, yelek, fermani giyer, bele genişçe bir kuşak ile isteyenler silâhlık kuşanırdı Efe olmak istemeyen gençler ise yaşlıların giydiği takımların daha dar ve gösterişlisini giyerlerdi
Esnaf Kıyafetleri:
II Abdülhamit Devri'nin sonlarına kadar Ankaralı esnaf da tıpkı ilmiye sınıfı gibi üç etek entarilerden oluşan takımlar giyerdi Bu entarilerin altına, yakasından güzel görünmesi için bir içişliği giyilir, bele uzun veya değirmi şal kumaş kuşanılır, sırta da hocalardan farklı olarak kuşağın üzerini örtecek uzunlukta işlemesiz bir gazeki veya fermani giyilirdi Mekke hırkası bulunanlar bunların üzerine ayrıca bir Mekke hırkası veya pamuklu hırka, kışın ise hocalardan farklı olarak isteyenler miriz, aba, daha zengince olanlar ise kürk giyerlerdi
Efe ve Zeybek Kıyafeti:
Zeybeklerin giydikleri elbiseler hemen hemen birbirine benzer Bunlar dizlik, işlik, camadan veya cepken ve bellerinde genişçe sarılı kuşak, kuşak üzerinde çeşitli silâhlarla dolu bir silâhlıktan ibarettir
Zeybekler kendi aralarında cesaret ve yiğitlikle sivrilenleri efe diye anarlardı Efeler, çarlık dizlik denilen beyaz patiskadan diz kapağının hemen altında bir tür kısa şalvar giyerlerdi Bu dizliklerin paçalık tabir edilen kısımları san ipekli işli olur ve sim karışık, yünden uzun, beyaz Sivrihisar diz çorapları ile giyilirdi Sonraları bu dizlik ve çoraplar terkedilerek II Abdülhamit devrinin ilk yarısına kadar bunların işlemesiz, düz patiskadan olanları ile düz beyaz yünden diz çorapları giyilmiştir Sekiz metre patiskadan çok bol ve geniş bir surette yapılan bu dizliklerin bütün kıvrıntı ve döküntüleri arkada toplamak suretiyle önü adeta düz ve kırışıksız olur, diz kapağının hemen altında ve dize sıkıca oturmuş durumda olan parçasıyla ayağa giyilen diz çorabı arasında iki parmak yer açık kalarak ten görünürdü Beyaz dizlikler ile sırta çarlık işlik denilen beyaz patiskadan parmak yakalı, önden iri sedef düğmeli, uzun bilezikli kollan olan bir işlik ve onun üzerine kırmızı beyaz yollu osmaniye işlik giyilir, bele genişçe şal kuşak ile silâhlık takılırdı Bu takımlar ile ayağa kesinlikle kırmızı diz bağlı, uzun, beyaz ajurlu diz çorabı ve kırmızı cimcime veya yemeni, sırta da osmaniye işlik üzerine sırmalı camadan veya sırmalı cepken, bunlar yoksa sırmalı yelek giyilirdi
Uzun konçla diz çorabı ve hatta çizme giymekle beraber dizlik giyenlerinin diz kapaklan ile baldırlarının büyük bir kısmı mutlaka açık bulunurdu Başlarına fes giyer, üzerine ipekli çevre ve pusu sararlardı Cepkenlerini giymeyip omuzlarından aşağı sarkıtmak âdetleri idi
Memur Kıyafetleri:
Ankara'daki memur kıyafetleri; yüksek, orta ve küçük dereceli memur kıyafeti olmak üzere üç gruba ayrılır
Yüksek dereceli memurlar; setre pantollar ile beş cm yüksekliğinde dik veya uçları kelebek yakalı gömlekler giyer, yakalara boynun arkasından iliklenen hazır uzun kravat veya papyon kravat bağlayıp, bunları mücevherli iğneler ile tuttururlar, gömlek ve pantolon üstüne de göğsü kapalı bir yelek giyerlerdi Başlarında kalıplı fes (daha sonra hasırlı fes) ve ellerinde şık bir baston bulunurdu
Orta dereceli memurlar; setre pantol veya ceket pantollar ile kolalı gömlek yerine basma işlik giyer ve üzerine işliği örterek şık görünmesi için düz ya da pastalı, kolalı patiskadan bir jile takarlardı Bu jileler üzerine dik veya ucu kıvrık kolalı bir yakalık ve beşparmak genişliğinde uçları kıvrık kolalı kolluk ile boynun arkasından iliklenen hazır kravat takılır ve üstüne yelek giyilirdi Başlarına da şıllık fesleri denilen feslerden takarlardı
Küçük dereceli memurların kıyafetleri ise karışıktır Genellikle elifiye giymekle beraber üzerine ceket giyenler de bulunurdu Başlarında, sarıksız dal fes bulunması şarttı


NELERİ İLE ÜNLÜ:
Ankara Kalesi, Anıtkabir, Tiftik Keçisi ( Ankara Keçisi ), Hacı Bayram Veli Türbesi, August Tapınağı, Roma Hamamı, Gordion ( Frigyanın Başkenti ), Atakule, Karum İş Merkezi, Kızılcahamam-Ayaş Kaplıcaları, Beypazarı Evleri

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.