Ribât Ne Demektir? |
08-06-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Ribât Ne Demektir?İp, bağ, sağlam yapı, kervansaray, ülke sınırı, sınırda nöbet beklemek "Sınırda nöbet tutan" anlamında "murâbıt" şeklinde de kullanılmaktadır Kur'ân-ı Kerim'de bir ayette, "savaş için bağlanıp (ribât) beslenen atlar" (el-Enfâl, 8/60) başka bir ayette de, "sınırda düşmana karşı nöbet tutmak" (Alu İmrân, 3/200) anlamında kullanılmaktadır Hadis-i şeriflerde Allah yolunda savaşmak için atların hazır tutulması anlamında kullanılmakla beraber (İbn Mace, Cihad, 14, Edeb, 10; Ahmed b Hanbel, I, 12, 395, VI, 458) daha çok nöbet tutmayı ifade etmektedir Fıkıhçılar ribatı şöyle tanımlamaktadırlar: "Ribât, müslümanları kâfirlere karşı korumak için sınırlarda beklemektir Sınır ise, halkının düşmandan korkusu olduğu her yerdir Ribât "ribâtul-Hayl" (at bağlamak)'dan gelmektedir Süvarilerin atlarını bağlayıp nöbet tutmaları olayından adını alan ribât, sınırlarda at bulunsun bulunmasın nöbet tutmak için oluşturulmuş mekânların adı olmuştur (İbn Kudâme, el-Muğnî, VIII, 356) Hadis-i Şerifler Allah yolunda nöbet tutmanın faziletinin büyüklüğünü değişik şekillerde ifade etmektedirler: "Allah yolunda bir gece nöbet (ribât) beklemek bir ay'ı oruç ve ibadetle geçirmekten daha hayırlıdır Ölürse dünyada yaptığı ameli ve rızkı devam eder Kabir azabından da emin olur" (Buhârî, Cihâd, 73; Müslim, İmare, 163; Nesaî, Cihad, 39) "Allah yolunda sınırda bir gün nöbet tutmak, dünya ve üzerinde bulunanlardan daha hayırlıdır" (Buhârî, Cihad, 73) "Allah yolunda düşmana karşı nöbet tutan kimselerin dışında bütün ölülerin amel defterleri kapanır Murabıtların ise, iyi amelleri kıyamet gününe kadar yazılmaya devam eder ve bu kimseler kabir azabı konusunda emindirler" (Ebu Davud, Cihad, 15; Tirmizi, Fedailul-Cihad,II) "İki göz vardır ki onlara ateş değmez: "Allah korkusundan ağlayan göz ile Allah yolunda nöbet bekleyen göz" (Tirmizî, Fedâilu'l-Cihad, 12) Ribât başlangıçta sadece sınırda nöbet tutma işini ifade eden bir kavramken sonraları, bu işin kurumlaşmasıyla daha yerleşik ve kapsamlı bir muhtevaya sahip olmuştur İlk önceleri ribât cihada hazır halde bulundurulan atların (hayl) bağlandığı ve ulakların binek değiştirdikleri ve konakladıkları yerlerin adıydı Cihad farizasını yerine getirmek, İslâm tebliğini diğer insanlara ulaştırmak ve bu tebliğe direnen güçlerin tecavüz ve tehditlerinden İslâm yurdunu korumak için sınırlarda düşmanı gözetlemek ve onun hareketlerini zamanında ve süratli bir şekilde gerideki kuvvetlere bildirmek kaçınılmaz bir ihtiyaçtı Bunun için, İslâm devletinin tehlikeli sınırlarında müstahkem yapılar inşa edildi Bu mekanlar aynı zamanda düşman toprakları içerisinde harekâtta bulunacak müfrezelerin de toplanma yerleriydi Ayrıca bir düşman saldırısı tehlikesi sözkonusu olduğu zaman çevredeki halk için ribâtlar bir sığınma yerleriydi Ribât, zamanla kendine has bir mimari üslûp kazandı Karşılamış olduğu ihtiyaca göre şekillenen ribâtlar, sağlam bir savunma suru ile çevrelenmiş içinde silah ve erzak deposu, ahırı, mücahitler için hücreleri, yüksekçe bir gözetleme ve işaret kulesini kapsayan mustehkem bir mevki olarak inşa edilmekteydi Ancak, ribâtlar her zaman böyle gelişmiş yapılar şeklinde değildi Bazı yerlerde tahkim edilmiş ve bir gözetleme kulesi bulunan basit sınır karakollarıydılar Eski coğrafyacılar tarafından sadece Maveraünnehir'de on binden fazla ribat bulunduğu rivayet edilmektedir Düşman saldırısına karşı açık deniz sahillerinde de çok sayıda ribât vardı Buna göre Filistin ve Mağrib'e kadar bütün Kuzey Afrika sahilleri boyunca birbirini görecek tarzda kuleleri olan ribâtlar bulunmaktaydı Bu ribatlardaki ateş kuleleri ile Sebte'den (Cebeli Tarık) İskenderiye'ye bir gece gibi kısa bir zamanda haber ulaştırılabildiği rivâyet edilmektedir Öte taraftan Sicilya ve Malta takım adalarında da ribâtlar vardı Endelüs'te ise hem sahil şeridi hem de kara hududu boyunca ribâtlar kurulmuştu Filistin sahillerindeki ribâtlar müslüman esirlerin kurtarılmaları amacıyla da kullanılmışlardır Ribâtlardaki kulelerden yaklaşan hristiyan gemileri gözetlenir ve bunların taşıdığı müslüman esirler halkın katılımıyla toplanan paralarla fidye ödenerek kurtarılırlardı Ribâtların çoğu ribâtın fazileti hakkında varid olan hadislere ittiba eden gönüllü müslümanlar tarafından inşa edilmişlerdir Aynı şekilde buralarda nöbet bekleyen müfrezeler de gönüllülerden oluşmakta ve bunlara murâbitûn denilmekteydi Ancak, bu iş devleti idare edenlerin görevleri arasında bulunmakta olup, ihtiyaç ölçüsünde ribât inşa etmek için gerekli faaliyetleri yürütüyorlardı Ribâtta zaman, nöbet, eğitim ve ibâdet ile geçirilmekteydi Tunus'ta bulunan ve zamanımıza kadar varlığını koruyan Susa ribâtı, ribât kurumunun eski bütün özelliklerini taşımakta olup, bir örnek teşkil etmektedir Bu yapı, dört tarafı duvarla çevrilmiş, köşelerde ve yanlarda kuleleri yükselen mustahkem bir binadır Tek giriş kapısına sahip olan ve içerdeki bir merdivenle orta avlusuna inilen bu ribatın avlusu kapalı revaklar ve hücrelerle çevrilidir Birinci katına iki merdivenle çıkılmakta ve avlusunun üç yönü hücrelerle çevrili bulunmakta, dördüncü tarafta ise mescid yer almaktadır Birinci katın üzeri düz bir çatı ile örtülmüştür 20 m yükseklikteki işaret kulesinin kapısı buraya açılmaktadır Ribâtların en parlak dönemi IX asırdır XI ve XII asırlarda ribâtlar cihada yönelik fonksiyonlarını kaybetmiş ve zamanın sadece zikir ve ibadetle geçirildiği mekanlar (Tekke-Zaviye) haline getirilmişlerdir Ancak, bu asırlarda hristiyan İspanya ile sıcak savaş halinde bulunan Mağrib bölgesinde ribâtlar cihada yönelik görevlerini yerine getirmeye devam etmişlerdir Bir kısım ribâtlar, devletin yol güvenliğini ve kervanların konaklama ihtiyaçlarını sağlamaya yönelik kurumlar haline dönüştüler ki bu yapılar bu fonksiyonlarından dolayı kervansaray adını aldılar Selçuklular dönemi, kervansaray tipi ribâtların çokça inşa edildiği bir dönem olup, Nizamülmülk'ün siyasetnâme adlı yapıtına göre devletin başlıca görevlerinden biri de bu tür ammenin hizmetine yönelik yapılar inşa etmektir Kuzey Afrika'da XII asırdan sonra ribatlar yavaş yavaş bir şeyhin etrafında toplanan müridleri barındıran tekkeler şeklini aldılar Ribât görevini yerine getiren kimseler için kullanılan murabıt kelimesinin çoğulu olan "murabitün" Mağrib'de kurulan ve temel öğesi cihâd farizasını yerine getirmek olan devlete ad olmuştur Abdullah b Yasin adındaki bir İslâm davetçisinin Lamtuna Berberileri arasında tebliğ faaliyetinde bulunmuş ve gördüğü tepki üzerine Aşağı Senegalda, Nijer nehrinde bulunan bir adaya sığınmış ve burada Ribât adını verdiği bir tekke kurmuştu Onun ısrarlı çalışmaları sonucu bu ribât özellikle Lamtuna kabilesine mensup bin kadar savaşçı bir derviş grubun merkezi haline geldi Bu mücahidlerin, Abdullah b Yasin'e olan bağlılıkları tamdı Son derece cesur bu topluluk, murabitün olarak adlandırıldı ve onların kurduğu devlet bu adla anıldı Abdullah b Yasin'in Sanhaca kabileleri arasında giriştiği yoğun tebliğ faaliyetleri semeresini verdi ve ihtida eden büyük kitlelerin sarsılmaz lideri konumuna gelerek askerî bir gücü eline geçirdi Arkasından atadığı komutanlar ile fetih hareketlerine girişti Murâbıtlar verdikleri başarılı savaşlarla, devletin hudutlarını Atlas Okyanusundan Tunusu ve oradan da Endelüs'e kadar genişletmişler ve hristiyanlarla başarılı savaşlar yapmışlardı Ömer TELLİOĞLU |
|