Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Eğitim - Öğretim - Dersler - Genel Bilgiler > Biyografiler

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
gülabi, salih

Sâlih Gülâbî

Eski 08-02-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Sâlih Gülâbî




SÂLİH GÜLÂBÎ

Hindistan evliyâsının büyüklerinden İsmi, Mevlânâ Muhammed Sâlih Gülâbî'dir Doğum târihi bilinmemektedir 1628 (H1038) senesinde Hindistan'da vefât etti Fakirlik ve gurbet (garîblik) sâhibi olup, devamlı susmayı tercih edenlerdendi

Sâlih Gülâbî kendisi şöyle anlatır: Kalbime büyükler yoluna girmek arzusu düşünce, civârımızda bulunan âlimlerin çoğuna gittim Talebe olmak istedim Fakat hiçbirisinden bir cezbe hâsıl olmadı NihâyetAkra beldesinde bir câmide İmâm-ıRabbânî hazretlerini görünce, gördüğüm anda kalbimde o büyük zâta karşı çekilme, şiddetli arzu ve cezbe zâhir oldu Ellerine sarılıp duâ ve teveccühlerini taleb ettim Sonra evlerine gidip bana bu yolun esâsını tâlim edip, öğretmelerini ricâ ettim Kabûl ettiler Bir müddet o dergâhta hizmet etmekle, o yüksek kapının hizmetçileri arasında bulunmakla şereflendim O sene Ramazân-ı şerîf ayında İmâm-ı Rabbânî hazretleri îtikâfa çekildiler Bu îtikâfta leğen ve ibrik tutmak hizmeti bana verilmişti Bir gece ellerini yıkadıktan sonra, artan suyu, bir kenara çekilerek tamâmen içtim Bu içtiğim su, beni mest eden bir şerbet oldu ve bu suyu içer içmez hâlimde bir açılma meydana geldi"

Bundan sonra İmâm-ı Rabbânî'nin teveccüh ve inâyetleri bereketiyle kısa zamanda yetişerek kemâle gelen Mevlânâ Sâlih'e, bu yüksek yolu başkalarına anlatmak ve onların da bu yolda yetişip, ilerlemelerine vesîle olmak için, hocası tarafından icâzet verildi Bu yolda bulunmak ve ilerlemek arzusunda olan birçok talebeye ilim ve feyz saçtı

Muhammed Hâşim-iKeşmî buyurdu ki: "Mevlânâ'nın mârifetlerini ve yüksekliklerini, İmâm-ı Rabbânî'nin mübârek dilinden defâlarca işittim Bir gün; "Mevlânâ Sâlih, bu yolun yüksekliklerinden, sıfatların seyrinden ve tecellîlerinden büyük pay almıştır" buyurdu"

Mevlânâ Muhammed Sâlih, İmâm-ı Rabbânî'ye yazdığı bir mektubunda diyor ki:

"O mukaddes makâmın süpürgecilerinin en aşağısı olan Muhammed Sâlih, o kapının hizmetçilerine arz ederim ki, bu garîb zerre, o makâmın kölelerinin sadakasına kavuşarak, muhlislerinize ihsân buyurduğunuz hâller içindeyim Hep tecellîlerle şereflenmekteyim Her tecellîde, başka bir fenâ hâsıl olmaktadır Bir tecellîde, bundan başka tecellî olmaz sanıyorum Bu sonsuz tecellîlerden anlaşılıyor ki, isimlerde ve sıfatlarda ayrı ayrı seyr edip ilerlemek nasîb olmaktadır Böyle ayrı ayrı tecellîlerle, bu yolda ilerlemek pek güç olacaktır O hakîkî kapınıza sığınarak, bu hiçbir şeye yaramıyan beceriksizi, alçak olan yerinden kaldırdığınız, böyle şerefli hâllere ulaştırdığınız ve bu alçağın hatırına, hayâline bile gelmeyen nîmetlere kavuşturduğunuz gibi, lütuf ve ihsân buyurarak, husûsî bir teveccühünüz ile, bu yolun sonuna ulaştırmanızı, noksanlıktan, yolda kalmaktan kurtarmanızı, kendi muradlarından, isteklerinden vazgeçerek, Allahü teâlânın rızâsından başka hiçbir şey söylememek, yapmamak ve düşünmemek saâdetine kavuşturmanızı, yalvarırım Arayanların özlediği o yüksek teveccühünüz ve ihsânınız olmadıkça, bunlara kavuşmak imkânsızdır Ucu bucağı olmayan, o merhamet deryânızdan bu fakîre birkaç damla serpmekle şereflendireceğinizi ümîd ediyorum Bunları yazmak, bunları istemek, bu alçak için çok yersiz olduğunu düşünüyorum Bu garîbi, doğru olarak, size lâyık olarak sevebilmekle şereflendiriniz İnsanı, bütün saâdetlere, bütün yüksekliklere kavuşduracak, ancak, sizi böyle sevebilmekdir Allahü teâlâ, sizin yetiştirme, yükseltme gölgenizi bütün insanların başları üstünden ayırmasın! Âmîn"

Mevlânâ Sâlih, İmâm-ı Rabbânî hazretlerinin her gün ve her gece yaptığı ibâdetleri ve vazifeleri, mübârek oğullarının işâret ve emirleri üzerine, toplamış ve yazmışdır Bu yazılarının bir yerinde diyor ki: "İbâdetlerinin, vazifelerinin hepsini yapmaklığım için izin vermelerini ricâ ettim "Yapılacak, uyulacak iş, yalnız Resûlullah efendimizin yaptıklarıdır Bunları öğrenip, hepsini yapmaya çalışmalı" buyurdu "Efendim sizin her hareketiniz, her işiniz, o insanların ve cinnin en yükseğinin işleri gibidir" dedim "Evet öyledir Fakat, her yapacağınızı iyi düşününüz! Sünnete uygun olan her sözü, her işi yapınız Uygun olmayanı yapmayınız" buyurdu

İmâm-ı Rabbânî hazretlerinin, bu yüksek talebesine yazdıkları bir mektubu:

"Allahü teâlâya hamd olsun O'nun seçtiği kullarına selâm olsun!

Kıymetli kardeşim Mevlânâ Muhammed Sâlih! Biliniz ki, sevilen şey, sevenin gözünde, hattâ aslında, her zaman ve her hâlinde sevgilidir İncitirse de sevilir İyilik ederse de sevilir Sevmek nîmeti ile şereflenenlerin, sevmenin tadını alanların çoğu, sevgilinin iyiliklerine kavuşunca, sevgileri artar Yahut incitmesinde de, iyiliğinde de, sevgileri değişmez Hâlbuki, sevenler içinde pek azı vardır ki, sevgilinin incitmesi, sevgilerini arttırır Bu en kıymetli nîmete kavuşmak için, sevgiliye hüsn-i zan etmek lâzımdır Hattâ, sevgili, bıçağını, sevenin boğazına dayasa ve her uzvunu parça parça etse, seven bunun kendi için hayırlı olduğunu bilmeli, bunu büyük iyilik ve saâdet görmelidir İşte, böyle hüsn-i zan ele geçerse, sevgilinin hiçbir hareketi çirkin gelmez ve "Muhabbet-i zâtiyye" ile şereflenir Arada hiçbir sıfat, hiçbir nisbet, hiçbir îtibâr olmaksızın, yalnız zât-ı ilâhiyyeyi sevmek, Habîb-i Rabbil'âlemîne mahsustur Böyle sevmekle şereflenenlere, sevgilinin verdiği elemler, iyiliklerinden daha çok lezzet verir ve ferahlandırır Sanıyorum ki, bu makam, Rızâ makâmından daha üstündür Çünkü Rızâ makâmında olan, sevgilinin yaptığı elemi çirkin görmez Bu makamda ise, elemden lezzet almaktadır Mahbûbun cefâsı arttıkça, sevenin ferâhı ve sevinci artmaktadır Bu ikisi birbirine benzer mi? Sevgili, sevenin gözünde, belki aslında, her zaman her halde sevgili olduğu için sevenin gözünde, belki aslında mahbûb olur Her zaman ve her hareketinde medhedilir, hamdolunur Seven, onun elemini de, nîmetini de, hep medheder Bunun için, sâdık âşıkların; "Elhamdülillahi Rabbil'âlemîn alâ küll-i hâl" demeleri doğru olur Sıkıntılı ve neş'eli zamanlarında hep hamd eden, hâmidlerden olur Hamd etmenin şükretmekten daha kıymetli olmasının sebebi belki budur Çünkü şükretmekte, sevgilinin nîmetleri göz önündedir ki, sıfatlarından, hattâ işlerinden meydana gelmektedir Hamd ederken ise, sevgilinin hüsn-i cemâli, yâni kendisi göz önündedir Yâni zâtı da, sıfatları da, işleri de, nîmetleri de elem vermesi de, hep sevilmekte, metholunmaktadır Çünkü, Allahü teâlânın verdiği elemler, nîmetleri gibi güzeldir Görülüyor ki hamd, senâ etmenin, övmenin en üstün şeklidir ve hüsn-i cemâli, en toplu olarak göstermektedir Sevinç hâlinde de, sıkıntı hâlinde de hamd edilmektedir Şükür ise, nîmet zamanlarında olup, devamlı değildir Nîmet kalmayınca, ihsân bitince, şükür de kalmaz

Suâl: Bâzı mektuplarda, rızâ derecesinin, sevmekten ve sevgi derecesinden üstün olduğunu bildirmiştiniz Şimdi ise, sevmek makâmının rızâ derecesinden üstün olduğunu söylüyorsunuz Bu iki söz arasını bulmak nasıl olur?

Cevap: Şimdi bildirdiğimiz muhabbet makâmı, o mektuplarda yazmış olduğumuz muhabbet makâmından başkadır O sevgide, az da olsa, çok da olsa, başka bağlılıklar ve görüşler de vardır O sevgiye de her ne kadar muhabbet-i zâtiyye diyorlar ve yalnız kendisini sevmekdir biliyorlar ise de, yalnız zâta, kendine sevgi değildir Çünkü, o sevgi makâmında bulunan bağlılıklardan başka şeyler de görmekten kurtulamıyor Bu makamda ise, hiçbir bağlılık, hiçbir başka görüş yoktur Bâzı mektuplarda, rızâ makâmının üstünde, ancak, Peygamberlerin sonuncusuna yol vardır Başka kimse buradan ileri geçemez demiştik Her şeyin doğrusunu, özünü, Allahü teâlâ bilir

Şunu bilmelidir ki, herhangi bir şeyin, zâhire (nefse, bedene) çirkin gelmesi, bâtınının, kalbin beğenmemesi demek olmaz Görünüşte acı olması, hakîkatte tatlı olmasına mâni olmaz Çünkü, olgun bir ârifin şeklini, görünüşünü, herkes gibi bırakmışlardır İnsanlık sıfatlarını, ondan almamışlardır Böylece, onun kemâlini, başkalarının gözünden örtmüşlerdir Dünyânın, tecrübe, imtihan yeri olmasını sağlamışlardır Doğru yolda olan ile, yoldan çıkan, birbirine karışmakta, benzemektedir Kâmil olan ârifin, görünüşü ve şekli yanında, içi ve özü tıpkı bir insanın, üzerindeki elbisesine bağlılığı gibidir İnsanın kıymeti yanında, elbisenin ne kıymeti vardır? Onun sûretinin, hakîkati yanındaki kıymeti de böyledir Câhiller, ârifin sûretini, dağ gibi görür Kendi hakîkatsiz, özsüz sûretleri, görünüşleri gibi sanır Bunun için, bu büyükleri inkâr eder, inanmazlar, bunlardan istifâde edemez, mahrûm kalırlar Allahü teâlâ, doğru yolda gidenlere ve MuhammedMustafâ'nın izine yapışanlara selâmet versin! Âmîn" (İkinci cild, otuz üçüncü mektup)

1) Mektûbât-ı İmâm-ı Rabbânî
2) Berekât-ı Ahmediyye; s370
3) Tam İlmihâl Seâdet-i Ebediyye; (49 Baskı) s1138
4) Tezkire-i İmâm-ı Rabbânî; s337
5) İslâm ÂlimleriAnsiklopedisi; c16, s162

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.