Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Forum İslam > İslami Yazılar & Hikayeler

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
düşündürdükleri, vakfın

Bir Vakfın Düşündürdükleri

Eski 08-01-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Bir Vakfın Düşündürdükleri




Hümanizm Üzerine 7 : BİR VAKFIN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ

Ruhu ve bedeniyle bir bütün olan insanın rahat ve huzuru da bu bütünün bütün unsurlarına bağlıdır Sadece bir baş ağrısı bile insanı dertli yapabiliyor ve dünyaya bakışını acılaştırabiliyor

Geçenlerde bir vakıf tabelasına gözüm ilişti: "Böbrek Vakfı"

Böbrek hastalarının derdine deva olmak için çabalayan hamiyetli ve gayretli kişiler böyle bir vakıf kurmuşlar, insanlık sevgilerini bu cephede sergilemişlerdi Herkesin kendi derdine düştüğü bir ortamda başkalarının böbreğini dert edinmek yüksek bir haslet ve tebrike şayan bir çalışmaydı

Aklım bunları düşünürken hayalim o çekirdeği büyütüp bir ağaç haline getirdi İnsanın her bir organı için ayrı bir vakıf kurdurdu, caddeler vakıf tabelalarıyla doldu: Akciğer Vakfı, Karaciğer Vakfı, Pankreas Vakfı, Göz Vakfı, Kulak Vakfı ve daha niceleri

Bütün bu organlar muntazam çalışacaklardı ki insan kendi bedeniyle uğraşmayı bir tarafa bıraksın da bir şeyler yapsın

O sırada hayal alemimde bir dilenci belirdi Bütün organları sapasağlamdı, ama işsizdi, dilenmeye mecbur kalmıştı “Demek ki” dedim kendi kendime, “bütün organların sağlam olması da dünyanın rahat ve huzuru için kâfi değil Kişinin maddi ihtiyaçlarının da karşılanması da lazım

O zaman hayalimdeki vakıfların sayısı arttıkça arttı: Yiyecek vakfı, giyecek vakfı, barınma vakfı gibi

“İnsanı gerçekten seven samimî bir hümanist bütün bunları dert edinmeli” diye düşündüm kendi kendime

Sonra birden ihtiyarlık ve ölüm çıktı karşıma Bunlar için birer vakıf kurmak mümkün değildi Bunlar beşerin önündeki yıkılmaz köprülerdi Onlara mutlaka uğranacak, onlardan her halde geçilecekti

İnsan iradesi burada donup kalıyor ve insan kalbi onun nefsine şu mesajı veriyor:

Bütün bu vakıflar insanlığa hizmet için kurulmuşlar Bu dünya ahiretin tarlası olduğu için bütün bu gayretler o insanlara büyük sevap kazandırıyorlar Şu var ki, hem hastalar, hem de onların imdadına koşanlar bir gün bu alemden göçüp gidecekler Öyleyse gerçek hümanizmin, “insana kabir ötesi yolculuğunda bir şeyler kazandırmak” olduğu oraya çıkıyor

Bu noktada bütün beşerî ihtiyaçları küçülten ve gölgede bırakan bir nura muhatabız: "İman nuru"

Kalplerde bu nuru parlatmak için görevli İlahi elçileri görüyoruz karşımızda: "Peygamberler"

Ve en büyük peygamber, en büyük hidayet kaynağıyla beşerin imdadına yetişiyor: "Kur’an"

Kur’an deyince onun bir hülasası olan Fatiha Sûresini hatırladım Kur’andaki bütün İlahî gayeler ve mesajlar birer çekirdek halinde bu sûrede mevcuttu Bu mukaddes sûreye bir de hümanizm gözüyle bakmak istedim:

"Bütün hamd ve senanın Allah’a mahsus olduğunu, Onun bütün alemleri terbiye ettiğini, Rahmân ve Rahîm olduğunu" ders vermekle başlıyordu Demek ki, gerçek insan sevgisi, ona Rabbini tanıtmayı gerektiriyordu Onun terbiye ettiği bütün alemleri insanın önüne sermek ve onun kalbini şükürle, sevinçle, sürurla doldurmak icap ediyordu

Sûreden bu dersi alan her bir insan, saçının, kaşının, gözünün, kulağının, kalbinin, ciğerinin, midesinin kendisi için büyük bir rahmet olduğunu ve bütün bunların bir İlahî terbiyeden geçerek faydalı hale geldiğini, aynı şekilde aklının, hafızasının, hayalinin ve bütün hissiyatının da o rahmetle terbiye edildiklerini hayretle düşünür Kalbi, Rahmân ve Rahîm olan Rabbine karşı sonsuz bir muhabbetle dolar Bu ise insan için büyük bir saadettir Onun bu saadeti tatması için gösterilecek çabalar da insana yapılacak en büyük yardım, en kutsî hizmettir

Bu noktaya ulaşan ve bu zevki tadan insan, düşüncesini beden ve ruhuyla sınırlı tutmaz; havanın, suyun güneşin, bitkilerin, hayvanların, dağların, denizlerin, güneşin, ayın, yıldızların da ayrı terbiyelerden geçtiklerini ve hepsinin insanın hizmetine verildiklerini düşünür

Rahman ve Rahîm isimleri bütün alemlerdeki her türlü terbiyenin insana rahmet olduğunu ders veriyorlar Bunu düşünen insan artık hangi organına ve duygusuna baksa, çevresindeki hangi meyveye ve sebzeye nazar etse, semadaki hangi yıldıza gözü ilişse ruhu o rahmetten bir nur ile ışıklanır, iç alemi sürurla, neşeyle dolar İnsanı bu zevkten mahrum bırakmak ona yapılacak en büyük düşmanlıktır

Sûrenin devamında Allah’ın “din gününün sahibi” olduğu hatırlatılıyor Demek ki, gerçek hümanizm, asıl insan sevgisi insanların mahşerin dehşetinden, hesap korkusundan ve cehennem endişesinden kurtarılıp cennet yolcusu olmaları için çalışmayı gerektirir

“Ancak sana ibadet eder ve ancak senden yardım dileriz” diye devam ediyordu sûre

Bunu düşünürken bir başka ayetin meali aklıma geldi: “Biz cinleri ve insanları ancak bana ibadet etsinler diye yarattık

Göz görmek için yaratılmıştı, gözü seven insan onu görmede kullanacaktı Başka bir işe soksa onu kör ederdi İnsan da ibadet için yaratılmıştı, yani Rabbini tanımak, hadsiz nimetlerine şükretmek, emir dairesinde yaşamak ve yasaklardan hassasiyetle kaçınmak için yaratılmıştı Bu insanı başka sahalara sokanlar ona zulmediyorlardı

Ve gerçek hümanizm insanı bu zulüm yollarından kurtarmaktı

Bu kurtuluşun nereye çıkacağı da hemen bir sonraki ayette haber veriliyordu:
“Bizi sırat-ı müstakime hidayet et

Bu yol, bir başka sûrede haber verildiği gibi, “peygamberlerin, sıddıkların, salihlerin ve şühedanın” yoluydu

Bu yola girmeyenleri iki büyük tehlike bekliyordu: Birisi, “dâllîn” grubuna girmek, yani dalalete düşmek, sapık fikirli olmak, yanlış bir yol tutmak; diğeri ise “mağdub” güruhuna dahil olmak, yani Allah’ın gazabına uğramak, başta ahlâksızlık ve zulüm olmak üzere İlahî gazabı celbeden davranışların içine düşmek

İşte bu mukaddes sûre, bu iki tehlikeden kurtuluşumuz için Rabbimize dua ile son buluyordu

Bu düşünceler beni önceki hayalimin yeni uzantılarına götürdü; daha nice vakıflar kurulması gerekiyordu: Ruh Vakfı, Akıl Vakfı, Vicdan Vakfı, Hafıza Vakfı, Sevgi Vakfı…

Beden ruhun hizmetçisi idi O hizmetçi için bu kadar vakıflar kurarken sultanı unutmak elbette akıl kârı değildi

Bütün bu vakıflar bir genel merkeze bağlıydılar: Hidayet Vakfı

Ve gerçek hümanizm, insanların hidayeti için çalışmak, onları her türlü yanlış ideolojilerden, batıl inançlardan, sakat dünya görüşlerinden, sapık ahlâk telakkilerinden kurtarmaktı

Hidayet, istikamet yoludur Her türlü aşırılıklardan kurtuluş demektir

İstikametten ayrılan kişi, iki aşılıktan birine düşer: İfrat veya tefrit

Birisi ileriye veya yukarıya doğru, diğeri ise geriye veya aşağıya doğru bir sapmadır Bunların her ikisi de zararlıdır

Çok sıcak havadan da rahatsız oluruz, çok soğutkan da İstikamet, ılık iklimdir

Bütün maddî hastalıklar da istikametten sapmanın birer acı sonucudur Hastanede verdiğimiz tahliller için alt ve üst sınırlar çizilmiştir: İstikamet, bu sınırlar arasında kalmaktır

Kalp aleminde inançsızlık bir aşırılık ise, putlara tapmak da ayrı bir aşırılıktır; kalbin istikameti gerçek imandır

Cimrilik, kişiyi merhamet duygusundan uzaklaştırırken, savurganlık onu bir gün muhtaç hale sokar; istikamet, cömertliktir

İlme ilgi duymamak gibi, bütün bilim dallarında ölçüsüz çalışma yapmak da aşırılıktır İstikamet, belli bir veya birkaç sahada ihtisaslaşmaktır

Miyop olmak da aşırılıktır, hipermetrop olmak da İstikamet, bu ikisinden de azade sağlam görüştür

Her şeyden korkmak gibi, hiçbir şeyden korkmamak da tehlikelidir İstikamet, korkulması gerekenden korkmaktır
Örnekler çoğaltılabilir

Kısacası gerçek hümanizm bütün insanların istikamet üzere olması için çalışmak, en azından, bunu gönülden arzulamaktır

Burada şu iki soruyla karşılaşıyoruz:
- İstikametten uzak insanları sevmeyecek miyiz?
- İstikametten sapmış insanları da mı seveceğiz?

Bir baba, yanlış yolda giden çocuğu için üzüntü duyar, onun kurtuluşunu arzu eder, fakat onun yolunu da beğenmez “Yola karşı olmak” başka, “yolcuya karşı olmak” daha başkadır

Bizim ölçümüz şudur: Tek sağlam yol, istikamet yoludur Bu yoldan sapanlar mağdup ve dallin olurlar ve bunlar için ebedî alemde acıklı bir azap vardır

Buna inanan bir insan, her sapık kişiyi yahut her ahlâksız insanı hoş göremez “O da öyle inanıyor, öyle yaşasın” diyemez Çünkü tuttuğu yol o insanı helake götürmektedir Bu tarz bir düşünce hümanizm değil, insanın felaketine bilerek göz yummaktır

Böyle düşünenler ahirete inanmıyorlarsa o başka meseledir

Uygulamada şuna şahit oluruz: Hayatı bu dünyaya hasreden materyalist yahut ateist insanların büyük çoğunluğu sadece kendi menfaatlerini düşünür, kimseye bir yardımda bulunmazlar Hümanizmin sadece sözünü ederler İşin tuhafı, bu kişiler büyük bir ekseriyetle İslâm düşmanı kesilirler Halbuki, müslümanlar da insandırlar, onları da sevmeleri lâzım gelmez mi? Bu büyük bir tezattır

İnançsız insanlar hakkındaki şu harika tespitle yazımıza son verelim:

“Ölüm ve idam intizarında bulunan bir insan, sehbanın tezyin ve süslendirilmesinden zevk ve lezzet alabilir mi?” (Mesnevî-i Nuriye)

Böyle kişilerin inancına göre ölümden sonrası hiçliktir

Hayatın sonunu “idam” telakki eden kişi, dünyadan gerçek manada zevk alamayacağı gibi, başka insanlara acıyıp yardım etmesi de onların sehpalarını süslemekten başka bir işe yaramaz
Alaaddin Başar (ProfDr)



Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.