Adam Gibi Figüran Olmak |
08-02-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Adam Gibi Figüran OlmakZaman denilen şey, her geçen gün ömrümüzü biraz daha törpülerken, insanlar hep biraz daha mutlu, huzurlu ya da daha zengin olma gibi çeşitli hayaller, niyetler ve gayretler içinde yeni bir güne merhaba derler Kimimiz geçmişte yaşadıklarının pençesinden kurtulamazken, kimimiz de geleceğe, emellerine gözünü dikmiş öylece durur Yani, sizin anlayacağınız bugününün, anının tadına vararak yaşayan insanlar sınıfı azınlıktadır Geçmişin hüznü ya da gelecek kaygısıyla yaşayanlar Bu her iki tip insan da mutsuz olmaya mahkûmdur Çünkü bir insan, yaşananlardan ders almak yerine on-onbeş yıl önce olup bitmiş şeyleri, sanki bugün olmuş gibi taze tutarak bazı şeyleri aklında, kalbinde halâ bitirmediyse, bu takıldığı işler onun kalbini, ruhunu, bunun bir getirisi olarak da yakınlarıyla olan iletişimini baltalar Başka bir ifadeyle, takıldığımız işler, kapanmayan sayfalar bize kin, haset, zillet, gıybet gibi nefis hastalıkları olarak geri döner Çünkü insan, geçmişi düşündükçe ya kendisine kızar ya da başkalarını suçlar Geçmişini fazla irdeleyip, ''keşke''lerin esiri olmuş insanlar, bir psikoloğun da dediği gibi, yolda kangal köpekleriyle yürüyen insanlar gibidirler Yürüyenler bilirler; bu köpeklere yolda komut verip yönlendirmek biraz zordur Çünkü o sizi istediği yere götürmek ister Yani köpek, nasıl gideceğimiz yere engel oluyorsa, olumsuz şeyleri habire dillendirerek gündemde tutmak da bizi mutsuz ve huzursuz, hayattan ümidini kesmiş, dolayısı ile başarısız bir insan yapar Bu takıntılı zihniyetle ruhumuzu yoğurup en değerli sermayemiz olan ömrümüzü, en değersiz şeylerle meşgul olmaya satarsak bir de gözümüzü açarız ki, Allah'ın rızasını kazanmak şöyle dursun, şimdiki zaman da bir gün "miş'li" geçmiş zaman oluverir Aslında insanın, anını yaşamak yerine, mazisiyle fazla uğraşması, şu anki şartlarını da beğenmemesi, mükemmeliyetçilik duygusundan ileri gelir Mükemmeliyetçi insanlar, hep takdir edilecek, alkışlanacak bir şey yaptıklarında anne-babaları, akrabaları onları sevip öne çıkarmışlardır Geçmişte iyi bir insan olacaktı Oldu ya da olamadı Bugün de iyi insan olması gerekiyor İşte bu duygular, her şeyin en iyi konumunda olacağım duygusu kişiyi mutsuz yapar İç dünyasında bu duygular, yani 'en' duyguları hakim bir kişi, emellerine ulaşsa bile, ben merkezli hareket ederek; ''ben çalıştım, istedim, Allah'a tevekkül ettim, Allah da bana verdi'' deyip şükretmemesi sebebiyle, hem ruhu huzura kavuşmaz hem de Allah-u Teâlâ, o kul kendine gelsin diye, her şeyini birdenbire tepetakla edebilir Mükemmeliyetçi duyguları galip bir kimse bize dese ki; ''en âlim ben olacağım'' biz ona deriz ki ''İmam-ı Âzam'dan da mı daha âlim olacaksın'' Ya da birisi; ''en güzel yemekleri ben yapacağım'' dese; biz ona ''en ünlü aşçılardan da mı güzel yemek yapacaksın'' deriz Ve yine bir kişi dese ki; ''en güçlü ben olacağım'' biz ona deriz ki; ''ayıdan da mı güçlü olacaksın'' ''Canım ayıyla beni mi kıyaslıyorsun'' derse ve diyecektir de Hayvanla insan nasıl kıyas edilmezse, insanlar arasında da değişik değişik platformlar vardır İnsan kendi platformunda kendisini yine kendisiyle kıyas etmeli, bulunduğu şartlarda yapılması gerekenin en iyisini yapmaya çalışarak ruhî cihâzatlarını, potansiyelini iyi bir şekilde kullanmalıdır Allah-û Teâlâ imtihan gereği herkese farklı akıl, farklı fiziksel özellikler, farklı ana-baba, çocuk ve en önemlisi de farklı sosyal ve ekonomik şartlar vermiştir Fakat biz nefsimizin ve şeytanın itmesiyle, habire halimizden şikâyet eder, isyan eder; ''geçmişte şöyle yapmasaydım, böyle olurdu, şöyle karar verseydim şimdi farklı bir konumda olurdum'' diyerek kendi ruhumuzu, kendi elimizle buhranlara sokarız Şu an ki şartlarımızı da beğenmeyiz Hâlbuki hayata hikmet nazarıyla bakarsak şartları ve başımıza gelen sıkıntıları rezalet gibi değil de fazilet gibi görmeyi başarabiliriz Çünkü o sıkıntılar bize cennetin kapısını açacak olan anahtarlar gibidir İşte Allah dostları bu bakış açısını yakaladıkları için ''kahrın da hoş lütfun da hoş'' diyebilmişlerdir Peygamber Efen-dimizin (sav) hadisi bu konuyu şöyle özetler; ''Müminlerin işine şaşılır Başlarına bela gelir sabrederler, mükâfatlanırlar Başlarına bir lütuf gelir, şükrederler yine mükâfatlanırlar'' Musa (as) ile Hızır (as) yolculuk yaparken, uğradıkları bir şehrin halkından yiyecek istediler Halk onları misafir etmek istemedi Oradan ayrılırken Hızır (as) yıkılmaya yüz tutmuş duvarları onarıverdi Hz Musa buna şaşırmış, kendilerini misafir etmek istemeyenlere yaptığı bu karşılıksız yardımı, yadırgamıştı Hızır (as) sonunda sırrı açıkladı Duvar o şehirdeki iki yetim çocuğa aitti Ve altında çocuklara ait bir hazine vardı O çocuklar büyüdüklerinde, duvarın altındaki hazineleri çıkaracaklar, o zamana kadar hazine korunacaktı İşte bu kıssada olduğu gibi, hayata Musa (as) gibi mantık gözüyle bakıyoruz Öyle değil de çoğunlukla Hızır (as) gibi bakarsak, elbette her şeyin sırrını bilemeyiz ama başımıza gelen musibetler neticesinde ''bunda da vardır bir hayır'' diyerek Allah'a teslim olmalıyız Yoksa Polyanna'cılık gibi sırtı İslam'a, imana dayanmamış bir mutluluk oyunu insanı huzurlu yapmaz Dinimizin teslimiyet anlayışı ve mutluluğu tarifi Polyannacılığı sollar Şöyle ki; Yüce Allah bir insanı bu dünyada başrol oyuncusu olarak da yaratır, bir figüran olarak da Figüran olması kişinin küçük olduğunu göstermez Hayat denen şu sahne de ola ki istikrarsız bir başrol oyuncusu ne yönetmenine ne de izleyenlerine bir lezzet, bir güzellik sunamaz da ısrarlı, çalışkan bir figüran herkesi hayrete düşürebilir Başrol oyuncusu da olsak figüran da bir köyün muhtarı da olsak, dağda bir çoban da Allah'ın bize verdiği şartları, kabiliyeti ne derece kullanmışsak, O'na ne derece yaklaşmışsak işte biz o derece kaliteli bir insanızdır Figüran da olsak adam gibi figüran olmak lazım Nimetlerimizi küçük görmemek lazım Allah-û Teâla'nın bahşettiği nimetlere karşı gözlerini kısarak bakarken hayatının dört dörtlük olmasını bekleyerek kusursuz bir hayat arayan insanlar, en fazlada evliliklerindeki iletişimsizliklerinden yakınıp dururlar Oysaki birçok alanda bizi deneyen Rabbimizin, evlilikteki iletişim gibi bir konuda bizi imtihan etmeyeceğini düşünmek mantıksızlıktır Aslında evliliklerin çoğu uyumsuzdur Birçok karı-koca birbirlerini idare eder durur Efsanelerde anlatılan aşklar gibi bir aşk beklentisi ya da TV dizilerinden izleyerek imrendiğimiz uyumlu bir evlilik beklentisi içinde olmak, olmayacak duaya âmin demek gibi bir şeydir Bu beklentiler, hayaller insanı duygusal çöküntüye sokar Çünkü müminin cenneti, yani mutluluğu bu dünyada değildir Eşlerimiz bize Allah'ın hediyesidir Bazen hayatı bizim için çekilmez hale soksalar da baştaki hadiste de söylediğimiz gibi onlara sabredersek bizim kurtuluşumuz olurlar Bize çok sevdiğimiz arkadaşımızdan pek de kıymetli olmayan bir hediye geldiğinde bile onu nasıl özenle muhafaza edersek, Allah'ın bize gönderdiği hediyeye yani eşimize, çocuklarımıza o nispette özenli davranmalıyız Yoksa mücadele etmeden ipleri koparmak çok kolaydır Eskilerin bir sözü vardır; ''yazı değişmez ama yastık değişir'' diye Tecrübi delillerle de ispatlanmıştır ki birinci evliliğinde mutlu olamayanlar ikinci evliliklerinde de mutlu olamazlar Hayata ibret nazarıyla bakamayanlar başbakan da olsalar ya da başbakan eşi de yine de mutlu olamazlar Unutmayalım ki rüzgâr her zaman istediğimiz yönden esmeyebilir Kabiliyetli insanlar şartlarını, rüzgârın konumuna göre ayarlayarak ideallerine kavuşurlar Şeyda Dal |
|