Ömer (R.A) Ve Çağdaş Sistemlerdeki Yasama |
08-02-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Ömer (R.A) Ve Çağdaş Sistemlerdeki YasamaÖmer (ra) Ve Çağdaş Sistemlerdeki Yasama Şimdiye kadar arzettiğinıiz etüdle, Ömer (ra) devrindeki yasama kaideleriyle ki bu İslam'dan yasama düşüncesini temsil eder çağdaş İslam ülkelerindeki yasama kaidelerini esaslı bir şekilde mukayese etmeden bu etüdün amaçladığı hederi gerçekleştirdiğine inanmıyoruz Çünkü İslam ülkelerinin büyük çoğunluğu çağdaş yasama metodlarını uygulamaktadırlar Çağdaş metoddaki kanun hazırlama ile daha önce işaret ettiğimiz İslam kaideleri arasında ne derece ittifak söz konusudur? Şayet ihtilaf söz konusu ise acaba her iki metod arasında inübak (adaptasyon) mümkün müdür? Şüphesiz ki, her iki durumdaki yasama metodunda esaslı farklılıklar mevcuttur Bu farklılıklar gerek sübjektif açıdan, diğer bir ifade ile yasama otoritesine sahip olan kişiler, gerekse objektif açıdan, diğer bir ifadeyle yasanın ihtiva etmesi mümkün olan konular veya durumlarda yasama organının yasama işlem yaparken bu otorite üzerine uygulanan sınırlandırmalardır Aşağıda görüleceği gibi, ihtilaf yönlerini önce objektif, sonra da sübjektif açıdan arzedeceğiz: Objektif açı: Çağdaş devlette yasama organı seçimler yoluyla belirlenir Çağdaş demokrasi düşüncelerine göre, seçim sistemi, temsil sahasını genişletmek için mümkün olduğu kadar en fazla düzeye çıkarma kaidelerini garanti eder Bu sebepledir ki, çoğunluk sistemini temsil eden demokrasiyi benimsemiş ülkelerdeki seçmenlerin sınırlandırılması bunlardan Mısır Arap Cumhuriyeti genel seçim düşüncesine binaen yapılır Buna göre seçmene ilmi veya mali yeterlilikle ilgili herhangi bir şart koşulmaz Millet meclisi adaylarına gelince; kültür açısından genel olarak, kendi görevlerini ifa etmeleri için en düşük düzeydeki okuma yazmayı bilmelerinden başka bir şart aranmaz İslam'daki yasamaya gelince; daha önce de ifade ettiğimiz gibi içtihada dayanıp yalnızca kendilerinde içtihat şartları mevcut olan kişileri içine alır Bu şartlar ağır şartlar olup müçtehidde iki şart mevcut olursa bu hakkı elde eder: 1- Verasetten gelen kişisel hazırlık 2- İçtihat sebeplerini ve vesilelerini ihata etmesini garanti eden eğitim Müslümana, içtihat mertebesine ulaştığını kabul eden herhangi bir otorite yoktur Daha önce, de Ömer (ra)in Müslümanlarla istişare yaptığı konuları ve bu konulara zaman ayırdığını belirtmiştik Söz konusu olan iş, yasal hükümlerle ilgili olduğu zaman, bunun Allah'ın kitabından ve Resulullahın sünnetinden alınacağı kastedilmekte olup şûra ve içtihat yapma kudretinin kendilerinde bulunduğu farzedilen sayı olarak az kişileri kapsardı Bu ya Allah'ın Resulü'nden nakletme (rivayet etme), metoduyla veya İslam yasası usullerini muhafaza etmek suretiyle (İslam yasası usullerine parelel olarak) halkın menfaatleri gözetilerek yapılırdı Bu konuyla ilgili birçok örnek zikrettik Bunların çoğunun İmam Ali'nin tekliflerini ileri sürmesiyle gerçekleşen haller olduğunu gördük Ama istişare konusu şayet yasal en iyi çözüm yollarını araştırmak için dünyevi işlerle bağlantılı ise o zaman istişare tüm adil Müslümanları kapsayacak şekilde sahasını genişleterek kadınları, çocukları (erginlik çağına ermiş olanlar) Hürmüzan ve onun benzeri olan yabancıları bile kapladı Diğer bir açıdan baktığımız zaman, çağdaş anayasalar, yasama işini anayasanın belirlediği çoğunluğa binaen bir topluluğa (Millet meclisindeki üyelere) verir [85] Genel olarak bu çoğunluk, normal çoğunluk olup ancak bazı istisnai durumlarda farklı bir çoğunluk şartı koşulmaktadır Bu da meclisteki, üyelerin yarısı (gündemde olanlar değil), üyelerin üçte ikisi veya dörtte üçü gibi vs [86] bir çoğunluk şartı koşulmaktadır İslam'da yasama ise esasen kişisel içtihad esasına dayanır Ayrıca ne kadar fazla olursa olsun, herhangi bir çoğunluk, (meclis vs) herhangi bir görüşe zorunluluk (kanun) özelliğini kazandıramaz Bu ancak icma' ile olurki, o da fiili olarak ilk iki halife Ebu Bekir ve Ömer denemlerinden başka bir dönemde gerçekleşmedi Daha önce ayrıntılı olarak açıkladığımız gibi, toplu içtihat (icma') Müslümanlar için zorunluluk sıfatını taşır Kişisel içtihad ise yalnız içtihad eden kimse için zorunludur Sübjektif açı: Burada iki metod arasındaki ihtilaf daha bariz bir şekilde ortaya çıkar Çağdaş doktrine göre, yasama organı (Kurucu meclis veya parlamento) dilediği yasayı çıkarma hakkına sahiptir Özellikle anayasayı değiştirme yetkisi olan "Pouvoir Constituant" için bir sınır yoktur İslam hukukundaki içtihada gelince; yasal olan hükümlerin semavi kaynaktan alınmasıyla sınırlıdır Bu kaynaklar da Kur'an ve Sünnet'tir Bu sebepledir ki, içtihad sahasında İslam hukuku usulünde uzman kişiler, iki çeşit hükmü birbirinden ayırt etmektedirler: Ebedi olup içtihad yapılması caiz olmayan hükümler, söz edilmemiş bazı konular ve içtihad yapmanın caiz olduğu hükümler İçtihad yapmanın caiz olmadığı hükümler: Delil ve sübut olarak hakkında kafi (kesin) nas (kanun maddesi ayet) varid olan hükümler olup bunlar; zina haddinin gerekliliği, hırsızın elinin kesilmesi, Müslüman kadının Müslüman olmayanla evlenmesinin haram kılınması; faizin, içkinin, kumarın ve muharremlerin (anne, kızkardeş, teyze, hala, kız evlat, anneanne, babaanne vs) evlenmesinin haram kılınması gibi belirlenmiş bazı kefaretler ve cezalardır İçtihad yapmanın caiz olduğu hükümler: Hakkında nas varid olmayan hükümlerdir Burada müçtehid dilediği hükümleri icat etme hakkına sahip olmadığı gibi, aksine yeni hüküm Kur'an ve sünnet in koymuş olduğu kaidelerin ve hükümlerin üzerine bina edilir Bu sebeple içtihad için, istenilen hedefe ulaşmayı gerçekleşmeyi garantilemek için ayni olarak bu şartların kişide bulunması gerekmektedir Diğer taraftan dikkat edilmesi gereken bir şey daha vardır O da içtihat sahası bahsettiğimiz bazı engellere rağmen geniştir Çünkü üzerine bina edilen genel usuller göz önünde bulundurulursa, fıkıh usulü ilminin açıkladığı gibi esnektir Bütün zaman ve çağlarda toplumun yasal ihtiyaçlarına karşılık vermeye garanti eder Bu sebepledir ki hem İslam hukuku hem de çağdaş hukuk kültürüne sahip olan bazı İslam hukuku uzmanları büyük çoğunluktaki çağdaş yasaların İslam undaki içtihad kaidelerine muhalefet etmedikleri sonucuna vardılar Bu anlamda büyük üstadımız merhum Şeyh Abdurrahman Tac şöyle der: "Tek cümle ile ifade etmek gerekirse, kamu yararına gerçekleştirilmesi için yapılan yasanın hükümlerinden bir hüküm veya tasarruflardan bir tasarruf İslam hukuku delillerinden bir delile zahiri muhalefet ettiğine binaen, kişinin İslam hukukuna ters düştüğünü görmesi doğru değildir Bunun tam tersine delillerin anlaşılması, ruhunun açıklanması (tanıtılması) amaçlarının teşhis edilmesi, yasamanın sırlarını açıklayıp özel sebeple varid olan ile ilgili hükümleri birbirinden ayırmak gerekir İkinci çeşit hükümlere muhalefet İslam hukuku sahasındaki siyasi hükümlere müdahale etmek anlamına gelip buna teşebbüs etmek yasak ve zarar vericidir [87] [88] İki Sistem Arasında Yakınlaşma İslâm Ve Çağdaş Hayat Şüphesiz bahsettiğimiz şekilde ferdi içtihat, çağdaş devletle yasama kaynağı olmaya uygun değildir Halkın çıkarları göz önünde bulundurularak gerekli ve şu anda yapılması icap eden, idare edenler ve idare edilenlerin herkesin boyun eğeceği zorunlu ve genel bir kaidenin olması gerekliliğidir Çağdaş demokrasilerde halk, kendi kendisini temsilcileri vasıtasıyla idare ediyorsa, bize göre bu iki sistem arasında uyum sağlamak aşağıdaki gibi mümkün olabilir: Müçtehidde bulunması gereken özelliklerin günümüzde kazanılması, belli miktardaki İslam kültürüne sahip olan bir kişide ancak mümkün olabilir Çağdaş devlet mademki eğitimi israfı altında bulunduruyorsa içtihad şartlarının belirlenerek, devletin resmen kabul ettiği bir diplomayı taşıyana, yapılacak kesin tesbitten sonra, içtihad mertebesine ancak varmış olan kişiye, bu diplomanın verilmesiyle bu mümkün olabilir Daha sonra bu diplomaya sahip olan kişilerden oluşan istişare meclisi meydana getirilerek, bu meclise İslam hukuku genel usullerine mutabakat düzeyini değerlendirme ve yasama organı yasayı yasallaştırmadan önce kanun tasarılarının tümü arzedilir Daha sonra kanun, kanun sıfatını kazanmadan önce, bu görüş yasama organına arzedilir Bu metod hiçbir şekilde çağdaş anayasa usullerine ters düşmez, çünkü seçilen meclislerin görevlerini ifa etmeleri ve eksikliklerini kapatabilmeleri için adaylardan teknik ihtisas şartını mutlaka aramaları sebebiyle üyelerindeki eksiklikleri kapatabilmeleri için adaylardan teknik ihtisas şartını mutlaka aramaları sebebiyle üyelerindeki eksiklikleri kapatabilmelerî için, teknik ve uzman kişilerin yardımlarına ihtiyaçları vardır Bu sebepledir ki çeşitli sahalarda devlet düzeyinde teknik meclisler çoğalmış durumdadır Büyük çoğunlukta, Arap ülkelerinin anayasalarındaki ilk maddelerinde "İslam, devletin resmi dinidir", "İslam hukuku, yasama (esas veya ana kaynak) kaynağıdır" kitabın başında da zikrettiğimiz gibi ifadesi garanti edildi ise de, uygulama safhasına konulmadığı takdirde, bu maddeler mücerred lafta kalan sloganlardan ibaret olarak kalacaklardır Ömer b Hattab (ra) sabit İslam usulleriyle halkın değişen ihtiyaçları arasında uyum sağlamayı başardıysa, turasımızı muhafaza etmek istiyor, Müslüman toplulukların çıkarlarını korumayı gerçekleştirmek için aynı zamanda gelişmiş olan çağdaş sistemlerden iktibas etmek istiyorsak, neslimizin bu uyumu gerçekleştirmeye daha fazla ihtiyacı vardır İslam dini, gerek semavi gerekse semavi olmayan diğer dinlerin aksine fıtrat dinidir Bu din Müslümanların nefislerine işlemiştir Halkın günah işlemiş, kompleksiyle yaşaması toplumsal çıkarların zararınadır Bu kompleks ise gerçek değildir ve vehimlerden başka bir şeye dayanmaz Birçok dindar kişi ilmi esaslara dayanmadan yasamızın İslami olmadığım görmekledirler Bu ise İslam ve çağdaş hukuk kültürünü bir arada ihtisas eden araştırmacı alimlerin is-bat ettikleri gibi, araştırma ve tasarlama yapıldığında, gerçek bir mesele değildir Hayatın gereklilikleri ile akidelere (ideolojiler) arasındaki zahiri sürtüşmeleri ortadan kaldıracak, teklif ettiğimiz çözüm yolu aynı zamanda pratik olarak kolay çözüm yoludur Anayasal olarak kabul edilmiş, tartışmanın söz konusu olmayacağı prensiplerden herhangi birini de iptal etmediği gibi, buna ilave olarak ciddiyet ve aktivitesiyle bir Arap ülkesi düzeyinde değil, bütün Arap alemi düzeyinde yasama uyumu sağlar Çünkü seçilmiş ilmi bir heyete "yasama prensibi" sevkedildiğinde Müslümanların nefislerinde sükun ve rahatlamaya ne sebeple olursa olsun, haksız olarak, dinden başka ortaya atacakları (silah olarak çekecekleri) bir şeyleri olmayan ve ıslah için her çabaya karşı çıkan dondurucu taraftarlarının da yolunu keser Aynı zamanda bizim teklif etmiş olduğumuz çözüm yolu, çağdaş Arap anayasaları gölgesinde kabul edilen vesiledir Çünkü bu anayasalar yasama işini seçilen meclislere terk etmektedirler ki, bu meclisler üyeleri için en düşük eğitim düzeyinden başka şart koşmanlaktadırlar Bu şart da okuma yazma bilme şartıdır Şayet millet meclisi üyeleri, halkın ihtiyaçlarını güzel bir şekilde dile getiriyortarsa, halkın ihtiyaçlarının karşılanması İslam yasasımn üzerinde inşa olduğu büyük esaslar muhtevasında gerçekleşmesi mümkün olabilir Bu sahada müçtehidlerin rolü, kanun tasarısı kanunlaştıktan sonra, veto etmekle daraltılmamalı, bunun aksine daha iyi olan önceden tedbir alma yolu benimsenerek yeni yasalar henüz hazırlama merhalesinde iken bu heyete arzedilmelidirki, bu heyet önceden (tasarı kanunlaşmadan) kanun hakkındaki görüşünü ifade edip yasamada İslam prensiplerine mutabakat sağlamasına öncülük etsin Yasama İslam esaslarını okuyan şunu bulacaktır ki, bizim teklif etliğimiz çözüm, seçilmiş millet meclisinin yasamadaki otoritelerine herhangi bir engel teşkil etmez Çünkü yasamada İslam prensipleri bir taraftan Müslüman topluluklar, diğer taraftan ise Müslümanların işlerinin koordine edilmesine ve dünyevi çıkarlarına mani olmaz [85] Ayrıntılı bilgi için "Anayasa Hukuku Prensipleri" isimli eserimize başvurabilirsiniz [86] Tek meclis (millet meclisi) iki meclis (millet meclisi ve senato) [87] Bahsettiğimiz eserin 21 sayfasında o bu konuda bazı örnekler vererek şöyle devam eder : " Kur'an ve Sünnette mukarrer olan zekat ve öşür dışında ek olarak bugün zenginlerden ve ödeyebileceklerden vergi alınması için kanunlar çıkarılırsa ne İslam Hukuku'na ters düşer, ne de icat etme olarak nitelendirilebilir İslam Hukukunda bunu yasaklayan naslar (kanun maddeleri, Kur'an ve Sünnet'te) yoktur Zekat ve öşür vergileri toplumun ihtiyaçlarına cevap veremiyorsa, gelir ve üretim vergileri yasallaştınlabilir Aynı zamanda savaşta öldürülen düşmanların ganimetleri hakkında, kim ki, birini öldürürse ganimetlerini imamın uygun gördüğü gibi, kamu çıkarları doğrultusunda harcanması için Beytülmale getirmesi gerekir dersek, İslam Hukuku'na ters düşmeyiz Biz bunu demekle Resulullah'ın hadisine de aykırı bir şey yapmış olmayız” "Kim ki birini öldürür ve öldürdüğü (kişi üzerinde geçerli bir) gerekçesi varsa (haklı olarak öldürmüş ise) ganimeti onundur" Bu hükmün genel olduğu ve her zaman uygulanması gerektiği söylenemez (a) Buradaki durum siyasi hükümlerden olup her çağa göre çıkarların değişmesiyle değişen bir hükümdür Örnek olarak diyebilir ki, bugün kamu maliyesinin metodu ve infab, sınırların korunması ve ordunun eğitilip hazırlanmasında İslam devletinin ilk kuruluşundaki metod ve yolları uygulamamız zorunlu değildir [88] (a) Daha önce Ömer b Hattab'ın bu konuda Irak topraklarının gazilere taksim edilip edilmemesindeki konu üzerinde olan gelişmeleri yazar nakletmİşti O zaman bu, Müslümanlar tarafından (icmai) toplu olarak kabul edilmişti Nasıl ki, Kur'an ve Sünnet hükümleri Müslüman için zorunlu ise icma' da o derece (üçüncü kaynak ve derecede) zorunludur Ömer (ra)'in bu konudaki içtihadını daha önce başka bir konuda ayrıntılı olarak görmüştük |
|