Asr-İ Saadette Mizah |
08-02-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Asr-İ Saadette MizahASR-I SAADETTE MİZAH Yrd Doç Dr Akif Köten (Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi, Bursa) Akif Köten 1951 yılında Samsun'un Ladik ilçesinde doğdu 1969 yılında Çorum tHLnden, 1973 yılında İzmir Yüksek îslam Enstitüsünden mezun oldu 1977-1982 yılları arasında Bursa Yüksek îslâm Enstitüsünde Hadis Asistanlığı ve öğretim üyeliği yaptı 1982 yılında Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Hadis öğretim görevliliği yaptı 1983 yılında "Kadı îyaz'ın Hayatı, Eserleri ve Hadis Şerh Metodu" konusunda tez vererek doktor oldu 1992 yılında yardımcı doçent oldu Halen aynı fakültede Hadis anabilim dalında öğretim üyeliği görevine devam etmektedir Eserleri: - Hz Peygamber'in Devlet Başkanlığı - Hz Peygamber Döneminde Şaka ve Bazı Şakacı Sahabiler [1] Birinci Bölüm MİZAH KAVRAMI I Mizaha Olan İhtiyaç Ve Mizahın Faydaları Melekler veya hayvanlar gibi tek yönlü bir varlık olmayan insanın hem melekî, hem de hayvanı yönleri vardır Bunun için özellikleri, ihtiyaçları, tatmin yolları, çok değişik ve komplikedir Mülevven mizacının tabiî bir sonucu olarak insanın, devamlı bir hal üzerinde kalması veya uzun bir süre aynı hali sürdürmesi 'mümkün değildir Onun tabii özelliklerinden biri de yorulma, bıkma, usanmadır Bu durumlarda insan, Önceden yaptıklarının zıddını veya daha değişik şeyleri yapmak suretiyle dinlenir, hal değiştirir Mesela, bedenen yorulup sıkıldığı zaman istirahat ederek dinlenmesi ne kadar normal ise, ciddi işlerde yorulup sıkıldığı zaman mizah yapması, şakalaşması, birşeyler terennüm etmesi de o kadar tabii ve ihtiyacıdır Dinlenen kişi tekrar çalışma gücüne eriştiği gibi, ruhen bunalan insan da bazan yaptığı veya kendisine yapılan mizahla rahatlamış olarak görevlerim yapma gücüne erişir Rasûlullah'm (sav) meclisinde duyduğu dinî hazzı dışarıda devam ettiremediği için, imanında zaaf olduğunu zannederek Hz Peygamber'e gelen ve bu hareketiyle münafıklaştığını zanneden Hanzala'ya Peygamber Efendimiz'in cevabı şöyle olmuştu: «insan bir zaman böyle, bir zaman da şöyle olabilir» Bu hâdise bize gösteriyor ki, Hanzala gibi vahiy kâtibi ve gayretli bir sahabi dahi, Hz Peygamberin yanında hissettiği duygulan, hayatın dağdağası içinde zaman zaman unutabiliyor ve kendisini dünyevi meşgalelere kaptırabiliyor Demek ki insandaki bu hal değişikliği normaldir Fakat aslolan, insanın bu hale takılıp kalmaması ve dinî duyguları hepten unutmaması dır Günün değişik zamanlarında namazın beş defa tekrar edilmesinin hikmetlerinden biri de, günlük meşgalelere dalan insanoğluna dinî duyguyu bu sıklıkla hatırlatması olsa gerektir Sahabe, Hz Peygamber'in sohbetlerine büyük bir aşkla katılıyor ve O'nu (sav) pür dikkat dinliyordu[2] Bu meclislerin verdiği üstün manevi haz ve sahabenin iştiyakına rağmen Hz Peygamber, onları usandırmamak için ancak fasılalarla ve belirli zamanlarda va'zu nasihatta bulunuyordu[3] Rasûlullah'm (sav) bu uygulaması da insanların, kalben ve zihnen yorulmalarının, usanmalarının gayet tabii olduğunu göstermektedir Gittikçe ağırlaşan hayat şartlarıyla maddeten ve manen daha büyük sıkıntılara maruz kalan insanların, bu sıkıntılardan biraz olsun kurtulmasında ve rahatlamış olarak ciddi işlere tekrar dönebilmesinde mizah, espiri, şakalaşma gibi tabii davranışların müsbet etkisi olacağı kanaatindeyiz «Zaman zaman kalpleri dinlendiriniz»[4] hadisi de herhalde bunu ifade etmektedir Buharî senedi hasen olarak değerlendiren bu hadise, yukarıda geçen Hanzala hadisini şahid göstermektedir[5] Usanan yorulan zihinleri rahatlatma hususunda, Hz Ali'nin tavsiyesi de şöyledir: «Bedenler yorulduğu gibi gönüller de yorulur, usanır Kalplerinizi dinlendirin; ona ulaşacak hikmet yollarını arayın Nefis oyun ister, oyalanmaya meyyaldir, yanlış şeyleri yapmak ister, tembelliğe yatkındır, rahatı arzular, çalışmaktan nefret eder eğer nefsini çok arzularsan yıpratırsın, başıboş bırakırsan hepten rezil edersin»[6] Hz Ali'nin bu tesbit ve tavsiyesi de gösteriyor ki, nefsi arzularından tamamen uzaklaştırmak onu öldürür; zaten bu mümkün değildir, isteklerinin tamamım yapmak ise, onu kontrolden çıkarır ve sefih bir hale sokar Öyleyse onu zaman zaman dinlendirmek, eğlendirmek, neşelendirmek lazım-dırki, bu şevkle insan, tekrar aslî görevlerini yerine getirebilsin İnsan tabiatında mevcut olan mizah duygusu, bu rahatlamayı sağlayan yollardan biridir Aşırı, kırıcı ve haram yollarla yapılmadığı zaman mubah olan ve zaman zaman Hz Peygamber'in yapmış olması cihetiyle de sünnet olan mizahı, mekârim-i ahlâkı tamamlamak için gönderildiğini beyan eden Rasûlullah (sav)'m tamamen terketmesi zaten düşünülemezdi Ne var ki, günümüzde çizilen ve gerçek Islâmî bilgiler yerine gelenekten kaynaklanan bir müslüman tipi var ki, buna göre müslüman; asık suratlı, her zaman ciddi, gülmeyen, güldürmeyen, eğlenmeyen bir kimsedir İslâm'ı iyi bilmeyen cahil-dindar müslümanlar ile, islâm hakkındaki bilgileri gayet sığ ve yanlış olan günümüz aydınlarının zihin-lerindeki müslüman tipi, maalesef böyledir Halbuki Hz Peygamber ve ashabının günlük hayatlarına baktığımızda durumun hiç de böyle olmadığı, yeri geldikçe mizah, espri, şaka, gülme, güldürme, eğlence gibi davranışların en güzel bir şekilde icra edildiği görülecektir Fıtratın gereği olan davranışların, ferd ve toplum üzerinde müsbet etkileri olacağı tabiidir En azından bu davranışlar, bir ihtiyacı giderdiği için insanları rahatlatmaktadır Mizah da böyledir Yerinde ve ölçülü yapılan bir şaka, muhatabı da aynı şekilde rahatlatır ve taraflar arasında sevgi iletişimi meydana getireceğinden sosyal bünyenin sağlamlaşmasına da katkıda bulunur «Allah (cc)'ın rahmetiyle sen onlara karşı yumuşak davrandın Eğer kaba ve katı kalpli olsaydın, şüphesiz etrafından dağılır giderlerdi»[7] ayeti, sert ve asık suratlı olmanın meydana getireceği sosyal çözülmeyi açıkça belirttiği gibi, yumuşaklık, güler yüzlük vb şeylerin de toplayıcı özelliklerini dile getirmektedir Hz Peygamber'in müminin mümine tebessümünü îslâmî Toplumun çimento görevindeki dinamiği olan sadakanın çeşitlerinden biri olarak sayması[8] da, tebessümü doğuran faktörlerden biri olan mizahın sosyal yapıya müsbet etkisini göstermektedir Bazı sosyal-psikolojik tecrübî araştırmalar, mizah duygusuna sahip olmayı, en fazla sevilen kişilik özelliklerinin başta gelenlerinden birisi olduğunu ortaya koymaktadır[9] Mizahın eğitime de büyük bir katkısı vardır Çünkü mizahla anlatım öğrenmeyi, terbiyede takib edilecek böyle bir yol da eğitimi kolaylaştırır Kabiliyetleri varsa, eğitim-öğretimle meşgul olanların buna ehemmiyet vermesi gerekir HzPeygamber'in sünnetinde, bilhassa çocuklara karşı davranışında bunun pek çok örneklerini görmekteyiz[10] |
Asr-İ Saadette Mizah |
08-02-2012 | #2 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Asr-İ Saadette MizahII Mizah Nedir? Nasıl Olmalıdır? MZH kökünden türemiş olan mizah kelimesi, ciddiyetin zıddı, şaka anlamındadır[11] Şaka, gülüşmeye vesile olsun diye, karşısındakini kırmaksızm şaşırtmak veya aldatmak üzere söylenilen söz veya yapılan davranıştır[12] Mizahda muhatabın sevgi ve şefkat duygularını çekme ve iltifat hisleri bulunur Alay, istihza, kü-çümseme vb davranışlara dönüşmemesi için mizah ve şakada, karşısındakini incitme arzusu bulunmamalıdır[13] Mizah ve şakanın yemekteki tuz gibi olması gerekir Lüzumundan fazla yapılan veya dozu kaçırılan mizah, insanın vakar ve mürüvvetini zedeler Eskilerin deyimiyle latife (şaka) latîf olmalıdır Mizah ve şakanın tamamen tecedilmesi, sertlik ve asık su-ratlılık ise sünnete ve Siret-i Nebeviyye'ye aykırıdır[14] Mizah yapmak veya mizah sever olmak kişiyi, kaba ve sert mizaçlı insanlardan ayırır[15] Araplar bir kişiyi övecekleri zaman,-"güler yüzlü", yereceklerinde de "asık suratlı" diye tavsif ederlerdi[16] Genellikle neşeli, güler yüzlü, şakacı insanlar sevilir; öfkeli, asık suratlı kaba, sert insanlar da sevilmez HzPeygamber'in bazan şakalaştığı-nı, şakaya izin verdiğini fakat başkalarım maddeten ve manen rahatsız eden ağır şakalara müsaade etmediğini görüyoruz Bir defasında Ebu Hüreyre; "Ya Rasûlallah sen bize şaka mı ediyorsun?" demiş O da (sav) "Evet, ben şaka yaparım, fakat sadece doğruyu söylerim" diye cevap vermişti[17] Hz Peygamberin sünnetine baktığımızda, dinen mubah görülen mizahda şu özelliklerin bulunması gerektiğini görmekteyiz: a) Mizah dostane duygularla yapılmalı, yapanı ve muhatabla-rı rahatlatmah, öfkelendirmemelidir Zaman zaman kalblerin dinlendirilme siyle ilgili hadis ve müminin diğer müminlere karşı nasıl davranması gerektiğini açıklayan hadislerin umumi ifadelerinin böyle anlaşılması gerektiği kanaatindeyiz b) Mizah; alay, istihza, küçümseme, hakaret, korkutma kasdıyla olmamalıdır Müslümanın eliyle ve diliyle hiçbir müslü-manı rahatsız etmemesi hadisi,[18] alay ve istihzayı nehyeden ayet[19] ve hadisler bu tür mizah ve şakaları yasaklamaktadır Uyuyan bir sahabinin ipini diğerleri şaka niyetiyle aldığında HzPey-ganıber; «Bir müslümanın diğerini korkutması helal değildir»[20] buyurmuştur Savaş öncesinde hendek kazarken uyuya kalan Zeyd b Sabit'in silahı arkadaşları tarafından alınıp korkutulunca Hz Peygamber, böyle bir şakayı doğru bulmamış ve benzer davranışları yasaklamıştır[21] Bu hadislerden de anlaşılacağı gibi şaka, başkasının korku-tulmasma —bilhassa savaş öncesi bir ortamda— sebep olursa caiz değildir Bu hadislerde yasaklanan mizah değil, bu yolla başkalarının korkutulmasıdır «Kardeşinle münakaşa etme, (alaya alarak) onunla şakalaşma»[22] hadisi de böyledir Yani, şaka niyetiyle de olsa başkasıyla alay edilmesi doğru değildir c) Mizah ve şakada yalan unsuru bulunmamalıdır Yaptığı mizahlarda doğruyu söylediğini belirten Hz Peygamber bu konuda şöyle demektedir: «Başkalarını güldürmek için yalan söyleyene yazıklar olsun»[23] «Kul şaka da olsa yalan söylemeyi, doğru da olsa münakaşa etmeyi bırakmadıkça iyi bir mü'min olamaz»[24] «Şaka da dahil, yalan söylemeyene cennette bir köşk garanti ederim»[25] Ancak, şaşırtıcı ifadeler, tevriye vb bu hükmün dışındadır Mesela, cennete girmek için dua etmesini isteyen ihtiyar kadına, «Sen bilmiyor musun, cennete ihtiyarlar girmez» diye şaka yaptığında kadın üzülünce, bu haliyle değil de genç olarak gireceğini söylemesi[26] böyledir Burada yasaklanan şakayla da olsa yalan söylenmesidir, yoksa mizahın kendisi yasaklanmamaktadır [27] III Mizaha Hasredilen Bir Eser Gerek islâm öncesinin cahiliyye Afap Kültürü, gerekse islâm'dan sonraki Arap Kültüründe mizah, nükte, şaka gibi unsurların önemli bir yeri vardır Hz Peygamber ve ashabından nakledilen bazı hadis ve haberlerde de bunların örneklerine rastlamaktayız Nitekim, hemen her hadis mecmuasında az da olsa, bunlara ait örnekler bulmak mümkündür Hadis mecmualarında dağınık olarak bulunan bu tür haberler de dahil olmak üzere mi-zah ve gülmeceyle ilgili hikaye ve bilgilerin toplandığı ilk eser, -bildiğimize göre— ez-Zübeyr Ibnu Bekkar'ın (H 176-256/ M789-870) Kitâbu'l-Fükâhati ve'1-Mizah'ıdır[28] ez-Zübeyr ile çağdaş olan Câhız (H 255) da , Kitabu'l-Haya-van ve el-Buhela'smda, Ibn Kuteybe ed-Dîneverî (H276) Kitâbu'l'Hayauân'mda mizah da dahil pek çok folklorik malzeme toplamışlardır Bunları, Ibn Abdirabbih (H 328) el-Ikdu'l-Ferîd, Şihabuddin Ahmed b Abdilvehab en-Nüveyri (H 732) Nihâyetü'l-Ereb fi Fünûni'l-Edep, Kalkaşendî (H 821) Subhu'1-A'şâ, el-Makkarî (H 1041) Nefhu't-Tıb gibi müellifler takib etmiştir Sika bir ravi olan ez-Zübeyr, uzun süre Mekke kadılığı da yapmıştır[29] Günümüze intikal etmeyen bu eserden ve muhtevasından bahseden kaynaklardan tesbit edebildiklerimize göre, ez-Zubeyr kitabında şu şakalara yer vermiştir: a) Sahabi Nuayman'ın arkadaşı Süveybit'i köle diye satması ve Ebu Bekir'in O'nu kurtarması ve Hz Peygamberin buna uzun süre gülmesi[30] b) Nuayman'm Hz Peygambere hediye ettiği şeylerin parasını Ödetmesi[31] c) Nuayman'm arabinin devesini kesmesi, bedelim Hz Peygamber'in ödemesi[32] d) Nuayman'm Mahreme'ye yaptığı oyunlar[33] e) Nuayman'm, Ebu Süfyan'a takılması[34] Cari Brockelmann'ın Geschishte der Arabischen Literatur-Supplenmentband (GAS) adlı eserinde, ez-Zübeyr'e Mizahu'n-Nebi isimli bir eser daha izafe edilmekte ve Kastallani'nin (H 923) Irşâdu's-Sârî'de bundan bahsettiği bildirilmektedir[35] Fakat Kastallânî'nin burada bahsettiği eöer, Kitabu'l-Fükâheti ve'l-Mizah'tıv[36] |
Asr-İ Saadette Mizah |
08-02-2012 | #3 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Asr-İ Saadette Mizahİkinci Bölüm HZ PEYGAMBERİN VE SAHABESİNİN MİZAHLARI I Hz Peygamber'in Şakaları Peygamberlerin görevi ilahî emirleri insanlara tebliğ etmek, açıklamak, öğretmek, örnek olmak, kabul ettirmek için her türlü gayreti göstermektir Risalet görevini başarıyla ifa edebilmeleri için insanlar tarafından sevilmeleri, sevimli olmaları gereklidir, îlahi bir rahmet olarak verilen bu yumuşaklıkla Hz Peygamber [37]etrafındakilere gayet sıcak ve sevgiyle davranmış, hatta, başta çocuklar olmak üzere onlara zaman zaman şaka dahi yapmıştır[38] Esasen şaka bir zeka işidir Ancak zeki insanlar latîf şakalar yapabilir Hiç şüphesiz insanların en zekisi olan Hz Peygamberin, şaka yapmaması veya şakayı hoş görmemesi zaten düşünülemez O'nun (sav) bu yakınlığından cesaret almış olmalı ki bazı saha-biler de Hz Peygamber'e şaka yapabilmiştir Bunun pek çok örneği vardı Hz Peygamber'in onlara sıcak davranması ve zaman zaman şaka yapması, kendisine yapılan şakalara gülmesi veya mukabele etmesi sahabenin, imanın bir gereği olan Peygamber sevgisini, dine bağlılıklarım artırmış, böylece risalet görevinin ifasında, —az da olsa— böyle davranışların etkisi olmuştur Rasûlullah'ın (sav) bu vasıflarını iyice tanımayan bazı kişiler, mizah, espri, şaka vb lerinin mürûeti (kişiliği) zedeleyen bir nakisa olduğu kanaatine varmışlardı, işte bu kanaatte olanlardan biri Süfyan b Uyeyne'ye (H 198) "mizah bir ayıp mıdır?" diye sorunca cevaben, "Ne ayıbı bilakis sünnettir Çünkü Hz Peygamber; "Ben mizah yaparım, ama daima doğruyu söylerim" buyurur" demiştir[39] Hz Peygamber'in siretiyle ilgili eserinde Ibnu'1-Kay-yım (H 751); "Allah Rasulü (sav) şakalaşır ve şakalarında sadece doğruyu söylerdi Tevriyeli konuşur, tevriyesinde de yine yalnız hakikati söylerdi" [40] demektedir Hz Peygamberin mizahlarını iki grupta toplayabiliriz: [41] A- Hz Peygamberin Çocuklarla Şakalaşması On yıl hizmetinde bulunduğu için Hz Peygamber'i çok iyi tanıyan Knes b Malik O'nun (sav) çocuklarla en çok şakalaşanbir kimse olduğunu bildirir Bu şakalara şu örnekleri verebiliriz: [42] 1) Hz Hasan Ve Hüseyin'le Şakalaşması Hz Peygamberin en çok şakalaştığı çocuklar şüphesiz ki torunları Hasan ve Hüseyin idi Hasan ve Hüseyin'in ellerinden tutar, ayaklarını ayaklarına koyar, göğsüne çıkarır ve göğsündey-ken onları öperdi[43] Bazan onları omuzuna bindirirdi[44] Hz Peygamber ashabla birlikte bir yemeğe giderken yolda oynamakta olan Hüseyin'e rastladı, topluluğun önüne geçerek kollarını açtı ve onu çağırdı Gelmek istemeyen Hüseyin sağa sola kaçtı, HzPeygamber de gülerek onu yakalayıncaya kadar arkasından koştu, yakalayınca, bir elini çenesinin altır-a, diğerini ensesine koyarak onu öptü ve ona dua etti[45] Cabir'in anlattığına göre Hz Peygamber Hasan ve Hüseyin'i sırtına bindirmiş, dört el üzerinde yürümekte ve, «Deveniz ne güzel deve, siz de ne iyi binicilersiniz» diyerek onları taşımaktadır[46] Hz Peygamber genellikle torunu Hasanı «luka: yaramaz, haylaz" diye çağırırdı[47] Bu misallerden de anlaşılacağı gibi Rasûlullah (sav) torunlarıyla hem fiilen, hem de sözle şakalaşmıştır [48] 2) Hz Enes'le Şakaları Hz Peygamber zaman zaman Enes'in ailesini ziyaret ederdi Birgün kardeşini çok üzgün görünce sebebini sordu, onlar da çok sevdiği ve devamlı oynadığı kuşunun öldüğünü söylediler Hz Peygamber, küçük bir çocuk olmasına rağmen ona taktığı lakapla: «Ya Ebâ Umeyr! Mâ faale'n-nugayr: Ey Ebu Umeyr! Ne oldu Nu-gayr?» diyerek şakalaştı, üzüntüsünü hafifletti Daha sonraları her gördüğünde böyle diyerek onunla şakalaşırdı[49] 2- On yaşından itibaren Hz Peygamber'in hizmetinde bulunan Enes'e bazan, "Ya zelüzüneyn: Ey iki kulaklı" diye şaka yapar,[50] bazan da kakülünü çekerek şakalaşırdı[51] 3- Birgün Rasûlullah (sav) kovadan ağzına su almış ve beş yaşındaki Mahmud İbnu'r-Rebi'in yüzüne püskürtmüştü[52] Ömrü boyunca Mahmud bu hadiseyi aziz bir hatıra olarak nakletmiştir [53] B- Sahabilerle (Yetişkinlerle) Şakalaşması Ashabını çok seven Rasûlullah (sav), bu sevgisinin bir izharı olarak bazan onlara şaka yapardı Mesela: 1- Bir defasında Ebu Hüreyre, Hz Peygamber'in hareketini tam anlayamamış, O'ndan böyle birşey beklemiyor olmalı ki, yaptığı karşısında; "Bize şaka mı ediyorsun ya Rasûlallah?" diye sormuş, Rasûlullah (sav) da; "Evet, ben şaka yaparım, fakat sadece doğruyu söylerim" cevabım vermiştir[54] 2- Hz Peygamber'in kendisini bir deveye bindirmesini isteyen bir sahabiye cevabı, "Evet seni bir deve yavrusuna bindireyim" olunca adam taaccüb eder ve, "Ben yavru deveyi ne yapayım" der Adamın şaşırdığını gören Hz Peygamber, —zaten maksadı budur— tebessüm ederek; "Bütün develer, bir ana devenin yavrusu değil midir?" demek suretiyle şaka yaptığım ihsas eder[55] 3- Enceşe, Veda Haccı dönüşünde Rasûlullah'm (sav) hanımlarını taşıyan develeri sürmektedir Yanık sesi ve hızlı ritmiyle söylediği şarkılar develeri koşturunca Rasûlullah (sav); "Ey Enceşe! yavaş sür billurları (kırmayasm)" diyerek hanımların nazik olduklarım, bu süratten incinebileceklerini ima suretiyle şaka yapar[56] Bu hadisi Enes'ten rivayet eden Ebu Kılabe der ki; "Hz Peygamber öyle bir söz söyledi ki, sizden biri bunu söyleseydi, bundan dolayı onu alaya alırdınız" Ebu Kılabe'nin bu açıklamaya ihtiyaç duyması, o devirde Hz Peygamberin bu tür şakalarından tam haberdar bulunulmadığı veya normal karşılanmadığını göstermesi yönünden önemlidir 4- Cennete girmek için dua etmesini isteyen ihtiyar ensârî kadına Rasûlullah (sav); "Sen bilmiyor musun, ihtiyarlar cennete girmez" deyince, kadın üzüntüsünden ağlamaklı hale geldi Hz Peygamber gülerek: "Sen hiç, 'Onları (kadınları) bakire, eşlerine düşkün ve hepsini bir yaşta kılmışızdır" [57]ayetini okumadın mı?"[58] dedi Onun Cennete bu haliyle değil de, genç bir kız olarak gireceğini Hz Peygamber böyle bir şakayla bildirmiştir 5- Hz Peygamber ensardan birini çağırttı, adam saçlarından sular damlayarak gelince "Herhalde işini aceleye soktuk" dedi[59] 6- Rasûlullah (sav) bir kadına, kocasının gözünde ak olduğunu söyler Kadın üzgün bir halde kocasına gelir ve Hz Peygamberin kendisi hakkında söylediklerini aktarınca adam bunun bir hastalık değil, herkesin gözünde bulunan beyaz kısım olduğunu belirtir[60] Zaten Hz Peygamber'in kasdettiği de budur [61] II Sahabenin Hz Peygamber'e Yaptığı Şakalar Saygı ve sevginin değişik tezahür yollarından biri olan mizah ve şaka, sahabe tarafından kendisine yapıldığında Hz Peygamber, tebessümle veya mukabil bir şakayla cevap verirdi Hatta bu konuda biraz ağır şakalar da yapsalar yine tebessümle karşılardı, ileride daha genişçe ele alacağımız gibi, Nuayman'ın şakaları genellikle böyle idi Bu tür şakalara şu Örnekleri verebiliriz: 1- Hz Peygamber'in odasına girmek için izin isteyen Hz Ebu Bekir, kızı Âişe'nin yüksek sesle bağırdığını işitir, içeri girince te'dib için üstüne yürür, fakat Rasûlullah (sav) önüne durarak onu korur Ebu Bekir; "Rasûlullah'a karşı niçin bağırıyorsun?" diye kızını azarlar ve öfkeli bir şekilde dışarı çıkar O çıkınca Hz Peygamber, "Gördün mü, seni bu öfkeli adamın elinden kurtardım" diye takılır, aradan zaman geçer bir gün Ebu Bekir yine eve gelir, ortalığı sakin görünce; "Ha şöyle, beni kavganıza soktuğunuz gibi sulhünüze de ortak ediniz" der, Rasûlullah (sav) da ona; "Biz de öyle yaptık, öyle yaptık" diye cevap verir[62] 2- Hz Peygamber zaman zaman hammlanyla şakalaşır, aynı şekilde hanımları da O'na (sav) şaka yaparlardı Hanımları içinde en çok ilgi duyduğu da Hz Âişe idi Gerek gençlik ve güzelliği, gerekse bilgi ve zekası yönüyle ez-vac-ı tâhirât arasında temayüz eden Hz Âişe'nin, Hz, Peygamber'e karşı bazı muamele ve şakalarında ileri gittiği olurdu Bir defasında, annesinin de bulunduğu bir sırada, Hz Peygamber'in huzurunda yaptığı bir şakada biraz ileri gitmiş olmalı ki annesi: "Ya Rasûlallah! Bu mahalle insanlarının bazı şakaları ok torbasındandır (ok gibi kesindir)" dedi; Buna cevaben Hz Peygamber de; "Bilakis bizim şakalarımız, bu mahalle insanlarıdır" dedi [63]Hadisedende anlaşılacağı gibi, Hz Âişe'nin yaptığı mizah biraz sertçe olmuş, fakat Rasûlullah (sav) buna pek alınmamış, kendisinin de onlara böyle şakalar yaptığını dile getirmiştir 3- Tebuk gazasında Avf b Malik, küçük deri bir çadırda bulunan Hz Peygamber'in yanma gelir, selam verir, selamını aldıktan sonra Rasûlullah (sav); "içeri gir" der "Bütün vücudumla mı yoksa yansıyla mı Ya Rasûlallah?" deyince; "Evet, bütün vücudunla" der[64] 4- Hz Ömer, Hasan ve Hüseyin'i Hz Peygamber'in iki omuzu-na oturmuş halde görünce onlara; "Altınızdaki at ne kadar kıymetlidir?" diye şaka yapar Her ne kadar Hz Ömer, Hasan ve Hüseyin'e hitap etmişse de Rasûlallah (sav) Hz Ömer'e; "Onlar da ne iyi binicidirler" diye karşılık verir[65] 5- Buna benzer bir şakayı da Ibn Abbas nakleder Hüseyin'i Hz Peygamber'in omuzunda gören birisi ona: "Ne iyi bir bineğe binmişsin" deyince Rasûlullah (sav) "O da ne iyi binicidir" diye cevap vermiştir[66] 6- Birgün Hasan ve Hüseyin kaybolur, uzun aramalardan sonra onları Hz Peygamber, çok korkmuş bir halde bulur, öper okşar ve her ikisini birer omuzuna oturtarak getirmektedir Bu durumu gören Selman, belki de onları bulmanın sevinciyle; "Ne mutlu size, bineğiniz ne de güzelmiş" diye şakalaşır Rasûlullah (sav) da ona; "Onlar da ne iyi binicidirler! Babaları ise onlardan da hayırlıdır"[67] diye cevap verir Son üç misalde de görüldüğü gibi Hz Peygamber, ata benzetilerek kendisine şaka yapılmasına kızmamış hatta onlara, ilgili bir benzetme ile cevap vermiştir Şakaları kendi kültürü içinde değerlendirmek lazımdır Me-sala bir müslümanm hoşlanıp güldüğü bir şaka başka bir din mensubunun hoşuna gitmeyebilir veya bunun zıddı da olabilir Aynı dine mensub farklı milletleri, hatta aynı milletin değişik bölgelerindeki insanları aynı şaka güldürmeyebilir Dahası, bir milletin güldüğüne diğeri kızabilir Bir de, şakada dil unsuru dikkate alınmalıdır Mesela Arap Dili ve Kültüründeki bir şaka, başka bir dili çevrildiği zaman aynı espri kalmıyabilir veya tamamen yanlış an laşılabilir Bu nedenle, bilhassa Hz Peygambere bazı sahabilerb yaptığı şakaları değerlendirirken bu unsurlara dikkat etmek ge rektiği kanaatindeyiz Mesela bazı sahabilerin, omuzlarında Ha san ve Hüseyin'i görünce Hz Peygamber'i ata, deveye, bineğe,, benzetmeleri böyledir Türk Kültüründe deve benzetmesi, hoş karşılanmaz, hatta hakaretâmiz bir ifade olarak değerlendirilir Fakat Arap kültüründe at ve deve benzetmesi gayet normaldir Böyle bir anlayıştan dolayı bir sahabi latife yapmak için Rasûlullah'ı (sav), ata veya deveye benzetebilmekte, bunda herhangi bir sakınca görmemektedir Hz Peygamber'in de tebessümle karşıladığı bu şakayı müslüman bir Türk de böyle değerlendir-meli ve O'na (sav) hürmetsizlik gibi görünmemelidir Allah ve Rasûlünü herşeyden daha çok seven sahabenin, hürmetsizlik ifade edecek bir şekilde şaka yapması düşünülemez Diğer taraftan, hakaret, istihza, alay geçmek gibi maksatlarla Rasûlullah? (sav) yapılan şakajar, velevki arkasından olsun, haramdır[68] |
Asr-İ Saadette Mizah |
08-02-2012 | #4 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Asr-İ Saadette MizahÜçüncü Bölüm SAHABENİN ŞAKALARI VE BAZI ŞAKACI SAHABİLER Allah ve Rasûlü'ne (Kitap ve Sünnet) tabi olmada en büyük gayret ve hassasiyeti gösteren, insanlık tarihinin tanıdığı en iyi ve örnek nesil olan,[69] Allah Teala'mn (cc) rızasını kazanan,[70] Hz Peygamberin, ümmetinin en hayırlıları olduğunu belirttiği[71] sa-habe-i kiram, bütün bu üstün vasıfları yanında nihayet birer insan idi Kur'ân ve hadislerde beşer olduğu vurgulanan bir peygamberin arkadaşları oldukları için de, beşerî yönlerinin tezahürü olan davranışları örnek olarak Hz Peygamber1 de görüyorlar, kendi davranışları da O'nun (sav) tarafından kabul ve anlayışla karşılanıyordu Hataları ve sevaplarıyla insanı insan olarak ele alan islâm, beşerî yapının gereği olan, itidalde k:alıp ifrat ve tefrite kaçmayan hiçbir davranışın önüne durmamış, onu zemmetme-mistir, işte böyle tabii bir ortamda yaşayan sahabiler, aşırılığa kaçmamak, mubah olan sınırlarda kalmak şartıyla mizah, espri, nükte, şaka, eğlence gibi şeyler de yapmışlardır Hemen şunu belirtelim ki, bu davranışlarda dinin cevaz vermediği unsurlar olduğunda Hz Peygamber onları ikaz etmiş, onlar da bunu terket-mislerdir Tabiinden Bekr b Abdullah el-Müzeni (H106)[72] sahabe hakkındaki bir tesbitinde şöyle demektedir; "Hz Peygamber'in ashabı, birbirlerine karpuz atarak şakalaşırdı Gerçek işler ortaya çıktığı zaman da onlar, tam bir erkek olurlardı"[73] Ashab-ı Kiram'm hemen bütün zamanını Hz Peygamberin yanında, mescidde, tamamen dini bir atmosferde geçirdiğini zannetmek doğru değildir kanaatindeyiz Onların herbirinin, maişetlerini temin için bir meşguliyetleri olduğu gibi, çok az da olsa bazılarının, beşeri zaafları sebebiyle dini hayatlarında bazı eksiklikleri, hata ve günahları oluyordu Hz Peygamber ve ashabının yaşadığı bu tabii hayatın içinde çeşitli günlük olaylar, çabşma-dinlen-me, zorluklar-kolaylıklar, neşeli ve kederli anlar, ibadetler istirahatlar, ciddi ve eğlenceli şeyler birlikte bulunuyordu Hadislerin ihtiva ettiği konulara genel olarak baktığımızda daha çok iman, ibadet, muamelat, ukubat, ahlak, tarihi olaylar, menakib, tergib ve terhib, ahiretle ilgili bilgiler, kıssalarm anlatıldığın: görürüz Günlük hayatta yaşanan fakat kayda değer olmayan, alalade-sıradan olaylar sonraki nesillere, ya hiç aktarılmamış veya çok cüzî bir kısmı aktarılmıştır Yani, mevcut hadis ve haberlere bakarak sahabenin sadece bunlarla meşgul olduğunu söyleyemeyiz Çünkü onlar da birer insandı, her anlarını pür dikkat din: meselelere veremiyorlardıHanzala'nm Hz Peygamber'e şikayeti, usanırlar endişesiyle Rasûlullah'ın (sav) devamlı değilde belirli gün ve saatlerde vazetmesi de bunu göstermektedir Sahabenin yaşadığı sıradan günlük hayatın ayıklanarak nakledilen bu tarafı, bir de âlimler ve vaizler tarafından günümüz insanına anlatılırken tekrar ayıklanınca, ortaya çıkan tablo sahabenin tamamen mukaddes bir havada yaşadığı, ancak yaşayabilecek kadar dünyayla ilgilendiği, adeta melekler gibi ruhani bir hayat sürdükleri şeklinde anlaşılmaktadır Halbuki hayat bir bütündür Yani beşeri yapının gereği olan her tür davranış cemiyette bulunur Dinin görevi ntratta var olan arzunun helal hudutlarım çizmek, kötü çirkin ve zararlı bir şekilde gerçekleştiği Asr-ı Saadeti her yönüyle, bir bütün halinde ele almalı ve islâm'ı, günümüz insanına anlatırken bu bütünlük içinde sunmalıdır Eğer islâm'ı böyle anlatabilirsek, cemiyette bulunan her tip insana hitap etmiş ve onlara gerçek dinî bir hayatta yer göstermiş olabiliriz Tabii hayatta cereyan eden olayların bir kısmım dışladığımızda, bir grup insanımızı da dışladığımızı unutmamak lazımdır Had uygulandıktan sonra sarhoşu lanetleyenlere Hz Peygamberin: "Ona karşı şeytana yardım etmeyiniz"[74] tavsiyesinin de bunu kasdettiği kanaatindeyiz Bu açıklamalardan sonra sahabi içerisinde yaptığı şakalarla maruf olan bazı sahabileri ve yaptıkları şakaları ele alalım Yüzbinleri bulan sahabe içinde değişik karakter ve mizacda kimselerin bulunması gayet tabiidir Bazıları sert mizaçlı, vakur kimseler, bazıları serinkanlı, bazıları ilme, bazıları zühde meyilli, bazıları şen-şakrak, şakacı, gülen, güldüren, tiplerdeki kimselerdi Fakat, aynı mizaclardaki bu insanların ortak Özelliği, Allah ve Rasûlünü sevmeleri, dinin emirlerine büyük bir hüsn-ü kabul ile uymaları veya uymaya çalışmaları idi Mizah ve şakaya meyyal mizacda olan sahabîlere şunları örnek gösterebiliriz: [75] A- Nuayman Nuayman b Amr b Rifaa b el Haris b Sevâd b Malik b Ga-nem b Mâlik b Neccâr el-Ensâri Akabe biatlanna, Bedir, Uhud, Hendek ve diğer bütün gazalara katılan Nuayman,[76] ashabın en şakacısı idi[77] ve Hz Peygamber'i de güldürürdü[78] Hatta Rasûlullah (sav) Nuayman'a baktığı zaman kendisini gülmekten alıkoyamazdı[79] Zaman zaman Hz Peygamber'e de şakalar yapan Nuayman, hazan arkadaşlarının teşvikiyle, bazan da muhatabının işi zora sokmasıyla şakalarında ileri giderdi Fakat onun şakaları daima Hz Peygamber tarafından tebessümle karşılanmıştır Zaman zaman içki de içen Nuayman'a bir kaç defa had uygulanmış[80] bu günahı tekrarlaması sebebiyle Hz Ömer ona; "Allah seni rezil rüsvay etsin, lanet olsun" deyince Rasûlullah (sav) "Öyle demeyin, şüphesiz ki O, Allah'ı ve Rasûlünü seviyor" diyerek O'nu korumuştur[81] Başka bir rivayette Hz Ömer; "Niçin bekliyorsun ya Rasûlallah? Bu dördüncü oldu, boynunu vurdursa-na" demiş, oradakilerden birisinin; "Onu Bedir'de gördüm, gayretli bir halde savaşıyordu" diye, hüsn-ü şehadette bulunması, başka birisinin de onu tasdik etmesi üzerine Hz Peygamber; "Bedre katılan birini nasıl (öldürtebilirim)?" demiştir[82] Ibn Sa'd'ın rivayetine göre de Hz Peygamberin O'nu tezkiyesi şöyledir; "Nuayman hakkında hayırdan başka bir şey söylemeyin Çünkü o, Allah'ı ve Rasûlünü sevmektir"[83] Bütün bu şakalarına ve birkaç defa içki içmesine[84] rağmen Hz Peygamberin ona lanet ettirmemesinin ana sebebinin Allah ve Peygamber sevgisi olduğu açıkça belirtildiğine göre, imanı sağlam olan birinin mizacından dolayı veya nefsine hakim olamadığı için bazı hata ve günahlar işlemesinin tabii olduğu, böylelerinin İslâm toplumundan dışlanmaması, elinden tutularak bu kötülüklerden kurtarılmaya çalışılması gerektiği kanaatindeyiz Nitekim bu hadisenin şerhinde îbn Hacer de şöyle demektedir[85] "Bu hadiste, haram işlemekle Allah ve-Rasûlünü sevmenin birlikte olabileceğine delil vardır" Muaviye zamanında vefat eden Nuayman'ın[86] şakalarıyla ilgili pek çok haber vardır[87] Bazılarım ez-Zübeyr b Bekkar'ın Kita-bu'l Fükâheti ve'l-Mizah'mda zikrettiği şakalara şunları örnek verebiliriz 1- Hz Peygamber'i çok seven Nuayman, Medine'ye iyi bir şey getirildiğinde hemen alır, O'na (sav) hediye ederdi Yine bir defasında Nuayman, satıcıda gördüğü nefis balı alıp Hz Peygam-ber'e getirdi ve hediye etti Daha sonra satıcı parayı isteyince, adamı Hz Peygamber'e getirdi ve parayı O'ndan (sav) almasını söyledi Rasûlullah (sav) "Hani hediye etmiştin" deyince "Ya Rasûlallah! Bu güzel balı senin yemeni çok istedim, param olmadığı için böyle yaptım" dedi Hz Peygamber de gülerek adamın parasını ödedi[88] Nuayman'ın birkaç defa yaptığı bu tür şakalara Hz Peygamber alışıktı 2- Arkadaşını köle diye satması: Hz Peygamberin vefatından bir yıl önce Hz Ebu Bekir, Nuayman ve arkadaşı Suveybit'le birlikte ticaret için Busra'ya gitmişti Nuayman, eşyaların başında bekleyen Suveybit'e geldi ve ondan, yiyecek birşeyler istedi Su-veybit, Ebu Bekir gelmeden olmaz deyip reddedince Nuayman; "Vallahi seni kızdıracak bir iş yapacağım" dedi ve az ilerde bulunan deve tüccarlarına gitti, onlara; Maharetli, arap bir kölem var, satın alîr mısınız? Fakat o çok konuşkan biridir, belki size; "Ben hür bir insanım, diyebilir Eğer almıyacaksanız, kölemi bana karşı ifsad etmeyiniz," dedi Onlar da; "Hayır, onu, on deveye alırız" deyince Nuayman develere doğru gitti, onları bağladı ve daha sonra alıcıların yanına geldi Suveybit'i göstererek, "işte bu,buy-run alın" dedi Arabiler Suveybit'e, kendisini satın aldıklarını söyleyince; "O yalancıdır, ben hür bir insanım" dediyse de aldırmadılar ve "Tamam, o senin durumunu bize bildirdi" deyip ipi boynuna geçirdiler ve götürdüler Az sonra Hz Ebu Bekir geldi, durum kendisine anlatılınca arkadaşlarıyla gitti Develeri geri verip Suvey-bit'i kurtardı Olay Medine'de anlatılınca Hz Peygamber ve ashabı yıl boyunca buna güldüler[89] Nuayman'm, Suveybit'i köle diye satması ağır bir şakadır Fakat ikisinin çok yakın arkadaş olduklarını ve Nuayman'm aşırı derecede şakaya düşkün olduğunu hesaba katmak lazımdır Olay anında Hz Ebu Bekir'in, Medine'de de Hz Peygamberin Nuay-man'a kızmaması, hatta gülmelerinin, Nuayman'm şakacı yapısına gösterilen bir müsamaha olduğu kanaatindeyiz Bu olayın uzun bir süre Hz Peygamber ve sahabileri güldürmüş olması da, mizahın toplum üzerindeki müsbet etkisini göstermektedir 3- Arâbînin devesini kesmesi: Bir arabî devesini avluya bağlayıp Hz Peygamberin yanma gider Oradaki sahabiler Nuayman'a; — Canımız çekti, şu deveyi kes de yiyelim Nasıl olsa Rasûlullah (sav) bedelini öder" derler ve onu, adeta bu işe zorlarlar Önce kabul etmemesine rağmen onların ısrarı karşısında Nuayman deveyi keser Arabî çıkıp ta manzarayı görünce bağırmaya başlar Bu çığlıklar üzerine çıkan Hz Peygamber, kimin yaptığını sorar, oradakiler Nuayman, deyince Rasûlullah (sav) onu aramaya çıkar ve saklandığı yerde bulur Bir çukura saklanmış olan Nuayman, üstüne de hurma yaprakları ve dallarını örtmüştür Onu gören bir sahabi; "Onu görmedim ya Rasûlallah!" demekte ve eliyle saklandığı yeri işaret etmektedir Rasûlullah (sav), Nuayman'ı çukurdan çıkarır; "— Sana bunu kim yaptırdı?" diye sorunca; "— Burayı sana işaret edenler yok mu? Beni buna, işte onlar teşvik etti" cevabını verir Durumu anlayan Hz Peygamber, bir taraftan yüzündeki çöpleri silmekte, bir taraftan da gülmektedir Daha sonra da devenin parasını arabîye ödemiştir[90] Kendileri istemesine rağmen o sahabilerin böyle bir işe cüret edemeyip, Nuayman'ı teşvik etmelerinin bazı sebepleri olmalıdır Belki onlar kendileri böyle bir şey yapsa, Hz Peygamberin bunu hoş karşılamayacağım biliyorlardı Çünkü bundan daha hafif bir hadisede Rasûlullah (sav); "Şaka veya ciddî olarak, kardeşinizin malını almanız helal olmaz"[91] buyurmuştu Kanaatimizce onlar Hz Peygamberin, Nuaymamn şakalarına alışık olduğunu biliyorlardı 4- Bir grup şahabı bir su başında konaklarlar Nuayman, o bölgede oturan müşriklere, ileride şöyle olacak böyle olacak diye bazı hikayeler anlatır, onlar da, süt ve çeşitli yiyecekler getirirler Nuayman bunları arkadaşlarına gönderir, onlar da yerler Bu durumu öğrenen Hz Ebu Bekir; "Demek ki gün boyu Nuayman'm kehanetle kazandıklarını yemişim" der ve yediklerini çıkarır[92] 5- Ebu Süfyan'la dalga geçmesi: Medine'de Ebu Süfyan'a rastlayan Nuayman: "- Ey Allah Düşmanı! Ensar'm ulusu Nuayman'ı hicveden sen misin?" diye onu azarlar Neye uğradığını anlıyamıyan Ebu Süfyan özür diler Nuayman gidince Ebu Süfyan'a; "Bunları sana söyleyen Nuayman idi" derler[93] Fakat Nuayman söyleyeceğini söylemiş, muhtemelen, fetih öncesi rica için Medine'ye gelmiş olan ve henüz islâm'ı kabul etmemiş bulunan Ebu Süfyan'a şakasını yapmıştır 6- Mahreme'ye yaptığı oyunları: Olay Hz Osman zamanında cereyan eder Mahreme 115 yaşlarında, gözleri görmemektedir Bir gün mescidde otururken küçük abdest bozmak için kalkar Gözleri görmediğinden nereye kadar gittiğini farkedemez ve mes-cid dışına çıktığım zannederek oturmak ister Etrafındakiler mescidde olduğunu ikaz edince bundan vazgeçer Bu esnada yanma gelen Nuayman onu biraz öteye, mescidin öbür köşesine götürür ve orada işini görebileceğim söyler Mahreme bevletmeye başlayınca etrafındakiler yine, mescide bevlediyorsun diye bağırırlar, fakat iş işten geçmiştir Mahreme, buraya kendisini kimin getirdiğini sorar, Nuayman olduğunu öğrenince de; "Eğer onu bir elime geçirirsem, vallahi bu âsâyı kafasına indireceğim" diye yemin eder Aradan biraz zaman geçer, yine bir gün mescidde Mahreme-ye rastlar Halife Hz Osman da mescidde namaz kılmaktadır Hz Osman namaz kılarken kendisini tamamen namaza verir, dışarıyla ilgisini keserdi Nuayman Mahreme'nin yanma gelir ve ona; "— Hâlâ Nuayman'a kızıyor musun?" der "— Evet, o nerede? Bana göster" cevabını alınca onu, Hz Osman'ın yanma götürür ve, "işte bu!" deyince Mahreme hemen dey-neğini kaldırır ve Nuayman diye Hz Osman'ın kafasına indirir ve onu yaralar "Ne yaptın? Emîrul Müminîn'e vurdun" deseler de olan olmuştur Mahreme'nin akrabaları, Nuayman'ı cezalandır-mak için toplanırlar fakat Hz Osman, Bedir ehlinden olduğu için bunu yapmalarına izin vermez[94] Bu olaylardan sonra Mahreme de pes eder ve Nuayman'dan intikam almaktan vazgeçer Nuayman'm Mahreme'ye doğrudan, Hz Osman'a dolaylı olarak yaptığı bu şakada büyük bir aşırılığın olduğu muhakkaktır Zaten onun şakalarının özelliği budur[95] Başkalarına maddi ve manevi zararlar veren şakalara Rasûlullah'm (sav) izin vermediğini daha önce de belirtmiştik Fakat burada hatıra şöyle bir şey gelmektedir; yapısı icabı muzip bir adam olan Nuayman, Hz Peygamber devrinde de buna benzer şakalar yapmış ve bunların çoğu da O'nun (sav) tarafından tebessümle karşılanmıştı Sahabe de onun bu yönüne alışmış ve belki ondan, hep böyle şeyler beklemekteydi Adeta böyle bir davranış Nuayman'm kişilik özelliği, karakteri haline gelmiş, neredeyse ondan başka bir davranış beklenmemekteydi Arkadaşları da bunu bildikleri için, başkası yaptığında asla katlanılamayacak şakaları Nuayman yapınca tebessümle veya hafif bir öfkeyle geçiştirilmekteydi Hz Osman'ın hem mağdur, hem de Halife olmasına rağmen ona ceza vermemesinin bir sebebi de, Bedrî olması yanında, benzer durumlarda Hz Pey-gamber'in de Nuayman'ı cezalandırmaması olabilir [96] |
Asr-İ Saadette Mizah |
08-02-2012 | #5 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Asr-İ Saadette MizahB- Abdullah B Huzafe İlk muhacirlerden olan Abdullah, 2 Habeşistan Hicretine de katılmıştır Ebu Said el-Hudri onun, Bedre katıldığını ve şakacı bir kişi olduğunu bildirir Hz Peygamberin İslâm'a davet mektubunu Kisra'ya götürmüştür H 19 da Rumlara esir düşmüş, hristi-yanlığı kabul etmemek için pek çok işkence çekmiş, bu esaretten salimen kurtulmuş ve Hz Osman devrinde Mısır'da vefat etmiştir[97] Şakalarından tesbit edebildiklerimiz şunlardır: 1- Ebu Said el-Hudrî'nin anlattığına göre, kendisinin de içinde bulunduğu askeri bir seriyye, ihtiyaçları için ateş yaktıklarında, şakacı bir kişi olan seriyye komutanı Abdullah b Huzafe, gayet ciddi bir şekilde; — Benim emirlerimi dinleme ve itaat göreviniz yok mu? diye sorunca; — Evet derler Bunu üzerine Abdullah; — Emrettiğim herşeyi yapacaksınız değil mi? der, onlar yine; — Evet derler — Öyleyse, şu ateşe girmenizi emrediyorum, der Bazılarının tereddüt edip bazılarının ateşe atlamaya hazır-landıklarını ve gerçekten ateşe gireceklerini anlayınca; — Durun, sizinle şakalaşmak istedim, der ve işi tatlıya bağlar Bu durum Medine'de duyulunca Rasûlullah (sav) "Herkim size, Allah'a isyan olan bir şey emrederse, asla itaat etmeyiniz" der[98] Böyle bir şakanın, askerî görev gibi ciddi ve meşakkatli bir iş esnasında yapılmasının ayrı bir değeri vardır Belki de seriyye komutanı Abdullah, emrindeki askerlerde gördüğü yorgunluk, gerginlik veya Bıkkınlığı böyle bir şaka ile gidermek, onları rahatlatmak için bunu yapmıştı Diğer taraftan, olay Medine'de anlatılınca Hz Peygamber, masiyette itaat olmayacağını belirtiyor, —zaten Abdullah'ın maksadı emrindekileri yakmak değildi— fakat bu davranışından dolayı Abdullah'ı kınamıyor Şayet kınamış olsaydı, dikkatli bir gözlemci ve gayretli bir ravi olan Ebu Said'in (ki kendisi muksirûndandır, yani çok hadis rivayet edenlerdendir) Böyle Önemli bir ayrıntıyı da rivayet etmesi gerekirdi Böyle bir bilgi verilmediğine göre, Hz Peygamber Abdullah'ı kınamamış olmalıdır Mezkûr hadiste de geçtiği gibi Abdullah'ın şakacılığı, Hz Peygamber tarafından da bilindiği gibi, belki de bu nedenle kınanmamış olabilir 2- Bir yolculuk esnasında Abdullah sessizce Hz Peygamberin bineğinin yularını çözmüş, neredeyse Rasûlullah (sav) bineğinden düşecekti Hadisin ravilerinden îbn Vehb; "O'nu (sav) güldürmek için mi böyle yaptı?" diye Leys'e sorduğunda, evet cevabını almıştır[99] Leys'in (H175) açıklamasından da anlaşılacağı gibi, Rasûlullah (sav) iyi niyetle yapılan bu şakayı tebessümle karşılamış olsa gerektir Aksi olsaydı, hadisin sonunda belirtilir, Leys gibi bir muhaddis de böyle bir açıklama yapmazdı [100] C- Zeyd B Sabit Rasûlullah (sav) Medine'ye geldiğinde 11 yaşında olan Zeyd, O'nun (sav) tavsiyesiyle Süryanice'yi 17 günde öğrenmiş, Hz Ebu Bekir devrinde Kur'ân'ın toplanması, Hz Osman devrinde ise cem ve teksiri işine başkanlık yapmış, Kur'ân ve Feraizi en iyi bilen alim sahabelerdendir[101] Tabiilerden Sabit b Ubeyd Zeyd hakkında; "Ailesiyle başbaşa kaldığında insanların en şakacısı, fakat toplum içindeyken en suskunu (en vakarlı, en ağır başlısı) idi" der[102] D- Büreydetü'l-Eslemî Hz Peygamber Medine'ye hicret ederken kavminden 80 kadar kişiyle Gamimde Rasûlullah'a (sav) gelip müslüman olan Büreyde, daha sonra tekrar Medine'ye gelmiş, Hudeybiye'ye katılmıştır Önceleri Medine'ye yerleşmişken daha sonra Basra'ya gitmiş ve Yezid komutasındaki orduyla gittiği Merv'de ölmüştür[103] Kaynakların bildirdiğine göre Büreyde, mizah ve şakayı seven bir sahabi idi[104] E- Üseyd B Hudayr Medine'de ilk müslüman olanlardan ve 2 Akabe'ye katılanlardan biri olan Üseyd,[105] mizah seven şaka yapan bir sahabi idi Bir defasında etrafındakilere birşeyler anlatıp onları güldürüyor-ken Hz Peygamber elindeki deyneği böğrüne dürtmek suretiyle onu ikaz etti Üseyd; "Hakkımı ver, ben de sana vuracağım" deyince Rasûlullah (sav); "Buyur al" dediÜseyd; "Senin sırtında elbise var, benimkinde yoktu" deyince Hz Peygamber gömleğini açtı Bunun üzerine Üseyd O'nu (sav) kucakladı ve sağ küreğim öptü ve; "Ya Rasûlallah, ben bunu istemiştim" dedi[106] F- Hz Ömer Ömer denilince akla vakar, heybet, ciddiyet, sertlik gibi hasletler gelir Böyle bir yapıda olan Hz Ömer dahi, yeri gelince şaka yapmaktan geri kalmamıştır Şu şakaları buna örnek verebiliriz: 1- Hz Ömer, Hasan ve Hüseyin'i Rasûlullah'm (sav) iki omuzuna oturmuş halde görünce onlara; "Altmızdaki at ne kadar kıymetlidir?" diye şakalaşmıştır[107] 2- Hz Ömer, çok hızlı ve kısa namaz kılan bir arabinin namazdan sonra yaptığı duasında, "Ya Rabbi, beni cennette hurilerle evlendir" dediğini duyunca; "Ey adam, parayı az ödedin, karşılığını çok istiyorsun" diye onunla şakalaşır[108] Bu iki örneğe bakarak Hz Ömer'in şakacı bir kişi olduğunu söylemek mümkün değildir Fakat şunu rahatlıkla söyleyebiliriz ki, Hz Ömer gibi sert mizaçlı biri dahi yeri gelince şaka yapmıştır, çünkü bu beşer tabiatının bir gereğidir [109] G- Abdullah B Muhammed B Abdurrahman B Ebi Bekr Ibnu Ebi Atik diye maruf olan Abdullah, sahabi değil tabiin-dendir Hz Âişe'nin kardeşi Abdurrahman'm torunu olan Abdullah, ondan hadis rivayet etmiştir[110] Son derece neşeli ve şakacı bir karaktere sahip olan îbn Ebi Atik, herkese[111] hatta ölüm döşeğindeki Hz Âişe'ye dahi şaka yapmıştır Hz'Aişe hastalanmış, yatıyorken, Abdullah onu ziyaret eder ve; "— Ey anneciğim! Sana kurban olayım, kendini nasıl hissediyorsun?" der — Hz Âişe "Vallahi bu Ölüm derdidir" deyince — Abdullah; "Öyleyse önemli birşey değir diye şaka yapar Onun bu durumda dahi şaka yaptığını gören Hz Aişe; "— Sen hiçbir zaman bunu (şakayı) bırakmıyacaksm" der[112] Ölüm döşeğindeki Hz Aişe'nin yeğeninin kendisine yaptığı şakayı, onun mizaha aşırı düşkünlüğünü bildiği için hoş görmesi, Hz Peygamber'in Nuayman'ın şakalarına gösterdiği müsamahaya ne kadar benzemektedir [113] |
Asr-İ Saadette Mizah |
08-02-2012 | #6 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Asr-İ Saadette MizahSonuç İslam insanı, bedenî ve ruhî yönleriyle tam bir bütün olarak ele alır ve yapısında mevcut olan bütün ihtiyaçların meşru tatmin yollarına müsaade eder Beşerî fıtratın gereklerinden biri de gülmek, neşelenmektir Gülmeyi sağlayan aktivitelerden biri ise, mizah, nükte, espridir Hz Peygamber, başkalarına maddî ve manevî yönden zarar vermemek, aşırılığa kaçmamak, yalan, bulunmamak şartlarıyla şakayı hoş görmüş, hatta kendisi de bazan şaka yapmıştır Başta çocuklar olmak üzere, yeri geldikçe kadm-erkek, genç-ihtiyar her kesimden sahabiye Hz Peygamberin şaka yapması, yumuşak davranması, onların Allah Rasûlüne daha kolay yaklaşmalarına ve O'nu (sav) daha iyi tanımalarına imkan vermiştir Beşer bir Peygamberin arkadaşları olan Ashab-ı Kiram da, gerek O'nda (sav) gördükleri örnekler ve yakınlık ile, gerekse beşeri yapılarının gereği olarak hem birbirlerine, hem de bizzat HzPeygamber'e bazı şakalar yapmış, dini yönden yanlış unsurlar taşıyan mizahlar O'nun (sav) tarafından kınanmış, normal olanlar ise tebüssümle karşılanmıştır Dini özellikleri, beşerî özellikleri, bilgi ve mizaçlarının farklılığı Sebebiyle değişik yapılarda insan tiplerinden oluşan sahabe arasında mizaha meyyal olanlar da vardı Bu tipteki sahabilerin en şakacısı ise Nuayman'dır Akabe biatlannda müslüman olan, Allah ve Peygamber sevgisi bizzat Rasûlullah (sav) tarafından tasdik edilen ve zaman zaman içki de içen Nuayman, bu mizacının bir gereği olarak Hz Peygamber dahil herkese şaka yapmış ve onları neşelendirmiştir Her tipten olduğu gibi bu tip insanların da toplumlarda bulunması bir vakıadır ve böylelerine ihtiyaç da vardır İslâm'ın kabul ettiği meşru sınırları aşmamak şartıyla bu tip insanların davranışları müsamaha ile karşılanır, toplum dışına itilmezse, dinî hayatta onlar da yer bulabilirler Bu konuda Asr-ı Saadet ve bilhassa Hz Peygamber'in uygulamaları bize pekçok Örnek sunmaktadır Günümüz insanına islâm'ı anlatırken beşer ihtiyacının her yönüne cevap veren bu zengin Sünnet hazinesinden istifade etmek, İslâm'ın sadece bir ibadet dini değil, her yönüyle bir hayat dini olduğunu unutmamak gerektiği kanaatindeyiz Ayrıca, günümüzün etkili propaganda vasıtalarından biri olan basın sektöründe mizahın önemi tartışılmaz bir şekilde kendisini göstermektedir Asr-ı Saadet'teki bu mizah anlayışının, günümüz -Özellikle Islâmî- basınına ışık tutup yol göstermesini temenni ediyoruz [114] Bibliyografya Ahmed b Hanbel, el-Müsned, Beyrut ts el-Aynî, Bedruddin Ebu Muhammed Mahmud b Ahmed, Umde-tü'l-Kaari li şerhi Sahihi'l-Buharî Buharı, Ebu Abdillah Muhammed b İsmail, el-Câmîu's-Sahih, İstanbul, 1979 Buharı, Ebu Abdullah Muhammed bİsmail, et-Tarihu'l-Kebir, Haydarabad ts Buharî, Ebu Abdillah Muhammed b İsmail, el-Edebu'l-Müfred, İstanbul 1974 Canan, İbrahim, Hz Peygamber'in Sünnetinde Terbiye, Ankara 1980 Dârimî, Ebu Muhammed Abdullah b Abdirrahman, es-Sünen Ebu Davud, Süleyman b Esas es-Sicistânî, es-Sünen, Humus 1388/1969 Firuzabadî, Mecmuddin Muhammed b Yakûp, el-Kâmusu'l-Muhit, 2 bsk Mısır 1344 Freedmen, Jonathan L ve Arkadaşları, Sosyal Psikoloji, Çev Ali Dönmez İstanbul 1989 el-Hatib, Ebu Bekir Ahmed b Ali el-Bağdadî, Tarihu Bağdad, Beyrut ts Heysemî, Nureddin Ali b Ebi Bekir, Mecmeu's-Zevaid ve Menbeu'l-Fevâid, Beyrut 1967 İbn Abdilberr, Ebu Ömer Yusuf en-Nemerî, el-îstiâb fi Ma'rifeti'l- Ashab, Tah Ali Muhammed el-Becavî, Kahire ts lbnu'1-Esîr, îzzuddîn el-Cezerî, Üsdü'l-Gabe Fî ?na'rifeti's-Sahabe, Mısır 1970 İbn Hacer, el-Askalanî, Tehzibu't-Tehzîb, Haydarabad 1325 îbn Hacer, el-Askalanî, Fet/ıu'l-Barî bişerhi Sahihi'l-Buharî, Bulak 1300 Ibn Hacer, el-Askalanî, el-tsâbe fî Temyizi's-Sahabe, Tah Ali Mu-hammed el-Becâvî Ibnu'l-Kayyım el-Cevziyye, Zadu'l-Mead fî Hedyi Hayrîl-lbâd, Kahire 1390/1970 îbn Mâce, Muhammed b Yezid el-Kazvînî, es-Sünen, Tah Muhammed Fuad Abdulbâkî îbn Manzur, Muhammed b Mükerrem, Lisanu'l-Arab, Beyrut ts îbn Sa'd, Muhammed, et-Tabakatü'l-Kübrâ, Beyrut ts îbn Teymiyye, Ahmed b Abdülvehhâb, es-Sarim'ul-Meslul alâ Şâtımı'r-Rasul, Tah Muhammed Muhyiddin Abdülha-mid Mısır 1379/1960 el-Kâdî îyâz, Ebu'1-Fadl, eş-Şifa bitarifi Hukuki'l-Mustafa, Mısır 1369/1950 Kastallânî, Ahmed b Muhammed, Îrşâdu's-Sârî li-Şerhi Sahi-hi'l-Buharî Kehhâle, Ömer Rıza, Mu'cemu'l-Müellifin Beyrut ts Kirmânî Muhammed b Yusuf, el-Kevâkibu'd-Derarî,Beyrut 1401/19812 bsk Kudâî, Ebu Abdullah Muhammed b Seleme, Müsnedü'ş-Şihâb Tah:HamdiAbdülmecides-Selefî, Beyrut 1407/1986,2 bsk Münavî, Muhammed Abdurraûf, el-Feyzu'l-Kadîr, Beyrut 1391/1972 Müslim, Ibnu'l Haccac, el-Câmiu's-Sahih, Tah M Fuad Abdulbâkî, Kahire 1374/1955 en-Nüveyrî, Şihabüddin Ahmed b Abdülvehhab, Nihayetü'l-Ereb ft Fünuni'l-Edeb, Kahire ts er-Râzî, Abdurrahman îbn Ebi Hâtîm, Kitabul-Cerhi ve't-Ta'dil, Hayrarabad, 1381A 952 Sezgin Fuad, GAS, Leiden 1967 Tirmizî, Ebu îsa Muhammed b îsa, el-Câmiu's-Sahih, Tah Ahmed Muhammed Şakir Tuğlacı, Pars, Okyanus Ansiklopedik sözlük, îstanbul 1978,2 bsk Zebidî, Muhammed Murtaza, Tâcu'l-Arûs, Mısır 1306 Zemahşerî, Ebu'l-Kasım Carullah Mahmud b Ömer, el-Faik fi Garibi'l-Hadis, Tah Ali Muhammed el-Becavî, Kahire ts [115] |
Asr-İ Saadette Mizah |
08-02-2012 | #7 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Asr-İ Saadette Mizah[1] Yrd Doç Dr Akif Köten, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 4/453-454 [2] Buharı, Um, 27 [3] Buharî, İlim, 11-12 [4] Kudai, Ebu Abdullah Muhammcd b Saleme, Müsnedü'ş-Şibah, Tah: Ham-di Abdülmecid es-Silefı, 2 bsk, Beyrut 1407/1987,1, 393 [5] Münavi, Muhammed Abdurrauf, el-Feyzu'l-Kadir, Beyrut 1391/1972 440-41 Acluni, İsmail b Muhammed Keşfu'L-Hafa, 3 bsk Beyrut 1351,1, 435 [6] en-Nüveyri, Şihabuddin Ahmedb Abdulvehhab, Nihayetil'l-Ereb -Edeb, Kahire tsz 4,1-2 [7] Al-i îmran, 3/159 [8] Tirmizi, Birr, 36 [9] Fredman, Jonatban L ve arkadaşları, Sosyal Psikoloji, çev: Ali Dönmez Ara yay İstanbul 1989,150 [10] Daha geniş bilgi için bkz İbrahim Canan, Hz Peygamberin Sünnetinde Terbiye, Ankara 1980,159-162 Yrd Doç Dr Akif Köten, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 4/455-458 [11] Firuzabadi, el-Kamusu'l-Muhit, 1 249; î Manzur, Lisanu'l-Arap, 2 593 [12] Tuğlacı, Pars, Okyanus Ansiklobedik Sözlük, 2 bsk İstanbul, 1978, 6, 2708 [13] Zebidi, Tacu'l-Aras, Mısır 1306, 2, 222 [14] Zebedi, age, ay [15] İbn Manzur, age, 2, 593 [16] en-Nüveyri, age, 4,2 [17] Tirmizi, Birr, 57; Buhari, el-Edebu'l-Miifred B 133, H 265 [18] Buhari, îman, 4 [19] Hucurat, 49/14 [20] Ebu Davud, Ede6, 93, H 5004 [21] Ebu Davud, Edeb 93, H 5003; Tirmizi, Fiten, 3 [22] Tirmizi, Birr, 58 [23] Darimi, İstizan, 66; Tirmizi, Zühd; 10, Ebu Davud, Edeb, 88, H 4990 [24] Ahmed b Hanbel, Müsned, 2, 352, 364 [25] Ebu Davud, Edeb, 8, H 4800 [26] en-Nüveyrî, age, 4, 3 [27] Yrd Doç Dr Akif Köten, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 4/458-460 [28] Kehhâle, Ömer Rıza, Mucemu'l-Müelifin, 4 180; GAS, 1, 318 [29] er-Razî, Abdurrahman 1, Ebi Hatim, Kitahu'l-Cerhi ve't-Tadil, 3, 585; el-Hatib el^Bağdadi, Tarihu Bağdat, 8, 369; İbn Hacer el-Askallanî, Tehzi-bu't-Tehzib, 3, 312-313 [30] îbn Abdftber, el-îstiab, 4,1527; îbn Hacer, el-îsabe, 3, 223 [31] İbn Abdilber, age, 4,1529; îbn Hacer, age, 6, 464, 645 [32] İbn Abdilber, age, 4,1528; İbn Hacer, age, 6, 464 [33] İbn Abdilber, age, 4,1529; İbn Hacer, age, 6, 465 [34] îbn Hacer, age, 4, 465 [35] GAS, 1,318 [36] el-Kastallani, İrşadü's-Sari, 9, 500 Yrd Doç Dr Akif Köten, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 4/460-461 [37] Âl-iİmran, 3/159 [38] Kadı İyaz, eş-Şifa, 1, 71 [39] Hüveyri, age, 4, 2 [40] İbnu'l-Kayyım el-Cevziyye, Zadu'l-Mead, 1, 58 [41] Yrd Doç Dr Akif Köten, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 4/463-464 [42] Yrd Doç Dr Akif Köten, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 4/464 [43] Buharı, el-Edebu'l-Müfred, B 124, H 249; B 134, H 270 [44] Tirmizi, Menakıb, 50 [45] îbn Mace, Mukaddime, 11 [46] Heysemî, Nureddin Ali b Ebi Bekr, Mecmeıı'z-Zevaid ve Menbeu'l-Feıcid, Beyrut, 1967, 2 bsk 9,182 (Taberani'den zayıf bir senedle) [47] Buharı, Buyu, 49; Libas, 60; Müsned, 2, 331; 2, 532 [48] Yrd Doç Dr Akif Köten, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 4/464 [49] Müsned, 3,188; Tirmizi, Birr, 57 [50] Tirmizî, Birr, 57; Ebu Davud, Edeb, 92, H 5002 [51] Ebu Davud, Tereccül, 15, h 4196 [52] Buharı, îlim, 18 [53] Yrd Doç Dr Akif Köten, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 4/464-465 [54] Tirmizî, Birr, 57; Buhari, age, B 133, H 265 [55] Tirmizî, Birr, 57; Ebu Davud, Edeb, 92, H 4998 [56] Darimî, İstizan, 65; Buharı, age, B 133, H 264 [57] Vakıa, 56/35,36 [58] en-Nüveyrî, age, 4, 3 [59] Buharî, Vüdu, 34 [60] en-Nüveyrî, age, 4, 3 [61] Yrd Doç Dr Akif Köten, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 4/465-466 [62] Ebu Davud, Edeb, 92, H 4999 [63] Buharî, age B 133, H 167 [64] Ebu Davud,Edeb, 92, H 5000; Ibn Mâce,Fiten, 25 [65] Heysemi, age, 9, 181-182 [66] Tirmizî, Menakib ,31 [67] Heysemi, age, 9,182 (Taberani'den zayıf bir senedle) [68] İbn Teymiyye, es-Sârim, 527-528 Yrd Doç Dr Akif Köten, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 4/466-468 [69] Âl-ilmran, 3/110 [70] Tevbe, 9/100; Fetih, 48/18 [71] Müslim, Fedailu's-Sahabe, 210 [72] Ebu Abdullah Bekir bAbdullah el-Müzeni el-Basri, Enes ve 1 Ömer'den hadis dinlemiş sika bir ravidir (Buharı, et-Tarihu'l-Kebir, 2,90-91) [73] Buharî, age, B 133, H 226 [74] Buharı, Hudud, 4-5 [75] Yrd Doç Dr Akif Köten, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 4/469-471 [76] îbn Abdilberr,el-İstiâb, 4,1526; lbnu'1-Esir, Üsdü'l-Gabe, 5 351 [77] en-Nüveyrî, Şihabuddin Ahmed b Abdülvehhab, Nihâyetü'l-Ereb, 4, 3 [78] Buharı, Hudud, 5 [79] el-Aynî, Bedrüddin, Umdetü'l-Kan, 23, 267 [80] Bir kaç defa Hadd-i Hamr uygulanan sahabinin ismi bazı rivayetlerde "Nuayman" (Buharı, Vakele, 13; hudud, 3-4; Müsned, 4,8), bazılarında da "Abdullah el-Hımar" (Buharî, Hudûd, 5) olarak geçmektedir Acaba bunlar ayrı ayrı kişiler midir? Yoksa bu üç isim bir kişiye mi aittir? Buharî'deki üç rivayet ve Müsned'deki bir rivayette geçen şüphe sigası, sahabi ravi olan Ukbe'ye değil, daha sonraki bir raviye aittir Buharî'nin Ismailî ve Küşmeyhenî rivayetlerinde bu şüphe "Numan veya Nuayman şeklindedir Zübeyr İbnu Bekkâr da Kitabu'n-Neseb'de bu hadiseyi, şüphesiz bir sigayla Nuayman'a izafe etmektedir Bu bilgiler de gösteriyor ki hadise Nuayman'a aittir (1 Hacer, Müsned'deki rivayeti de (4,7) delil göstererek bu kişinin oğlu değil, Nuayman olduğu görüşünü tercih eder (Isâbe, 6, 464, 83) Hz Ömer hadisinde geçen Abdullah el-Hımar ile Nuay-man'm da aynı şahıs olduğu kanaatindeyiz (el-Feth, 12, 76) Kirmanî'nin açıklaması da bunu teyid etmektedir (Kirmanı, el-Kevakib, 23, 184) [81] Buharı, Vekale, 13; Hudûd, 3-4 [82] İ Hacer, el-îsabe, 6, 83 [83] İ Sa'd, et-Tahakatü'l-Kübrâ, 3, 393-394 [84] Her ne kadar bazı kaynaklar (İ Hacer, Feth, 12, 56, 69; Ayni, Umde, 23, 267) ona elliden fazla had uygulandığını söylüyorsa da bu doğru değildir [85] İ Hacer, el-Feth, 12, 69 [86] İ Hacer, el-îsâbe, 6, 463 [87] İ Abdilberr, el-İstiab, 4, 1526 [88] İ Abdilberr, age, 4, 1529; î Hacer, el-îsabe, 6, 464 [89] Müsned, 6, 316; İ Mace,£rfe6, 24; 1 Abdilberr, age, 4,1526-1527; îbnu'l-Esir, Üsdü'l-Gabe, 5, 351-352 (î Mace bu olayı, Suveybit Nuayman'ı sattı şeklinde (Maklub) tahric etmiştir) [90] İ Abdilberr, age, 4,1527; îbnu'l,Esir, age, 5, 352; î Hacer, age, 6 465 [91] Ebu Davud, Edeb, 93, H 5004 [92] İ Hacer, age, 6,466 [93] İ Hacer, age, 6, 465 [94] Ibn Abdilberr, age, 4, 1528-1529; îbn Hacer, age, 6, 465 [95] Ibn Abdilberr, age, 4, 1526 [96] Yrd Doç Dr Akif Köten, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 4/471-476 [97] İbn Abdilberr, age, 3, 888-991; İbn Hacer, age, 4, 57 [98] Müsned, 3, 67; İbn Mace, Cihad, 40 [99] îbn Abdilberr, age, 3, 890 [100] Yrd Doç Dr Akif Köten, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 4/476-477 [101] İbn Abdilberr, age, 2, 537-539 [102] îbn Abdilberr, age, 2, 539; ez-Zemahşeri, el-Faik, 3,137 Yrd Doç Dr Akif Köten, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 4/477-478 [103] îbn Abdilberr, age, 1,185 [104] Müsned, 5, 32 Yrd Doç Dr Akif Köten, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 4/478 [105] îbn Abdiiberr, age, 1, 93 [106] Ebu Davud,Edeb, 160, H 5224 Yrd Doç Dr Akif Köten, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 4/478 [107] Heysemi, Mecmeu'z-Zevaid, 9,181-182 [108] en-Nüveyri, age, 4, 3 [109] Yrd Doç Dr Akif Köten, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 4/478-479 [110] Buharî, et-Tariku'l-Kebir, 5,184 [111] en-Nüveyrî, age, 4, 5-6 [112] îbn Sa'd, et-Tabakatü'l-Kabra, 8, 76 [113] Yrd Doç Dr Akif Köten, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 4/479 [114] Yrd Doç Dr Akif Köten, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 4/480-481 [115] Yrd Doç Dr Akif Köten, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 4/483-484 |
|