Ozanlarımız - Aşık Sümmani |
06-23-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Ozanlarımız - Aşık SümmaniAşık Sümmani Ervah-ı ezelden levh ü kalemden Bu benim bahtımı kara yazdılar Gönül perişandır alev-i alemde Bir günümü yüz bin zara yazdılar Sümmani'nin gerçek adı Hüseyin olup, babası Kasımoğulları'ndan Hasan'dır 1861 yılında Erzurum ili, Narman ilçesi, Samikale Köyü'nde doğmuştur Kendileri bu köye Kafkaslar' dan gelmişlerdir Babası köyde çobanlıkla geçimini sağlamakta idi Hüseyin 10-11 yaşlarına geldiğinde, babasıyla birlikte çobanlık yapmaya başladı Hüseyin'in genellikle danalarını otlattığı yer Ablaktaş'tır: Bir gün Şekerli Düzü' ne hayvanlarını otlatmaya tek başına gider Hüseyin, kendisine doğru bir atlının geldiğini görür Atlı, Hüseyin'e selam verir ve adını öğrenmek ister Çok aç olduğunu söyleyip ondan ekmek ister Köylerinde nerede misafir olabileceğini sorar Hüseyin üç arpa ekmeğinin yarısını atlıya verir O' nun bu cömertliği hoşuna gider ve der ki: -Oğul, sana bir dua öğreteyim Bu duayı kırk gün okuyacaksın Yalnız yüz tane taş say, cebine koy Her okuyuşta bir taş atarsın Duayı kırk gün okur ve son gün Ablaktaş'a gider Babası ise Cuma namazını kılmak için köyde kalır Ablaktaş'taki çeşmenin yanında hayvanlarını otlatmaya bırakır O da namaz kılmaya niyetlenir Daha önce babasıyla burada namaz kılarlarmış Namaz vaktini anlamak için de kendilerine bir taş tespit etmişler Güneş taşa isabet ettiği zaman öğle vakti olduğunu anlarlarmış, O gün de babasıyla yaptığı gibi kendisine taşı nişan eder ve Güneş'e bakarken uykuya dalar Uykusunda, çeşmenin başında kırk yeşil güvercin görür Güvercinler birden kaybolur ve karşısında üç derviş belirir Dervişler Hüseyin'e abdest aldırırlar ve birlikte namaza dururlar Hatta bir dörtlüğünde der ki: Vardım saf saf olup durmuş divana Ben de el bağlayıp geçtim bir yana Meylimi bağladım gari sübhana O güzel Allah'ı gözler gözlerim Daha sonra Hüseyin'i ortalarına alıyorlar Hüseyin bakıyor ki dervişlerden birinin elinde bir tabla, üç dolu bardak var Derviş, bunları Hüseyin' in önüne getiriyor ve -Hüseyin, bu şerbetlerden bir tanesini iç bakalım diyor Hüseyin bardakların içindekileri şerbete benzetemiyor Kendisini kandırdıklarını Ona içki içireceklerini sanıyor Ne kadar zorluyorlarsa da içmiyor Bunun üzerine birisi Hüseyin'in ellerini tutuyor birisi de parmağını bardağa batırıp Hüseyin'in ağzına sürüyor Tam bu esnada Hüseyin uykudan uyanıyor Bakıyor ki, ne derviş var ne de şerbet Fakat ağzında İnanılmaz bir lezzet hissediyor - Öylece bir daha uykuya dalıyor Uykuda yine karşısına dervişler çıkıyor Tam eline bardağı alıp içmeye hazırlanıyor ki, dervişler şôyle diyor: -Oğul, buna aşk badesi derler Sevdiğin kız aşkınadır Kızın adı Gülperi'dir Bedahşah kentinde Şah Abbas'ın kızıdır Sen Onun O da senindir Birbirinize aşık maşuk'sunuz Dervişlerden biri Gülperi'nin cemalini gösterir Üç bardak Hüseyin'e üç bardak ta Gülperi 'ye verirler Yeşil mürekkeple yazılı bir kitap okuturlar Üç harf okuttular yeşil yapraktan Okudum harfini noktasın tek tek Hüseyin uykudan uyanır ki, ne Gülperi Han var ne de dervişler Danaları da göremeyince köyün yolunu tutar Köye varmaya yakın bir atlıyla karşılaşır, -Hüseyin, korkma oğlum, sen ereceğine erdin Bundan sonra senin mahlasın Sümman, dünyada kavuşmak senin için haram, der Sümmani, anlam olarak "Sonuncu, sona ait" demektir Hüseyin köye varınca annesini, babasını uyandırır Babası da ertesi sabah köylülere, çobanlığı bıraktıklarını söyler Aradan otuz kırk gün geçer, günler geçtikçe aşkı da ziyadeleşir Herkes Onun hastalandığını, cin'e; peri'ye karıştığını sanır O zamanlar sıra geceleri düzenlenirmiş Bir akşam babasına yalvarır gecelere katılmak İstediğini söyler Babası da dayanamayıp götürür Sıra Sümmani'ye gelince bazı kimseler, O'nun çocuk olduğunu söyleyerek atlamak İsterler Köylülerin teklifini kabul etmeyerek, türkü söylemek istediğini belirtir ve söze başlar: Uyandım gafletten oldum perişan Bir nur doğdu alemler oldu ürüşan Selam verdi geldi üç-beş dervişan Lisanları bir hoş sedasın tek tek Lisanları bir hoş eyler avazı Onlarda mevcuttur ilm-ü el fazı Dediler: Vaktidir kılak namazı Aldılar abdestin edasın tek tek Aldılar abdesti uyandım habran Aslımız yapılmış hak ü turabtan Üç harf okuttular yeşil yapraktan Okudum harfini noktasın tek tek Okudum harfini zihnim bu!andı Yalelerim göz göz oldu sulandı Baktım çar etrafa kadeh dolandı Nuş ettim kırkların mahlesin tek tek Nuş ettim badesin gördüm rengini Tam on sekiz saat sürdüm cengini Yar yüzünde saydım üç beş bengini Halhalın altında hırdasın tek tek Dediler: Sümmani gel etme meram Adamı çürütür dert ile verem Sen içün dünyada kavuşmak haram Hüdam böyle salmış kalemin tek tek Koşma bitince köylüler şaşırır Onun badeli Aşık olduğu anlaşılır Fakat henüz saz çalmasını bilmemektedir Babası ile bir gün Erzurum ' a giderler Burada aşık kahvelerine devam eder Sazın perdelerini ve tezene tutmasını öğrenir Her akşam köylüyü toplayıp saz çalar Günler ayları, aylar yılları kovalar Sümmani köyde duramaz ve sevdiğini aramaya karar verir Önce KafKaslar'a oradan İran'a gider İran- Turan illerini dolaşır Bedahşah'ı tanıyan, Gülperi'nin adını duyan bir Allah kuluna rastlayamaz Hint, Afgan topraklarına gider Onun bir gurbeti yaklaşık beş yıl sürmüştür Günlerden bir gün rüyasında pirini görür Piri O'na Kırım'a bir geziye çıkmasını söyler Sümmani yanına sofusunu alıp Kırım yolculuğuna çıkar Kışı Kırımda geçirir Yaz gelince tekrar köyüne döner Artık şair, hareket kabiliyetini yavaş yavaş kaybederek duraklama dönemine girmektedir Devrin büyük şairlerinden Erbabi'yi mat eder Başarıları Erzurum Valisinin kulağına kadar gider Bir süre sonra Sümmani Pasof'a gider Aşığı oradan Suskap köyüne Zülali'nin yanına götürürler O sırada ünü Kars'ı, Ardahan'ı, Erzurum'u kaplamış olan Aşık Şenlik'te oradadır Üçünden bir atışma İsterler İlk sözü Sümmani söyler: Adem Sefiyullah makam-ı peder Cennet' te ihvan bir kere düştü ''Sürün'' dedi, mollam takdir-i kader Cennetten dünyaya bir kere düştü Şenlik: Hışm-ı nar içinde gülüstan gözü İbrahim Safa'ya bir kere düştü İsmail' e gelen koç kurban kuzu Cennet'ten Mina 'ya bir kere düştü Zülali: Türaptan bir avuç hak aldı kaddes Bu zemin Ierzeye bir kere düştü Beytullah yerine Beytü'l Mukaddes Kuruldu Kabe'ye bir yere düştü Sümmani'nin esas amacı, Şenlik ile meydan edilmekti Günün birinde yine Samikale köyünden, Sefili isminde birisi, Aşık Şenlik'in yaşadığı Kars'ın Çıldır ilçesinin Suhara Köyü'ne gider Kendisini Aşık Sümmani olarak tanıtır Fakat mat olup, sazını bırakarak köyüne geri döner Bu olaydan hemen sonra Aşık Şenlik, Ardahan'a gider Aşık Sümmani ile Ahmet Onbaşı da Şenlik'İn köyüne gelirler Orada yöre İçinde önemli bir konuma sahip olan, Haşimoğulları 'ndan Celal Bey ve Şerif Bey'le karşılaşırlar Her ikisi de, bir süre önce köye gelip kendisini Sümmani olarak tanıtan aşıktan, Onun Şenlik'le yaptığı karşılaşmadan bahsederler O zaman, Sümmani kendi şanını kurtarmak için Aşık Şenlik'le karşılaşmak istediğini söyler Şenlik, Ardahan'dan köye çağrılır Neticede bir araya gelirler Hem tatlı tatlı sohbetler ederler hem de atışırlar Sonunda yenişemeyip, kardeş olduklarım ilan ederler Birkaç gün sonra köyüne geri döner Fakat zaman Gülperi'yi unutturamamıştır Köylüleri ona rastlayıp konuşturdukları zaman, O, şu şiirini söyler: Ervah-ı ezelden levh ü kalemden Bu benim bahtımı kara yazdılar Gönül perişandır alev-i alemde Bir günümü yüz bin zara yazdılar Gönül gülşeninde har oldu deyu Hasretlik ismimde var oldu deyu Sevdiğim, sevdiğin pır oldu deyu Erbab-ı garezler yare yazdılar Dünyayı sevenler veli değildir Canı terk edenler deli değildir İnsanoğlu gamdan hali değildir Her birini bir efkara yazdılar Nedir bu sevdanın nihayetinde Yadlar gezer yarin vilayetinde Herkes diyarında muhabbetinde Bilmem bizi ne civara yazdılar Döner mi kavlinden sıdk-ı adıklar Dost ile dost olur bağrı yanıklar Aşk kaydine geçti bunlar aşıklar Sümmani'yi ''Derkenara'' yazdılar Aşık artık gerileme dönemine girmiştir Bir gece rüyasında Gülperi işaret almadan gurbete çıkmaması yolunda tembih eder Bu duruma çok üzülür Zaman zaman Erzurum'a gidip gelmektedir Erzurum da bulunduğu günler kahvede otururken arkadaş ve dostları sözü eski günlerden açıp Sümmani'ye Gülperi ile olan aşkını anlattırmak isterler Artık ihtiyardır Sazını eline alıp şu şiirini söyler Tarih seksen dokuz on bir yaşımda Cem başımda iş birer birer On sekiz yıl sürdü yarin peşinde Akıttım gözümden yaş birer birer Görmedim dünyada bir şadlık demi Geçti civan ömrüm, gülmem encamı Her boyun sistemi, feleğin kahrı Vurdu her taraftan taş birer birer Sümmani'yim hani benim otağım? Gün be gün, bulandı dalım, budağım Devroldu devranım, çevrildi çağım Döküldü dihenden diş birer birer Bir gün gençliğini hatırlayıp aşk badesini içtiği Ablaktaş'a gider Çobanlığı bıraktığından beri buraya hiç gitmemiştir Orada oturur, uzun uzun düşünür, çalar, söyler Artık, sadece kahvelerde çalıp söylemektedir Bu sıralarda, Gülperi de Sümmani'den haber alamadığına üzülmektedir Bir gün Bedahşah 'tan tellal çağırttırır Sümmani'yi aratmak için iki kardeş görevlendirir Sümmani'yi bunlara iyice tarif eder Aradan günler, ay!ar geçer İki kardeş Kafkas taraflarına gelirler Birden gözlerine bir adam ilişir Adamlara Sümmani adında birisi aradıklarını söylerler Adamlar: -Biz Onun akrabalarındanız Sümmani yakında öldü Gülperi adında bir kızı sevmişti Bu kızın aşkı için pir elinden bade verilmişti İşte o vakitten beri Sümmani Gülperi'nin aşığı olmuştur Daha ölmeden bir kaç gün evvel rüyasını görmüştü Günlerce ağladı, son dakikasına kadar Gülperi'nin acılarını çekti Sonunda Ona hasret gitti İki kardeş, Sümmani'nin ölümüne çok üzülürler Köye dönerler ve doğruyu Gülperi'ye söylemeye karar verirler Şah'ın sarayına yaklaşırlar, bakarlar ki bir cenaze kalkmaktadır Bu Gülperi'nin cenazesidir Sümmani, Samikale Köyü'nde, 5 Şubat 1915 tarihinde vefat etmiştir Der Sümmani tamam oldu muhabbet Biz varalım, siz olasız selamet Kalktı bu karyeden çekildi kısmet Göründü gözüme yol yavaş yavaş |
|