Uluslararasi İlişkiler Sözlüğü L/M |
11-04-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Uluslararasi İlişkiler Sözlüğü L/MUluslararasi İlİŞkİler SÖzlÜĞÜ L/M Lobicilik (lobbying) Baskı gruplarının amaçlarına varmak için kongrede, pariementoda yaptıkları çalışmalar Kişilerin ya da özel çıkar gruplarının siyasal karar alma sürecinin etkileme amacına yönelik girişimleri Lobiciliğin ya da diğer adıyla kanun simsarcılığının olmadığı siyasal sistem yoktur Çoğunlukla meclis koridorlarında vürütülen kulis çalışmalarına dayanmakla birlikte, bir yemek, ziyafet veya partiler lobicilik için uygun zeminlerdir Çalışmalar kongre ya da parlamento üyelerinin ikna etmeye çalışmak, haklı bir dava peşinde olduğuna dair gerekli bilgi ve doküman sağlamak, temsilcilerine destek sözü vermek gibi aktivitelerle sürdürülür Ayrıca baskı grupları, temsilcisi olduğu grubun talepleri doğrultusunda kanun tasarısı taslakları hazırlayarak, bunların temsilciler vasıtasıyla yasalaşmasını sağlarlar Yine baskı grupları propaganda yolu ile kamuoyunda ve hükümette uygun bir hava oluşturmaya çalışırlar Lobicilik yapan kişiler güçlü bir ticari ya da tarımsal kuruluşun veya işçi sendikasının bu işle görevli memurları, ücretle çalışan profesyonel lobiciler, istek ya da sorunlarını iletmeye çalışan sıradan vatandaşlar olabilir Manda Rejimi (mandate) I Dünya Savaşı'ndan sonra galip devletlerin, eski Osmanlı ve Alman topraklarının bazıları üzerindeki yönetim yetkilerinin, Milletler Cemiyeti'nin belirlediği şartlar altında üye devletlere özel yetkiler ve haklar sağlamak amacıyla kullanılmasına dayanan rejim Savaştan galip taraf olarak çıkan İtilaf Devletleri Almanya'dan ve Osmanlı Devleti'nden kopan sömürgelerin ve bağımlı ülkelerin kendi kendilerinin yönetecek bir gelişme düzeyinde bulunmadıkları gerekçesiyle bu topraklarda manda rejimi uygulama yoluna gittiler Buna göre mandater olan devletler Milletler Cemiyeti'yle yapmış oldukları antlaşma şartları çerçevesinde himayesi altındaki devleti bağımsızlığa hazırlamak üzere vesayet görevini yerine getireceklerdi Milletler Cemiyeti'nin getirdiği manda rejimi AB ve C olarak üç tip mandanın kurulmasını öngörmüştür A tipi manda rejimi Osmanlı Devleti'nden ayrılan bazı topluluklara ilişkindi (Suriye ve Lübnan'ın Fransız mandasına girmesi) B tipi manda rejimi Orta Afrika'daki eski Alman sömürgelerini kapsıyordu (Ruanda-Brundi'nin Belçika'ya verilmesi) C tipi manda rejimi ise Güneybatı Afrika ve bazı Büyük Okyanus adaları için öngörülmüştü (Güneybatı Afrika ve Nauru'nun İngiltere'ye verilmesi) Manda rejimi uygulayan ülkelerin bağımsızlığının kazanması, mandater devletin bu görevden istifası veya Milletler Cemiyeti'nin verdiği yetkiyi geri alması durumlarında sona erecekti Günümüzde bu tür bir manda yönetimi bulunmamaktadır Maslahatgüzar (charge d'affairs) Statüsü 1961'de imzalanan diplomatik ilişkiler üzerine Viyana Kongresi'nde belirlenen alt düzeyde diplomatik temsilci Güven mektubunu görev yapacağı ülkenin devlet başkanına değil, genellikle Dışişleri Bakanına sunar Çoğunlukla büyükelçi olan misyon başkanı bulunmadığı zaman yetkilidir Fakat iki ülke arasındaki ilişkilerin zayıf olduğu durumlarda misyon başkanı olarak atanabilir Mekik Diplomasisi (shuttle diplomacy) Klasik diplomasi protokollerine uyulmadan seri bir biçim de yapılan, uzlaştırıcı görüşmeler yapma esasına dayanan ve genellikle bunalım dönemlerinde başvurulan diplomasi yöntemi Bu yöntemi en etkinbiçimde kullanan kişi eski ABD Dışişleri Bakanı Henry Kissinger olmuştur En yoğun biçimde ABD tarafından Ortadoğu sorununa ilişkin olarak kullanılan bu diplomasi tekniği, günümüzde Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri tarafından özel temsilcileri aracılığıyla da sıkça kullanılmaktadır Meşru Savunma (self defense) Uluslararası hukukta herhangi bir devletin kendisine karşı girişilen bir saldırıya karşı kendini savunma hakkı Meşru savunma devletlerin doğal bir hakkı olarak tanındığından, meşru savunma durumunda devletin kuvvete başvurması yasal kabul edilmiştir Meşru savunmanın sözkonusu olabilmesi için öncelikle ani, beklenilmez ve katlanılmaz bir durumun oluşması gerekmektedir Ayrıca meşru savunma amacıyla girişilen eylemler akla yatkın, yani var olan tehlikenin kapsamı ile aynı orantılı olmalıdır Meşru savunma kavramı BM sistemi içerisinde de ele alınmıştır BM Antlaşmasının 52 maddesi meşru savunma hakkını çerçeve içerisinde onaylamaktadır Milis (militia) Gerektiğinde kısa sürede seferber edilebilen sınırlı, askeri eğitim görmüş yurttaşların oluşturduğu askeri örgütlenme Kimi zaman düzenli orduya yardımcı olmak üzere, kimi zaman da sivil halkın silahlandırılması ile oluşturulan kuvvetlerin çoğunlukla bölgesel savunma amacıyla kullanılır Türk Kurtuluş Savaşındaki uygulamalar her iki duruma da örnek teşkil etmektedir 1776 Amerikan Bağımsızlık Savaşı sırasında milisler hem düzenli asker kaynağını, hem de Amerikan kuvvetlerinin anagödesini oluşturmuşlardır Günümüzde İsveç, İsviçre, İsrail ve birkaç ülkede acil hizmet için oluşturulan silahlı kuvvetlerin ana gövdesini milisler oluşturmaktadır Militarizm (militarism) Devlet yönetiminde ve ülke sorunlarının çözümünde orduya ve askeri yöntemlere çok fazla önem verme Milizarizm uluslararası alanda ise kendini yayılmacı ve saldırgan bir dış politika olarakgösterir Millileştirme (nationalization) Bir ülkedeki yabancı doğal kaynak, hizmet ve kuruluşların siyasal, sosyal ya da ekonomik nedenlerle yerli mülkiyete dönüştürülmesidir Millileştirme ilke olarak bir yasama işlemi ile yapıan ve millileştirilen özel girişimin sahiplerine yasanın öngördüğü belirli bir tazminat ödenir Millileştirilecek girişimlerin belirlenmesinde bunların sektör düzeyinde (bankacılık, tele-kominikasyon, ulaştırma vb) ve büyüklükleri açısından objektif ölçütlere göre belirlenmesi önem taşımaktadır Millileştirilen yabancı özel ve kamu girişimleri hem milli özel hem de milli kamu girişimleri olarak değerlendirilebilir Millileştirme uygulaması çoğunlukla sosyalist ülkelerde görülmekle birlikte doğal kaynaklarını korumak ve dışa bağımlılığını azaltmak isteyen İngiltere, Fransa ve Avusturya gibi kapitalist ülkelerde de bu uygulamaya başvurulmuştur Milliyetçilik (nationalism) Kendilerini birleştiren dil, din, kültür bağlarından dolayı ulusal bir topluluk oluşturmaları bilincine varan ve bağımsız bir devlet kurmak isteyen kimselerin oluşturduğu siyasal hareket, en genel adıyla ulusçuluk Kendi ulusuna bağlılığının uluslararası ilkelere bağlılıktan ya da bireysel çıkarlardan daha önemli olduğunu ileri süren görüş Siyasal birprogram ya da düşünceler bütünü olmaktan çok, bu tür programları ve düşünceleri temel alan siyasal bir bakış açısıdır 16 yy'da feodalizmin zayıflamasıyla ortaya çıkmaya başlayan milliyetçilik, merkezi otoritenin güçlendirilmesi yönüyle mutlak monarşiler tarafından destek buldu Ticaret devrimi, Vestefalya sonrası ulus devletin kurulması ve güçlenmesi milliyetçiliğin gelişim aşamasını oluşturmuş, 1789 Fransız İhtilali ile tüm Avrupa'da bir kasırga gibi esmiştir Napolyon Savaşları da Milliyetçiliğin Avrupa'da güçlenmesinde iki yoldan etkili olmuştur İlk olarak Napolyon Savaşlarıyla hemen hemen tüm Avrupa'yla savaşan Fransız orduları Fransız Devriminin temel ilkeleri olan "demokrasi ve milliyetçilik" kavramlarının özellikle çok uluslu imparatorluklara ulaştırılmasında etkin bir rol oynadılar İkinci olarak, Napolyon'un en büyük hedefi olan kıta Avrupasını kurmak için savaşlarda kullandığı Fransız milliyetçiliğine tepki olarak bazı milliyetçilik akımları doğmuştur Fransa'da ortaya çıkan 1830 ve 1848 Devrimleri 1789 Fransız Devrimi'nin ilkelerinin sağlamlaştırmış ve milliyetçiliğin 20 yy'ın başlarından itibaren milli özellikler yerine ırkçı doktrinin temel alınmasıyla milliyetçilik saldırgan bir şekle bürünerek İtalyan Faşizmi ve Alman Nazizmi ortaya çıkmıştır Büyük bir güç haline gelen saldırgan milliyetçilik ve özellikle II Dünya Savaşı öncesinde Hitler Almanyası'ndaki Nazist hareketler zamanında gerekli önlemlerin alınmaması sonucu II Dünya Davaşı'nın çıkış sebebi olmuştur II Dünya Savaşı sonrasında çoğu Avrupa devletinde karşılıklı bağımlılığın giderek artması sonucu milliyetçiliğin etkisi azalmaya başlamış, sonraları ise güçlü devletlerin egemenliğine karşı bağımsızlığı ve bağlantısızlığı savunan milliyetçi hareketler ortaya çıkmıştır Bu sihirli kavramın etkisi dünyada hala bir şekilde devam etmektedir Misilleme (reprisal) Bir devletin, bir başka devletin dostça olmayan bir davranışına olumsuz nitelikte bir eylemle karşılık vermesi Devletler arasında işi savaşa götürmeden sorunların karşılıklı tavırlarla çözümlenmeye çalışıldığı savaş önlemlerindendir Uluslararası hukuka uygun sayılan misillemede karşı tarafın çıkarlarını zedeleme amacı güdülür Misillemenin, buna neden olan eylem ya da işlemle aynı ya da benzer nitelikte olması zorunlu değildir Devletlerarası ilişki ve uygulamalarda bir devlet çoğunlukla kendi vatandaşlarına ağır vize düzenlemeleri getirilmesi, vergi oranlarının aşırı bir şekilde artırılması, vatandaşlarının yurt dışında haksız ve adil olmayan uygulamalara tabi tutulması ve bazı haklardan yoksun bırakılması durumlarında misillemeye başvurur Misilleme aynı şekilde uygulamayla gösterileceği gibi, bir güç gösterisi, boykot, ambargo ve gümrüklerin durdurulması türlerinde de olabilir Misillemenin bunun nedeni olan uygulama ya da işlemin sona erdirilmesinden sonra kaldırılması gerekir Müdahale (intervention) Devlet ya da devlet grubunun, iç ve dış politikalarını etkilemek kendi çıkarlarına uygun bir hale getirmek için başka bir devletin işlerine karışmak Bazen müdahale gerekebilir Bunun için bazı koşullar lazımdır Uluslararası Hukuk'a göre bunlar; Müdahale eden devletin bu durum için yapılan bir antlaşmanın verdiği hak, imkan varsa, Bir devletin, ortak olarak kararlaştırılmış ve anlaşılmış bir politikayı tek taraflı hareket ederek bozması Eğer müdahale, o devletin halkının yaşam ve güvenliği için gerekliyse, Eğer devlet Uluslararası Hukuku ihlal ederse Mülteci: bkz Sığınmacı Münhasır Ekonomik Bölge (restricted economic zone) Kıyıdan başlayarak açık denize doğru en fazla 200 mil kadar uzanan bölgede gerek deniz yatağı altında, gerekse içerisinde kıyı devletine bazıegemenlik hakların tanınmasını içeren uluslararası hukuk kavramı Kıyı devleti bu bölge üzerinde birçok hak edinir Münhasır ekonomik bölge ilan eden devlet, bubölgede deniz yatağında ve deniz yatağı altında bulunan canlı ya da cansız doğal kaynakların aranması, işletilmesi, korunması ve yönetimi konusunda haklar elde eder Ayrıca bu bölgede kıyı devletinin yapay adalar, tesisler ve yapılar kurma ve kullanma, bölgemsel araştırmalar yapma, deniz çevresini koruma ve gözetme gümrük, maliye, sağlık ve göçle ilgili düzenlemeler yapma hakkı vardır Münhasır Ekonomik Bölge kavramı resmen 1982'de üçüncü Deniz Hukuku Konferansı'nda kabul edilmiştir Türkiye 5 Aralık 1986'da Bakanlar Kurulu kararıyla Karadeniz'de münhasır ekonomik bölge ilan etmiştir Bütün devletler açık denizlerde olduğu gibi münhasır ekonomik bölgelerde de ulaştırma ve haberleşme gibi amaçlarla kullanım hakkına sahiptirler Müzakereler: bkz Görüşmeler |
|