Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Eğitim - Öğretim - Dersler - Genel Bilgiler > Eğitim & Öğretim > Tarih / Coğrafya

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
büyük, hazirlik, taarruza

Büyük Taarruza Hazirlik(*)

Eski 10-09-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Büyük Taarruza Hazirlik(*)



1921 yılı Türkiye için askeri ve politik mücadeleler ve başarılarla geçti Daha Erzurum Kongresi sırasında savaş stratejisini çizmiş bulunan M Kemal Paşa, Yunan Ordusu'na karşı kesin sonuç alıcı taarruz gücüne erişilmedikçe, yalnızca savunma savaşları yapmıştı· Kurtuluş Savaşı'nın ulusal örgütlenmesi, "Kuva-yı Milliye" ve BMM nin açılmasından sonra "TBMM" dönemi olarak iki bölümde ele alınabileceği gibi, askeri strateji yönünden de
* Oyalama
* Strateji
* Genel Karşı Saldırı
şeklinde üç evreye ayırabiliriz Oyalama evresi 15 Mayıs 1919'dan 6 Ocak 1921'e kadar sürmüştü Bu dönem aynı zamanda, ulusal bilinçlenme, ulusal siyasi örgütlenme ve yeni devletin kuruluş dönemi idi Stratejik savunma evresi 6 Ocak 1921'den 13 Eylül 1921'e kadar yani Sakarya Zaferi'nin sonuna kadar sürdü Bu evrede ordunun kuruluşu, iç güvenlik otoritesinin kurulması, iç kaynakların örgütlenmesi dış kaynak sağlanması dış ilişkilerde antlaşmalar yapılması gerçekleşti Her iki evreyi de başarıyla sonuçlandıran M Kemal Paşa stratejisinin kesin sonuca gidecek olan üçüncü evresinde, "Genel Karşı Saldırı" evresine gelmişti
Hayatı boyunca hemen hiç başarısız olmamış, savaşlar içinde yetişmiş olan M Kemal Paşa üstün askeri-siyasi strateji zekasına ve bilgisine ve üstün seziş inisiyatif yeteneklerine sahip bir komutandı Kesin sonuç alıcı bir "İmha Savaşı"na hazırlanmak için zamana ve ordunun en az 100000 kişilik bir silahlı güce gereksinimi vardı Yüzlerce top ve makineli tüfek, bu kadar silah için milyonlarca mermi ve binlerce ton tutan bu savaş malzemesinin cepheye taşınması ve ordunun komutan ve subay gereksiniminin karşılanması gerekiyordu Cephane ve silahın yanı sıra yiyecek, giyecek, hastahane, doktor, ilaç gerekliydi Sakarya Savaşı'nın kazanılmasından sonra M Kemal Paşa, Batı Cephesi Komutanı İsmet Paşa'ya, on günlük hazırlık yapıldıktan sonra genel saldırıya geçilmesi emrini vermişti Fakat İsmet Paşa'ya ordunun silah, cephane, lojistik, sağlık hizmetlerinin çok kötü durumda olduğunu ve böyle bir saldırıyı yapacak güçte olmadığını bildirmiş ve Başkomutan yerinde yaptığı incelemelerden sonra bu saldırı ertelenmişti Öyle görülüyor ki, savunma durumuna geçmiş ve yeni kuvvetler getirterek cephesini kuvvetlendirmiş olan Yunan Ordusu'na saldırı için bir yıl beklemek gerekiyordu
Diğer yandan Meclis içinde M Kemal Paşa'ya muhalif olanlar yine saldırılara, halkın ve ordunun moralini bozucu eleştirilere başlamışlardı Halk ise uzun savaş yılları boyunca bütün varını yoğunu ortaya koymuştu ve perişan durumdaydı Başkomutan kesin sonuca, düşmanı vatan topraklarında yok edecek başarıya ulaşabilmek için
* Ulusu
* Meclisi
* Orduyu
savaşa hazırlamak ve "Türkiye'nin düşünen kafalarını büsbütün yeni bir inançla donatmak Bütün ulusa sağlam bir maneviyat vermek" gerektiğini biliyor ve bu yolda çalışıyordu Bu dönem cephede sakin, fakat cephe gerisinde çetin mücadeleler ve hazırlıkla geçti
Halk Ulusal Mücadele'nin başında Padişah ve İstanbul Hükümeti'nin etkisinde kalmış ve TBMM'nin otoritesine girmemek için bazı yerlerde direnmişti Ulusal iradenin gücü her geçen gün arttı Birinci Dünya Savaş1 içinde perişan olan, bu fakir halk Sakarya Zaferi'nden sonra, M Kemal Paşa'ya büyük bir inançla bağlandı Ordunun hazırlanması için varını yoğunu ortaya koyarak çalışmaya başladı Buna rağmen halkı kışkırtanlar, bozguncular, casuslar ve oldukça azalmış olmalarına rağmen asker kaçakları ve soygun olayları vardı Meclis otoritesinin ve Başkomutanın emirlerinin yerine getirilmesi, içinde bulunulan olağanüstü tehlike içinde, olağanüstü yetkilerin devamına gereksinim gösteriyordu
İstiklal Mahkemeleri
Eskişehir-Kütahya yenilgileri üzerine doğan olağanüstü tehlike karşısında İstiklal Mahkemeleri yeniden kurulmuş ve 5 Ağustos'ta da M Kemal Başkomutan olunca İstiklal Mahkemeleri kurmak ve üyelerini atamak veya görevlerine son vermek yetkisi de kendisine geçmişti
İstiklal Mahkemeleri gerek Sakarya Savaşı sırasında, gerekse savaştan sonra Kastamonu, Konya, Yozgat, Samsun ve Ankara yörelerinde çalıştılar Asker kaçakları, bozguncu, casus, soyguncu, vb suçlulara karşı sert bir şekilde çalışırlarken, Tekalif-i Milliye Emirleri'nin yerine getirilmesini sağladılar Bu emirlere uymayıp, istenen malzemeyi vermeyenleri cezalandırdıkları gibi, Tekalif-i Milliye Emirleri dışında, halkın elindeki ulaşım araçlarını ve yiyecek maddelerini ve hayvanlarını zorla alan devlet görevlilerine karşı da sert önlemler almaktan çekinmediler Bu emirlere aykırı olarak hareket edilmesini engellemek için, bu gibi suçluların en sert şekilde cezalandırılacakları dabasın yoluyla ilan edildi Özellikle Sakarya cephesinin iki kanadında çalışan Kastamonu ve Konya İstiklal Mahkemeleri'nin en büyük çalışma konusu asker kaçakları olayları idi Bunlara, eğer, soygun, adam öldürme, tecavüz gibi suçlar işlememişlerse af tanınıyor ve cepheye katılmaları sağlanıyordu Samsun ve Yozgat İstiklal Mahkemeleri ise Pontus isyanı suçluları başta olmak üzere diğer suçlara da baktılar Çalışma yöntemleri önceki İstiklal Mahkemeleri ile aynıydı
Yalnızca Kastamonu İstiklal Mahkemesi'nin 20 Ağustos-20 Eylül 1921 arasında bakaya ve firarda bulunan 12733 kişiyi cepheye gönderdiği göz önüne alınırsa, asker kaçakları konusunda mahkemelerin etkinliği daha iyi anlaşılır Asker kaçakları toplu olarak yargılanabildikleri gibi askerlik şubelerine telgrafla, ellerindeki kaçakların, eğer vukuatı (soygun, öldürme, tecavüz) yoksa kaçış sayısına göre, kaçış sayısının on katı değnek vurularak cepheye gönderilmeleri bildiriliyordu Böylece savaş ortamının en önemli faktörü olan zaman yitirilmiyordu Vukuatı olanlar ise suçuna göre yargılanıyorlardı Amaç mümkün olan çok sayıda askeri cepheye göndermek ve bir daha kaçmasını engellemekti Mahkemeler kendilerine verilen olağanüstü yetkilere rağmen, haklarında delil olmayan Rumları beraat ettirirken, suçlu olan Müslüman Türkler cezalandırılıyorlardı Ulusal amaçla çalışan İstiklal Mahkemeleri daha öncekilerle aynı yöntemi izledikleri için baktıkları suçları ve verdikleri cezaları şu şekilde belirleyebiliriz Firar dışında diğer suçlar:
* Vatana ihanet, ayaklanma
* Casusluk
* Soygunculuk
* Bozgunculuk, aleyhte propaganda
* Görevini kötüye kullanmak,
* Cinayet
* Halka eziyet ve baskı
* Asker ailesine tecavüz
* Tekalif-i Milliye Emirleri'ne uyamamak
* Düşman işgalinden yararlanıp, kanun dışı hareketlerde bulunmak
* Düşmana yardım ve işbirliği
* Düşman ordusuna katılmak
Bu suçlara suçun derecesine göre şu cezalar veriliyordu:
*Asılarak ve kurşuna dizilerek idam (Vatana ihanet, casusluk, düşmanla işbirliği ve ordusuna katılmak, asker ailesine tecavüz etmek, soygun, cinayet)
*Kal'a-bend, kürek ve ağır hapis
*Sürgün
*Dayak (değnek vurarak)
*Tazmin ettirme
*Görevden uzaklaştırma
*Halk ve asker önünde teşhir
*Ulusal Mücadele sonuna kadar göz altına alma
*Mal ve mülküne el koymak, yıkmak ve yakmak (hukuk dışı bulundu ve sert tepkilere yol açtı)
*Asker kaçağının yerine en yakınını askere almak, köy veya mahallesinden ağır para cezası (200 lira) almak (buda hukuk dışı bulundu ve Meclis'te eleştirilere yol açtı)

Üç yıllık dönem içinde İstiklal Mahkemeleri'nin çalışmaları sonucu verdikleri ceza dağılımının listesi:

[Linkleri görebilmek için üye olmanız gerekmektedir Kankanet üyesi olmak için burayı tıklayınız]

Mahkemeler, çalışmaları hakkında Başkomutan'a düzenli olarak rapor gönderip bilgi veriyorlardı İdam uygulamalarının listeleri gönderiliyordu Bu sayede Başkomutan ve Meclis İstiklal Mahkemeleri'nin çalışmalarını izliyorlardı Meclis ve Başkomutan Mahkemeleri denetlemiyorlardı Kanun kendilerine sınırsız yetki tanımıştı Kararları derhal uygulandığı ve temyizi olmadığı için çok etkili oluyorlardı Mahkemelerin çalışmalarına karışmak mümkün olmadığı için, denetim ancak görevlerine son vermekle sağlanıyordu
İstiklal Mahkemeleri'nin çalışmaları Hükümet ve MKemal Paşa tarafından destekleniyor ve yarar görüldüğü belirtiliyordu TBMM İstiklal Mahkemeleri'ni kurmak ve bölgelerini seçmek konusunda büyük bir isabet ve iyi niyet göstermişti Mahkemelere seçmiş olduğu kimseler, her türlü etkinden uzak olarak, yalnız büyük ve aziz ideallerinin ve memlekette devrimin korunması için TBMM'nin kendilerine emanet ettiği yüksek yetki ve yargı hakkını yerinde ve gerektiği kadar dikkatle yerine getirmeye çalıştılar Mahkemeler bu yetkileri kanunun üstüne çıkmak için değil, memleketin hayat ve bağımsızlığı için kullandılar Birer devrim mahkemesi olan İstiklal Mahkemeleri'nin üyelerinin, çoğu genç insanlardı Padişaha bağlılık gösterenleri de ağır şekilde cezalandırıyorlardı Kastamonu İstiklal Mahkemesi (Başkan Mustafa Necati Bey 28 yaşında idi) Bolu'da yaptığı bir yargılamada, 200 asker kaçağını yargıladı Firariler Padişaha bağlılık gösterdikleri ve "Padişahımız çok yaşa"diye bağırdıkları için önce idam cezasına çarptırıldılar; fakat eşrafın suçluları uyarması ve TBMM'nin ve Ulusal Mücadele'nin anlamını kaçaklara anlatıp "Padişah kahrolsun" diye bağırmaları üzerine idam cezası kaldırılarak cepheye gönderildiler Bunlar ve bunlar gibi insanlar Padişah askerliği kaldırdığı ve TBMM'nin ulusal amacı hakkında bilgileri olmadığı için kaçıyorlardı İstiklal Mahkemeleri'nin, bir yandan cezalandırmak, diğer yandan inandırarak bu insanları kazanmak yöntemleri ile binlerce firari teslim oldu ve cepheye yollandı
İstiklal Mahkemeleri'nin büyük yararları oldu 1922 yılında artık Meclis otoritesi bütünüyle sağlandı Ordu kuruldu ve asayiş, huzur geldiği için İstiklal Mahkemeleri'ne gerek kalmadığından, Temmuz 1922'de hepsinin görevlerine son verildi 31 Temmuz 1922 tarihinde 249 nolu "İstiklal Mehakimi Kanunu" ile yeni bir biçim aldılar Bu kanunla bir de savcı görevlendirilmesi kabul edildi Firariler Hakkında Kanun ve ekleri yürürlükten kaldırıldı Büyük Taarruz ve İzmir'in kurtuluşundan sonra "Kurtarılmış bölgelerde" İstiklal Mahkemeleri kurulmasını isteyen önergeler kabul edilmedi Fakat Amasya ve Elcezire'ye birer İstiklal Mahkemesi gönderildi İstiklal Mahkemeleri'nin Ulusal Mücadele içindeki çalışmaları yukarıdaki çizelgede gösterilmiştir
TBMM'nin Durumu
Sakarya'da düşman yenilmiş ve M Kemal Paşa büyük başarı elde etmiş olmasına rağmen Meclis'te muhalif kanat ağır eleştirilere başladı Malta'dan sürgünden dönen Rauf Bey, Hükümet'e "Nafıa Vekili" olarak katılmıştı Meclis'teki eleştirilere Rauf ve Refet Beylerin Hükümet'ten istifa etmeleri Meclis içindeki muhalifleri daha da cesaretlendirdi Refet Bey Başkomutan'ı ve Genelkurmay Başkanı'nı Ankara'da cepheden uzakta oturmakla eleştirmekte ve ordu işlerinin bu sebepten iyi gitmediğini ileri sürmekte idi M Kemal Paşa işlerin en iyi Ankara'dan yönetildiğini bu sebeple Ankara'nın merkez seçildiğini belirtti Fakat Meclis'teki hava daha da sertleşti Bu gelişme, tutucu ve gerici kanadın radikal kanattan yani, Müdafaa-i Hukuk grubundan (I Grup) ayrılmalarına, IIGrup adıyla ayrı bir grup kurmalarına yol açtı Rauf Bey de bu grubu teşvik etti Bundan sonra IIGrubun eleştirileri daha da yoğunlaştı "Nereye gidiyoruz? Bizi kim ve nereye sevk ediyor? Bilinmezliğe Koskoca bir ulus, belirsiz karanlık hedeflere serseriyane sürüklenir mi?" "Niçin taarruz etmiyoruz? Ordumuz durduğu yerde çürütülüyor" eleştirileri tartışmalara yol açtı Sakarya Savaşı'ndan sonra ordunun mutlaka taarruz etmesi gerektiğini ileri sürenler, ordunun taarruz etmemesini, taarruz gücünden yoksun olmasına bağlıyorlardı Hatta bazıları Yunan Ordusu'na değil Irak'taki İngiliz Ordusu'na saldırılmasını bile öneriyorlardı M Kemal Paşa bu eleştiriler karşısında, ordunun kararının mutlaka taarruz olduğunu fakat, yarım önlemlerle yapılacak bir taarruzun kötü sonuç vereceğini belirterek, ordunun yeterince hazırlanmasının beklendiğini söylüyordu İşin ilginç yanı bu eleştirileri yapanlar başlangıçta (Sivas Kongresi sırasında) Türk Ulusu'nun kendi kendine bağımsızlığını elde edemeyeceği kanaatinde olup, yabancı mandasını istemekte ısrar edenlerdi Bu sebeple M Kemal Paşa Mecliste "Efendiler, maddi ve özellikle manevi çöküntü, korku ile acz ile başlar Aciz (güçsüz) ve korkak insanlar, herhangi bir felaket karşısında ulusun de duraksamasına ve çekingen bir duruma gelmesine yol açarlar Aciz ve duraksamada o kadar ileri giderler ki, sanki kendi kendilerini alçaltırlar Derler ki biz adam değiliz ve olamayız Kendi kendimize adam olamayız Biz varlığımızı, kayıtsız şartsız olarak bir yabancının eline bırakalım Balkan Savaşı'ndan sonra ulusu, özellikle ordunun başında bulunanlar da, başka biçimde ama yine bu anlayışla iş görmüşlerdir" sözleriyle yılgınlık gösterenlere gereken yanıtı verdi Düşmana karşı dış cephenin kurulduğu, ulusun ve ordunun topyekün bir taarruza hazırlandığı sırada Meclis'teki bu eleştiriler ve ordunun işe yaramadığı iddiaları, iç cepheyi çökertebilecek boyutlara ulaşmıştı "Sevr Antlaşması'nı mı kabul edeceğiz, ne yapacaksak yapalım ne kurtarabilirsek kurtaralım şu işin içinden çıkalım" sözleri moral yıkıcı etki yapıyordu Meclis içindeki bu eleştiri her fırsatta ortaya çıkmakla beraber, M Kemal Paşa ordunun taarruz hazlılıklarını inançla sürdürtüyordu
İtilaf Devletleri'nin Barış Önerisi (Aldatmacası)
1922 yılı başında TBMM'nin iyi niyet temsilcisi olarak Dışişleri Bakanı Yusuf Kemal Bey, İstanbul Dışişleri Bakanı İzzet Paşa ile görüşecek, eğer Padişah'tan bir istek gelirse, kendisiyle görüşülecek, Padişah'ın TBMM'ni tanıması istenecekti Yusuf Kemal Bey İstanbul Hükümeti'ne, aynı hedefe birlikte yürümeyi ve işbirliği yapmayı önerdi Oysa İzzet Paşa kendisini, İstanbul'da oyaladı ve İzzet Paşa Yunanlıların ellerinde bulunan yerlerden geçerek, Yusuf Kemal Bey'den önce Paris ve Londra'ya gitti Şubat 1922'de Londra'ya giden Yusuf Kemal Bey Lord Curzon'la görüştü Bu görüşmelerden anlaşıldığı üzere, İtilaf Devletleri, TBMM'ne yakında barış önerisinde bulunacaklardır Ancak İtilaf Devletleri önce Türkiye-Yunanistan arasında ateşkes yapılmasını şart koşuyorlardı Oysa Türkiye, önce Anadolu'nun boşaltılmasını istiyordu Curzon kararında direndiği için sonuç alınamadı
Yusuf Kemal Bey yurt dışında çalışmalarını sürdürürken Başkomutan M Kemal Paşa 1 Mart 1922'de Meclis'te yaptığı konuşmada, ulusal savaş içinde geçen üç yılda ulusun ve ordunun çetin yaşam koşullarına ve her çeşit zorluğa alıştığını, mücadeleden yılmadığını, belirttikten sonra, Türkiye'nin ekonomik ve sosyal konularına değindi Türkiye'nin sahibi ve hakiki efendisinin köylü olduğunu ve bu sebeple TBMM Hükümeti'nin iktisadi siyasetinin bu amaca yönelik olacağını açıkladı Hükümet'in iktisadi politikasının önemli amaçlarından birisinin, genel çıkarları doğrudan ilgilendiren iktisadi kurumları ve teşebbüsleri mali ve teknik güç yeterince devletleştirmek olduğunu açıkladı Dış politika esaslarını da "Rus Şuralar Cumhuriyeti ile dostluk bağlarımızın kuvvetlendirilmesi dış politikamızın esasıdır Bu esas, tam bağımsızlığımızı tasdik edecek herhangi bir devlet ile ilişkilerimizi yenilememize tabiki engel olmaz" sözleriyle açıkladı Egemenliğin kayıtsız şartsız ulusa ait olduğunu bir kez daha belirttikten sonra, adli siyasetin, halkı yormaksızın süratle, isabetle ve güvenle adalet dağıtmak olduğu, eğitimde de ulusal ve çağdaş eğitim ilkelerinin esaslarını ortaya koydu ve sınırsız bir iman azmi ile çalışıldığını ve mutlaka başarıya ulaşılacağını söyledi
Yusuf Kemal Bey'in yurt dışında bulunduğu sırada M Kemal Paşa'nın Meclis'te yaptığı bu konuşma, hangi esaslar içinde barış kabul edeceğini, tam bağımsızlık ilkesinin reddi halinde savaşın sürdürüleceğini ve Sovyetler Birliği ile ilişkilerin süreceğini gösteriyordu
Yusuf Kemal Bey daha Türkiye'ye dönmeden İtilaf Devletleri 22 Mart 1922'de Türkiye ve Yunanistan'a ateşkes önerisinde bulundular İngiltere, Türkiye'yi oyalamak, Yunanistan lehine en karlı bir barışı sağlamak istiyordu İngiltere üç bakımdan endişeli idi
*Türkiye yakında Yunan Ordusu'na karşı başarılı bir saldırı yapabilirdi (Bu durumda yeni barış şartları Türkiye'nin istediği biçimde gerçekleşecek demekti)
*Türkiye'nin Rusya ile olan dostluğunun nereye kadar gelişeceği
*Türkiye'nin Irak'a karşı askeri bir harekat yapması olasılığı (Musul Misak-ı Milli sınırları içinde idi ve Türkiye'nin Elcezire Cephesi'nde önemli sayıda askeri vardı)
İngiltere bu endişelerden dolayı Türkiye ile Yunanistan arasında barış görüşmeleri başlamadan önce ateşkes yapılmasını istediği için 22 Mart tarihli ateşkes notasını yolladı İtilaf Devletleri'nin notasına göre:
*İki taraf arasında 10 km eninde askersiz boş bir koridor bırakılacak ve iki taraf kuvvetlerini takviye etmeyecek
*Tarafların arasında düşmanlık üç ay için durdurulacak ve barış şartları saptanana kadar ateşkes uzatılabilecek
Ateşkesin samimiyetsizliği ikinci madde de açıkça görülüyordu Türk ve Yunan Orduları'nın denetlenmesini Yunanlıları Anadolu'ya çıkaran dostları ve Türklerin düşmanı İtilaf Devletleri'nin gözlemcileri yapacaktı
İtilaf Devletleri'nin ateşkes önerisi geldiği sırada cephede bulunan M Kemal Paşa, Bakanlar Kurulu'nu Akhisar'a çağırdı ve yanıt hazırlanırken, İtilaf Devletleri'nin 26 Mart tarihli barış önerisi geldi Bu barış şartlarına göre:
*İzmir ve Trakya'da, Tekirdağ Türkiye'ye verilecek; Edirne, Kırklareli, Babaeski Yunanistan'da kalacak
*Doğu'da bir Ermeni yurdu kurulacak
*Türkiye'de askerlik mecburi olmayacak, fakat ordu mevcudu 55000'den 85000'e çıkarılacak
*Sevr Antlaşması'nın mali, iktisadi ve adli hükümlerinin bazılarında Türkiye lehine değişiklik yapılacak Ayrıca antlaşma yapıldıktan sonra İtilaf Devletleri kuvvetleri İstanbul'u terk edeceklerdi
TBMM Hükümeti bu öneriyi prensip olarak kabul etmekle beraber 5 Nisan 1922'de gönderdiği karşı öneride Yunan Ordusu'nun, ateşkes imzalamasından sonra ilk on beş gün içinde Eskişehir-Kütahya-Afyon hattından, dört ay içinde de İzmir dahil bütün Anadolu'dan çekilmesini istedi İtilaf Devletleri l5 Nisan'da Türkiye'nin isteğini reddettiler Böylece İtilaf Devletleri'nin başlattığı barış saldırısı veya aldatmacası sonuçsuz kaldı M Kemal gerçek ve adil bir barışın İtilaf Devletleri aracılığı ile değil, ancak kesin bir Türk zaferi ile kazanılacağını 4 Mart'ta Meclis'e ve ulusa açıklamıştı
Başkomutanlık Olayı (MKemal Başkomutanlığı Bırakmıyor)
M Kemal Paşa'ya 5 Ağustos 1921 tarihli kanunla Başkomutanlık olağanüstü yetkileri verilmişti Bu yetkiler üç ay için verildiğinden, olağanüstü tehlike dolayısıyla 31 Ekim 1921'de ikinci kez, 4 Şubat 1922'de üçüncü kez uzatılmıştı Her seferinde muhaliflerin eleştirileri daha da artmıştı İtilaf Devletleri'nin barış önerisi ve ret edilmesi, M Kemal Paşa aleyhtarlarını harekete geçirdi Barış fırsatının kaçırıldığı, ulusun maceraya sürüklendiği iddiaları yine başladı 4 Mayıs 1922 tarihinde Meclis'te Başkomutanlık yetkilerinin dördüncü kez uzatılması görüşüldü M Kemal Paşa'nın bulunmadığı bu toplantıda 72 üye yetkilerin kaldırılmasını istedi ve oylamada ise ancak 114 olumlu oy çıktı ve çoğunluk olmadığı için sonuç alınamadı M Kemal Paşa bu durumda ordu ileri gelenlerinin (Kâzım Karabekir başta olmak üzere) düşüncelerini sordu Çünkü o anda ordu başsız kalıyordu Hükümet ve Genelkurmay Başkanı bu üzücü durumda istifa etmek istedi Ülke yönetiminde zayıflık belirmişti Ülkenin ve ulusal amacın çıkarları için Başkomutanlık görevine bırakmamaya kararlı olan M Kemal Paşa 6 Mayıs'ta gizli oturumda Meclis'te durumun önemini ve ciddiyetini belirtti Meclis'in yetkilerinin zorla alındığını ileri süren Salih Bey'in (Erzurum) bu iddiası üzerine, Meclis'e ve meşruluğa olan inanç ve saygısını belirtti Meclis'in kuruluşunu bütün hayatı, varlığı ve şerefini tehlikeye atarak hazırlayan M Kemal Paşa idi Her çeşit baskı ve suçlamalara rağmen Meclis'in varlığına karşı çıkmamıştı Başkomutan'ın varlığı yüzünden gelir kaynaklarının incelenmediğini ileri sürenlere istedikleri zaman inceleme yapabileceklerini belirtti Ordu'nun gücünü para ile orantılı görenlere de "Paranız vardır, ordu yaparız; paranız bitti ordu dağılsın Bunun için böyle bir sorunum yoktur Baylar, para vardır, ya da yoktur İster olsun, ister olmasın, ordu vardır ve olacaktır" yanıtını verdi Türk Ordusu böyle kurulmuş, İnönü ve Sakarya Savaşları böyle kazanılmıştı Başkomutan'ın yayınladığı Tekâlif-i Milliye Emirleri'ni eleştirenler, Başkomutan'ın ulusa angarya yüklediğini, zorla iş yaptırdığını ileri sürüyorlardı M Kemal Paşa, içinde bulunulan olağanüstü tehlike karşısında bu yola başvurulduğunu hatırlattıktan sonra "Ordu'nun eksikleri ulusa parasız zorla iş yapmayı gerektiriyorsa, bunu yapıyoruz ve en doğru yasa budur Ulus'un ve Ordu'nun yenilmemesi için yasa buna engeldir diye, gerekli gördüğü tedbiri almakta duraksamayacağını" belirtti Ordunun kıpırdayamayacağını ileri süren Vasıf Bey'in bazı kimselerce alkışlanmasının ise üzüntü ve utanç verici olduğunu söyledi Daha sonra, Meclis'te beliren oylara göre komutadan hemen el çekmek istediğini, hatta Başkomutan'lığının sona erdiğini Hükümet'e de bildirdiğini, fakat önlenemeyecek bir çöküntüye meydan vermemek ve düşman karşısında orduyu başsız bırakmamak için, Başkomutan'lığı bırakmadığını ve bırakmayacağını açıkladı Bu açıklamadan sonra yapılan oylama sonucu 177 olumlu oy ile Başkomutanlık süresinin uzatılması kabul edildi
Fakat Meclis içindeki muhalefet durmadı Temmuz'da kabul edilen bir yasa ile Bakanların ve Bakanlar Kurulu Başkanı'nın doğrudan doğruya Meclis'te gizli oy ile seçilmeleri sağlandı Böylece Mustafa Kemal Paşa Bakanlar Kurulu Başkanlığı'ndan uzaklaştırılmış ve Meclis Başkanı'nca Bakan adayları gösterilmesi de kaldırılmış oldu Muhalif grup bundan sonra Rauf Bey'i Bakanlar Kurulu Başkanı (Başbakan) seçti Büyük Taarruz öncesi Meclis içindeki muhalif durum böylece daha fazla gelişmeden önlendi

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.