Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Eğitim - Öğretim - Dersler - Genel Bilgiler > Eğitim & Öğretim > Edebiyat / Dil Bilgisi

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
akımlar, batı, edebi, edebiyatı

Batı Edebiyatı Ve Edebi Akımlar

Eski 10-21-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Batı Edebiyatı Ve Edebi Akımlar




Batı Edebiyatı ve Edebi Akımlar

Batı edebiyatının kaynağı Eski Yunan ve Latin edebiyatlarıdır MÖ9 yüzyıldan MÖ 2 yüzyıla kadar süren Eski Yunan edebiyatının ana kaynağı da Homeros’un İlyada ve Odise destanlarıdır

Eski Yunan edebiyatı didaktik türde HESİODOS; lirik türde SAPHO, PİNDAROS; fabl türünde AİSOPOS gibi şairleri yetiştirdikten sonra MÖ5 yüzyılda “altın çağı”nı yaşamıştır Bu devrin önemli sanatçıları şunlardır:

Tragedya’da: AİSKHYLOS (Agamemnon), SOPHOKLES (Kral Oidipus, Elektra), EURİPİDES (Andromak, Elektra)

Komedya’da: ARİSTOPHANES, MENANDROS

Hitabet alanında: DEMOSTHENES

Felsefe alanında: SOKRATES, EFLATUN, ARİSTOTELES

Tarih alanında: HERODOTOS

MÖ 2yüzyıldan sonra Eski Yunan edebiyatı yerini Latin edebiyatına bırakır Latin edebiyatı Eski Yunan kültür ve sanatının etkisinde gelişen bir edebiyattır Bu dönemin önemli sanatçıları şunlardır:

Tragedya’da: ENNİUS

Komedya’da: PLAUTUS, TERENTİUS

Şiirde: HORATİUS (Lirik şair), OVİDİUS (Lirik şair), VERGİLİUS (Destan şairi)

Hitabet alanında: ÇİÇERO (Nutuklar)

Felsefe alanında: SENECA

Tarih alanında: TACİTES

Eski Yunan ve Latin edebiyatlarının mitoloji ile süslenmiş ürünlerinde doğa güzellikleriyle birlikte “gerçek insanı” buluruz Bu ürünlerde insanların sevgileri, acıları, yiğitlikleri, kinleriyer alır Bu sevgiler, yiğitlikler, kinler ve acılar da “yazgılarında” dönüp dolaşarak “İNSANCILIK” (Hümanizm) ve “ERDEMLİ OLMA” düşüncesinde birleşirler

5 yüzyılda Batı Roma İmparatorluğunun yıkılmasından sonra, Avrupa’da, 11yüzyıla kadar sanat ve kültür alanında “öbür dünya” düşüncesinin egemen olduğu ölü bir dönem başlamıştır

11yüzyıldan sonra kilise ve din görüşünü her şeyin üstünde tutan , kişinin yaşam ve düşünce özgürlüğünü kısıtlayan, edebiyatta ve sanatta “öbür dünya” düşüncesini egemen kılan “ORTA ÇAĞ” başlar Bu çağda görülen doğa ve dinle ilgili yiğitlik öyküleri, halk ozanlarının aşk ve yiğitlik konularında söyledikleri “BALATLAR” ve ulusal destanlar dönemin başlıca edebiyat verimleri arasındadır Orta çağın büyük ozanı Rönesans’ın da hazırlayıcılarından olan ve “İlahi Komedya” adlı eseriyle tanınan DANTE’dir

Batı edebiyatında yenileşme, bilim ve sanatta “YENİDEN DOĞUŞ” anlamına gelen “RÖNESANS”la başlar (14yüzyılın sonu, 15 ve 16 yüzyıllar)

Rönesans’la halk ve devlet ilişkileri yeniden düzenlenmiş, kralların ve derebeylerin dine dayalı sınırsız güçleri kırılmış, kişinin insance ve özgür yaşama isteği gerçekleşme yoluna girmiştir Böylece uluslar edebiyatla, bu gerçeklere dayanan “insanca” düşünceleri yayarak, kilise dili olan Latince’nin yerine kendi ulusal dilleri ile güçlü yapıtlar ortaya koymaya başlamışlardır Bu dönemin ünlü sanatçıları şunlardır:

Şiirde: RONSARD

Romanda: RABELAİS, CERVANTES (Don Kişot)

Deneme alanında: MONTAIGNE, BACON

Tiyatro alanında: SHAKESPEARE [Hamlet, Macbeth, Othello, Kral Lear, Romeo ve Juliet (Dramları), Venedik Taciri, Hırçın Kız, Yanlışlıklar Komedyası(Komedileri)]

Rönesans, 17yüzyılın ortalarına doğru “Klasisizm” akımının doğmasına yol açmış, böylece Batı Edebiyatı birbirine tepki olarak ortaya çıkan akımların etkisinde 20 yüzyıla kadar gelişimini sürdürmüştür

BATI EDEBİYATINDA AKIMLAR

KLASİSİZM

17 yüzyılda Fransa’da ortaya çıkan bir akımdır BOILEAU bu akımın kurucusu olarak kabul edilir Klasikler Eski Yunan ve Latin edebiyatını bilgi ve esin kaynağı olarak benimsemişlerdir Temel olarak şu ilkelere dayanır:

Sanat, “insan tabiatına” önem vermeli ona sevgi ve saygı duymalıdır Klasik bir eser “akıl” ve “sağduyu”ya dayanmalıdır Eser, “dil”, “anlatım” ve “şekil” de en olguna varmaya çalışmalıdır

Klasikler, insanların her zaman, her yerde, her toplumda aynı duygu ve düşüncede olduklarını kabul ederler Onun için eserlerinde değişmez tipler yaratırlar Klasisizmde fiziksel ve sosyal çevre önemli değildir; çünkü bunlar değişkendir

Bu akımda, sanatta mükemmeli bulmak esastır Mükemmeli bulmak ise konunun seçilişinde değil, onun ele alınıp anlatılışındadır Onun için anadili en güzel biçimde kullanmak da esas olmalıdır Böylece klasikler günlük konuşma dilinden farklı kitabi bir dil kullanmışlardır

Sanatta sıkı kuralların bulunması ve sanatçıların bunlara uyması gerektiğine inanan klasikler, “üç birlik” kuralının doğmasına neden olmuşlardır (Yer, zaman ve eylem birliği)

Eserlerinin kahramanlarını hep soylu tabakadan seçen klasikler, eserlerinde kaba ve çirkin sözlere de yer vermezler “Ahlaka uygunluk” ilkesine sıkı sıkıya bağlıdırlar



Alıntı Yaparak Cevapla

Batı Edebiyatı Ve Edebi Akımlar

Eski 10-21-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Batı Edebiyatı Ve Edebi Akımlar




Yapıtlarının etkileyici olmasını , hoşa gitmesini, tarih biliminden ayrılabilmesini ve din dışı konulara eğilmesini temel ilke olarak kabul etmişlerdir

Edebiyat türü olarak daha çok tiyatroyu, tiyatro türü olarak da trajedi ve komediyi benimsemişlerdir

Başlıca temsilcileri:

Boileau (şiir)

La Fontaine (fabl)

Racine, Corneille (trajedi)

Moliere (komedi)

Madame de La Fayette (roman)

La Bruyere (karakterleriyle)

Bossuet (hitabet)

“Klasisizm, geçici rağbeti değil, sürekli rağbeti arar” Andre Gide

TÜRK EDEBİYATINDA KLASİSİZM

Türk edebiyatı Batı’ya açıldığında klasisizm dönemini tamamlamıştır Bu nedenle edebiyatımızda klasisizmin önemli bir etkisi olmamıştır

Şinasi’nin “Şair Evlenmesi”adlı komedisi, La Fontaine’den yaptığı çeviriler ve Ahmet Vefik Paşa’nın Moliere’den çevirileri, bu anlayışın ürünleri olarak sıralanabilir

ROMANTİZM (COŞUMCULUK)

1830’lu yıllarda klasisizme tepki olarak doğmuştur Victor Hugo’nun “Hernani” adlı oyunuyla bir edebiyat akımı olarak başarıya ulaşmıştır 1789’da fransız İhtilali’yle birlikte derebeylik ve aristokrasi çökmüş; yeni bir yapılanma ortaya çıkmıştır Buna bağlı olarak romantizm, yeni duygu, düşünce ve idealleri anlatmayı amaçlamış, sanatın ve sanatçının kurallardan kurtulup özgürleşmesini savunmuştur

Avrupa’da o zamana kadar süregelen Latin ve Yunan hayranlğı yerini Shakespeare, Goethe ve Schiller hayranlığına bırakmıştır

Klasik öğretinin bütün kuralları yıkılmış, Latin ve Yunan edebiyatları yerine Hristiyanlık mucizeleri, milli efsanler işlenmiş; konular ya tarihten ya da günlük olaylardan çıkarılmıştır Tabiat manzaralarının, yerli ve yabancı törelerin betimlenmesine geniş yer verilmiş, insan psikolojisinin soyut olarak incelenmesi bırakılarak, insanlar çevrelerinde incelenmiş, insanın islâhından önce toplumun ıslâhı amacı ön plana alınmıştır Klasik edebiyatın akıl ve sağduyuya önem vermesine karşılık, romantizmde hayal ve fanteziye geniş yer verilmiştir Yazarlar eserlerinde kişiliklerini gizlememişler, olaylar karşısında duygu ve görüşlerini açıkça anlatmışlardır Romantik şiirde, doğa sevgisi; bireycilik; Ortaçağa, yabancı ülkelere, Doğu’ya hayranlık; toplumsal geleneklere isyan; duygulara, doğaüstü güçlere, rüyalara, ihtiraslara bağlılık dikkat çeker

Zıtlıkların uyumunu ilke olarak benimseyen romantikler hayatı güzel, çirkin bütün yönleriyle vermeye çalışırlar

Klasiklerin önemsediği din duygusuna geniş yer veren romantiklerin kahramanlarının çoğu dindardır

Din, her şeyin gelip geçici olduğunu söylediği için de kahramanlar , genellikle kuşkulu, üzüntülü ve karamsardırlar

Edebiyat dilindeki kalıplaşmış kelimeler yerine, günlük konuşma dilini kullanmayı benimseyen romantikler, her sınıftan insanı da eserlerine konu olarak almışlardır

Genel olanın yerine özeli, tipin yerine gözalıcı olanı seçmişlerdir Aşk, ölüm, tabiat en belli başlı konular olarak dikkat çeker

Bu akımda oyun türlerinden dram, edebiyat türlerinden de roman gelişmiştir

Başlıca temsilcileri:

Victor Hugo (Sefiller Notre Dame’in Kamburu, Cromwell, Hernani)

JJack Rousseau (Emile, İtiraflar, Toplum Sözleşmesi)

Goethe (Faust)

Lamartine (Greziella)

A Dumas Pere (Üç Silahşörler, Monte Kristo Kontu)

A Dumas Fils (Kamelyalı Kadın)ýý

Alfrede de Musset (şiirleriyle)

Schiller (“Haydutlar” adlı dramı ve denemeleriyle)

Lord Byron (Don Juan, diğer şiirleriyle)

Chateaubrian

Puşkin

Shakespeare

Stendhal (Romantizmden realizme geçmiştir)

Balzac (Romantizmden realizme geçmiştir)

“Romantizm, ağlayan yıldız, inleyen rüzgar, ürperen gece, kendinden geçen çiçektir”

Musset

“Romanitzm, varlıkların olduklarından başka türlü olmadığına, olmayacağına üzülmektir”

A Gide

TÜRK EDEBİYATINDA ROMANTİZM

Tanzimat edebiyatı dönemindeki ürünlerin çoğunluğu romantik akımın etkisiyle kaleme alınmıştır

Namık Kemal roman ve tiyatrolarıyla

Ahmet Mithat, ilk romanlarıyla

Recaizade Mahmut Ekrem, şiirleriyle

Abdülhak Hamit, tiyatrolarıyla

REALİZM (GERÇEKÇİLİK)

19 yüzyılın ikinci yarısında romantizmin aşırı duygusallığına tepki olarak ortaya çıkmış bir akımdır

1857 yılında Gustave Flaubert’in “Madame Bovary” adlı romanıyla, realizmin, romantizm karşısındaüstünlük sağladığı kabul edilmektedir

Realizmde, duygu ve hayaller yerini, toplum ve insan gerçeklerine bırakır Konular gerçekten alınır Yaşanan ve gözlenen gerçek bütün çıplaklığıyla anlatılır Bunun sağlanması için gerektiğinde anket gibi bazı sanat dışı yöntemlere bile başvurulmuştur

Bu akımda, gerçeğin anlatılması için kişilerin psikolojileri, onların kişiliklerini etkileyen çevrelerinin tanıtımı, içinde bulundukları ortam ayrıntılarıyla verilir Onun için de betimleme, realist yazarlarda en önemli anlatım biçimi olarak dikkat çeker Yalnızca yaşananın anlatılmasına yönelen gerçekçiler, olaylar ve kişiler karşısında tarafsız davranırlar Eserlerine kendi duygu, düşünce ve yorumlarını katmazlar Yine, gerçek hayatın anlatılması esas olduğu için eserlerinde toplumun sıradan insanlarına rastlanır Eserlerinde daha çok yaşamın olağan olaylarına yöneldikleri için çok basit bir konu bile ele alınıp işlenir

Gerçekçi yazarların okuyucuyu eğitme gibi bir amaçları yoktur Gözlem, araştırma ve belgelere dayanarak, yaşananı nesnel bir şekilde aktarmayı amaçlarlar

Gerçekçi yazarlar, biçim güzelliğine çok önem vermişler, dilde ve anlatımda süsten, özentiden kaçınmışlardır

Başlıca temsilcileri:

Stendhal (Kırmız ve Siyah, Parma Manastırı)

Balzac (Goriot Baba, Vadideki Zambak, Eugenie Grandet)

G Flaubert (Madame Bovary)

Lev Tolstoy (Savaş ve Barış, Diriliş, Anna Karenina)

Dostoyevski (Suç ve Ceza)

A Çehov (Vanya Dayı, Vişne Bahçesi)

M Şolohov (Ve Durgun Akardı Don)

E Hemingway (Çanlar Kimin İçin Çalıyor)

JSteinbeck (Gazap Üzümleri)

Herman Melville (Moby Dick)

Charles Dickens (Oliver Twist, David Copperfield)

Gogol (Müfettiş, Ölü Canlar)

Turganyev (Babalar ve Oğullar)

MGorki (Çocukluğum, Benim Üniversitelerim, Ekmeğimi Kazanırken)

“Roman dediğin, bir uzun yol üzerinde dolaştırılan bir aynadır Bir bakarsın göklerin maviliğini, bir bakarsın yolun irili ufaklı çukurlarında birikmiş çamuru görürsün Sonra da kalkıp heybesinde bu aynayı taşıyanı ahlaksızlıkla mı suçlayacaksınız? Aynası çamuru gösteriyor diye aynaya kabahat bulmak olur mu? Böyle çamurlu çukura bulunan yola, daha doğrusu suyun akmasını, kokmasını, çamur çukurları meydana getirmesini önlemeyen temizlik müfettişine

Henri BStendhal

TÜRK EDEBİYATINDA REALİZM

Recaizade Mahmut Ekrem (Araba Sevdası)

Samipaşazade Sezai (Zehra)

Nabizade Nazım (Kara Bibik)

Halit Ziya Uşaklıgil (Mai ve Siyah, Aşk-ı Memnu, Kırık Hayatlar)

Yakup Kadri Karaosmanoğlu (Kiralık Konak, Yaban)

Memduh Şevket Esendal (Ayaşlı ve Kiracıları)

Reaşat Nuri Güntekin (Romanlarıyla)

Refik Halit Karay (Romanları ve hikayeleriyle)

Sait Faik Abasıyanık (Roman ve hikayeleriyle)

NATÜRALİZM (DOĞALCILIK)


Alıntı Yaparak Cevapla

Batı Edebiyatı Ve Edebi Akımlar

Eski 10-21-2012   #3
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Batı Edebiyatı Ve Edebi Akımlar




19yüzyılın sonlarına doğru Fransa’da ortaya çıkan natüralizm, bir anlamda realizmin bir üst basamağı (gerçeğe yaklaşmadaki katılığı nedeniyle) olarak düşünülebilir

Natüralizmi, realizmden ayıran nokta onun deney yöntemine de yer vermesidir Deney yöntemi, doğa olaylarında aynı nedenler, aynı koşullar altında aynı sonuçları doğurur düşüncesidir (Determinizm) Natüralistler bu anlayışın tabiatta olduğu gibi insan yaşamı için de geçerli olduğunu savunmuşlardırBu yaklaşımla pozitif bilimlerle sanatı birleştirmeye çalışmışlardır İnsanın fizyolojik özellikleri üzerinde durmuş; insanı ırsiyet (soyaçekim) ve genetik özellikleriyle ele almışlardır Ayrıca sosyal çevrenin insan üzerinde yaptığı etkileri de derinlemesine araştırmışlar, bir anlamda kendilerini bilim adamı, toplumu laboratuvar, insanı da deneme, inceleme aracı olarak ele almışlardır

Natüralist yazarlar insanı belli koşulların içinde ele alır, onun duygu ve düşünce dünyasını, yetiştiği doğal ve toplumsal çevrenin etkisi doğrultusunda çizerler Onların eserlerinde insan kendi yazgısını biçimlendirici, çevre üzerinde değiştirici bir güç taşımaz Toplumsal nedenleri bir yana bırakmışlar, yalnızca yaşananı “nesnel” bir biçimde aktarmakla yetinmişlerdir Bu sebeple de onlara “zabıt katipleri” yakıştırması yapılmıştır

İnsan psikolojisiyle fizyolojisini birbirine bağlı kabul ettikleri için eserlerinde kahramanların fiziksel özelliklerini çok ayrıntılı olarak vermişlerdir Buna bağlı olarak da betimleme, doğalcı eserlerin en önemli anlatım biçimi olarak dikkat çeker

Realistlerdeki biçim güzelliği, kompozisyon olgunluğu ve üslup kaygısı natüralistlerde yoktur Ancak natüralistler de halkın kolayca anlayabileceği açık ve yalın bir dil kullanmışlardır

Tiyatroda, kostüm ve dekora önem veren natüralistlerin eserlerine genel olarak bir kötümserlik havası hakimdir

Başlıca temsilcileri:

Emile Zola (Meyhane, Germiznal, Nana, Toprak)

Alphonse Daudet

Guy de Maupassant

Goncourt Kardeşler

“Roman anlatılmış ve tabiattan çıkartılmış belgelerle vücuda getirilmelidir Tarihçiler, mazinin hikayecileri, romancılar da halin hikayecileridir”

Goncourt Kardeşler

TÜRK EDEBİYATINDA NATÜRALİZM

Bizim edebiayıtımızda doğalcılık anlayışına en çok yaklaşarak eser veren sanatçı Hüseyin Rahmi Gürpınar’dır Ancak eserlerinde sosyal eleştiriye yer vermesi onu natüralistlerden ayıran önemli bir noktadır

PARNASİZM

Fransa’da şiir türünde ortaya çıkmış bir akımdır Şiirdeki gerçekçilik diyebileceğimiz parnasizm, bir anlamda realizmle natüralizmin şiirdeki sentezinden oluşmuştur 1886’da “Parnas” adlı derginin yayınlanmasıyla ortaya çıkmıştır (Parnas: Mitolojide ilham perilerinin yaşadığına inanılan efsanevi dağın adı)

Parnasyenler şiiri salt biçim olarak görürler Bu nedenle biçim güzelliğini her şeyin üstünde tutarlar Yine aynı nedenlerle ölçü ve uyağa çok önem vermişler, ritmi ön plana çıkarmışlardır Sözcüklerin birarada kullanılmasından doğacak müziği de şiir için gerekli görmüşlerdir Parnasizm, romantizme tepki olarak doğduğu için bu akımda duygunun yerini düşünceler almış, parnasyenler şiirde ayrıntılı ve nesnel betimlemelere yer vermişler, duygusallığı reddetmişlerdir

Şiiri, ışık, gölge, renk ve çizgilerle sağlamayı düşünürler

“Sanat, sanat içindir” görüşünde olan parnasyenler şiirde yarar değil, güzellik ararlar

Tarihteki mutlu dönemlere duyulan özlem, yabancı ülkelerin manzara ve gelenekleri işlenen konulardır

Parnasyenler Eski Yunan ve Altin mitolojisine büyük hayranlık duyarlar Dolayısıyla ele alınan bazı konular klasisizmle benzerlikler taşır

Başlıca temsilcileri:

Th Gautier

TD Banville

François Coppee

JMaria de Heredia

TÜRK EDEBİYATINDA PARNASİZM

Bu akımın en belirgin etkileri Tevfik Fikret’te görülür Kimi yönleriyle Yahya Kemal de bu akımdan izler taşır

SEMBOLİZM (SİMGECİLİK)

19yüzyılın ikinci yarısında parnasizme tepki olarak ortaya çıkmış bir akımdır Parnasyenler insan duygularına, izlenimlere önem vermiyorlardı Onalr için önemli olan gerçekti, düşüncelerdiSembolistler bu anlayışa karşı çıkmış, duygusallığa, insanın iç dünyasına yönelmişlerdir Onalra göre somut varlıklar, dış dünya ile insanın duyuları arasında köPage Rankingü kurmaya yarayan birer simgedir Çünkü dış gerçek ancak insanın algılayış biçimiyle var olur Yani insan onu nasıl algılıyorsa öyle değerlendirilir Sembolistler, semboller aracılığıyla dış çevrenin insan üzerindeki etkilerini ve izlenimlerini anlatmışlardır

Şiiri sessiz bir şarkı olarak tanımlamışlar ve müziği şiirin amacı durumuna getirmişlerdir Onlara göre şiir düşüncelere değil duygulara seslenmelidir; çünkü şiir bir şey anlatmak için yazılmaz

Şiirde anlam kapalı olmalıdır ve herkes kendince yorum getirebilmelidir Sözcüğün anlam değerinden çok müzikal değeri önemlidir Anlam kapanıklığı ve farklı çağrışımlar yaratabilme amacı, bol bol mecaz ve istiarelerin kullanılmasına yol açmış, dolayısıyla dil de ağırlaşmıştır

Gerçeklerden kaçma, hayale sığınma, çirkinlikleri hayal yardımıyla güzelleştirme, bunlara bağlı olarak ortaya çıkan karamsarlık, sembolizmin en belirgin özelliklerindendir

Durgun sular, ay ışığı, alacakaranlık, tan ağartısı, perdede gezinen gölgeler ve ölüm başlıca temalarıdır Lirizm, bu anlayışın en önemli ögesi durumundadır

Parnasyenlerin genellikle “sone” nazım biçimini kullanmalarına karşın, sembolistler daha çok serbest nazım biçimlerine yönelmişlerdir

Başlıca temsilcileri:

Baudelaire

Rimbaud

Mallarme

Verlaine

Puşkin

TÜRK EDEBİYATINDA SEMBOLİZM

Bu anlayışın ilk uygulayıcısı Cenap Şahabettin’dir Ancak bu akımın en başarılı örneklerini veren şairimiz Ahmet Haşim’dir Kimi yönleriyle Cahit Sıtkı Tarancı, Ahmet Hamdi Tanpınar gibi şairler de bu akımın izlerini taşırlar

“Şairin dili, düzyazı gibi anlaşılmak için değil, ama duyulmak üzere oluşmuş müzik ile söz arasında, sözden çok müziğe yakın, ortalama bir dildir”

Ahmet Haşim (Piyâle Önsözü)

EMPRESYONİZM (İZLENİMCİLİK)

1890-1910 yılları arasında Fransa’da gelişmiş; edebiyatta, resimde, müzikte etkisini sürdürmüş bir akımdır Sembolizmle birlikte gerçeküstücülüğü (sürrealizm) hazırlayan bir akım niteliğindedir

Bu akımda dış dünya ile ilgili gözlemlerin, sanatçının iç dünyasında oluşan değişik ruhsal durumuna göre yansıtılması esas alınmıştır Onlara göre duyularımız dış dünyayı bize olduğu gibi değil, onun gerçek görünüşünü değiştirerek ulaştırır Bunun için de bizim anlattıklarımız dış dünya değil, bu dünyanın hayalimizle bezenmiş bizdeki izlenimleridir

“Seyreyledim eşkâl-i hayâtı

Ben havz-ı hayâlin sularında,

Bir aks-i mülevvendir onun’çün

Arzın bana ahcâr ü nebâtı”

Ahmet Haşim (Mukaddime)

SÜRREALİZM (GERÇEKÜSTÜCÜLÜK)

20yüzyılın başlarında Andre Breton tarafından Freud’un görüşlerine (psikanaliz yöntemi) dayanılarak açılan bir sanat akımıdır

Gerçeküstücülüğün bilgi ve esin kaynağı olan Freud’a göre, insanoğlunun dış dünyasından edindiği alışkanlıklar, istekler bilinçaltında toplanır Bu istekler düş (rüya, yarı rüya) durumunda çözülerek ortaya çıkar

Sürrealistler, Freud’un bu görüşünü edebiyata uygulamışlari bir anlamda bilinçaltının, bilinç alanına olan egemenliğini savunmuşlardır Dolayısıyla içinden geldiği gibi yazmak bu akımın en belirgin özelliğidir Akılcılığın karşısındadırlar, geleneksel ve biçime dayalı inanç ve değerleri düşünceden silmişlerdir

“Gerçeküstücülük, ister söz, ister yazı ile ya da başka bir yolla, düşüncenin gerçek işleyişini ortaya çıkarmak içim başvurulan, içinden geldiği gibi yazma yöntemidir Bu, aklın denetimi olmaksızın (rüyada olduğu gibi) her türlü estetik ve ahlak kaygısı dışında düşüncenin yazılışıdır”

Andre Breton

Bu akımın Batı’daki en önemli iki temsilcisi Andre Breton ve Paul Eluard’dır

Bizim edebiyatımızda Oran Veli Kanık’ın kimi şiirlerinde bu akımın izleri açıkça görülmektedir






Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.