|
|
Konu Araçları |
dönemleri, edebiyat or türk, edebiyatının, sözlü |
(Sözlü Edebiyat)/Türk Edebiyatının Dönemleri |
05-12-2009 | #1 |
Şengül Şirin
|
(Sözlü Edebiyat)/Türk Edebiyatının Dönemleri …Türk Edebiyatının Dönemleri… Sözlü Edebiyat, Türklerin henüz yazıyı kullanmadıkları dönemdeki edebiyattır Bu dönem edebiyatı sözlü olarak üretilmiş ve kulaktan kulağa yayılarak varlığını sürdürmüştür Bu dönemde edebiyatımızı Şamanizm, Maniheizm, Budizm gibi dinler etkilemiştir(Sözlü Edebiyat) İslamiyet öncesi Türk edebiyatı, MÖ 4000′li 3000′li yıllardan başlayarak Türklerin İslamiyeti kabul ettiği XI yüzyıl ortalarına kadar sürer Bu uzun dönemin KökTürkler’e ait yazılı anıtların ortaya konduğu MS VI yüzyıla kadar olan bölümü sözlü edebiyat dönemi olarak adlandırılır Bilindiği gibi söz yazıdan öncedir Böyle olunca da yazılı edebiyat ürünlerinden önce, sözlü edebiyat ürünlerinin oluştuğu ortadadır Bütün ulusların edebiyatında olduğu gibi Türklerin edebiyatında da sözlü edebiyatın doğuşu dinsel temellere dayanır Sözlü edebiyat ürünleri, daha yazının bulunmadığı dönemlerde, dinsel törenlerde üretilmeye başlanmış, kuşaktan kuşağa aktarılarak yaşatılmıştır Edebiyat türleri içinde ilk doğan tür olan şiir, sözlü edebiyatın anlatımında önemli bir rol oynar İslamiyet öncesi Türk edebiyatında da şiirin önemli bir yeri vardır Sözlü Dönemin Özellikleri 1 “Kopuz” adı verilen sazla dile getirilmiştir 2 Ölçü olarak ulusal ölçümüz olan “hece ölçüsü” kullanılmıştır 3 Nazım birimi “dörtlük“tür 4 Dönemine göre arı bir dili vardır 5 Dizelere genel olarak yarım uyak hakimdir 6 Daha çok doğa,aşk ve ölüm konuları işlenmiştir 7 Bu döneme yönelik elimizdeki en eski kaynak Kaşgarlı Mahmut’un “Divan-ı Lügat-it Türk” adlı eseridir Dönemin Ürünleri 1 Koşuk: Sığır denilen sürek avlarında söylenen şirlerdirKonusu daha çok doğa,aşk,şavaş ve yiğitliktirBu tür daha sonra halk edebiyatında koşma adıyla anılmıştır 2 Sav: Dönemin özlü sözleridirBugünkü atasözlerinin ilk biçimi niteliğindedir 3 Sagu: “Yuğ” adı verilen ölüm törenlerinde ölen kişinin erdemlerini ve onun ölümünden duyulan hüznü dile getiren şiirlerdir 4 Destan: Toplumu derinden etkileyen olaylar sonucunda halk arasında kendiliğinden oluşan uzun nazım türüdür Eski Türk Şiiri İslamiyet öncesi Türk şiiri hece ölçüsüyle yazılmıştır Yedili, sekizli, onikili ölçülere çok rastlanır Kafiye önemlidir, dize başlarında da kafiye yapılır Nazım birimi dörtlüktür İslamiyet öncesi Türk şiirinin dili Öz Türkçedir Şiirler, Türklerin o çağdaki dünya görüşlerini, yaşantılarını, duygularını, düşüncelerini doğal bir dille anlatırlar Şiirlerde doğa, aşk, kahramanlık, cesaret, binicilik, at sevgisi, askerlik, ölüm en çok işlenen konulardır Çin kaynaklarında MÖ II yüzyıla ait eski Türk şiir çevirilerine rastlanmaktadır İlk Türk Şairleri İslamiyet öncesindeki Türklerde şairlere baksı, kam, ozan gibi adlar verilirdi Kaşgarlı Mahmud’un Divânü Lûgati’t Türk adlı eserinde ve Turfan kazılarında ele geçirilen metinlerde adlarına ve şiirlerine rastlanan ilk Türk şairleri Aprın Çor Tigin, Çuçu, Ki-ki, Kül Tarkan, Asıg Tutung, Pratyaya Şiri, Kalun Kayşı, Çisuya Tutung’dur İlk Türk Şiiri İslamiyet öncesi Türk şiirinin, şairi bilinen ilk örneklerini Uygurlar’da bulmaktayız Aprın Çor Tigin’in yazdığı “Bir Aşk Şiiri” adlı ilk Türk şiirinin son parçasının aslı ve çevirisi şöyledir: Eski Türkçe İle Türkiye Türkçesi İle Yaruk tengriler yarlıkazunYavaşım birle Yakışıpan adrılmalım Küçlüg biriştiler küç birzün Közi karam birle Külüşügin oluralım… Nurlu tanrılar buyursun Yumuşak huylum ile Birleşip bir daha ayrılmayalım Güçlü peygamberler güç versin Kara gözlüm ile Gülüşerek yaşayalım… Destan (Epope) Destanlar ulusların yazı öncesi çağlarında oluşmuş olağanüstü olaylarla, doğaüstü kahramanlarla ve kahramanlıklarla yüklü, öyküleyici özellikler taşıyan uzun şiirlerdir Destanlar, eski çağlarda ezgiye eşlik etmeye en uygun biçimde, çoğunlukla nazımla düzenlenmiştir Epik şiirin en güzel örnekleri olan destanlarda olağanüstü olayların, doğaüstü kahramanların, tanrıların savaşlarının yanı sıra; eski çağ insanlarının inanışları, yaratılış ve varoluş konusundaki düşünceleri; ulusların özlemleri ve düşleri de dile getirilir Destanlar insanların olayları dinleme ve anlatma gereksiniminden dolayı kuşaktan kuşağa yayılmıştır - Destanların Doğuşu İnsanlar ilk çağlarda toplum ve doğa olaylarını anlamakta güçlük çektiler Her olay onlara önce Tanrıyı düşündürdü: Gök gürlemesi Tanrının hiddetiydi Yıldırımlar, kasırgalar, susuzluklar Tanrının insanlara verdiği cezalardı İnsanlar her doğa olayını korkuyla karışık bir hayranlıkla izledi Zengin bir hayal dünyası olan ilk insanlar, önemli gördükleri her olayı, olağanüstü olay ve hayallerle süsleyerek birbirlerine anlattılar Yeni olaylarla zenginleşen destanlar, halk arasında yayılarak ortak bir eser haline geldi Destanları anlatan her yeni ağız destanlara yalnız bir olay değil, dil ve söyleyiş güzelliği de kattı Destanlar, başlangıçta manzum oldukları, ezgiyle söylendikleri için halk dilinde uzun süre yaşayabildi Özkırımlı’nın (1995) Tarih İçinde Türk Edebiyatı adlı yapıtında da belirttiği gibi: “Denilebilir ki, doğayla savaşımın ve toplum biçiminin, yine toplumun ortak düş gücüyle insanın zihninde sanatsal bir biçimde yoğrulması destanları doğurmuş; insanlar toplumun oluşumuna, doğanın gizlerine destan kahramanlarının serüvenleriyle yanıt vermişlerdir” Destanlar, birçok doğa olayının çözüme ulaştığı dönemlerde bile yer yer önemini koruyarak köklü bir destan geleneğinin oluşmasını sağlamıştır Zamanla, destan gelenekleri zenginleşen ulusların, destan şairleri yetişmiştir Sözlü dönem destanlarının özellikleri 1 Toplumun ortak görüşleri yansıtılmıştır 2 Olağanüstü özellikler bulunmaktadır 3 Önemli kişiler han, kral gibi seçkin kişilerden veya toplumun kabullendiği bir kahramandan ibarettir 4 Söyleyiş milli dil tarzındadır 5 Oldukça uzun yazılardır 6 Milli nazım ölçüsü kullanılmıştır 7 Konuları bakımından savaş,deprem,yangın,mizah,ünlü kişilerin yaşamları şeklinde gruplandırma yapmak mümkündür - Türk Destanları Bir ulusun destan sahibi olabilmesi için: • O ulusun halkının hayal gücünün en eski çağlarda bile, efsaneler, destanlaryaratmaya elverişli olması, • O ulusun tarihinde unutulmaz doğa olayları, büyük savaşlar, güçler, baskınlar, değişik coğrafi çevrelere dağılmalar gibi halkının gönlünde ve kafasında nesiller boyu yaşayacak önemli olayların yaşanmış olması gerekir Destanların oluşumu için gerekli olan bu şartlar, Türk tarihinde fazlasıyla görülür Seyit Kemal Karaalioğlu Türk Edebiyat Tarihi adlı yapıtında: “Türk tarihine, Türk destanları ile girebiliriz, Türk tarihinin kökenine ilk Türk destanları ile inebiliriz” derken, Türk tarihinin destanlarla, destanlaşmış kahramanlarla dolu olduğunu da vurgular Ne yazık ki, Türk destanlarının asıl metinleri elimizde değildir Çok zengin olduğu bilinen Türk destanları ile ilgili bilgiler Arap, İran ve Çin kaynaklarından elde edilmektedir Türk destanlarının bir kısmı Türk ve yabancı araştırmacılar tarafından halk ağzından derlenmiştir Bir kısmına Arap, İran ve Çin kaynaklarında rastlanmaktadır Bir kısmına Batılı kaynaklarda rastlanırken bir kısmı da Türk aydın ve yazarları tarafından çeşitli dönemlerde, çeşitli nedenlerle, çeşitli dil ve yazılarla kaleme alınmıştır Destanlarımızın büyük bir kısmı yazıya oldukça geç geçirilmiş, sözlü edebiyattaki şekliyle de tamamen yazıya aktarılamamışlardır Ancak yüzyıllar içinde yaşayıp yeni olaylarla zenginleşmiş Türkün duygu, düşünce ve anılarıyla değer kazanmışlardır Araştırmacılar Eski İran ve Yunan destanları ile Türk destanları arasındaki benzerliklere dikkat çekerler Destan devri yaşayan uluslar arasındaki bu tür alışverişler doğaldır - Destan Kültürünün Önemi Destanlar; tarih, düşünce ve sanat bakımından büyük değer taşırlar Tarihi aydınlatır, düşünce ve sanata kaynak oluştururlar Bilimsel tarih araştırmaları yanında, tarihi olaylar karşısında halkın duygu ve düşüncelerini yansıtırlar Banarlı’nın (1971) Resimli Türk Edebiyatı adlı yapıtında da belirttiği gibi: “Destanlar halk gözüyle görülen, halk ruhuyla duyulan ve halk hayalinde masallaştırılan tarihlerdir” Destan kahramanlarının doğaüstü özellikler göstermesi, olayların olağanüstülüklerle anlatılması destanların gerçeklerden uzak olduğunu göstermez Destanlar, anlatımlarındaki olağanüstü özellikler ayıklandığında ulusların tarihini aydınlatan en önemli kaynaklardır Yüzyıllar boyunca Türklerin duyuş, düşünüş, inanış ve hayallerini; güzel sanatlarını; aşk, aile, vatan, ulus ve devlet anlayışlarını Türk destanlarında görebiliriz Sav Sav, İslamiyet öncesi Türk edebiyatında atasözünün karşılığıdır Bir düşünceyi, bir deneyimi, bir öğüdü, en az sözcükle kısaca anlatan kalıplardır Biçim olarak bir düz yazı tümcesi veya bir şiir dizesi gibi olabilirler İslamiyet öncesi Türk edebiyatına ait savların kimileri küçük ses değişiklikleriyle, Türkçede bugün de yaşamaktadır Eski Türkçe İle Türkiye Türkçesi İle 1 Aç ne yimes, tok ne times2 Alın arslan tutar, küçin sıçgan tutmas 3 Bir karga birle kış kelmes 4 Böri koşnısın yimes 5 Ermegüke bulıt yük bolır 6 Efdeki buzagı öküz bolmas 7 İt ısırmaz, at tepmes time 8 Tag taga kavuşmas, kiş kişike kavuşur 9 Yılan kendi egrisin bilmes, tefi boynın eğri tir 10 Kanıg kan bile yumas 1 Aç ne yemez, tok ne demez 2 Al (Hile) ile aslan tutulur, güç ile sıçan tutulmaz 3 Bir karga ile kış gelmez 4 Kurt komşusunu yemez 5 Tembele bulut yük olur 6 Evdeki buzağı öküz olmaz 7 İt ısırmaz, at tepmez deme 8 Dağ dağa kavuşmaz, kişi kişiye kavuşur 9 Yılan kendi eğrisini bilmez, deve boynun eğri der 10 Kanı kanla yıkamazlar İslamiyet öncesi Türk edebiyatına ait en güzel savları XI yüzyılda Kaşgarlı Mahmud’un yazdığı Divânü Lûgati’t Türk adlı eserde görüyoruz Sagu Sagular da savlar gibi eski Türklerin yaşam biçimlerinden doğan sözlü ürünlerdir Eski Türklerde sevilen, sayılan bir kişinin ölümünden sonra düzenlenen cenaze törenine “yuğ töreni”, bu törenlerde söylenen şiirlere “sagu” adı verilirdi (IV Üniteye bakınız) Ölen kişinin yiğitliğini, yaptığı işleri, değerini anlatan, ölümünden doğan acıyı dile getiren bu şiirler bir tür ağıttır Destan özelliği de gösteren sagularda geniş doğa tasvirlerine rastlanır Aşağıda Alp Er Tunga’nın ölümü üzerine duyulan acıyı dile getiren “Alp Er Tunga Sagusu”nu okuyacaksınız Alp Er Tunga Sagusu XI yüzyılda Kaşgarlı Mahmud tarafından halk ağzından derlenmiştir (Alp Er Tonga Sagusu) Karahanlı Türkçesiyle Türkiye Türkçesiyle Alp Er Tonga öldi müİsiz ajun kaldı mu Ödlek öçin aldı mu Emdi yürek yırtılur Alp Er Tonga öldü mü, Kötü dünya kaldı mı, Zaman öcün aldı mı Artık yürek yırtılır Ödlek yarag közetti Ogrı tuzak uzattı Begler begin azıttı Kaçsa kah kurtulur Felek fırsat gözetti, Gizli tuzak uzattı, Beyler beyin şaşırttı; Kaçsa nasıl kurtulur? Ulşıp eren börleyü Yırtıp yaka urlayu Sıkrıp üni yurlayu Sıgtap közi örtülür Uludu erler kurtça, Bağırıp yırttılar yaka, Çığırdılar ıslıkla, Yaştan gözler örtülür Ödlek arıg kevredi Yunçıg yavuz tavradı Erdem yeme savradı Ajun begi çertilür Zamane hep bozuldu, Zayıf tembel güçlendi, Erdem yine azaldı, Acun beyi yok olur Bilge bögü yunçıdı Ajun atı yençidi Erdem eti tmçıdı Yerge tegip sürtülür Bilge bilgin yoksul oldu, Acun atı azgın oldu, Erdem eti çürük oldu, Yere değip sürtülür Koşuk Eski Türkler totemlerinin etini yemezlerdi Yılda bir kez, belli dönemlerde, “sığır töreni” adı verilen kutsal av törenlerinde onu kurban ederek yerlerdi “Şölen” adı verilen bu toplu ziyafetlerde ve yengi ile biten savaşlar sonunda, tüm boyların erkekleri biraraya gelerek eğlenirdi Bu eğlencelerde söylenen çoklukla aşk, doğa ve yiğitlik konularını işleyen şiirlere “koşuk” adı verilir Genellikle kendi başına bütünlüğü olan dört dizeli bentlerden oluşan koşuklar manilere ve koşmalara kaynak olmuştur Eski Türkçe İle Türkiye Türkçesi İle Öpkem kelip ogradımArslanlayu kökredim Alplar başın togradım Emdi meni kim tutar Öfkelenip dışarı çıktım Arslan gibi kükredim Yiğitler başını doğradım Şimdi beni kim tutabilir Kanı akıp yoşuldu Kabı kamug deşildi Ölüg birle koşuldu Togmuş küni uş batar Kanı akıp boşandı Derisi baştan başa deşildi Ölülerle bir oldu Doğan güneş işte batıyor Kaklar kamug kölerdi Taglar başı ilerdi Ajun tını yılırdı Tütü çeçek çerkeşür Kuru yerler hep gülerdi Dağbaşları göründü Dünyanın soluğu ılındı Türlü çiçekler sıralandı Etil suwı aka turur Kaya tübi kaka turur Balık telim baka turur Kölün takı küşerür İtil suyu akar durur Kaya dibini oyar durur Bütün balıklar baka durur Gölü bile taşırırlar İslamiyet öncesi Türk edebiyatının sözlü ürünleri olan destanların, savların, saguların ve koşukların kimileri zaman içinde yitip gitmiştir Bu ürünler kuşkusuz eski çağlarda Türkler arasında toplumsal bilinci yaratan ve birliği, beraberliği, barışı sağlayan en önemli etmenlerdi Eski Türklerde kam, kaman, baksı, şaman yerini tutan ozanlar; raks ve müzik ustalıkları gibi büyücü ve doktor görevini de üstlenmişlerdir Törenlerde raks ederken sazlarıyla da destan parçaları, sav, sagu, koşuk okuyarak kötü ruhları da büyüleriyle engellemeye çalışır, hastaları sağaltma görevi de üstlenirlerdi Sözlü Edebiyat Dönemi Özet Anlatımı Bütün uluslarda olduğu gibi Türklerde de yazı kullanılmadan önce “sözlü” bir edebiyat vardı Sözlü edebiyatta şiir önemli bir yer tutar Eski çağlarda doğa olaylarının, savaşların, kahramanların anlatıldığı kuşaktan kuşağa geçerek şairlerin dilinde epik şiirin en güzel örneklerini oluşturdu Çoğunlukla toplumun kurtarıcısı ve öncüsü sayılan kişileri yücelten kutsallaştıran bu öykü şiirlere “destan” adı verilirEski Türklerde bir düşünceyi, bir deneyimi, bir öğüdü kısaca anlatan sözlere “sav” adı verilir Savlar bugünkü atasözlerinin temelidir “Yuğ töreni” eski Türklerde sevilen, sayılan kişiler için düzenlenen cenaze törenlerine verilen addır Bu törenlerde ölen kişinin yiğitliğini, yaptığı işleri, değerini anlatan, ölümünden duyulan acıyı dile getiren şiirler söylenirdi Bir tür ağıt olan bu şiirlere eski Türkler “sagu” adını verirlerdi Eski Türklerde birlik ve beraberliği sağlamak çok önemlidir Şölenlerde, toylarda, üstünlükle biten savaş sonlarında halkı heyecana getirmek için okunan şiirlere “koşuk” adı verilir Çok zengin olduğu bilinen Türk destanlarıyla ilgili bilgiler Arap, Fars ve Çin kaynaklarındanelde edilmektedir Halk ağzından derlenen birbirinden güzel sav, sagu ve koşuklar ise XI yüzyılda biyografi-hayati-kim-kimdir/”>Kaşgarlı Mahmud tarafından yazılan Divânü Lûgati’t Türk adlı yapıtta görülmektedir |
Sözlü Edebiyatının Dönemleri |
05-21-2009 | #2 |
Şengül Şirin
|
Sözlü Edebiyatının DönemleriSözlü Edebiyat Sözlü Edebiyat, Türklerin henüz yazıyı kullanmadıkları dönemdeki edebiyattır Bu dönem edebiyatı sözlü olarak üretilmiş ve kulaktan kulağa yayılarak varlığını sürdürmüştür Bu dönemde edebiyatımızı Şamanizm, Maniheizm, Budizm gibi dinler etkilemiştir Sözlü Dönemin Özellikleriİslamiyet öncesi Türk edebiyatı, MÖ 4000′li 3000′li yıllardan başlayarak Türklerin İslamiyeti kabul ettiği XI yüzyıl ortalarına kadar sürer Bu uzun dönemin KökTürkler’e ait yazılı anıtların ortaya konduğu MS VI yüzyıla kadar olan bölümü sözlü edebiyat dönemi olarak adlandırılır Bilindiği gibi söz yazıdan öncedir Böyle olunca da yazılı edebiyat ürünlerinden önce, sözlü edebiyat ürünlerinin oluştuğu ortadadır Bütün ulusların edebiyatında olduğu gibi Türklerin edebiyatında da sözlü edebiyatın doğuşu dinsel temellere dayanır Sözlü edebiyat ürünleri, daha yazının bulunmadığı dönemlerde, dinsel törenlerde üretilmeye başlanmış, kuşaktan kuşağa aktarılarak yaşatılmıştır Edebiyat türleri içinde ilk doğan tür olan şiir, sözlü edebiyatın anlatımında önemli bir rol oynar İslamiyet öncesi Türk edebiyatında da şiirin önemli bir yeri vardır 1 “Kopuz” adı verilen sazla dile getirilmiştir 2 Ölçü olarak ulusal ölçümüz olan “hece ölçüsü” kullanılmıştır 3 Nazım birimi “dörtlük“tür 4 Dönemine göre arı bir dili vardır 5 Dizelere genel olarak yarım uyak hakimdir 6 Daha çok doğa,aşk ve ölüm konuları işlenmiştir 7 Bu döneme yönelik elimizdeki en eski kaynak Kaşgarlı Mahmut’un “Divan-ı Lügat-it Türk” adlı eseridir Dönemin Ürünleri 1 Koşuk: Sığır denilen sürek avlarında söylenen şirlerdirKonusu daha çok doğa,aşk,şavaş ve yiğitliktirBu tür daha sonra halk edebiyatında koşma adıyla anılmıştır 2 Sav: Dönemin özlü sözleridirBugünkü atasözlerinin ilk biçimi niteliğindedir 3 Sagu: “Yuğ” adı verilen ölüm törenlerinde ölen kişinin erdemlerini ve onun ölümünden duyulan hüznü dile getiren şiirlerdir 4 Destan: Toplumu derinden etkileyen olaylar sonucunda halk arasında kendiliğinden oluşan uzun nazım türüdür Eski Türk Şiiri İslamiyet öncesi Türk şiiri hece ölçüsüyle yazılmıştır Yedili, sekizli, onikili ölçülere çok rastlanır Kafiye önemlidir, dize başlarında da kafiye yapılır Nazım birimi dörtlüktür İslamiyet öncesi Türk şiirinin dili Öz Türkçedir Şiirler, Türklerin o çağdaki dünya görüşlerini, yaşantılarını, duygularını, düşüncelerini doğal bir dille anlatırlar Şiirlerde doğa, aşk, kahramanlık, cesaret, binicilik, at sevgisi, askerlik, ölüm en çok işlenen konulardır Çin kaynaklarında MÖ II yüzyıla ait eski Türk şiir çevirilerine rastlanmaktadır İlk Türk Şairleri İslamiyet öncesindeki Türklerde şairlere baksı, kam, ozan gibi adlar verilirdi Kaşgarlı Mahmud’un Divânü Lûgati’t Türk adlı eserinde ve Turfan kazılarında ele geçirilen metinlerde adlarına ve şiirlerine rastlanan ilk Türk şairleri Aprın Çor Tigin, Çuçu, Ki-ki, Kül Tarkan, Asıg Tutung, Pratyaya Şiri, Kalun Kayşı, Çisuya Tutung’dur İlk Türk Şiiri İslamiyet öncesi Türk şiirinin, şairi bilinen ilk örneklerini Uygurlar’da bulmaktayız Aprın Çor Tigin’in yazdığı “Bir Aşk Şiiri” adlı ilk Türk şiirinin son parçasının aslı ve çevirisi şöyledir: Eski Türkçe İle Türkiye Türkçesi İle Yaruk tengriler yarlıkazun Yavaşım birle Yakışıpan adrılmalım Küçlüg biriştiler küç birzün Közi karam birle Külüşügin oluralım… Nurlu tanrılar buyursunYumuşak huylum ileBirleşip bir daha ayrılmayalımGüçlü peygamberler güç versinKara gözlüm ileGülüşerek yaşayalım… Destan (Epope) (Türk Destanları sayfasına gitmek için “buraya” dokunun!) Destanlar ulusların yazı öncesi çağlarında oluşmuş olağanüstü olaylarla, doğaüstü kahramanlarla ve kahramanlıklarla yüklü, öyküleyici özellikler taşıyan uzun şiirlerdir Destanlar, eski çağlarda ezgiye eşlik etmeye en uygun biçimde, çoğunlukla nazımla düzenlenmiştir Epik şiirin en güzel örnekleri olan destanlarda olağanüstü olayların, doğaüstü kahramanların, tanrıların savaşlarının yanı sıra; eski çağ insanlarının inanışları, yaratılış ve varoluş konusundaki düşünceleri; ulusların özlemleri ve düşleri de dile getirilir Destanlar insanların olayları dinleme ve anlatma gereksiniminden dolayı kuşaktan kuşağa yayılmıştır - Destanların Doğuşu İnsanlar ilk çağlarda toplum ve doğa olaylarını anlamakta güçlük çektiler Her olay onlara önce Tanrıyı düşündürdü: Gök gürlemesi Tanrının hiddetiydi Yıldırımlar, kasırgalar, susuzluklar Tanrının insanlara verdiği cezalardı İnsanlar her doğa olayını korkuyla karışık bir hayranlıkla izledi Zengin bir hayal dünyası olan ilk insanlar, önemli gördükleri her olayı, olağanüstü olay ve hayallerle süsleyerek birbirlerine anlattılar Yeni olaylarla zenginleşen destanlar, halk arasında yayılarak ortak bir eser haline geldi Destanları anlatan her yeni ağız destanlara yalnız bir olay değil, dil ve söyleyiş güzelliği de kattı Destanlar, başlangıçta manzum oldukları, ezgiyle söylendikleri için halk dilinde uzun süre yaşayabildi Özkırımlı’nın (1995) Tarih İçinde Türk Edebiyatı adlı yapıtında da belirttiği gibi: “Denilebilir ki, doğayla savaşımın ve toplum biçiminin, yine toplumun ortak düş gücüyle insanın zihninde sanatsal bir biçimde yoğrulması destanları doğurmuş; insanlar toplumun oluşumuna, doğanın gizlerine destan kahramanlarının serüvenleriyle yanıt vermişlerdir” Destanlar, birçok doğa olayının çözüme ulaştığı dönemlerde bile yer yer önemini koruyarak köklü bir destan geleneğinin oluşmasını sağlamıştır Zamanla, destan gelenekleri zenginleşen ulusların, destan şairleri yetişmiştir Sözlü dönem destanlarının özellikleri 1 Toplumun ortak görüşleri yansıtılmıştır 2 Olağanüstü özellikler bulunmaktadır 3 Önemli kişiler han, kral gibi seçkin kişilerden veya toplumun kabullendiği bir kahramandan ibarettir 4 Söyleyiş milli dil tarzındadır 5 Oldukça uzun yazılardır 6 Milli nazım ölçüsü kullanılmıştır 7 Konuları bakımından savaş,deprem,yangın,mizah,ünlü kişilerin yaşamları şeklinde gruplandırma yapmak mümkündür - Türk Destanları Bir ulusun destan sahibi olabilmesi için: • O ulusun halkının hayal gücünün en eski çağlarda bile, efsaneler, destanlaryaratmaya elverişli olması, • O ulusun tarihinde unutulmaz doğa olayları, büyük savaşlar, güçler, baskınlar, değişik coğrafi çevrelere dağılmalar gibi halkının gönlünde ve kafasında nesiller boyu yaşayacak önemli olayların yaşanmış olması gerekir Destanların oluşumu için gerekli olan bu şartlar, Türk tarihinde fazlasıyla görülür Seyit Kemal Karaalioğlu Türk Edebiyat Tarihi adlı yapıtında: “Türk tarihine, Türk destanları ile girebiliriz, Türk tarihinin kökenine ilk Türk destanları ile inebiliriz” derken, Türk tarihinin destanlarla, destanlaşmış kahramanlarla dolu olduğunu da vurgular Ne yazık ki, Türk destanlarının asıl metinleri elimizde değildir Çok zengin olduğu bilinen Türk destanları ile ilgili bilgiler Arap, İran ve Çin kaynaklarından elde edilmektedir Türk destanlarının bir kısmı Türk ve yabancı araştırmacılar tarafından halk ağzından derlenmiştir Bir kısmına Arap, İran ve Çin kaynaklarında rastlanmaktadır Bir kısmına Batılı kaynaklarda rastlanırken bir kısmı da Türk aydın ve yazarları tarafından çeşitli dönemlerde, çeşitli nedenlerle, çeşitli dil ve yazılarla kaleme alınmıştır Destanlarımızın büyük bir kısmı yazıya oldukça geç geçirilmiş, sözlü edebiyattaki şekliyle de tamamen yazıya aktarılamamışlardır Ancak yüzyıllar içinde yaşayıp yeni olaylarla zenginleşmiş Türkün duygu, düşünce ve anılarıyla değer kazanmışlardır Araştırmacılar Eski İran ve Yunan destanları ile Türk destanları arasındaki benzerliklere dikkat çekerler Destan devri yaşayan uluslar arasındaki bu tür alışverişler doğaldır - Destan Kültürünün Önemi Destanlar; tarih, düşünce ve sanat bakımından büyük değer taşırlar Tarihi aydınlatır, düşünce ve sanata kaynak oluştururlar Bilimsel tarih araştırmaları yanında, tarihi olaylar karşısında halkın duygu ve düşüncelerini yansıtırlar Banarlı’nın (1971) Resimli Türk Edebiyatı adlı yapıtında da belirttiği gibi: “Destanlar halk gözüyle görülen, halk ruhuyla duyulan ve halk hayalinde masallaştırılan tarihlerdir” Destan kahramanlarının doğaüstü özellikler göstermesi, olayların olağanüstülüklerle anlatılması destanların gerçeklerden uzak olduğunu göstermez Destanlar, anlatımlarındaki olağanüstü özellikler ayıklandığında ulusların tarihini aydınlatan en önemli kaynaklardır Yüzyıllar boyunca Türklerin duyuş, düşünüş, inanış ve hayallerini; güzel sanatlarını; aşk, aile, vatan, ulus ve devlet anlayışlarını Türk destanlarında görebiliriz Sav Sav, İslamiyet öncesi Türk edebiyatında atasözünün karşılığıdır Bir düşünceyi, bir deneyimi, bir öğüdü, en az sözcükle kısaca anlatan kalıplardır Biçim olarak bir düz yazı tümcesi veya bir şiir dizesi gibi olabilirler İslamiyet öncesi Türk edebiyatına ait savların kimileri küçük ses değişiklikleriyle, Türkçede bugün de yaşamaktadır Eski Türkçe İle Türkiye Türkçesi İle 1 Aç ne yimes, tok ne times 2 Alın arslan tutar, küçin sıçgan tutmas 3 Bir karga birle kış kelmes 4 Böri koşnısın yimes 5 Ermegüke bulıt yük bolır 6 Efdeki buzagı öküz bolmas 7 İt ısırmaz, at tepmes time 8 Tag taga kavuşmas, kiş kişike kavuşur 9 Yılan kendi egrisin bilmes, tefi boynın eğri tir 10 Kanıg kan bile yumas 1 Aç ne yemez, tok ne demez 2 Al (Hile) ile aslan tutulur, güç ile sıçan tutulmaz 3 Bir karga ile kış gelmez 4 Kurt komşusunu yemez 5 Tembele bulut yük olur 6 Evdeki buzağı öküz olmaz 7 İt ısırmaz, at tepmez deme 8 Dağ dağa kavuşmaz, kişi kişiye kavuşur 9 Yılan kendi eğrisini bilmez, deve boynun eğri der 10 Kanı kanla yıkamazlar İslamiyet öncesi Türk edebiyatına ait en güzel savları XI yüzyılda Kaşgarlı Mahmud’un yazdığı Divânü Lûgati’t Türk adlı eserde görüyoruz Sagu Sagular da savlar gibi eski Türklerin yaşam biçimlerinden doğan sözlü ürünlerdir Eski Türklerde sevilen, sayılan bir kişinin ölümünden sonra düzenlenen cenaze törenine “yuğ töreni”, bu törenlerde söylenen şiirlere “sagu” adı verilirdi (IV Üniteye bakınız) Ölen kişinin yiğitliğini, yaptığı işleri, değerini anlatan, ölümünden doğan acıyı dile getiren bu şiirler bir tür ağıttır Destan özelliği de gösteren sagularda geniş doğa tasvirlerine rastlanır Aşağıda Alp Er Tunga’nın ölümü üzerine duyulan acıyı dile getiren “Alp Er Tunga Sagusu”nu okuyacaksınız Alp Er Tunga Sagusu XI yüzyılda Kaşgarlı Mahmud tarafından halk ağzından derlenmiştir (Alp Er Tonga Sagusu) Karahanlı Türkçesiyle Türkiye Türkçesiyle Alp Er Tonga öldi müİsiz ajun kaldı mu Ödlek öçin aldı mu Emdi yürek yırtılur Alp Er Tonga öldü mü, Kötü dünya kaldı mı, Zaman öcün aldı mı Artık yürek yırtılır Ödlek yarag közetti Ogrı tuzak uzattı Begler begin azıttı Kaçsa kah kurtulur Felek fırsat gözetti, Gizli tuzak uzattı, Beyler beyin şaşırttı; Kaçsa nasıl kurtulur? Ulşıp eren börleyü Yırtıp yaka urlayu Sıkrıp üni yurlayu Sıgtap közi örtülür Uludu erler kurtça, Bağırıp yırttılar yaka, Çığırdılar ıslıkla, Yaştan gözler örtülür Ödlek arıg kevredi Yunçıg yavuz tavradı Erdem yeme savradı Ajun begi çertilür Zamane hep bozuldu, Zayıf tembel güçlendi, Erdem yine azaldı, Acun beyi yok olur Bilge bögü yunçıdı Ajun atı yençidi Erdem eti tmçıdı Yerge tegip sürtülür Bilge bilgin yoksul oldu, Acun atı azgın oldu, Erdem eti çürük oldu, Yere değip sürtülür KoşukEski Türkler totemlerinin etini yemezlerdi Yılda bir kez, belli dönemlerde, “sığır töreni” adı verilen kutsal av törenlerinde onu kurban ederek yerlerdi “Şölen” adı verilen bu toplu ziyafetlerde ve yengi ile biten savaşlar sonunda, tüm boyların erkekleri biraraya gelerek eğlenirdi Bu eğlencelerde söylenen çoklukla aşk, doğa ve yiğitlik konularını işleyen şiirlere “koşuk” adı verilir Genellikle kendi başına bütünlüğü olan dört dizeli bentlerden oluşan koşuklar manilere ve koşmalara kaynak olmuştur Eski Türkçe İle Türkiye Türkçesi İle Öpkem kelip ogradımArslanlayu kökredim Alplar başın togradım Emdi meni kim tutar Öfkelenip dışarı çıktım Arslan gibi kükredim Yiğitler başını doğradım Şimdi beni kim tutabilir Kanı akıp yoşuldu Kabı kamug deşildi Ölüg birle koşuldu Togmuş küni uş batar Kanı akıp boşandı Derisi baştan başa deşildi Ölülerle bir oldu Doğan güneş işte batıyor Kaklar kamug kölerdi Taglar başı ilerdi Ajun tını yılırdı Tütü çeçek çerkeşür Kuru yerler hep gülerdi Dağbaşları göründü Dünyanın soluğu ılındı Türlü çiçekler sıralandı Etil suwı aka turur Kaya tübi kaka turur Balık telim baka turur Kölün takı küşerür İtil suyu akar durur Kaya dibini oyar durur Bütün balıklar baka durur Gölü bile taşırırlar İslamiyet öncesi Türk edebiyatının sözlü ürünleri olan destanların, savların, saguların ve koşukların kimileri zaman içinde yitip gitmiştir Bu ürünler kuşkusuz eski çağlarda Türkler arasında toplumsal bilinci yaratan ve birliği, beraberliği, barışı sağlayan en önemli etmenlerdi Eski Türklerde kam, kaman, baksı, şaman yerini tutan ozanlar; raks ve müzik ustalıkları gibi büyücü ve doktor görevini de üstlenmişlerdir Törenlerde raks ederken sazlarıyla da destan parçaları, sav, sagu, koşuk okuyarak kötü ruhları da büyüleriyle engellemeye çalışır, hastaları sağaltma görevi de üstlenirlerdi Sözlü Edebiyat Dönemi Özet Anlatımı Bütün uluslarda olduğu gibi Türklerde de yazı kullanılmadan önce “sözlü” bir edebiyat vardı Sözlü edebiyatta şiir önemli bir yer tutar Eski çağlarda doğa olaylarının, savaşların, kahramanların anlatıldığı kuşaktan kuşağa geçerek şairlerin dilinde epik şiirin en güzel örneklerini oluşturdu Çoğunlukla toplumun kurtarıcısı ve öncüsü sayılan kişileri yücelten kutsallaştıran bu öykü şiirlere “destan” adı verilirEski Türklerde bir düşünceyi, bir deneyimi, bir öğüdü kısaca anlatan sözlere “sav” adı verilir Savlar bugünkü atasözlerinin temelidir “Yuğ töreni” eski Türklerde sevilen, sayılan kişiler için düzenlenen cenaze törenlerine verilen addır Bu törenlerde ölen kişinin yiğitliğini, yaptığı işleri, değerini anlatan, ölümünden duyulan acıyı dile getiren şiirler söylenirdi Bir tür ağıt olan bu şiirlere eski Türkler “sagu” adını verirlerdi Eski Türklerde birlik ve beraberliği sağlamak çok önemlidir Şölenlerde, toylarda, üstünlükle biten savaş sonlarında halkı heyecana getirmek için okunan şiirlere “koşuk” adı verilir Çok zengin olduğu bilinen Türk destanlarıyla ilgili bilgiler Arap, Fars ve Çin kaynaklarındanelde edilmektedir Halk ağzından derlenen birbirinden güzel sav, sagu ve koşuklar ise XI yüzyılda biyografi-hayati-kim-kimdir/”>Kaşgarlı Mahmud tarafından yazılan Divânü Lûgati’t Türk adlı yapıtta görülmektedir
__________________
Arkadaşlar, efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır
|
|