Danışmanlığı Zen Yolu |
09-07-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Danışmanlığı Zen Yolu" Koşullanma, 'eğitim' adı altında sosyal programlamadır ve büyüyen çocuklar olarak anne babalarımızın, öğretmenlerimizin, din adamlarının, fikir üretenlerin, ahlakçıların, kısacası toplumun bize söylediklerinin tümüdür Sosyal değerler bu şekilde nesilden nesile geçer; anne babalarımız benzer değerleri kendi anne babalarından almışlardır ve bu böyle devam eder Anne babalarımız bütün iyi niyetleri ile bizi kendimizden koparırlar ve sosyal kabul, tanınma, başarılı kariyer, zenginlik, saygınlık, güç ve parlak ödüllere doğru yönlendirirler Kendimizi birey olarak değerlendirmek yerine, kıyaslama ve yarışma sonucu saptanan dış ölçütlere göre değerlendirmeyi öğreniriz: Sınıfta kim önde,sınavda en yüksek notu kim aldı, maçı kim kazandı, kim en güzel kız ile çıkıyor, kim en iyi üniversiteye gidiyor, kim en yüksek maaşlı işe girdi vb Bu sürecin önemli bir parçası, var olan halimizin yeteri kadar iyi olmadığını öğrenmemizdir Daha iyi, daha güçlü, daha hızlı, daha aaaai, daha çekici, daha zeki, daha zengin olmalıyız Bu fikirleri o kadar özümseriz ki içimizden gelen ve bireyselliğimizin asıl yansıması olan bir bize verilen arasında ayrım yapamaz duruma geliriz Toplum bu kronik gerilim içindeki duruma, bu her zaman olduğumuz yerden daha ileriye, ufka doğru bakmamız , kendimiz için daha büyük, daha iyi, daha parlak bir gelecek hazırlamamız gerektiği anlamına gelen 'idealizm' gibi güzel adlar takmıştır ABD'de buna, yüksek kişisel hedefler yaratmak, sonra oraya erişmek için bedeli ne olursa olsun elimizden geleni yapmak ve başta başaramazsak yeniden denemek, denemek, denemek anlamına gelen 'Amerikan Rüyası' denir Bu arzunun arkasındaki enerji çabadır, toplumun söz verdiği doyumu getireceğine inanıldığı için arzu edileni elde etmek üzere harcanan çaba Belli bir seviyede bu strateji, kişisel gizilliğimizi geliştirmek ve araştırmak için bizi yüreklendirmek açısından etkili olabilir Ama hakiki bir kişisel doyum duyusu ve huzurlu bir esenlik hali yaratmak konusunda pek işe yaramaz Her idealin, her özlemin, her arzunun arkasında gerilim ve endişe vardır çünkü belki de asla erişemeyeceğimiz hırslı hedefler için şimdiki halimizi ve elimizde olanı reddetmekteyiz Fiziksel beden açısından arzu kendini fiziksel gerilim olarak gösterir çünkü beden, zihnin hırslarını izler ve arzulanan nesneyi kendine çekmeye çalışır Bunu yapabilmek için de fiziksel olarak büzülür Deneyimli bir terapist arzunun lisanını, danışanın beden hizalamasında ve duruşunda görebilir Arzu hali, geleceği kafada canlandırma halidir Arzunun enerjisine kapılmış insanlar, azimli, güçlü, hayalci ve idealist veya perişan ve üzgün görünebilirler ama her halde gerçeklikten uzaklaşmışlardır Bir görüşmede, bu haldeki danışanlar iki şekilde tanınırlar İlkinde, gözleri faltaşı gibi açılmıştır, mutlu ve heyecanlı görünürler çünkü gelecekte başarmak veya elde etmek istedikleri şeyleri kafalarında canlandırıyorlar İkincisinde, insanlar perişan ve üzgün görünürler çünkü şu anda arzuladıklarına sahip olmadıklarının farkındadırlar Demek ki arzu, her ikisi de hayal kurma ile ilişkili perişanlığa veya bir çeşit mutluluğa eşlik eder Genelde böyle insanlar, bu iki hal arasında gider gelirler; iyimserlik içinde umut beslerler ve mutlu gözükürler, sonra hayal kırıklığı ve engelleme hisleri ve perişanlık içine çökerler Peki, eğer gerçekte bu iş bu kadar tatsız ise, neden arzularımız bu denli güçlü? İlk önce, arzunun gerisindeki çaba ve gerilimi anlayabilmek için 'dışarıya' çevremizdeki dünyaya ve arzulanan nesnelere değil, 'içe' yani içimize bakmamız gerektiğini anlamalıyız Oysa genelde, dıştakilere o denli odaklanmış durumdayız ki içe bakmayı unuturuz; bu da normaldir çünkü modern toplum bizi sürekli yeni arzularla beslemekte: Tüketim nesneleri, ucuzluklar, indirimler, iş fırsatları, arkadaş bulma hizmetleri, kişisel gelişim programları Çoğu zaman istediklerimizi elde ederiz İstediğimiz işi, hayal ettiğimiz evi veya sevgiliyi elde ederiz ve sonra kısa bir doyum ve hoşnutluk dönemi yaşarız Coşku geçtiği, balayı bittiği, faturalar yığılmaya başladığı veya gerilim ilişkili ruhsal veya fiziksel bir hastalığa yakalandığımız zaman temeldeki gerginliğin farkına varırız İşte o zaman, eskisi kadar doyumsuz olduğumuzu anlarız Kişi dışa bakmayı bırakıp kendi iç dünyasını araştırmaya başladığında ortaya çıkan ilk hislerden biri kayıp korkusudur - uğraş ve çaba ile elde edilen konum ve mal mülk kaybı korkusu - Odak noktası değişmekte, gelecek daha da belirsizleşmekte, kişinin eski varsayımları sorgulanmakta, kişisel hırs ve başarı dürtüsü gevşemektedir Alışılmadık sahaya girmektesiniz ve yaşamın gideceği yön bilinmemektedir; yaşam artık her şeyin kararlaştırılmış ve sabit olduğu hazırlanmış bir plan değildir Eş terkedebilir, başka birisi sizin yerinize işte yükselebilir, meditasyona ayrılan zamandan dolayı gelir düşebilir veya kişi herkesin yaptığı işi yapmadığı için daha az saygı görebilir Risk budur Risk korkuya yol açar çünkü yaşam şimdi daha az güvenilir olmuştur - aslında yaşam şimdi, özünde güvencesi olmayan anlık bir görüngü olarak has renkleri ile ortadadır - ve durum korkutucu olabilir Bu yüzden, içteki dünyaya kapıları kapatmak, güven ve güvence yanılsaması içeren eski yaşam biçimine dönmek cazip gelir İnsanların meditasyon yapmamalarının nedenlerinden biri, özellikle elde ettikleri her şeye güçlü bir şekilde bağlanmışlarsa, budur Kişi iç dünyasına baktığı ve arzularının arkasında yatanı araştırdığı zaman bir yere erişmek veya bir şeye tutunmak için harcadığı çabanın farkına varabilir Tüm bunları kaybetme korkusundan geçebilme cesaretine sahipse ve derinlemesine rahatlayıp içe bakmayı sürdürürse sonunda arzunun kaynağında reddetme görüngüsünün olduğunu keşfedecektir Bu reddin nedeni, sosyal koşullanmanın yerleştirdiği ideallerdir Örnek olarak, eğer kişi kendini iyi kalpli biri olarak düşünüyorsa içinde beliren öfke hislerini reddetmek isteyecektir; daha da ötesi, 'iyi kalpli' bir kişilik geliştirmek için büyük çaba harcayacaktır Bu da alttaki farklı gerçekliği gizleyen yapay bir maskeden, aldatmacadan başka bir şey değildir Yine bir örnek: Eğer kişi yalnızlık hissine tahammül edemiyorsa bir sevgili bulmak ve 'düzenli bir ilişki' kurmak için büyük çaba harcayarak bu hissi reddedecek ve ir olasılıkla, her ne pahasına olursa olsun, birliktelik sevgiye dayanmıyor ve ıstıraptan başka bir şey yaratmıyor olsa bile, bu ilişkiyi sürdürmeye çalışacaktır Sosyal olarak kabul edilenle uyum içinde olmayan herhangi bir deneyimin reddedilme olasılığı vardır ve kişi bu 'deliği' dışarıdan bir şeyle, toplum tarafından kendisine verilen bir değerle kapatmak isteyecektir İşte arzular bu tip bir formülle yaratılır 'Mutlu' insana değer veren bir toplumda olumsuz hisler dışlanmak zorundadır O zaman insanlar 'mutlu' gibi gözükebilirler ama mutlulukları yapaydır Sıkı çalışmanın ve saygın bir konuma gelmenin değer verildiği bir toplumda, hiçbir şey yaparak yaşamdan zevk almak veya sıradan bir işte huzurlu olmak zordur Eğer varlıklı olmak değerli addediliyorsa para kazanmk ve 'yoksul gözükmemek' için çok büyük çaba harcanacaktır Kişinin doğasının bir yönü veya iç gerçekliği toplumsal değerlerle zıt düşüyorsa, o yön reddedilecek ve başka bir şeye duyulan arzu ile yer değiştirecektir Bu noktada tuhaf bir şey olur İnsanlara aşılanan ideal, dürüs ve doğru sözlü olmaları, yaşamın anlamını araştırmalarıdır fakat onlar tam da bu idealler yolu ile dürüstlüğe aykırı davranırlar Birey sosyal gelenek ve görenekleri izlemeye çalıştıkça dikkati dağılır, kafası karışır ve doyumsuz kalmayı sürdürür Elde ettiği şeyin anlamsızlığı karşısında içteki boşluğu doldurmak için yeni hedefler arar ve giderek kendisinden uzaklaşır Ama reddettiğimiz yönler asla kaybolmaz Yapılan şey, yalnızlık, boşluk, anlamsızlık, sahiplenilmeyen yönler gibi tatsız deneyimlerin bastırılmasıdır Bu deneyimler yer altına iner, bilinçten zihnimizin bilinçaltı ve bilinçdışı alanlarına geçer Arzu bir çeşit kaçıştır çünkü bazı deneyimleri yaşamak istemeyiz ve bunun da nedeni, koşullanmamızın bize böyle hissetmenin iyi olmadığını söylemesidir Kısacası inançlar ve idealler gerçek deneyimin reddine neden olurlar Sorun, bu reddin bireyi asla kişisel dönüşüme götürmeyeceğidir Bu aslında inkar halidir Çekici görünmeyen yönlerimizi dışlayarak nasıl iyileşmiş ve bütün bir insan olmaktan bahsedebiliriz? Tersine psişemiz, birbiri ile sürekli çatışan, kavga halinde olan iki parçaya bölünür" Danışmanlığı Zen Yolu Svagito R Liebermeister Çeviren: Günseli Aksoy |
|