|
|
Konu Araçları |
çılgın, kitabından, pasajlar, turgut, türkler, özakman |
Şu Çılgın Türkler (Turgut Özakman) Kitabından Bazı Pasajlar |
08-03-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Şu Çılgın Türkler (Turgut Özakman) Kitabından Bazı PasajlarŞu Çılgın Türkler Kitabında Bazı Pasajlar “Sabah İstanbullular, Kızılay’ın çağrısına uyarak para yardımı yapmak üzere gazetelerde sıraya girdi İleri gazetesinin dar idarehanesine sığmayanların büyük kısmı, dışarıda kalmıştı Kaldırımın sonunda bir işgal devriyesi göründü Düzenli adımlarla yaklaşmaya başladı İşgal askerlerine, her zaman kenara çekilerek yol veren İstanbullular, bu sefer kıllarını bile kıpırdatmadılar Devriye kolu, kalabalığın arasından geçmeyi göze alamadı, yola inerek geçip gitti İçerde, daha afyonu patlamamış olan huysuz idare memuru, bir deftere, söylene söylene, bağış yapanın adını ve bağış miktarını yazıyordu ‘Kahveci Ali, 100 kuruş’ ‘Eskici Yusuf, 50 kuruş’ ‘Hallaç Asım, 75 kuruş’ ‘Bakkal Ahmet, 100 kuruş’ ‘Terlikçi Adem, 200 kuruş’ Sırada, küçük, cılız bir oğlan vardı Bir önceki bağışçının çocuğu sanan memur, öfkeyle, yürüyüp yol vermesi için işaret etti Ama çocuk yürümedi, büyük bir ciddiyetle, bütün servetini çıplak masanın üzerine bıraktı: ‘Hasan, 5 kuruş’ Suratsız idare memurunun birdenbire gözleri doldu Ağladığını göstermemek için yüzünü, kocaman mendilinin arkasına saklayarak gürültü ile burnunu sildi” “Yetmiş beş kağnılık bir kağnı kolu İnebolu-İkiçay’dan yola çıkmak üzere idi Zafer Kemal ‘Uğurlar olsun anam!’diye seslendi Kolbaşı, ‘Sağ ol oğul’ dedi, elindeki sopayla öküzünü dürttü Kağnılar tekerleri inleyerek kımıldayıp yürüdüler Kağnıcıların hepsi kadındı Yalnız üçüncü kağnıyı on iki yaşında bir erkek çocuk yediyordu Kadınlardan biri hamile idi Yedinci kağnının yanında yürüyen sırım gibi genç kadının ayakları çıplaktı Bazı kadınlar bebeklerini torbalayıp sırtlarına bağlamıştı Genç subaylardan biri içi ürpererek, ‘Ne mübarek kadınlar bunlar’ dedi Öyleydiler Yavrularına yiyecek taşıyan anaç kuşlar gibi orduyu besliyorlardı Kağnı kolu gacırdaya gacırdaya uzaklaşıp gitti” “Ela gözlü bir genç kadın usulca Kara Fatma’ nın yanına sokuldu,alçak bir sesle,”Aradığım iti sonunda buldum abla”dedi Kara Fatma da fısıltıyla sordu: ‘Hangisi?’ ‘Ateşin yanında duran’ Ateşin yanında esmer,kıvırcık saçlı,dolgun dudaklı bir çeteci duruyorduKara Fatma’nın bakışından huylanıp başın öne eğerek suratını saklamaya çalıştı ‘Komutan diri isterim dediydi’ ‘Öldürmeyeceğim’ ‘Peki öyleyse’ Ela gözlü kadın ilerlerdi, tüfeğinin namlusuyla Rum çetecinin çenesinin altına dokundu: ‘Kaldır başını!’ Erkek başını doğrulttu ‘Bana bak!’ Erkek baktı ‘Tanıdın mı beni?’ Erkek gözlerini kapadı, zor duyulur bir sesle ‘Affet’ dedi Kadın bir adım geri çekildi Olacağı sezen kadınlar ve çeteciler nefeslerini tuttular Erkeğin apış arasına ardarda iki el ateş etti Erkek yakıcı bir çığlık atarak parçalanan kasıklarını tuttu, sarsıla sarsıla dizlerinin üstüne çöktü, başı önünde, ulur gibi bağırmaya başladı Ela gözlü kadın Kara Fatma’ya minnetle baktı: ‘Sağol abla Belki artık rahat uyuyabilirim’ ‘Tamam kızım’ ” “Bunları konuşurlarken birden odanın kapısı ardına kadar açıldı Kapının çerçevesi içinde Emirdağ’ın delisi Battal belirdi Bağırdı: ‘Selamünaleyküm!’ Kaymakam öfkelendi: ‘Ulan deli, baksana çalışıyoruz Çık dışarı!’ ‘Kızma beyim, biliyorum, onun için geldim Duydum ki Kemal’in askeri çıplakmış Allah şahidimdir üzerimdekinden başka çamaşırım yok Çoraplarımı getirdim Şimdi yıkadım, temizdir’ Yaklaşıp masanın üzerine bir çift ıslak yün çorap koydu Çarıklarını sıyırıp odanın ortasında bıraktı: ‘Aha bunlarda çarıklarım Haydi kolay gelsin!’ Çıplak ayak, huzur içinde yürüyüp çıktı Kapıyı gümleterek kapadı Üyelerin dilleri tutulmuştu sanki Kaymakam, ‘Halktan kuşkulandığımız için tövbe edelim beyler’ dedi,’Deli Battal gibi bir garibin bile yüreği köpürdüyse, tekmil halk ayaklanacak demektir Hızlanalım’ ” ” ‘Ağlaşmayı kesin, sıhhiye geldiiii!’ Tedavi yöntemleri çok basitti Tabanı kabaranlara biri süvari çizmesi giydiriyor, öteki sırtına binip bağırıyordu: ‘Zıpla!’ Asker zıplayıpta yere basınca, taban derisi patlayıp anında ete kaynıyıveriyordu” Turgut Özakman |
|