Divân-İ Lûgati't Türk Hakkında Her Şey |
08-03-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Divân-İ Lûgati't Türk Hakkında Her ŞeyDivanü Lügat-it Türk nasıl bir kitaptır? Niçin Yazılmıştır? Hicretin üçüncü asrından, onuncu asrın ortalarına değin, Türklüğün altın devri idi; bu devirde Türkler bir yandan Çin sınırlarından - Pekin yakınlarından- Macaristan’a ve Avrupa ortalarına, bir yandan da Kuzey Buze Denizleri’nden Hindin ve Arabistan’ın sıcak denizlerine, Südan’a ve Büyük Okyanus’a dek taşmışlar, hemen her yerde kuvvetli egemenlikler kurmuşlardı Kendilerini her yerde saydırmışlar, her yerde efendi tanıtmışlardı Türklüğün hükmü yürüdüğü bu geniş bölgelerde Türk dilinin de üstün tutulacağına, kendileri gibi dillerinin dahi sayılacağına şüphe yoktur Birçok kimselerin Türkçe öğrenmeye uğraştıkları içindir ki bu devirlerde bir hayli kitap yazılmıştır Her ne kadar Gaznelilerle Salçık Oğulları Türkçeye büyük bir önem vermeyerek Farsçaya daha çok düşkünlük göstermişlerse de öbür Türkler ve Türk büyükleri ulusal dile değer vermişlerdir Bizim gördüğümüz eserler arasında her yönden en önemli, her bakımdan en değerli eserDivan-u Lügati’t Türk‘tür Bu dönemde yazılan eserlerin sahiplerinden bir takımlarının Divandan faydalanmış olmaları gerekir Divanü Lûgat-it Türk, Türk dilleri Kamusu demektir, bu kitap paha biçilemeyecek kadar değerlidir; bilgi dünyası bu kitaba çok önem vermekte ve kitabı çok beğenmektedir Hemen her medeni milletin üniversitesinde ve Türkiyatçıları arasında bu kitap eşsiz sayılmaktadır Eski eserlerden hiç biri bu eser kadar önem kazanmamıştır Divanü Lügatte, bugün ölmüş birçok güzel kelimeler bulunduğu gibi, o vakitki kültürün ve medeni varlığın yüksekliğini gösterir bir hayli tanık ta vardır HeleTürk fiillerinin yapısını gösteren kısımlar pek değerlidir; kitapta yer yer, dil üzerine önemli kurallar söylenmiş; ses değişimleri, gramer halleri, diyelek ayırdları açık olarak gösterilmiştir Bundan başka saymış olduğum şeyleri tanıklamak için bol ve zengin örnekler dahi vermiştir İşbu örneklerin birçokları cümle halinde olduğu için büyük bir anlama, değerli bir çözümleme kolaylığı göstermektedir Örnekler, kelime, cümle, sav, beyit, parça gibi şeylerdir Biz bu örneklerden yalnız o vaktin dil durumunu öğrenmekle kalmıyoruz:; Türk‘ün eski tarihini, edebiyatını, yaşayışını, düşünüşünü de birlikte öğreniyoruz Bu faydalardan başka o vakitki coğrafi durum üzerine de doğru bilgiler elde ediyoruz Şimdiye değin eskiTürk Dili ve eski Türk varlığı üzerine bunun kadar işe yarar, bunun kadar elverişli bir eser görülmemşitir; bu eser, tektir, tek kalacaktır Türk dünyası Kaşgarlı Mahmud’un adını her zaman saygıyla anacaktır Biz bu eşsiz kitaptan eski Türklerin (900) yıl önceki dillerini, düşünüşlerini, durumlarını öğrendiğimiz gibi kitapta medeniyet dünyasına karşı her zaman göğsümüzü kabartacak olan birçok öğünç ve kıvanç kaynakları dahi buluyoruz; (900) yıl önce atalarımızın ipek mendil taşıdıklarını, elbise kırışıklıklarını yatıştırmak için ütü kullandıklarını da görüyoruz; hele yeryüzünün efendisi olan Türk askerlerinin o vakitler bile kuru bir derintiden ibaret olmayıp, her erin adını, sanını, aylık olgularını gösterir bir defterin bulunduğunu öğrenmemiz dünyaya değer bir faydadır Bundan başka Türklerin kadınlara ve çocuklara ve düşkünlere gösterdikleri saygı izlerini de orada buluyoruz Divan dikkatle gözden geçirilirse daha bu gibi birçok öğünmeye yarar şeyler görülecektir Divanın yazma nüshası bir tanedir; şimdiye değin bir ikincisi bulunmamıştır Eldeki yazma nüsha büyük bir cilt ve (319) yapraklıdır Kağıdı vaktiyle Doğu memleketlerinde yapılmış olan sağlam ve kalın bir kağıttır Kibabın bazı yerleri yaşlık görerek kararmış ise de bozulmamış ve çürümemiştir Birkaç kelime dış olmak üzere her tarafı iyice okunabilmekte, bundan kitabın iyi korunmuş olduğu anlaşılmaktadır |
Divân-İ Lûgati't Türk Hakkında Her Şey |
08-03-2012 | #2 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Divân-İ Lûgati't Türk Hakkında Her ŞeyKitap Nerede Yazılmış? Kitapta, bu eserin nerede yazıldığını gösterir hiçbir yazı, biçbir işaret yoksa da, Bağdat’ta Halife’ye sunulmuş olduğuna bakılırsa, Bağdat’ta yazılmış olması ihtimali kuvvetlidir Kitabın Kaşgar’da veyahut başka bir yerde yazılarak Bağdat’a getirilmiş olması düşünülebilirse de burası çok zayıfır; çünkü Kaşgarlı Mahmut‘un birçok Türk boylarını, Türk şehirlerini ve köylerini gezip dolaştıktan ve birçok notlar aldıktan sonra yazmış olması şüphesiz bulunduğuna göre Divan-ü Lügat‘it Türk‘ü Bağdat’a yerleşerek orada yazıp bitirmiş olması daha kuvvetli görünür Bağdat’ta yazılmış olmasına kuvvetli bir tanık da o asırda Bağdat’ın bayağı bir Türk şehri hâline gelmiş bulunması, Irak’ta Türk nüfuzunun son derece ilerlemiş olmasıdır Şurası muhakkaktır ki Mahmut kitabını geçici bir heves üzerine yazmış değildir Bunu yazabilmek için bizim sayın Kaşgarlı çok emekler çekmiş, birçok üzüntülere katlanmıştır Uzun bir hazırlama devresi geçirdikten sonra bu büyük eserin vücuda getirilmiş olduğunda şüphe yoktur Çünkü böyle bir eseri yazmak kolay değildir Kitabın Yazıldığı Tarih Kaşgarlı'nın kitabının sonunda 464 senesinin Cemaziyülevvelinin gurresinde yazmaya başlandı: “Dört gözden geçirdikten ve iyice süzdükten sonra 466′da bitti” demiş olmasına bakılırsa ve 464 Hicri ve 1068 Miladide başlanmış, iki sene üzerinde çalışıldıktan sonra 4566 Hicri ve 1072′de bitirmiş olduğu anlaşılıyor ise de, cilt 3, sahife 116 “biz bu kitabı yazdığımızda sene 690 idi” demesi işi karıştırıyor Bana kalırsa Divanın sonundaki yazı pek açıktır; bu, doğru olmalıdır Gerek cilt 1, sahife 890′daki tarih ve gerek kırmızı mürekkeple yazma nüshanın kenarına yapılmış olan düzeltme yanlış olsa gerekir; tercümemiz okunacak olursa yazma nüshanın bu gibi hataları yaptığı çok görülecektir, hele kırmızı mürekkeple yapılmış olan düzeltmelere hiç güvenmemelidir; yine bunun gibi, cilt 3, sahife 116′daki tarih dahi yanlış olacaktır Divan 466′da bitmiş olduğuna göre, 467′de Halife olan Muktedi’ye sunulmuş olabilir Divandaki bu tarih karışıklığı hakkında sayın bilgin Bay Zeki Velidi’nin “Adsız” mecmuasının 16 sayısında bir yazısı vardır; bu yolda genişçe bilgi elde etmek isteyenler oraya baksınlar Yine bu iş üzerine Bay Kilisli’nin Türkiyat Mecmuası’nda bir yazısı çıkmıştır |
Divân-İ Lûgati't Türk Hakkında Her Şey |
08-03-2012 | #3 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Divân-İ Lûgati't Türk Hakkında Her ŞeyKitabı Yazan Zat Kitabı yazan zatın adının Mahmut, babasının adının Hüseyin, büyük babasının da Mehemet olduğunu kendi kitabından öğreniyoruz Kaşgarlı olduğu anlaşılıyorsa da Barsgan şehrini anlatırken “(…)” demesi kendisinin Kaşgar’da doğmuş olduğunu, babasının Barsganlı bulunduğunu gösteriyor Kitap sahibi her zaman, kendisinden bahsederken Mahmut demektedir: Bunun içindir ki Mahmudun babasının Barsganlı olduğuna hükmediyoruz Kaşgarlı Mahmuteserini Irak’ta yazmış olması ihtimaline göre Kaşgar’dan Irak’a göç etmiş olmalıdır O sıralarda Irak bölgesi İslam dünyasının özeği idi; siyasal işlere karışmak ve bir külah kapmak isteyenlerin Bağdat’a ve Mısır’a koştukları gibi, bilgi işleriyle uğraşmak dileyenlerin dahi buralara geldikleri bellidir Bağdat’tan başka Buhara, Kaşgar, Kahire, Şam gibi daha bir takım yerler var idise de bunlar Bağdat kadar önemli değildir Türk ülkelerinin her bucağından birçok bilginlerin tâli aramak arzusiyle Bağdat’a ve Mısır’a akın akın geldikleri sıralarda bir hayli bilgi adamlarının Bağdat’ta toplanmış olduklarını biliyoruz Türklüğün bu altın devirlerinde İslam dünyasının hemen her yanında Türkler’in sözü geçer, hatırları sayılır olmuştu; bu hâl kendilerine bir durum yaratıyordu Bağdat’taki Arap makamları, Bağdat’taki halife sarayı Türklerin nüfuzları altına girmişti Yıkılmak üzere bulunan halifeliği Türkler tutuyor, halifeleri kendi dilekleri uğrunda kukla gibi kullanıyorlardı Büsbütün gevşeyen Arap alemine yeni bir hız, yeni bir kudret veriyorlar, İslam medeniyetini yeni baştan diriltiyorlar ve ayakta tutuyorlardı Bundan başka bütün siyasal işler hep Türklerin elinde idi Vilayetlere ancak Türk olan valiler gönderilebiliyordu; böylelikle Türklere yanaşmak, Türklerle iyi geçinmek isteyenlerin Türkçe öğrenmeleri bir ihtiyaç halini almıştı İşte, Divanü Lügat-it Türk bu ihtiyaçtan doğmuş olmalıdır Türkçeyi öğrenmek isteyenlere bu dili öğretmen için yazılan işbu eserin, o asırda bilgi ve siyaset dili olmuş bulunan Arapçanın Türkçeden yüksek bir dil olmadığı, Türkçenin Arapça ile atbaşı beraber yürüdüğü gösterilmek ve tanıklanmak üzere meydana getirildiği de anlaşılmaktadır Türkçeyi ve Türkçenin diyeleklerini pek iyi bilen Mahmut Arapçayı da çok iyi biliyormuş; yalnız eski Türkçeyi değil, Arapçayı da öğrenmek isteyenler için bu kitap güzel bir kılavuzdur Bu kadar büyük bir bilginin nasıl olup da İslam dünyasında ün almadığına şaşmamak elde değildir İşte derin bir bilgin, iyi gören bir dilci olan bizim Kaşgarlı Mahmud‘un Türkistan Beyleri neslinden olduğunu yine kendi eserinden öğreniyoruz Cilt 1, sahife 102′de “Bizim atalarımız olan Beyler emir kelimesine Xamir derler Çünkü Oğuzlar emir diyemezler Xamir derler; Saman Oğullarından Türkistan’ı almış olan atalarımız Beye Xamir tekin adı verirler” demekte olduğuna bakılırsa Mahmud’un Beylerden ve asker neslinden gelmiş olduğu meydana çıkar Yalnız burada göz önüne alınacak bir şey vardır; Kaşgarlı her zaman Oğuzları Türklerden ayırır; burada “Atalarımız olan Beyler Emir kelimesini Xamir diye söylerler; çünkü Oğuzlar Emir diyemezler, Xamir derler” demesini bilmem nasıl anlamalı? Mahmut burada Oğuzları kendi atalarıyla karıştırmış olmuyor mu? Aşağıya doğru birçok yerlerde görüleceği üzere burada da Arapça ibarede bir eksiklik olmalıdır “Atalarımız Emir kelimesini Xamir diye söylerler: Nasıl ki Oğuzlar da elifi “ﺥ” ya çevirerek Xamir derler” demek istemiş olsa gerekir Her ne ise… Bizim Mahmut hem yüksek bir bilgin, hem de yiğit bir askermiş “Ben iyi silah kullanırım” dediğinden anlaşılan da budur Acınacak bir haldir ki Mahmud’un kaç yıl yaşadığını, nerede öldüğünü bilmek kabil olamadı İslam bilginlerinin (hal ve tercümesine) kütük bilgisine çok önem verdiklerini hepimiz biliriz; bununla beraber Kaşgarlı Mahmut hakkında bir şey yazmamaları şaşılacak şeydir Kaşgar’dan kalkarak Türk ülkelerini birer birer dolaşmış olması, oralarını iyice incelemiş bulunması, bu büyük eserini yazması gibi şeyler bize gösteriyor ki Mahmut hem yaşça, hem bilgice olgun bir zatmış; her halde genç yaşında ölmemiş Kaşgarlı Mahmud Kimdir? XI yüzyılda yaşayan Türk dil bilginidir Divân-ı Lügati’t-Türk adlı eseriyle ünlüdür Karahanlılar soyundandır 1072 yılında yazmaya başladığı eserini 1074′te tamamlayarak Bağdat’ta Abbasî halifesi El-Muktedî Billah’a sunmuştu Eserin el yazması tek kopyası Fatih Millet Kütüphanesi’nde 1910 yılında bulundu 1915-1917 yıllarında öğretmen Kilisli Rifat Efendi’nin çevirisi üç, Besim Atalay’ın çevirisi ise beş cilt olarak basıldıKarahanlılar döneminde yetişen ve ilk Türk dil bilgini olan Kaşgarlı Mahmut’un doğum tarihi, kesin olmamakla birlikte 1025 olarak biliniyor Babası Barsaganlı bir bey idi 1071-1077 arasında Bağdat’ta bulunan Mahmut, Türk kültürünün Araplara tanıtılmasında büyük rol oynadı İbn-i Fadlan, Gerdizi, Tahir Mervezî, Muhammed Avfî ve Beyhakî gibi kendi döneminin Türk hayat ve cemiyetleri üzerine eğilen ünlü alimleriyle birlikte Türk illerini adım adım dolaşan Kaşgarlı Mahmut, çalışmalarında Türkçe’yi resmi dil olarak kabul eden Karahanlı Devleti’nden de büyük destek gördüTürkçe’nin serpilip gelişmeye başladığı o dönemde, Mahmut’la birlikte Balasagunlu Yusuf Has Hacib de Türk diline büyük hizmet etti Bu iki Türk alimi, ortaya koydukları eserlerle, Türk dil birliğinin sağlanmasına önemli katkılarda bulundularAynı zamanda filolog, etnograf ve ilk Türk haritacısı olan Kaşgarlı Mahmut, Divân-ı Lügati’t-Türk adlı eserinde; yaşadığı devirdeki Türk illerinin ve boylarının kullandığı ağızları canlı olarak tespit etti Oğuz Türklerinin 24 boyu ile ilgili şemayı da verdiği eserinde, Türkçe’nin zenginliğini ve Arapça ile Farsça yanındaki değerini ispata çalışan Mahmut, ayrıca Türkçe’yi Araplara öğretmek gayesiyle Kitâbu Cevâhirü’n-Nahvi Lügâti’t-Türk adlı gramer kitabını yazdı Divân’ında Türk dilinin grameri yanında, Türk yer adları, Türk damgaları ve Türk topluluklarını da etraflı şekilde anlatan Kaşgarlı Mahmut, ömrünün sonlarına doğru tekrar memleketi Kaşgar’a dönerek, tahminen 1090′da burada vefat etti Doğu Türkistan’da bulunan Kaşgar şehrine 35 kilometre uzaklıktaki Azak köyünde olan kabri, 1983 yılı Temmuz ayında bulundu Türk illerini, obalarını ve bozkırlarını birer birer dolaşan ve Türk dili ve kültürüne ait topladığı malzemeyi titizlikle inceleyerek eserlerine alan Kaşgarlı Mahmut; Türk, Türkmen, Oğuz, Çiğil, Yağma ve Kırgız boylarının ağız ve lehçelerini karşılaştırmalı olarak işledi Ona göre; Türk lehçelerinin en kolayı Oğuz lehçesi, en dürüst ve kullanışlısı Yağma ve Tuhsi şivesi, en edebisi ise Kaşgar Türkçesidir Divân-ı Lügati’t-Türk, bir önsözle sözlük kısmından meydana gelmiştir Önsözde yazar Türk dilinin tarifini, lehçelerinin özelliklerini sayar ve dilbilgisi kurallarını, Arapça’dakilere kıyasla gösterip tespit eder Ana dilinin Arapça’dan çok üstün olduğunu söyler ve örnekler verir Bu arada, o bilgileri nasıl elde ettiğini, nasıl bütün memleketleri gezip dolaştığını da anlatır İkinci, yani sözlük bölümü, Türkçe kelimelerin Arapça izahlarını kapsar Bu nedenle, eser, Arapça yazılmış bir Türkçe sözlüktür Ya da Türkçe’den Arapça’ya sözlüktür Arapça dilbilgisindeki şekillerine göre sıralanmış 7500′den fazla kelime hakkında açıklama yapılmıştır Büyük bilgin bu açıklamaları yaparken kelimelerin nerelerde ve hangi anlamlarda kullanıldığını göstermiştir Bu esere ve onu izleyen başka eserlere kadar yazılı edebiyat örneklerimiz bilinmediği için, daha önceki yüzyıllara ait sözlü edebiyat örneklerini Kaşgarî’nin kitabından öğrenmekteyiz Sagu denilen ağıtlar, koşuk dediği koşmalar, sav dediği atasözleri ve nazım şekillerinden başka verdiği dersten örneklerine bakarak meselâ Alp Ertunga adındaki destanlaşmış kahramanın varlığını da yine Divân-ı Lügati’t-Türk’ten öğrenmiş bulunuyoruz Bu sebeplerden dolayı Kaşgarlı Mahmut’un Divân-ı Lügati’t-Türk’ü hem dil, hem edebiyat, hem toplum ve sosyoloji tarihimiz bakımından çok önemli belgeleri toplayan bir kaynaktır Ancak bu kaynak eser 1910 yılına kadar bilinmiyordu Gerçi Kâtip Çelebi’nin Keşfüzzünûn adlı bibliyografyasında Kaşgarlı Mahmut’tan da söz edilmiştir Ama bu bilgi çok sınırlıdır Vanizade Nazif Paşa’nın yakınlarından bir hanım, 1910 yılında İstanbul’daki Sahaflar Çarşısı’nda dolaşırken bu dev eseri tozlu raflarda bulmuş, satın almak istemiştir Elindeki ganimetin kadrini ancak o zaman anlayan kitapçı, kitabın fiyatını 25 altına kadar yükseltmiş, hanım da kitabı alamamıştır Ancak işi Maarif Nezareti’ne duyurmuştur ‘Ne olduğu belirsiz bir kitaba avuç dolusu altın verilemeyeceği’ gerekçesiyle Maarif Nezareti, eseri satın almayı reddetmiştir Haber, kitap delisi merhum Ali Emiri Efendi’ye intikal etmiştir Kitaplarını millete hediye ederek Fatih Millet Kütüphanesi’ni kurmuş ve ilk müdürlüğünü yapmış olan Ali Emirî Efendi, kitapçıyı getirtmiş, eseri inceledikten sonra adamı kütüphaneye kilitleyerek para tedarikine çıkmıştır İşte böyle borç harç satın alınan Divân-ı Lügati’t-Türk, uzun zaman Ali Emiri Efendi’nin kıskanç titizliğiyle kütüphanede saklanmıştır Ali Emirî Efendi, eserin basımına ancak Sadrazam Talat Paşa’nın ricası üzerine razı olmuştu Eldeki yazma, Kaşgarlı Mahmut’un el yazısı olmamakla beraber ondan 192 yıl sonra Şam’lı Mehmet adında usta bir hattat tarafından yazılmış yer yüzündeki tek nüshadır Kaşgarlı, eserini Araplara kabul ettirmek için iki yerde; Peygamberin iki hadisini zikreder ki, şunlardır: ‘Yüce Tanrı: Benim bir ordum vardır ki onlara Türk adını verdim Onları doğuda birleştirdim Bir millete kızarsam cezalandırmak görevini onlara veririm…’ buyurmuştur ‘Yüce Tanrı: Türkçe öğreniniz, çünkü Türkçe’nin uzun bir saltanatı vardır…’ diye buyurur Divanü Lügati’t-Türk dünyanın her yanında, Türkoloji ilmiyle uğraşan pek çok bilgin için paha biçilmez bir kaynak olmuştur Üzerinde şimdiye kadar yerli, yabancı, uzmanlar çok çeşitli incelemeler yapmışlardır |
Divân-İ Lûgati't Türk Hakkında Her Şey |
08-03-2012 | #4 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Divân-İ Lûgati't Türk Hakkında Her ŞeyDivan-ı Lügati’t Türk’teki Atasözleri Bilinen en eski Türk lûgatı Dîvân ü Lûgât-it Türk‘de külliyetli miktarda ata sözü … bulunduğu, bunların ise türlerinin günümüze ulaşmış belki en eski numûneleri olduğu malûmdur Dîvan’daki bu ata sözlerinin … misâl getirilmek üzere kullanıldıkları da bilinen bir gerçektir Dîvân ü Lûgât-it Türk‘de Türkçe, kelime olarak lûgatte, müellifince kurulan cümleler içinde ve misâlen getirilen ata sözlerinde, dörtlüklerde ve beytlerde kullanılmıştır Türkçe kelimeleri lûgat yapmak, eser müellifinin zâten asıl maksadıdır Yine müellifin bu lûgatleri açıklamak için kurduğu alelâde cümlelerde kullanılan Türkçe ise kendisine âittir Bu kelimeler ve alelâde cümleler kelime morfolojisi veyâ gramer kâidexleri açısından ehemmiyeti hâiz olabilirlerse de yine misâl getirmek için Kaşgarlı Mahmud Beğ’in eserinde kullandığı ata sözleri, …, Türkçe’nin anoxnim kültür, san’at ve edebîyât ürünleridirler Bu bakımdan bu önemli edebiyat unsuxrunu bir arada görebilmek maksadıyla, daha önce derlenmiş olmalarına rağmen, bu ata sözlerini bir kere daha derlemeyi uygun bulduk Burada şunu da belirtelim ki bu derlemeyi yapan kişinin görüşü, bâzı Türk ata sözlerindeki açık veyâ kapalı anlatımlar, sanki Türk Töresi’nin maddelerini muhtevîdirler Dîvân ü Lûgât-it Türk‘de 1 ciltte 163, 2 ciltte 51 ve 3 ciltte 104 adet olmak üzere toplam 318 adet “Sab” denilen ata sözü vardır Bunların 3 adedi, kendilerine “ata sözü” denilmesine rağmen, lûgatte geçen bâzı kelimelerin cümle içindeki kullanılışını göstermek için kurulmuş basit misâl cümleleridir 1 cilt, 369’daki “0l keçişni sub iletti” yâni “O keçisini suya götürdü” ile 1 cilt 386’daki “Ol kulın tepik tepdi” yâni “O adamını tekmeledi” cümlelerinin ata sözü oldukları söylenemez 1 cilt 244’deki “Oñay irpeldi iş” ise düzeltilerek “Oñay iş irpeldi”, yâni “Kolay iş biçildi, bitirildi” hâline sokulsa bile, bu sözün ata sözü ile bir ilişkisi yoktur Bu bakımdan ata sözü denilen 318 adet deyişten 315 adedi gerçek ata sözüdür Bu 315 adet ata sözünün 3′ü 3 defâ, 26’sı da 2 defâ, ya aynen veya çok az farklılıklarla mükerreren kullanılmışlardır Böylece ziyâde olanlarının adedi 32′dir ve 315’ten tenzil edildiklerinde ata sözlerinin sayısı 283′e iner Maamâfih bu takdimde, ziyâde geçen bu ata sözlerinin “DLT Tercümesi”ndeki yerleri de belirtildi ve farklı olanların içlerinden akla en yakın olanı yazıldı Ayrıca, yemîn etmek için kullanılan bir mesel de ata sözü gibi kabûl ile yukarıda ta’dâdı yapılan 28 sayısının içine bu dahî dâhil edildi Ata sözleri, sözün ilk kelimesinin baş harfine göre abaça düzeni ile dizildi Yanına “Tercüme”deki yeri işâretlendi Bu işâretlerde Romen rakamı ile cildi, Latin raxkamı ile de sahifesi gösterildi Ayrıca ata sözünün altında, sözün yaşayan Istanbul Türkçesi’ne çevirisi verildi |
Divân-İ Lûgati't Türk Hakkında Her Şey |
08-03-2012 | #5 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Divân-İ Lûgati't Türk Hakkında Her ŞeyDivan’daki Atasözlerinden Örnekler A Harfi Abçı neçe al tep bilse, ayıg anca yol bilir Avcı ne kadar hîle bilse, ayı o kadar yol bilir Aç ebek, tok telek Aç kişi aceleci, tok kişi yavaş olur Açıglığ er şebük karımas Varlıklı kişi çabuk kocamaz Aç ne yemes, tok ne temes Aç olan ne yemez, tok olan ne söylemez? Agılda oglak togsa arıkda otı öner Ağılda oğlak doğsa, dere boyunda otu biter Agız yese köz uyadur Ağız yese göz utanır Alımçı arslan, berimçi sıçgan Alacağına arslan, vereceğine, borcuna sıçan Alın arslan tutar, küçin sıçgan kösgük, oyuk tutmas Hîle ile arslan tutulur, zor ile güç ile sıçan nazar, hayâl tutulmaz Alp çerikde, bilge tirikde Yiğit ordu içinde, bilgin mecliste kiñeşte belli olur Alp eriğ yabrıtma, ıkılaç arkasın yagrıtma Yiğiti bakımsız bırakma, yörük atın sırtını yara etme Alplar birle uruşma, beğler birle turuşma Yiğitlerle vuruşma, beğlerle sürtüşme, iddiâlaşma Alp yağıda, alçak çoğuda I- Yiğit kişi düşman karşısında, yumuşak kişi savaşda belli olur Anası teblük yufka yapar, oglı tetik koşa kapar Annesi yalancı yufka yapar, oğlu tetik koşup kapar Añduz bolsa at ölmes Andız ota olsa, at ölmez Anıñ yüziñe titinü baksa bolmas Onun yüzüne dik bakılmaz Anuk otru tutsa yokka sanmas Öne konan yemek ikram edilmemiş sayılmaz Arı kapçıtsa ısrur Arı kızdırılırsa ısırır, sokar Arkasız er çeriğ sıyumas Arkasız kişi düşmanını, rakibini yenemez Arpasız at aşumas, arkasız alp çeriğ sıyumas Arpasız at aşamaz, arkasız yiğit rakibini yenemez Arslan karışa sıçgan ötin ködezür Kocayan arslan sıçan deliğini gözler Arslan kökrese at ayakı tulaşır Arslan kükrese atın ayakları dolaşır Aşıç ayur tübüm altın, kamıç ayur men kayda men Tencere der dibim altın, kepçe der ki ben neredeyim? Aş tatıgı tuz yogrın yemes Yemeğe tad veren tuzdur ama tuz çanakla yenmez Atan yüki aş bolsa açka az korunur Aş deve yükü ile olsa aça az görünür Ata oglı ataç togar Oğul babasına çeker, çekmek üzere doğar Atası açıg almıla yese oglınıñ tısı kamar Babası ekşi elma yese, oğlunun dişi kamaşır Atası anası açığ almıla yese oglı kızı tısı kamar Babası anası ekşi elma yese, oğlunun kızının dişi kamaşır Ata tonı ogulka yarasa atasın tilemes Babanın giyimi oğluna yarasa, oğul babasını istemez At teküzligi ay bolmas Atın alnındaki akıtma, gökdeki Ay’la bir olmaz, tutulamaz Ayın kişi neñi neñ sanmas Başkasının malı, mal sayılmaz Ay tolun bolsa eliğin imlemes Ay dolun olunca el ile gösterilmez Azuklug aruk ermes Azığı olan yorulmaz B-Ç Harfi Balık subda közi taştın Balık suda, gözü dışarıda Bar bakır, yok altun Bulunan, var olan bakır, bulunamayan,nâdir olan altındır Barçın yamağı barçınka, karış yamağı karışka İpek yaması ipeğe, yün yaması yüne Barıg otru tutsa yokka sanmas Öne konan varlık, ikram edilmemiş sayılmaz Bk Anuk … Beş erñek tuz ermes Beş parmak düz, birbirinin eşi değildir Bilmiş yek bilmedük kişiden yeğ Tanıdık şeytan yabancıdan iyidir Birin birin miñ bolur, tama tama kol bolur Birer birer bin olur, damlaya damlaya göl olur Bir karga birle kış kelmes Bir karga ile kış gelmez, gelmiş sayılmaz Bir tilkü terisin ikile soymas Bir tilkinin derisi iki defi soyulmaz, yüzülmez Bir toyın başı ağrısa, kamug toyın başı agrımas Bir şamanın başı ağrısa, bütün samanların başları ağrımaz Boldaçı buzagu öküz ara belgülüğ Öküz olacak buzağı, kendisini belli eder Bor bolmayıp sirke bolma Şarap olmadan sirke olma Boşlaglansa boksuklanur Kızıp kurudan kişi boyunduruklanır Boş neñge iyi bolmas Yaramaz malın sahibi olmaz Böri koşnısın yemes Kurt komşusunu yemez Böriniñ ortak, kuzgunuñ yıgaç başında Kurdun avı ortaklı, kuzgunun avı ağaçda kendine ait olur Buğday katında sarkaç subalur Buğdayın yanında karamuk otu da sulanır Bu kök kirsün, kızıl çıksun Bu mavi, ak girsin, kızıl çıksın Buşmasar boz kuş tutar, ebmeser ürüñ kuş tutar Sıkılmayan kişi boz kuş, acele etmeyen kişi beyaz kuş tutar Buzdan sub tamar Buzdan su damlar Bütün ümlüğ kanca bolsa olturur Şalvarı sağlam olan nereye istese oraya oturur Çaksa tütnür, çalsa bilnür Yaksa tüter, söylese bilinir Çakşak üze ot bolmas, çakrak bile ubut bolmas Taş üstünde ot olmaz, yanşak kişide ar olmaz E Harfi Ebdeki buzagu öküz bolmas Ev içinde bakılan buzağı öküz olmaz Ebek ebğe tegmez IBk Ersek … Aceleci evine varamaz Ebek siñek sütge tüşür Aceleci sinek süte düşer Ebliğ toygursa közi yolka bolur Ev sahibi doyurunca, konuğun gözü yolda olur Eğir bolsa er ölmes Eğir otu kökü bulunduran kişi, hastalansa da ölmez Eliğ tutgınça ot tut Yabancıyı tutacağına ateş tut El kalır kaldı toru kalmas Yurt gider, töre kalır Emgek eginde kalmas Sıkıntı ebedîyen sırtda kalmaz Emikliğ uragut kösekçi bolur Emzikli kadın iştahlı olur Endik uma eblikni agırlar Şaşkın konuk ev sâhibini ağırlar Erdem başı tıl Faziletin başı dildir Erdemsiz kut çertilür Faziletsizden uğur, kut kaybolur Erge muñ tegir, tag señiriñe yel tegir Kişiye keder değer, dağ doruğuna rüzgâr değer Erik erini yaglıg, ermegü başı kanlıg Yürekli kişi yağlı, tembelin başı kanlı olur Erkeç eti em bolur, eçkü eti yel bolur Teke eti ilâç olur, keçi eti yel olur Ermegüğe bulıt yük bolur Tembele bulut yük olur Ermegüğe eşik art bolur Tembele eşik dağ geçidi olur Erñeñe eliğ karı böz üm tikemes Ergene elli karış bezden iç donu dikilmez Er oglı muñaymas, it oglı külermes Kişi oğlu kederli kalmaz, it oğlu tökezlemez, ayağı sürçmez Ersek erğe tegmes, ebek ebğe tegmes Oynak kadın koca bulamaz, aceleci evine varamaz Er sözi bir, eyer köki üç Er kişinin sözü bir, eyerin bağı üç olur Esende ebek yok Selâmetde acele yokdur Esiz anıñ yiğitliği Yazık onun yiğitliğine… Eşyek ayur başım bolsa sundurıda sub içgeymen Eşek der ki; başım aklım olsa denizden su içerim Etli tırñaklı eyirmes Et tırnakdan ayrılmaz Eyğü er süñüki erir atı kalır İyi kişinin kemiği erir, adı kalır Eyğülüğni sub ayakında kemiş başında tile İyilik yap suya at, pınarında dile bulursun Eyğülükün kel, isizliğin kelme İyilikle gel, kötülükle gelme |
Divân-İ Lûgati't Türk Hakkında Her Şey |
08-03-2012 | #6 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Divân-İ Lûgati't Türk Hakkında Her ŞeyI-İ Harfi Iñan ıñrasa botu bozlar Dişi deve inlese yavrusu bağırır, bozlar Iş yaragında, sart asığında İş sırasında, tüccar kârında… It çakırı atka tegir, at çakırı ıtka tegmes İt nazarı ata değer, at nazarı ite değmez It ısırmas, at tepmes teme İt ısırmaz at tepmez deme Itka ubut atsa oldañ yemes İtde utanma olsa çarığın altını yemez Lügati’t Türk İgliğ tutrugı ay bolur Hastanın vasiyet etmesi iyilik getirir İki koçñar başı bir aşaçta aşıçta pışmas İki koç başı bir tencerede pişmez İkki bogra igeşür, otra kökegün yancılur İki buğra, erkek deve itişir, ortada bükelek sineği incinir İm bilse er ölmes Parolayı bilen kişi hayâtını kurtarır, ölmez İzlik bolsa er öldimes, içlik bolsa at yagrımas Çarığı olsa kişi ölmez, teyelti olsa atın sırtı açılmaz, yara olmaz K Harfi Kaçış bolsa kıya körmes Halk içinde uyuşmazlık olsa, kimse birbirine yan bakamaz Kadaş temiş kaymaduk, kayın temiş kaymış Kardeş demiş bakmamış, kayın demiş bakmış Kagun karma bolsa iyisi ikki eliğin tegir Kavun yağma edilse, sahibi iki eliyle kapar Kal sabı kalmas, kagıl bağı yazılmas Söz leke bırakmaz, yaş söğütten yapılan düğüm ırgalanmaz Kalın bulutug tüpi sürer, karañku ışıg urunç açar Yoğun bulutu tipi sürer, karanlık işi rüşvet açar Kalıñ berse kız alır, kerek bolsa kız alır Çeyiz veren kız alır, gerekliyse pahalı alır M-N-O-Ö Harfi Muş oglı muyabu togar Kedi yavrusu miyavlayarak doğar Muş yakrıka tegişmes, ayur kişi neñi yaraşmas Kedi asılı yağa kavurmaya erişemez, gevezenin malı kişiye yaramaz Neçeme obrak keyük erse, yagmurka yarar Nice eski giyim olsa yine de yağmurda işe yarar Nece munduz erse eş eygü, nece eğri erse yol eygü Ne kadar aptal olsa da eş iyidir, ne kadar eğri, uzun olsa da yol iyidir Oprak yasıkdın tozlug ya çıkar Eskimiş, kullanılmayan yay kabından tozlu yay çıkar Ortak erden artuk almaş Ortak ortağından fazla almaz Otagka öpkelep süğe sözlemedük Çadıra kızıp, askerle konuşmaz Ot tese ağız köymes Ateş demekle ağız yanmaz Ot tütünsüz bolmas, yiğit yazuksuz bolmas Ateş dumansız olmaz, genç kişi günahsız olmaz Otug oyguç birle öçürmes Ateş alev ile söndürülmez Öd keçer kişi tuymas, yalñuk oglı meñgü kalmas Zaman geçer kişi duymaz, insan oğlu ebedî kalmaz Ödlek karıtmışka boyug talkımas Zamanın yaşlandırdığı kişiye boya ayıp sayılmaz Ögüñüçi üminde artarur Öğünen kişi iç donunu pisletir Öküş sebinç bolsa katıg oksunur Çok sevinen, pek pişman olur Öküz ayakı bolgınça buzagu başı bolsa yeğ Öküz ayağı olmakdansa, buzağı başı olmak yeğdir Öldeçi sıçgan muş taşakın taşakı kaşır Eceli gelen sıçan kedinin husyelerini kaşır Ötlüğ yinçü yerde kalmas Delikli inci yerde kalmaz Öz köz ir kışlag Kışlığını kendi gözünle seç |
Divân-İ Lûgati't Türk Hakkında Her Şey |
08-03-2012 | #7 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Divân-İ Lûgati't Türk Hakkında Her ŞeyS Harfi Sabanda sandırış bolsa örtgünde irteş bolmas Saban zamanı sürtüşme olursa, harman zamanında dövüş olmaz Sabın sagrakka tegir Sözle, tatlı dille sürâhiye erişilir Saçratgudın korkmış kuş kırk yıl ayrı yıgaç üze konmas Tuzakdan korkmuş kuş kırk yıl çatal ağaç üstüne konmaz Sakak bıçar, sakal okşar Çene keser, sakal okşar Sözğe süçünse bulun barır Lâfa dalan tutsak olur Sub içürmesge süt ber Su içirmeyene süt ver Sub körmekinçe etük tartma Suyu körmeyince etek toplama Subuzganda eb bolmas, topurganda ab bolmas Mezarlıkda ev olmaz, tozlu yerde av olmaz Sundılaç ışı ermes örtgün tepmek Harman tepmek çayır kuşunun serçe işi değildir Süsegen uyka Teñri müñüz bermes Süsegen öküze Tanrı boynuz vermez T Harfi Tabgaç Kannıñ turkusı telim teñlemeyip bıçmas Çin hakanının ipeği çokdur ama denk getirmedikçe biçmez Tagıg ukrukın egmes, teñizni kaygıkın bükmez Dağ kement ile eğilmez, denizin önü kayıkla kesilmez Tag tagka kabuşmas, kişi kişiğe kabuşur Dağ dağa kavuşmaz, kişi kişiye kavuşur Tamu kapugın açar tabar Cehennemin kapısını açan maldır Tapug taş yarar, taş başıg yarar Emir taşı yarar, taş başı yarar, Toyın tapugsak Teñri sepinçsiz Şaman tapınsa da Tanrı memnun olmaz Tünle bulıt örtense eblûk urı keldürmişçe bolur Tañda bulıt örtense ebge yağı kirmişçe bolur Akşam üstü bulut kızarırsa ev halkı çocuk doğmuş gibi olur, Tan vakti bulut kızarırsa eve düşman girmiş gibi olur Tünle yorub kunduz sebnür, kiçikde eplenip ulgayu sebnür Geceyle yola çıkan gündüzün sevinir, küçükken evlenen yaşlanınca sevinir Tütün kopursa işlenür Dumanı kaldıran islenir Tütüşmeginçe tüzülmes, tüpirmeğinçe açılmas Dövüş olmayınca düzen düzülmez, tipi olmayınca hava açılmaz Tuzun birle uruş, utun birle tireşme üsterme Yumuşak başlı kişi ile vuruş alçak kişi ile iddialaşma, direşme U-Ü Harfi Ula bolsa yol azmas, bilig bolsa söz yazmas İşâret olsa yol şaşırılmaz, bilgi olsa söz uzamaz, yayılmaz, Ulugnı uluglasa kut bulur Ulu kişiyi ululayan, devlet bulur Uluk yağırı ogulka kalır Bk: Keriş … Atın omuz başındaki yara oğula kalır Uygur yıgaç uzun kes, temür kısga kes Ey Uygur, ağacı uzun kes, demiri kısa kes Üri kopsa oguş alkışur, yağı kelse imrem tepreşür Gürültü kopsa hısım, akraba koşuşur, düşman gelse halk debreşir, yer yerinden oynar Y Harfi Yablak tıllıg beğden kerü yalñus tul yeğ Kötü dilli beyden yalnız dul kadın yeğdir Yagıñ erse kerek yundakı tegir Düşmanın hücum edip gitse bile atının fışkısı kalır Yağını aşaklasa başka çıkar Düşman küçümsenirse başa çıkar Yakadaki yalga gali eligdeki ıçgınur Yakandakini yalarken elindeki gider Yalksa yeme yağ eyğü, köyse yeme kün eyğü Bıksa bile yağ iyi, yaksa bile gün iyidir Yalñuk meñgü tirilmez, sınka kirüb kirü yanmas Kişi ebediyen diri kalmaz, mezara giren geri dönmez Yitükliğ anası koyun açar Kaybetdiği nesneyi anasının koynunda arar Yogurkanda artuk ayak kösülse üşiyür Ayak yorgandan dışarıya uzatılırsa üşür Yunt başın yularlab keñeldi At başını dâimâ yularlayıp tedbîr al Yunt kazısı yağ Yağın iyisi atın karnından çıkan yağdır Yurt kiçük bolsa angut bedük ur Delik küçük olsa da tapayı yamayı büyük vur Yüpüşlüğ kelin keyeküni yapaş bulur Yüz görümlülüğü çok olan gelin, güveyiyi yavaş, yumuşak bulur Yüzge körme erdem tile Kişide yüz güzelliği değil fazilet ara, dile |
Divân-İ Lûgati't Türk Hakkında Her Şey |
08-03-2012 | #8 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Divân-İ Lûgati't Türk Hakkında Her ŞeyDivan-ı Lügati’t Türk (Genel Bilgi) Divân-ı Lügati’t-Türk, Kaşgarlı Mahmut tarafından Bağdat’ta 1072-1074 yılları arasında yazılan Türkçe-Arapça sözlüktür Türkçe’nin bilinen en eski sözlüğü olup, Orta Asya yazı Türkçesi hakkında varolan en kapsamlı ve önemli dil anıtıdır El yazması nüshası 638 sayfadır ve yaklaşık 9000 Türkçe kelimenin oldukça ayrıntılı Arapça açıklamasını içerir Ayrıca Türklerin tarihine, coğrafi yayılımına, boylarına, lehçelerine ve yaşam tarzlarına ilişkin kısa bir önsöz ve metin içine serpiştirilmiş bilgiler mevcuttur Klasik Arap leksikografisinin ilkelerine göre hazırlanmış olan sözlük, Kaşgarlı Mahmut’un Türk boyları hakkındaki etraflı bilgisinin yanısıra, Arap filolojisi konusunda da esaslı bir eğitim görmüş olduğunu gösterir Sözlüğün elde bulunan tek yazma nüshası 1266′da Şam’da temize çekilmiş ve 1915′te İstanbul’da Ali Emiri Efendi (1857-1923) tarafından tesadüfen bulunmuştur (Ancak daha önceki yüzyıllarda Antepli Aynî ve Kâtip Çelebi de Divân‘dan söz ederler) Ali Emiri yazması 1917′de Talat Paşa’nın (1874-1921) teşviki ile Kilisli Rıfat Bilge’nin (1873-1953) gözetiminde basılmış hemen bütün dünya Türkologlarının ilgisini çekmiştir 1928 yılında Türkolog Carl Brockelmann, ayrıntılı notlarla sözlüğün Almanca çevirisini yayımlamıştır Besim Atalay’ın modern Türkçe çevirisi 1940′ta Türk Dil Kurumu tarafından basılmıştır Son yıllarda Dankoff’un Divan-ı Lügat-it Türk çevirisi, yeni bilgiler ışığında önemli yorum değişikliklerine yol açmıştır Divân-ı Lügati’t-Türk Kitabının önsözü Tanrı‘nın, devlet güneşini Türk burçlarından doğurmuş olduğunu ve Türklerin ülkesi üzerinde göklerin bütün dairelerini döndürmüş olduğunu gördüm Tanrı onlara Türk adını verdi Ve yer yüzüne hakim kıldı Cihan imparatorları Türk ırkından çıktı Dünya milletlerinin yuları Türkler’in eline verildi Türkler Tanrı tarafından bütün kavimlere üstün kılındı Haktan ayrılmayan Türkler, Tanrı tarafından hak üzerine kuvvetlendirildi Türkler ile birlikte olan kavimler aziz oldu Böyle kavimler, Türkler tarafından her arzularına eriştirildi Türkler, himayelerine aldıkları milletleri, kötülerin şerrinden korudular Cihan hakimi olan Türkler’e herkes muhtaçtır, onlara derdini dinletmek, bu suretle her türlü arzuya nail olabilmek için Türkçe öğrenmek gerekir Divân-ı Lügati’t-Türk: Tarihin Türklere Verdiği En Önemli Miras Türkçe’nin neden öğrenilmesi gerektiğini şöyle anlatır: “And içerek söylüyorum, ben Buhara’nın, sözüne güvenilir imamlarından birinden ve başkaca Nişabur’lu bir imamdan işittim İkisi de senetleri ile bildiriyorlar ki, Yalvacımız (Peygamber), kıyamet belgelerine, ahir zaman karışıklıklarını ve Oğuz Türkleri’nin ortaya çıkacaklarını söylediği sırada, Türk dilini öğreniniz, çünkü onlar için uzun sürecek egemenlik vardır buyurmuştu Bu söz (hadis) doğru ise sorguları kendilerinin üzerine olsun Türk dilini öğrenmek çok gerekli bir iş olur Bu doğru değil ise, akıl bunu emreder Tanrı devlet güneşini Türk burçlarını yükseltmiş ve onların mülkleri üzerinde felekleri döndürmüştür Tanrı onlara Türk adını vermiş ve yeryüzüne ilbay kılmış, hakanları onlardan çıkartmıştır Dünya uluslarının yularların onlar eline vermiş, herkese üstün kılmıştır Onlarla birlikte çalışanları aziz kılmış ve Türkler onları her dileklerini ulaştırmış, kötülerin şerrinden korumuştur Onlara hedef olmaktan korunabilmek için, aklı olana düşen şey, onların yolunu tutmak, derdini dinletebilmek gönüllerini alabilmek için dilleriyle konuşmaktır” Türk adı altında da şu bilgileri verir: “Bir ad olarak Türk adını Tanrı vermiştir, dedik Çünkü bize Kaşgarlı Halefoğlu Şeyh Hüseyin ona da İbn ül-Gurkî denilen kimse İbn üd-Dünya demekle tanılan Şeyh Ebû Bekr il-Müfid ül-Cürcanî’nin Ahır zaman üzerine yazmış olduğu kitabında Ulu Yalvac’a tanık varan bir hadis yazmıştır Hadis şöyledir, ‘ Yüce Tanrı‘ -Benim bir ordum vardır Ona Türk adını verdim Onları Doğuda yerleştirdim Bir ulusa kızarsam Türkleri o ulus üzerine musallat kılarım, diyor İşte bu,Türkler için bütün insanlara karşı bir üstünlüktür Çünkü , Tanrı onlara ad vermeyi kendi üzerine almıştır Onları yeryüzünün en yüksek yerinde, havası en temiz ülkelerine yerleştirmiş ve onlara ‘Kendi ordum demiştir Bununla beraber Türkler güzellik, sevimlilik, tatlılık, edep, büyükleri ağırlamak, sözünü yerine getirmek, sadelik, övünmemek, yiğitlik, mertlik gibi öğülmeye değer sayısız iyiliklerle görülmektedirler” Kaşgârlı Mahmud’un 11 Yüzyılda Balasagun’u merkez alarak çizdiği Dünya Haritası o dönem Türklerinin yaşadıkları bölgeleri ve dağılımlarını göstermesi bakımından dikkate şayandır Mahmud Divân‘da şöyle demektedir: “Rum ülkesinden Maçine dek Türk illerinin hepsinin boyu beşbin ,eni sekizbin fersah eder İyice bilinmek için bunların hepsi, yeryüzü biçiminde daire şeklinde gösterilmiştir” Türklerin bulunduğu bölgeleri göstermek amacıyla çizilmiştir Daire şeklinde olan haritanın çevresinde Doğu, Batı, Kuzey, Güney yönleri belirtilmiş, bazı deniz ve ırmaklar gösterilmiştir Batıda işaret edilen yerler İtil boylarına, yani Kıpçakların ve Frenklerin oturdukları bölgelere kadar uzanır Güney-Batıda Habeşistan’a , Güneyde Hint, Sint, Doğuda Çin ve Japonya’ya işaret edilmiştir Ortada Yarkent, Kaşgar, Barsgan, Balasagun, Yifruç, İkiöküz, Asbuâli, Kumri, Talas vs gibi daha birçok Türk kentleri yer almıştır Asya’nın batısı, kuzeyi ve güneyi çizilmeden bırakılmış, bir plan olarak bile pekçok hatalarla dolu olmasına karşılık, Doğu bölgelerine ilişkin verdiği bilgiler gerçeğe uymaktadır Haritasında Çin Seddi’ni göstermiş, bu seddin ayrıca yüksek dağların ve denizin Yecüc ve Mecüc’lerin dillerinin öğrenilmesini engellediğini bildirmiştir Japonya’ya gelince; onu haritasının Doğusunda bir ada olarak göstermiş ve denizin onların dillerini öğrenilmesine olanak vermediğine işaret etmiştir Yukarda görüldüğü gibi, ilk Japon haritası bir Japon tarafından 14yüzyılda çizilmiş, bir Dünya haritasında yer alması ise 15yüzyılda olmuştur Bütün bu bilgilerin ışığı altında, bir plan biçiminde olsa, yanlışlarla dolu da olsa ilk Japon haritasının 11yüzyılda Kaşgârlı Mahmud tarafından çizilmiştir Kaşgarlı Mahmud’un ünlü eserinin tam adı: Kitabu Dîvânü Lugati’t-Türk’tür Araplar’a Türkçe’yi öğretmek ve Türkçe’nin Arapça kadar zengin bir dil olduğunu göstermek amacıyla yazılmıştır Kitap için çok kısa bir tanım yapmak gerekirse; Ansiklopedik Sözlük denilmesi uygun olur Orijinalinin nerede olduğu bilinmiyor Bu gün elimizde bulunan Şamlı Mehmed bin Ebu Bekir’in, 1266 yılında kopya ettiği bir nüshası vardır Bu nüsha, İstanbul Fatih’teki Millet Kütüphânesi’ndedir Türk Dil Kurumu tarafından 1941’de, Kültür Bakanlığı tarafından 1990’da tıpkı basımı yapılmıştır Eser ilk defa Kilisli Rıfat Bilge denetiminde 1915 – 1917 yılları arasında tercüme edildi Üç cilt olarak basılması düşünüldü ise de, düşünce gerçekleşmedi Besim Atalay’ın tercüme ettiği kitap, 4 cilt halinde 1939 – 1943 yılları arasında birinci, 1985 – 1986 yılları arasında ikinci defa basıldı Arapça olarak da yayınlandı Dîvânü Lugati’t-Türk; bir sözlük olmakla birlikte, Türk Milleti’nin yüceliğini de anlatan bir âbide eserdir Sekiz bölümden oluşur Bölümler ve sıralamalar Arap alfabesindeki harflere göredir Kitapta yaklaşık 8000 kelime vardır Kelimelerin anlamlarının iyi anlaşılması için deyimlerden, atasözlerinden ve şiirlerden, hattâ bâzı Âyet ve Hadis-i Şerif’lerden örnekler verilmiştir Bu yönüyle eser, bir kültür hâzinesi değerine kavuşturulmuştur Eserde yer alan harita ise, Türk Dünyası ile ilgili olarak yayınlanan ilk haritadır Haritada; dağlar kırmızı, denizler yeşil, ırmaklar mâvi, kumluk alanlar sarı renkle gösterilmiştir Türkler’in oturdukları bölgeler ve komşularının isimleri özenle belirtilmiştir Eser, güneşle birlikte, kültürün de doğudan dünyayı sardığının önemli bir göstergesidir Dîvânü Lugati’t-Türk, Türk Milleti’nin yalnız savaş meydanlarında değil, kültürel alanlarda da önder, öncü ve örnek olduğunu gösteren bir âbidedir |
Divân-İ Lûgati't Türk Hakkında Her Şey |
08-03-2012 | #9 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Divân-İ Lûgati't Türk Hakkında Her ŞeyDivan Üzerinde Çalışanlar Divan üzerinde çalışan Batı bilginlerinin başında “Brockelmann” gelmektedir Az evvel Breslav şehri Üniversitesi’nde Sâmi dilleri Profesörü olan bu zat, 1928 senesinde Divan-ü Lügat‘teki Türkçe kelimeleri cetvelleyerek bir ciltte toplamış ve bastırmıştır Divanı alfabe sırasına koymakla ve bazı kelimelerin nasıl yazılacağını saptamakla büyük bir hizmet yapmış; böylelikle Divan‘dan faydalanmak işi hayli kolaylaşmıştır Brockelmann bu işi yaparken - pek tabii olarak - bir takım hatalara düşmüş ise de ilk ve güç adımı atmış olmakla teşekküre yaraşır bir iş görmüştür Divandan faydalanarak ilk önemli eseri yazan ünlü bilgin Brockelmanndır 1930 senesinde, ilk Dil Encümeni’nin çalıştığı sıralarda aziz arkadaşım Bay İsmail Hikmet’in teşvikiyle Divan‘daki Gramer kurallarını bir araya toplayıp dilimize çevirdim ve 1931′de Türk Dili Kuralları adıyla Ankara’da bastırdım Eski ve feyizli öğretmenlerden Bay Ali Ulvi üstadımız, Divan‘daki beyitlerin ve parçaların bazılarını dilimize çevirerek - Bursa’da çıkan - Uludağ adındaki Mecmua’da bastırmıştır Ünlü Türkiyatçı rahmetli Necip AsımDivan‘daki savları toplayarak ufak bir risale hâlinde İstanbul’da bastırmıştır Çekmeceli Bay Sait adında bir zatın da Divan üzerine bazı yazılar yazdığı haber veriliyorsa da biz görmedik Divan üzerine bilgice değeri olan yazıların bir çoğunu sayın Türk bilgini Köprülüoğlu Bay Fuat yazmıştır Bu yazılar Milli Tetebbular Mecmuası’nda ve başka yerlerde çıkmıştır Genç bilginlerimizden Bay Hüseyin Namık Orkun‘un dahi Divan üzerine yazıları vardır |
Divân-İ Lûgati't Türk Hakkında Her Şey |
08-03-2012 | #10 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Divân-İ Lûgati't Türk Hakkında Her ŞeyKitap Nasıl Bulundu ve Nasıl Basıldı? *Divan-ı Lügati't Türk'teki futbol: "tepük" Kitabın nasıl bulunmuş olduğunu Bay Kilisli, rahmetli Ali Emiri dilinden bize yazdığı bir mektupta şöyle anlatıyor: “Meşrutiyetin ilk senelerinde Emrullah Efendi’nin Maarif Nazırlığı zamanında eski Maliye Nazırlarından Vanı Oğullarından Nazif Paşa’nın hısımı bulunan bir kadın, Sahaflar çarşısında kitapçı Bürhan Efendi’ye satılık bir kitap getirmiş Bürhan Efendi, kitabı satmak üzere Maarif Nezareti’ne götürmüş, Nezaret, kitaba istenilen 30 sarı lirayı çok görerek almamış Bunu üzerine Bürhan Efendi kitabı Ali Emiri’ye göstermiş, Emiri kitabın değerini tanıyarak hemen 30 liraya almış, 3 lira da Bürhan Efendi’ye komisyon vermiştir Rahmetli Emiri kitabı aldığına çok sevinmiş Herkese bu Kitabın ehemmiyetinden bahsedermiş; fakat kimseye göstermezmiş Kitabın yaprakları dağınık imiş, bunları Kilisli’ye düzelttirmiş Ziya Gökalp bu Kitabı görmek için hemşehrisi Emiri Efendi’ye çok rica etmişse de ona bile göstermemiş Kitabın basılması düşünülmüş, Ali Emiri Efendi “Kitaba bir şey olur korkusuyla- buna yanaşmak istemiyormuş Nihayet Sadrıazam Talat Paşa’nın işa karışmasıyla Emiri Efendi - Kilisli’nin basım işlerine bakması şartıyla- razı olmuş Birçok sıkıntılardan sonra Kitabın basım işi tamamlanmış Böylelikle bu eşsiz eser de kaybolmaktan kurtarılmış Kitabun Rahmetli Emiri Efendi gibi kıymet bilen bir adamın eline geçmesi, Bay Rifat gibi sayın bir zatın eliyle bastırılması, Türklük için bir nimet olmuştur Her iki zatın da himmetleri unutulmayacak kadar büyüktür Kitabın basımında bazı yanlışlıklar yapılmıştır; bunlar o vakitki durumun - büyük savaşın - gerekli kıldığı bir takım haller yüzünden, biraz da acele etmekten ileri gelmiş şeylerdir; işin büyüklüğü ve yolun çetinliği yanında bu gibi şeyler her zaman bağışlanabilir |
Divân-İ Lûgati't Türk Hakkında Her Şey |
08-03-2012 | #11 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Divân-İ Lûgati't Türk Hakkında Her Şey*Türk dil ağacı Divan'da Türkler Üzerine Geçen Hadisler Divan-u Lügat‘te iki yerde Türkler üzerine, iki hadis geçmektedir Birisi “Türk dilini öğreniniz, çünkü onların egemenlikleri uzun sürecektir” anlamında, birisi de “Yüce Tanrı, benim Türk adlı ordum vardır, onları Doğu’da oturttum Kızdığım ulusun üzerine onları saldırtırım” manasındadır Bu hadislerin her ikisi de sağlam hadislerden değildir; binlerce hadis uydurulmuş olduğu için İslam bilginleri hadis işinde çok titiz davranmışlardır; bu yüzden hadis işi geniş bir bilgi hâlini almış Gerek hadislerin çeşidi, gerek ağızdan ağıza söyleyenlerin hayatları ve ahlakları hakkında birçok kitaplar yazılmış, usuller ve ölçülere göre bu iki hadis Peygamberimize değin varmayan yapma hadislerdendir Şüphesiz bunları Kaşgarlı kendisi uydurmuyor; o da başkalarından aldığını söylüyor Divandaki hadisler hususunda sözü İstanbul Üniversitesi Ordinaryüs Profesörlerinden sayın hocamız Bay Şerafeddin’e bırakıoyrum “Hadis kitaplarında böyle bir söz mevcut değildir Mahmut Kaşgarî bunu, Buhara imamlarından itimada şayan bir zattan ve Nişaburlu diğer bir imamdan işittiğini söylüyorsa da bunlardan hiçbirinin adını bildirmiyor ve aynı zamanda “eğer bu hadis sahih ise ki bu baptaki mes’uliyet o iki zata aittir” demesi ile kendisinin de bu hadisin doğruluğuna kail olmadığını oldukça açık ir surette göstermektedir İkinci hadise gelince: Mahmut Kaşgarî bu hadisi “(…)”nın ahır zaman ahvalini bildiren kitabında Peygamberimizden rivayet etmiş olduğunu söylemektedir Divan-ı Lügati’t Türk’ten Dörtlükler "Alp Er Tunga Sagusu" Alp Er Tonga öldi mü İsiz ajun kaldı mu Ödlek öçin aldı mu Emdi yürek yırtılur Ödlek yarag közetti Ogrı tuzak uzattı Begler begin azıttı Kaçsa kah kurtulur Ulşıp eren börleyü Yırtıp yaka urlayu Sıkrıp üni yurlayu Sıgtap közi örtülür Ödlek arıg kevredi Yunçıg yavuz tavradı Erdem yeme savradı Ajun begi çertilür Bilge bögü yunçıdı Ajun atı yençidi Erdem eti tmçıdı Yerge tegip sürtülür "AŞK" Karahanlı Türkçesiyle Könglüm angar kaynayu İçtin angar oynayu Keldi manga boynayu Oynap meni argarur Bardı közüm yarukı Aldı özüm konukı Kanda erinç kanıkı Ümdi udin odgurur Üdik mini komıttı Sakırç manga yumıttı Könglüm angar emitti Yüzüm mening sargarur Kördi meni emleyü Baktı manga imleyü Kadga köngül tumlıyu Kadgu meni turgurur Türkiye Türkçesiyle Gönlüm coşar kaynaşır, Evde onunla oynaşır; Gelip üstüme nazlaşır, Oynayıp beni yoruyor Gitti gözüm ışığı, Aldı benim ruhumu, Nerede acep şimdi, Gözüme uyku girmiyor Sevgi beni coşturdu, Keder bende toplandı, Gönlüm ona meyletti, Yüzüm benim sararıyor İlâç gibi beni gördü, Gözü ile selâm verdi, Birden içim donup kaldı, Keder beni durduruyor "TÜRK" Karahanlı Türkçesiyle Kaçan korse anı Türk Budun anga aydaçı Mungar tegir ulugluk Munda naru keslinür Türkiye Türkçesiyle Görünce bir Türk Şöyle söyler halk: Bundadır ululuk, Bundan gayrıda yok Divan-ı Lügati’t Türk’ten Beyitler "Aşkla İlgili Beyitler" Üdik otı tutunup öpke yürek kagrulur Özüm mening budursın otı anıng çaklanur Aşk ateşi tutuşunca ciğer yürek kavrulur; Benim özüm bıldırcın, onun aşk ateşinde döner Köngli köyüp kanı kurıp ağzı açıp katgurar Sızgurgalır üdikler essiz yüzi burkurar Gönlü yanar, kanı kurur; ağzını açıp güler; Aşktan erimek üzredir, vah yazık, yüzü solar Kizlep tutar sevüglüg adrış küni belgürer Başlıg közüg yapsama yaşı anıng savrukar Gizleyip durduğu aşk, ayrılış günü anlaşılır; Yaralı gözü kapama, onun yaşı savrulur "Hikemî Beyitler" Erdi uza erenler erdem begi bilig tag Aydı öküş öğütler könglüm bolur angar sag Geçmişte vardı erenler, erdem beyi, bilgi dağdı; Söylediler çok öğütler, andıkça gönlüm sağaldı Bardı eren konuk körüp kutka sakar Kaldı yavuz oyuk körüp evni yıkar Gitti misafiri uğur sayan erler Kaldı kötüler, hayal görse evin yıkar Algıl öğüt mendin oğul erdem tile Boyda ulug bilge bolup bilging ula Ey oğul, benden öğüt al, erdem dile; Halk içinde ulu bilge ol, bilgin yayıla Öç kek kamug kişining yalmguk üze alım bil Edgülüküg ugança eliging bile telim kil Öç, herkesin insan üzerindeki borcudur, bil; İyiliği elin yettiği ölçüde çok kıl Körklüg tonug özüngke tatlıg aşıg adınka Tutgıl konuk agırlıg yadsun çavmg budunka Güzel giyimi kendine, tatlı aşı başkasına; Konuğa itibar et, yayılsın ünün buduna Kışka itin kelse kah kutlug yay Tün kün keçe alkmur ödlek bile ay Kışa hazırlan gelse de kutlu yaz, Tükenir zaman ve aylar geçmekle gece gündüz Erdem tile ögrenüpen bolma küvez Erdemsizin ögünse engmegüde enger Erdem dile, öğrenerek olma mağrur, Erdemsiz ögünse de imtihanda şaşar Kut kıvıg birse idim kulmga Künde ışı yüksepen yokar ağar Kut devlet verse Tanrım kuluna, Her gün işi yükselip yukarı çıkar |
Divân-İ Lûgati't Türk Hakkında Her Şey |
08-03-2012 | #12 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Divân-İ Lûgati't Türk Hakkında Her Şey*Divan'daki Oniki Hayvanlı Türk Takvimi Divan-ı Lügati’t Türk İncelemesi Çağının Türk dili, Türk kültürü, sosyal hayatî ve toplumun özellikleri bakımlarından eşsiz bir eseri olan Divanü Lügati’t-Türk: büyük ve çok yararlı bir sözlük niteliğindedir Bu dil ve kültür kaynağının, bu Türklük bilgisi hazinesinin tanıtılmasına geçmeden önce, onun yazan hakkında, kısaca da olsa —eldeki bilgilerin verdiği imkân ölçüsünde— açıklamada bulunmak yerinde ve gereklidir Divanü Lügati’t-Türk‘ü kendisine borçlu bulunduğumuz K â ş -garlı Mahmud, XI Yüzyılda yaşamış büyük düşünce adamı, dilci, bir bakıma çağının sosyal ve tarihî bilgilerine hakkıyla vâkıf, folklor ve edebiyatta üstad, geniş kültürlü ve ileri görüşlü, millî duyguları sağlam ve milletine bağlı bir aydındır Fakat bütün bunları, ancak onun eserine dayanarak söyleyebilmekteyiz Hayatı ve şahsiyeti hakkında da, eserindeki bazı dağınık bilgi kırıntıları ve ipuçları dışında, fazla bir bilgimiz olduğu da ileri sürülemez Gerçi Kâtip Çelebi (1609-1658) Keşfü’z-Zunûn (Keşf-el-Zunûn)’da bu eserden ve sahibinden birkaç kelime ile söz açmakta: M a h m u d’un babasının Hüseyin ve dedesinin de Muhammed (İstanbul, 1941, C St 808) olduğunu kaydetmektedir Ancak böyle işaretlerin yetersizliği apaçıktır Kendisi, eserinde, Barsganlı olduğunu belirtir Yine Kâşgarlı Mahmud: “Türklerin en fasih konuşanlarından, en açık anlayanlarından ve nesepçe de en ileri bulunanlardan biri” olduğuna da değinir Bunların doğruluğundan şüphe edilmemekle beraber, onu tanımak için yeterli olduklarını söylemek mümkün değildir Yalnız gerek bu işaret, gerekse eserin kendisi Mahmud ‘un Türkçenin gramer yapısını iyi bildiğine, Türk ağızlarım rahatça ayırt ederek kolayca onları anladığına bir delil değerindedir Onun soyca da tanınmış bir aileden gelmiş olması, çağına göre ayrı bir anlam ve önem taşır Her halde bunu demekle, kendisinin Karahanlılar Devletinde sayılı ve soylu bir aileye mensup olmakla iftihar eylediğini de imâ etmiş olmaktadır Ama yazar, devlet hizmetinde bulunup bulunmadığı, siyasî görüşlerinin ne olduğu hakkında bize herhangi bir açıklamada bulunmamaktadır Yalnız miljî duygularının sağlamlığı, Türkçülük ruhunu derinden ve sevgi ile taşıdığı eserinde hissolunur Kâşgarlı Mahmud, hemen hemen bütün Türk illerini, bölgelerini, bozkırları obaları, adetâ birer birer dolaşmıştır Nerede ve ne zaman Türk dili, Türk kültürü, Türk’ün günlük hayatı, halk şiiri ile ilgili bir malzemeye tesadüf eylemişse, onu almış, toplamış, sonra da inceden inceye işlemiştir Kendisi de, bu hususta, şu anlamda konuşmaktadır: “Türklerin hemen bütün illerini, bozkırlarını boydan boya gezdim, dolaştım Türk‘ün, Türkmen’in, Oğuz’un, Çigil’in, Yağma’mn, Kırgız’ın boylarının dillerini, kafiyelerini öğrenip faydalandım Zihnime nakşettim Öylesine ki: her Türk taifesinin şivesi, en iyi şekilde öğrenilmiş, ortaya çıkmış oldu” Kâşgarlı Mahmud’u Türk dilinin henüz kollara, lehçelere ayrılmaığı bir dönemde, onun mukayeseli bir gramer denemesine girişen, çağının büyük bir doğu dilbilim bilgini olarak tarif etmek uygun olur Günümüzden dokuz yüzyıl önce, Türkçenin resmî devlet dili, yaıı dili vasıflarına sahip olduğunu da, bize, ifade eden Mahmud ‘tur Kâşgarlı Mahmud ‘un hayat ve şahsiyeti bakımından önemli ve dikkat çeken bir husus ta, onun, Bağdat’a gidişi ve kitabını çağının halifesine El-Muktedî Bi-Emrillah (1075-1094)’a takdim edişidir Kendi zamanının Karahanlı Hükümdan’na eserini sunmayıp Abbasî Halifesi’ni tercih etmesinin sebepleri arasında: Halife’nin bütün îslâm dünyasının başı olması, Türklüğün yüksek bir itibara sahip olduğu o devirlerde Türk dilinin de Arapça ile atbaşı yürümeğe elverişli ve güçlü bir dil olduğunun belirtilmek istenmesi başta gelir, denebilir Mahmud ‘un, Divan’Azn önce —biraz da Araplara Türk dilini öğretmek amaciylc— Kitabü Ceva-hiri’n-Nahv…’ ı yazdığını belirtmesi bu görüşümüzü, bir bakıma, teyid edebilir Fakat bu güne kadar bu eserin bir nüshası ele geçmediğinden, açık bir şekilde mütalaa da yürütülemez Kâşgarlı Mahmud‘ un ilk vasfı güçlü bir filolog olduğudur Bununla beraber o aynı zamanda bir lügatçı, bir etnolog, bir folklorcu ve bir coğrafyacı hususiyetlerini de muhafaza etmektedir Topladığı malzeme değer biçilemiyecek önemdedir Hülâsa Kâşgarlı Mahmud, Türk dilini yaymak, yerleştirmek, incelemek konusunda, XI Yüzyılın büyük bir düşünürü, dilcisi ve Türk-Arap kültürleri arasında sıkça bir bağlılık kurmaya emek harcayan usta bir dil ve millet severdir Şimdi artık Mahmud ‘un asıl eserini tanıtmaya geçebilirizDivanü Lügati’t-Türk (Divanü Lûgat-it-Türk), en güçlü ihtimal ile yazılışı 1072 tarihinde tamamlanmış büyük bir sözlüktür Eserin elimizde bir tek yazma nüshası bulunduğu ve bunun müstensihinin adından başkaca da hakkında bilgimiz olmadığı için Kilisli R i -i a t tarafından Ali Emirı Kütüphanesindeki biricik yazmadan kop-ye edilmek suretiyle —üç cilt halinde— yapılan yayımının (İstanbul, 1333) bazı istinsah hataları taşımış olması tabiîdir Dı’van’ın nerede kaleme alındığı, Kâş gar it mn onu yazarken hangi şehirde oturmakta olduğu hususunda da kesinlik yoktur Yalnız Kâşgar Türkçesinin hâkim olduğu bir alanda vücûde getirilmiş olduğu ileri sürülebilir Divanü Lügati’t-Türk, Türk dilini özellikle Araplara öğretmek amacını gütmektedir Eserin Arapça olarak telif edilmiş bulunması da bunun bir delilidir Burada —her halde Arapların ve Arapça okuyup yazanların kendi usullerinde daha kolay anlayıp, daha- rahat öğrenmeleri düşünülerek— Türkçe kelimeler Arap dilindeki gibi, köklerinin taşıdıkları harf sayısına göre gruplandırılmıştır Eserdeki Türkçe kelime sayısı 7500′den daha fazla olarak tesbit edilmiştir Bu kadar kabarık bir yekûnda Türkçe kelimenin - daha XI Yüzyılda— konuşulup yazıldığı bir dilin artık bir kültür ve medeniyet dili olduğundan şüphe edilemez Kaldı ki Mahmud, “Terk edilmiş kelimelerle dile sonradan girmiş sözleri de eserine almadığına” işarette bulunmuştur Ancak eserde başka komşu dillerden (Hintçe, Sogd-ça, vs) Türkçeleşmiş gözüken bazı yabancı asıllı sözlerin de bulunduğunu gözden ırak tutmamak gereklidir Bununla beraber Kaşgarlı Mahmud ‘un bütün Türkçe kelimeleri eksiksiz, kitabına almış olduğu da söylenemez Bu bakımdan, daha o çağlarda bile, Türkçe söz toplamının, yaklaşık olarak, 10000 civarında olduğunu düşünmek ve söylemek de hata olmasa gerek Yazarın, ayrıca, Türkçe kelimeleri Arapçadaki bablar ve kalıplar kategorisinde seslendirmesinin dilin bünyesine uygunluğunu iddia etmek güçtür Bu konuda olsa olsa bunun Araplara, bir dereceye kadar, belki okuma kolaylığı sağlamaya yarar olduğunu düşünmek kabildir Mahmud, Türkçe kelimelerin ne anlama geldiğini ve nasıl kullanıldığını gösterebilmek arzusuyla birçok Türkçe cümle ve ibareyi eserine geçirmiştir Sonra eserdeki atasözleri, deyimler, şiir parçaları da, bu söylediğimiz hususun anlaşılmasında yardımcı olmak amacını taşır, gözükmektedir Ayrıca Divan’da kavim ve topluluk adlarının açıklanışında, bazan bunlar hakkında, çok değerli bilgiler verilmek suretiyle hareket edilmiştir ki, bu da, araştırıcılar için çok yararlı olmaktadır Divanü Lügati’t-Türk, önce Kilisli Muallim Rifat (Bi 1 g e) tarafından Türkçeye çevrilmişse de, bu tercüme basılma-mıştır Kitabın tercümesini başkaları da denemiştir Sonunda B e-sim Atalay ve Türk Dil Kurumu uzmanlarınca —Üç cilt halinde— Türkçeye çevrilmiş ve TDK tarafından yayımlanmıştır (IC 1939, II C 1940 ve III C 1941, Tıpkı basım, Ankara, 1941) Bundan başka Besim Atalay’m mesaisi ile gün ışığına çıkmış olan bir de Divanü Lügati’t-Türk Dizini-Endeks cildi (1943) vardır ki tercümedeki kelimeleri alfabetik sıra dahilinde kapsamaktadır Bu indekste kelimelerin Divan’da bulunduğu cilt ve yer gösterilmiş, anlamları kısaca belirtilmiş ve bazan diğer Türk dili kaynakları ile karşılaştırmalar da yapılmıştır 3u Dizin cildi, Divanü Lûgati’t-Türk‘ün 900 yazılış yıldönümü vesilesiyle yeniden bazı ekleme ve metin üzerindeki ufak tefek değiştirmelerle Türk Dil Kurumunca bastırılmıştır (Ankara, 1972) Divanü Lügati’t-Türk, yayınlandığı tarihten başlayarak (İstanbul, Hicrî 1333-1335) türkologlarca büyük ilgi ile karşılanmış ve bu konuda bir hayli inceleme ve araştırma da yayınlanmıştır Bunlar arasmda Cari Brockelmann, Martin Hartman, S Ahali ı, S Muttalibov, Martti Rasanen dış ülkelerde bilimsel çalışmalarda bulunanlar arasında zikredilebilir Divanü Lügati’t-Türk’teki çeşitli konular üzerinde yayınlarda bulunan Türk bilginleri arasında da: Fuat Köprülü, Necip Âsim (Yazıksız), Besim Atalay ve daha birçok tarihçi ve türkolog hatırlatılabilir Sonuç olarak diyebiliriz ki: Kâşgarlı Mahmud ‘un Türk dili, Türk kültürü, Türk dünyası bakımlarından eşsiz bir değere sahip bulunan ve tükenmez bir inceleme kaynağı niteliğini korumakta olan Divanü Lügati’t-Türk eseri üzerinde daha birçok araştırma yapılabilir Ve bu dil ve kültür hazinesi, türkoloji ilmine, daha uzun yıllar ışık tutabilme gücüne ve imkânına sahiptir DİVANÜ LÛGATİ’T-TÜRK’TEN A Atasözleri 1 Alplar birle uruşma — Begler birle turuşma 2 Sınmasa arıksar —Sakmmasa utkusar 3 Kız kişi savı yonğı bolmas 4 Korkmuş kişige koy başı koş körünür 5 Han işi bolsa katun işi kalır 6 Kanıg kan bile yumas 7 Koş kılıç kınka sığmas A Atasözleri (Bugünkü Türkçe ile) 1 Alplarla vuruşma — Beğlerle de duruşma (Onlara karşı gelme) 2 Kişi sınamazsa aldanır —Sakınmayacak olsa yutulur 3 Pinti kişinin sözü, geçerli olmaz 4 Korkmuş kişiye koyunun başı çift görünür 5 Hanın işi olunca, hatunun işi geri kalır 6 Kanı, kanla yıkamazlar 7 Çift kılıç bir kına sığmaz ALP ER - TONGA AĞITI’NDAN 1 Alp Er-Tonga öldi mi Issız ajun kaldı mı Ödlek öçin aldı mı Emdi yürek yırtilur 2 Begler atın argurup Kadgu anı turgurup Mengzi yüzi sargarup Körküm angar türtülür 3 Vlışıp eren börleyü Yırtıp yaka ırlayu Sıkırıp üni yurlayu Sığtap közi örtülür 4 Könglüm içün örtedi Yitmiş yaşığ kartadt Kiçmiş ödük irtedi Tün kün kiçip irtelür 5 Bardı közüm yarukı Aldı özüm kunukı Kanda erinç kanıkı Emdi udin udgarur ALP ER - TONGA AĞITI’NDAN 1 Alp Er-Tonga öldü mü?Kalımsız dünya kaldı mı? Zaman öcünü aldı mı? Şimdi yürek parçalanır, yırtılır 2 Beyler, atlarıyla, geldiler Keder onları durdurdu Benizleri sarardı; yüzlerine safran sürülmüş gibi oldular 3 Erenler kurt gibi uluşuyor, haykırışıyorlar Yaka yırtarca-sına bağrışıyorlar Seslerinin bütün gücüyle ağlıyarak, göz yaşlarıyla örtülen gözleri bir şey görmüyor 4 Gönlümün içini —ölümü— yandırdı Yetmiş yaşmdaymışım gibi kocalttı O gönül, şimdi, geçmiş zamanı arıyor Günler ve geceler geçse de arayacak 5 Gözümün ışığı söndü Onunla beraber ruhum da gitti Şimdi —kim bilsin— o, nerelerdedir? O, şimdi, uykudan uyandırıyor B I Metin hakkında açıklama ve inceleme Açıklama :Alp Er-Tonga, çok eski destan menkıbelerinden birinin kahramanı olan bir Türk başbuğudur Gerek Kâşgarlı Mahmud ve gerekse çağdaşı Balasagunlu Yusuf Has Hacip, onun, iranlıların Efrâsiyab dedikleri Türk kahramaniyle aynı kişi olduğu görüşündedirler F i rd e v s î, Şehnamede, Efrâsiyab’ın Turan Hükümdarı olarak İranlılarla yaptığı birçok savaşları hikâye eder Divanü Lügati’t-Türk’teki bu Alp Er-Tonga Ağıtı dörtlüklerden kurulmuş bir mersiyedir Orhun Âbidelerinde Tonga-Tigin adlı bir kahraman yuğ’undan sözedilir Bunun Alp Er-Tonga olması ihtimali üzerinde durulmuştur Ağıt: Bir ölünün erdemlerini, yiğitliğini, değerini, geride kalanların acılarını belirten ve çoğu zaman matem meclislerinde okunan halk şiiri türüdür Bunlar ozanların sagusu, klâsik şairlerin mersiye’si ile aynı anlamdadır Göktürk ve Uygurlar’da ağıtların özelliği ve önemi bilinmektedir Ağıt törenleri Anadolu’da da gelenek durumuna gelmiştir Kelime ve Deyimler: Issız: Kötü, arsız, kalımsız Ajun: Dünya, âlem Ödlek: Zaman, felek Emdi: şimdi Argurmak: Yormak Kad-gn: Kaygı Turgurmak: Durdurmak Mengiz: Beniz, yüz Sargar-raak: Sararmak Türtülmek: Sürülmek Börleyü: Kurt gibi Eren: Er kelimesinin —kural dışı— çoğulu Yurlamak: Haykırmak Sığta-mak: Ağlamak Örtemek: Yakmak Ödük: Sevgi, hasret Tün: Gece Gündüz îrtemek: İstemek, aramak Yaruk: Işık Kanuk: Ruh, Erinç: Belki, olur ki Kanda: Nerede Udgarmak: Uyandırmak |
|