|
|
Konu Araçları |
çok, cumhuriyetinin, dönemi, partili, türkiye |
Türkiye Cumhuriyeti'nin Çok Partili Dönemi |
07-26-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Türkiye Cumhuriyeti'nin Çok Partili DönemiTürkiye Cumhuriyeti Yasaları - Susurluk Skandalı - Türkiye Cumhuriyeti'nin Çok Partili Dönemi Hakkında - 1960 Darbesi - Türkiye Cumhuriyeti'nin Çok Partili Dönemi Tarihi Türkiye Cumhuriyeti'nin Çok Partili Dönemi, 1946 yılından itibaren Türk siyasi hayatının CHP dışında 2 bir partinin (Demokrat Parti)'nin kurularak seçimlere çok partili olarak gidilmesi ile başlamıştır Çok partili hayat bundan önce Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası, Serbest Cumhuriyet Fırkası ve 1945 yılında Nuri Demirağ tarafından kurulan Milli Kalkınma Partisi ile başlamıştır Ancak bu partilerin hepsi kapatılmıştır II Dünya Savaşının Gazi Üniversitesi sistemi savunan bir anlayış oluştu Buna CHP genel başkanı ve cumhurbaşkanı İsmet İnönü de yaptığı konuşmalarla destek verdi Bunu takip eden gelişmelerde, meclisteki bütçe görüşmeleri sırasında, CHP içinde başını Adnan Menderes, Feridun Fikri Düşünsel, Yusuf Hikmet Bayur, Emin Sazak gibi bazı milletvekillerinin çektiği bir muhalefet oluştu 11 Haziran'da kabul edilen Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu, parti içindeki muhalefetin güçlenmesine yol açtı Bu yasanın görüşüldüğü sırada Celâl Bayar, Adnan Menderes, Fuad Köprülü ve Refik Koraltan, parti Meclis Grubu'na Dörtlü Takrir olarak bilinen bir önerge verdiler Ülke ve parti yönetiminde liberal düzenlemeler yapılmasını isteyen bu önerge, 12 Haziran'da reddedildi Bu gelişmelerden sonra Menderes, Köprülü ve Koraltan partiden çıkarıldı Bayar ise önce vekillikten sonra partiden istifa etti DP, 7 Ocak 1946'da Dörtlü Takrir'e imza atanlar tarafından kuruldu Parti genel başkanlığına Bayar getirldi DP, ekonomi ve siyasette liberal düzenlemeleri savunuyordu DP'nin kuruluşu iktidar tarafından önceleri hoş karşılanmıştır CHP DP AP MHP ANAP DYP SHP SP DSP AKP Diğer 1960 Darbesi Ana madde: 27 Mayıs Darbesi 27 Mayıs Darbesi, Adnan Menderes iktidarının uygulamalarına üniversiteler, öğrenciler ve toplumun çeşitli kesimlerinden gelen tepkiler üzerine albay ve daha alt rütbeli subaylar tarafından 1960 yılında ordu hiyerarşisine aykırı bir şekilde askeri darbe gerçekleştirilmiştir 27 Mayıs Darbesi sonrasında cumhurbaşkanı Celâl Bayar, başbakan Adnan Menderes ve bazı bakanlar yakalanarak Yassıada'da yargı önüne çıkarıldılar Sivil ve askerlerden oluşan bir mahkemede yargılanan siyasiler, vatana ihanet, kamu fonlarının kötüye kullanımı ve anayasaya karşı gelmek ile suçlanıyorlardı Dava, başbakan Adnan Menderes, dışişleri bakanı Fatin Rüştü Zorlu ve maliye bakanı Hasan Polatkan'ın İmralı adasında 16 Eylül 1961 günü idam edilmesi ile sonuçlandı 1971 Muhtırası Ana madde: 12 Mart 1971 Muhtırası 12 Mart Darbesi, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde meydana gelen ikinci askeri darbe eylemidir 1971 yılında 12 Mart günü saat 1300'da TRT radyolarından okunan aşağıdaki bildiri ile ilan edilmiştir: "Parlemento ve Hükümet, süregelen tutum, görüş ve icraatı ile yurdumuzu, anarşi, kardeş kavgası, sosyal ve ekonomik huzursuzluklar içine sokmuş, Atatürk'ün bize hedef verdiği çağdaş uygarlık seviyesine ulaşmak ümidini kamuoyunda yitirmiş ve anayasasının öngördüğü reformları tahakkuk ettirememiş olup, Türkiye Cumhuriyeti'nin geleceği ağır bir tehlike içine düşürülmüştür"' 10 Mart'ta tüm albayların da katılımıyla çok geniş bir toplantı yapıldı ve Genel Kurmay Başkanı Memduh Tağmaç ordunun emir ve komuta zinciri içinde hareket etmesini isteyerek kendisinin dört Kuvvet Komutanı'yla birlikte imzalayacağı bir muhtıra vererek ordunun yapılmasını istediklerini açıkça TBMM'den talep etmek ve mevcut hükümetin istifa etmesini sağlamak formülünü ortaya attı Bu formül büyük bir kabul gördü Bu formülle emir komuta zinciri dışında 27 Mayıs benzeri sol bir askeri darbenin önü kesilmiş oluyordu 12 Mart'ın her iki müdahaleden farkı parlamentonun kapatılmamış olmasıdır 12 Mart Genel Kurmay Başkanı ve dört Kuvvet Komutanı'nın imzaladıkları bir muhtıra ile ortaya çıktı Buna bir ültimatom demek daha doğru olacaktır Muhtıradaki şartlar yerine getirilmediği takdirde TBMM'nin kapatılacağı söyleniyordu İlk istek de mevcut hükümetin istifa etmesiydi Hükümet de hemen istifa etti Artık 12 Mart dönemi başlıyordu Bu dönemin adı ara rejim olarak konuldu 12 Mart'ın yerine getirilmesini istediklerinin başında reformlar geliyordu 12 Mart dönemi sol içerikli bir muhtırayla doğmuş oluyordu Tarafsız bir Başbakan'ın başkanlığında parlamentodaki bütün partilerin katılacağı ama reformları yürütecek olan bakanlıkların birer bağımsız bakana verileceği bir hükümet modeli ortaya çıktı 1 Erim Hükümeti'nin ömrü 1971'in Aralık ayında Genel Kurmay Başkanı Memduh Tağmaç'ın reformcu bakanları hedef alan ağır eleştirileri ve onların istifası ile son buldu İkinci Erim hükütinin yeni bağımsız bakanları solcu olmayan daha muhafazakar isimlerden seçilmişlerdi Daha 2 Erim hükümeti kurulmadan önce anarşik olaylarda önemli bir artış olmuş ve sıkıyönetim ilan edilmişti Sıkıyönetimle birlikte birçok solcu da tutuklanmaya başlamıştı 1973'te ordu Faruk Gürler'in Cumhurbaşkanlığını destekler gözükse de bunda çok ısrarcı olmadı Fahri Korutürk 6 Cumhurbaşkanı oldu AP ve CGP tarafsız Naim Talu'nun başbakanlığında yeni ve olagan bir hükümet kurdular 12 Mart ara rejim dönemi artık fiilen son bulmuştu 1973 seçimlerinde seçmen ilk defa ortanın solunda bir partiyi; CHP'yi birinci parti yapmıştır Sağ-Sol Çatışması 1970'li yılların başından itibaren bir sol-sağ çatışması ve bu çatışmanın yarattığı terör başta üniversiteler olmak üzere tüm Türkiye'yi pençesine almıştı 12 Eylül öncesinde günlük ortalama kurban sayısı 30'a kadar çıkmıştı Ülke en değerli evlatlarını siyasal teröre kurban veriyordu Sıkıyönetim ilan edilmesi gerekti Fakat ordu, kısa bir süre önce iktidardan uzaklaştırdığı Demirel'e güvenmediği gibi, iktidarın da, bu rejimi değiştirme kavgasında bir taraf olduğunun bilinciyle, sivil politikacılara tam destek vermedi 1973'ten sonra giderek anarşi tırmandı Sağ-sol çatışması büyüdü Şehirlerde kurtarılmış bölgeler ortaya çıktı Her kademede eğitim gittikçe zorlaşıp imkânsız hale geliyordu Yüksek bir enflasyon büyük bir ekonomik krizin haberciliğini yapıyordu Milliyetçi Cephe Hükümetlerinin ardından seçmen, sosyal demokratlara tarihin en büyük desteğini vererek CHP'yi 1977 seçimlerinde birinci parti yaptı Tek başına hükümeti kuracak çoğunluğa erişemeyen Ecevit bir takım transferlerle, bağımsız on bir milletvekilinin desteğini alarak hükümet kurdu ama bu hükümetin büyük başarısızlığı hem sosyal demokrasinin hem de sivil siyasetin sonunu getirdi Ne birinci ne de ikinci MC Hükümetleri ne de Ecevit'in bağımsızlarla kurduğu hükümet bu gidişi durduramadılar Ecevit'in başarısızlıkla sonuçlanan hükümet denemesinden sonra azınlık hükümeti olarak Demirel iktidara gelmiştir 1980'de Genel Kurmay Başkanı ve dört Kuvvet Komutanı Cumhurbaşkanı'na tırmanan anarşiden endişe ettiklerini ve buna mutlaka bir çare bulunmasının gerektiğini ifade eden bir mektup verdiler Mektubu yılbaşından önce alan Cumhurbaşkanı 2 Ocak günü Başbakan Demirel'e vermiştir Bu süreç yaşanırken Demirel ekonomik bir "restorasyon" programını, Özal'ın hazırladığı ünlü 24 Ocak 1980 kararlarını yürürlüğe koydu Kıbrıs Harekâtı Zürih Antlaşması, Zürih Antlaşması 1960'da Kıbrıs'ta yaşayan Rum ve Türk cemaatleri arasında kurulan ortaklık Kıbrıs Cumhuriyeti yaşanan iç çatışmalar sonucu sürdürülemez olmuş ve 15 Temmuz 1974 tarihinde Yunan cuntasının Kıbrıs'da darbe yaptırması sonucu 20 Temmuz 1974 tarihinde Türkiye Cumhuriyeti Devleti Türk Silahlı Kuvvetleri'nin Garanti Anlaşması'nın III maddesine istinaden Kıbrıs Harekâtı gerçekleştirmiştir 1878’de Rusya karşısında zor durumda kalan Osmanlı, Kıbrıs’ın yönetimini geçici olarak İngiltere’ye verdi I Dünya Savaşı’nda da İngiltere, Kıbrıs’a el koydu 1950’lerin sonlarında bağımsızlık hareketi başladı ve uluslararası anlaşmalara dayanan bir Türk-Rum Ortak Devleti kuruldu Fakat Rumlar böyle bir Ortak Devlet’e razı olmadılar Kıbrıs’ın tüm yönetimine kendileri el koyma yoluna gittiler; anlaşmaları, uluslararası anlaşmaları çiğneyerek ve Anayasayı çiğneyerek ve soykırımla Türkler’e saldırılarda bulunarak, Rumlar, 1963 yılında Ortak Devlet’i yıktılar 20 Temmuz 1974 tarihli Hürriyet Gazetesi Başbakan Bülent Ecevit, adada gelişmelerin kötüye gitmesi sebebi ile diplomatik görüşmeler yapmak üzere Londra'ya gitti 20 Temmuz 1974 sabahı Türk Ordusunun Kara, Deniz ve Hava Kuvvetleri Kıbrıs'a havadan indirdirme ve denizden çıkarma yapmaya başladı Türk kuvvetleri 22 Temmuz'da Girne'yi ele geçirdi Türk paraşütçüleri Kıbrıs'ın başkenti Lefkoşa'nın Türk kesimine indi Yunan birliklerinin Ada’da garantör olarak bulunan Türk birliğine saldırması ise, çarpışmaların Ada geneline yayılmasına neden oldu 22 Temmuz akşamı Türkiye, BM Güvenlik Konseyi'nin ateşkes kararını kabul etti Türk müdâhalesi sonucu Yunanistan'daki cunta idaresi ve Kıbrıs Nikos Sampson Hükûmeti de yıkılmıştır 8 Ağustos'ta II Cenevre Konferansı'nın yapılmakta olduğu zamanda Türklerin 'iyi niyet jesti' olarak Limasol ve Larnaka civarında bir miktar köyü boşaltmış olmalarına rağmen, Millî Muhâfız Alayı ve EOKA-B işgal ettikleri yerleri tahliye etmedikleri gibi ellerindeki esirleri de serbest bırakmamışlardır Türkiye, Rum-Yunan hükümetleriyle anlaşmanın mümkün olmadığı kararınr vararak 14 Ağustos'ta başlayıp 16 Ağustos'ta sona eren üç günlük II Harekâtını gerçekleştirdi İkinci Harekâtı'nın hemen ardından 25-26 Ağustos 1974 tarihinde BM Genel Sekreteri Kıbrıs'a gelmiş ve toplumlar arasında ikili görüşmelerin başlatılmasını istemişti İkili görüşmelerde varılan mutabakat gereği nüfus mübadelesi yapılmış ve Rumlar güneye Türkler ise kuzeye geçmiştir Böylece iki bölgeli ve iki toplumlu bir federal yapı için uygun ortam sağlanmış oldu 13 Şubat 1975 günü Kıbrıs Türk Federe Devleti'nin ilanı Doktor Fazıl Küçük tarafından açıklanarak gerçekleşti Amaç federal bir Kıbrıs Devleti yaratmaktı ancak bu gerçekleşmediğinden 8 yıl sonra Türkler yol ayrımına giderek kendi cumhuriyetlerini kurmak yoluna girdiler 15 Kasım 1983 tarihinde KKTC'nin ilanı gerçekleşti Yıllarca süren toplumlararası görüşmelerden bugune değin herhangi bir sonuç çıkmamıştır En son BM Kıbrıs Çözüm Planı ile iki toplum arasında yeniden birleşme imkânı da referandum'da Türklerin "evet"ine karşı Rumların "hayır" demesi sonucu gerçekleşmemiştir 1980 Darbesi Ana madde: 12 Eylül Darbesi Türk Silahlı Kuvvetleri'in 12 Eylül 1980 günü emir komuta zinciri içinde gerçekleştirdiği askeri müdahale, 27 Mayıs 1960 darbesi ve 12 Mart 1971 muhtırasının ardından Türkiye Cumhuriyeti tarihinde silahlı kuvvetlerin yönetime üçüncü açık müdahalesidir Bu müdahale ile Süleyman Demirel'in Başbakan'ı olduğu hükümet görevden alındı, Türkiye Büyük Millet Meclisi lağvedildi, 1970 sonrasında değiştirilen 1960 Anayasa'sı tamamen rafa kaldırıldı ve Türkiye siyasetinin yeniden tasarlandığı bir baskı dönemi başladı 12 Eylül 1980 darbesi, Türkiye'de halkın önemli bölümü tarafından, siyasi ve ekonomik sorunların hiçbirine çözüm bulamayan iflas etmiş parlamenter rejimin 'haklı' alternatifi olarak görüldü Bu nedenle, darbeye bir direniş olmadığı gibi, büyük çoğunluk, darbe liderlerini, ülkenin yeni liderleri olarak kısa sürede benimsedi 12 Eylül 1980'e gelindiğinde 19 ilde sıkıyönetim uygulanıyordu Ülkede, yönetemeyen hükûmet, karar alamayan Meclis ve ardı arkası kesilmeyen siyasi cinayetlerin yol açtığı yılgınlık havası, 12 Eylül öncesi dönemin son Başbakanı Süleyman Demirel'in "70 sente muhtacız" sözü ile özetlenen işsizlik, kıtlık ve işyeri anlaşmazlıkları ile yoğunlaştı 12 Eylül 1980 ardından partiler lağvedildi, parti liderleri önce askeri üslerde gözetim altında tutuldu, ardından yargılandı Bu durum, siyasi partilerin sürekliliği konusunda tarihsel sorunlar yaşayan Türkiye'de siyasi temsilin demokratikleşmesi önünde yeni bir engel oluşturdu, siyasi gelenekler geçici de olsa alt-üst edildi 1995 genel seçimleri 1995 genel seçimlerinde Refah Partisi %21 oy oranı ile 1 parti olmuş ve Tansu Çiller genel başkanlığındaki DYP ile koalisyon Hükümeti kurmuştur 28 Şubat Süreci 12 Eylül Darbesi sonucu ortaya çıkan siyasetin etkisiyle 1980 ve 1990'larda radikal sağcı grupların güçlenmiş ve bunun sonucu olarak Refah Partisi 1995'teki genel seçimlerinde siyasette güçlü duruma gelmiştir 1996 yılında, seçimlerinin ardından kurulan DYP - ANAP hükümetinin kısa sürede dağılmıştır Bunun üzerine TBMM'de birinci parti durumunda olan RP ile DYP arasında kurulan 54hükümet,8 Temmuz 1996'da TBMM'de yapılan oylamada güvenoyu almayı başarmıştır Başbakan Necmettin Erbakan'ın 'havada yakıt ikmali' olarak tanımladığı başbakanlık görevini hükümet ortağı DYP genel başkanı Tansu Çiller'e vermek amacıyla 18 Haziran 1997'de istifasını Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'e sundu Ancak Demirel,hükümet ortaklarının arasındaki protokolü dikkate almayarak hükümeti kurma görevini ANAP genel başkanı Mesut Yılmaz'a verdi 12 Temmuz'da Mesut Yılmaz başkanğında ANAP - DSP - DTP arasında kurulan 55 hükümet TBMM'den güvenoyu aldı MGK'nun 28 Şubat kararlarının ardından özellikle 18 Nisan 1999 seçimlerine kadar süren zaman diliminde 14 Ağustos 1997'de 8 yıllık kesintisiz eğitim kanunu TBMM’de kabul edildi Bu kanunla İmam Hatip Liseleri dahil Meslek Liselerinin ortaokul bölümleri kapatıldı, yalnızca lise olmaları sağlandı 24 Aralık 1995 tarihindeki seçimlerde oy oranını artırarak solun en büyük partisi haline gelen DSP, ANAP ve DTP'yle birlikte kurulan Anasol-D hükümetinde yeralmış ve Bülent Ecevit Başbakan yardımcısı olmuştur Daha sonra da DYP ve ANAP'ın desteğiyle DSP bir azınlık hükümeti kurmuştur Susurluk Skandalı Susurluk Skandalı veya Susurluk Kazası, 3 Kasım 1996'da saat 1925 sularında Balıkesir-Bursa karayolunda Susurluk ilçesi Çatalceviz mevkiinde meydana gelen trafik kazası sonucu, yasadışı polis-mafya-aşiret ilişkilerinin ortaya çıkması ile patlak veren skandal Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en önemli skandallarındandır Kazanın ardından kamuoyu, "devlet, siyaset, mafya" üçgeninde yasadışı ilişkilerin ortaya çıkartılmasını talep etti "Aydınlık İçin Bir Dakika Karanlık" ismi verilen sivil toplum eylemleriyle ve medyanın desteği ile üstü örtülen ilişkilerin ve faaliyetlerin açıklanmasını talep etti |
|