Ahmed'e Doğru, 3 Mesnevi |
06-24-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Ahmed'e Doğru, 3 MesneviAHMED'E DOĞRU 3 İsa dinini mahvetmek için aynı Yahudinin neslinden diğer bir padişah meydana çıktı Bu diğer padişahın meydana çıkışını haber almak istersen “Vessamai zatülburüc” süresini oku Birinci padişahtan doğan kötüye adeta bu padişahta ayak uydurdu Bil ki o çeşit sitem ve zulümlerden bu, ne yaparsa Tanrı, günahını artıksız, eksiksiz ilk zalimden sorar Kim fena bir adet koyarsa ona her an lanet gider durur İyiler gittiler, güzel usul ve adetleri kaldı; kötü adamlardan da zulümler ve lanetler Kıyamete kadar o kötülerin cinsinden kim vucuda gelse yüzü o kötülüğedir Bu tatlı suyla tuzlu su; damar damardır Halk arasında sür üfürülünceye dek birbirine karışmadan böylece gider durur İyilere tatlı su miras kaldı O ne mirastır? “Evrensel kitap” mirası Dikkat edersen taliplerin dileği Peygamberlik cevherinin şuleleridir, o şuleleri dilerlerŞuleler mücevherlere tabi olarak parıldar ve dönerler Şule, nereden çıkıyorsa, madeni nerede ise oraya gider Güneş, bir burçtan bir burca gidip durduğundan pencereye vuran ziyası da evin etrafında döner dolaşır Kimin bir yıldızla alaka ve merbutiyeti varsa o, kendi yıldızı ile döner, dolaşır, o yıldızın tesiri altındadır Talihli Zühre ise şevki, çalıp çağırmayı, aşkı diler, onlara adamakıllı meyli vardır Kan dökücü huylu Mirrih’e mensup ise cenk, bühtan ve düşmanlık arar Yıldızların ardında yıldızlar vardır ki onlarda ihtirak ve nahis olmaz Onlar bu yedi kat gökten başka diğer göklerde seyir ve hareket ederler Birbirlerine bitişik ve birbirlerinden ayrı olmayan bu yıldızlar, Tanrı nurlarının ışığında dururlar Her kimin talihi o yıldızlardan olursa o kimsenin zatı, kafirleri taşlayıp yakar Onun hışmı, bazen galip gelen, bazen mağlup olan ve tesiri böylece değişerek yürüyen Mirrih’in hışmına benzemez Galip nur, noksandan ve karanlıktan emindir Tanrı nurunun iki parmağı arasındadırO nuru ,canlara Hak saçtı Devletliler, onunla eteklerini doldurmuşlardırO nur saçışını bulan yüzünü Tanrı’nın gayrısıdan çevirmiştirKimin aşk eteği yoksa o nur saçışından nasipsiz kalmıştır Cüzülerin yüzü, külle doğrudur Bülbüllerin aşkı güledir Öksüzün rengini dışından, insanın rengini, sarı, kırmızı her neyse içinde ara İyi renkler temizlik küpünden hasıl olur Çirkinlerin rengi ise, kirli kara sudan meydana gelirO latif rengin adı “Sıbgatullah-Tanrı boyası” dır Bu kirli rengin kokusu ise Tanrı lanetidir Denizden olan, yine denize gider; nereden gelmişse, yine oraya varır Dağ başından, hızlı hızlı akan seller; bizim tenimizden de aşkla karışık olarak akıp giden can, aslına gidip kavuşur O köpek Yahudi, bak, ne tedbirde bulundu? Ateşin yanına bir put dikti “Kim bu puta taparsa kurtulur Secde etmeyen, ateşin tam ortasına oturur” dediO, nefis putunun cezasını vermeyince nefis putundan, başka bir put doğduPutların hası nefsinizin putudur Çünkü o put yılan, bu put ejderhadır Nefis; demir ve taştan yapılan çakmaktır, put kıvılcımdır O kıvılcım su ile sönerFakat taş ve demir,(çakmak), su ile söner mi? Ademoğlunda, bu ikisi oldukça ne vakit ve nasıl emin olur? Taş ve demir, ateşi içlerinde tutarlar, su onların ateşine işlemez, tesir edemezIrmak suyundan harici ateş söner Fakat taş ve demirin içine su nasıl girer? Küpün ve testinin suyu fanidir Lakin pınarın suyu daima taze ve bakidir Ateş ve dumanın asli demir ve taştır Hıristiyan ve Yahudi küfrü, ikisinin fer’idir Put bir testide gizli kara sudur Nefsi, muhakkak olarak o kara suyun pınarı bilO yontulmuş put, kara sel gibidir Put yapan nefis, anayolda bir pınardırBir taş parçası yüz testiyi kırar ama pınar suyu durmadan kaynar Put kırmak kolay, gayet kolaydır Fakat nefsi kolay görmek cahilliktir Ey oğul, nefsin misal ve süretini istersen yedi kapılı cehennemin kıssasını okuNefsin her anda bir hilesi var, her hilesinde yüzlerce Firavun, Firavun’a uyanlarla boğulmuş Musa’nın Tanrı’sına ve Musa’ya kaç; Firavunluk ederek iman suyunu dökme!Ahad ve Ahmed’e yapış, ey kardeş, ten Ebucehl’inden kurtul O Yahudi, bir kadını çocuğu ile putun önüne getirdi, ateş yalımlanmıştı Çocuğu anasından alıp ateşe attı Kadın korkup gönlünü imandan ayırdı Kadın put önünde secde etmek isteyince çocuk ateş içinde “ben ölmedim” diye haykırdı “Ana gel Gerçi zahirde ateş içinde isem de ben burada iyiyim, hoşum Bu ateş; perde olarak zahirde bir gözbağıdır Fakat hakikatte mana yakasından baş çıkartmış, zuhur etmiş bir rahmettir Ana gel, Tanrı’nın buhranını gör ki bu süretle Hak hastalarının zevk ve işaretini göresin Ana hakikatte ateş olan, fakat zahiren suya benzeyen bir alemden çık, bu ateşe gir de ateşe benzeyen suyu gör Ateşe gir de ateş içinde gül ve yasemin bulan İbrahim’in sırlarını gör Senden doğarken ölümü görüyordum, senden ayrılmaktan çok pek korkuyordum Halbuki senden doğunca havası hoş, rengi güzel bir aleme gelip dar bir zindandan kurtuldum Şimdi şu ateş içindeki sükün ve rahatı bulunca dünyayı ana rahmi gibi görmeye başladım Bu ateş içinde bir alem gördüm ki her zerresinde bir İsa nefesi var Şekli yok kendisi var bir cihan O zahiren var olan dünya ise sebatsız şekilden ibaret Ana, analık hakkı için gel, gir bu ateşin ateşlik hassası yok Ana, gel, gir tam talih ve devlet zamanı Ana, gel, gir devleti elinden kaçırma O köpeğin kudretini gördün Gel de bir de Tanrı’nın lütuf ve kudretini gör Ben sana acıdığımdan ayağını çekiyorum, yoksa neşemden zaten seni kayıracak halde değilim İçeri gel, başkalarını da çağır ki padişah ateş içinde sofra kurmuştur Ey Müslümanlar, hepiniz ateşe girin; din lezzetinden başka her şey azaptan ibarettir Ey ahali, hepiniz yüzlerce baharı olan bu nasibe pervane gibi gelin, atılın!” diye bağırdı O, cemaat ortasında böylece bağırmakta; halk, sesinden heybet içinde kalmaktaydı Bunun üzerine kadın, erkek kendilerini, ihtiyarsız, ateşe atmaya başladılar Hem de memur olmaksızın, kimse kendilerine cebretmeksizin Yalnız dost aşkı ile Çünkü sevgili, her acıya lezzet verir Nihayet öyle oldu ki hademe, halkı “ateşe atılmayınız” diye menetmeye başladı O Yahudi’nin yüzü kara ve mahcup bir hale geldi Bu sebeple pişman oldu, gönlü sıkıldı Zira halk, imana eskiden olduğundan daha ziyade aşık, kendilerini feda etmede daha fazla sadık oldular Şükür olsun ki , Şeytan’ın hilesi ayağına dolaştı Şükür olsun ki, Şeytan da kendisini yüzü kara gördü! Halkın çehresine sürüp bulaştırdığı zillet tamamı ile o adamlıktan dışarı padişahın yüzüne bulaştı O, pervasızca halkın elbisesini yırtardı, kendininki yırtıldı, halkın elbisesi sağlam kaldı Birisi ağzını eğerek Ahmed adını alaylı andı, ağzi çarpıldı öyle kaldı Pişman olup “Ey Muhammed, affet! Ey peygamber, sen, Min ledün ilminden lütuflara mazharsınBen bilgisizlikten seninle alay ettim Alay edilmeye layık ben oldum”dedi Tanrı, bir kimsenin perdesini yırtmak isterse onu, temiz kişileri ta’netmeye meylettirir Tanrı bir kimsenin ayıbını örtmek isterse o kimse ayıplı kimselerin ayıbı hakkında ses çıkaramaz olur Tanrı, yardım etmek dilerse bize yalvarmak ve munacatta bulunmak meylini verir Onun için ağlıyan göz ne mübarektir Onun aşkı ile yanıp kavrulan yürek ne mukaddestir Her ağlamanın sonu gülmektir Sonunu gören adam, mübarek bir kuldur Akar su nerede ise orası yeşerir; nereye göz yaşı dökülür ise oraya rahmet nazil olur İnleyen dolap gibi gözü yaşlı ol ki can meydanın da yeşillikler bitsin Ağlamak istersen gözyaşı dökenlere acı Merhamete nail olmak istersen zayoflara merhamet et! Padişah ateşe yüz çevirip dedi ki: “Ey sert huylu! Tabiatındaki o cihanı yakıcılık nerede? Niye yakmıyorsun? Ne oldu senin hassan? Yoksa bizim talihimizden niyet mi değişti? Sen ateşe tapana bile lütfetmezsin Sana tapmayan nasıl kurtuldu? Ateş! Sen hiç sabırlı değildin Niye yakmıyorsun, sebep ne, kaadir mi değilsin? Bu göz bağı mı, yoksa akıl bağı mı? Böyle yücelmiş alev nasıl yakmaz? Seni birisi büyüledi mi, yoksa simya mı? Yahut tabiatının değişmesi bizim talihimizden mi? Ateş dedi ki: “Ey şaman! Ben yine o ateşim Hele bir içeri gel de benim hararetimi gör! Benim tabiatım da değişmedi, unsurum da Ben Tanrı kılıcıyım, izinle keserim Türkmen’in köpekleri, çadır kapısında misafire yaltaklanmış, ama çadır yanına yabancı biri uğrayacak olursa köpeklerden aslancasına hamleler görür Kullukta, ben köpekten aşağı değilim; Tanrı’da hayat ve kudrette bir Türk’ten aşağı kalmaz Tabiat ateşi eğer seni gamlandırırsa o yakış, din sultanının emriyledir Tabiat ateşi eğer sana sevinç verir ise ona o sevinci din sultanı verir Gam görünce istiğfar et Çünkü gam, Halik emri ile tesir eder Tanrı isterse bizzat gam, neşe bizzat ayak bağı, azatlık ve hürriyet olur Rüzgar, toprak, su,ateş; kölelerdir Benimle, seninle ölüdürler Hak’la diridirler, ancak onun emrini tutarlar Ateş Tanrı huzurunda daima emre hazırdır, aşık gibi gece gündüz daima kıvranıp durmaktadır Taşı demire vurunca kıvılcım sıçrar Fakat kıvılcım (senin çakmağı çakmanla değil), Tanrı fermanı ile dışarı ayak basar Zulüm demiri ile taşını birbirine vurma Çünkü bu ikisi, erkek ve kadın gibi meydana çocuk getirirler Taş ve demir sebepten ibarettirler ama ey iyi adam, sen daha ileriye bak Çünkü bu sebep, hakiki sebep olmaksızın nasıl meydana gelir? Enbiyaya sebep olan o sebepler, bu sebeplerden daha yüksektir Bu müessir bir hale getiren o sebeptir Bazen de olur ki semeresiz ve atıl kılar, hükümsüz bırakır Bu sebebe akıllar mahremdir O sebeplerin mahremi de Enbiyadır Bu sebep kelimesinin Türkçe’si nedir? Denirse iptir diye cevap ver Bu ip bu kuyu da işe yarar Çıkrığın dönmesi ipin sarılıp koyverilmesine sebeptir Fakat çıkrığı döndüreni görmemek hatadır Dünyada bu sebep iplerini, sakın ha, sakın ha bu başı dönmüş felekten bilme Ki felek gibi bomboş ve sersem bir halde kalmayasın; akılsızlıktan çırağ gibi yanmayasın! Rüzgar Hak’ın emriyle ateş olur; her ikisi de Tanrı şarabı ile sarhoş olmuşlardır Ey oğul! Eğer gözünü açarsan hilim suyunun da, hışım ateşinin de Hak’tan olduğunu görürsün Rüzgarın canı Hak’ka vakıf olsaydı, Ad Kavmini (müminlerden) nasıl ayırt ederdi? Hüd, müminlerin bulundukları yerin çevresine bir çizgi çizdi Rüzgar, oraya gelince hafif ve latif bir halde esiyordu Çizgiden dışarıda olanların hepsini,havada parça parça ediyordu Şeyban-ı Rai de sürünün etrafına böyle apaçık bir çizgi çekerdi Cuma günü, namaz vakti Cuma namazına gidince kurtlar sürüye saldırmasın,yağmalamasınlar diye böyle yapardı Hiçbir kurt, çizgiden içeri girmezdi Hiçbir koyun da çizgi dışına çıkmazdı Tanrı elinin dairesi, kurdun hırs yeline de set ve mania olmuştu,koyunun hırs yeline de Böylece ecel rüzgarı da ariflere gül bahçelerinden esip gelen rüzgar gibi latif ve hoştur Ateş, İbrahim’e diş geçiremedi Çünkü Tanrı seçilmişiydi onu nasıl ısırabilir? Din erbabı da şehvet ateşinden yanmaz; halbuki başkalarını ta yerin dibine geçirmiştir Deniz dalgası Tanrı fermanı ile koşunca Musa kavmini Kıptilerden ayırt etti Tanrı fermanı erişince toprak, Karun’u altınlarıyla, tahtıyla ta dibine çekti Su ile toprak, İsa’nın nefeslerinden gıdalanınca kol kanat açtı, kuş olup uçtu Tanrı’yı tesbih etmen, su ve topraktan meydana gelmiş olan cesedinden çıkan bir buhardan, bir nefesten ibarettir Fakat gönül doğruluğu yüzünden cennet kuşu olmuş, oraya uçup gitmiştir Dağ bir aziz sufi olursa şaşılacak ne var? Musa’nın cismi de bir kesik parçasından ibarettiO Yahudi padişahı acip mucizeleri gördü Fakat ancak taan ve inkarda bulundu Nasihatçiler: “İşi haddinden ikeri götürme, inat hayvanını bu kadar ileri sürme” dediler Nasihatçilerin ellerini bağlayıp hapsetti Zulmünü birbirine uladı (biteviye ve daha fazla zulmeder oldu) Madem iş bu dereceye vardı Ey köpek, sabret; kahrımız erişti!” diye bir ses geldiOndan sonra ateş kırk arşın alevlendi; bir halka teşkil etti ve o Yahudileri yaktı Onların asılları önceden de ateşti; sonunda da asıllarına gittiler Zaten o zümre ateşten doğmuştu Cüziler kül tarafına yol alır, o tarafa giderler Onlar ancak mümini yakan bir ateştiler Kendilerini kendi ateşleri çer çöp gibi yaktı Anası (mayası) Haviye olan kimsenin mekanı, ancak Haviyedir Çocuk anası, onu arar; asıllar, mutlaka feri’leri izler Su havuz içinde zindanda mahpus gibidir ama hava onu çeker Zira su, erkana mensuptur (dört erkan denen havuz, ateş, su ve topraktandır Havanın fer’idirOnu havuzundan kurtarır azar azar ta madenine kadar götürür Azar azar olduğundan nihayet sen, nasıl alınıp götürüldüğünü görmezsin Bu nefes de bizim canlarımızı azar azar dünya hapishanesinden öyle çalar Sözlerin temizleri, bizden çıkarak ona yükselir, ondan başkasının bilmediği yere kadar varır Nefeslerimiz, temizlik sebebi ile hediye olarak beka yurduna yücelir Sonra ululuk sahibi Tanrı’dan, rahmet olarak sözlerimizin mükafatı, iki misli bize gelir Sonradan kul na,l olduğu şeylere bir daha nail olsun diye bizi, yine o güzel sözlere sevk eder, yine bize o çeşit sözler söyletir İşte böylece en güzel sözleri söyledikçe hep böyle o sözlerin çıkmakta, Tanrı rahmeti inmektedir ve bu iki hal sende daimidir Farisi söyleyelim: Bu şevk ve cezbe, o zevkin geldiği taraftan gelir Her kavmi gözü, bir günceğiz zevk sürdüğü cihette kalmıştır Yakınen her cinsin zevki kendi cinsiyledir Bak; cüz’ün zevki kendi küllünden olur Yahut o şey, bir cinse katılma kabiliyetinde olur da ona erişince o cinsten oluverir Su ve ekmek gibi bizim cinsimiz değilken bizim cinsimizden oluverdi ve vucudumuzu besledi, kuvvetimizi arttırdı Su ve ekmeğin süreta bizimle cinsiyeti yoktur ama sonucu bakımından onu cinsimiz bil Eğer, bizimle cins olanlardan başka bir şeyden zevk alıyorsak o da ancak bizimle cinsiyeti olana benzer bir şeydir Cinse benzeyenden alınan zevk, daimi değildir O zevk ariyettir Ariyet nesne ise akıbet baki kalmazKuşa ıslıktan zevk gelirse de cinsini bulamayınca ok gibi uçar gider Susuz kimseye seraptan zevk gelir, fakat ona erişince kaçar ve yine su arar Müflisler kalp altından hoşlanırlarsa da, o altın darphanede rüsvay olur Dikkat et; altın suyu ile boyaman seni yoldan alıkoymasın! Dikkat et; batıl hayal seni kuyuya düşürmesin Bu hikayeyi tekrar tekrar oku ve kıssadan hisse almaya bak |
|