Cahit Sıtkı Anılacak |
06-24-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Cahit Sıtkı AnılacakCahit Sıtkı Tarancı anılacak Türk şiirinin büyük isimlerinden Cahit Sıtkı Tarancı, doğumunun 100 yılında, bir etkinlikle anılacak İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür AŞ'den yapılan yazılı açıklamaya göre, 35 yaş şairi olarak bilinen Cahit Sıtkı Tarancı için, 30 Ekim Cumartesi günü Tarık Zafer Tunaya Kültür Merkezi'nde anma töreni düzenlenecek Törende, Cahit Sıtkı Tarancı, yalnızca şair kimliğiyle değil, hikayeleri, mektupları ve şiir çevirileri ile de ele alınacak Açık oturuma, yazarlar Atilla Birkiye, Zeki Coşkun, Ali Çolak ve şair Salih Bolat konuşmacı olarak katılacak Cahit Sıtkı Tarancı Kimdir? Cahit Sıtkı Tarancı, (d 4 Ekim 1910, Diyarbakır - ö 13 Ekim 1956, Viyana) Şair Melankoli yüklü dizeleri ile tanınmış, "Otuz Beş Yaş" şiiri ile özdeşleşmiştir İlkokulu Diyarbakır'da bitirdikten sonra, Galatasaray Lisesi'nde okudu Asıl adı Hüseyin Cahit'tir Fransızcayı çok iyi öğrenerek Baudelaire, Rimbaud, Mallarmê'yi özümsedi Mülkiye öğrenimini Türkiye ve Paris'te yaptı İkinci Dünya Savaşının çıkması üzerine okulunu tamamlayamadan yurda döndü Anadolu Ajansı ve Çevirme Bakanlığı'nda tercüman olarak çalıştı 1953 yılında, genç yaşta ağır bir hastalığa yakalandı 1956 yılında tedavi için Avrupa'ya götürüldü; fakat iyileşemedi Aynı yıl Viyana'da öldü 'Sanat için sanat' ilkesine bağlı kaldı Ona göre şiir, kelimelerle güzel şekiller kurma sanatıdır Vezin ve kafiyeden kopmamış; ama ölçülü veya serbest, her türlü şiirin güzel olabileceği inancını taşımıştır Açık ve sade bir üslubu vardır Çoğu gerçeğe bağlı olan mecazları, derin, karışık ve şaşırtıcı değildir Uzak çağrışımlara ve hayal oyunlarına pek itibar etmemiştir Zaman zaman bazı imaj ve sembollere başvurmuştur Şiirlerinde en çok yaşama sevinci ve ölüm temalarına yer vermiş, nedense hep ölümün üstüne gitmiştir Ayrıca yitik aşklar, mutlu sevdalar, yalnızlık, yaşadığı bohem hayatın buruklukları, çocukluk özlemi de şiirlerine konu olmuştur Çeşitli gazetelerde tefrika edilen hikâyeleri 1976 yılında yayınlandı Ayrıca mektupları da "Ziya'ya Mektuplar" (1957) başlığı altında kitaplaştırıldı NE DOĞAN GÜNE HÜKMÜM GEÇER Ne doğan güne hükmüm geçer, Ne hâlden anlayan bulunur Ah! Aklımdan ölümüm geçer, Sonra bu bahçe, bu kuş, bu nûr Ve gönül Tanrısına der ki: “ Pervâm yok, verdiğin elemden, Her mihnet kabûlüm, Yeter ki, gün eksilmesin, penceremden” |
|