Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Eğitim - Öğretim - Dersler - Genel Bilgiler > Eğitim & Öğretim > Edebiyat / Dil Bilgisi

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
hayatı, kimdir, mevlana, mevlanın, öğütleri

Mevlanın Hayatı - Hz. Mevlana - Mevlana Kimdir - Mevlanın Öğütleri

Eski 12-20-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Mevlanın Hayatı - Hz. Mevlana - Mevlana Kimdir - Mevlanın Öğütleri



Babasının Ölümüne Kadar Olan Dönem

Harzemşah hükümdarları Bahaeddin Veled'in halk üzerindeki etkisinden her zaman tedirgin olmuştu; çünkü o, insanlara son derece iyi davranır, ayrıca onlara her zaman anlayabilecekleri yorumlar getirir, derslerinde kesinlikle felsefe tartışmalarına girmezdi Söylenceler, Bahaeddin Veled ile Harzemşah hükümdarı Alaeddin Muhammed Tökiş (ya da Tekiş) arasında geçen bir olaydan söz eder: Bahaeddin Veled bir gün dersinde, felsefeye ve felsefecilere şiddetle çatmış, onları İslam dininde var olmayan şeylere (bid'at) uğraşmakla suçlamıştı Ünlü İslam felsefecisi Fahrettin Razi buna çok kızdı ve onu Muhammed Tökiş'e şikayet etti Hükümdar, Razi'yi çok sayar ona özel olarak itibar ederdi Razi'nin uyarıları ve halkın Bahaeddin Veled'e gösterdiği ilgi ve saygı bir araya gelince, kendi yerinden kuşkuya düşen Tökiş, Belh kentinin anahtarlarını ona gönderdi Bu, benim yerime iktidarı sen kullan, anlamına gelen bir davranıştı Söylendiğine göre bu davranışı "bir yerde iki sultan olmaz" diye karşılayan Bahaeddin Veled, hemen göç hazırlıklarına başladı, ailesini, kitaplarını, sadık müritlerini yanına alarak ülkeden ayrıldı (1212 ya da 1213)

Mevlânâ Celaleddin-i Rumî türbesi

Mevlânâ Celaleddin-i Rumî türbesi

Nişapur kentinde ünlü şeyh Feridüttin Attar onları karşıladı Aralarında önemli konuşmalar geçti Küçük Celaleddin de bu konuşmaları dinliyordu Attar, Esrarname (Sırlar Kitabı) adlı ünlü kitabını Celaleddin'e hediye etti ve yanlarından ayrılırken küçük Celaleddin'i kastederek, yanındakilere "bir deniz bir ırmağın ardına düşmüş gidiyor" dedi Bahaeddin Veled'e de, "umarım yakın bir gelecekte oğlunuz alem halkının gönlüne ateş verecek ve onları yakacaktır" diye bir açıklama yaptı (Mevlânâ Esrarname 'yi her zaman yanında taşımış, Mesnevi'sinde Attar'dan ve onun kıssalarından sık sık söz etmiştir)

Kafile, Bağdat'ta üç gün kaldı; sonra hac için Arabistan'a yöneldi Hac dönüşü, Şam'dan Anadolu'ya geçti ve Erzincan, Akşehir, Larende'de (günümüzde Karaman) konakladı Bu konaklama, yedi yıl sürdü On sekiz yaşına gelmiş olan Celalettin, Semerkandlı Lala Şerafettin'in kızı Gevher Hatun ile evlendi Oğulları Mehmet Bahaeddin (Sultan Veled) ile Alaeddin Mehmet, Larende'de doğdular Selçuklu sultanı Alaeddin Keykubat, sonunda Bahaeddin Veled'i ve Celaleddin'i Konya'ya yerleşmeye razı etti Onları yollarda karşıladı Altınapa Medresesi'nde konuk etti Başta hükümdar olmak üzere saray adamları, ordu ileri gelenleri, medreseliler ve halk, Bahaeddin Veled'e büyük bir saygıyla bağlanıyor, müridi oluyordu Bahaeddin Veled 1231'de Konya'da öldü ve Selçuklu Sarayı'nda gül bahçesi denilen yere defnedildi Hükümdar yas tutarak bir hafta tahtına oturmadı Kırk gün, imarethanelerde onun için yemek dağıtıldıBu mesneviside böylece sona erdi

- Babasının Ölümünden Sonraki Dönem

Babasının vasiyeti, sultanın buyruğu ve Bahaeddin'in müritlerinin ısrarlı ricaları sonucu Celaleddin babasının yerine geçti Bir yıl süreyle dersleri, vaazları ve fetvaları o verdi Sonra, babasının öğrencilerinden Tirmizli Seyhit Burhaneddin Muhakkik ile buluştu Tirmizli olduğu için Tirmizi diye anılan Burhaneddin, Konya'daki bu buluşmada genç Celaleddin'i o çağda geçerli olan bütün İslam bilim dallarından sınava soktu ve gösterdiği başarıdan sonra "bilgide eşin yok; gerçekten seçkin bir ersin Ne var ki, baban hal ehli (gönül ve ruh adamı) idi; sen kal ehlisin (söz adamı) Kal'i bırak, onun gibi hal sahibi ol Buna çalış, ancak o zaman onun gerçek varisi olursun, ancak o zaman Güneş gibi alemi aydınlatabilirsin" dedi (Sultan Veled (Mevlânâ'nın oğlu) ünlü İbtidaname (Başlangıç Kitabı) adlı kitabında olayı böyle anlatır) Bu uyarıdan sonra, Celaleddin 9 yıl boyunca Burhaneddin Muhakkik Tirmizi'ye müritlik etti, seyr-ü sülük denen tarikat eğitiminden geçti Halep ve Şam medreselerinde öğrenimini tamamladı, dönüşte Konya'da hocası Tirmizi'nin gözetiminde art arda üç kez çile çıkarttı, riyazete (her tür perhiz) başladı Hocası artık Kayseri'ye dönmek istiyor, Celaleddin onu bırakmıyordu Günün birinde Tirmizi, öğrencisinden habersiz yola çıktı ama yolda atı tökezleyip düşünce ayağı incindi Dönüp Konya'ya geldi ve Celaleddin'e "neden beni bırakmıyorsun?" diye sordu O da hocasına "neden gitmek istiyorsun?" dedi Tirmizi bu soruya şu yanıtı verdi: "Buraya güçlü bir gönül aslanı yöneldi, sana gelecek Ben de bir din aslanıyım Biz birbirimizle geçinemeyiz, birbirimize ağır geliriz" Bu açıklamadan sonra Tirmizi, Kayseri'ye gitti ve 1241'de orada öldü Celaleddin, Konya'ya yönelen o gönül aslanını bir süre bekledi Ne var ki, hocasını unutamıyordu Bütün kitaplarını ve ders notlarını topladı Fihi-Ma Fih (Ne Varsa İçindedir) adlı yapıtındaki açıklamalarında sık sık hocasından alıntılar yaptı Beş yıl boyunca medrese fıkıh ve dinbilim okuttu, vaiz ve irşatlarını sürdürdü

FELSEFESİ

Mevlânâ, İslam dinini, şiir, sanat, raks, müzik yoluyla en ince yorumlayan kişidir Bu yorum, İslam ve İslam dışı bütün insanlık tarafından benimsenmiş, esin kaynağı olmuştur İngiliz doğubilimcisi AJ Arberry, Mevlânâ'yı "dünyanın en büyük ozanı" olarak nitelerken, Goethe onun etkisinde kalmış, Rembrandt tablosunu yapmış, Muhammed İkbal felsefesini onun düşünceleri üstüne kurmuş, İngiliz doğubilimcisi Nicholson 30 yıl çalışarak Mesnevi yi İngilizceye çevirmiş ve yapıtın Batı dünyasından tanınmasını sağlamıştır Mevlânâ yüzyıllardır etkisini, canlılığını yitirmeyen bir büyük ozan ve düşünce adamı niteliğini korumaktadır Kişi, inanç ve düşünce özgürlüğüne olağanüstü bir değer vermesi, bütün insanları (suçlu-suçsuz, mecusi-putperest, kara-sarı, efendi-köle) saygıya ve sevgiye çağırması onun en büyük özelliğidir

Mevlânâ tam bir vahdet-i vücud (varlık birliği) savunucusudur Ona göre, her varlık Hak'kın bir ayrı tecellisidir ve yaradılmışlara uygulanan her eylem aslında Yaratan'a uygulanıyor demektir Onun için, soyut bir Allah sevgisi yerine, somut bir sevgi, yani Hak'kı halkta ve halkı Hak'ta sevmek gerekir

Mevlânâ biçimci değildi, her türlü kısıtlamanın karşısındaydı Edep, vefa, sabır, eğitim gibi ahlak kavramlarının gerçek anlamını aramayı ve insanlara bunu öğretmeyi iş edinmişti Ona göre, asıl konu "insan"dı Din, felsefe, ahlak, insanı daha mutlu etme yolunda gelişen araçlardı Bu araçlara takılıp kalmak, gelişmeyi ve gelişme hızını kesecek yanlış davranışlardı Doğru olan, gerçeğe giden yolu bulmaktı ve bu yol, "aşk" tan geçerdi: Sonsuz bir sevgi Bu sevgi hoşgörü ve vefa kavramlarıyla desteklenecek, beslenecekti

Mevlânâ için, sözünü ettiği bu aşk anlatılmaz, yaşanır; yaşayarak öğrenilirdi Bu nedenle, bir gün kendisine "aşk nedir efendim" diye soran bir öğrencisine "Ben ol da bil" yanıtını verdi

Mevlânâ'nın ilkelerinden ve İslam inancına getirdiği yorumdan Mevlevi tarikatı doğdu ama Mevlânâ bir tarikat kurucusu değildir Mevlevilik onun ölümünden sonra oğlu Sultan Veled ile halifesi Hüsamettin Çelebi'nin birlikte hazırladıkları bir örgütlenmeye göre kurulmuştur

ESERLERİ

* Mesnevi

* Divan-ı Kebir (Büyük Divan)

* Fihi Ma-Fih

* Mecalis-i Seb'a (Mevlana'nın 7 vaazı)

* Mektubat (Mektuplar)


Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.