Çevre Kirlenmesi |
10-10-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Çevre KirlenmesiÇEVRE KİRLENMESİ Her türlü madde ya da enerjinin (örn: ısı, ses) doğal birikiminin çok üstündeki miktarlarda çevreye katılmasına çevre kirlenmesi denir Kirlenme, kirleticilerin etkilediği ortamın niteliğine göre, hava, su, toprak kirlenmesi ve diğer etmenler olarak sınıflandırılır İnsanın yaşamı sürekliliği için doğayı kullanması, doğayı değiştirmesi olağandır Ancak bu kullanışta doğayı düşünmeksizin yalnızca insan açısından ve tek yönlü yararlanma söz konusu olduğunda, umulan olumlu sonuçlar, bir süre sonra çözümü zor ve hatta olanaksız birçok karmaşık sorunlara neden olurlar Bilimsel açıdan bakıldığında, bir ortamın fiziksel birleşiminde olmaması gereken şey “kir” dir Yaşamın söz konusu olduğu her yerde muhakkak kir, yani artık madde bulunacaktır Fakat bu madde, oluştuğu ortam içinde belirli sınırlar altında kaldığı sürece doğal yapı bu artık maddeyi çözümlemekte ve sonuçta kirlenme çıplak gözle görülmemektedir O halde yaşamın getirdiği bir kirlenme hep olacaktır Ama doğal denge bozulmadıkça, çevre ile etkileşen yaşam, kirlenmeden etkilenmeyecek ve dolayısıyla çevre kirlenmesi sorunu, doğal yapı içinde çözümlenecektir HAVA KİRLİLİĞİ Erişkin bir insan, günde 2,5 kg kadar su ve 1,5 kg kadar besin almasına karşılık 15 kg kadar hava alır O halde, insanın dışarıdan aldığı maddeler arasında hava, miktar bakımından başta gelmektedir Bir insan açlığa 60 gün, susuzluğa 6 gün dayanabildiği halde havasızlığa 6 dakika dayanamaz Barınak ve fabrika bacalarından çıkan dumanlar, otomobillerden çıkan eksoz gazları içinde bulunan ve canlılar için zararlı olan çeşitli maddelerin havaya karışması ve onun bileşimini bozması, 20 yüzyıl insanını hava kirliliği sorunu ile karşı karşıya bırakmıştır Normal temiz bir hava içerisinde, % 78,9 hacim azot, % 20,95 hacim oksijen, %0,03 hacim karbondioksit, %0,93 hacim argon gazı bulunan fakat, duman toz tanecikleri, kükürt dioksit ve diğer gazlar bulunmayan ya da çok az bulunan hava demektir Kirli hava ise fazla miktarda duman, kükürt di oksit, karbon mono oksit, azot oksit gibi gazları, ozon gibi oksidin maddeleri, kurşun, nikel gibi metalleri, lastik parçacıkları ve toz taneciklerini kapsayan ve fena kokan havadır Diğer bir tanımla, hava kirliliği, atmosferde toz, gaz, duman, koku, su buharı şeklinde bulunabilecek kirleticilerin insan ve diğer canlılar ile eşyaya zarar verici miktara yükselmesi olarak ifade edilebilir Metreküpü içinde 7 mikrogramdan fazla miktarda duman ve 100 – 150 mikrogramdan fazla SO2 gazı bulunması havanın kirliliği için bir ölçü olarak kabul edilmektedir Özellikle duman ve SO2 gazının verilen bu miktarın üzerine çıkması, sağlık için zararlı bir ortamın meydana gelmesine neden olmaktadır Hava kirliliğini oluşturan başlıca kaynaklar, endüstri merkezlerinden çıkan kirli dumanlar ve gazlar, kalorifer ve soba bacalarından dağılan isler ve dumanlarla motorlu taşıtların eksozlarından çıkan karbonmonoksit, kurşun, azot oksit gibi kimyasal maddelerdir Bunlardan birkaçını tanıyalım: Karbon monoksit (CO): Havadan biraz daha hafif, renksiz, kokusuz, zehirli bir gazdır Yanma sürecinde yakıttaki karbonun eksik yanma sonucunda tümüyle karbondioksite yükseltgenmeyip bir bölümünün karbon monoksite dönüşmesiyle oluşur Başlıca karbon monoksit kaynağı içten yanmalı motorlardır Katı ya da sıvı maddelerin parçacıkları, kurum ya da is biçiminde gözle görülebilenlerden ancak elektron mikroskobuyla gözlenebilecek olanlara kadar değişen boyutlardadır Çevreyi kirleten parçacıkların oluşumuna yol açan başlıca nedenler hareketsiz merkezlerde yakıt kullanımı ile sanayi etkinlikleridir; orman yangınları da küçük bir yüzde oluşturur Kükürt oksitleri, kükürt içeren yakıtların yanmasıyla oluşan zehirli gazlardır Her yıl açığa çıkan kükürt oksitlerin yaklaşık yüzde 60’ı kömürün yakılmasıyla oluşur Kentsel bölgelerde yoğunlaşmış olan akaryakıt kullanımı ve kükürtten yararlanan sanayi tesisleri de kükürt oksitlerinin oluşumuna yol açan önemli kaynaklardır Hidrokarbonlar da, karbon monoksit gibi eksik yanan yakıtlardan kaynaklanır Ama karbon monoksidin tersine, atmosferde normal olarak bulundukları yoğunlukta zehirli değillerdir Bununla birlikte, fotokimyasal sise yol açtıklarından kirliliğin artmasında önemli rol oynarlar Havadaki hidro karbonlar genellikle, çöp fırınları gibi büyük tesislerde atık maddelerin yakılmasından, sanayid ÇEVRE KİRLİLİĞİ ÇEVRECİLİK Çevrecilik akımının başlaması yirmi yıl kadar öncesine dayanmaktadır Bu yüzyılın başlarında çevrecilik, tabiatın korunması ile aynı anlama gelmekteydi Ancak son 20-25 yıldan beri sadece geniş çaplı güncel bir akım değil, aynı zamanda, büyük bir ilgi alanı olma niteliğine de erişmiştir Bugün dünyada, uluslararası, ulusal ve sayılamayacak kadar çok çevre kuruluşları, gittikçe artan faaliyetlerini sürdürmektedirler Çevreciliğin en büyük zorluklarından biri, çevrecilik kavramının tarifinden doğan anlaşmazlık olmaktadır O’Riordan, çevreciliği, “daha iyi bir yaşam tarzının olduğuna inanmak” şeklinde tanımlamaktadır Çevreciliğin tanımı, elbette ki, büyük ölçüde çevrenin tanımı ile özdeştir ve bütün tabiî çevreyi kapsamaktadır Hayatın bir parçası olan tabiî çevrenin korunması da hedef alınmıştır Uzun vâdede herhangi bir engelle karşılaşmamak için, insanlığı ve onun sosyal ve fizikî yapısını da içine alan çevreciliğin tanımlanması gerekli görülmektedir Bir Faaliyet Olarak Çevrecilik “Çevre faaliyetlerini neler meydana getirir?” sorusu çok önemlidir Sorunun cevabı çeşitlidir ve her bir cevabın çevreciler üzerindeki etkisi, çevrecinin, soruna düşünce ve politika olarak yaklaşımına veya sorunu ele alış şekline ve elindeki kaynaklara göre farklılık gösterecektir Çevrecilik akımı önce uyarıcı bir hareket olarak başlamıştır “Sessiz İlkbahar” (Rachel Carson, 1962) ve “Büyümenin Sınırları” (Meadows, 1972) ve diğer yayınlarda olduğu gibi, bellibaşlı çevre sorunlarına kamuoyunun dikkati çekilmeye çalışılmış ve bu alanda araştırmalar hızlandırılmıştır 1970’lerin başında güncel çevre hareketi başlamış ve zirveye ulaşmıştır Araştırma ve örgütlenme, çevreciliğin en önemli unsurlarıdır Son on yıl içinde etkili olan ve çevreciliğin güçlenmesine yarayan diğer gelişme ise, özel konuların ortaya çıkmasıdır Genel çevre sorunları yanında, bölgesel sorunlarla uğraşmak üzere küçük kuruluşların meydana çıkması buna örnektir Bu çabaların ulusal ve uluslararası dikkati çekmesi ve desteklenmeleri genellikle taşıdıkları öneme bağlıdır 1970’lerde büyüme gösterenler sadece çevre koruma kuruluşları değillerdi İş emniyeti, meslek hastalıkları, toplumun gelişmesi ile ilgili kuruluşlar da bu dönemde geliştiler Bütün bu çabalar her şeyden önce, kuruluşların, üstünde durdukları sorun hakkında uzmanlaşmış olmaları ve bütün gayretlerini ve çalışmalarını bu soruna dayamalarından kaynaklanmaktadır Kuruluşlar ancak, sorun önemini koruduğu müddetçe yaşarlar Çevrecilik akımının çoğu zaman parçalanmasının sebebi de budur Bu akımın zayıflığını ortaya çıkaran başka bir sebep, bu işin organizatörlerinin “çevre savaşı” verirken, konuları çoğunlukla katı kalıplar içerisinde değerlendirmeleridir Bu bakış açısı da, çevrecinin taktiklerini kısıtlamakta, dolayısıyla bazı tartışma ve müzakerelerde geri çekilmeye yol açmaktadır Son birkaç yıl içinde, organizasyonun önem kazandığı, ulusal ve uluslararası düzeyde belirli, önemli, karmaşık ve geniş kapsamlı konulara yer veren yeni bir çevrecilik akımı görüldü “Asit Yağmurları” (Howard and Perley, 1980), “Zararlı Atıklar” (Epstein, 1982), “Tropik Yağmur Alan Ormanlarının Tahribi” (Myers, 1980) gibi yayınları buna örnek olarak verebiliriz Etkili bir çevrecilik faaiyeti için, belli bir düzeyde akademik kültür, organizasyon kabiliyeti, hükümetlerle ve belli grup ve kişilerle diyalog kurubilmeye yarayacak gerekli politik beceri ve hepsinden önemlisi, önemli konuların üstesinden gelebilmek için uzun vâdeli ilgi, sabır ve istek gerekmektedir Bütün bunlar, profesyonel çevrecinin doğuşunu haber vermektedir Stratejilerin bir sonuca ulaşmasında, seçilecek taktikler rol oynar Çevrecinin taktikleri arasında, yazışmalar, mektuplaşmalar, araştırmalar yer almaktadır Bazı çevre kuruluşları ise müzakereler, kulis, basınla ilişkiler, bilgisayar kullanımı ve danışma metodlarına yönelmektedirler Yeni Çevrecilik Akımı Yeni ve dinamik çevrecilik, organize, işbirlikçi, bütünleyici ve uzun vâdede sonuç alacak bir akım olarak tanımlanabilir ve hattâ amatör bir başlangıçtan profesyonelliğe geçişi arzulanır Çevrecilik akımının verdiği mücadelede kullanılan taktiklerin sadece geleneksel olmadığı, aynı zamanda kulis yapma, politik tartışmaya katılma ve yeni teknolojilerden yararlanma gibi modern nitelikte oldukları da görülmektedir Bu, yeni çevrecilik akımında, “sistem”e uygun bir çalışmanın savunulduğu söylenebilir Hattâ bu bir eleştiri olarak da ileri sürülebilir Bu, kısmen doğrudur Ancak, önemli olan herkesi konuya ilgilendirmek, çevremizi korumak ve geliştirmek için mevcut tekniği ve teknolojileri iyi kullanmaktır Böylece, akademik çevrecilik, insanlığın ihtiyaçlarına cevap veren ve çevrenin korunması için yararlı olan bir hâl alabilecektir Kişi sistemle uyum sağlamadığı sürece, sistemin dışında demektir ve bu da, bir yerde kanun dışı nitelik taşımaktadır Gerçekte, çevrecilik bazı kanun dışı kişilerin ortaya çıkmasına da yardımcı olmuştur Bu sebeple, etkili, sorumluluktan kaçmayan, hukuka uygun ve gerçekçi usullerin kullanılmasında fayda vardır İnsan Ekolojisi Ekoloji (çevrebilim), 1866 yılında Haeckel tarafından “zoolojik türler ile onları çevreleyen dünya arasındaki ilişkilerin bilimi” olarak tanımlanmış, Uexküll ise (1909) bu kavramın insan türü için önemini belirtmiştir İnsan türünün ekolojisi açısından iki sistem vardır: İnsan (birey, grup, toplum) ve çevresi (doğal ve yapay çevre) Bu iki sistem arasında bir üçüncü sistem daha vardır ki, o da insanla çevresi arasındaki ilişkilerden oluşur Ekolog (çevrebilimci) işte bu ilişkilerin düzenini gözleyen, inceleyen kişidir İnsan ekolojisinin, insan ve çevresi ile ilgili tüm bilimlerin verilerine ihtiyacı vardır Öyleyse bu alanda yapılacak araştırmalar öteki bilim alanlarında yapılanlara benzeyecektir Ancak bu alan onlarla özdeş değildir, çünkü ekoloji alanındaki çabaların temel amacı, insanın çevresiyle olan ilişkilerine bütünleyici bir yaklaşımla bakılmasını sağlamaktır İnsan (Homo Sapiens) varlığının ve etkinliklerinin bilincindedir Bu özellik başka hiçbir zoolojik türde bulunmaz Bu nedenle insanın çevresi ile olan ilişkileri, bir başka canlı türünün çevresi ile olan ilişkilerinden farklıdır Dolayısıyla insan ekolojisi öteki canlı türlerin ekolojisinden farklı olarak yalnızca doğa bilimlerinden (jeoloji, zooloji, botanik, mineroloji, klimatoloji, fizik, kimya vb) değil aynı zamanda toplum bilimlerinin ve ilgili alanların (sosyoloji, psikoloji, linguistik, hukuk vb) ÇEVRE KİRLİLİĞİ VE SONUÇLARI Giriş 1 Çevrenin Tanımı 2 Çevre Sorunlarının Sebepleri Hızlı Nüfus Artışı Şehirleşme Sanayileşme, Tehlikeli ve Katı Atıklar Turizm Zihniyet Kamuya Açık Yer ve Kuruluşlar 3 Çevre Sorunları ve Sonuçları Hava Kirliliği Su Kirliliği Toprak Kirliliği Radon Kirliliği Gürültü Kapalı Ortam Hava Kirlenmesi Toprak Erozyonu Bitki Örtüsünün Tahribi Silahlanma ve Savaşlar Giriş 20 inci yüzyılın ikinci yarısından itibaren insanlığı tehdit eden problemlerden birisi haline gelen çevre sorunları ve kirliliği, kökü çok eskilere uzanmasına rağmen kendisini sanayileşmenin sonucunda hissedilir hale getirmiştir Önceleri sadece kirlenme olarak algılanan ve uluslar arası boyut kazanmadan yöresellik özelliği taşıyan çevre sorunları, gün geçtikçe hızla çoğalmış, yöresellikten kurtulup tüm dünyanın sorunu olmuştur Bir ülke sınırları içindeki kirletici unsurun ortaya çıkardığı zararlı duman ve gazlar, rüzgarın da etkisiyle başka ülkelere taşınarak, o ülke için de kirletici faktör olabilmiştir Çevre sorunları ve kirliliği toplumsal hayatın bütün alanlarını kapsamış ve etkilemiştir 1 Çevrenin Tanımı Çevrenin bilinen pek çok tanımı vardır Toplum bilimcilerine göre çevre çok genel anlamıyla, insanların bir arada yaşamasının sonucu olarak oluşan insan kümesini yani toplumu dolaylı veya dolaysız olarak etkileyen şartlar bütünüdür Sonuçta çevreyi; canlıların tüm sosyal, fiziksel, kimyasal ve biyolojik işlevlerini sürdürdükleri ortam olarak tanımlayabiliriz Canlıların birbirleriyle olan bu ilişkilerini uyum içinde devam ettirmelerine de ‘’eko sistem’’ denir Bu uyumun bozulması durumunda da ‘’çevre sorunları’’ ile karşı karşıya kalırız 2 Çevre Sorunlarının Sebepleri Hızlı Nüfus Artışı Çevre sorunlarının ortaya çıkışında etkili olan en önemli faktörlerden birisi de nüfus artışıdır Bu artış konutta, sağlık hizmetlerinde, besin ve enerji arzında iyileşme ve gelişme beklentilerini olanaksız kılmaktadır Hızlı nüfus artışının neden olduğu sonuçlar nüfus ve doğal kaynaklar planlamasının uzun vadeli olarak düşünülmesi gerektiğini ortaya koymaktadır Bu planlamanın sonucu olarak, nüfus ve aile planlaması, sağlık ve sosyal hizmetlerin bir dalı olarak gelişir Doğum oranını düşürmek için planlama açısından yapılabilecek bazı şeyler vardır Bunlar; bir miktar ekonomik kalkınma, gençlerin ve özellikle kadınların eğitimi, yaşlılara sosyal güvence sağlanması, sağlık hizmetleri ülkenin her noktasına ulaşan ve halkın kabul edebileceği cinsten doğum kontrolü hizmetleri olarak sıralanabilir Şehirleşme-Kentleşme Kentlerin büyümesini üç faktör belirlemektedir Göçler, doğal nüfus artışı, kırsal bölgenin (şehirleşme olmayan ) kentsel hale getirilmesi Nüfusun büyük bir bölümünün köy ve kasabalardan ayrılarak şehirlerde yoğunlaşması, sanayileşme ile de bu gelişmenin hız kazanması, şehirlerin problem yumağı haline gelmesine neden olmuştur Aşırı nüfus yoğunluğuna maruz kalan şehirlerin; suyu, havası kirlenmekte yetersiz duruma düşmektedir Aşırı nüfus yoğunluğunun gecekondu bölgelerinin çoğalmasına, bütün bunların neticesinde sağlıksız çevre ortamının oluşmasına yol açtığı söylenebilir Sanayileşme, Tehlikeli ve Katı Atıklar Sanayileşme, şehirleşme ve buna bağlı sorunlarında kaynağını oluşturmaktadır İnsan sanayileşmenin getirdiği teknolojik imkan ve yetenekler ile mevcut olan çevrede değişiklikler yaparken, yapay çevre yaratma çalışmalarına da hız vermiştir Sanayileşme tarım topraklarının hızla yok olmasına neden olmaktadır Peşinden sanayi ürünlerinin atıkları, bu ürünlerin tüketimi, üretimi su ve hava kirliliğini ortaya çıkarmıştır Daha da kötüsü bu doğal kaynaklar yok olma tehlikesi ile karşı karşıya kalmıştır Tehlikeli atıklar, son yıllarda ortaya çıkan bazı büyük olaylarla yer altı ve yüzeysel su kaynaklarının kirlenmesine neden olmuştur Atık maddeler zaman zaman gizlice akarsulara ve denizlere atılmış, kanalizasyon sistemimize verilmiştir Tarımsal zararlarla mücadele ilaçları genellikle dikkatsizce ve ölçüsüzce kullanılmakta, tamamen boşalmamış kaplar ortada bırakılmaktadır Diğer taraftan, kullanılmış yağ ve evlerde kullanılan piller, ilaçlar ve diğer kimyasal maddeler gibi zararlı tüketim mallarının toplanması ve emniyetli biçimde ortadan kaldırılması için tesis yoktur Katı atıklar evsel, ticari veya endüstriyel alanlardan oluşan; madencilik, tarımsal işlemler ve su arıtım ünitelerinin de dahil olduğu gruplardan kaynaklanan yarı-katı çamurları da içeren, hem ayrışabilen hem de ayrışma özelliği olmayan maddelerdir Bunlar çöpler, her türlü pil ve batarya, ampuller, pas gidericiler, yağlar, her türlü ilaç, deodorant, sprey, tarım ve haşare ilaçları, metal parçaları, elektrik ve sıhhî tesisat malzemeleridir Katı atıkların yok edilmesi hem sağlık hem de estetik nedenlerle zorunludur Katı atıklar sinekleri, kemiricileri, hamam böceklerini ayrıca başıboş kedi, köpek gibi hayvanları çeker ve ayrışma sırasında pis koku oluşur Turizm Turizmin temel öğesi olan insan; hayatı boyunca doğal ve fiziksel çevre ile zorunlu ve sürekli bir ilişki içindedir Bu ilişki insanoğlunun daha iyi ve sağlıklı yaşamasının ön koşuludur Turizmin en önemli kaynak kullanım alanı doğal varlıklardır Turizmin sağladığı ekonomik değerlere karşılık, turistik kentleşme, nüfus yoğunluğu, doğal çevrenin tahribi, çevre kirlenmesi gibi yarattığı sorunlarla ön plana çıkmaktadır Turizmin hızlı ve plansız gelişmesi sonucu ortaya çıkan otel, motel bunlarla ilgili turistik binalar ve alanlar yörelerin betonlaşmasına çöplerin en az para karşılığıyla yok edilmesi kapsamında da doğal çevrenin kirletilmesine yol açmıştır Turizmin çevreye olan olumsuz etkilerinden biri de, turistik gelişmenin belirli bölgelerde nüfus yoğunluğuna sebep olması; bölgenin arazi, su ve bitki örtüsü gibi ekolojik unsurlarının aşırı kullanılarak yörenin tahrip edilmesidir Bu durum özellikle gelişmekte olan ülkelerde görülmekte, telafisi olmayan doğal, fiziksel ve kültürel çevre sorunları yaratmaktadır Zihniyet Doğada bulunan her şeyi öğrenmeye çalışmak, keşfetmek, bunlardan faydalı olanları kendi istek ve arzuları dahilinde kullanmak insanın zihniyeti olmuştur Böyle bir zihniyeti taşıyan insanoğlu alabildiğince sınırsız bir şekilde doğal çevreyi olumsuz olarak etkilemiştir Bu etkilenme sanayileşmenin getirdiği kolaylıklar ve teknolojik yenilikler ile iyice yoğunlaşmıştır Kendine yeni tarım alanları açara ÇEVRE KİRLİLİĞİNİN SONUÇLARI “Halen sürdürülmekte olan üretim ve tüketim modelinin yol açtığı kuraklık, açlık, hava kırlılığı ve küresel ısınma sebebiyle, dünyanın hızla yok olmaya doğru gittiği uyarısında bulunuldu Araştırmalara göre, son otuz yılda dünya üzerindeki doğal kaynakların üçte biri insanlar tarafından tüketildi Denizlerdeki balıklar, atmosferdeki karbondioksiti yok eden ormanlar ve temiz su kaynakları hızla tüketiliyor 350 memeli, kuş, balık ve sürüngen türünün soyu tükenme tehlikesiyle karşı karşıya Birleşmiş Milletler (BM) tarafından hazırlanan rapora göre, tüketim oranları aynı hızla devam ederse, 2050 yılında canlı hayatının sürebilmesi için Dünya gibi 2 gezegene daha ihtiyaç duyulacak 2025 KURAKLIK YILI OLACAK Söz konusu raporda, kalkınma tarzı değiştirilmediği takdirde, dünyanın ve kaynakların yok olmaya doğru gittiğine dikkat çekiliyor Raporda, dünyaya yönelik tehditler ve ‘alarm veren’ bulgular söyle sıralanıyor: l) Dünyadaki su kaynaklarına yönelik talep hızla yükseliyor Dünyanın bazı bölgelerinde suyun sınırlı olması, 21 Yüzyılcın en büyük sorunlarından birini doğurabilir Dünya nüfusunun yüzde 40’ı su sıkıntısı içinde yaşıyor Su sıkıntısı çekenlerin sayısı, nüfusun yüzde 16’sı olan 1 milyarı aşıyor Bu sayı, 2025 yılında 35 milyara çıkacak 2) Dünya toplam nüfusunun neredeyse yarısının -çoğunlukla Afrika, Orta Doğu ve Güneydoğu Asya- 2025 itibariyle ciddi su sorunu yaşayacağı öngörülüyor 3) Küresel ısınma sonucu tüm dünyada deniz seviyeleri yükseliyor Çok sayıda hayvan ve bitki türü yok olma tehlikesiyle karşı karşıya HAVA KİRLİLİĞİNE 3 MİLYON KURBAN Raporda, dünya ormanlarının yüzde 24’ünün 1990’li yıllarda tahrip edildiği vurgulanarak, yok olan orman alanının, Venezüella’nın yüzölçümüne eşit olduğu bildiriliyor Hava kirliliği yüzünden her yıl 3 milyon insanın öldüğü kaydedilerek, çevre sorunlarının sebep olduğu hastalıklardan ölümlerin, özellikle kalkınan ülkelerde arttığı, her yıl kirli suların taşıdığı mikroplar yüzünden 22 milyon insanın öldüğü belirtiliyor GIDA SIKINTISI Raporda, petrol, kömür gibi fosil kökenli yakıt kullanımı ve karbon gazı üretiminin, 1990’li yıllar boyunca artış gösterdiğine dikkat çekilerek, bunun sonucu olarak, Asya ve Afrika’nın bazı bölgelerinde kuraklık başladığı kaydedildi Dünya nüfusu arttıkça, gıda maddesine talebin de arttığı ifade edilen raporda, “Bunun yanı sıra, insanların aldıkları günlük kalori miktarı da yükseldi Kalori miktarı, az gelişmiş ülkelerde 2 bin 100 kaloriden 2 bin 700 kaloriye, sanayileşmiş ülkelerde ise 3 bin kaloriden 3 bin 400 kaloriye çıktı Oysa gıda üretimi, özellikle kalkınan ülkelerde düşme eğilimine girmiş bulunuyor Bu, uzun vadede dünyada gıda sıkıntısı başlamasına yol açacak tehdit oluşturuyor” ifadelerine yer verildi BATIDAKİ AŞIRI TÜKETİM Raporda, doğal kaynakların bu kadar hızlı tüketilmesinin en önemli sebebinin, batılı ülkelerdeki yüksek tüketim oranları olduğu vurgulanarak, Dünya Doğal Hayat Fonu’nun, ‘ortalama bir Amerikan vatandaşının bir Ingilizin iki kati, bir Afrikalının ise 24 kati doğal kaynak tükettiği’ yönündeki açıklaması hatırlatıldı Bilgi Notu: Uluslararası çevre sözleşmeleri: Türkiye’nin imzalayıp onayladığı uluslararası çevre sözleşmeleri var Bu sözleşmelere Türkiye’nin uyup uymadığı ayrı bir konu Aşağıda, sadece, bu sözleşmelerin bazılarının muhtevası ve imza tarihlerini bulacaksınız Paris Dünya Kültürel ve Doğal Mirasının Korunmasına Dair Sözleşme (RG 1421983) “Kültürel ve doğal mirasın herhangi bir parçasının bozulmasının veya yok olmasının, bütün dünya milletlerinin mirası için zararlı bir yoksullaştırma teşkil” edeceğini diyerek varsayarak, “daimi bir temel üzerine ve modern bilimsel yöntemlere uygun olarak, istisnai değerdeki kültürel ve doğal mirasın kolektif korunmasına matuf etkin bir sistemi kuran yeni hükümleri, bir sözleşme biçiminde kabulünün zorunlu olduğunu” söylüyor 1985 - Granada Avrupa Mimari Mirasının Korunması Sözleşmesi (RG 2271989) Avrupa Konseyi üye devletler tarafından imzalanan bu sözleşme, mimarı mirasın, Avrupa kültür mirasının zenginliği ve çeşitlerinin eşsiz bir ifadesi, geçmişimizin değer biçilmez bir tanığı olduğunu ve bütün Avrupalıların bir ortak mirasını oluşturduğunu kabul ederek, mimari mirasın tanımlanması, korunacak varlıkların tespiti, yasal koruma işlemleri, koruma politikaları ve yasal yaptırımları belirlemektedir 1979 - Bern Avrupa’nın Yaban Hayatı ve Yasama Ortamlarını Koruma Sözleşmesi (Bern Sözleşmesi) (RG 2021994) Avrupa Konseyi’ne üye devletlerin imzaladığı bu sözleşme, yabani flora ve faunayı ve bunların yasama ortamlarını muhafaza etmek, özellikle birden fazla devletin işbirliğini gerektirenlerin muhafazasını sağlamayı amaçlıyor Sözleşmenin eklerinde kesin olarak koruma altına alınan flora ve fauna türleri ve yasaklanan av metoda ve araçları ile diğer yasak işletme şekilleri yer alıyor İŞLETMELERDE ÇEVRE YÖNETİMİ ÇEVRE YÖNETİMİ TANIMI VE ÖNEMİ:Çevre yönetimi, ekonomik kalkınmanın doğanın korunması ile birlikte ele alınması anlamına gelmekte, sürdürülebilir kalkınma olarak bilinen bu yaklaşım kısaca “mevcut ihtiyaçların gelecek nesillerin kendi ihtiyaçlarını karşılayabilmelerine engel olmadan kaşıklayarak kalkınmak”olarak tanımlanmaktadır İnsanın yüklenmesi gereken misyon “tabiatı fethetmek ve onu iktisadi gelişmesini sağlamak yolunda kullanmaktır”düşüncesinin değişmesi gerekir Öyleyse bu konuda insanla tabiat arasında olumlu ve dengeli bir uzlaşma sağlanmalıdır Bu uzlaşmanın temeli”insan olamazsa tabiatın bir anlamı kalmaz, tabiat olamazsa insanın yaşaması mümkün olmaz”anlayışına dayanmalıdır İŞLETMELERDEKİ ÇEVREYE UYUM YAKLAŞIMLARI İşletmelerde çevreye uyum yaklaşımlarını 5 grupta inceleyebiliriz: 1) Durumsallık Yaklaşımı 2) Kaynak Bağımlılığı Yaklaşımı 3) Organizasyon el Stratejisi Yaklaşımı 4) Bilgi İşleme Yaklaşımı 5) Kurumsallaşma yaklaşımı Çevre Yönetimi işletmeye dinamizm kazandıran çevre faktörlerinin sorumluluk anlayışı içerisinde kullanılması olayıdır Yani israf ve sorumsuz tüketim anlayışına son verilmesi ve üretim süreci sonucunda oluşan atıkların rasgele çevreye atılmamasıdır Çevre Yönetimi komplike bir anlayış ve eylem biçimidir İŞLETMELERDE ÇEVRE YÖNETİMİ Gelişmece olan ülkelerde ekonomik kalkınma, refahı artırmanın tartışmasız tek yolu olarak kabul edilmektedirEkonomik kalkınmada sınır tanımayan bu gelenekse görüş çevre korumasını bir lüks olarak algılama ÇEVRE KİRLİLİĞİNİN SONUÇLARI “Halen sürdürülmekte olan üretim ve tüketim modelinin yol açtığı kuraklık, açlık, hava kırlılığı ve küresel ısınma sebebiyle, dünyanın hızla yok olmaya doğru gittiği uyarısında bulunuldu Araştırmalara göre, son otuz yılda dünya üzerindeki doğal kaynakların üçte biri insanlar tarafından tüketildi Denizlerdeki balıklar, atmosferdeki karbondioksiti yok eden ormanlar ve temiz su kaynakları hızla tüketiliyor 350 memeli, kuş, balık ve sürüngen türünün soyu tükenme tehlikesiyle karşı karşıya Birleşmiş Milletler (BM) tarafından hazırlanan rapora göre, tüketim oranları aynı hızla devam ederse, 2050 yılında canlı hayatının sürebilmesi için Dünya gibi 2 gezegene daha ihtiyaç duyulacak 2025 KURAKLIK YILI OLACAK Söz konusu raporda, kalkınma tarzı değiştirilmediği takdirde, dünyanın ve kaynakların yok olmaya doğru gittiğine dikkat çekiliyor Raporda, dünyaya yönelik tehditler ve ‘alarm veren’ bulgular söyle sıralanıyor: l) Dünyadaki su kaynaklarına yönelik talep hızla yükseliyor Dünyanın bazı bölgelerinde suyun sınırlı olması, 21 Yüzyılcın en büyük sorunlarından birini doğurabilir Dünya nüfusunun yüzde 40’ı su sıkıntısı içinde yaşıyor Su sıkıntısı çekenlerin sayısı, nüfusun yüzde 16’sı olan 1 milyarı aşıyor Bu sayı, 2025 yılında 35 milyara çıkacak 2) Dünya toplam nüfusunun neredeyse yarısının -çoğunlukla Afrika, Orta Doğu ve Güneydoğu Asya- 2025 itibariyle ciddi su sorunu yaşayacağı öngörülüyor 3) Küresel ısınma sonucu tüm dünyada deniz seviyeleri yükseliyor Çok sayıda hayvan ve bitki türü yok olma tehlikesiyle karşı karşıya HAVA KİRLİLİĞİNE 3 MİLYON KURBAN Raporda, dünya ormanlarının yüzde 24’ünün 1990’li yıllarda tahrip edildiği vurgulanarak, yok olan orman alanının, Venezüella’nın yüzölçümüne eşit olduğu bildiriliyor Hava kirliliği yüzünden her yıl 3 milyon insanın öldüğü kaydedilerek, çevre sorunlarının sebep olduğu hastalıklardan ölümlerin, özellikle kalkınan ülkelerde arttığı, her yıl kirli suların taşıdığı mikroplar yüzünden 22 milyon insanın öldüğü belirtiliyor GIDA SIKINTISI Raporda, petrol, kömür gibi fosil kökenli yakıt kullanımı ve karbon gazı üretiminin, 1990’li yıllar boyunca artış gösterdiğine dikkat çekilerek, bunun sonucu olarak, Asya ve Afrika’nın bazı bölgelerinde kuraklık başladığı kaydedildi Dünya nüfusu arttıkça, gıda maddesine talebin de arttığı ifade edilen raporda, “Bunun yanı sıra, insanların aldıkları günlük kalori miktarı da yükseldi Kalori miktarı, az gelişmiş ülkelerde 2 bin 100 kaloriden 2 bin 700 kaloriye, sanayileşmiş ülkelerde ise 3 bin kaloriden 3 bin 400 kaloriye çıktı Oysa gıda üretimi, özellikle kalkınan ülkelerde düşme eğilimine girmiş bulunuyor Bu, uzun vadede dünyada gıda sıkıntısı başlamasına yol açacak tehdit oluşturuyor” ifadelerine yer verildi BATIDAKİ AŞIRI TÜKETİM Raporda, doğal kaynakların bu kadar hızlı tüketilmesinin en önemli sebebinin, batılı ülkelerdeki yüksek tüketim oranları olduğu vurgulanarak, Dünya Doğal Hayat Fonu’nun, ‘ortalama bir Amerikan vatandaşının bir Ingilizin iki kati, bir Afrikalının ise 24 kati doğal kaynak tükettiği’ yönündeki açıklaması hatırlatıldı Bilgi Notu: Uluslararası çevre sözleşmeleri: Türkiye’nin imzalayıp onayladığı uluslararası çevre sözleşmeleri var Bu sözleşmelere Türkiye’nin uyup uymadığı ayrı bir konu Aşağıda, sadece, bu sözleşmelerin bazılarının muhtevası ve imza tarihlerini bulacaksınız Paris Dünya Kültürel ve Doğal Mirasının Korunmasına Dair Sözleşme (RG 1421983) “Kültürel ve doğal mirasın herhangi bir parçasının bozulmasının veya yok olmasının, bütün dünya milletlerinin mirası için zararlı bir yoksullaştırma teşkil” edeceğini diyerek varsayarak, “daimi bir temel üzerine ve modern bilimsel yöntemlere uygun olarak, istisnai değerdeki kültürel ve doğal mirasın kolektif korunmasına matuf etkin bir sistemi kuran yeni hükümleri, bir sözleşme biçiminde kabulünün zorunlu olduğunu” söylüyor 1985 - Granada Avrupa Mimari Mirasının Korunması Sözleşmesi (RG 2271989) Avrupa Konseyi üye devletler tarafından imzalanan bu sözleşme, mimarı mirasın, Avrupa kültür mirasının zenginliği ve çeşitlerinin eşsiz bir ifadesi, geçmişimizin değer biçilmez bir tanığı olduğunu ve bütün Avrupalıların bir ortak mirasını oluşturduğunu kabul ederek, mimari mirasın tanımlanması, korunacak varlıkların tespiti, yasal koruma işlemleri, koruma politikaları ve yasal yaptırımları belirlemektedir 1979 - Bern Avrupa’nın Yaban Hayatı ve Yasama Ortamlarını Koruma Sözleşmesi (Bern Sözleşmesi) (RG 2021994) Avrupa Konseyi’ne üye devletlerin imzaladığı bu sözleşme, yabani flora ve faunayı ve bunların yasama ortamlarını muhafaza etmek, özellikle birden fazla devletin işbirliğini gerektirenlerin muhafazasını sağlamayı amaçlıyor Sözleşmenin eklerinde kesin olarak koruma altına alınan flora ve fauna türleri ve yasaklanan av metoda ve araçları ile diğer yasak işletme şekilleri yer alıyor İŞLETMELERDE ÇEVRE YÖNETİMİ ÇEVRE YÖNETİMİ TANIMI VE ÖNEMİ:Çevre yönetimi, ekonomik kalkınmanın doğanın korunması ile birlikte ele alınması anlamına gelmekte, sürdürülebilir kalkınma olarak bilinen bu yaklaşım kısaca “mevcut ihtiyaçların gelecek nesillerin kendi ihtiyaçlarını karşılayabilmelerine engel olmadan kaşıklayarak kalkınmak”olarak tanımlanmaktadır İnsanın yüklenmesi gereken misyon “tabiatı fethetmek ve onu iktisadi gelişmesini sağlamak yolunda kullanmaktır”düşüncesinin değişmesi gerekir Öyleyse bu konuda insanla tabiat arasında olumlu ve dengeli bir uzlaşma sağlanmalıdır Bu uzlaşmanın temeli”insan olamazsa tabiatın bir anlamı kalmaz, tabiat olamazsa insanın yaşaması mümkün olmaz”anlayışına dayanmalıdır İŞLETMELERDEKİ ÇEVREYE UYUM YAKLAŞIMLARI İşletmelerde çevreye uyum yaklaşımlarını 5 grupta inceleyebiliriz: 1) Durumsallık Yaklaşımı 2) Kaynak Bağımlılığı Yaklaşımı 3) Organizasyon el Stratejisi Yaklaşımı 4) Bilgi İşleme Yaklaşımı 5) Kurumsallaşma yaklaşımı Çevre Yönetimi işletmeye dinamizm kazandıran çevre faktörlerinin sorumluluk anlayışı içerisinde kullanılması olayıdır Yani israf ve sorumsuz tüketim anlayışına son verilmesi ve üretim süreci sonucunda oluşan atıkların rasgele çevreye atılmamasıdır Çevre Yönetimi komplike bir anlayış ve eylem biçimidir ÇEVRE KİRLİLİĞİNİN SONUÇLARI “Halen sürdürülmekte olan üretim ve tüketim modelinin yol açtığı kuraklık, açlık, hava kırlılığı ve küresel ısınma sebebiyle, dünyanın hızla yok olmaya doğru gittiği uyarısında bulunuldu Araştırmalara göre, son otuz yılda dünya üzerindeki doğal kaynakların üçte biri insanlar tarafından tüketildi Denizlerdeki balıklar, atmosferdeki karbondioksiti yok eden ormanlar ve temiz su kaynakları hızla tüketiliyor 350 memeli, kuş, balık ve sürüngen türünün soyu tükenme tehlikesiyle karşı karşıya Birleşmiş Milletler (BM) tarafından hazırlanan rapora göre, tüketim oranları aynı hızla devam ederse, 2050 yılında canlı hayatının sürebilmesi için Dünya gibi 2 gezegene daha ihtiyaç duyulacak 2025 KURAKLIK YILI OLACAK Söz konusu raporda, kalkınma tarzı değiştirilmediği takdirde, dünyanın ve kaynakların yok olmaya doğru gittiğine dikkat çekiliyor Raporda, dünyaya yönelik tehditler ve ‘alarm veren’ bulgular söyle sıralanıyor: l) Dünyadaki su kaynaklarına yönelik talep hızla yükseliyor Dünyanın bazı bölgelerinde suyun sınırlı olması, 21 Yüzyılcın en büyük sorunlarından birini doğurabilir Dünya nüfusunun yüzde 40’ı su sıkıntısı içinde yaşıyor Su sıkıntısı çekenlerin sayısı, nüfusun yüzde 16’sı olan 1 milyarı aşıyor Bu sayı, 2025 yılında 35 milyara çıkacak 2) Dünya toplam nüfusunun neredeyse yarısının -çoğunlukla Afrika, Orta Doğu ve Güneydoğu Asya- 2025 itibariyle ciddi su sorunu yaşayacağı öngörülüyor 3) Küresel ısınma sonucu tüm dünyada deniz seviyeleri yükseliyor Çok sayıda hayvan ve bitki türü yok olma tehlikesiyle karşı karşıya HAVA KİRLİLİĞİNE 3 MİLYON KURBAN Raporda, dünya ormanlarının yüzde 24’ünün 1990’li yıllarda tahrip edildiği vurgulanarak, yok olan orman alanının, Venezüella’nın yüzölçümüne eşit olduğu bildiriliyor Hava kirliliği yüzünden her yıl 3 milyon insanın öldüğü kaydedilerek, çevre sorunlarının sebep olduğu hastalıklardan ölümlerin, özellikle kalkınan ülkelerde arttığı, her yıl kirli suların taşıdığı mikroplar yüzünden 22 milyon insanın öldüğü belirtiliyor GIDA SIKINTISI Raporda, petrol, kömür gibi fosil kökenli yakıt kullanımı ve karbon gazı üretiminin, 1990’li yıllar boyunca artış gösterdiğine dikkat çekilerek, bunun sonucu olarak, Asya ve Afrika’nın bazı bölgelerinde kuraklık başladığı kaydedildi Dünya nüfusu arttıkça, gıda maddesine talebin de arttığı ifade edilen raporda, “Bunun yanı sıra, insanların aldıkları günlük kalori miktarı da yükseldi Kalori miktarı, az gelişmiş ülkelerde 2 bin 100 kaloriden 2 bin 700 kaloriye, sanayileşmiş ülkelerde ise 3 bin kaloriden 3 bin 400 kaloriye çıktı Oysa gıda üretimi, özellikle kalkınan ülkelerde düşme eğilimine girmiş bulunuyor Bu, uzun vadede dünyada gıda sıkıntısı başlamasına yol açacak tehdit oluşturuyor” ifadelerine yer verildi BATIDAKİ AŞIRI TÜKETİM Raporda, doğal kaynakların bu kadar hızlı tüketilmesinin en önemli sebebinin, batılı ülkelerdeki yüksek tüketim oranları olduğu vurgulanarak, Dünya Doğal Hayat Fonu’nun, ‘ortalama bir Amerikan vatandaşının bir Ingilizin iki kati, bir Afrikalının ise 24 kati doğal kaynak tükettiği’ yönündeki açıklaması hatırlatıldı Bilgi Notu: Uluslararası çevre sözleşmeleri: Türkiye’nin imzalayıp onayladığı uluslararası çevre sözleşmeleri var Bu sözleşmelere Türkiye’nin uyup uymadığı ayrı bir konu Aşağıda, sadece, bu sözleşmelerin bazılarının muhtevası ve imza tarihlerini bulacaksınız Paris Dünya Kültürel ve Doğal Mirasının Korunmasına Dair Sözleşme (RG 1421983) “Kültürel ve doğal mirasın herhangi bir parçasının bozulmasının veya yok olmasının, bütün dünya milletlerinin mirası için zararlı bir yoksullaştırma teşkil” edeceğini diyerek varsayarak, “daimi bir temel üzerine ve modern bilimsel yöntemlere uygun olarak, istisnai değerdeki kültürel ve doğal mirasın kolektif korunmasına matuf etkin bir sistemi kuran yeni hükümleri, bir sözleşme biçiminde kabulünün zorunlu olduğunu” söylüyor 1985 - Granada Avrupa Mimari Mirasının Korunması Sözleşmesi (RG 2271989) Avrupa Konseyi üye devletler tarafından imzalanan bu sözleşme, mimarı mirasın, Avrupa kültür mirasının zenginliği ve çeşitlerinin eşsiz bir ifadesi, geçmişimizin değer biçilmez bir tanığı olduğunu ve bütün Avrupalıların bir ortak mirasını oluşturduğunu kabul ederek, mimari mirasın tanımlanması, korunacak varlıkların tespiti, yasal koruma işlemleri, koruma politikaları ve yasal yaptırımları belirlemektedir 1979 - Bern Avrupa’nın Yaban Hayatı ve Yasama Ortamlarını Koruma Sözleşmesi (Bern Sözleşmesi) (RG 2021994) Avrupa Konseyi’ne üye devletlerin imzaladığı bu sözleşme, yabani flora ve faunayı ve bunların yasama ortamlarını muhafaza etmek, özellikle birden fazla devletin işbirliğini gerektirenlerin muhafazasını sağlamayı amaçlıyor Sözleşmenin eklerinde kesin olarak koruma altına alınan flora ve fauna türleri ve yasaklanan av metoda ve araçları ile diğer yasak işletme şekilleri yer alıyor İŞLETMELERDE ÇEVRE YÖNETİMİ ÇEVRE YÖNETİMİ TANIMI VE ÖNEMİ:Çevre yönetimi, ekonomik kalkınmanın doğanın korunması ile birlikte ele alınması anlamına gelmekte, sürdürülebilir kalkınma olarak bilinen bu yaklaşım kısaca “mevcut ihtiyaçların gelecek nesillerin kendi ihtiyaçlarını karşılayabilmelerine engel olmadan kaşıklayarak kalkınmak”olarak tanımlanmaktadır İnsanın yüklenmesi gereken misyon “tabiatı fethetmek ve onu iktisadi gelişmesini sağlamak yolunda kullanmaktır”düşüncesinin değişmesi gerekir Öyleyse bu konuda insanla tabiat arasında olumlu ve dengeli bir uzlaşma sağlanmalıdır Bu uzlaşmanın temeli”insan olamazsa tabiatın bir anlamı kalmaz, tabiat olamazsa insanın yaşaması mümkün olmaz”anlayışına dayanmalıdır İŞLETMELERDEKİ ÇEVREYE UYUM YAKLAŞIMLARI İşletmelerde çevreye uyum yaklaşımlarını 5 grupta inceleyebiliriz: 1) Durumsallık Yaklaşımı 2) Kaynak Bağımlılığı Yaklaşımı 3) Organizasyon el Stratejisi Yaklaşımı 4) Bilgi İşleme Yaklaşımı 5) Kurumsallaşma yaklaşımı Çevre Yönetimi işletmeye dinamizm kazandıran çevre faktörlerinin sorumluluk anlayışı içerisinde kullanılması olayıdır Yani israf ve sorumsuz tüketim anlayışına son verilmesi ve üretim süreci sonucunda oluşan atıkların rasgele çevreye atılmamasıdır Çevre Yönetimi komplike bir anlayış ve eylem biçimidir İŞLETMELERDE ÇEVRE YÖNETİMİ Gelişmece olan ülkelerde ekonomik kalkınma, refahı artırmanın tartışmasız tek yolu olarak kabul edilmektedirEkonomik kalkınmada sınır tanımayan bu gelenekse görüş çevre korumasını bir lüks olarak algılama |
|