Sahte Korkulardan Arinmak |
10-11-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Sahte Korkulardan ArinmakSahte Korkulardan Arinmak Hakkında Sahte Korkulardan Arinmak Bir çeşit korku vardır ki, bütün korkuları dindirir Bir çeşit korku vardır ki, peşinden korku üretir Korku vardır, sonu sevince çıkar Korku vardır, içine düşeni dert ateşiyle yakar Korku vardır, ibadettir Korku vardır, zillettir Korku vardır, baştan sona fazilettir Korku vardır, herşeyi ile rezalettir Korku vardır, sahibini Allah’a yaklaştırır Korku vardır, Allah’tan uzaklaştırır Korku vardır, insanı hür eder Korku vardır, insanı herkese köle eder Acaba biz, bu korkulardan hangisini yaşıyoruz İçimizde taşıdığımız korkuyla nereye varacağız, ne kazanacağız, ne kaybedeceğiz? Ancak Allah korkusu, insandaki bütün korkuları dindirir Bu korkunun içinde sevgiyle ümit de vardır Allahu Tealâ’ya kulluk üç boyutta olur: Korku, ümit ve sevgi Evet, bunlar bir araya gelince, kalpte Yüce Allah’a karşı tazim, hürmet, haya ve edep oluşur Buna Kur’an’da “haşyet” denir Haşyet, sevgiliyi üzerim diye titremektir Haşyet, dosttan ayrı kalma endişesiyle ürpermek ve inlemektir Haşyet, her haliyle hayalı ve vefalı olmaktır Arifler bu hale, kendini unutup sevdiğinde fani olmak, canı canana kurban etmek derler Bu anlattığımız korkunun ve haşyetin zirvesinde Allah’ın Habibi Efendimiz AS bulunmaktadır Allah korkusu ibadettir Allah korkusu her şeyi ile ibadettir, fazilettir Bu korkunun sonu, bütün korkulardan emin olmak ve ebediyyen emniyete girmektir Yüce Rabbimiz, kendisinden korkan dostlarının bütün korkulardan emin olacaklarını, hiçbir endişe ve hüzün çekmeyeceklerini bildiriyor (Yunus/62-64) Rasulullah AS Efendimiz de, dünyada Allah aşkıyla ağlayan gözlerin ahirette ağlamayacağını ve onlara ateş dokunmayacağını müjdeliyor (Tirmizî, Ahmed) Allah korkusu insanın kalbini kuvvetlendirir, aklını nurlandırır, kabiliyetlerini geliştirir, görüşünü keskinleştirir Bu nur ile insan iyiliği ve kötülüğü, güzeli ve çirkini tanır Nur içinde yaşar, nur ile bakar, nur ile konuşur Yüce Rabbimiz, bu korkunun kerametini şöyle haber veriyor: “Ey iman edenler! Allah’tan korkun ki, O size rahmetinden iki kat versin ve size ışığında yürüyeceğiniz bir nur lutfetsin Bir de sizi bağışlasın Allah çok bağışlayan, çok esirgeyendir” (Hadid/28) Rasulullah AS Efendimiz, “Hikmet ve hayrın başı Allah korkusudur” buyurarak, fazilet ve edebin kaynağını göstermiştir Dert içinde dert Dünyada tek endişesi mide ve menfaat olanlar, korku içinde korku yaşarlar, dert içinde dert çekerler “Bugün ne yiyeceğim, yarın ne kazanacağım, öbür gün nasıl eğleneceğim?” derdiyle yatıp kalkanlar, hiçbir zaman korku, elem, stres ve üzüntüden uzak kalamazlar Bu kimseler, istediklerine ulaşsalar da ulaşamasalar da korkudan ve sıkıntıdan kurtulamazlar İstediklerine ulaşsalar, onu nasıl koruyacağız derdiyle yanarlar Ulaşamasalar, elde etme hasretiyle kavrulurlar Çünkü aradıkları ve bulunca razı oldukları her şey, aslında fanidir, geçicidir, ölümlüdür Halbuki insanın kalbi kainattan geniştir; azıcık dünya ile dolmaz gelip geçici olanla huzur bulmaz Nefis ise dünyayı verseler kanaat etmez Onun gözünü ancak bir avuç toprak doyurur, bu da onun dünyadan son nasibi olur Denge: hem korkuda, hem sevgide Aslında korku da sevgi gibi hayatın düzeni için şarttır İnsanın terbiyesi ve dengesi bunlarla sağlanır Ancak bunların da dengede tutulması gerekir Hiç korkulmayacak bir zamanda korkmak, zayıflık ve zillettir Korkulması ve çekinilmesi gereken yerde hiç aldırış etmemek ise cahillik ve ahmaklıktır Bir çocuğun yanan ateşle oynamaya kalkması, sonucu bilmemesindendir Büyük bir adamın tavuk veya kediden korkup yolunu değiştirmesi ise, hastalık derecesinde korkaklıktır Bir insanın, “alemlerin rabbi olan Allah’ın azap ve hesabından korkmuyorum” demesi veya ilâhi uyarılara hiç aldırış etmemesi, tam bir cehalet ve gaflet örneğidir Bir kimsenin, menfaatım elden gidecek, işimden olacağım, aç kalacağım korkusuyla, haram-helal düşünmeden her ne denirse yapması ve böylece insanlığını ayaklar altına alması; Yüce Yaratıcı’ya secde etmeye yanaşmazken, bir lokma ekmek için basit bir kulun karşısında iki büklüm olması, dünyada yaşanacak en kötü zillettir Bu kimse tevbe edip halini düzeltmezse, ebedi ahireti de zillet içinde geçecektir Korkularını anlat, kim olduğunu söyleyeyim İçimizdeki korku ve sevgilerimiz bizim değerimizi gösterir Kimden, neden korktuğumuza ve kimi niçin sevdiğimize bakmalıyız Yersiz ve gereksiz korkular, iman zayıflığından ve feraset noksanlığından kaynaklanır İman, bütün alemlerin sahibi Yüce Allah’a inanmak, güvenmek ve teslim olmaktır Feraset, dünyayı, olayları ve insanları gerçek haliyle tanımaktır Yüce Allah’ı tanıyan kimse, O’ndan başkasından korkmaz Dünyayı gerçek haliyle gören kimse, kalbini ona bağlamaz İnsanın aslını bilen kimse, ona kurtarıcı gözüyle bakmaz, onun yanında şeref aramaz Allahu Tealâ, bize korkma ve sevme duygusunu vermiştir İkisi de terbiye ve manevi yükseliş için gereklidir Yüce Yaratıcımız’a kulluk sevgiyle yapılmalıdır Ancak, bazen haddini aşan nefsi korku yoluyla hizaya getirmek gerekir Allah çok merhamet ve rahmet sahibidir; ancak O’nun azabı da çok şiddetlidir Allahu Tealâ bizlere: “Eğer gerçekten inanmışsanız sadece benden korkun, sakın insanlardan korkmayın” emrini veriyor (Âl-i İmran/175, Maide/44) Allah’a güzel kulluk yapmak ve dinimizi yaşamak yolunda bizi korkutan nedir? Niçin farzları terkediyor, haramlara dalıyoruz? Doğum ve ölüm bize bir şey ifade etmiyor mu? Bize ulaşması kesin hükme bağlanmış rızkımız için neden haddinden fazla endişe çekiyor, basit menfaatlere ulaşmak için yüksek değerlerimizi zayi ediyoruz? O bize dost olduktan sonra Dünya için çekilen bütün korkular, şeytanın vesvesinden kaynaklanır Şeytan ancak kendisini dost edenleri korkutabilir “Fakir düşerim, açlık çekerim, yalnız kalırım, ileride kime sığınırım, ben tek başıma ne yaparım, çoluk çocuğum ne olur?” gibi korku ve endişeler şeytan ve nefistendir İyi düşünülmelidir; hayat insanın elinde değil, Yüce Allah’ın sevk ve idaresindedir Bizler rızk yaratmakla değil, bize doğru gelmekte olan rızkı aramakla görevliyiz Eğer Allah için ibadet, taat ve insanlara hizmetle çok meşgulsek, rızık telaşına da gerek yoktur Korkmaz ve biraz sabırlı olursak, büyük ihtimalle rızkımız ayağımıza gelecektir Bizler, yalnız kalma korkusundan da ancak Yüce Yaratıcımız’ı tanıyarak ve severek kurtulabiliriz Bir Hak dostunun dediği gibi, Alemlerin Rabbi bize dost olduktan sonra, bütün dünya düşman olsa ne çıkar? O sevmedikten sonra bütün insanlar dostumuz olsa ne fayda! Zayıf kalbimizi Allah’ı zikirle kuvvetlendirmeliyiz İlâhi aşkla dirilip canını ortaya koyan, Allah’tan başka kimseden korkmayan ve bir şey ummayan cömert ve mert insanların hayatını okumalı, halini düşünmeli, ibret almalı, korkuyu üzerimizden atmalıyız Gerekli olanı yaptıktan sonra, başa gelen sıkıntıları iman, sabır ve tevekkülle karşılamalıyız Karşımızdaki düşmanın çokluğundan değil, kalbimizdeki iman ve itimadın azlığından korkmalıyız Eğer Yüce Allah biricik sevgilimiz ve O’na kavuşmak tek hedefimiz ise, ölümden başka daha ne istiyoruz ve ölmekten niçin korkuyoruz? Eğer tek hedef yiyip-içerek dünya nimetlerini çöpe çevirmekse, böyle bir hayatı korku veya emniyet içinde geçirmenin ne önemi olabilir? Şimdi Allah aşkıyla dolmuş şu kalplerin cesaretine bakalım Yüce Rabbimiz, Rasulullah AS’ın ashabını şöyle methediyor: “Onlar öyle kimselerdir ki, bir kısım insanlar kendilerine, ‘düşmanlarınız toplandı üzerinize geliyor, onlardan korkun!’ dediklerinde, bu onların imanını artırdı ve şu karşılığı verdiler: Allah bize yeter, O ne güzel vekildir” (Âl-i İmran/172) Allah dostlarından Beyazid-i Bistami KS’a: “Seni çok rahat görüyoruz, rızkını nereden nasıl temin ediyorsun?” diye sorduklarında, hazret şu cevabı verir: “Benim Rabbim, köpekleri ve domuzları rızıklandırıp aç bırakmazken, beni mi aç bırakır?” Ve son olarak, gerçekten seven gönülleri dünyada hiçbir olayın sarsamayacağını şu hadise ne güzel anlatır: Uhud harbi bitmiş, müslümanlar yetmiş şehit vermişti Dinar oğullarından bir kadın savaş alanına koşmuş, sonucun ne olduğunu öğrenmeye çalışıyordu Savaşta babası, kocası ve kardeşi şehit düşmüştü Yolda karşılaştığı insanlar acı durumu kendisine haber verdiler Kadın: “Allah Rasulü ne yapıyor, o nasıldır, ne haldedir?” diye Efendimiz’i soruyordu: “Hamd olsun Allah’a, Rasulullah iyidir!” dediler Kadın: “Onu bana gösterin!” dedi, gösterdiler Kadın o tarafa doğru koştu, Allah Rasulü AS’ı görünce sevindi, üç şehidin acsını içine attı: “Sen hayatta ve aramızda olduktan sonra, bütün musibetler bana hafif gelir ya Rasulallah!” diyerek yoluna devam etti (Muhammed Şami, Sübülü’l-Hüda, IV, 228) Kalbimizde korku ve endişeler halâ yer bulabiliyorsa, olan bitenler hayatımızı zehir ediyorsa, sevgimizde bir eksiklik aramalı değil miyiz? |
|