Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Eğitim - Öğretim - Dersler - Genel Bilgiler > Eğitim & Öğretim > Tarih / Coğrafya

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
mora, silindiler, tarihten, türkleri

Mora Türkleri Tarihten Silindiler

Eski 08-05-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Mora Türkleri Tarihten Silindiler



Mora Türkleri tarihten silindiler




Yıllar İtibari ile Yunan Toprak Kazanımları
Ege Denizi, Ege Adaları ve Türk-Yunan ilişkileri üzerinde çalışmalarıyla tanınan Doç Dr Ali Fuat Örenç`ten ilginç tespitler
- Kitabınızdan aldığımız bilgilere göre Mora`nın Türk tarihi açısından çok önemli yeri var? Bu önem neden kaynaklanıyor? Osmanlıların Balkanlarla ve Mora`yla bu kadar ilgilenmelerinin sebebi nedir?
ALİ FUAT ÖRENÇ: Gerçekten Mora Yarımadası veya günümüz Yunanistan`ının anakarası olarak tarif edilen topraklar, tarih boyunca Balkan coğrafyasında stratejik önemini hep korumuştur Türkler, Rumeli`ye geçtikten yaklaşık bir asır sonra ancak Mora Yarımadası ve Yunanistan`ın kalanı ile alâkadar olabilme gücüne erişebilmişlerdi Zira Türk fethinden önce Mora`da Bizans despotları, AttikaYarımadası`nda ise Latin Dukaları hâkimiyet kurmuş durumdaydılar Bölge, bizzat Fatih Sultan Mehmed`in katıldığı seferler ve çok çetin mücadeleler sonucu 1460 yılında Türk hâkimiyetine girdi Osmanlıların bölgedeki egemenlikleri, daha sonraki yıllarda Avusturya ve Rusya`nın çok kısa süreli saldırı ve işgalleri dışında 1830 yılında bağımsız bir Yunanistan devleti kurulana kadar aralıksız devam etti Buralara Anadolu`dan yüzbinlerce Müslüman-Türk ahali yerleşti Bu Müslüman aileler bölgeyi vatan edinip imar ettiler Bölgedeki asırlık Türk hâkimiyeti döneminde, Müslim ve Gayrimüslimlere ayırım yapmadan hizmet vermek amacıyla, bir çoğu vakıf sisteminde teşkilatlanmış binlerce hayır eseri inşa edildi Mora`da yüzyıllarca hizmet veren bu muhteşem eserler, bağımsız bir Yunan Devleti kuruluşu sürecinde bölge Türkleri ile birlikte yok edilmek suretiyle tarihin karanlık sayfaları arasında unutulup gittiler

- 1821 Rum isyanının günümüz Türk-Yunan ilişkilerindeki etkisi nedir?

ALİ FUAT ÖRENÇ: Öncelikle şu hususun altını çizmek gerekir ki, Osmanlı İmparatorluğu`ndan bağımsız bir Yunanistan Devleti`nin kurulması, çok sancılı ve onulmaz acılarla dolu bir süreç sonrasında gerçekleşti 1821`de başlayan isyan yaklaşık 10 yıl şiddetini sürdürdü Dönemin Avrupalı büyük devletleri olan İngiltere, Fransa ve Rusya`nın Rumlar lehine diplomatik ve askerî müdahaleleri ve asileri açıktan desteklemeleri, Osmanlı Devleti`nin isyanı bastırmasını adeta imkânsız hale getirdi Mesela 1827 yılında bahsi geçen üç devlete ait gemilerin, ortada hiçbir geçerli sebep yok iken Osmanlı Donanmasını Navarin Limanı`nda anî bir baskınla yok etmeleriyle bağımsız Yunan Devleti`nin önündeki en büyük engel bertaraf edilmiş oluyordu İsyan döneminde ve sonrasında bölge Türklerinin yaşadığı çok dramatik hadiseler ise hiç şüphesiz iki ülkenin gelecekteki sorunlu ilişkilerinin şekillenmesinde önemli derecede belirleyici etki bıraktı Zira Avrupalı müelliflerin de kabul ettiği gibi, 1821 isyanı çok kısa bir sürede acımasız bir din ve ırk savaşı haline gelmişti Bu süreçte, genel tanımlamasıyla Mora Türkleri ve bölgedeki Yahudiler sistematik bir şekilde yok edildiler Bu nedenle Türk-Yunan ilişkilerindeki tartışmaları sadece bugünün hukukî, politik, ekonomik, askerî ve stratejik gelişmelerini dikkate alarak anlamak mümkün görünmemektedir Zira, bazen üzerinden yüzlerce yıl geçmiş travmalar ve acılar ile zaferlere dair imgeler, algılar, düşünceler ve duygular, bunlarla ilgili ruhsal etkiler, kuşaktan kuşağa aktarılmaktadır

- Yunanistan kuruluşu sürecinde ve sonrasında asırlarca bölgeyi vatan edinen Müslümanların akıbeti hususunda biraz daha ayrıntı verebilir misiniz?

ALİ FUAT ÖRENÇ: Biraz önce belirttiğim gibi, geçmişin derinliklerinde unuttuğumuz Mora Türkleri, asırlar boyunca Rumlarla birlikte yaşadıktan sonra ayaklanma sürecinde, olaylara bizzat şahit olan, insaf sahibi bazı Avrupalı müellifleri bile isyan ettirecek vahşet görüntüleri eşliğinde tarih sahnesinden silindiler Ortodoks din adamlarının öncülüğündeki Rum âsiler, isyanın ilk günlerinde kendilerine tam destek veren Avrupa kamuoyuna hitaben, mutlak hedeflerinin tam bağımsızlık ve Mora`da bir tek Türk kalmayana kadar savaşmak olduğunu açıkça ilan etmişlerdi İsyan başladığında bu topraklarında en az tahminle 90 binin üzerinde Müslüman nüfusun yaşadığı bilinmekteydi Bağımsızlık ilan edilince bu rakamdan eser kalmadı Mora Türkleri isyan süresince canlarından, sağ kalabilenler ise Yunanistan`ın bağımsızlığı sonrasında mallarından oldular Canlarını kurtarma imkânı bulup Osmanlı`nın çeşitli mahallerine dağılan ve bütün mal varlıklarını yitiren bu ilk Yunanistan göçmenleri yıllarca ekonomik sıkıntılarla boğuşmak zorunda kaldılar

- Günümüzde Yunanistan ile ilişkilerde bilhassa Ege Adaları meselesi ön plana çıkıyor 1830`da Yunan Devleti kurulurken ve 1832`de Avrupalıların Osmanlıyabaskıları sonucu sınırları genişletilirken Ege`de statü nasıl belirlendi Adaların tamamı Yunanistan`a mı verildi?

ALİ FUAT ÖRENÇ: Öncelikle önemli bir hususun daha altını çizmek gerekir Acaba Osmanlı Türkleri Ege Adaları`nın hangi devletten fethettiler? Bu konunun bilinmesi önemli Osmanlılar, kuruluş ve yükselme yıllarında Bizans İmparatorluğu`nun denizlerdeki egemenliğinin çöküşü sonrasında bilhassa Anadolu kıtasına yakın Ege Adaları gruplarından Boğazönü (Limni, Bozcaada, Gökçeada ve Taşoz gibi ada ve adacıklar) ve Saruhan Adaları (Midilli, Sakız ve Sisam gibi adalar) bölgede egemenlik kurmuş olan denizci İtalyan devletlerinden Venedik ve Cenevizlilerin kontrolündeydi Doğu Akdeniz`in stratejik adalarından olan ve Menteşe Adaları grubuna dahil olan Rodos ve Onki Ada ile etraftaki küçük adalar ise Akka`nın Müslümanlar eline geçişi sonrası Kudüs`ten kaçıp Akdeniz`i mesken tutan Saint Jean Şövalyeleri tarikatı mensuplarınca elde tutuluyordu Dolayısı ile Ege adalarının Türklerden önceki sahipleri, bugünkü Yunanlıların kendilerini varisleri olarak gördükleri Bizanslılar değildi Osmanlılar adaları bu denizci İtalyan devletlerinden ve Rodos Şövalyeleri`nden, üstelik dönemin Padişahlarının da bizzat katıldığı çok kanlı mücadeleler sonrası fethettiler Bu stratejik fetihler ardından 1571`de Kıbrıs ve 1669`da da Girit Adası alınarak Akdeniz`de Türk egemenliği tam manasıyla sağlanmış oldu

Osmanlılar Mora`da olduğu gibi adalarda da asırlık egemenlikleri döneminde vakıfları bulunan birçok hayır müessesi meydana getirdiler Yunanlılar bugün buOsmanlı eserlerinin bir çoğunu ya yok ettiler yada amacı dışında kullanmaya başladılar Diğer taraftan Osmanlılar, adaların idaresine verdikleri önemi gösterilmek için sadece bölgenin idaresine mahsus bir eyalet birimi oluşturdular O günün dünyasında beklide bir ilk olan bu uygulamaya Türk denizcisi Barbaros Hayreddin Paşa`nın 1533`de Osmanlı hizmetine girişi sonrasında 1534`de Cezayir-i Bahri Sefid Beylerbeyiliği`nin onun uhdesine verilmesiyle daha da güç kazandı Bu eyaletin esas nüvesini adalar oluşturuyordu Osmanlı döneminde meskun olmayan bir çok adaya ahali yerleştirilerek şenlendirildi ve imar edildi Adaların önemli kısmı vakıf sistemi içine alındı

Osmanlı İmparatorluğu`nun Ege`deki asırlık mutlak hakimiyetini sarsan en önemli gelişme ise yukarıda değindiğimiz, bağımsız Yunan Devleti`nin kuruluşu oldu ÜçAvrupa Devleti`nin baskıları sonucu Şubat 1830`da ilan edilen Londra Protokolü ile bağımsız bir Yunan Krallığı oluşturuluyordu Osmanlı Devleti bütün itirazlarına rağmen Yunanistan`ı himaye eden Avrupalı büyük devletlerinin tehdit ve baskılarına dayanamadı ve yeni krallığı 24 Nisan 1830 tarihi itibariyle tanıdı 1832 yılında yine üç devletin baskıları ile Yunanistan`ın kara sınırları, çok büyük haksızlıklar yapılarak, Rumeli yönünde genişletildi Bahsi geçen anlaşmalarda Yunanistan`ın deniz sınırları da tespit edilmişti Buna göre Mora ana karası için stratejik önemi bulunan Eğriboz Adası ile Sporad ve Kiklad adaları gruplarında yer alan adalar anlaşmada isimleri zikredilmek suretiyle Yunanistan`a terk edilmiş oldu Bu yeni düzenlemeye göre Ege`de 39 derece kuzey enleminin kuzeyindeki adalar ile 26 derece doğu boylamının doğusunda kalanların bütün adalarda mutlak Osmanlı hâkimiyeti devam etmekteydi Yani eskiden olduğu gibi Boğazönü, Saruhan, Menteşe ada guruplarındaki mutlak Türk hâkimiyeti sürmekteydi 1830 sonrası Ege`deki bu paylaşım esasta mantıklıydı Anakaraya yakın ve stratejik önemi bulunan adalar, ilgili devlete bırakılarak bir denge oluşturulmuştu Bu denge 1911 Trablusgarp ve 1912-13 Balkan Savaşlarını kadar sürdü

- Sizin Ege adaları hakkında da çalışmalarınız bulunuyor Bilhassa son günlerde Yunan Dışişleri Bakanı ve Kıbrıs Rum yönetimi liderinin Türkiye`yi suçlayıcı açıklamaları ışığında günümüzde çok tartışılan 12 Ada, Ege`deki adacıklar meselesi ve egemenliği devredilmemiş adalar hususunda ne gibi tarihî ve güncel gelişmelerden bahsedebiliriz? Bu konuda Türkiye`yi neler bekliyor?

ALİ FUAT ÖRENÇ: Bu sorunuza cevap vermeden önce bazı rakamlara değinmekte yarar görüyorum Meselenin altında yatan ve iki ülkeyi savaş aşamasına kadar getirebilen gerçekleri anlamamız için elimizde bir takım ciddi tarihî ve güncel veriler olması gerekiyor Günümüzde Türkiye`nin ithalat ve ihracat ulaşımının yaklaşık % 95`i deniz yoluyla gerçekleşmektedir Yani Türkiye dış dünya ile büyük ölçüde denizler yolu ile bağ kurmaktadır Ülkemizin bu deniz ulaşımı önemli derecedeAkdeniz bağlantılı olarak Ege Denizi yoluyla gerçekleşmektedir Mesela, sadece petrol ithalatının % 75`i Ege geçişlidir Türk sanayisi bu güzergâha mutlak derecede muhtaçtır

Kısaca; Ege Denizinden geçen deniz ulaştırması Türkiye`nin can damarıdır ve Yunanistan`ın Ege`nin tümüne sahiplenme girişimleri ile bölgede tek taraflı Türkiye aleyhine statüko değişimlerinin önlenmesi bu noktadan bakıldığında son derece güncel ve hayati önem taşımaktadır Ayrıca Türkiye`nin Ege bölgesindeYunanistan`ın toplam nüfusunun iki katı kadar insanı yaşamaktadır Ege Denizi, keşfedilen petrol rezervi, turizm, denizcilik ve balıkçılık faaliyetleri açısından da büyük öneme sahiptir Sadece bu veriler bakıldığında bile Yunanistan`ın Ege`yi tek taraflı olarak bir Yunan gölü haline getirme gayretleri karşısında asla kayıtsız kalınamayacağı aşikardır Türkiye yaşamsal menfaatlerini görmezlikten gelemez Nitekim, 1995 yılında Kardak`ta meydana gelen gerginlik, Yunanistan`ın Avrupa Birliğini de arkasına alarak uzun süredir yürüttüğü Ege`de tek hâkim olma politikaların Türkiye açısından kabul edilemez aşamaya gelmesinden kaynaklanmıştır 1995 Kardak krizi ile birlikte yüzyıllardan itibaren Osmanlı/Türk hâkimiyetinde olup her hangi bir uluslararası anlaşma ile bir başka devlete devredilmeyen coğrafi formasyonlar (ada, adacık ve kayalıklar) üzerindeki egemenlik sorunu da gün yüzüne çıkmış oldu Yani Ege`de bir ihtilaflı ada olgusu meydan çıktı Şu hususu da burada ayrıca vurgulamak gerekir ki, Ege Denizinde sayıları 1800`ü geçen adalardan sadece 24 adedinin yüzölçümü 100 km2 den büyüktür Adalardan ancak 100 kadarı meskûndur Kalanlar insan yaşamına uygun olmayan yapıdadır Yukarıda bahsettiğimiz her hangi bir anlaşma ile egemenliği devredilmeyen adalar ise Ege`nin % 5`i gibi önemli bir alanını oluşturmaktadır Bu adacıklar bölgede kıta sahanlığı, karasuları ve FIR hattı gibi egemenlik alanlarının belirlenmesinde büyük öneme sahiptirler Bu egemenliği belirlenmemiş adaların en önemli kısmı Rodos ve Oniki ada çevresinde yer almaktadır Bilindiği gibi bu adalar önce 1912 yılında İtalyanlar tarafından işgal edilmiş ve Uşi Andlaşması ile bu ülkeye bırakılmıştı Ege`de geriye kalan adaların çoğunluğu Yunanistan tarafından işgal edilmişti I Dünya Savaşı sonrasında ve ardından 1923 Lozan Andlaşması ile Yunan işgalindeki adaların, isimleri zikredilerek, bu ülkeye devri kabul edildi İtalyan işgalindeki adalar ise 1947 yılında Paris Anlaşması ile Yunanistan`a verildi Bu son anlaşmada da Yunanistan`a verilecek adalar ismen zikredildi Bahsi geçen anlaşmalarda isimleri zikredilmemiş ada, adacık ve kayalıkların statüsünün belirlenmesi husus bugünün en önemli tartışmasını oluşturmaktadır Yunanistan anlaşmalarla kendisine verilmeyen ve Anadolu için stratejik önemi bulunan bu adacıkları tek taraflı olarak sahiplenmek istemektedir Kara suları ve kıta sahanlığı hususunda tek taraflı kararlar alıp uygulama gayreti içine girmektedir Bu teşebbüsler tamamen Türkiye`nin menfaatlerine aykırıdır Nitekim Türkiye, Ege`deki bu statü değişikliği girişimlerini casus belli, yani savaş sebebi olarak ilan etmiştir Bugünün en önemli ve aşılması gereken sorunlarından bir diğeri ise Yunanistan`ın Türkiye ile tarihi ve güncel olan meselelerini Avrupa Birliği çerçevesinde çözme yönündeki adımlarıdır Bu noktadan bakıldığında Ege meselesi Türkiye ile Avrupa Birliğini oluşturan ülkeler arasındaki bir sorun haline gelme durumu ile karşı karşıyadır Dolayısıyla Kıbrıs meselesinde olduğu gibi Ege`de de Türkiye`yi bir takım oldubittiler ve daha çetin müzakereler beklediği ön görüsünde bulunmak yanlış olmayacaktır

- Kitabınızın önemi hakkında birkaç cümle söyler misiniz?

ALİ FUAT ÖRENÇ: Kitabımızda, yukarıda çok az bir kısmına değindiğimiz Mora Türkleri ve muhacirlerinin yaşadıkları korkunç mezalime değinilmesi dışında, Avrupabüyük devletlerinin güçsüz durumda yakaladıkları Osmanlı Devleti`ne Yunan bağımsızlığı için dayattıkları ağır şartları ve cereyan eden diplomatik skandalların gün yüzüne çıkarılması bakımından ibret verici bilgilere de yer verdik Gerçekten, bilhassa 1832 yılında Yunanistan`ın sınırlarının genişletilmesi esnasında Rumeli`deki özbeöz Türk topraklarının adeta gasp edilerek Yunanistan`a verilmesi esnasında oynanan oyunlar, tarihte her halde pek az rastlanır türdendir Mısır Valisi Mehmed Ali Paşa`nın yardımı ile Mora`daki isyanı bastırma aşamasına gelmiş bulunan Osmanlı Devleti, 1826`da Yeniçeri askerini lağvetmek zorunda kalmış, bu karmaşık dönemde 1827`deki baskınla donanması yanı sıra en seçkin deniz askerlerini de kaybetmiş, ardından 1828-29 Rus savaşında ağır bir yenilgi alarak her türlü saldırıya ve dayatmaya açık hale gelmişti 1830`da Yunan sınırı belirlenmişken ertesi yıl Mısır Valisi Mehmed Ali Paşa devlete isyan edince, bu yeni durumdan da yararlanan üç devlet, 1832 anlaşması ile Yunan sınırlarını daha da genişlettiler Bu haksız toprak kayıplarının şokunu yaşayan Osmanlı Devleti, Rumeli`de 1832`de terk ettiği İzdin ve Bardacık gibi yerlerdeki Müslümanlara bu terk kararını iletme cesaretini gösterememiş, buradaki Müslümanlar gerçeği kapılarına dayanan Yunan askerlerinden öğrenme felaketini de yaşamışlardı Ayrıca kitabımızda, tamamen orijinal arşiv belgeleri rehberliğinde olmak üzere, Yunanistan`a terk edilen yerlerdeki Türk emlaki ile vakıf eserlerinin tasfiyesi sürecinde yaşanan ve iki ülkeyi zaman zaman savaş aşamasına getiren sorunlara da değinerek, günümüzdeki problemlerin derinliklerine ışık tutmaya gayret etmiş olduk


Son olarak şu hususu da belirtmek isterim ki, Avrupalıların Helen hayranlığı ile sınırsız desteğini gören Yunanistan, kurulduğu tarihten 1947 yılında Rodos ve Oniki Ada`nın kendisine bahşedildiği güne kadar Osmanlı Devleti aleyhine topraklarını yaklaşık % 300 büyütebilmeyi başarmıştır 1830`da 47516 km2 olan yunan toprakları 1947`de 132562 km2 olmuştur Üstelik bu toprak kazanımlarının hemen hemen tamamını, Osmanlıya karşı kaybettiği savaşlar ardından Avrupa diplomasisinin destekleriyle, yapılan anlaşmalarda, yani masa başında edinmiştir Böylece Yunanlıların megali idea olarak tarif ettikleri emellerinin büyük kısmı hayatiyet kazanmış, kalanın gerçekleşmesi için ise faaliyetlere bilhassa Ege`de 1995`ten sonra hız verilmiştir

haber7com

Not: Acaba Yunanın Türkiye aleyhine toprak talepleri nihayetlenmiş midir? Burnumuzun içindeki kayalara dahi sahiplenen Yunanın megali ideası ve hangi şer odakları ile dayanışma içerisinde olduklarının ipuçları aşağıdaki haritada resmedilmektedir

Batı Anadolu Denizine Ege denizi, Batı Anadolu bölgemize Ege bölgesi, İç Anadolu bölgemize de Kapadokya demeye devam edersek bu haritayı da arar hale geleceğimizi tahmin etmek zor olmasa gerek Admin


Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.