2.Dünya Savaşı Ve Türkiye/Edward Weisband |
08-16-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
2.Dünya Savaşı Ve Türkiye/Edward Weisband( 2 DÜNYA SAVAŞI VE TÜRKİYE ) Edward WEİSBAND tarafından yazılan ve Örgün Yayınevi tarafından Türkçe’si yayınlanan kitap, 3 bölüm ve 300 sayfadan oluşmaktadır Kitapta, İkinci Dünya Savaşı döneminde Türkiye’de yaşanılan olaylar ve Türkiye’nin savaş dönemindeki politikası anlatılmıştır İkinci Dünya Savaşı sırasında Tük dış politikasının amacı, savaşa katılmadan Türkiye’nin toprak bütünlüğünü korumak oldu Türk politikasının yönünü çizenler, yabancı askerleri Türk sınırlarından uzak tutarken, Türk askerlerini de yabancı sınırlardan uzak tutmaya yönelik bir tarafsızlık siyaseti izlediler Türk önderleri, ne bir karış toprak vermeyi ne de bir karış daha toprak edinmeyi düşünüyordu Türkiye’yi savaşa sürükleyecek serüvenci bir politika izlemiş, bunun yerine, bir “Müttefik” ya da “Mihver” zaferine karşı ağırlıklı olarak Türkiye’nin güvenliğini sağlamayı uygun bulmuşlardı Türkiye’nin tarafsızlığı, bu bakımdan, küçük bir devletin bağımsız bir güç olarak kendisini saldırıdan koruyup, dev ülkeler arasında bir denge öğesi olma politikasının uygulaması olmuştur Devlet Başkanı ve tek siyasal partinin önderi olarak oynadığı rolle, Ankara’nın mutlak egemeni İsmet İnönü, bu uygulamanın baş yöneticisi olmuştur En önemli yardımcısı ise dışişlerinde görevli Numan Menemencioğlu’ydu Sınırlı bir muhalefete izin veriliyor ve Cumhuriyet Halk Partisi Parlamento Grubu, Bakanlar Grubu, Bakanlar Kurulu’ndaki öbür üye bakanlarla, basında ve üniversitede ileri gelen kişiler, danışmanlık görevini yerine getiriyorlardı Bu kişilerce çizilen politikanın yönü, Atatürk’ün yönetimi altında girişilen tarihsel denemenin geleneklerini yansıtıyordu: Türkiye Cumhuriyeti’nin toprak bütünlüğünün dokunulmazlığı, Avrupa’daki güçler dengesinin korunması ve her türlü serüvenci politikadan uzak durulması Ancak, tek bir kuşku bu geleneği bozdu Atatürk, Sovyetler Birliği’yle bir uyum sağladığı halde, İnönü ve yardımcıları bunu olanaksız gördüler Bunun sonucu olarak da Türk önderleri, savaşın gidişi Müttefiklerden yana gülmeye başladıktan sonra, şunlardan korkmaya başladılar 1 Müttefikler, Almanya’yı bir güç olarak Avrupa’dan silmeye kalkışacaklardı, 2 İngilizler, Ruslarla etki alanları anlaşmalarına girişecek ve bunun sonucu olarak Sovyetler Birliği, Doğu Avrupa’yla Balkanlara egemen olabilecekti, 3 İngiltere, Türkiye’yi savaşa girmeye zorlayacaktı, 4 Sovyetler, Türk havaalanlarının kullanılması da içinde, İngilizlere tanınan hakların, Türk hükümetince kendilerine de tanınmasını isteyeceklerdi 1943 yılında olaylar geliştikçe, Türk politikasını çizenler bu görüşlerin geçerliğine daha çok inandılar ve Türkiye savaşa girecek olursa, Sovyet Rusya’nın ülkelerini Mihver’e karşı koruma bahanesiyle istila edebileceği görüşünü savundular Bu nedenle, İnönü ve Menemencioğlu, İngilizlerle işbirliğine yanaşmayı kabul etmediler Çeşitli nedenlerle İngiliz ve Amerikalıları, Sovyetler Birliği’nin savaş sonrası amaçları konusunda uyardılar Bu alanda başarısızlığa uğrayınca da, İngilizlerin kendilerini savaşa sokma çabalarına ve Türk topraklarında hava üsleri kurma isteklerine set çektiler Bu alandaki görüşmeler, adım adım ilerlediği halde, dışişleri bakanları düzeyinde hatta zirve toplantılarında bile başarısızlıkla sonuçlandı Türkler İngilizlerin Stalin’in ekmeğine yağ sürdüğüne, gittikçe daha çok inanıyordu İngilizler de, Türklerin Müttefiklerden yana oldukları üzerine söylenenleri politik oyun sayıyordu Sonuç olarak bu durum, 1944 yılı başlarında bir güvensizlik bunalımına yol açtı Fakat Müttefiklerin savaşı kazanacakları kesinleşince, İnönü, Türkiye’nin tek başına kalmakta olduğunu anladı; özellikle, ülkesinin Sovyetler Birliği karşısında yalnız bırakılmasından kuşkulandı Bu kuşku, 1994 yılı ortalarında yeni bir dönüşe yol açtı Türk dış politikasının yeniden Müttefiklerin çizgisine sokma çabasında Türkiye, Mihver devletleriyle olan diplomatik ve ekonomik ilişkilerini sertleştirdi, bunu da Numan Menemencioğlu’nun görevinden ayrılması izledi Türkiye, San Francisco Konferansı’na katılabilmek için 23 Şubat 1944’te Mihver devletlerine savaş açtı Savaş Türk sözcülerinin Sovyetler Birliği’yle pek sıkı bir biçimde ilgilendikleri, fakat, endişelerini umut dolu bir güven maskesi ardında sakladıkları hava içinde sona erdi Savaş sonrası müttefik önderleri, özellikle Birleşik Devletler, anlaşmazlıkların çözümlenmesini düzenleyecek ortak bir güvenlik sistemi kurulması yönünde çalışma başlattılar 21 Ağustos 1944 ve 09 Ekim 1944 tarihleri arasında toplanan Dumbarton Oaks konferansı sonunda Birleşmiş Milletler Örgütü adını alacak örgüt kabataslak olarak ortaya çıkmış oldu Tahmin edileceği gibi, buna karşı Türkiye’de çeşitli tepkiler görüldü Hüseyin Cahit Yalçın, Dumbarton Oaks’ta kurulması tasarlanan örgüt gerçekleşecek olursa, bunun küçük ülkelerin güvenliğine pek az katkıda bulunabileceğini ileri sürdü “Yeni örgüt, yalnız küçük ülkelere karşı harekete geçme fırsatı sağlamaktadır” Diye yazdı Büyük ülkelerin daha küçüklerine karşı girişecekleri eylemleri önlemek için ise yapılacak hiçbir şey yoktu Yalçın, büyük devletlerden biri “hayır” dedi mi, Güvenlik Konseyince alınması tasarlanan önlemler alınmayacaktır diye görüşünü açıkladı Fakat, Türkiye’deki bütün yorumlar bu derece kuşkulu tepki göstermemiştir Söz gelişi, Nuri EREN, Dumbarton Oaks önerilerini savundu ve güvenlik konseyinin güçlü bir rol oynayabileceğini, “Uluslar arası bir askeri kurmayın emrinde, hemen eyleme geçmeye hazır bir kuvvet bulmanın” mümkün olacağını ileri sürdü, Dumbarton Oaks tasarısının hazırlanışı sırasında Türkiye’deki diyalog bu havada idi Gelecekte Dünya barışı koruyacak örgütün, büyük devletlerin egemenliğinin bir aracı durumuna gelmemesi sorunuyla ilgilenirken, Türk Siyaseti bir yandan da Birleşik Amerika ve İngiltere ile iyi ilişkilerini sağlamlaştıracak girişimlerini sürdürüyor, bu ülkelerin dostluk ve koruyuculuğunu arıyordu 03 Ocak 1945’te Türk hükümeti, Japonya ile olan diplomatik ilişkilerini kesmeye karar verdiğini açıkladı Amiral Leahy’ın bunu, kesin bir müttefik zaferinin en güçlü kanıtı olarak yorumlamasına karşın, Türk davranışlarına gerektiği gibi baktılar; yani, bir bakıma yersiz, fakat sembolik bir davranış olarak 28 Aralık 1944’te Steinhardt, yeni Türk Dışişleri Bakanı Hasan SAKA’ya, müttefiklerin Türkiye’nin Japonya ile olan ilişkilerini kesmesini istediklerini söylemişti Saka, Türklerin böyle davranmakta bir avantaj sağlamayı ummadıklarını,” ama, “Türklerin müttefikleri” böyle bir davranıştan yarar umuyorsa” Türkiye’nin kesinlikle peki diyeceğini belirtti İki gün sonra Türk Hükümeti aldığı kararı Steinhardt’a resmen belirtti Bir başka jestte, Türk Hükümetinin yine Ocak ayında Sovyetler Birliğine savaş gereçleri taşıyan müttefik gemilerin boğazlardan geçmelerine izin vermesi oldu Boğazların açılması, Türkiye’de mutlu bir olay olarak karşılanmıştı, ama İngiltere ve Birleşik Amerika’da yapılan bazı yorumlar, Türk’lerin canını sıkıyordu Söz gelişi, Yalçın, İngiltere ve Birleşik Amerika’da bazı yayın organlarının, boğazların Türk Hükümetinin kararı ile kapatılmış olduğu izlenimini verecek yayınlar yapmalarını hiç de hoş karşılamıyordu Yalçın boğazların bütün savaş boyunca açık kaldığını, eğer müttefikler Rusya’ya boğazlar yolu ile savaş malzemesi gönderemedilerse, bunun Alman’ların Ege Denizini denetimleri altında bulundurmalarından ileri geldiğini açıkça ortaya koydu Ancak, üç büyüklerin Yalta’daki toplantıları biraz sonra bu konulan arka sayfalara doğru iteledi Sonuç olarak kitapta, 2 nci Dünya Savaşı sırasında Türkiye’deki iktidarın işleniş olduğu politikalar uzun anlatılmıştır Yakın tarihimize ışık tutan bir eserdir |
|