Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Eğitim - Öğretim - Dersler - Genel Bilgiler > Eğitim & Öğretim > Tarih / Coğrafya

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
harem, içyüzü, iddiaların

Harem Ve İddiaların İçyüzü

Eski 08-02-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Harem Ve İddiaların İçyüzü




İsmail Çolak

HAREM VE İDDİALARIN İÇYÜZÜ

"Lady Montague'nin Türk kadınları hakkındaki görüşü şöyledir: 'Seyahatname yazarlarının¸ Türk kadınlarının esaretine acıdıklarını okurken şaşıyorum Burada kadınlar diğer ülkelerde olduğundan daha hür ve serbest olarak ömürlerini zevk içinde geçiriyorlar Türk kadınlarının fikir sahibi¸ nazik ve bizler kadar hür olduklarına itimat edersiniz"

Harem-i Hümayun¸ adı üstünde girilmesi -birçok saray görevlisine bile- yasak olan¸ giren çıkanın izne tâabi ve sayılı olduğu¸ dış dünyaya kapalı bir mekândı Mesela IV Mehmed döneminde¸ büyükannesi Kösem Sultan'ın yayımladığı tezkirede yer alan¸ Harem Ağalarının "kapıdan içeri adım atarsanız katledilirsiniz" emri doğrultusunda alınan tedbirler oldukça kati ve sertti Kalın duvarlarla çevrili harem binası¸ harem ağalarına ait binalar ve diğer ocakların daireleriyle kuşatılmış¸ ulaşılması adeta imkânsız müstahkem bir kale gibiydi 1909 yılına kadar Harem Dairesi'ne padişahtan başka¸ ancak mecburiyet hâlinde harem ağaları ve doktorlar girebiliyor ve gözetim altında işlerini görüp çıkıyorlardı Sultan Reşad'ın çıkardığı şu fermanda geçen ifadeler¸ Osmanlı'nın son devirlerinde bile Harem'de âadap¸ düzen¸ disiplin ve giriş-çıkışlara ihtimam gösterildiğinin bir delilidir: "Harem'de yaşayan kadınlar kıyafetlerine dikkat edecekler; ahlâka aykırı giyinenlere engel olacaklar Saraylı kadınlar¸ dışarı giderken yanlarında bir harem ağası bulunacak ve kötü yerlere gitmekten onları alıkoyacak Bohçacı¸ işçi ve benzerlerinin Harem'e alınmasına engel olacaklar Harem'e gelen ziyaretçiler Kızlarağası'ndan izin alacaklar¸ yoksa Harem'e sokulmayacaklar"[1]

Harem'e girip görenler ve burayla ilgili inceleme yapan Lady Montague¸ Ignatius Mouradgea D'Ohson¸ Sir Henry Blunt¸ Jean-Baptiste Tavernier¸ François Pétis de la Croix gibi seyyah¸ yazar¸ diplomat ve elçilik-konsolosluk mensubu kimselerin kanaatleri zaten müspettir III Ahmed döneminde (17031730) İstanbul'a gelen İngiltere Büyükelçisi Edward Wortley Montagu'nun eşi Lady Mary Wortley Montague'nin 1717-1718 yıllarına ait hatıraları bu anlamda çok mühimdir ve Batılıların o zamana kadarki hurafelere dayalı menfi Harem algısını ters yüz edecek bir mahiyete sahiptir Başta padişah II Mustafa'nın (1695-1703) eşlerinden Hafsa Sultan olmak üzere üst düzey devlet görevlilerinin eşleriyle temas kurup görüşen Lady Montague'nin Harem hakkında birinci ağızdan aldığı bilgiler ışığında kaleme aldığı gözlem ve tespitlerini kendi ülkesindeki bazı yazarlar anlamakta güçlük çekmişler ve Lady'yi yalancılıkla itham etmişlerdir Niyazi Ahmet Banoğlu'nun belirttiğine göre 1800'lü yıllarda evli erkeklerin¸ boyunlarına ip takarak karılarını pazara götürüp satmalarının yaygın bir adet haline geldiği ve gazetelere "büyük fırsat¸ kaçırılmaz kelepir" ilanlarının rahatlıkla verilebildiği[2] İngiltere gibi demokrasi ve insan haklarının sözde beşiği olan bir ülkeye bakarak Osmanlı'nın saraya giren kadın köleye maaş bağlaması¸ eğitim vermesi¸ sonra da değerli çeyiz ve mücevherleri ile birlikte saraydan azat etmesi elbette ki anlaşılamaz ve kabul edilemezdi Lady Montague'nin konuyla ilgili yazdığı mektuplarında geçen şu ifadeler¸ çarpık Harem yargılarını alt üst edecek çarpıcılıktadır:

"Türklerin dini ve ahlakı hakkındaki bilgilerimiz pek eksiktir Çünkü memleketlerine ya kendiişleriyle uğraşan tacirler ya da doğru ve eksiksiz malumat alamayacak kadar az oturan seyyahlar gelirler Bunlar Türkiye'de olan biten şeylerden o kadar uzaktırlar ki Umumiyetle yalan ve saçma dolu Şark seyahatnamelerini okumak bana garip bir zevk veriyor Bu yazarlar herhalde ömürlerinde hiç kadın görmedikleri halde kadınlardan¸ erkeklerle görüşmedikleri halde onların ahlâkından bahsedenlerdir Türkler umumiyetle gururlu insanlar oldukları için memleketimizde seçkin bir mevki sahibi olmayanlarla görüşmezler Hiçbir Avrupa sarayı düşünemem ki¸ bu derece namuslu hareket etsinler Hamamda aşağı yukarı iki yüz kadın vardı Hiç birinde küçümseme tebessümüne¸ fısıldaşmalara tesadüf etmedim Aksine benim için "güzel¸ hem de pek güzel" dediklerini işittim Harem tamamen yasaktır Bu yüzden basit seyyahlar içeriye nüfuz edemedikleri için evlerin ancak fazla gösterişli olmayan dış kısımlarını anlatabilmektedirler Zaten Harem'ler arka tarafta olduklarından sokaktan görülemezler Dışarıdan yalnız gayet yüksek duvarlarla çevrilmiş bahçeler görülebilir Konakların hepsinde bir Harem dairesi ve cariyeler var Ancak bu cariyeler evin hanımına ait hizmetçilerdir Evin erkeği ömrü boyunca bunları yolda görse tanımaz Ne kadar garip değil mi? () Bunların (Cariyelerin) en büyüğü yedi yaşında idi Bu küçük kız çocukların hepsi de çok güzel giyinmişlerdi Kendisine (Sultana) oldukça pahalıya mal oluyorlar Yaşlı cariyelerin başlıca görevleri arasında bu küçük kızların yetiştirilmesi ve nakış öğrenmesi var Hanımlarına¸ öz evlatları gibi büyük bir titizlikle hizmet etmeleri gerekiyor Cariyeler dayak yemiyorlar ve esaretleri de diğer memleketlerdekilerden fazla değil Kendilerine kefalet parası verilmiyor ama elbiselerine yaptıkları masraf¸ bizim hizmetçilerimize verdiğimiz paradan fazla Mr Hill ve onun gibi diğer seyahatname yazarlarının¸ Türk kadınlarının esaretine acıdıklarını okurken şaşıyorum Burada kadınlar diğer ülkelerde olduğundan daha hür ve serbest olarak ömürlerini zevk içinde geçiriyorlar Türk kadınlarının fikir sahibi¸ nazik ve bizler kadar hür olduklarına itimat edersiniz"[3]

Sir Henry Blunt'un¸ 1634 yılında İstanbul ve Doğu Akdeniz'e gerçekleştirdiği seyahatin ardından kaleme aldığı seyahatnamesinde¸ Osmanlılar ve Harem'e dair Montague'ya paralel bilgiler aktarmıştır:

"Sarayın¸ yabancıların ikinci avluya girmelerine izin verilen yerine kadarını gördüm İçeriyi görmedim Ama hükümdarlarına karşı huşu duyduklarını gösteren şahane bir sessizlik ve sonsuz saygı içindeki bir görevliler ve hizmetkârlar kalabalığıyla karşılaştım"[4]

1631'de bir seyyah grubuyla beraber İstanbul'a gelen Fransız Seyyah Jean-Baptiste Tavernier'in¸ Topkapı Sarayı'nda uzun yıllar içoğlanlığı yapmış iki kişiden dinledikleri ve Fransa elçisi Marcheville'in padişahın huzuruna kabulü sırasında maiyetine katılıp saraya girmesi sonucu yaptığı gözlemlere dayanarak¸ 1675 yılında İstanbul'u ve Osmanlı Devleti'ni anlatan "Büyük Padişahın Sarayının İçinden Yeni Hikâyeler" isimli eserindeki tespit ve müşahedeler de Harem'le ilgili fantezi üretmenin imkânsızlığını ispatlamaktadır:

"Kadınlar dairesine ilişkin bir bölümü buraya¸ okuyucuya bu daireyi iyi bilmenin imkânsızlığını anlatabilmek için dâhil ediyorum Buraya erkeklerin girmesi yasaktır ve bu yasak Hıristiyan manastırındakinden çok daha büyük bir dikkatle uygulanır Sultanın aşk hayatının niteliği gizli tutulur Bunun üzerine konuşmayacağım ve bu konu hakkında hiç bir bilgi edinemedim Bu konuda fantezi kurmak kolay ama doğru bir şeyler söylemek alabildiğine güçtür"[5]

Aynı şekilde¸ 1735'te İsveç'in İzmir Konsolosluğu'nda tercümanlıktan başlayıp 1796'da Osmanlı Devleti'nde İsveç elçiliği görevine kadar yükselen Ignatius Mouradgea D'Ohson¸ eski Harem sakinlerinin eşleri¸ cariyeler ve hizmetkârlar ile söyleşiler gerçekleştirerek ve araştırmalar yaparak¸ Osmanlı Harem'ine dair yirmi yıl boyunca topladığı mühim bilgileri 1790'da Paris'te neşrettiği üç ciltlik eserinin ikinci cildinde zikretmiştir Hatta Padişah III Selim¸ eseri çok beğenmiş ve "Musannifini (yazarını) Hak Teâlâ İslâm ile müşerref eylesin" temennisiyle birlikte bir de 5000 kuruşluk hatırı sayılı bir ihsanda bulunmuştur Osmanlı tarihi¸ toplumsal yapısı ve Harem (saray) teşkilatı açısından önemli bir kaynak niteliği taşıyan bu eserinde D'Ohson¸ Harem'deki sıkı disiplin ve katı kurallar hakkındaki görüşlerini oldukça kısa ve net bir biçimde ortaya koymuştur:

"Doktorlardan başka hiçbir erkek Harem'e ayak basamaz Onlar bile Padişah'ın özel izniyle ve Harem Ağalarının eşliğinde girerler Kızlar Ağası bile Harem'deki kadınlardan birine dikkatlice bakamaz"[6]

Başka bir yabancı kaynak da aynı gerçeği teyit etmektedir: "Padişahın kendilerine (elçilere) Dersaadet'ten (Saadet Kapısı: İstanbul) geçme izni verdiği yabancı ziyaretçiler¸ sıkı gözetim altında (Topkapı Sarayı'ndaki) kabul odasına kadar götürülüyorlardı Bu ziyaretçiler¸ Harem yapı kompleksinin dış tarafına bakmak bir yana¸ hiçbir zaman Sultan'ın özel odalarına girmek fırsatını bile bulamıyorlardı"[7]

Fransız gezgin-şarkiyatçı François Pétis de la Croix ise Batılı yazarların uydurduğu fantastik rüyaların asılsız olduğuna şöyle parmak basmıştır: "Osmanlı hükümdarlarının sarayı konusundaki merakınızı herkesten kolay giderebilirim Çünkü yirmi yıldan fazla bir süredir bu sarayın içine kapalı kalmış biri olarak güzelliklerini¸ yaşam tarzını¸ disiplinini gözlemleme zamanım oldu Çeşitli yabancı gezginlerin bir kısmı dilimize de çevrilmiş olan birçok fantastik tasvirine inanılacak olursa bu sarayın büyülü bir yer olmadığını hayal etmemek güçtür Fakat sarayın asıl güzelliği içinde gözlenen düzende ve burada yaşayan güçlü kişilerin hizmetine bakacak olanların eğitiminde yatar"[8]

Bunların yanında¸ Osmanlı ordusunda uzun yıllar müşavir olarak vazife görmüş ve birçok devlet adamı ile yakın münasebet halinde olmuş Alman Mareşal Moltke'nin (1800-1891) şu sözleri de Harem'le ilgili Batı'da yazılıp çizilenleri tekzip etmektedir: "Saray¸ içine girilmesi katiyen imkânsız bir yerdir Ahlâk ve âdetlerini¸ iklimin ve hükümetin tesirlerinin incelenmesi ve araştırılması¸ güzel usul ve geleneklerin derinliğine girilebilmesi için eski surları aşabilmek yegâne merdivendir Fakat eski sur¸ bugün ancak Padişah'ın sarayını kapsamaktadır"[9]

Fransız tarihçi Robert Anhegger'in eşi Mualla Anhegger'in¸ Harem'in 1960'lı yıllardaki restorasyonu sırasında görevliyken¸ büyük bir hayretle yaptığı inceleme ve gözlemler ise en az yukarıdakiler kadar çarpıcıdır: "Harem'in¸ Avrupalıların yüzyıllarca yazıp çizdiğiyle hiçbir alakası olmadığını fark ettim Harem¸ Padişah'ın dilediği kadınla yatması için düzenlenmiş bir kurum değil Mimarisi bile buna göre düzenlenmiş değil Padişahların¸ cariyeleri görebilmesi ve aralarından birini seçebilmesi mümkün değil Kapılar¸ daireler¸ geçişler buna göre planlanmamış Cariyeler 25 kişilik koğuşlarda yatıyor¸ üst katta yatan kalfaların sıkı denetimi söz konusu Padişahların kalkıp cariyelerin bölümüne geçmesi için kuş olup uçması lazım! Harem¸ bir üniversite gibi düşünülmüş¸ cariyeler ise öğrenci Zaten cariyelerin yaşadığı bölümün kapısında "Allah'ım bize hayırlı kapılar aç" yazıyor Ve bu yazı doğrultusunda¸ çoğu padişah tarafından çeyizleri verilip evlendirilmiş Çünkü cariye köle değil¸ cinsel köle hiç değil; bence doğru deyim Padişah'ın evlatlığı olduğudur Gerçekten de evlatlık gibi hoş tutulup iyi eğitildikleri anlaşılıyor Harem'in mimarisi düzenlenirken¸ burada yaşayan herkesin bir dakika bile boş kalmaması hedeflenmiş olmalı Harem sanki askerî bir teşkilat Harem'dekiler son derece iyi yetişmiş¸ terbiye dilmiş¸ zeki ve yetenekli kimseler Devlet kademelerinde yükselmek istiyorlar Kendine güvenen erkekler gibi Harem'in kadınları da şanslarını sonuna kadar zorluyorlar"[10]

******************

İsmail Çolak
colak38@mynetcom
BİYOGRAFİ

1971’de Kayseri, Develi’de dünyaya geldi 1992’de Gazi Eğitim Fakültesi Tarih Bölümü’nü bitirdi Yazı hayatı, 1991’de Zaman Gazetesi’nde başladı Burada 1995’e kadar Kürt meselesi ve yakın tarih ağırlıklı yazı diziler ve makaleler yazdı 1995’ten beri sayısız dergi ve gazetede çalışmalarını aralıksız sürdürdü ve bir kısmı kapak dosyası olmak üzere 400’ü aşkın makaleye imza attı 1997’den itibaren Tarih ve Medeniyet, Tarih ve Düşünce dergilerinde geniş kapsamlı tarih araştırmaları yayımlandı




[1] Akgündüz¸ age¸ s21-22¸ 268¸ 274; Bilinmeyen Osmanlı¸ İstanbul¸ 1998¸ s333

[2] Banoğlu¸ Altın Kafesteki Kadınlar; Teşrifat ve Teşkilatımız¸ s195¸ 197

[3] The Complete of Lady Mary Wortley Montagu¸ Ed: Robert Halsband¸ Oxford¸ Varendon Press¸ 1965; Lady Montagu¸ Türkiye Mektupları (1717-1718)¸ Çev: A Kurutluoğlu¸ İstanbul (tarihsiz)¸ Tercüman 1001 Temel Eser¸ s9-12¸ 36¸ 39¸ 73¸ 101-102¸ 114-115¸ 128¸ 132-133

[4] Sir Henry Blunt¸ A Voyage into the Levant¸ London¸ 1634; Gülgün Üçel-Aybet¸ Avrupalı Seyyahların Gözünden Osmanlı Dünyası ve İnsanları (1530-1699)¸ İstanbul¸ 2007¸ İletişim Yayınları¸ s74 vd

[5] Jean-Baptiste Tavernier¸ Nouvelle Relation de l'interieur du Sérail du Grand Seigneur¸ 1675; Türkçesi: "17 Yüzyılda Topkapı Sarayı" ismiyle İstanbul¸ 2010¸ Editör: Necdet Sakaoğlu¸ Kitap Yayınevi¸ 176 s

[6] Ignatius Mouradgea D'Ohson¸ Tableau General de L'Empire Ottoman¸ Paris¸ 1790¸ c3¸ Harem-i Hümayun¸ Çev: Ayda Düz¸ İstanbul¸ 1972¸ s10-11; Akgündüz¸ Osmanlı'da Harem¸ s265; Bilinmeyen Osmanlı¸ s330-331

[7] Karl Tebly¸ Dersaadet'te Avusturya Sefirleri¸ Çeviren: Selçuk Ünlü¸ Ankara¸ 1988¸ Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları¸ s141

[8] François Petis de la Croix¸ Etat Général de L'Empire Ottoman¸ 1695

[9] Banoğlu¸ Altın Kafesteki Kadınlar; Teşrifat ve Teşkilatımız¸ s188

[10] Akgündüz¸ Osmanlı'da Harem¸ s59-60; Bilinmeyen Osmanlı¸ s320-321; Latife Kabaklı Çimen¸ Türk Töresinde Kadın ve Aile¸ İstanbul¸ 2008¸ IQ Yayıncılık¸ s236

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.