Osmanlıca Sözlük Lügat Z Harfi |
11-04-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlıca Sözlük Lügat Z HarfiOsmanlıca Sözlük Lügat Z Harfi ZA "Ze" harfinin adı ZA-İ MU´CEME "Rı" harfinden ayırd etmek için "ze" harfine verilen bir isim ZA "Bu, şu" mânalarına gelir Ve birleşik kelimeler yapılır Meselâ: Hâkezâ: Bunun gibi, böyle ZA Sâhib, malik, erbab, ehil mânalarında olup, "Zî" ve "Zû" şeklinde de kullanılır (Müennesi "Zât" dır) ZA Zı harfinin bir adı "Zâ-yı mu´ceme" de denir Noktalı olduğundan dolayı " : tı" harfinden ayırdetmek için bu isim verilmiştir ZA (-Zây) f " Doğuran" anlamına gelir ve birleşik kelimeler yapılır Meselâ: Nâdire-zâ $ : Nâdir şeyler yapan, bulunmaz şey meydana getiren ZAAF (Bak: Za´f) ZAAL Şâdlık, neşeli oluş, neşat ZAAN (ZIÂN) Deve üstüne mahfe bağladıkları ip ZAAR şiddetli korku ZA´AR Zâlim kimse ki herkes ondan korkar ZAARRE Kişinin ahlâk ve huyunun kötü olması ZAAZİ´ (Za´zaa C) Sarsmalar, ırgalamalar ZAB (Zevben - Zevebânen) Eriyen, erimiş, eridi ZAB´ Sırtlan ZA´B Avaz, ses, savt * Bacanak ZA´B Def´etmek, kovmak * Doldurmak ZABAB Rutubetli duman Sis ZABAZIB Devenin çok acıktığında karnının ötmesi ZABB Kertenkele, keler ZA´BEL (C: Zeâbil) Karnı büyük, boynu ince olan çocuk ZABIT Mahkeme, meclis gibi yerlerde söylenenlerin olduğu gibi yazılmışı * Alâkalılarca yazılarak karşılıklı imzalanan, karşılıklı anlaşmayı bildiren yazı * Yazı varakası * Birçok kimselerce imzalanan rapor ZÂBITA Yurt içinde emniyet ve intizamı korumakla vazifeli devlet kuvveti, polis * Fık: Bütün hususlara şâmil olmayıp yalnız bir hususa ve onun teferruatına şamil olan hususi kaideye denir Kanun ve âdet, zabt ve idareye vesile olan bağ ZÂBITA-İ AHLÂKIYE Ahlâk zâbıtası ZÂBITA-İ BELEDİYE Belediye zâbıtası ZÂBİH (Zebh den) Boğazlayan, kesen Kurban kesen ZÂBİT (C: Zâbitân) Askere kumanda eden rütbeli asker * Kuvvetli, yavuz * Zabteden Başkalarını zabtedip idare etmeğe memur olan * Subay * Mc: Dediğini yaptıran, tuttuğunu koparan kimse ZÂBİTÂN (Zâbit C) Zâbitler Subaylar ZABİL Kısa boylu ZABT Zabt etmek İdâresi altına almak * Sıkıca tutmak Kendine mal etmek * Kavramak * Kaydetmek Hülâsasını yazmak * Bağlamak ZABTIYYE Jandarma veya polis kuvveti Memleket içi âsâyiş ve intizamı te´min maksadı ile çalışan hükümet kuvveti ZABTIYYE NÂZIRI Emniyet genel müdürü ZABTIYYE NEZARETİ Emniyet Umum Müdürlüğü´nün eski ismi ZABT-NÂME f Hâdise veya vak´a yerinde alâkalı kimselerin hâdisenin oluş şeklini imzâ altında kaydettikleri kâğıt Zabıt tutulan kâğıt ZABT U RABT Disiplin, âsâyiş, düzen * Hüsn-ü tedbir ve basiret ile muhâfaza ZABU´ (C: Zıbâ) Sırtlan ZA´BUB Kısa boylu fena adam ZABY Geyik, karaca, gazâl denen hayvan ZABYAN Ağaç ZABZAB Men´etmek, engel olmak * Ayıp * Zahmet Maraz, hastalık |
Osmanlıca Sözlük Lügat Z Harfi |
11-04-2012 | #2 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlıca Sözlük Lügat Z HarfiZ Harfi ZA´C Koparmak ZAC Kara boya ZACC Cenk arasında medet istemek Savaşta yardım istemek ZACİR(E) Mâni olan, alıkoyan, yasak eden Zecreden Zorlayan ZAD Azık Yolda yenecek veya içilecek gıda maddesi ZÂD-I ÂHİRET Âhiret için hazırlık Âhiret azığı İbadet ve sâlih amel ZAD f "Doğma, doğmuş, evlâd" mânalarına gelerek birleşik kelime yapılır Meselâ : Mâder-zad : Anadan doğma Nev-zad : Yeni doğmuş ZAD (Ziyadet den) Artsın, çoğalsın ZADE (Ziyâdet den fiil) Çoğaldı, ziyade oldu veya çok olsun, çoğalsın (meâlinde) ZADE f Evlâd, oğul * İyi insan * Nikâh neticesi olmuş çocuk * Kelime sonuna getirilerek birleşik kelimeler de yapılır Meselâ: Şah-zade (Şehzade) $ : Padişah evlâdı ZADE-İ TAB´ (Zâde-i tabiat - Zâde-i hâtır) Bir kimsenin kabiliyetinden, tabiatından meydana gelen eseri ZADEGÂN f Asâlet * Temiz ve meşhur soydan olan Tanınmış ve temiz âileden olan Aristokrat * Meşhur ve belli âileler cemaatı ZADEGÎ f Asillik, soy temizliği, zadelik ZADELLAH Allah ziyade eylesin, artırsın (meâlinde dua) ZADEN f Doğmak, doğurmak ZA´F Derhal, hemen öldürmek ZA´F Zayıflık Kuvvetsizlik İktidarsızlık ZA´F-I TE´LİF Edb: İbarenin, anlamayı güçleştirecek kadar karışık olması ZAFAİR (Zafire C) Örülmüş saçlar ZAFAR Yemen diyarında bir şehrin adı ZAFER Muvaffak olma, maksada erme Bir çok uğraşmadan sonra maksada erişme * Düşmanı yenme, üstün gelme Başarma ZA´FERAN (C: Zeâfir) Güzel kokulu meşhur bir çiçek ZAFERE Göze inen perde ZAFER-YAB f Muzaffer olan, muvaffakiyet gösteren Üstün gelen Gayesine erişen ZA´FÎ Zayıflığa aid Kudretsizliğe, cılızlığa dair ZAFİR Zafer bulan Zafere erişen ZAFİR Galib gelmiş olan ZAFİRE Kapı perdesi ZAFİRE Yar, yoldaş * Kavim Kabile ZA´FİYYET Zayıflık, dermansızlık, güçsüzlük ZAFR (Bak: Zufr) ZAFRE Çukur yer ZAG (C: Ziygan) f Karga ve kuzgun * Fitneci, gammaz ZAGAFE (C: Züguf) Nazik, yumuşak gömlek * Geniş nesne ZAGAİN (Zagine C) Kinler, nefretler ZAGAK Kızılcık yemişinin çekirdeği ZAGAN f Çaylak ZAGAR Av köpeği ZAG-BEÇE f Karga yavrusu Yavru karga ZAGİNE (C: Zagain) Kin, nefret ZAGT Bir şeyi bir yere zorla sokma, girdirme ZAGZAG Zayıf nesne ZAGZAGA Mânâsız söz * Bir nesneyi gizlemek |
Osmanlıca Sözlük Lügat Z Harfi |
11-04-2012 | #3 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlıca Sözlük Lügat Z HarfiZ Harfi ZAHA Çirkin kokulu, pis kokulu ZAHAİR (Zahire C) Zahireler Yiyecek, hububat gibi şeyler ZAHAR Arka ağrısı ZAHARA Ev eşyası ZAHF (C: Zuhuf) Ayaklarını sürüyerek yürüme Sürünerek yürüme * (Çocuk) emekleme * Askerin, düşmana karşı emekliyerek ilerlemesi ZAHH Hışım ve gadap etmek, öfkelenmek, kızmak * Kovmak, def´etmek ZAHİB (Zehâb dan) Giden, gidici * Bir zanna kapılan Bir fikre uyan ZAHİD(E) (Zühd den) Tas: Borç olan ibadetlerden, aslî vazifelerden başka dünya süs ve makamlarından feragat eden kimse Sofi Müttaki Zühd ve perhizkârlıkla muttasıf ZAHİDÂNE f Zahide yakışır surette Ehl-i takva gibi ZAHİF Kibirli, mağrur ZAHİF Nişandan beri düşen ok * (C: Zâhifât) Yılan gibi karnı üzerine sürünerek yürüyen ZAHİFE (C: Zevâhif) Sürüngenler, (yılan gibi) yerde sürünenler ZAHİH Ateş közünün parlaması ZAHİK Berbat, perişan, helâk olmuş * Bâtıl Köhne ZAHİL Sıkıntıdan sonra yüreği feraha erişen * Unutan ZAHİL (Zühul den) İhmal eden Unutan ZAHİL Zakkum ağacı ZAHİR (Zuhur dan) Görünen, âşikâr olan Açık, belli, meydanda olan * Görünüşe göre * Şüphesiz * Suret Dış yüz Görünüş * Anlaşılan * Meğer Galiba Zannederim Elbette ZAHİR Parlak, parlayan Hüsün ve safvet üzere olan ZAHİR Engin denizler * Taşkın, coşkun * Semiz, tavlı ve bol olan ZAHİR Yüksek şeref * Neşv ü nemâ bulup, gelişip, etrafa sarılıp sarmaşmış bitki ZAHİR (Zahr dan) Kuvvetli deve * Yardımcı, arka çıkan * Geriden gelen kuvvet ZAHİRE Anbarda saklanan yiyecek, hububat Azık ZAHİRE-İ ÂHİRET Ahiret azığı Hayır ve iyilikler Sâlih amel ve ibâdetler ZAHİRE (C: Zevâhir) Parlak ZAHİRE (Zahâyir) Öğle vakitleri sıcaklığın çok olduğu vakitler ZAHİRE Dışarı fırlamış olan göz * Günün yarısında devenin otlamaktan gelmesi ZÂHİREN Görünüşe göre Meydanda olduğu gibi Göründüğü gibi ZÂHİRÎ (Zâhiriyye) Görünüşte olduğu gibi Zâhire âit ve müteallik Asıl ve hakiki olmayan * Zâhiriyyun mezhebine âit olan (Bak: Zâhir) ZÂHİRÎ MEZHEB Huk: Hanefî imamlarından İmam-ı Muhammed´in (El-Mebsut, El-Câmi-üs Sagir, El-Câmi-ül Kebir, Ez-Ziyâdât, Es-Siyer-üs Sagir, Es-Siyer-ül Kebir) nâmları ile mâruf olan altı kitabında münderiç bulunan mes´elelere denir Buna "Zâhir-ür rivâyât mesâili" denir İmam bu eserlerde kendi fıkhî görüşlerini değil, üstadları İmam-ı A´zam ve Ebu Yusuf´un akvâl-i fıkhiyesini zikretmiştir ZÂHİRİYYAT Dış görünüşler ZÂHİRİYYUN Görünüşe göre hükmedenler İç yüzünü, hakikatını iyi bilmeyenler Ehl-i zâhir olanlar * İlm-i Kelâm´da: Nassların zâhir mânalarına göre hüküm çıkaran ve te´vil ve tevcihten geri duranlar ve tarafdarları ZÂHİR-PEREST f Bir şeyin iç yüzüne, hakikatına kıymet vermeyip görünüşüne kıymet veren Dış yüzüne ehemmiyet veren İç yüzüne aldırış etmeyip, hakikatını bilemeyen ZÂHİT (Bak: Zâhid) ZAHK Hastalıktan dolayı tilkinin tüyü dökülüp derisi açılması ZAHL Öç İntikam almak * Düşmanlık, adâvet etmek, kin tutmak ZAHM İri ZAHM Yara, ceriha ZAHM-İ TÎG Kılıç yarası ZAHM-İ ZEBAN Dil yarası ZAHM Galebe etmek * Omuz vurmak * Sıkıştırmak * Tazyik ZAHMDAR f Yaralı, mecruh ZAHME f Vurma, darbe * Yara, ceriha * Üzengi kayışı ZAHMET Sıkıntı, eziyet Yorgunluk * Zor, güç ZAHMHURDE f Mecruh, yaralı ZAHMİN f Yaralı, mecruh ZAHMKÂR f Yaralayıcı, yara açan ZAHMNAK f Yaralı, zahmzede, mecruh ZAHMRES f Yara açan, yaralayıcı ZAHMZEDE f Yaralı Mecruh ZAHR (C: Zuhur-Ezhâr) Binek devesi * Kuş yeleklerinin kısa tarafı * Kara yolu * Sırt, arka * Yüksek yer * Kur´an´ın lâfz-ı şerifi * Haber ZAHR-I GAYB Gıyabında, kendisi hâzır olmadan ZAHR-I KALB Kuvve-i hâfıza Ezber kuvveti Ezbere ZAHRÎ (Zahriyye) Arkaya âit, arka ile alâkalı * Bir kâğıdın arkasına yazılan yazı, şerh ZAHZAH Uzak, baid ZAHZAHA İkrar etme, uzaklaştırma * Uzak, baid olma |
Osmanlıca Sözlük Lügat Z Harfi |
11-04-2012 | #4 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlıca Sözlük Lügat Z HarfiZ Harfi ZAİ´ Yayılmış olan Dağılmış olan Herkesçe bilinen şey ZAİB Eriyici, eriyen ZAİD Artan Fazlalık İlâve olunmuş * Lüzumsuz, gereksiz * Gr: Te´kid için söylenen * Mat: Müsbet işareti, artı (+) (Bak: Harf-i zâid) ZAİF Kalp, eksik akçe ZAİF (Za´f dan) Güçsüz, iktidarsız, kuvveti az, kuvvetsiz, tâkatsız Kansız Gevşek, tenbel ZAİK Tadan, tadıcı, lezzet alan Zevklenen ZAİKA (Zevk den) Tatma, tad alma Tad alıcı kuvvet, tad duyurucu hassa(Hakiki ehl-i şükrün ve ehl-i hakikatın ve ehl-i kalbin kuvve-i zâikası, Rahmet-i İlâhiyenin matbahlarına bir nâzır ve bir müfettiş hükmündedir Ve o kuvve-i zâikada taamlar adedince mizancıklarla nimet-i İlâhiyyenin envâını tartmak ve tanımak; bir şükr-ü manevî suretinde cesede, mideye haber vermektir İşte bu suretle kuvve-i zâika yalnız maddî cesede bakmıyor, belki kalbe, ruha, akla dahi baktığı cihetle midenin fevkinde hükmü var, makamı var S) ZAİL (Zâile) Geçen, geçiciDevamlı olmayan Tükenen ZAİLAT (Zâil C) Zâil olan şeyler ZÂİLÂT-I FÂNİYE Gelip geçici olanlar, bir hâlde durmayıp gidenler ZAİM (Zeâmet den) Zeâmet sahibi Kefil * Prens Şef, lider ZAİNE (C: Zuun-Zaâyin-Zâân-Ez´ân) Mıhfe içinde olan kadın ZAİR(E) Ziyaret eden, ziyaretçi Hatır sormaya, görmeye giden * Seyirci ZAİT (Bak: Zâid) ZAK f Dölyatağı, meşime Rahim ZAK-DAN f Döl yatağı, rahim ZA´K Çağırmak, bağırmak ZAK Pak, arı, temiz ZAKINE (C: Zevâkın) Enek çukuru ZAKİ (Zâkiyye) Saf ve temiz kimse Hareket ve davranışları düzgün olan kişi ZAKİ Güzel kokulu, keskin kokulu ZÂKİR Zikreden, zikredici * Hafızası kuvvetli * İlâhiler okuyan Çok çok duâ ve Esmâ-i İlâhiyeyi okuyan * Tekrar eden ZÂKİRÛN (ZÂKİRÎN) Zikredenler ZÂKİRE Andıran, hatırlatan, hatıra getiren şey ZAKKUM Cehennem´de bir ağacın ismi, cehennemliklerin yiyeceği * Gösterişi güzel, çiçekli ve zehirli meyvesi olan yâsemine benzeyen bir bitki ismi ZAKM Yemek, ekl ZAKN Yükletmek ZAKNA´ Uzun * Kaba, yoğun * Eğri ZAKT Cima etmek ZAKV Çağırıp bağırmak ZAKZAK Yeynicek, hafif * Bir karınca cinsi ZAKZAKA Çocukların oynayıp sıçramaları ZAL İhtiyar Ak sakallı * f İranlı meşhur kuvvet ve pehlivanlık senbolü Rüstemin babasının adı ZAL () harfinin bir ismi "Dal-i Mu´ceme ve "Zel" de denir * Horoz ibiği ZAL´ Eğilmek, meyl etmek * Dar olmak * Davarın ağır yük getirmekten dolayı yürürken iki yanına eğilmesi ZALAL Gölge eden Gölge olan ZALÂM Karanlık Zulmet ZALÂM-I ZULM Zulmün karanlığı ZALEF Kum ve taş olmayan sağlam yer ZALEME (Zâlim C) Zâlimler ZALF Men´etmek Nefsini bir işe rağbet ve teveccühten men etmek * Mübah şey * Bâtıl * Şiddet * Beyhude ZALİ´ (C: Zulu´) Eğri, meyilli * Müttehem kimse Töhmetli * Aksak hayvan ZALİ´ Geniş, bol, vâsi ZALİF Çok hor, çok hakir kimse ZALİFEN Birisinin izine uyup gitmek * İzini gizlemek, belirsiz etmek ZALİK(E) Bu, şu, o Kezâlik Böylece ZALİK Giden, gidici ZALİL Gölgeli ZÂLİM(E) Zulmeden, haksızlık eden ZÂLİMÂNE f Zâlim olana yakışır şekilde Zulmeder surette Zâlimce ZÂLİMÎN (Zâlim C) Zâlimler, zulmedenler ZÂLİMÛN (Zâlim C) Zulmedenler Haksızlık edenler Zâlimler ZALİM (C: Zılem-Zılmân) Deve kuşunun erkeği * Kaymağı alınmadan içilen süt * Hiç bozulmamış yerden kazılan toprak ZALLAM (Zalûm) Çok zulmeden Çok zâlim ZALM Kar * Diş beyazlığı ZALMA (C: Zulem) Karanlık ZALÛM Çok zulmeden Çok zâlim |
Osmanlıca Sözlük Lügat Z Harfi |
11-04-2012 | #5 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlıca Sözlük Lügat Z HarfiZ Harfi ZAM (Bak: Zamm) ZAM Ayıp ZA´M Kelâm, söz ZAMA´ Susuzluk ZAMA Diş etinin kanının az olması ZAMAİM (Zamime C) İlâveler, ekler Artırmalar ZAMAİR (Zamir C) Zamirler Bir şeyin iç yüzleri * İsim yerine kullanılan kelimeler ZAMAİR-İ ŞAHSİYYE Şahıs zamirleri " Ben, sen, o" gibi isim yerine geçen kelimeler (Bak: Şahıs zamiri) ZAMAN (Bak: Zeman) ZAMAN Kefil olma, kefillik Bir şeyin mislini veya değerini vermek üzere zarara karşı kefil olma, garanti ZAMAN-I AMEL Üzerine alma Deruhde etme İltizam ZAMAN-I RÜCU´ Huk: Cayma tazminatı Vadinden dönme tazminatı ZAMANET Kötürümlük ZAMİH Somak ağacı ("Tadım" da denir) ZAMİLE (C: Zevâmil) Yük hayvanı * Küçük yük ZAMİME Ek, ilâve Artırma, katma, ekleme ZAMİN Ödeyen Kefil Tazmine mecbur olan ZAMİN Tazmin eden Kefil olan ZAMİN Hasta ve kötürüm kimse ZAMİR Düdük çalan Ney çalan Ney-zen ZAMİR Bir şeyi gizlemek * İç * Huk: Bir şeyin iç yüzü * Niyet * Vicdan Kalb * Gaye * Gr: Mütekellim, muhatab ve gaibe delâlet eden ve bunların makamına kaim olan rumuzat harfleri ve harf terkiblerinin her biri (Ben, sen, o; ene, ente, hüve gibi) ismin yerini tutan kelime ZAMİR-İ FİİLÎ Gr: Geçmiş zaman fiillerinin sonuna gelen -dim, -din, -Di, -dik, -diniz, -diler gibi eklerdir ZAMİR-İ İZAFÎ Gr: Muzâfların sonuna gelen -im, -in, -i, -imiz, -iniz, -leri gibi eklerdir ZAMİR-İ MÜTEKELLİM Mütekellim zamiri, yani konuşanın isminin yerini tutan zâmir ("Ben" gibi) ZAMİR-İ NİSBÎ Gr: İsimlerin sonuna gelen, -im, -sin, -dir, -iz, -siniz, -dirler gibi eklerdir ZAMİR-İ ŞAHSÎ Gr: Şahıs gösteren ve şahısların ismi yerine kullanılan zamirler; Ben, sen, o, biz, siz, onlar gibi (Bak: Şahıs zamiri) ZAMM Bir şeye bir şeyi ekleme Artırma Katma Fazla olarak verme * Kenarlarını bitiştirme *Gr: Bir harfin zammeli (ötreli) okunuşu ZAMME Ötre o, ö, u, ü, diye okunan harfin harekesi ZAMME-İ MAKBUZE-İ HAFİFE (Ü) sesini veren zamme ZAMME-İ MAKBUZE-İ SAKİLE (U) sesini veren zamme ZAMME-İ MEBSUTA "O" sesi ZAMME-İ MEBSUTA-İ SAKİLE (O) sesini veren zamme ZAMMETÂN (ZAMMETEYN) İki zamme ZAMPARA (Aslı "zenpare"dir) Kadınlar peşinde dolaşan ahlâksız erkek ZAMYA Yufka dudaklı * Yufka kapaklı * Dişinin etleri boz olup kanı az olan kimse ZAMYAN Palamut ağacına benzer bir ağaç (Necid bölgesinde olur) ZAMZAM (C: Zamâzim) Büyük ve kuvvetli arslan * Gadaplı ve kızgın kimse ZAN (Bak: Zann) ZAN Ayıp ZA´N Göçmek ZANBUR (Bak: Zünbur) ZANGOÇ (Ermenice) Kilisenin hizmetlerini gören ve çan çalan kimse ZANİ(YE) Zina eden Meşru olmayan nikâhsız cinsî münasebette bulunan ZANİN Cimri, bahil ve hasis olan ZANİN Suç işlediği zannedilen kimse Töhmetli, suçlu kimse ZANİYE (Bak: Zani) ZANK Dar yer Dar şey * Darlık, sıkıntı ZANK´ (Bak: Dankâ´) ZÂNN Zanneden Sanan Zannedici ZANN şüphe Zannetmek, samak Sezme ZANN-I GALİB Kuvvetli, hakikate en yakın olan zann (Bak: Su-i zan) ZANN-I KABUL-Ü CUMHUR Bir hükmün doğruluğunu ekseri müçtehidlerin ve ehl-i reylerin zann derecesinde, yani kuvvetli ihtimal ile kabul etmeleri(Ümmeti da´vetle teşri´ edemez, fehmi şeriatten olur; lâkin şeriat olamaz Müçtehid olabilir, fakat müşerri´ olamazİcma´ ile cumhurdur, sikke-i şer´i görür Bir fikre davet etmek zann-ı kabul-ü cumhur, şart-ı evvel oluyorYoksa, davet bid´attır; reddedilir, ağzına tıkılır; onda daha çıkamaz Lemeât) ZANNÎ Zanna ait, zanna dâir ve müteallik ZÂNÛ f Diz ZÂNÛ-BE-ZÂNÛ f Diz dize ZÂNÛ-BER-ZÂNÛ f Diz dize ZÂNÛ-BE-ZEMİN f Diz çökerek, dizini yere koyarak ZANÛN Düşünce ve tedbiri kıt olan adam * Suyu olup olmadığı bilinmeyen kuyu * Suyu az olan kuyu ZÂNÛZEDE f Diz çökmüş ZÂNÛ-ZEN f Diz çökmüş |
Osmanlıca Sözlük Lügat Z Harfi |
11-04-2012 | #6 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlıca Sözlük Lügat Z HarfiZ Harfi ZAPT-Ü RABT (Bak: Zabt ü rabt) ZAR´ (C: Zuru´) Meme * Süt veren hayvan memesi ZAR f İnleyen, sesle ağlayan * Zayıf, dermansız ZAR f Kelimenin sonuna gelerek birleşik kelimeler olur İsimlere eklenerek yer adı bildirilir Meselâ: Lâle-zar $ : Lâle bahçesi ZA´R Bedende kılın az olması ZA´R Meyletmek, eğilmek ZARAAT (Derâat) Alçalma Kendini küçük görme, küçültme ZARAFET Zariflik, incelik, kibarlık Nâzik davranış Muamelede, harekette ve giyimde hoşluk ve temizlik ZARAFET-PERVER f Zarafete düşkün olan, zarifliği seven ZARAGIM (Zırgam C) Arslanlar ZARAİF Zârif, ince, hoş şeyler ZARAR Lüzumlu ve kıymetli bir şeyin eksilmesi veya kaybolması Ziyan Kayıp(Zarar, birşeye dahil olan eksikliktir ki, hastalık veya körlük, topallık gibi sakatlık demektir Nitekim anadan doğma a´maya ve pek zayıf hastaya darir denilir Mühimmat ve levazım tedarikinden âciz olmak da bu mânadadır Binaenaleyh zararlılar; dertli, sakat, âciz, özürlülerdir Bunların gayrı olan gayr-i uli-z zarar ise, sahih, salim ve kadir olanlar demek olur ET) ZARAR-I ÂMM Umumla ilgili zarar ZARAR-I BEYYİN f Meydanda ve âşikâr olan zarar ZARAR-I HASS Bir veya bir kaç şahsa âit olan zarar ZARAR-I MAHZ Fık: Kendisinin faydası yerine zararı olan ZARAR-I MA´NEVÎ Huk: Tazminat Manevî zarar ve ziyan ZARAR-DİDE f Zarar görmüş olan Ziyana, kayıba, noksanlığa uğramış olan ZARB (Bak: Darb) ZARF Kap, kılıf Mahfaza * İçine mektup konulan kılıf kâğıt * Gr: Bir fiilin veya bir sıfatın veya başka bir zarfın mânasına "yer, zaman, mâhiyyet" (Nicelik, nitelik) gibi cihetlerden başkalık katan vasıflarını belirten kelime ZARF-I MEKÂN Mekân gösteren kelime ("Burada, dışarda, içerde" gibi) ZARF-I ZAMAN Gr: Zaman gösteren kelime ("Erken, geç" gibi) ZARFİYYET Gr: Kelimenin zarf olması hâli, bir kelimenin zarf olarak kullanılması ZARÎ Kanı durmayan damar ZARİ´ Hurma ağacının dikeni ZARİ´ (Zer´ den) Ekin eken Çiftçi ZARİ f Ağlayıp sızlama * Hakirlik ve itibarsızlık ZARİB (C: Zırâb) Bir ucu keskin yerli taş * Küçük tepe ZARİF(E) Zarafetli İnce ve nâzik tavırlı Güzel Şık İnce nükteli * İnce nükteli ve güzel tâbirlerle konuşan ZARİF-ÜT TAB´ İnce, zarif tabiatlı, güzel huylu ZARİFANE f Zariflikle, incelikle, zarif olana yakışır surette ZARİFE Fazla ve lüzumsuz söz ZARİH (Darih) Mezar, kabir Türbe ZARİR (C: Ezırre-Zırrân) Kaba, sert yapılı ve muhkem yer ZARİS Taşla yapılmış kuyu ZARİYAT Kırıp ufalayan, toz duman edip götüren kuvvetler * Velud kadınlar (Bak: Zerv) ZARİYAT SURESİ Kur´an-ı Kerim´in 51 suresidir Mekkîdir ZARR Zarar ZÂRR Zarar veren, zararlı ZARR Soğuktan dolayı suyun donması ZARR´ (Darrâ´) Şiddet Keder, mihnet, sıkıntı ZARURAT (Zaruret C) Zaruretler Sıkıntı ve muhtaçlıklar ZARURET Çaresizlik Muhtaçlık Sıkıntı Yoksulluk ( $ kaidesi, yâni: "Zaruret, haramı helâl derecesine getirir" İşte şu kaide ise, küllî değil Zaruret, eğer haram yoluyla olmamış ise, haramı helâl etmeye sebebiyet verir Yoksa, su-i ihtiyariyle, gayr-ı meşru sebeblerle zaruret olmuş ise, haramı helâl edemez, ruhsatlı ahkâmlara medar olamaz, özür teşkil edemez Meselâ: Bir adam su-i ihtiyariyle, haram bir tarzda kendini sarhoş etse; tasarrufatı, ulema-i Şeriatça aleyhinde câridir, mâzur sayılmaz Tatlik etse, talâkı vâki olur Bir cinâyet etse, cezâ görür Fakat su-i ihtiyariyle olmazsa, talâk vâki olmaz, ceza da görmez Hem meselâ, bir içki mübtelâsı, zaruret derecesinde mübtelâ olsa da, diyemez ki: "Zarurettir, bana helâldir" S)(Meşakkat teysiri celb eder Yâni: Suubet, sebeb-i teshil olur ve darlık vaktinde vüs´at gösterilmek lâzım gelir Karz ve havale ve hacr gibi pek çok ahkâm-ı fıkhıyye bu asla müteferri´ dir Ve fukahanın ahkâm-ı şer´iyyede gösterdikleri ruhas ve tahfifat hep bu kaideden istihraç olunmuşturŞu kadar var ki hakkında nass-ı kat´i bulunan, meselâ yapılması her halde kat´iyyen memnu bulunan bir hususda meşakkat özrile o nassın hilâfı irtikâb olunamaz Orada meşakkat, teysiri celb etmezBu kaide, Eşbah´da $ diye münderiçtirZaruretler, memnu olan şeyleri mübah kılar Yâni: İşlenmesi men ve nehy edilmiş bazı şeyler vardır ki, bunları yapmak, zaruret halinde mübah hükmünde olur, bundan dolayı yapan muahaza edilmez Muteber bir ikraha mebni başkasının malını itlâf veya açlıktan helâk havfından dolayı başkasının taamını rızası olmaksızın yemek gibiMaamafih haram ve memnu olan şeyler, üç nevidir Birincisi: Memnuiyeti aslâ sâkıt olmayan muharremattır Başkasını zulmen öldürmek veya başkasının haksız yere bir uzvunu kesmek gibi İkincisi: Aslâ sâkıt olmayıp zaruret vaktinde ruhsata mahal olan muharremattır Başkasının malını itlâf gibi Üçüncüsü: Zaruret halinde memnuniyeti sâkıt olan muharremattır Meyte gibi temiz olmayan bir şeyi yemek gibiBu kaide, Eşbah´da $ diye münderiçtir ve arz olunduğu üzere her memnua şâmil değildir Ist Fık K) ZARURÎ (Bak: Zaruriyye) ZARURİYYAT (Zarurî C) Mecburi işler İster istemez olan işler ZARURİYYAT-I DİNİYYE İman edilmesi zaruri olan dinin esasları, (Allah Teâlâya, Âhiret gününe, Meleklere, Peygamberlere, Kitaplara ve hayrın ve şerrin Allah´tan olduğuna inanmak) ZARURİYYAT-I NÂŞİE Bir şeyin kendisinde bulunması zaruri olan ve ondan ayrılması mümkün olmayan ve zâti hassadan meydana gelen zaruretler ZARURİYYE (Zarurî) Mecburî İster istemez olacak iş İhtiyarî olmayan, mecburî olan ZAR ZAR f Hazin hazin, yanık yanık, (sesle) ağlıya ağlıya |
Osmanlıca Sözlük Lügat Z Harfi |
11-04-2012 | #7 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlıca Sözlük Lügat Z HarfiZ Harfi ZA´T Boğmak Boğazlamak ZÂT Hürmete lâyık kimse * Kendi Öz, asıl * Ehil Sâhib (Zu´nun müennesi) ZÂT-ÜL BEYN İki kişi arasındaki düşmanlık ZÂT-ÜL CENB Yan zarı iltihab Akciğer zarı iltihabı ZÂT-UL ESMÂR Meyve veren Meyveli ZÂT-UL HAREKE Kendi kendine hareket eden cisim Aslında hareketli olan cisim Otomatik ZÂT-UL İLKAH-İ ZÂHİRE İlkahı (döllenmesi) çiçek vâsıtasıyla olan nebat ZÂT-ÜL MATÂLİ´ Birkaç matlâı bulunan akaside ZÂT-ÜR RİE Akciğer zarı iltihabı ZÂTEN Esâsen, aslında, asıl olarak ZÂTÎ (Zâtiyye) Zâta mensub Kendisine âit, ile alâkalı, hususi Özel ZÂTİYYAT şahsiyetler Zâta mahsus işler ZÂTÜLBEYN (Zât-ül beyn) İki kişinin arasında olan düşmanlık ZÂTÜLCENB (Zât-ül cenb) Tıb: Akciğer zarı iltihabı Akciğer veremi ZÂT-ÜZ-ZEVC Kocası olan kadın ZAUN Yük devesi ZAV´ Aydınlık Işık ZAV´-UŞ ŞEMS Güneş ışığı ZAVABIT (Zâbıta C) Kaideler Nizamlar, usuller ZAVAHİR (Zâhir C) Görünüş Dış görünüş * Göze çarpan yerler Yüksek yerler ZAVARİB Nabız damarları ZAVİYE Köşe * Küçük tekke * İki çizginin birleşmesi ile hasıl olan köşe, şekil * Mat: Birbiriyle kesişen iki satıh veya iki çizginin birleştiği yerde meydana gelen açıklık Açı Açı ölçü birimi 360 eşit parçaya bölündüğü takdirde "derece", 400 eşit parçaya bölündüğü takdirde "grat" tır ZAVİYETÂN (ZAVİYETEYN) İki zaviye İki açı ZAY´A (C: Zıyâ´) Geliri olan bina * Tarla Çiftlik * Binasız arsa ZAYA´ Elden çıkma, yok olma ZAYAN Yasemin çiçeği ZAY´AT Kaybolma, kaybetme ZAYF Misafir Gelip geçen ZAYH Çok sulu süt ZAYH İncir ağacı ZAYİ´ (Ziya´ dan) Elden çıkan Kaybolan Yitik Zarar, ziyan ZAYİÂT Zarar ve ziyanlar Yitikler ZAYİG Mail, eğik, eğilmiş ZAYİGA Meyledici, eğilen ZAYİL Uzun etekli gömlek * Uzun kuyruklu at (Müe: Zâyile) ZAYR Mazarrat, ziyan ZAYVEN (C: Zayâvin) Yaban kedisi * Erkek kedi * Hırçın ve vahşi adam ZA´ZA´ Bir şeyi parça parça etmek * şiddetle esen yel ZA´ZAA şiddetle hareket ettirmek, sarsmak ZA´ZAA-İ ESNÂN Dişlerin şiddetle birbirine vurması ZA´ZAA Doldurmak * Ayırmak * Rüzgâra savurmak |
Osmanlıca Sözlük Lügat Z Harfi |
11-04-2012 | #8 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlıca Sözlük Lügat Z HarfiZ Harfi ZE Kur´an alfabesinde onbirinci harftir ve ebcedi kıymeti 7´dir ZE´A´ Bölükler, fırkalar ZEAL İnkârdan sonra ikrâr etmek ZEAM Tamâ, hırs ZEAMET Şeref, şan Riyaset * Yetiştirdikleri hayvanları ile birlikte harbe iştirak eden ve Sipâhi denen Osmanlı askerine öşrü alınmak üzere verilen en büyük timâr ZE´B Ayıp * Reddetmek Hor ve hakir etmek, kepaze yapmak ZEBAB Karasinek (Bak: Zübab) ZEBAN f Dil, lisan, lügat, lehçe ZEBAN-ÂVER f Düzgün konuşan, düzgün söz veya şiir söyleyen * Dile getiren ZEBAN-DIRAZ f Dil uzatan, atıp tutan ZEBANE f Terazi gibi bazı âletlerin dili andıran parçaları * Alev ZEBANEKEŞ f Alevlenen, alevli ZEBANEŞ Onun dili ZEBANİ Cehennem´de vazife gören melek ZEBANİYÂN f (Zebaniye) Zebaniler Cehennemlikleri Cehennem´e atmaya vazifeli melekler ZEBANİYE Azap melekleri ZEBANZED f Ata sözü, darb-ı mesel * Alışılmış, her zaman söylenen söz ZEBAYİH (Zebiha C) Kurbanlık hayvanlar ZEBB Üzüm kurutmak ZEBB Men ve defetmek Kovmak * Yaban sığırı ZEBEB Kaşın kıllı ve yoğun olması ZEBED (C: Ezbâd-Zübed) Köpük * Kir ve pas, tüfl ZEBER f Üst ZEBERCED Zümrüd cinsinden ve onun kadar kıymetli olmayan, sarımtırak yeşil, cam parlaklığında kıymetli taş ZEBERDEC Zeberced taşı ZEBERDEST f En üstün, galib, hâkim, âmir * Mâhir ZEBERDESTÎ f Maharetlilik, ustalık * El üstünlüğü, üstünlük, galibiyet ZEBERİN f Üstteki ZEBG Yaramaz huy, kötü alışkanlık ZEBH Kesme, boğazlama Kurban kesme (Boğazlanmış veya boğazlanacak hayvana da "zebiha" denir) ZEBİB Kuru üzüm Kuru incir * Yılan veya akrep gibi hayvanların zehiri ZEBİH Kesme, boğazlama Kesilecek hayvan * Hz İsmail´in (AS) ve Hazreti Muhammed´in (ASM) babası Hz Abdullah´ın lâkabı ZEBİHA Boğazlanmış veya kesilecek hayvan (Bak: Zebh) ZEBİHEYN İki kurban ZEBİL Fışkı, gübre * Pislik ZEBİR Sıkıntı, mihnet * Yazılmış şey Mektup ZEBK Yolmak ZEBL İnce belli olmak * Çiçeğin solması * Deniz kaplumbağasının sırt kemiği ZEBN Şiddetle def´etmek * Devenin çifte vurması ZEBR Kitab Cüz Kitap yaprağı * Yazı yazma * Söz Yazı * Akıl, zekâ * Kuvvetli, sağlam, şiddetli adam * Men´eylemek ZEBREC Ziyne, süs ZEBTEL Kısa boylu ZEBUN f Zayıf, güçsüz, âciz * Alışverişte aldanan ZEBUNÎ f Zayıflık, güçsüzlük, âcizlik ZEBUN-KUŞ Düşkünleri ezen Zâlim Gaddar ZEBUR Kitap Mektub * Peygamber Hz Dâvud´a (AS) vahiy ile gelen mukaddes kitabın adı ZEBZEB Uzun gemi ZEBZEB (C: Zebâzib) Adam zekeri ZEBZEBE Muallâkta kalma * Mütereddit * Titreme * Asılı bir şeyi havada oynatmak |
Osmanlıca Sözlük Lügat Z Harfi |
11-04-2012 | #9 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlıca Sözlük Lügat Z HarfiZ Harfi ZE´C şiddetle emme, yutma * Doldurmak ZECA (Zecven - Zeccâ - Eczâ) Sevketmek, yürütmek * Def etmek ZECA´ Hüküm geçmek * Kolaylık ZECC Süngünün arkasıyla vurmak * Atmak * Deve kuşunun yelmesi ZECCA´ Adımı birbirinden uzak olan ZECCAC Şişeci Camcı Sırça işleri yapan ZECEC Kaşın uzun ve ince olması ZECEL Avaz, ses, savt * Mübâlağa ile çağırmak ZECL Atma ZECME Kelime ZECR Menetme, engel olma Nehyetme * Zorlama, zorla yaptırma * Önleme Sıkma * Kovma Eziyet etme * Angarya olarak çalıştırma * Köpek balığı * Çağırma * Sürme ZECRE Çağırmak, bağırmak, sayha * Men´etmek, engel olmak ZECREN Zorlayarak, zorla * Ceza olarak * Engel olarak, menederek ZECRÎ Cebren, zorlayıcı olarak ZED f Vurma, dövme ZED "Vurucu, vuran" mânasına gelir ve birleşik kelimeler yapılır Meselâ: Guş-zed $ : Kulağa çalınan Zeban-zed $ : Yayılmış söz ZEDE (Zed) f Birleşik kelimeler yapılarak, "vurulmuş, çarpılmış, tutulmuş" manalarına gelir Meselâ: Musibet-zede $ : Musibete uğramış ZEDEGÂN (-zede C) f Tutulmuşlar, çarpılmışlar, uğramışlar mânalarına gelir ve birleşik kelimeler yapılır ZEDERGÂH (Bak: Zidergâh) ZEELAN Yab yab yürümek ZEFER Kötü koku ZEFER Ağaca vurulan payanda, destek ZEFERAT Soluk almalar ZEFF Kişinin nikâhlısını kocasına teslim etmek ZEFİF Çabuk davranan Çevik * Deve kuşunun yelmesi * Gelini kocasına göndermek * Hızla gitmek ZEFİR Çok şiddetli ses * Hıçkırıkla nefes vermek Göğüs geçirmek * Ağlatmak * İnlemek * Ateş gürültüsü * Eşek anırtısının evveli * Belâ ZEFİRR Uzun boylu yiğit * Kuvvetli deve ZEFN Raksetmek, dansetmek ZEFR Yükseltmek * Yük getirmek ZEFUR Kir, pas, vesah ZEFZEFE Titreme, sarsılma |
Osmanlıca Sözlük Lügat Z Harfi |
11-04-2012 | #10 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlıca Sözlük Lügat Z HarfiZ Harfi ZEGAB Kuş yavrusunun üstünde olan sarıca tüyler ZEGAN f Çaylak ZEHAB Gitmek * Zihnen bir yola sapmak Yanlış düşünce Bir fikre uymak Zan ZEHADET Dünyadan, yâni nefsanî, fani ve fena şeylerden çekinmek Zâhidlik Sıkı sıkıya dine bağlılık ZEHAİR (Bak: Zahair) ZEHARİF (Zuhruf C) Yalancı süsler, yaldızlar, gösterişler * Sahte süsler ZEH-DAN f Döl yatağı, rahim ZEHDER Çakır doğan * Doğan yavrusu * Bir atın adı ZEHEB Altın ZEHEB-İ ZÂİB Eriyen altın ZEHEBÎ Altına ait Altından yapılma ZEHEN (C: Zehân) Zeyreklik, akıllılık * Hıfz * Kuvvet ZEHEM Yağlı ve kirli olmak ZEHER (C: Ezhâr-CC: Ezâhir) Çiçek ZEHF Yeynilik, hafiflik ZEHİ (Bak: Zihi) ZEHİB Altın sürülmüş, yaldızlı ZEHİD Az, kalil ZEHİM (C: Zühüm) Yağlı ve kirli ZEHK Helâk olmak, mahvolmak * Bâtıl olmak * Okun nişanı aşıp geçmesi * Çıkmak, huruç * Derin kuyu ZEHK Yorulmak ZEHL (Bak: Zahl) ZEHL Dalgınlıkla unutma, geciktirme İş çokluğundan sonraya bırakma * Kasden unutma ZEHLUL İyi at ZEHNA´ Düzgün * Süs, ziynet ZEHR(E) Çiçek şükufe ZEHR (Zehir) f Zehir, ağu, semm ZEHR-İ KATİL Öldürücü zehir ZEHRA (Müe) Ay gibi parlak olan Çok parlak ve safi, berrak ZEHR-AB f Acı su ZEHR-ABE f Acı ve zehir gibi su Zehirli su * Mc: Acı, acılık ZEHR-ALUD f Zehirli Zehir karışmış ZEHR-AMİZ f Acı, zehirli ZEHRAVAN (Zehrâveyn) İki parlak şey * Kur´an-ı Kerim´de Sure-i Bakara ile Âl-i İmran Surelerine birlikte verilen isim ZEHR-BAR f Pek acı, zehir saçan ZEHR-BAZ Zehir veren Zehir yapan * İmandan ayıran ZEHRE (C: Ezhâr) Çiçek * Beyaz, berrak Süs, ziynet ZEHRE f Kahramanlık, yiğitlik * Öd Safra ZEHREÇÂK f Çok korkmuş, ödü patlamış ZEHREDÂR (C: Zehredârân) f Yiğit, cesur, yürekli, cesaretli ZEHR-EFŞAN f Zehir saçan ZEHR-HAND f Acı acı gülme ZEHRİN f Pek acı, zehir gibi ZEHR-NAK f Zehirli, ağulu ZEHUK (Zehak) Boş, beyhude Bâtıl Zâil, yok olan ZEHV Bâtıl * Yalan * Fahirlenmek, gururlanmak, tekebbürlenmek * Güzel manzara * Taze ot * Otun çiçeği * Titremek * Yürümek * Yel esmek * Alacalanmış hurma koruğu ZEHZEHE "Zehi zehi" demek ZEİM Ayıplanmış ZEİR Aslan kükremesi ZEİR Öncü, çeri kimse |
Osmanlıca Sözlük Lügat Z Harfi |
11-04-2012 | #11 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlıca Sözlük Lügat Z HarfiZ Harfi ZEKÂ Çabuk anlama ve bilme kabiliyyeti Fehim ve idrakte çabuk olma * Ateşin alevlenmesi * Güzel koku alma ZEKÂ Saflık, duruluk * Hâl düzgünlüğü ZEKÂB f Yazı mürekkebi ZEKAN (C: Ezkân) İki çenenin birleştiği yer ("Enek" de derler) ZEKÂRET Erkeklik ZEKÂT Nisab miktarı mala, paraya sahib olan Müslümanın kırkta birini fakirlere sadaka vermesi ve bu verilen sadaka Ziyadeleşme, artma * Temizlik Taharet (Bak: Sadaka, Nisab)( $ Bu kelâmın mâkabliyle nazmını icab ettiren münasebet ise: Namaz $ Yani dinin direği ve kıvamı olduğu gibi, zekât da İslâmın kantarası, yani köprüsüdür Demek; birisi dini, diğeri asayişi muhafaza eden İlâhî iki esastırlar Bunun için birbiriyle bağlanmışlardır İİ)(Zekât ile sadakanın lâyık oldukları mevkilerini bulmak için bir kaç şart vardır:1- Sadakayı vermekte israf olmaması2- Başkasından alıp başkasına vermek suretiyle halkın malından olmayıp kendi malından olması3- Minnetle in´âmın bozulmaması4- Fakir olmak korkusu ile sadakanın terk edilmemesi5- Sadakanın yalnız mala ve paraya münhasır olmadığı bilinmesi ile ilim, fikir, kuvvet, amel gibi şeylere de muhtaç olanlara sadakanın verilmesi6- Sadakayı alan adam, o sadakayı sefahette değil, hâcât-ı zaruriyyesinde sarfetmesi lâzımdır İİ)(Sadakalar kimlerin hakkıdır, bu cihete gelince, emr ü teşvik olunduğunuz infak u sadakat $ Allah yolunda tutulmuş, din uğrunda ilme, cihada vakf-ı nefs etmiş, $ Yeryüzünde şuraya buraya gidemiyen, yani Allah yolunda meşguliyetlerinden veya maraz ve acz gibi bir maniadan dolayı nafakalarını kazanmağa iktidarları olmayan o fakirler içindir ki $ hallerini tecrübe etmeyen cahil, onları $ taaffüflerinden, yani istemeğe tenezzül etmeyip tahammül ve tecemmül ile iffetlerini muhafaza ve ibraz eylediklerinden dolayı, zengin zanneder $ Sen onları simalarıyla, dikkat edildiği zaman hallerinde görülecek edeb ü nezahet, yüzlerinde müşahede olunacak âsâr-ı fakr u zaruret gibi alâmetleriyle tanırsın $ İnsanlardan dilenmezler, hele $ ilhah-ı ısrar ile hiç dilenmezler, olsa olsa pek muztar kaldıkları zaman ehline ifham-ı hâl ederlerBu âyet, Ashab-ı Suffa tesmiye olunan fukara-yı Muhacirîn hakkında nazil olmuştur ki; dörtyüz kişi kadar vardılar Medine´de ne bir meskenleri, ne aşiret ve akrabaları, hiçbir şeyleri yoktu, daima Mescid-i Nebeviyeye mülazemet ederler, mescidin sofasında ikamet eylerler, ilm-i Kur´an tahsil ederler, mevâız ve tedrisat-ı Peygamberîyi istimâ´ ile müstefid olurlar, hep oruçlu bulunurlar Hâsılı; ilm ü ibadete hasr-ı evkat ederler ve her ne zaman bir gaza olursa giderlerdi Bunlar Medrese-i Risalet´in Allah yoluna vakf-ı nefs etmiş talebesiydilerİbn-i Abbas Hazretlerinden vaki olan rivayete göre birgün Resulullah (ASM) Ashab-ı Suffa´nın başlarına durmuş, hallerini nazar-ı tedkikten geçirmişti Fukaralıklarını, çekmekte bulundukları zahmetleri gördü ve kalblerini tatyib edip buyurdular ki: "Ey Ashab-ı Suffa! Size müjdeler olsun ki, her kim şu sizin bulunduğunuz hal ü sıfatta ve bulunduğu halden razı olarak bana mülaki olursa o benim refiklerimdendir " İşte bu âyet de bunlar dolayısiyle nâzil olmuştur Ve fakat hükmü âmmdır Allah rızası için düşmana karşı nöbet bekleyen veya Allah rızası için medreselerde dirsek çürüten veya Allah rızası için hidemât-ı âmmeye vakf-ı nefs eden ve bu ahval içinde malı mülkü yok, muhtaç olmakla beraber nafakasını kesbe vakit bulamayan veya kudreti yetişemiyen fukara-yı mü´minîn bu âyetin hükmünde dâhildirler Bunlar infakat ü sadakatın en güzel masrıfını teşkil ederler ET) ZEKÂVET Zeki oluş Zeyreklik Çabuk anlama ve kavrama Keskin anlayış ZEKEN İlim, feraset ZEKER (C: Zükrân - Zükur - Zikâr - Zikâre) Erkek * Erkeklik organı ZEKERİYYA (AS) Benî İsrail peygamberlerinden ve Hz Süleyman Aleyhisselâm´ın neslindendir Beytül-Makdis´de Tevrat yazan ve kurban kesen reis idi Zevcesi, Hz Meryem´in teyzesi idi Benî İsrail´in büyüklerinden olan İmran namındaki zatın karısı Hanne, Zekeriyya (AS) ın karısının kardeşidir Hz Meryem İmran kızı ve Hanne´den doğmuştur Zekeriyya Aleyhisselâm´ın himayesinde büyümüştü Sonradan Yahya isminde oğlu dünyaya geldi Yahudiler Zekeriyya´ya (AS) iftira ederek onu şehid ettiler Kur´an-ı Kerim´de yedi defa ismi geçer (Bak: Yahya AS) ZEKEVAT (Zekât C) Zekâtlar ZEKİ(YE) Hâlis Temiz Hali temiz olan ZEKİ(YE) Zekâ sahibi Çabuk anlayışlı ZEKİK Yazının satırlarının sık olması * Yürürken kişinin adımlarının bibirine yakın olması ZEKİR Unutmayan Hâfızası kuvvetli ZEKİYY Tâhir ve pâk kimse Temiz insan ZEKK Zayıf * Yürürken adımların birbirine yakın olması ZEKUN Sivri ve sarkık enekli ZEKURET Erkeklik ZEKVE Tamamlamak Kesmek ZEKZEKE Çirkin ve yaramaz huylu olmak |
Osmanlıca Sözlük Lügat Z Harfi |
11-04-2012 | #12 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlıca Sözlük Lügat Z HarfiZ Harfi ZELA´ Ayağın altında ve üstünde; elin ise arkasında olan yarık ZELAHLAH (C: Zelahlahât) Büyük çanak * Aceleci ve uzun boylu adam * Derin olmayan ırmak ZELAK (Zelk) Yolmak (tıraş gibi) * Sürçmek Ayağın kayması ZELAK Sülük ZELAKA (İzlâk - Zellâka) Fasâhat, kolaylık ve lisan inceliği, keskinlik Nutkun güzel ve çabuk olması * Tecvidde: Keskin olarak çıkan $ harflerinin ismi Bunlara müzlika harfleri de denir ZELALET Alçaklık, hakirlik, horluk Zillet ZELAZİL Zelzeleler Yer sarsıntıları ZELAZİL (Zilzil C) Uzun etekler ZEL-CEDD Kudret, kuvvet, azamet ve büyüklük sâhibi (Bak: Cedd) ZEL-CUD Bol bol ihsan eden, cud ve cömertlik sahibi ZELEC Kaymak yer ZELEF Burnun küçük ve ucunun, gerisine eşit olması (O burun sahibine "ezlef" derler) (Müe: Zülefâ) ZELEFE (C: Zulef) Pâk ve ruşen nesne, parlak ve temiz cisim * Kaypak, düz yer ZELEL Eksiklik ZELEME Keçinin boğazı altında sarkık olan kıllar (Müz: Ezlem Müe: Zelmâ) ZELH Bir ok atımı yer * Islaklığından dolayı ayak kayan yer ZELİC (Ayak) kaymak ZELİF Adımını atmak ZELİK Düşük oğlan, sakat çocuk ZELİL Sürçüp düşen * Yanılan ZELİL Hor, hakir, alçak Aşağı tutulan ZELİLÂNE f Alçakça Hakir ve aşağılık kimselere yakışır şekilde ZELİLÎ Hakirlik, horluk, zelillik, alçaklık ZELK(A) Sürçme, kayma ZELL Yanlışlık yapma, yanılma * Ayağı sürçme, kayma ZELLAT (Zelle C) Yanılmalar, yanlışlar * Sürçmeler, kaymalar * Hatalar ZELLE(T) Sürçme, sürçüp kayma * Yanılma Yanlış Ufak suç ZELLET-ÜL KARİ´ Okuyanın yanılması Namaz içinde, kırâat esnasındaki yapılan yanlışlık ZELUH Kaypak yer ZELUL Yumuşak huylu Sert başlı olmayan İtaatlı ve râm olan * Hecin devesi * İnsanların emrindeki yeryüzünün hâli ZELULÎ Başı yumuşak Dayanıklı Sabırlı, tahammüllü ZELZAL (Zülzâl) Sarsıntı Zelzele Deprem Sarsılma (Bak: Zilzal) ZELZELE Yer sarsıntısı * Sarsma(Sual : Mâdem bu zelzele musibeti hatâların neticesi ve keffaret-üz-zünubdur Mâsumların ve hatâsızların o musibet içinde yanması nedendir Adâletullah nasıl müsaade eder Yine manevî cânipten elcevab: Bu mes´ele sırr-ı kadere taalluk ettiği için, Risale-i Kader´e havale edip yalnız burada bu kadar denildi: $ Yani: "Bir belâ, bir musibetten çekininiz ki, geldiği vakit yalnız zâlimlere mahsus kalmayıp mâsumları da yakar"Şu âyetin sırrı şudur ki: Bu dünya bir meydan-ı tecrübe ve imtihandır ve dâr-ı teklif ve mücahededir İmtihan ve teklif, iktizâ ederler ki, hakikatlar perdeli kalıp, ta müsabaka ve mücahede ile Ebubekirler, A´lâ-yı İlliyyîne çıksınlar ve Ebucehiller, esfel-i sâfilîne girsinler Eğer mâsumlar, böyle musibetlerde sağlam kalsaydılar, Ebucehiller, aynen Ebubekirler gibi teslim olup, mücahede ile mânevi terakki kapısı kapanacaktı ve sırr-ı teklif bozulacaktıMâdem, mazlum, zâlim ile beraber musibete düşmek hikmet-i İlâhîce lâzım geliyor Acaba o biçâre mazlumların rahmet ve adâletten hisseleri nedir Bu suale karşı cevaben denildi ki: O musibetteki gazab ve hiddet içinde onlara bir rahmet cilvesi var Çünki o mâsumların fâni malları, onların hakkında sadaka olup, bâki bir mal hükmüne geçtiği gibi, fâni hayatları dahi bir bâki hayatı kazandıracak derecede bir nevi şehâdet hükmünde olarak, nisbeten az ve muvakkat bir meşakkat ve azaptan büyük ve dâimî bir kazancı kazandıran bu zelzele, onlar hakkında aynı gazab içinde bir rahmettir S) ZELZELET-ÜS SÂA Kıyamet sarsıntısı Kıyamet kopması ânında meydana gelecek olan çok müthiş zelzele ZELZİL Ev içinde olan mal, mülk ve eşya ZE´M Katı, şiddetli, şedid * Hacet, ihtiyaç * Mevt, ölüm ZE´M Tahkir etmek, hakaret etmek * Ayıplanmak ZEMA´ Tenbel olmak * Dehşetli olmak * Acele etmek * Yırtmak * Alçak insan, kötü insan ZEMAHŞERÎ (Hi: 467-538) Türkistan´da Harzem´in Zemahşer köyünde doğdu Hanefî fukahasındandır Fevkalâde iktidar ve faziletine rağmen bir zamanlar itikadça Mu´tezile´den olmuştu Meşhur bir ilm-i belâgat âlimidir ZEMAİM (Zemime C) Kötü haller Beğenilmeyen, sevilmeyen hal ve hareketler ZEMAM (Bak: Zimam) ZEMAN Zaman, devir, vakit, çağ, mevsim, mehil(Levh-i Mahv-İsbat ise, sâbit ve dâim olan Levh-i Mahfuz-u Azam´ın daire-i mümkinatta, yâni mevt ve hayata, vücut ve fenâya daima mazhar olan eşyada mütebeddil bir defteri ve yazar bozar bir tahtasıdır ki, hakikat-ı zaman odur Evet herşey´in bir hakikatı olduğu gibi, zaman dediğimiz, kâinatta cereyan eden bir nehr-i azimin hakikatı dahi Levh-i Mahv-İsbat´taki kitabet-i kudretin sahifesi ve mürekkebi hükmündedir S) ZEMAN-I MEDİDE Pek uzun zaman ZEMAN-I VUSÛL Varma zamanı ZEMANE f şimdiki zaman * Vakit, devir * Tâlih, baht, şans ZEMANEN Zamanca, zaman bakımından * Vaktinde, vaktiyle ZEMANE(T) Belâ, musibet, âfet * Bedenin bir azası eksik veya kötürüm olma ZEMANÎ Zamanla ilgili, zamana ait ZEMANİYAN f İnsanlar Beşer ZEMAR Kamışa (ney´e) üfleyen ZEMARE Savt, ses, sayha, bağırış, çığlık ZEMCA Kuş kuyruğunun çıktığı yeri ZEMCERE (C: Zemâcir) Şiddetle çağırmak ZE´ME Şiddetli ses, çığlık * İhtiyaç, hâcet ZEME (C: Zemmâm) Suyu az olan kuyu * Tenbellik ZEMEC Gadap etmek, hiddetlenmek, kızmak * Doldurmak ZEMEL Bir yanı üzerine çöküp öbür yanını yukarıya kaldırarak koşmak * Devenin ayağına ârız olan aksaklık * Su tulumunun sarkması ZEMEN Zaman, vakit ZEMER İnce saçlı * Bahadır, kahraman, yiğit kimse ZEMEYAN Acele ZEMHA Yaramaz huylu, bahil kimse ZEMHARE (C: Zemâhir) Ok ZEMHERİ(R) Karakış dönümünden (12 Aralıktan) 31 Ocağa kadar olan şiddetli soğuk devresi ZEMİL Tez, hızlı, seri * Deve yürüyüşünden bir çeşit ZEMİL Bir adamın hayvan üzerinde iken ardına binmiş olan adam ZEMİM Burun suyu, sümük * Koç ve teke zekerinden akan bevl * Koyun emziğinden akan süt ZEMİME Zemme müstehak olan Beğenilmeyen kötü hal ve hareket ZEMİN Kötürüm kimse ZEMİN f Yer Yeryüzü* Meydan Satıh * Tarz Eda *Mevzu ZEMİN-İ ŞURE Çorak yer ZEMİN-BUS (Saygı ve hürmetten dolayı) yeri öpme ZEMİN-DÂR (C: Zemindârân) f Hâkim Vâli ZEMİN-KUB f İkide bir ayağını yere vuran çengi, rakkase * Yer tepici olan at, deve, katır ve benzeri hayvanlar ZEMİN Ü ZAMAN Vakit ve yer * Münasebet Mevzuya veya mes´eleye olan uygunluk, hâl, vaziyet ZEMİR Bahadır, kahraman, yiğit ZEMİSTAN f Kış Kış mevsimi ZEMİSTANÎ f Kışlık Kış mevsimine ait ZEMK Sakal yolmak (Yolunan sakala "zemika" veya "mezmuka" derler) ZEMKA Kuşun kuyruğunun bittiği yer ZEML Atın, davarın neşeli yürüyüşü * Yük yüklemek * Refik Arkadaş ZEMM Birisinin ayıplarını söylemek, çekiştirmek Kötülemek, yermek Ayıplamak ZEMMÂM Ayıplayıcı, zemmedici, kötüleyici ZEMMAR Düdük çalan ZEMN Kötürüm olmak ZEMR Düdük çalmak ZEMR Savaşmak * Bir nesne ile kandırmak ZEMU´ (ZEMİ´) Aceleci ve seri kimse * Sıçraması birbirine yakın olan tavşan ZEMZEM Çok mübarek bir su * Kâbe-i Mükerreme´nin yanındaki maruf kuyu (Süryanicede Zem: Dur, gitme mânasınadır Vaktiyle Hz Hacer, oğlu İsmail´in (AS) ayağı altından su çıkıp aktığını veya bu kuyunun çok çok akmağa başladığını görünce, "zem zem" diye söylemesi ile kuyunun akması kesilmiş ve bu vecihle kuyu bu ismi almıştır) *Kelimenin lügat manası: Yavaş yavaş teganni ve terennüm eylemek, hafif ve yavaş yavaş türkü söylemek * Çok bol ZEMZEME Nağme, hoş ses Uzun uzadıya gürleyerek seslenmek Geniz ve boğaz ile ezgili ses çıkarmak Yavaş yavaş geniz ve boğazdan ses çıkararak türkü veya şarkı söylemek * Cemaat ZEMZEME-DÂR f Ahenkli ZEMZEME-PİRÂ f Şarkı söyleyen, terennüm eden |
Osmanlıca Sözlük Lügat Z Harfi |
11-04-2012 | #13 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlıca Sözlük Lügat Z HarfiZ Harfi ZEN f Kadın, nisa ZEN f Vuran, kesen, atan mânalarına gelerek birleşik kelimeler yapılır (Zeden: Vurmak mastarında emir köküdür) Lâf-zen $ : Söz atan, lâf atan ZENA´ Kısa boylu ve dar nesne * Sidiğini tutup işemeyen kişi ZENABİ Kuş kuyruğu * Deve burnundan akan sümük ZENABİL (Zenbil C) Zenbiller ZENABİR (Zünbur C) Eşek arıları ZENADIK (Zındık C) Zındıklar Allah´a ve âhirete inanmayan dinsizler İçten inanmayıp zâhiren mümin görünen münafıklar ZENADİKA (Zındık C) Zındıklar ZENAH (Zenâhdân) f Çene ZENAN Kadınlar ZENAN f "Vurarak" mânasına gelir ve birleşik kelimeler yapılır Meselâ: Ta´ne-zenan $ : Söverek ZENANE f Kadınla alâkalı, kadına mahsus Kadın işi ZENAV (Bak: Avzen) ZENB Suç, günah, kabahat ZENBAK Güzel kokulu bir çiçek Zambak * Yâsemin yağı ZENBEREK (Zenburek) f Hareket ettirmeğe yarıyan yay Saatin zenbereği * Hayvan üzerinde taşınan ve ateşlenebilen küçük top * Mc: Faaliyet ve harekete sebep olan şey ZENBERİYYE Büyük cins bir gemi * İri vücutlu, enli erkek ZENBİL İçine öteberi konulup elde taşımaya mahsus, sazdan örülmüş ve üst tarafında yine sazdan kulpları olan, ağzı geniş kap ZENBİLLİ ALİ EFENDİ Yavuz Sultan Selim Han ve Kanuni Süleyman devrinin meşhur Şeyh-ül İslâmı ve âlimidir Asıl adı Alâaddin Ali Cemâl Çelebi´dir Allah rızası ve Allah korkusundan başka birşey tanımaması sayesinde, pervasız hareketleri ile bir çok insanın hayatlarını koruyabilmiş, adaleti te´min etmiştir Sağlam dindarların sultanlara karşı nasıl metanet ve cesaret göstereceğine nümunelik bir zat olarak yaşamış, devlet reislerine istikameti gösterebilen bir İslâm kahramanı olmuştur Vefatı Mi: 1526 tarihine rastlar Karaman´lı olduğu söylenir ZENBUC Yabani zeytin ZENBUREK f Zenberek * Tar: Hayvan ile taşınan eski küçük toplar ZENC Siyah, kara ZENCEBİL Hoş kokulu bir baharat adı ZENCERE Parmakla fiske vurmak ZENCİ Siyah ırktan olan Siyâhi ZENCİR f Zincir ZENCİR-BEND f Zincire vurulmuş, zincirle bağlı mânasına gelir Eskiden azılı katiller ve deliler, zincirle bağlandıkları için bu tâbir meydana gelmiştir * Edb: Her mısranın son kelimesi, bir sonra gelen mısraın ilk kelimesini teşkil etmek şekliyle meydana getirilen manzumelere verilen addır Divan şâirleri arasında bunun yerine "Redd-ül acz an-is sadr", halk şâirleri arasında ise "Zincirleme" veya "Ayaklı koşma" denilirdiSafter-i âlemsin, senden hidâyet,Hidâyet menbaı dilde begayet,Begayet cemâlin nur-i beşâret,Beşâret gösterir hüsnün enveriEnver-i cihansın, senden münevver,Münevver sıfatın zât-ı mükerrer,Mükerrer eyledin dehri serâser,Serâser okunur kenz-i ekberi(Lâ) ZEND (C: Zinâd-Eznüd-Eznâd) Kolun bilekte olan mafsalı * Çakmak taşı ve demiri ZENDEKA Kâfirlik, dinsizlik (Zendeka sâhibine zındık denir Bazılarınca zındık; hem dinsiz, hem emvâl ve ezvacın iştirakine ve dehrin bekasına kail olan kimsedir) ZEN-DOST f Kadınların peşinde dolaşan, kadınlardan hoşlanan, zampara ZENEB Kuyruk ZENED f (Hâl sigası Zeden masdarından) Vuruyor, çarpıyor, tutuyor (meâlinde) ZENEK f Küçük kadın ZENEN Burundan sümük akıp durmak ZENG Zenci * Kir, pas * Zil ZENGÂR Bakır pası nev´inden bir mâden Boyacılar kullanılır Öldürücüdür Yeşil renktedir ZENGEL(E) f Çıngırak * Çan ZENH Yemeğin kokup bozulması ZENİM Soyu bozuk, soysuz Aslında o kavimden olmayıp sonradan ona katılan kimse * Aşağılık(Zenim, Zeneme´den müştaktır Zeneme, keçinin, koyunun boynunda, kulağı dibinde derisinden küpe gibi yumrucuklara yahut kulağı delinip de ucundan muallâk bırakılan sarkıntıya denir ve bu, her tarafa sallanır durur Lisanımızda o koyun veya keçiye küpeli denildiği gibi, Arapçada ise zenim denilir Mecazen: Dalkavuk veya kulağı kesik, kulağı küpeli tâbirlerindeki mânayı andırırİbn-i Cerir tefsirinde tafsil olunduğu üzere, târifinde şöyle denmiştir: Nesebi mülhak, piç, şer ile mâruf, kötü damgalı, fâcir ilâahir ET) ZENİN Sümük ZENK Bir taife adı ZENKA Dar sokak ZENME Keçinin kulağı ucunda küpe gibi sarkan kıllar * Devenin kulağından kesip ilişik koydukları parça ZENNA´ Sümüklü kadın * Hayzı kesilmiş olmayan kadın ZENNE Kadın kısmı * Eskiden orta oyununda kadın rolü yapan erkek sanatkârlar hakkında kullanılan bir tâbirdi Eskiden kadınlar, oyunda rol alamadıkları için erkekler kadın kıyâfetine girer ve oyunda kadın rolü yaparlardı ZENNUN Sümüklü ZENPARE f Zampara Zenperest ZENPEREST (C: Zenperestegân) f Kadına düşkün, kadın peşinde dolaşır ahlâksız kimse ZENTERE Darlık, şiddet ZENUB Sakaların su dağıttıkları bir kapdır ki; Kur´ân´da azabdan nasib mânasına istiare olunmuştur (ET) ZENYAN Men´etmek, engel olmak Kabul etmemek, reddetmek * Evmek, acele etmek * Rüzgârın sert esmesi |
Osmanlıca Sözlük Lügat Z Harfi |
11-04-2012 | #14 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlıca Sözlük Lügat Z HarfiZ Harfi ZER Sarı * Altın, akçe * Nöbet * Oruç * Çile ZER´ Ekilmiş Ekme Tohum ekme * Yetişmiş ekin ZER´ Çoğaltma * Halketme, yaratma * Tohum ekme * Ağzından dişlerin dökülmesi * Saç ağarması * Perde, hâil ZE´R Kerih görmek İğrenmek Nefret etmek ZER´ Yaratmak * Yere tohum saçmak ZER´ Ölçmek * Kederli ve tasalı olmak * Kalb * El yaymak * Kudret, kuvvet, tâkat ZE´R (ZEİR) Arslan kükremesi * Çağırmak ve kükremek mânâsına mastar ZERA´ İplik eğirmekte elleri çabuk olan ZERA´ Vahşi sığırın buzağısı * Tamâ, hırs, aç gözlülük ZERA Gölgelik, perdelik ZERAA Genişlik * Hız, sür´at ZERAB f Beyaz şarap * Yaldız mürekkep ZERABÎ (Zürbiye) (Zirbiye C) İftihar eden * Geniş, enli döşek, yatak ZERAF f Zürafa ZERAFE (ZÜRÂFA) (C: Zürâfât) Deveye benzer, boynu uzun ve art ayakları kısa bir hayvan Zürafa ZERAFÎ (Zerafe C) Zürafalar ZERAK Gök renkli Mavi ZERARE Saçılan şey ZERARÎ (Zürriyet C) Zürriyetler, kuşaklar, nesiller ZER-BAF Sırma dokuyan ZERBE Yüce avazlı, gür sesli olmak ZERD f Sarı * Soluk, solgun ZERD (Zered) (C: Zürud) Halka halka örülmüş savaşçı zırhı * Yutmak * Boğmak ZERDAB (Zerd-âb) f İrin, cerahat * Safra * Beyaz şarap ZERD-ÂLÛ f (Zerd: sarı; âlû: erik) Sarı erik, zerdali ZERDE f Safranla pişirilen bir çeşit pirinç tatlısı Safran, sarı renge boyadığı için bu ad verilmiştir Eskiden düğünlerde pişirilirdi * Safran * Yumurta sarısı ZERDEC Usfur çiçeğinin evvel çıkan sarı suyu ZERDEME Yutacak yer ZERDFAM f Sarı renkte Sarı renkli ZERDGUŞ f İki yüzlü Müraî * Ürkek, korkak ZERDÎ f Sarılık Sarı renkte olma ZERDOST f Cimri, hasis, tamahkâr ZERDÜŞT Ateşe tapan, mecusi * İlk önce nur ve zulmet diye iki ilâha inanmayı uyduran adam ZE´RE Meşelik ZERE´ Başın önünde vâki olan beyazlık ZEREB (C: Zerâib) Koyun ağılı ZEREB Keskin nesne * Midenin bozulması ZERECUN (Zerâcin) Üzüm ağacı * Üzüm asması * Kızıl boya * Çukur taş içinde biriken yağmur suyu ZERED Zırh ZEREF (Zerefân-Zerâfe-Zerif) (C: Zevârif) Gözden yaş akmak * Yavaş yürümek ZERENDUD (Ze-endud) f Altın yaldızlı ZER-ENDUZ Altun kazanan ZERGER (C: Zergerân) Altın işleyen * Kuyumcu ZERGERÎ f Kuyumculuk ZERGÛN f Altın gibi sarı renkli olan Altın renkli ZERH Yemeğe zehir katmak ZER-HIRİD (Zer-hıride) f Satın alınmış kimse, köle ZERİ´ Araya giren, şefaat edici ZER´Î (C: Zer´iyyât) Arşın ile ölçülen şey ZERİ´ Çabuk ve kolay olan ZERİA (C: Zerâi) Vesile * Yol * Geçit * Avcının, arkasında gizlendiği deve ZERİN (Bak: Zerrin) ZERİR Yanmak * Parlamak ZERİR Zeki, hafif kimse ZERİRE (C: Ezirre) Göz otu Tutya ZER´İYYAT Ekim işleri ZERK Çirkin söz söylemek * Kuşun terslemesi ZERK Hile Riya İki yüzlülük * Şırınga yapmak, iğne ile vücuda ilâç vermek ZERK-ÂLÛD f Riyalı, riya karışık ZER-KEŞ f Altın kakmalı, altın işlemeli * Altın tel yapan ZERK-FÜRUŞ f Hileci, hilekâr İkiyüzlü, müraî ZERM Kesilmek ZERNEB Turunç kokusu gibi güzel kokan bir ot * Fercin dışarısında olan et ZERNİGÂR f Altın ile işlenmiş Yaldızlı ZERR Zerre, en küçük parça * Karınca yumurtası * Ayırmak ZERR Düğmeyi iliklemek * Birbirine pekitip bağlamak ZERRA´ Ekinci, çiftçi ZERRAD Zırh ören ZERRAK (Zerk den) İki yüzlü ZERRAT (Zerre C) Zerreler Pek ufak parçalar Moleküller ZERRE (C: Zerrat) Pek ufak parça * Atom * Çok küçük karınca * Güneş ışığında görünen ufacık tozlar * Küçük boylu adam ZERREVÂRİ f Zerre gibi çok küçük ZERREVÎ Zerre ile alâkalı, zerreye âit ZERRİN f Altından yapılmış Altın gibi parlak Sarı ZER-RİŞTE f Altın tel Sırma * Sarı ZERŞEK Kadın tuzluğu Pars anberi ZER-ŞİNAS f Altın tanıyan, sarraf ZER-TAR f Altın tel, sırma * Güneş ışını ZERUF Seri, hızlı, aceleci ZERUR Göz otu ZERV Tutup götürmek * Savurmak * Kırıp götürmek ZER-VER f Altın yaldızlı olan ZERYAC Zerde aşı ZERZERE Sığırcık kuşunun ötmesi |
Osmanlıca Sözlük Lügat Z Harfi |
11-04-2012 | #15 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlıca Sözlük Lügat Z HarfiZ Harfi ZE´T Boğmak ZETT Ziynet, süs ZEUM Yağlı mıdır değil midir bilinmeyen koyun ZEUR Korkak kimse ZEV´ Ölüm sebebiyle gelen sıkıntı, keder ZE´V Sürmek ve sulamak ZEVABE (C: Zevâib) Saç bölüğü * Zülüf * Kılıç tasması ZEVABİ´ Musibetler Büyük belâlar (Bak: Devâhi) ZEVACİR (Zâcire C) Yasak edenler, men´edenler, önleyenler ZEVAD Azıklar, yiyecekler ZEVADE Ziyadelik, çokluk ZEVAH Gitmek ZEVAHİF (Zâhife C) Yerde sürünerek yürüyen hayvanlar, sürüngenler ZEVAHİR (Bk: Zavahir) ZEVAHİR Dolu, taşkın, coşkun denizler * Mc: Yüksek şan ve şerefler ZEVAHİR (Zühre C) Çiçekler * Parlak yıldızlar * Ziynetli, parlak ve berrak olanlar ZEVAİB (Zâib C) Erimiş şeyler, eriyenler ZEVAİD (Zâide C) Fazlalıklar, fazla şeyler Faydasız şeyler ZEVAİL (Zail C) Zeval bulanlar Zail olan şeyler * Mc: Yıldızlar ZEVAL Zâil olma, sona erme * Gitmek Yerinden ayrılıp gitmek * Güneşin tam ortada gibi, baş ucunda bulunduğu zaman * Güneşin nısf-ı nehar dairesinden batmaya doğru dönmesi Seyrinin sonuna yaklaşması(Gafletten kurtulan evvelki adam, o şedit şefkatin elemine karşı ulvi bir tiryak bulur ki; acıdığı bütün zihayatların mevt ve zevâlinde bir Zât-ı Bâki´nin bâki esmasının daimî cilvelerini temsil eden âyine-i ervahları bâki görür; şefkatı, bir sürura inkılâb eder Hem zevâl ve fenâya mâruz bütün güzel mahlukatın arkasında bir cemâl-i münezzeh ve hüsn-ü mukaddes ihsas eden bir nakış ve tahsin ve san´at ve tezyin ve ihsan ve tenvir-i dâimîyi görür O zevâl ve fenâyı, tezyid-i hüsün ve tecdid-i lezzet ve teşhir-i san´at için bir tazelendirmek şeklinde görüp lezzetini ve şevkini ve hayretini ziyadeleştirir M) ZEVAL-İ ELEM Elemin sona ermesi(Zeval-i elem lezzet olduğu gibi, zeval-i lezzet dahi elemdir S) ZEVAL-İ LEZZET Lezzetin bitmesi, lezzetin sona ermesi ZEVALÎ Zevale mensub, zevale ait ve müteallik * Çok yaşlı ZEVALNÂPEZİR f Geçici ve muvakkat olmayan Zeval bulmayan Sona ermeyen ZEVALPEZİR f Geçici olan Muvakkat Sona eren ZEVAMİL (Zâmile C) Küçük yükler * Yük hayvanları ZEVANİ (Zâniye C) Zâniyeler Zina yapan kadınlar ZEVARİ´ Küçük tuluklar ZEVAT (Zât C) Zatlar, şahıslar, kimseler * Üzüm, buğday gibi şeylerin kabuğu ZEVAT-I KİRAM Şerefli, temiz, büyük zatlar ZEVAT-I MA´DUDE Sayılı zevât Sayılı kimseler ZEVATA İki zat * İki sahib * Çift ZEVAYA (Zâviye C) Zaviyeler Açılar Köşeler Tekyeler ZEVB Erime ZEVC Çift İki şeyden meydana gelen * Sınıf, cins, nev´ * Karı ve kocanın herbiri * Koca, eş ZEVCAT (Zevce C) Zevceler Karılar Kadın eşler ZEVCE Kadın eş Nikâhlı kadın, eş ZEVCEYN Karı ile koca Kadın ile erkek çift ZEVCİYYET Kocalık, karılık Eşlik Karı ve koca oluş ZEVD Ayırmak * Uzaklaştırmka, ırak etmek * Defetmek, menetmek ZEVD Koyunu su yerinden sürmek * Sevk ZE´VE (C: Ze´vât) Zayıf koyun ZEVEBAN Erime ZEVEBAN ETMEK Fiz: Sıcaklığını artırarak bir cismin, katı hâlden sıvı hâline geçmesi Erimiş olması ZEVEL Hafif, zeyrek, zarif kimse (Müe: Zevle) ZEVER Meyl, eğrilik ZEVF Adımını birbirine yakın atmak ZEVG Bir şeyi bir tarafa eğme, bir yana meyillendirme ZEVH şiddetle yürümek ZEVH Develeri dağıtıp toplamak ZEVİ (Zû C) Sahipler ZEVİ-L EHSAS Duygu sahibi olanlar, duyanlar, hissedenler ZEVİ-L ERHAM Yakın akraba ZEVİ-L ERVAH Ruh sahipleri Hayatlılar, ruhlular Can sahibi olanlar ZEVİ-L İDRAK İdrak sahipleri Anlayış ve akıl ile kavrayışlı olan ZEVİ-L UKUL Akıl sahipleri Aklı olanlar * Tas: Halkı zâhiren, Hakkı bâtınen görenler ZEVK Lezzet alma, hoşa gitme, tatma * Hoş, hoşa giden Mânevi haz * Boş vakit geçirmek Eğlenmek * Alay etmek Güzeli çirkinden ayırma kabiliyeti(Hayatın zevkini ve lezzetini isterseniz, hayatınızı iman ile hayatlandırınız ve ferâizle zinetlendiriniz ve günahlardan çekinmekle muhafaza ediniz S) ZEVK-İ SELİM En temiz, nezih ve en yüksek derecedeki zevk Selâmette olan zevk Meşru dairedeki zevk * Sezme kabiliyeti ZEVK-ÂLUD f Zevkli, zevk karışık ZEVK-BAHŞ f Zevk veren, eğlendiren, neşelendiren * Meşhur bir cins lâle ZEVK-CÛ (C : Zevkcuyân) f Zevkine düşkün Zevk arıyan ZEVKİYYAT Zevk ve eğlenceye dair hususlar ZEVKÎ Zevkle alâkalı Zevke âit ZEVK-YÂB f Lezzet alan, zevklenen ZEVL (C: Ezvâl) Acib nesne * Zâil olmak, geçici olmak ZEVLAK Taraf, cânib ZEVR Yalan, kizb * Bâtıl mâbud * Ziyaret etmek * Göğüs üstü ZEVR Göğüs altı ZEVRA´ Bağdat * Dicle nehri * Eğri ve eğilmiş nesne Yay * Derin kuyu * Uzak yer ZEVRAK Kayık, sandal * Mekke´de yapılan ve içine zemzem koymaya mahsus olan kap, ibrik ZEVRAKÇE f Ufak kayık Ufak sandal ZEVRAKSÜVÂR f Kayığa binen Sandala binmiş olan ZEVRE Uzaklık * Ziyaret etmek ZEVREKA (C: Zevrak-Zevârik) Ölçek * Küçük gemi ZEVT Boğmak ZEVV Irak diyarında bir dağın adı * Kadr, kıymet * Miktar ZEVVAK Bir şeyi fazlasıyla deneyen * Bir şeyi çok fazla tadan ZEVY (Zevey) Döndürmek Cem etmek, dürülmek Tutmak ZEVY Solmak * Değişmek, mütegayyer olmak ZEVZAT Doğurmak * Sür´atle gitmek * Reddedip uzaklaştırmak ZEVZEK t Geveze Münasebetsiz, temkinsiz Ağzı ve eli durmayan Hoppa |
|