|
|
Konu Araçları |
denge, oyunu2dünya, politikası, savaşında, türkiyenin |
Denge Oyunu(2.Dünya Savaşında Türkiyenin Politikası) |
11-04-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Denge Oyunu(2.Dünya Savaşında Türkiyenin Politikası)Denge Oyunu(2Dünya Savaşında Türkiyenin Politikası) Yazar:Selim DERİNGİL Özeti:1939-1945 2nci dünya savaşı Türk Dışişlerini değerlendirmek için önce dönemin politikasını yönlendiren kadroyu anlamak gerekir Bu kadro 1nci Dünya savaşı, Kurtuluş savaşı ve Cumhuriyetin kuruluş dönemi gibi yakın tarihin en önemli evrelerini yaşamış, savaşların zorluklarını ve hizmetlerini çok iyi hatırlamakta olan bir kadroydu Bu sebeple onlar için birinci derecede önemli husus Türkiyenin bu savaşın dışında tutulmasıydı Fakat, Türkiyenin konumu onun “güçlü dostları” için hayati bir önem arz etmekteydi, ama bu “dostlar” fazla baskıcı olmaya başladıkları zaman karşıtlarıyla da diyaloga girerek durum dengelenebilirdi 2nci Dünya Savaşı var olan güçler dengesini tümüyle yok edip yerine bir yenisini getirebilirdi Bu durumda herhangi bir tarafın öbürünü tümüyle ezerek dünya egemenliğini kurması Türkiye gibi stratejik önemi olan küçük bir ülkenin işine gelmeyecekti Lozan Antlaşmasından 19 Ekim 1939 imzalanan Türk-İngiliz-Fransız Antlaşmasına kadar geçen süre içinde, Türkiye çok yanlı bir dış politika izlemekle birlikte “güçlü dostların” gerekliliğini de kabul etmek zorunda kaldı Lozandan hemen sonraki dönemde Sovyetler Birliği ile yakın ilişkiler kurulmuş, bu ülke Türkiyenin başlıca dostu olmuştur Ancak, Faşist İtalyanın Türkiye için yarattığı tehlike, duruma yeni bir boyut kazandırıyordu Sovyetler Birliği bir kara devletiydi ve denizlerde önemli bir mevcudiyeti yoktu Oysa Faşist İtalyanın Akdenizin doğusundaki emelleri etkin bir deniz gücünü elinde tutan bir müttefik gerektiriyordu Bu da İngiltereyi gündeme getirdi İngiltere ve Fransa ile yapılan antlaşma gereği; Türkiye herhangi bir Avrupa devletinin saldırısına uğrarsa İngiltere ve Fransa ona her türlü aktif desteği sağlayacaktı Ancak İngiltere ve Fransa saldırıya uğrarsa Türkiye sadece müsamahakar bir tarafsızlık (Benevolent neutrality) uygulayacaktı Türkiye Sovyetler Birliği ile savaşa meydan verebilecek her durumda antlaşmayı vurgulamaktan muaf tutuluyordu İngiltere ve Fransa Türkiyeye 25 milyon sterlinlik savaş malzemesi, 16 milyon değerinde külçe altın ve 3,5 milyon sterlinlik bir kredi transferi sağlayacaklardı 1941 baharının son günlerinde balkanlarda iyice yerleşen Alman Kuvvetleri bir Türk-Alman antlaşması talebinde bulundu Alman dışişleri bakanı Ribentrop asker ve teçhizat transit geçişi konusunda Almanyaya geniş haklar tanıyan bir antlaşma istiyordu Karşılık olarak Türkiye-Bulgaristan sınırının Türkiye lehine değiştirilmesi ve “Ege Denizindeki adalardan birinin Türkiyeye verilmesini öneriyordu Benzer öneriler İngilizler tarafından da yapılmıştır Yunanistanda İngiliz direnişinin sonu yaklaştığı sıralarda İngiltere Türkiyenin Sakız, Midilli ve Sisam adalarını işgal etmesini istemiş ancak Türkiye böyle bir girişimin Almanya ile savaşa neden olabileceğinin ve Yunanistanla arasını açacağının bilincindeydi Türk tarafı Almanyaya ancak İngiltere ile yapılan antlaşma ile çelişmeyecek konularda görüşmeye hazır olduğunu belirtti Türk- alman saldırmazlık antlaşması da bu şartlarda imzalandı Bu anlaşmadan sonradır ki güney kanadını emniyete alan Almanya Sovyetler Birliğine saldırıya geçti Aynı anda İngiltere Sovyetlere kayıtsız şartsız desteğini bildirdi Kısa süre sonrada Sovyetlere yardım ulaştırılabilmesi için İran, İngiliz-Sovyet ortak saldırısıyla işgal edildi 1941 sonunda Japonyanın Pearl Harboura saldırısı ABDnin de fiilen savaşa katılmasına neden olurken Uzakdoğuda Japonya nın zaferleri birbirini izliyordu Aynı günlerde Alman kuvvetleri Rus steplerinin derinliklerine dalmışlar böylece savaş bütün dünyayı saran bir yangın görünüşünü almıştı Türkiye bu dönemde kesin tarafsızlığa daha da yaklaşırken savaşan iki tarafa da bunun onların çıkarına olduğunu söylemekteydi 1942 yılının sonlarına doğru savaşın kaderi müttefiklerin lehine dönme belirtileri gösterince Türkiye tarafsızlığını korurken müttefiklere eğilimli bir tavır içine giriyordu Türk-İngiliz antlaşması ve Türk-Alman Dostluk Antlaşması üzerine kurulu olan politika Türkiyeye doğrudan bir saldırı gelmedikçe Türkiyenin savaşın dışında tutulmasını ana hedef almaya devam etmekteydi Özellikle antlaşmanın bu son maddesini Türkiye bütün savaş boyunca çok iyi değerlendirmiş, müttefikleri için verilmesi çok zor olan bu miktarları ve askeri yetersizliğini öne sürerek, İngiltere ve Fransanın yanında savaşa katılmaktan uzak durabilmiştir Savaşın başlaması ile birlikte Mihver Devletlerinin daha hazırlıklı olduğunun anlaşılması da gecikmedi Polonya, Hollanda ve Belçika, Alman Birlikleri tarafından kısa sürede işgal edildi Kıta Avrupasının en güçlü ordusu kabul edilen ve ünlü Maginot Hattı ile çevrili Fransız ordusu 23 günde paramparça oldu Yunanistan 28 Ekim 1940da İtalya tarafından işgal edildi Müttefikleri çok sayıda askeri olan ve doğrudan tehdit altında olmayan Türkiyeye Yunanistanı koruma görevini, İtalyaya savaş açıp Oniki adaları derhal işgal etmesini teklif ettiler Ancak, Türkiye bütün Avrupayı saran ve kapılarına varan tehlikeye karşı, İngilterenin Yunanistanı koruma da acz içerisinde kalışını da göz önünde bulundurarak ,savunmada kalmayı tercih etti Bununla birlikte, Bulgaristana bir nota vererek Yunanistana saldırdığı takdirde Türkiyenin savaş ilan edeceğini bildirmekten de geri kalmadı Aynı günlerde Almanyanın Sovyetler Birliğine saldırı planları olgunlaşıyordu Hitler ve askeri danışmanları Sovyetlere yönelecek bir saldırıyla Türkiyeye yürümek arasında seçim yapmaları gerektiğinin bilincindeydiler Zira; Türkiyeye yürümeye karar verilirse Rusya ile ilgili olanaklar ortadan kalkmaktaydı Kafkas petrollerine ulaşıldığı takdirde Almanlar inisiyatifin tamamen kendilerine geçeceğini biliyorlardı Boğazlar bir sonraki hedef olmalıydı ve Türkiye projesi Sovyetler Birliği tamamen bertaraf edilene kadar ertelendi Hitler Boğazların hesabını ancak Rusya yenildikten sonra görebiliriz demiştir El-Ameinde İngiliz karşı saldırısının Rommeli Kuzey Afrikadan sökmesi ve Mısırın böylelikle kurtarılışı, öbür yandan Stalingardda Sovyetlerin zaferi, Türkiye üzerindeki baskıyı artıracaktı Türkiyenin bu konjonktür içinde savaşı kısaltan bir araç olarak konumu, eskisinden daha geçerliydi Ayrıca tüm cephelerde Mihver gerilemeye başladığından Türkiyenin Ortadoğuyu Mihvere kapayan bir kale olduğu savı da geçerliliğini yitiriyordu Bu durumda İngiliz baskısına karşı yeni bir formül bulunmalıydı Türk devlet adamlarının bu aşamadan sonra başvurdukları çare, Türkiyenin hala askeri araç gereç bakımından zayıf olduğunu sürekli savunmak ve Almanyanın İngiltereyi zedeleyebilecek taktik bir zafer aradığını öne sürmekti Türkiye bu bakımdan ideal bir hedefti 1943, 2nci Dünya Savaşının Türkiye için en kritik yılıdır Savaşta üstünlük müttefiklere geçmiş ve onlarda Türkiyeye yükümlülüklerini yerine getirmesi için baskıyı arttırmışlardı Öte yandan Mihver kuvvetleri savunmaya geçmiş olmakla birlikte halen Türkiyeye zarar verebilecek mesafedeydiler Bu aşamadan sonra İngiltere Türkiyeye bir tür “manevi şantaj” uygulamaya başladı Türkiye savaştan sonra belirecek “Rus tehlikesine” karşı ancak müttefik davasına somut katkılarda bulunarak Batının desteğine hak kazanacaktı Artan baskı sonucu Türkiye savaşa girmeyi ilke olarak kabul etti Bundan sonra Türkiye askeri hazırlıklarının yetersizliği üzerinde durmalıydı Bu diplomatik savunma hattı da çatlamaya başladığı zaman Türk dış politikasını yönetenler Balkanlar da açılacak yeni bir cepheye somut katkıları olabileceğini öne sürmeye başladılar Bu tasarı her ne kadar Churchill tarafından hararetle savunulsa da Türk tarafı Amerika ve Sovyetlerin “ikinci cephenin” Balkanlarda açılmasına kesinlikle karşı çıktıklarını biliyordu Bu Balkan cephesi fikrinin gerçekleşme olasılığının çok düşük olduğunu bilen Türk devlet adamları bu harekata katılmaya hazır olduklarını defalarca tekrar edecek böylece bir yandan iyi niyetlerini vurgularken öte yandan da zaman kazanmış olacaklardı Müttefiklerin savaş planları açısından optimal yarar sağlayacağı kritik dönem böylece atlatılmış olacaktı Kazablankada toplanan müttefik zirve toplantısında Almanya için “koşulsuz teslimiyet” ilkesi benimsendi ki bu ilke Avrupada tek ve en güçlü devlet olarak Sovyetlerin yerleşmesini getirecek ve Türkiye için önemli bir denge unsuru ortadan kalkacaktı Adana konferansında Churchill ile İnönü Türkiyenin savaşa katılması konusunda mutabakata vardılar Ancak Türkiyeye savaşa katılması için yapılacak yardımları müzakerelerle sonuçlandıracaklardı ki buda Türkiyeye önemli bir zaman kazandıracaktı 2 Ağustos 1944te Türkiye Almanya ile diplomatik ilişkilerini kesti Bu hareket gerek batılı müttefiklere gerekse Sovyetlere Türkiyenin ittifak yükümlülüklerine sadakatinin kanıtı olarak sunuldu 20 Şubat 1945te ise İngiliz Büyükelçisi Peterson Dışişleri Bakanı Hasan Kayaya Türkiyenin BM konferansına katılabilmesi için en geç 1 Mart tarihine kadar Almanya ve Japonyaya savaş ilan etmesi gerektiğini bildirdi Bunun sonucu olarak 23 Şubat 1945te Türkiye bu iki ülkeye savaş ilan etti 19 Mart 1945te Türkiyenin Moskova Büyükelçisi Selim SARPER Molotovla görüştü Bu görüşme sırasında Sarpere beklenen nota verildi Bu notanın sıraladığı istekler şunlardı : 1 Türkiyenin doğu sınırında Kars ve Ardahan Sovyetlere bırakılacaktı 2 Türkiye boğazları tek başına savunamayacağını kanıtlamıştı Burada Sovyetlerle ortak üsler kurulacaktı Bununla birlikte Montreux Antlaşması Sovyetleri daha fazla söz sahibi kılacak şekilde revizyona tabi tutulacaktı İngiltere Sovyet taleplerinin BM Senedine aykırı olduğunu beyan etti Her ne kadar İngiltere Türkiyenin Sovyetlere karşı desteklenmesi gerektiğine karar verdiyse de aynı zamanda gücünün tükendiğini ve Sovyetlerle ciddi bir çatışmayı göze alamayacağını da biliyordu Bu durum Türkiye için yeni bir mücadelenin başlangıcıydı Zira savaştan diğer büyük güç olarak çıkan ABD Türk davasına inandırılmalı ve yeni bir denge oluşturulmalıydı SONUÇ : A KİTABIN ANA FİKRİ : 2nci Dünya Savaşında Türk Dış Politikasının sadece tarafsız kalındı demekle ifade edilemeyeceği, araştırıldığı zaman tarafsız kalabilmenin bile hiçte kolay olmadığı, çok yönlü bir politika izlemenin temel anahtar olmasının yanında hazır bir ordu tarafından dış politikanın desteklenmesigerektiği B KİTABIN GETİRDİĞİ YENİLİKLER : 2 nci Dünya Savaşında Türkiye tarafsızdı “Müttefikler ve Mihver Devletleri arasındaki savaşa katılmayarak savaşın tamamen dışında kaldı” Görüşünün aksine Türkiyenin konumu gereği tüm dünyayı saran böyle büyük bir savaşta tarafsız kalarak bile bir tarafa katkıda bulunabileceği, büyük devletlerin Türkiyeyi yanına alabilmek için baskı ve tehdit dahil her türlü yolu deneyeceğini göstermiştir C KİTAP HAKKINDA GENEL DEĞERLENDİRME VE TEKLİFLER : Kitabı realist bir yaklaşım, engin bir araştırma ve bilgi birikimi sonucu ortaya çıktığı bir bakışta anlaşılmaktadır Dönemin olaylarını soru işareti bırakmayacak şekilde incelemiş olan bu kitap 2nci Dünya Savaşında Türkiyenin rolünü öğrenmek isteyenler için ideal bir kaynaktır |
|