![]() |
Türk Tarihinde Bilinmeyen Kavramlar |
![]() |
![]() |
#91 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() Türk Tarihinde Bilinmeyen KavramlarMüderris Medreselerde ders veren öğretim üyesi, profesör ![]() Arapçada “ders” masdarından gelen müderris kelimesi, ders veren öğretmen ve ders vermeye yetkili ilim sâhibi kimse mânâsındadır ![]() ![]() ![]() Devlet adamları yanında, halktan da medrese kuranlar oldu ![]() ![]() ![]() Osmanlı Devletinde medreseyi bitiren talebe için ilmiye sınıfı dâhilinde iki meslek vardı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Medreseler, okutulan kitaplara ve bahsedilen ilim dallarına göre kendi aralarında sıralanırken, kazâ merkezleri de nüfuslarına göre, sınıflandırılırdı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Müderrisler, okuttukları derslerden herhangi bir konu üzerinde öğrencilerine münâzara yaptırırlar, sonunda iki taraf arasında hakem olup, görüşlerini söylerlerdi ![]() ![]() ![]() ![]() Müderris tâyininde, vücud, zihin ve karakter özelliklerine bakılır; sîmâsının sempatik, akıllı, kültürlü, anlayışlı, adâletli, iffetli, cömert ve gözü gönlü tok olmasına dikkat edilirdi ![]() ![]() Zamânın en ehil kimseleri arasından seçilen müderrisler, dersi talebelerinin anlayacakları seviyede tutarlardı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Müderrislerin, idâreciler ve halk arasında yüksek îtibârları vardı ![]() ![]() ![]() Müderrislerin derecelerinin ilerlemesi Fâtih devrinde beşer akçe ile sağlanırken, On altıncı asırda otuzlu pâyesine kadar beşer akçe, ondan sonra onar akçe ile olurdu ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Hiçbir müderris, şart-ı vâkıf hilâfına, (işin ehli olmadan) medreseye tâyin edilmezdi ve vakfiyede müderrise yevmiye kaç akçe tesbit edilmişse ondan aşağısı verilmezdi ![]() ![]() ![]() Osmanlı medreselerindeki görevli müderrisler, aldıkları son akçe üzerinden tekâüde (emekliye) ayrılırlardı ![]() Osmanlı Devletinde başta pâdişâh ve devlet adamları, ilim sâhiplerine (âlimlere, sâlihlere velîlere) karşı büyük bir saygı ve hürmet duyuyordu ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Medrese ve müderrisler, insanı dünyânın esiri yapmadan onun fâtihi ve sâhibi yapma vazîfesini gördüler ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() üniversite reformu ile de müderris ünvânı kaldırıldı ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Türk Tarihinde Bilinmeyen Kavramlar |
![]() |
![]() |
#92 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() Türk Tarihinde Bilinmeyen KavramlarMühr-ü Hümâyun Osmanlı pâdişahlarının kullandıkları mühüre verilen ad ![]() Pâdişahların mühürlerine “Tuğra” denir ![]() ![]() ![]() ![]() Tahta geçen Osmanlı sultanı dört mühür hazırlattırırdı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Mühr-i Hümâyûn ilk önceleri yüzük şeklindeydi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Pâdişahlar, parmaklarında yüzük şeklindeki Mühr-i Hümâyûnu mâliye tarafından kendilerine takdim edilen şahsî para ve bâzı muayyen haraç ve sâirenin tesliminde, teslim aldığına dâir imzâladığı makbuzlarda kullanırdı ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Türk Tarihinde Bilinmeyen Kavramlar |
![]() |
![]() |
#93 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() Türk Tarihinde Bilinmeyen KavramlarMukâtaa Hazînenin gelir kaynaklarından biri ![]() ![]() İslâm devletlerinde mukâtaa usûlü eskiden beri kullanılmakta idi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Devlete gelir getiren kaynakları kirâlayanlara ise “mültezim” ismi veriliyordu ![]() ![]() Mukâtaalar genel olarak üç yıllık süreler içindi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Osmanlılar mukâtaaları işletmede üç usul kullanırlardı ![]() ![]() ![]() İltizâm usûlü mukâtaalar: Osmanlı Devletinde iltizâm usûlü kuruluş yıllarından îtibâren görülmüş ve timar sistemiyle bir bütünü tamamlayan unsur olarak varolmuştur ![]() ![]() ![]() İltizâm usûlünde; mâden ocağı, tuzla, darphâne, gümrük, ispençe, dalyan vb ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Emânet usûlü mukâtaalar: Devletin iktisâdî hayâtının istikrârsız olduğu yıllarda zarar ihtimâli bulunduğundan, mukâtaalar için mültezim bulma zorlaştı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Mâlikâne usûlü mukâtaalar: Muhtelif gelir kaynaklarının bir kimseye vâridâtından hayâtı boyunca istifâde etmek, lâkin satamamak şartıyla verilmesine denilmektedir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 1695’ten başlayarak yüz-yüz elli yıllık Osmanlı mâlî ve iktisâdî târihinin gelir getiren önemli bir kaynağı olarak hayâtiyetini sürdüren mâlikâne sistemi, ilk olarak, ömür boyu zirâî iltizâmların öteden beri geçerli olduğu Mısır’a yakın Sûriye, Güney ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde uygulamaya kondu, zamanla yaygınlaştı ve eyâletlere mâlikâne verilmesine kadar genişledi ![]() ![]() Mâlikâne sistemi mâdenlerden esnaf kethüdâlığına, tuzlalardan damga resmine kadar; cizye ve avârız hâriç, devletin vergi aldığı bütün faâliyetlere yayılmıştı ![]() ![]() ![]() ![]() Mukâtaadan hâsıl olan gelirler günü gününe tutulur, mukâtaa kâtipleri bunları mukâtaa defterine işlerler, sonra da rüznâmçe kalemine teslim ederlerdi ![]() ![]() ![]() ![]() Mukâtaa gelirleri 1826 yılında yeniçeri ocağının kaldırılması üzerine, yerine kurulan Âsâkir-i Mansûre-i Muhammediyye ocağının giderlerine ayrıldı ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Türk Tarihinde Bilinmeyen Kavramlar |
![]() |
![]() |
#94 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() Türk Tarihinde Bilinmeyen KavramlarNaiplik (Nâiblik) İdârî, dînî ve hukûkî konularda yetki sahibi olan kişilerin yetki ve vazifelerini vekil olarak yürüten kimselere verilen unvan ![]() Birinin yerini alan, birinin yerini tutan, vekil mânâlarına gelen nâiplik, çeşitli devletlerde bir idârî unvan ve makam olarak yetkileri bazen çok genişleyen, bazen da daralan bir rütbe oldu ![]() Memlûklerde, Dehli Sultanlıklarında Sultanın vekili veya temsilcileri ve eyâlet vâlileri bu ünvânı taşıdılar ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Osmanlı Devleti teşkilâtında şer’î mahkemelerin hâkimlerine nâiplik ünvânı verildi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Nâipler yaptıkları vazifelere göre şu kısımlara ayrılırlar ![]() Arpalık nâibi; Şeyhülislamların ve eyâlet kâdılarının (mevâliler) vazifeden alınmalarından sonra, kendilerine verilen arpalıkların gelirini onlar adına idâre eden kimseler olup, tâyinleri Anadolu veya Rumeli kazaskerleri tarafından tasdik edilirdi ![]() Ayak nâibi: Eyâlet kâdılarının yanında, kâdı adına esnafı denetleyen vazifeliye denirdi ![]() Bâb nâibi: Eyâlet kâdısının yanında kâdıya yardımcı olan ve onun adına dâvâ dinleyen ve hüküm veren kimseye denirdi ![]() Kazâ nâibi: Kazâlara bağlı nâhiyelerin şer’î (dînî) işlerine, kaza kâdısı adına bakan kimseye denirdi ![]() Mevâlî nâibi: Eyâlet kâdılarının tâyin edildikleri eyâlete gitmedikleri durumlarda gönderdikleri vekile denirdi ![]() ![]() Şer’iyye mahkemelerinin kaldırılmasıyla birlikte nâiplik ve nâipler de lağvolunmuştur ![]() Osmanlılar zamânında sadrâzamlar hakkında saltanat vekîli mânâsında Nâib-i Saltanat tâbiri kullanılırdı ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Türk Tarihinde Bilinmeyen Kavramlar |
![]() |
![]() |
#95 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() Türk Tarihinde Bilinmeyen KavramlarNevbet Osmanlı Devleti zamânında sarayda ve bâzı özel yerlerde sabah, ikindi, yatsı zamanlarında çalınan askerî mızıka ![]() Buna nevbet-i sultânî de denirdi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Mehter takımı hergün pâdişâhın bulunduğu yerde ikindi zamânı çalınır, sonra duâ edilerek nevbet merâsimi biterdi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Türk Tarihinde Bilinmeyen Kavramlar |
![]() |
![]() |
#96 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() Türk Tarihinde Bilinmeyen KavramlarNizâm-ı Cedid Osmanlı Devletinde 18 ![]() ![]() ![]() Bu terim, ilk defâ Fâzıl Mustafa Paşanın sadrâzamlığı esnâsında, mâliyede yapılan bâzı yenilikler için kullanılmıştır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() On sekizinci asır boyunca devam eden askerî başarısızlıklar, bunları tâkip eden günlerde ıslahat lâyihalarının verilmeleriyle neticelenirdi ![]() ![]() ![]() ![]() Nizâm-ı Cedid hareketi, Sultan Üçüncü Selim’in tahta çıkışıyla berâber belli bir tertip içinde uygulanmaya başlandı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Diğer taraftan Ebû Bekr Râtib Efendi, o devir için Avrupa’nın güçlü devletlerinden olan Avusturya’nın başşehri Viyana’ya sefâret vazifesiyle gönderildi ![]() ![]() 1 ![]() 2 ![]() 3 ![]() 4 ![]() 5 ![]() ![]() Ebû Bekr Râtib Efendiye göre, örnek seçilecek bir devletin askerî kânunları ve nizamları iktibas edilerek, kendi bünyemize uydurup, ihtiyacımıza cevap verecek bir Nizâm-ı Cedid ordusunun kurulması gerekiyordu ![]() ![]() Kendisinden önceki pâdişâhların, ıslahat hareketlerindeki düşüncelerinden faydalanmasını bilen Sultan Üçüncü Selim Han, Sultan Üçüncü Ahmed Han devrinde yapılmak istenilen ıslahatın devlet adamlarından gizli olmasının zararlarını gördüğünden, devlet adamları ile âlimleri yanına çağırarak, onların düşüncelerinden faydalanma ve memleketlerin durumunu daha iyi tahlil etme imkânını ele geçirmek istedi ![]() ![]() Verilen layihalar, başlıca üç görüş üzerinde toplanıyordu: 1 ![]() ![]() 2 ![]() 3 ![]() ![]() Üçüncü düşüncede olanlara göre, devletin eski kânunları ihtiyaca cevap veremez hâle gelmiş, Yeniçeri Ocağına fesad karışmış bu da ordunun bozulmasına sebep olmuştu ![]() ![]() Sultan Üçüncü Selim Han, bu fikirlerden üçüncüyü seçti ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Yeniçeri Ocağının birdenbire kaldırılmasının devlete vereceği zarar ortada olduğundan, bu ocağın ıslah edilmesi sırasında yeni ordunun kurulması çalışmalarına başlandı ![]() ![]() ![]() ![]() Yeni ordunun teşkili ise, Sadrâzam Koca Yusuf Paşanın Ziştovi ve Yaş anlaşmalarından sonra cepheden İstanbul’a dönmesiyle başladı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Nizâm-ı Cedid ordusunun kuruluşunda ortaya çıkan diğer bir problemse yeniçeri taraftarlarının çıkaracağı taşkınlıktı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Nizâm-ı Cedid ordusunun kurulmasının yanı sıra tophâne, tersâne ve mühendishânenin de yeniden organizasyonuna başlandı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Yapılan değişiklikler, devlet bütçesine ağır yük getiriyordu ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Nizâm-ı Cedid hareketi, askerî sâhadaki yeniliklerin yanısıra idârî, siyâsî ve ticârî sâhalarda aynı istikâmette bir takım teşebbüsleri beraberinde getirdi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Osmanlı Devletinin iktisâdî, idârî, siyâsî sâhalarında yapılan yenilik ve ıslahatlar, yapılan menfî propaganda, içteki ve dıştaki başarısızlıklar sebebiyle istenilen neticeyi veremedi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Napolyon’un Mısır Seferi sırasında Akka Kalesinin önündeki savaşta başarı kazanan Nizâm-ı Cedid ordusundan, Sırp isyanlarına ve Rusya ile savaş tehlikesine karşı faydalanılmak istendi ve ordu Rumeline geçirildi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Edirne’deki hâdiseden sonra merkezde yapılan değişiklikler, fayda yerine zarar getirdi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bu esnâda Kaymakam Köse Murâd Paşa, bir taraftan Pâdişâha isyânı önemsiz gibi gösterirken, diğer taraftan, isyancıları bastırmaya hazırlanan Topçu Ocağına, karşı gelmemelerini emreden haberi gönderiyordu ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Kendisine on bir kişinin isimlerinin listesi verildiğinde çok üzülen Pâdişâh, bütün bunlara sebep, kendi yumuşak huyluluğu olduğunu söyledi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Türk Tarihinde Bilinmeyen Kavramlar |
![]() |
![]() |
#97 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() Türk Tarihinde Bilinmeyen KavramlarOrhun Âbideleri Göktürk Devletinden kalma, 7 ve 8 ![]() ![]() ![]() Moğalistan’ın kuzey-doğusunda, eski Orhun Nehri yatağına dikilmiş oldukları için bu kitâbelere Orhun Âbideleri, Göktürk Devletine âit oldukları için de Göktürk Kitâbeleri denmiştir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Kül Tigin Âbidesi: Kağan olmasında ve devletin kuvvetlenmesinde birinci derecede rolü olmuş kahraman kardeşine karşı, Bilge Kağan’ın duyduğu minnet duygularını ifâde eden, bizzât hükümdâr ağzından yazılmış hitap eder ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Âbidedeki kitâbeleri, Bilge Kağan ve Kül Tigin’in yeğeni Yollug Tigin yazmıştır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bilge Kağan Âbidesi: Aynı yerde Kül Tigin Âbidesinin bir kilometre uzağındadır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Vezir Tonyukuk Âbidesi: Diğer iki âbidenin biraz daha doğusunda bulunmaktadır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Orhun âbideleri, Göktürk Devletinin kuruluşundan yarım asır sonra, Türk Beylerinin anayurttan uzaklaşarak, kendilerini Çin’in yumuşak ipeklerine ve hileci siyasetine kaptırıp bozulduklarını anlatır ![]() ![]() ![]() ![]() Orhun Âbideleri çok yönlü vesikalardır ![]() ![]() Türk içtimaî hayâtının yüksek tablosu; Türk hitâbet sanatının şâheseri, hükümdarâne edâ ve ihtişamlı hitap tarzı; Türk milliyetçiliğinin temel kitabı; Bir kavmi bir millet yapabilecek eser; Türk yazı dilinin ilk örneği ve başlangıcını mîlâdın ilk asırlarına çıkartan delil, Türk ordusunun kuruluşunu ilk asırlara götüren vesîka; insanlık âleminin sosyal muhtevası bakımından en mânâlı mezar taşlarıdır ![]() Orhun Kitâbelerinden, 12 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() “Kişi oğlında üze eçüm apan Bumin Kağan İstemi Kağan olurmuş, Olırıpan Türk Buduning ilin törüsin tutan birmiş, iti birmiş ![]() Tört bulung kop yagı ermiş ![]() ![]() ![]() İlgerü Kadırgan yışka tegi, kirü Temir Kapıg-ka tegi kondurmuş ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Türk Tarihinde Bilinmeyen Kavramlar |
![]() |
![]() |
#98 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() Türk Tarihinde Bilinmeyen KavramlarOkçuluk Ok, eski Türklerde millî silah olarak kabul edilmekte, çeşitli destan ve halk hikâyelerinde ondan bahsedilmektedir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Osmanlılar zamânında okçuluk büyük bir ehemmiyet taşımış, okçuların yetişmesi ve eğitimi meselesi devlet seviyesinde ele alınmıştır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Ok talimleri rüzgârın cihetine göre yapıldığından böyle her rüzgâra mâruz yerler meydan olarak seçilmezdi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Atışlar mesâfe atışı ve “hedefe atış” olmak üzere iki çeşitti ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Okçular ok atarken, sol dizlerini yere koyup sağ dizlerini kaldırırlar “Ya Hak” diye salâ verip oku fırlatırlardı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Okçular, kullandıkları âletlere hürmet ederler, tâlim veya müsâbakalardan sonra yay ve oklarını tekkedeki dolaplarına koyarlardı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Osmanlının son zamanlarına doğru özellikle İkinci Mahmûd Han zamânında ateşli silahların iyice yerleşmesiyle, okçuluk eski önemini kaybetmeye başladı ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Türk Tarihinde Bilinmeyen Kavramlar |
![]() |
![]() |
#99 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() Türk Tarihinde Bilinmeyen KavramlarOsmanlılarda Top ve Topçuluk Küçük bir uç beyliğinden üç kıtaya hâkim büyük bir cihan devleti kuran Osmanlılar fütühâtlarında topu büyük bir ustalıkla yaptılar ve kullandılar ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İstanbul’un fethinden önce toplar, harp meydanı yakınında veya başka bir yerde dökülüp harp alanına getirilirdi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Osmanlı ordularında muhtelif zamanlarda çeşitli isim ve cinslerde toplar dökülmüştür ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Ordu sefere giderken toplar üçe bölünürdü ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Osmanlılarda top, döküm ocakları adı verilen yerlerde yapılırdı ![]() ![]() ![]() Bir topun dökümünde esas olan unsur kalıptır ![]() ![]() Büyük kalıbın içine yerleştirilen aynı maddeden yapılan ikinci bir kalıp daha bulunurdu ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Türk Tarihinde Bilinmeyen Kavramlar |
![]() |
![]() |
#100 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() Türk Tarihinde Bilinmeyen KavramlarOsmanlı Toprak Hukuku Osmanlı zamânında beş türlü toprak vardı: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bu dört çeşit toprağı, sâhibi satabilirdi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 2 ![]() ![]() 3 ![]() ![]() 4 ![]() ![]() 5 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Dirlik sistemi: Mîrî topraklar, Osmanlı Devleti döneminde oldukça ilgi çekici bir sistemle işletilmiştir ![]() İslâmiyetin doğuşundan beri fethedilen arâzinin rekâbesi (mülkiyeti) Devlet Hazinesine “Beytülmâle” kalıyordu ![]() ![]() ![]() 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 2 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 3 ![]() ![]() ![]() ![]() 4 ![]() ![]() ![]() 5 ![]() ![]() Gerek yurtluk ve gerekse ocaklık verilmesi, hudutları muhâfaza ve bilhassa âni savaşta, ordu gelinceye kadar mücâdele veya asıl ordu yetişince ona iltihâk ederek onunla berâber nihâî zafere kadar harbe iştirakten ibâretti ![]() Dirlik sâhiplerinin yetkileri: Dirlik teşkilâtında hak sâhiplerine “sâhib-i ard” yâni toprak sâhibi denirdi ![]() ![]() ![]() Dirliklerin çöküşü ve ilgâsı: Devlete büyük faydaları olan Dirlik Teşkilâtı, Üçüncü Sultan Mehmed Han devrinden îtibâren zayıflamaya başladı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Daha sonra 1858 (H ![]() ![]() ![]() 1858 târihli Arâzi Kânunnâmesi hazırlanırken, 1849 târihli Ahkâm-ı Mer’iyeden oldukça istifâde edilmiştir ![]() ![]() ![]() 1858 Arâzi Kânunnâmesi’nin yanında daha sonra birçok kânun çıkarılmıştır ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Türk Tarihinde Bilinmeyen Kavramlar |
![]() |
![]() |
#101 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() Türk Tarihinde Bilinmeyen KavramlarOtağ Pâdişâhlara ve beylere mahsus büyük süslü çadır ![]() Otağ, Orta Asya Türk devletlerinde bir azamet, Müslüman-Türk devletlerinde ise bayrak ve tuğla berâber hâkimiyet alâmeti olarak telakki edilmiştir ![]() ![]() ![]() ![]() Otağlar renkleriyle de sâhibinin devlet içindeki mertebesini belirtirdi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Türk hâkanlarının çadırları kubbeli olur ve gök kubbenin yeryüzündeki bir modeli olarak telakki edilirdi ![]() ![]() ![]() Hâkan otağı, maiyet otağları ve diğer kişilerin çadırlarının savaş ve sulh zamânında belirli bir kurulma düzeni vardı ![]() ![]() ![]() ![]() Otağ-ı hümâyûn ise, Osmanlı Devletinde pâdişâha mahsus çadırlardır ![]() ![]() ![]() Otağ-ı hümâyûn, birbirine geçilebilen birkaç çadırdan meydana gelirdi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Seferde veya pâdişâh başka bir yere gideceği zaman otağ-ı hümâyûn iki takım olarak tertip edilirdi ![]() ![]() ![]() Otağ-ı hümâyûnun sefere hazırlanması, yeniçeri ağasının kontrolünde, “otakçıbaşı” tarafından yapılırdı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Pâdişâh otağları pamuk ipliğinden dokunmuş kumaşlarla yapılır ve kırmızı renkte olurdu ![]() ![]() ![]() Nemçe (Avusturya) Seferi esnâsında Kânûnî Sultan Süleyman’ın çadırı kaynaklarda şöyle tasvir edilir: “Çeşit çeşit boyalarla sanatkârâne bir tarzda nakışlarla süslenmiş, yüksek divanhâneli çadırlardan meydana gelmiş otağın zemini, o zamâna kadar görülmemiş tarzda dokunmuş ipek halılar ve kilimlerle döşenmişti ![]() Pâdişâhlar sefere bizzât gitmezlerse otağlarını, sefere memur olan serdâr-ı ekreme verirlerdi ![]() ![]() Otağ-ı hümâyûnların dikilmesi ise otağ-geren-ı hassa denilen sanatkârların vazîfesiydi ![]() ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Türk Tarihinde Bilinmeyen Kavramlar |
![]() |
![]() |
#102 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() Türk Tarihinde Bilinmeyen KavramlarOtuzbir Mart Vakası Meşrutiyetin muhâfazası için Selanik’ten İstanbul’a getirilen Avcı taburlarının 13 Nisan 1909’da çıkardığı isyan ![]() ![]() ![]() Bu vak’anın tertip edilişi, teşvik edicileri bu güne kadar kesin olarak ortaya konamamıştır ![]() ![]() 1 ![]() ![]() 2 ![]() ![]() ![]() 3 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 4 ![]() ![]() 5 ![]() ![]() 6 ![]() ![]() ![]() 7 ![]() ![]() ![]() ![]() 8 ![]() ![]() 9 ![]() ![]() ![]() ![]() 10 ![]() ![]() İttihat ve Terakki Partisi önderleri meşrutiyetin îlânından sonra kurulan Said Paşa hükümetine iştirâk etmediler ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Meşrutiyeti îlân ettiren İttihatçıların meşrûtiyetten sonra idâreyi bizzat ele almamaları ancak, hükümet işlerine de sık sık müdâhale etmeleri sebebiyle ülkede tedricen bir iktidar boşluğu doğmaya başladı ![]() ![]() ![]() 4 Ağustosta nâzır tâyini meselesinde çıkan bir ihtilâf neticesinde Said Paşa kabînesi istifâ etti ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Meşrûtiyetin îlânından sonra toplanacak meclis için yapılacak seçimler, çeşitli kesimlerin birbirlerini karşılıklı suçlamalarına yolaçtı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Meşrûtiyetten sonra İttihatçıların baskısıyla orduda alaylı subaylar ve memurlar arasında yapılan tasfiyeler gayr-i memnunların sayısını arttırarak huzursuzlukları şiddetlendirdi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Hükümet Avcı taburları ile hiç meşgul olmadığı gibi İstanbul’un inzibatı avcı taburu çavuşlarının emrine tâbi kılındı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Sadrâzam KâmilPaşa da İttihatçıların baskısından kurtulmak istiyordu ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 23 Ocak 1909’da Harbiye Mektebinde çıkan bir karışıklık sonucunda altmış talebe atıldı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İsyan meşrû gerekçelerden, kuvvetli önderlerle idârecilerden, güçlü destekten mahrum ve baştan tecrid edilmiş bir şekilde başladı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Abdülhamîd Han isyânı Hüseyin Hilmi Paşanın gönderdiği bir telgraf sonucunda öğrendi ![]() ![]() ![]() Pâdişâh bunun üzerine Hüseyin Hilmi Paşayı sadrâzamlıktan aldı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İsyan esnâsında dâireler kapandı ve İttihat ve Terakki Merkez-i Umûmî mensupları Selânik’e kaçtılar ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Ancak, isyânın Rumeli’deki yankısı çok büyük oldu ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Pâdişâha sâdık bâzı paşalar saraya gelerek Yıldız ve civârındaki birliklerin Hareket ordusu çapulcularına karşı kullanılması için izin istediler ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Hareket Ordusu İstanbul’a gelince önce Yıldız Sarayı muhâsara edildi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 27 Nisanda Said Paşa başkanlığında toplanan mecliste Hareket ordusu lehine bir beyannâme okunduktan sonra Abdülhamîd Hanın hal’ine, Mehmed Reşad’ın pâdişâhlığına karar verildi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Dolmabahçe’ye giden hey’ette Bolulu Habib, Toygarlı Hâlid ve Kadıköylü Fehmi isminde Hareket ordusu veİttihat ve Terakki mensubu küçük rütbeli üç subay vardı ![]() ![]() Yıldız’a Sultan Abdülhamîd Hana hal’ini tebliğ için gönderilen hey’etin teşekkül tarzı ise Türk târihinin en yüz kızartıcı hâdiselerinden birisi oldu ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Abdülhamîd Hanın Yıldız’dan uzaklaştırılmasından sonra saraydaki mevcut elmas, inci gibi mücevherler, değeri milyarları bulan târihî kıymetler, sandıklar içinde Harbiye nezâreti dış kapısı yanındaki iki binânın alt katlarına yerleştirildi ![]() ![]() Hadiseden sonra kurulan Dîvân-ı Harp, isyancılardan 56 kişiyi îdâma mahkûm etti ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Hiçbir ciddî târih kitabında hâdisenin pâdişâh tarafından çıkarıldığına dâir bir bilgi, belge yoktur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 31 Mart Hâdisesinden sonra İttihat ve Terakki diktatörlüğüne giden yol açılmış olup, meşrutiyet örfîleşmiştir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Otuzbir Mart Vak’asının gizli tertipçilerinden olan Selim Sırrı Tarcan ile Rızâ Tevfik Beyin aşağıdaki îtirafları bu olay hakkında Türk târihine ışık tutmaktadır: “1908 İhtilâlinden evvel, bizleri başta İngiliz sefiri olmak üzere Fransız, İtalyan sefirleri de çok teşvik ettiler ![]() ![]() ![]() ![]() Nihâyet hürriyeti de -kimlere- îlân ettik! Selim Sırrı ile berâber ben de İstanbul sokaklarında üzerine çıkıp “Yaşasın hürriyet” nutukları atacak nice basamak taşları aradık ![]() Bir gün Talât’a (Talât Paşa) dedim ki: “Biz bu ihtilâl için ecnebi sefirlerden hayli teşvik gördük ![]() ![]() ![]() Evvelâ İngiliz sefâretine gittik ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cünye’de idim ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Oğlum Said, İngiltere’de oturuyordu ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() -Dostum Rızâ Tevfik Bey ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Lord cenaplarına tekrar sordum: -İngiltere devlet-i fahîmesini hilâfet müessesesi bu derece şiddetle neden alâkadar ediyor? -Ha ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İşte biz ihtilâlden ve siz Jön Türklerden ihtilâl sonunda, sultanların da, hilâfetin de, yâni bir selâm-ı şâhâne ve bir Hâfız Osman Kur’ânıyla kitleleri avucunda tutan kuvvetin de devrilmesini bekledik, aldandık ![]() ![]() ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Türk Tarihinde Bilinmeyen Kavramlar |
![]() |
![]() |
#103 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() Türk Tarihinde Bilinmeyen KavramlarPadişah Osmanlı Devletinde hükümdara verilen en meşhur unvan ![]() On dördüncü ve on beşinci asırlarda Osmanlı hükümdarları, İslâmî bir niteliği olan sultan ünvânı ile berâber, örfî hükümdarlık (töre) sıfatlarını ifâde eden resmî unvân olarak “bey” ve “han”, kullandılar ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Osmanlı pâdişâhlarının adının başına dâimâ “Sultan” ve sonuna da “han” kelimesi gelmektedir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Nişan-ı şerîf-i âlişân, Mektûb-i meveddet-üslûp, Ahidnâme-i izzet-nümûn, Ahidnâme-i hümâyûn, Nâme-i hümâyûn-ı izzet ve saâdet-meşhûn, Nâme-i hümâyûn messeret-makrûn, Nâme-i hümâyûn-ı izzet makrûn, İltifât-nâme-i pâdişâhî, Nâme-i şerîf, Hatt-ı şerîf, Nâme-i saâdet-ünvân, Hatt-ı hümâyûn, Emr-i pâdişâhî, Emr-i şerîf, Hükm-i şerîf, Emr-i münîf-i vâcibül ittibâ’, Tevkî-i refîi- hümâyûn, Ahd-i şerîf, Ahd-i hümâyûn, Fermân-ı celîlülkadr, Fermân-ı hümâyûn, Fermân-ı beşâret-ünvân ![]() Osmanlı pâdişâhlarının çok mühim hâllerde yazdıkları nâmelerde, yabancı hükümdârlara gönderdikleri ahidnâmelerde; hâkimiyet ve salâhiyet sâhalarını belirten ünvanlar kullanılırdı ![]() “Ben ki Sultan-ı salâtin-i zamân burhân-ı havakin-i avân tâc-bahş-i husrevân-i cihân zıllullâhi’l-meliki’l-mennân Akdeniz’in ve Karadeniz’in ve Rumeli’nin ve Anadolu’nun ve Şam ve Halep ve Karaman ve Rûm’un ve vilâyet-i Âzerbaycan ve Van’ın ve Budin ve Tameşvar vilâyetlerinin ve Mısır’ın ve Mekke’nin ve Medîne’nin ve Kudüs’ün ve Halilü’r-Rahmân’ın, külliyen diyar-ı Arab’ın ve Yemen’in ve Bağdât ve Basra ve Cezâyir vilâyetlerinin ve dahi nice memleketlerin ki âbâ-i kirâm ve ecdâd-ı izâmım -enarallâhü berâhinehüm- kuvvet-i kahire ile fetheyledikleri ve cenâb-ı celâlet-meabım dahi tiğ-ı âteşbâr şimşîr-i zafernigârım ile fetheylediğim ince diyârın sultânı ve pâdişâhı hazret-i Sultan Bâyezîd oğlu Sultan Selim Han oğlu Sultan Süleyman Şah Han’ım ![]() ![]() ![]() Osmanlı pâdişâhlarının örfî selâhiyetleri, İslâm hukûkuna muhâlif olmamak şartıyla, eski Türk telâkkileriyle Orta Doğu’daki telâkkilerin birleştirilerek ortaya konulan Osmanlı sentezidir ![]() ![]() ![]() İslâm Hukûku’nun tatbiki ve yayılması da, pâdişâhın vazîfeleri cümlesindendi ![]() ![]() Osmanlı Devletinin târihi boyunca İslâm Hukûku, devletin bütün icrâ faaliyetlerini murâkabe etmiştir ![]() ![]() ![]() Osmanlı pâdişâhlarına diğer imparatorlarda bulunan bâzı fevkalâde özellikler verilmemiştir ![]() ![]() “Gururlanma pâdişâhım, senden büyük Allah var!” diye bağıran halk, ona âciz bir kul olduğunu hatırlatırdı ![]() Târih kitaplarında ve teşkilâtla alâkalı eserlerde, pâdişâhlığın Allahü teâlâ tarafından verilen çok mesûliyetli büyük bir vazîfe olduğu belirtilirdi ![]() ![]() Pâdişâhların gelirleriyse başlıca iki kaynaktan gelirdi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Altı yüz seneden fazla Türklerin ve Müslümanların lideri durumunda olan pâdişâhlık müessesesi, Türkiye Cumhûriyetinin kurulmasıyla ilga edilmiştir ![]() ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Türk Tarihinde Bilinmeyen Kavramlar |
![]() |
![]() |
#104 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() Türk Tarihinde Bilinmeyen KavramlarPatras Vakası On dokuzuncu yüzyıldaki bir Rum ayaklanması ![]() ![]() ![]() Rumluk fikriyâtına dayalı Yunan İsyânı, Mora’da gelişti ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Rumlar arasında isyân fikrini yayan Etniki Eteryanın kasası, Bavyera’daki Münih; kafası Rusya’daki Petersburg, merkezi de İstanbul’daki Fener Patrikhânesiydi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Yüzyıllarca Osmanlı hâkimiyetinde yaşayarak isyân ihtilâl ve devlete karşı gelmeyi bilmeyen gayri Türk ve gayri müslim sâdık ahâli, Müslümanlar ve Türkler, Patras Vak’ası üzerine Tripoliçe’ye hicret ettiler ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Osmanlı Sultanı ve Halîfe-i Müslimîn Mahmûd Han, tahkikat başlatarak, tedbir aldı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Mora İsyânı üzerine Çarlık Rusya’sı harekete geçti ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Patras Vak’ası hâl edilip, Mora İsyânı bastırılmasına rağmen; Fransa, İngiltere, Papalık ve Rusya’nın Osmanlı Devleti aleyhine çalışmaları netîcesinde Avrupa’da ittifak kuruldu ![]() ![]() ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Türk Tarihinde Bilinmeyen Kavramlar |
![]() |
![]() |
#105 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() Türk Tarihinde Bilinmeyen KavramlarPatrona Halil İsyanı 28 Eylül 1730 târihinde Patrona Halil’in önderliğinde İstanbul’da çıkarılan isyân ![]() Lâle Devrindeki idârî, sosyal ıslâhat ve mîmârî yeniliklere askeriyenin de ilâve edilmesi, yeniçerileri telaşlandırdı ![]() ![]() ![]() Pâdişâh ve sadrâzamın İran Seferi hazırlıkları da âsîlerin harekete geçmesine sebep oldu ![]() ![]() ![]() ![]() Bâbıâlî tâtil olduğu 28 Eylül 1730 Perşembe günü, devlet damlarının yokluğundan faydalanan âsîler, isyân etti ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Sultan Üçüncü Ahmed Hanın İran Seferine Hareket etmek üzere Üsküdar’da, devlet adamlarının da tâtil münâsebetiyle yerlerinde bulunmaması isyâncıların işini kolaylaştırdı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Lâle Devrinin sulh, sükûn ve huzûruna alışan devlet adamlarının uzun müzâkereleri ve kardeş kanı dökülmesini istememeleri, isyâncıların dağıtılması teklifine meydan vermedi ![]() Halkın desteğini sağlamak için 29 Eylülde Sancak-ı şerîf çıkarıldı ![]() ![]() ![]() Âsîler 30 Eylülde liste yapıp, 41 kişinin kendilerine teslimini istediler ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Pekçok hayır ve hasenât, mîmârî ve ilmî eserlerin bânisi Nevşehirli Dâmâd İbrâhim Paşanın öldürülmesiyle, âsîler daha da şımardı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Birinci Mahmûd Han, Üçüncü Ahmed Hanın ferâgati ve âsîlerin arzularıyla Osmanlı sultanı olunca, devletin meselelerine cesâretle el attı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
|