![]() |
Cevap : =>İslami Sözlük |
![]() |
![]() |
#61 |
gülgüzeli
![]() |
![]() Cevap : =>İslami SözlükMA'KÛL İLİMLER: His organları ile duyularak, akıl ile incelenerek, tecrübe (deney, gözlem) ile ve hesâb edilerek elde edilen ilimler, fen bilgileri ![]() Ma'kûl ilimler, matematik, mantık, fizik ve kimyâ gibi tecrübî ilimlerdir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() MÂL: İnsanın arzuladığı, ihtiyâç, yâni lâzım olunca, kullanmak için saklanabilen ayn, yâni madde, cisim ![]() Allahü teâlâ bir kuluna mal ve ilim verir, bu kul da; haramlardan kaçınır, akrabâsını sevindirir, malından hakkı olanları bilip verirse, Cennet'in yüksek derecesine kavuşur ![]() Mal ve şöhret hırsının insana zarârı, koyun sürüsüne giren iki aç kurdun zarârından daha çoktur ![]() Âhir zamanda dînin korunması, mal ile olacaktır ![]() Kur'ân-ı kerîmde zemmedilen yâni kötü denilen dünyâ; haramlar ve mekrûhlardır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Malı zarardan korumanın ilâcı, zekât vermektir ![]() Mal, mevkî peşinde koşanlardan hiçbiri murâdına (isteğine) kavuşamamıştır ![]() ![]() ![]() İnsanın izzeti (şerefi), îmân ve mârifet (Allahü teâlâyı bilme, tanıma) iledir ![]() ![]() Mal, para peşinde koşmak, Allahü teâlânın emirlerini unutturursa, bundan büyük felâket olmaz ![]() Hanım, çocuklar, mal ve mülk; Allahü teâlânın emânetleridir ![]() ![]() Senden daha çok malı ve parası olan kimseyi kıskanma!O, malına ve parasına hasretle ölür ![]() ![]() ![]() Malı helâlden kazanırsan suâli; haramdan kazanırsan cezâsı vardır ![]() Mâl-ı Habîs: Zor ile gasb edilen ve rüşvet olarak alınan, çalınan mallar ve kendine emânet olan mallar, izinsiz ticârette kullanılarak elde edilen kârlar ve dâr-ül-harbde yâni kâfir memleketlerine gidenin (tüccârın, seyyâhın), kafirlerden, rızâsı olmadan aldığı m allar ![]() Mâl-ı habîsi kullanmak, haramdır ![]() ![]() ![]() Mâl-ı Mütekavvim: Kıymetli mal ![]() ![]() Müslümanlar için; şarab, domuz ve besmelesiz kesilen veya kesmeden öldürülen hayvan, mâl-ı mütekavvim değildirler ![]() ![]() MÂLÂYA'NÎ: Dünyâ ve âhirete faydası olmayan iş, boş söz, lüzumsuz şey ![]() Allahü teâlânın, bir kulunu sevmemesinin alâmeti, onun mâlâya'nî ile vakit geçirmesidir ![]() Bir kimsenin müslümanlığının güzelliği, mâlâya'nîden kaçması ve lüzûmlu şeyleri yapması ile anlaşılır ![]() Ben bu mertebeye; doğru söz söylemek, emânete riâyet etmek ve mâlâya'nîyi terk etmekle ulaştım ![]() Câbir bin Sümre buyurdu ki: "Resûlullah sallallahü aleyhi ve sellem az konuşurdu ![]() ![]() ![]() Bir kimse, ibâdetlerini ihlâs ile (sırf Allah için) yaparsa, Allahü teâlâ da, ona mâlâya'nîden kurtulmak nîmetini ihsân eder ![]() Îtikâdı (inancı) düzeltmeden önce ahkâm-ı şer'iyyeyi (helâli, haramı, farzı, vâcibi) öğrenmenin hiç faydası olmaz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() MÂLİK: 1 ![]() ![]() İsmini duyduğunuz kimselerden, yeryüzüne dört kişi mâlik oldu ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Her müslüman, mâlik olduğu zekât malının miktârını, her zaman düşünmeli, nisâb miktârı olduğu günü, bir yere yazmalıdır ![]() ![]() (İmâm-ı Rabbânî) 2 ![]() ![]() Allahü teâlâ Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyurdu ki: Muhakkak ki kâfirler, Cehennem azâbında devamlı kalacaklardır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cehennem'e atılan kâfirler, orada ayakları boyunlarına bağlı, günâhtan yüzleri kararmış bir hâlde; feryâd ve figân ederler ve; "Ey Mâlik cezâmızı bulduk ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Mâlik-ül-Mülk: Allahü teâlânın Esmâ-i hüsnâsından (güzel isimlerinden) ![]() ![]() Allahü teâlâ Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyurdu ki: (Habîbim) de ki: "Ey Mâlik-ül-mülk olan Allah'ım! Sen mülkü kime dilersen ona verirsin, mülkü kimden dilersen ondan alırsın ![]() ![]() ![]() ![]() Kim Mâlik-ül Mülk ism-i şerîfine devâm ederse, Allahü teâlâ ona çok mal ve mülk ihsân eder ![]() ![]() MÂLİKÎ: Ehl-i sünnetin ameldeki dört hak mezhebinden biri olan Mâliki mezhebine tâbi olan, bağlı olan kimse ![]() ![]() Ehl-i sünnetin (Peygamber efendimiz ve Eshâbının bildirdiği îtikâd üzere bulunanların) amelde ( yapılması ve kaçınılması gerekli işlerdeki) mezhebi dörttür ![]() ![]() ![]() ![]() İbâdetlerin en kıymetlisi, farz-ı ayn olanlardır ![]() ![]() ![]() ![]() Sivâd-ı a'zam yâni müslümanların çoğu, fıkh âlimlerinin yolundadır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Mâlikî Mezhebi: Ehl-i sünnetin ameldeki dört hak mezhebinden biri ![]() ![]() ![]()
__________________
![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Cevap : =>İslami Sözlük |
![]() |
![]() |
#62 |
gülgüzeli
![]() |
![]() Cevap : =>İslami SözlükMÂLİYYET (Mâliyet): Alış fiyatı ile birlikte taşıma ile işçilik ücretleri, vergi gibi masrafların hepsi ![]() Semenin (bedelin) cinsi söylenmedi ise, söz kesilirken orada kullanılan semen anlaşılır ![]() ![]() MA'LÛM: Bilinen şey ![]() Allahü teâlânın bâzı kimselerin îmâna gelmeyeceğini bildiğini Kur'ân-ı kerîmde bildirmektedir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Belli olan şeyi isbât etmeye lüzûm yoktur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() MA'NÂ (Mânâ): Lafızdan (sözden) anlaşılan, kastedilen şey ![]() Mânâ asl olup, kelime ve lafız (söz) kalıbları içerisinde ifâde olunurlar ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Müslümanlar, Kur'ân-ı kerîmi, Allahü teâlânın indirdiği gibi okumalıdır ![]() ![]() ![]() Kur'ân-ı kerîmin hakîkî mânâsını anlamak, öğrenmek isteyen bir kimse din âlimlerinden kelâm, fıkıh ve ahlâk kitablarını okumalıdır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Mânây-ı İltizâmî: Bir lafzın (sözün) asıl konulduğu mânânın lâzımı olan (ondan ayrılmayan) mânâ ![]() İnsan sözünün mânâsı ve mâhiyeti, hayvân-ı nâtık (konuşan, düşünen canlı)dır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Mânây-ı Murâdî: Bir sözde anlatılmak, ifâde edilmek istenilen, kastedilen mânâ ![]() Müctehîd olmak (Kur'ân-ı kerîmden ve hadîs-i şerîften hüküm çıkarabilmek) için, Arabî yüksek ilimleri tamâmen öğrenip Kur'ân-ı kerîmi ezbere bilmek, her âyet-i kerîmenin mânây-ı murâdîsini, âyet-i kerîmelerin geldikleri zamanları ve gelme sebeblerini ve ne hakkında geldiklerini, fıkıh ilminin usûl ve kâidelerini, yüz binlerce hadîs-i şerîfi ezberden bilmek gibi daha pekçok şartlara sâhib olduktan başka, Kur'ân-ı kerîmin ve hadîs-i şerîflerin açık ve kapalı mânâlarını kavramak, bu mânâlar kalbinde yer etmiş olmak, kuvvetli îmâna, sâf, temiz bir kalbe sâhib olmak lâzımdır ![]() Bir âyetin mânâsını anlamak demek, Allahü teâlânın, bu âyette, ne irâde ettiğini anlamak demektir ![]() ![]() ![]() ![]() Mânây-ı Mutâbıkî: Bir lafzın asıl konulduğu mânânın tamâmı, hepsi ![]() Hayvân-ı nâtık (düşünen canlı) sözünün mânâsı, insan lafzının mânây-ı mutâbıkîsidir ![]() ![]() Mânây-ı Zâhirî: Bir lafzın görülen, anlaşılan, meşhûr mânâsı ![]() Âl-i İmrân sûresinin başında bildirildiği üzere, Kur'ân-ı kerîmin âyetleri iki türlüdür ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Mânây-ı Zımnî: Bir lafzın konulduğu mânânın tamâmının içerisindeki cüz'î, husûsî mânâlardan herbiri ![]() İnsan lafzının tam mânâsı, karşılığı hayvân-ı nâtık (konuşan, düşünen canlı)dır ![]() ![]() Kur'ân-ı kerîmin mânâsını anlayabilmek için, ilm-i lugat, ilm-i metn-i lugat, ilm-i bedî', ilm-i beyân, ilm-i me'ânî, ilm-i belâgat, ilm-i usûl-i tefsîr gibi çeşitli ilimleri iyi öğrenmek, sarf, nahv, mantık gibi âlet olan bilgilerde derinleşmek, âyet-i kerîmelerin mânây-ı zâhirîsini, mânây-ı zımnîsini, mânây-ı murâdîsini, mânây-ı iltizâmîsini ve her âyet-i kerîmenin ne zaman, ne sebeble ve kimler için nâzil olduğunu (indiğini), âyet-i kerîmelerin hangi hadîs-i şerîfle ve nasıl açıklandığını iyi bilmek lâzımdır ![]() ![]() MANASTIR: Hıristiyanlıkta ibâdet edilen ve din adamlarından bir râhib veya râhibenin idâre edip, barındığı binâ ![]() Eskiden manastırlar, kendi mülkleri olan bir arâzî üzerinde kurulur ve bu arâziyi işleterek elde ettikleri mahsûllerle kapalı bir ekonomi içinde yaşarlardı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Peygamber efendimiz sallallahü aleyhi ve sellem; müslümanların, hıristiyanlara ve yahûdîlere yapmakla mükellef oldukları muâmele şeklini bildirdiği mektûbunda buyurdu ki: "Onların dînî reislerini, (başkanlarını) makamlarından indirmeyin ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Cevap : =>İslami Sözlük |
![]() |
![]() |
#63 |
gülgüzeli
![]() |
![]() Cevap : =>İslami SözlükMA'NEVÎ: Mânâya, rûha ve gönüle âit olan, inançla ilgili ![]() ![]() Târih boyunca, îmânlılar ile îmânsızlar çarpışmakta, kuvvetli, çalışkan olan taraf, gâlib ve hâkim olmakta, inançlarını, düşüncelerini yaymaktadır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Ma'nevî Bağ: 1 ![]() ![]() ![]() Her şeyden, her mahlûktan (yaratılandan) Allahü teâlâya giden bir yol vardır ![]() ![]() ![]() ![]() 2 ![]() ![]() Türkleri maddeten ezmek ve yıkmak imkânsızdır ![]() ![]() ![]() ![]() Ma'nevî Fâide: Rûha, kalbe ve gönüle âit fâide ![]() Oruç, insanlara hem maddî, hem de mânevî faydalar sağlar ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Ma'nevî Hastalık: Kalbe gelen yanlış îtikâd (inanç); insanın doğruyu, gerçeği görmesine mâni olan perde; îtikâdî bozukluk ve düşünce ![]() ![]() Allahü teâlânın var ve bir olduğu, Muhammed aleyhisselâmın, O'nun resûlü olduğu ve hattâ O'nun getirdiği her emrin ve haberlerin doğru olduğu, güneş gibi meydandadır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Ma'nevî Huzûr: Allahü teâlâyı anarak emirlerini yapıp, yasaklarından kaçınmak sûretiyle kalbde meydana gelen rahatlık ![]() Kalbler, Allahü teâlâyı zikr ederek, mânevî huzûra kavuşur ![]() Ma'nevî Kuvvet: Müdrike (anlayıcı) kuvvetlerinin üçüncüsü olup, insanların havâssına, seçilmişlerine mahsûs anlayıcı kuvvet ![]() Müdrike (anlayıcı) kuvvetlerin üçüncüsü mânevî kuvvettir ![]() ![]() ![]() ![]() Ma'nevî Mîrâs: Âlem-i emrdeki (gözle görülmeyen âlemdeki) şeyler yâni îmân, mârifet (tanıma, bilme), rüşd (doğru yolda olmak) gibi nîmetler (güzellikler, iyilikler) ![]() Âlem-i halktan (gözle görülen âlemden) olup, görünen nîmetlere şükr etmek, mânevî mîrâsa kavuşmakla olur ![]() ![]() ![]() ![]() Ma'nevî Temizlik: İnsanın iç temizliği, kalb temizliği; kalbini her türlü bozuk inanış ve düşüncelerden fenâ huylardan arındırmak ![]() Müslümanlık, maddî ve mânevî temizliktir; vücûd temizliği ve kalb temizliği emreder ![]() ![]() ![]() ![]() MÂNİ' (El-Mâni'): Allahü teâlânın Esmâ-i hüsnâsından (güzel isimlerinden) ![]() ![]() El-Mâni' ism-i şerîfini söyleyen kimse, kendisine gelecek belâdan korunmuş olur ![]() MANTIK: 1 ![]() ![]() Bir adamın mantığı düzgün olursa, diğer amelleri de düzgün olur ![]() ![]() Müslüman mantıklı hareket eder ![]() ![]() ![]() 2 ![]() ![]() Mantık üzerine yazılan kıymetli kitaplardan biri Îsâgûcî olup, yüzyıllar boyu medreselerde okutuldu ve üzerine birçok şerhler, açıklamalar yazıldı ![]() MARAZ: Hastalık ![]() Taâmın (yemeğin) evvelinde, Besmele-i şerîfeyi söylemeyen kimse için üç zarar vardır: Şeytan, kendisiyle birlikte taâm yer ![]() ![]() ![]() Maraz-ı Kalbî: Kalb hastalığı, bozuk îtikâd; kibir, hased (kıskançlık), kin ve riyâ (gösteriş) gibi kalb hastalıkları ![]() ![]() Allahü teâlâ, âyet-i kerîmede meâlen buyurdu ki: Onların kalblerinde maraz vardır ![]() ![]() ![]() Maraz-ı kalbîye tutulmuş olanların hiçbir ibâdet ve tâati faydalı olmaz ![]() Maraz-ı Mevt: Ölüm hastalığı, insanı iş görmekten men eden ve başladığı târihten îtibâren en az bir yıl içinde ölüme götüren hastalık ![]() Ömer bin Abdülazîz, maraz-ı mevtinde; "Allah'ım, ben o kimseyim ki, bana emirlik verdin ![]() ![]() ![]() ![]() MA'RİFET (Mârifet): Bilme, tanıma, gönülle bilme ![]() ![]() ![]() Mârifetin hakîkati, Allahü teâlâyı kalb ile sevmek, dil ile anmak, O'ndan başka her şeyden ümidini kesmektir ![]() Ma'rifet sâhibi dünyâya değer vermez; nefse âit düşünceleri kesilir, yok olur ![]() ![]() ![]() Mârifet, her durumda kulun, Allahü teâlânın verdiği nîmetlere şükretmede, âciz kaldığını, genç ve kuvvetli zamanlarında zayıf olduğunu bilmesiyle ele geçer ![]() Ma'rifet ve Allahü teâlâya yakın olma hâli, farzları edâ etmekle ve sünnet-i seniyyeye tâbi olmakla ele geçer ![]() İnsanın izzeti, îmân ve ma'rifet iledir ![]() ![]() MA'RİFETULLAH: Allahü teâlâyı tanıma, bilme ![]() ![]() İlimlerden öyleleri vardır ki, onları ancak ma'rifetullaha sâhip olanlar bilirler ![]() ![]() Ma'rifetullah, keşfle, kalb gözünün açık olmasıyle, ilhâm ve kalbe gelen mânevî bilgilerle hâsıl olur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bu dünyâda en kıymetli şey ma'rifetullaha kavuşmaktır ![]() Kalbinde hardal tânesi kadar dünyâ sevgisi bulunan kimse ma'rifetullaha kavuşamaz ![]() MA'RÛF (Mârûf): Dînin ve aklın beğendiği şey ![]() Allahü teâlâ, âyet-i kerîmelerde meâlen buyuruyor ki: İçinizden, insanları hayra çağıracak, ma'rûfu emredecek, kötülükten alıkoyacak bir topluluk bulunsun ![]() ![]() Mü'minler, ma'rûf olan şeyleri emr eder ![]() Ma'rûfu ve (o ma'rûfu) yapanı sevin ![]() ![]() Zâlim kimselere, söz ile ma'rûfu emretmek, cihâdın en kıymetlisidir ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Cevap : =>İslami Sözlük |
![]() |
![]() |
#64 |
gülgüzeli
![]() |
![]() Cevap : =>İslami SözlükMÂSİVÂ: Allahü teâlâdan başka her şey ![]() ![]() Allahü teâlâyı tanıyan, mâsivâdan yüz çevirir ![]() Akla hayâle gelen, düşünülen, görülen her şey mâsivâdır ![]() Dervişlik, yalnız bir yere çekilip oturmak, gökte uçmak, dağda ve mağarada bulunmak değildir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bize ve size her şeyden önce lâzım olan şey, kalbi Allahü teâlâdan başka şeylerin hepsinden kurtarmaktır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() MA'SİYYET (Mâsiyet): İtâatsizlik, isyân ![]() ![]() ![]() Ma'siyet, insanı küfre sürükler ![]() Nefse sükûnet ve kalbe ferahlık veren iş, iyi iştir ![]() ![]() İyiler de, kötüler de, iyilik yapar ![]() ![]() Ma'siyet yapınca, hemen tövbe etmelidir ![]() ![]() ![]() Ma'siyete tövbe etmemek, bu günâhı yapmaktan daha kötüdür ![]() Her izzet ve her nîmet, Allahü teâlâya itâat ve ibâdet etmekten; her kötülük ve sıkıntı da, ma'siyetten hâsıl olur ![]() ![]() ![]() İnsanın günâhından korkması, tâat; korkmaması ise, ma'siyettir ![]() ![]() ![]() ![]() MASLAHAT: Bir işin hayırlı, iyi olmasına vesîle olan şey ![]() ![]() ![]() İslâm hukûku, maslahatları nazar-ı îtibâra almış, hükümleri bunların üzerine koymuştur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Şarabın haram kılınmasındaki maslahat; aklın, malın, insanın şerefinin korunmasıdır ![]() ![]() MA'SÛM: Suçsuz, günahsız ![]() ![]() ![]() Peygamberler hakkında bilip inanmamız gereken sıfatlardan birisi de İsmet'tir ![]() ![]() ![]() ![]() İnsanlar içinde ruhları en yüksek ve en olgun olanlar peygamberlerdir ![]() ![]() ![]() MÂŞÂALLAH: Beğenilen şeyler görüldüğünde söylenilen; "Bu, Allahü teâlânın dilediği ve ihsân ettiği şeydir" mânâsına mübârek bir söz ![]() Nazarı değen kimse, hattâ herkes, beğendiği bir şeyi görünce, mâşâallah demeli, ondan sonra söylemelidir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() MÂTEM: Ölünün arkasından ağlama; yas tutma ![]() Mâtem tutan kimse, ölmeden tövbe etmezse, kıyâmet günü şiddetli azâb görecektir ![]() İnsanı küfre sürükleyen iki şey vardır ![]() ![]() İslâmiyet'te mâtem tutmak yoktur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() MATERYALİZM: Allahü teâlâyı inkâr ve maddeyi her şeyin esâsı kabûl eden görüş, düşünce; toplum hayâtını ve fertler arasındaki münâsebetleri ve davranışları belirleyen tek faktörün madde olduğunu savunan felsefe akımı; maddecilik ![]() Materyalizm, beşerî değer ölçülerini yoketmek için ne mümkünse yapmaktadır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İslâm âlimleri, binlerce yazdıkları kitaplarda tabiiyyecilerin, materyalizmi savunanların sözlerini ve müslüman olmıyanların İslâmiyet'e sokmak istedikleri uydurmaları deliller ve tartışmalar ile reddederek hepsini susturmuşlar, din düşmanlarının fit ne ve fesâd ateşlerini söndürmüşlerdir ![]() MATLÛB: Kavuşmak istenilen, aranılan şey, maksat ![]() ![]() Tâlib (isteyen, arayan), matlûba tam bağlanınca, rehber aradan büsbütün kalkar ![]() ![]() "Lâ ilâhe illallah" kelimesinin iki makâmı vardır ![]() ![]() ![]() Matlûb-ı Hakîkî: Gerçekte taleb olunacak, kavuşmak istenilecek ve gönül bağlanacak olan Allahü teâlâ ![]() ![]() Hakîkî matlûbdan başka hiçbir şeye gönül bağlamamalı, faydası olmayan şeylerle uğraşmamalıdır ![]() MÂTÜRÎDÎ: 1 ![]() ![]() ![]() İmâm-ı Mâtüridî'nin kendisinin ve babasının ismi Muhammed'dir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İmâm-ı a'zam Ebû Hanîfe fıkıh bilgilerini toplayarak kısımlara kollara ayırdığı ve usûller, metodlar koyduğu gibi, Resûlullah'ın sallallahü aleyhi ve sellem ve Eshâb-ı kirâmın (Peygamberimizin arkadaşlarının) bildirdiği îtikâd, îmân bilgilerini de to pladı ve yüzlerce talebesine bildirdi ![]() ![]() ![]() ![]() Îtikâdda imâm olan İmâm-ı Eş'arî ve İmâm-ı Mâtürîdî; hocalarının îtikâddaki müşterek olan mezheblerinden dışarı çıkmamış, mezheb kurmamıştır ![]() ![]() ![]() Her müslümanın, îtikâdda (îmânla ilgili bilgilerde) Ehl-i sünnetin iki imâmından birine yâni Mâtürîdî veya Eş'arî'ye tâbi olması lâzımdır ![]() ![]() 2 ![]() ![]() MÂ'ÛN SÛRESİ: Kur'ân-ı kerîmin yüz yedinci sûresi ![]() Mâ'ûn sûresi Mekke-i mükerremede nâzil oldu (indi) ![]() ![]() ![]() ![]() Allahü teâlâ Mâ'ûn sûresinde meâlen buyuruyor ki: Dîni (müslümanlığı) yalan sayanı gördün mü? İşte yetimi şiddetle iten, yoksulu doyurmayı teşvik etmeyen odur ![]() ![]() ![]() ![]() Kim Mâ'ûn sûresini okursa, eğer zekâtını vermiş ise, Allahü teâlâ onu mağfiret eder ![]() MAZLÛM: Zulme, haksızlığa uğramış kimse ![]() Üç kimsenin duâsı muhakkak kabûl olur ![]() ![]() Kafir bile olsa, mazlûmun duâsı red olmaz ![]() Mazlûmun bedduâsından korkunuz ![]() ![]() İyi bir müslüman olarak ölüme hazır ol! Mazlûmların bedduâsından çok sakın ve hiç kimseye zulmetme! (Muâz bin Cebel) Aldatmasın seni, diktatörün sarayları, kumaşı, Saray bahçesini, sular dâim, mazlûmların göz yaşı ![]() (İmâm-ı Rabbânî) Alma mazlûmun âhını, Çıkar âheste âheste ![]() (Atasözü) MAZMAZA: Abdest ve gusül alırken ağzı su ile yıkamak ![]() Hanefî mezhebinde mazmaza guslün farzlarından ve abdestin sünnetlerindendir ![]() Mazmaza ve istinşakta (suyu burna çekmek) mübâlağa etmek (dolu dolu yıkamak) guslün (boy abdestinin) sünnetidir ![]() MEÂL: Tefsîr âlimlerinin yaptıkları tefsirlerin (açıklamaların) ışığı altında, âyet-i kerîmelere verilen mânâ, açıklama ![]() Kur'ân-ı kerîm gibi ilâhî belâgat ve î'câzı (kimsenin benzerini söyleyemeyeceği bir vasfı, özelliği) hâiz (sâhib) bir kitâb yalnız Türkçe'ye değil, hiçbir dile hakkıyle çevrilemez ![]() ![]() ![]() ME'ÂNÎ İLMİ: Sözün yerinde kullanılmasından, hâle, duruma göre uğrayacağı değişikliklerden bahseden ilim ![]() ![]() MEÂRİC SÛRESİ: Kur'ân-ı kerîmin yetmişinci sûresi ![]() Meâric sûresi, Mekke'de nâzil oldu (indi) ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Allahü teâlâ Meâric sûresinde meâlen buyuruyor ki: Melekler ve ruh oraya (arş-ı ilâhîye) bir günde varırlar ![]() ![]() Kim Meâric sûresini okursa, Allahü teâlâ ona emânetlerini ve vâdlerini gözetenlerin sevâbını verir ![]() MEÂRİF: Kalb bilgileri ![]() ![]() ![]() MEBDE-İ TEAYYÜN: İlâhî kemâllerin, yüksekliklerin ilm-i ilâhîde başlangıcı ve ilk kaynağı ![]() Allahü teâlâdan gelen feyzler, nîmetler hep mebde-i teayyünden gelir ![]() Mebde-i teayyün âşık ile ma'şûk arasında berzahtır (yâni köprüdür) (M ![]() MEBDE' VE MEÂD: Başlangıç ve sonuç, dünyâ ve âhiret; mahlûkların (yaratılmışların) nereden ve nasıl vücûda geldiği, onları kimin yarattığı, yaratılış hikmetleri, sonunda ne olacakları ve ölümden sonraki hâlleri ![]() Kelâm; Allahü teâlânın zât ve sıfatlarından, nübüvvet (Peygamberliğe âit mes'elelerden) ve mebde' ve meâd bakımından yaratılmışların hâllerinden bahseden ilimdir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() MEBÎ': Satılan veya satın alınan mal ![]() Mebî', akd yâni sözleşme yapılınca, müşterinin mülkü olur ise de, teslim alınmadan önce kullanılması câiz değildir ![]() ![]() ![]() Mebî' tâyin (belli) edilince teayyün eder yâni belirtilen malın kendisinin verilmesi, teslim edilmesi lâzım olur ![]() ![]() MECÂZ: Bir münâsebet, ilgi sebebiyle konulduğu asıl mânâdan başka bir mânâda kullanılan lafız (söz) veya mânâ ![]() Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyruldu ki: "İstersen köye sor ![]() ![]() ![]() Peygamber efendimiz sallallahü aleyhi ve sellem Medîne-i münevvereye hicret ettikleri zaman O'nu gören Medîneliler; "Üzerimize bedr (dolunay) doğdu" dediler ![]() ![]() ![]() Kelâmda asl olan mânây-ı hakîkattır ![]() ![]() ![]() ![]() MECELLE: Tanzîmât'ın îlânından sonra, Ahmed Cevded Paşa'nın başkanlığında bir komisyon tarafından hazırlanan; İslâm hukûkunun muâmelâta (alışveriş, şirketler, hibe v ![]() ![]() ![]() Günlük işlerde dînin emirlerine uygun davranabilmek için her müslümanın Mecelle kitabının başındaki yüz maddeyi iyi bilmesi ve anlaması lâzımdır ![]() ![]() ![]() ![]() Tanınmış hukukçulardan Ali Haydar Bey, Âtıf Bey ve Hâcı Reşîd Paşa (rahmetullahi teâlâ aleyhim ecmâin) Mecelle'yi ayrı ayrı şerh etmişlerdir ![]() ![]() ![]() ![]() Mecelle'nin içerisindeki maddelerden bâzıları şöyledir: 1) Kendi malı sanarak, başkasının malını telef eden öder ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() MECÎD (El-Mecîd): Allahü teâlânın Esmâ-i hüsnâsından (güzel isimlerinden) ![]() ![]() Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyruldu ki: Allahü teâlâ, nîmetler vermesi sebebiyle övülendir, Mecîd'dir ![]() Yâ Rabbî! İbrâhim aleyhisselâm ve âlinin (akrabâsının) şerefini ve şânını yükselttiğin gibi Muhammed aleyhisselâmın, dünyâda nâmını âli (yüce) ve meşhûr, güzel dînini dâim, ümmetini çok, âhirette sevablarını sonsuz, kendisini, herkese şefâatçi, Cennet'te yüksek ve nûrlu bir yer olan Vesîle makâmına kavuşturmakla O'nun şânını ve şerefini, derecesini yükselt ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Yâ Rabbî! İbrâhim aleyhisselâmın ve âlinin feyz ve bereketini artırdığın gibi, Muhammed aleyhisselâmın mübârek isminin anılmasını, O'na tâbi olanları (uyanları), ümmetini (inananları) çoğalt, yolunu dâim eyle ![]() ![]() ![]() Baras hastası, Eyyâm-ı Biydde kamerî ayın on üç, on dört ve on beşinde oruç tutup iftar vaktinde de, el-Mecîd ism-i şerîfini söylerse, Allahü teâlâ ondan sebebli veya sebebsiz olarak bu hastalığı giderir ![]() MECNÛN: Deli ![]() ![]() İmâm-ı Ali Rızâ hazretleri Nişâpûr'a gelince, Ehl-i sünnetten yirmi binden çok âlim ve talebe kendisini karşıladı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Mecnûn olanlar ibâdet için ehil değildirler ![]() ME'CÛC: Çok eski zamanlarda, bir duvar arkasında bırakılmış, kıyâmete yakın, yeryüzüne yayılacak olan Nûh aleyhisselâmın oğlu Yâfes'in soyundan gelecek olan kötü bir millet ![]() ![]() ![]() MECÛSİ: Ateşe tapan ![]() Allahü teâlâ Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyuruyor ki: O îmân edenler, o yahûdîler, o yıldızlara tapanlar, o hıristiyanlar, o mecûsîler, o Allah'a ortak koşanlar (var ya), muhakkak ki Allah, kıyâmet günü aralarında hükmünü verecek, hak ve bâtılı ayıracaktır ![]() ![]() Bütün çocuklar müslümanlığa uygun ve elverişli olarak dünyâya gelir ![]() ![]() Mecûsîler, Kisrâ denilen Acem şahlarından Küştüseb zamânında yaşayıp yaşamadığı tam bilinmeyen Zerdüşt adlı birinin uydurduğu bâtıl bir dîne bağlıdırlar ![]() ![]() ![]() MECZÛB: 1 ![]() ![]() Evliyâdan bir kısmı öldükten sonra Huzûr-i ilâhîde her şeyi unuturlar ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 2 ![]() ![]() Tasavvuf yolunda ilerlemek isteyenlerin, arada vâsıta olmadan maksada kavuşmaları çok güçtür ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() MED: Uzatmak, çekmek, Kur'ânı kerîmde uzatan harflerden (elif, vav, yâ) biriyle kendilerinden önceki harfleri çekmek ![]() Kur'ân-ı kerîm okurken yapılan hatâ dört şekilde olabilir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() MEDENÎ: 1 ![]() ![]() İnsan medenî olarak yaratılmıştır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 2 ![]() ![]() Kur'ân-ı kerîmdeki sûrelerin seksen yedisi Mekkî (Mekke'de nâzil oldu, indi), yirmi yedisi Medenî'dir ![]() Kur'ân-ı kerîmdeki hudûd (cezâlar) ve mîrâs paylarını (ferâizi) bildiren sûrelerle, kafirlerle cihâda izin veren ve cihâd (muhârebe) hükümlerini bildiren ve münâfıklardan bahseden sûreler Medenî'dir ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Cevap : =>İslami Sözlük |
![]() |
![]() |
#65 |
gülgüzeli
![]() |
![]() Cevap : =>İslami SözlükMEDENİYYET: Memleketleri îmâr edip, insanları râhat ve huzûra kavuşturmak ![]() Medeniyyet; tâmir-i bilâd ve terfih-i ibâddır, yâni beldeleri îmâr etmek, binâlar, fabrikalar yaparak, memleketleri kalkındırmak ve fenni ve her çeşit gelirleri milletlerin hürriyetleri, râhat ve huzûr içinde yaşamaları için kullanmak demektir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() MEDH: Övme, iyi taraflarını anlatma; bir kimse hakkında iyi şeyler söyleme ![]() Medh olunmağı sevmek, insanı kör ve sağır eder ![]() ![]() ![]() Şâyet biriniz diğerini mutlaka medh edecek olursa; "Öyle sanırım ki, o şöyle iyidir, böyle iyidir ![]() ![]() ![]() ![]() Kalb hastalıklarından biri de medh ve senâ olunmağı sevmektir ![]() ![]() ![]() ![]() Oğlum! Kaş göz işâretleri ile, hiç kimseyi küçük düşürecek hareketlerde bulunma! Başkasının yanında kendini veyâ âileni medhetme! (Lokman Hakîm) Sizde olmayan meziyetlerle sizi medheden kimsenin, bir gün, sizde olmayan kötülüklerle kötüleyeceğini de unutmayınız ![]() MEDÎNE-İ MÜNEVVERE: Peygamber efendimizin sallallahü aleyhi ve sellem Mekke-i mükerremeden hicret ettikten sonra, yerleştiği, ilk İslâm devletini kurduğu ve kabr-i şerîfinin bulunduğu şehir ![]() ![]() Allahü teâlâ Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyurdu ki: Onlar (münâfıklar) ; "Eğer Medîne'ye dönersek, andolsun en şerefli ve kuvvetli olanımız oradan en hakir ve zaîf olanı muhakkak çıkaracaktır" diyorlardı ![]() ![]() ![]() Sizden biriniz Medîne-i münevverede vefât etmeğe gücü yetiyorsa, orada vefât etsin ![]() ![]() Medîne-i münevvereye Mesîh Deccâl'in (değil kendisi) kokusu bile giremeyecektir ![]() ![]() Medîne-i münevvere, Mekke-i mükerremenin batısında ve Kızıldeniz'in doğusunda yer alan kuzeye doğru meyilli çölün ve güneye doğru uzanan az dalgalı bir ovanın bittiği yerde kurulmuştur ![]() ![]() ![]() Peygamberimiz sallallahü aleyhi ve sellem Mekke-i mükerremede insanları on üç sene müddetle İslâm dînine dâvet ettikten sonra Allahü teâlânın emri ile Medîne-i münevvereye 622 senesi Rebî-ul-evvel'in sekizinci Pazartesi günü hicret etti ![]() ![]() ![]() Peygamber efendimizin yaptırdığı Mescid-i Nebî içerisinde yer alan "Kabrim ile minberim arası Cennet bahçelerinden bir bahçedir" buyurarak medh ettiği Ravza-i mütahhera (Cennet bahçesi), Peygamber efendimizin kabr-i şerîfi, Uhûd şehidliği, başta hazr et-i Osman olmak üzere pekçok Sahâbe-i kirâmın (Peygamberimizin arkadaşları) kabirlerinin bulunduğu Cennet-ül-Bakî' kabristanı gibi mübârek yerler Medîne-i münevverededir ![]() MEDLÛL: Delîlin (alâmet ve işâretin) delâlet ettiği, gösterdiği şey ![]() Delîl bulunmayınca, medlûlün de bulunmayacağı söylenemez ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() MEDRESE: İslâm medeniyetinde üniversite seviyesindeki eğitim ve öğretim müesseseleri ![]() İnsanlığın bugün sâhib olduğu ilim ve teknik seviyedeki en büyük pay, İslâm memleketlerinde kurulan medreselerde yetişen müslüman âlimlerindir ![]() Din ilimlerinden başka, hey'et (astronomi), hesab (matematik), hendese (geometri), hikmet, tıb gibi ilim dallarına da mühim yer veren medreseler; din ve dünyâ ilimlerini, birlikte yürütürdü ![]() ![]() İmâm-ı Rabbânî, zamânının fen bilgilerinde en mütehassıs idi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() MEDYÛN: Borçlu, borçlanmış kimse ![]() Dâyine (alacaklıya), medyûnun medyûnu hasm olmaz ![]() ![]() Medyûna zekât verilir ![]() MEFHAR-İ MEVCÛDÂT: Mahlûkâtın (yaratılmışların) övündüğü Muhammed aleyhisselâm ![]() Mefhar-i mevcûdât efendimizin, güzel huylarından, edeblerinden bâzıları şunlardır: İnsanların en rahat davrananı, en kahramanı, en adâletlisi, en çok affedeni, en cömerdi idi ![]() Kendisinden bir şey istendiğinde, "yok" dediği görülmemiştir ![]() İnsanların en doğru konuşanı idi ![]() Kendi evinde iken, tek başına kalkar, yiyeceğini alır yerdi ![]() ![]() Suyu oturarak, üç yudumda ve süzerek içerdi ![]() ![]() ![]() Mefhar-i mevcûdât efendimiz, bir hadîs-i şerîflerinde şöyle buyurdular: "Peygamberlere minberler kurulacak üzerine oturacaklar ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Mefhar-i mevcûdât Muhammed-i Mustafâ'ya salevât ![]() MEFHÛM-I MUHÂLİF: Lafızda zikredilmeyen mânânın, bizzat zikredilen mânâya, hükümde zıt olan mânâ ![]() ![]() Mefhûm-ı muhâlifi kabûl edenlerin delîllerinden birisi şudur: Peygamber efendimiz sallallahü aleyhi ve sellem: " Sâimede (yılın ekserisini çayırlarda otlayarak beslenen deve, koyun gibi hayvanlara) zekât vardır" buyurmuştur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Cevap : =>İslami Sözlük |
![]() |
![]() |
#66 |
gülgüzeli
![]() |
![]() Cevap : =>İslami SözlükMEFHÛM-I MUVÂFIK: Lafızda (sözde) zikredilmeyen mânânın bizzat zikredilen mânâya hükümde uygunluğu ![]() Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyruldu ki: Ana-babaya öf bile deme ![]() Âyet-i kerîmede zikredilen ana-babaya öf demek yasaklandığı gibi mefhûm-ı muvâfık ile onları dövmek ve sövmek de yasaklanmıştır ![]() MEGÂZÎ: Harp tarihi, gazâlara (savaşlara) dâir bilgiler, menkıbeler, hikâyeler ![]() Megâzî kitabları, dînin temeline âit kitablardan değildir ![]() ![]() ![]() ![]() Megâzî sâhasında ilk yazılan kitap Vâkıdî'nin Megâzî'sidir ![]() MEHÂRİC-İ HURÛF: Kur'ân-ı kerîm harflerinin herbirinin ağızdan ses olarak çıktığı yer ![]() Kur'ân-ı kerîmi tecvîd üzere okumasını bilmek farz olup, tecvîdi bilmeyen mehâric-i hurûfu gözetemez ![]() ![]() MEHDÎ: Kıyâmete yakın geleceği, Peygamber efendimiz tarafından haber verilen ve İslâmiyet'i ve adâleti yeryüzüne hâkim kılacak olan mübârek zât ![]() Yeryüzünü küfür kaplamadıkça ve her yerde küfür ve kâfirlik yayılmadıkça hazret-i Mehdî gelmez ![]() Mehdî ile müjdelenmiş olun ![]() ![]() ![]() ![]() Mehdî'nin başı hizâsında bir bulut olacaktır ![]() ![]() ![]() Beklenilen Mehdî, hazret-i Fâtıma'nın soyundan olacaktır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Allahü teâlâ, İslâmiyet'i nasıl Resûlullah efendimizle sallallahü aleyhi ve sellem başlatmışsa, hazret-i Mehdî ile sona erdirecektir ![]() ![]() ![]() MEHR (Mehir): Erkeğin evlenirken kadına vereceği ve kadının hakkı olan altın, gümüş veya her hangi bir mal yâhut menfaat ![]() Allahü teâlâ âyet-i kerîmede meâlen buyurdu ki: Nikâh ettiğiniz kadınların mehirlerini seve seve verin ![]() ![]() Mehr vermemek niyyeti ile nikâh yapan kimse, kıyâmet günü hırsızlar arasında haşr olunacaktır (bulunacaktır) ![]() En bereketli kadın, mehri az olandır ![]() Mehrin en azı on dirhem yâni yedi miskal ağırlığındaki gümüş değerinde olan bir miskal (beş gram yâni üçte iki lira) altından az olmamalıdır ![]() ![]() ![]() Zevcesinin (hanımının) mehrini vermemek ve insanların dinlerini öğrenmelerine mâni olmak kul haklarının en büyüğüdür ![]() İslâmiyet'te mehr parası evlenmek için değildir ![]() ![]() ![]() Mehr-i Misl: Mehir söylenmeden veya mehir vermemek şartı ile yapılan bir nikahtan sonra, kadının, baba tarafından akrabâsının kadınlarına bakılarak bunlara verilen mehir kadar verilmesi kararlaştırılan altın, gümüş, mal veya herhangi bir menfeat ![]() Mehr-i Muaccel: Miktarı tesbit edilen (belirlenen) ve nikâh sırasında erkeğin evleneceği kadına peşin olarak ödemesi gereken altın, gümüş, kâğıt para veya herhangi bir mal yâhut bir menfaat ![]() Mehr-i muaccelin verilmesi, nikâh yapılınca vâcib olur ![]() Zevci (kocası) ölen kadın mehr-i muaccelin bir kısmını almadığını söylerse, bunu mîrâstan alır ![]() Mehr-i muaccel, çehiz masrafı olarak düğünden önce verilir ![]() Nikâh yapılırken, muaccel ve müeccel mehrlerin miktarları tesbit edilir ![]() ![]() Mehr-i Müeccel: Miktarı nikah yapılırken tesbit edilip, ödenmesi daha sonraya bırakılan yâni erkeğin evleneceği kadına sonra ödeyeceği altın, gümüş, kâğıt para veya herhangi bir mal yâhut bir menfeat ![]() Mehr-i müeccel, nikâh yapılırken belli edilirse de, verilmesi üç şeyden biri meydana gelince, yâni vaty (hanıma yakın olma hâli) halvet (başbaşa bir odada yalnız kalmaları) ve ikisinden birinin vefâtı ile ödemesi vâcib olur ![]() ![]() ![]() Zevc (koca) zevcesine (hanımına) olan mehr-i müeccel borcunu ayırmalı, öldükten sonra zevcesine verilmesi için vasiyet etmelidir ![]() ![]() ![]() Mehr-i muaccel veya mehr-i müeccel nikahta bildirilmedi ise, kadına mehr-i misl verilmesi vâcib olur ![]() MEJDEK: Mîlâdî dördüncü asırda İran'da komünizmi ilk kuran şahıs ![]() Komünistliği mîlâdî dördüncü asırda ilk çıkaran Mejdek adında bir İranlıdır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Mejdek'in kurduğu bozuk yol, tembellerin, serserilerin ve kadına düşkün olan aşağı kimselerin işine geldiğinden çabuk yayıldı ![]() ![]() ![]() ![]() MEKÎL: Kile ve ölçek ile yâni hacim ile ölçülen mal ![]() Buğday, arpa, hurma ve tuz dâimâ mekîldir ![]() ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Cevap : =>İslami Sözlük |
![]() |
![]() |
#67 |
gülgüzeli
![]() |
![]() Cevap : =>İslami SözlükMEKKE-İ MÜKERREME: Müslümanların kıblesi olan Kâbe-i muazzamanın bulunduğu, Peygamber efendimizin sallallahü aleyhi ve sellem doğduğu mübârek şehir ![]() Allahü teâlâ Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyurdu ki: O (Allahü teâlâ) sizi Mekke'nin batnında (hudûdu içinde), onlara (kâfirlere) karşı muzaffer kıldıktan sonra onların ellerini sizden, sizin ellerinizi onlardan çekti ![]() ![]() Şüphesiz âlemler için bereket ve hidâyet kaynağı olarak insanlar için kurulan ilk ev (mâbed) Mekke'deki (Kâbe) dir ![]() Peygamber efendimiz sallallahü aleyhi ve sellem hicret esnâsında Mekke-i mükerremeden ayrılırken Kusvâ adlı devesini harem-i şerîfe doğru döndürüp mahzûn bir halde " (Ey Mekke!) Vallahi sen Allahü teâlânın yarattığı yerlerin en hayırlı, Rabbim katında en sevgili olanısın ![]() ![]() ![]() ![]() Mekke-i mükerreme Arabistan Yarımadasının batısında, Kızıldeniz'in doğusunda 21°-30° kuzey enlem, 20°-40° doğu boylamları arasında yer alır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Yeryüzünün en kıymetli yeri kabr-i seâdet (Peygamber efendimizin kabr-i şerîfi), bundan sonra Kabe-i muazzama ve bunun etrâfındaki Mescid-i Haram denilen câmidir ![]() ![]() ![]() ![]() Yeryüzünde bir tâne Kâbe vardır ![]() ![]() ![]() MEKKÎ: Peygamber efendimizin Mekke-i mükerremeden, Medîne-i münevvereye hicretinden (göç etmesinden) önce nâzil olan (inen) âyet-i kerîmeler ![]() ![]() ![]() Mekkî ve Medenî (Medîne-i münevvereye nisbet edilen, yâni hicretten sonra nâzil olan) âyet-i kerîmelerin kendilerine mahsus husûsiyetleri vardır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Mekkî sûreler: İçerisindeki âyet-i kerîmelerin çoğunun Mekkî (hicretten önce inmiş) yâhut, baş kısmı Mekkî âyet-i kerîmeler olan sûreler ![]() Mushafların (Kur'ân-ı kerîmlerin) bir çoğunda, sûrelere başlık olarak yapılan dikdörtgen içinde şu bilgiler görülür: Bu sûre Mekkî'dir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() MEKR: 1 ![]() ![]() Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyruldu ki: (Habîbim) onların (kâfirlerin) seni tekzîbine (yalanlamalarına) ve senden yüz çevirmelerine mahzûn olma, üzülme ![]() ![]() ![]() 2 ![]() ![]() Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyruldu ki: Allahü teâlânın mekrinden emîn mi oldular ![]() ![]() İnsanın, işine göre, ömür ve rızkı değişir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Şükrünü yerine getirmediği halde kendisine çok dünyâlık, mal, mülk v ![]() ![]() ![]() Allahü teâlâdan yüz çeviren birçok kimsenin dünyâ nimetleri içinde yaşadığı görülüp, mahrûm kalmadıkları zan olunuyor ise de, bunlara dünyâ için çalışmalarının karşılığını vermektedir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 3 ![]() ![]() ![]() Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyruldu ki: (Yâ Muhammed aleyhisselâm!) Hani bir zaman kâfirler seni habsetmeleri yâhut öldürmeleri, yâhut seni Mekke'den çıkarmaları için mekr yapıyorlardı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Allahü teâlânın mekri insanların mekrinden başkadır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Mekr-i İlâhî: Allahü teâlânın mekr (hîle) yapanların mekrini kendilerine çevirmesi, kötülüklerini, kurdukları tuzaklarını bozması, mekrlerine karşılık onları cezâlandırması ![]() MEKRÛH: Hoş görülmeyen, beğenilmeyen şey ![]() ![]() ![]() Mekrûh olduğu bildirilen yasak işleri özürsüz yapmak günahtır ![]() Küçük ve büyük abdesti sıkıştırırken ve yel zorlarken namaza durmak mekruhtur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() MEKTÛBÂT: Din büyüklerinin yakınlarına ve sevdiklerine gönderdiği, nasihat mektublarından meydana gelen kitap ![]() Muhammed Ma'sûm-i Fârûkî hazretleri Mektûbât kitâbında buyuruyor ki: "Bu kısa ömrde, en mühim işleri yapınız ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() (M ![]() Mektûbât-ı Rabbânî: Büyük âlim ve velî İmâm-ı Rabbânî Ahmed Fârûkî hazretlerinin îmân, îtikâd ve tasavvuf bilgilerini öğreten mektublarından meydana gelen pek kıymetli kitab ![]() Allahü teâlânın kitabından ve Resûlullah'ın hadîslerinden sonra İslâm kitablarının en üstünü, en fâidelisi, Mektûbât(-ı Rabbânî)dır ![]() MELÂHİME: Geçmiş ve gelecek devirlere âit haberler, târihî bilgiler ve bunları anlatan kitablar ![]() ![]() Melâhime kitabları dînin temeline âit kitablardan değildir ![]() ![]() ![]() ![]() MELÂİKE: Allahü teâlânın nûrdan yarattığı latîf, mâsum ve günah işlemeyen kulları ![]() ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Cevap : =>İslami Sözlük |
![]() |
![]() |
#68 |
gülgüzeli
![]() |
![]() Cevap : =>İslami SözlükMELÂMÎ: Allahü teâlânın rızâsını kazanmak için çalışan, bu yolda farzları yapıp, haramlardan sakınan, şöhretten kaçındıkları için nâfile ve sünnetleri gizli yapan kimse ![]() ![]() Melâmîler sıdk (doğruluk) ve ihlâsı (yaptıklarını yalnız Allahü teâlânın rızâsı için yapma hâlini) kazanmağa çalışır ![]() ![]() ![]() Melâmîlerin doğru yolda olanlarına kalender denir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Çeşitli kıymetli isimler altında saklanan dinsizler, az değildir ![]() ![]() ![]() ![]() MELE-İ A'LÂ: En yüksek topluluk, meleklerden veya onların büyüklerinden meydana gelen cemâat, topluluk ![]() ![]() Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyruldu ki: Biz size yakın olan göğü yıldızların ziyâsı ile süsledik ![]() ![]() ![]() Allahü teâlânın râzı olduğu, beğendiği kimseler, sâlihler, dünyâda iken iyi işler yapmış olanlar, vefât ettikten sonra ruhları mele-i a'lâ arasına katılır ![]() ![]() Mele-i a'lâ, Allah ile kulları arasında elçilik vazîfelerini görürler, insanların kalblerine hayır, iyi şeyleri ilhâm ederler, onlar da herhangi bir sebeble hayır düşüncelerinin uyanmasına vesîle olurlar ![]() ![]() MELEK: Allahü teâlânın nûrdan yarattığı gözle görülmeyen mâsum (kötülüklerden korunmuş) varlıklar ![]() ![]() Allahü teâlâ Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyurdu ki: Melekler Allah'ın sözünün önüne geçmezler ![]() ![]() O'nun (Allahü teâlânın) katındaki melekler, kendisine ibâdet etmekten ne kibirlenirler ne de yorulurlar ![]() ![]() Bir kimse bir mü'minin ihtiyâcını karşılamak için yürüse, Allahü teâlâ yetmiş bin meleği ona sâyebân eder ![]() ![]() ![]() Melekler, nûrdan, cinler, dumanı olmayan hâlis bir ateşten yaratıldı ![]() Melekten gelen ilhâm İslâmiyete uygun olur ![]() ![]() Melekler, Allahü teâlânın kıymetli kullarıdır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Melekler nûrânî cisimlerdir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Sayısı en çok mahlûk, meleklerdir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Melek-ül-Mevt: Ölüm meleği, Azrâil aleyhisselâm ![]() ![]() Allahü teâlâ Kur'ân-kerîmde meâlen buyurdu ki: (Ey Resûlüm onlara) de ki: Sizin canınızı almaya vekil kılınan Melek-ül-mevt canınızı alacak; sonra döndürülüp Rabbinize götürüleceksiniz ![]() Melek-ül-mevt, rûhunu almağa geldiği zaman, tövbe edinceye kadar izin iste! O meleği kovamazsın ![]() ![]() ![]() Yavrucuğum! Tövbeni tehir etme! Zîrâ melek-ül-mevt âni gelir ![]() Melek-ül-Mukarreb: Huzûru ilâhide bulunan melekler ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() MELEKE: Yerleşmiş huy, alışkanlık, tabiat ![]() Din bilgisini öğreniniz ![]() ![]() ![]() Dünyâda ve âhirette seâdete kavuşmak, rahat etmek isteyen kimse bütün uzuvlarının günâh işlemesine mâni olmalıdır ![]() ![]() ![]() MELEKÛT ÂLEMİ: Gözle görülmeyen âlem, ruh ve mânâ âlemi ![]() ![]() ![]() Eğer şeytanlar, âdem-oğlunun (insanoğlunun) kalblerinde dolaşmasaydı; onlar melekût âlemine bakarlardı ![]() Mîdesini dolduran kimse, melekût âlemine yükselemez ![]() Kadir gecesi, melekût âleminin esrârından (sırlarından) bâzı sırların keşf olduğu gecedir ![]() ![]() İlmin kaynağı ve hidâyetin (doğru yolun) ışığı olunuz ![]() ![]() ![]() ![]() MELİK (El-Melik): 1 ![]() ![]() ![]() Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyruldu ki: O Allahü teâlâ hak ma'bûd'dur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Her gün öğle vakti kim el-Melik ism-i şerîfini yüz kere söylerse, kalbi temizlenir ve üzüntüsü gider ![]() 2 ![]() ![]() Peygamber efendimizin (sallallahü aleyhi ve sellem) Habeşistan meliki Necâşi'ye gönderdiği dâvet mektubunun bir kısmı şöyledir: "Bismillâhirrahmânirrahim! Allahü teâlânın resûlü Muhammed (aleyhisselâm) den Habeş meliki Necâşî Eshame'ye! ![]() ![]() Ey melik! Ben seni, eşi ortağı olmayan Allahü teâlâya îmâna, O'na ibâdet etmeye, ve bana tâbi olmaya, Allahü teâlânın bana gönderdiklerine inanmaya dâvet ediyorum ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Melik-i Adûd: Hükûmeti, idâreyi kuvvet zoru ile ele geçiren kimse, sultan ![]() ![]() Biz bu işe peygamberlikle ve Allah'ın rahmeti ile başladık ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Hazret-i Muâviye'nin melik (sultan, devlet başkanı) olacağına hadîs-i şerîfle de işâret vardır ![]() ![]() ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Cevap : =>İslami Sözlük |
![]() |
![]() |
#69 |
gülgüzeli
![]() |
![]() Cevap : =>İslami SözlükMEL'ÛN: Lânetlenmiş, tard olunmuş, kovulmuş ![]() ![]() Allahü teâlâ Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyuruyor ki: Ey mel'ûn! Âdem'e niçin secde etmedin? (buyurunca) İblis dedi ki: Ben ondan daha hayırlıyım ![]() ![]() Dünyâ (Allahü teâlânın râzı olmadığı, âhirete zarar veren şeyler) mel'ûndur ![]() ![]() Dünyâlık (haram ve mekrûh) olan şeyler mel'ûndur ![]() ![]() Ahlâkını, hareketlerini, sözlerini ve şeklini kadınlara benzeten kimseye muhannes denir ![]() ![]() ![]() ![]() MEMLÛK: Hür olmayan insan ![]() ![]() ![]() MEMNÛ': Yasak ![]() ![]() Almak memnû' olan şeyi vermek dahi memnû' olur ![]() ![]() İşlenmesi memnû' olan şeyin istenmesi dahi memnû' olur ![]() ![]() ![]() Zarûretler, memnû' olan şeyleri mubâh kılar ![]() ![]() ![]() MEN VE SELVÂ: Mûsâ aleyhisselâmın duâsı ile Allahü teâlânın İsrâiloğullarına gökten yağdırdığı kudret helvası (men) ve bıldırcın eti (selvâ) ![]() Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyruldu ki: Biz Tîh sahrâsında sizin üzerinize bulutla gölge yaptık ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İsrâiloğulları Tîh sahrâsına düştüklerinde yiyecek istediler ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() MENÂKIB: Menkıbeler ![]() ![]() ![]() ![]() Menâkıb, Allahü teâlânın ordularından bir ordudur ![]() ![]() ![]() ![]() Evliyânın menâkıbını dinlemek, onlara olan muhabbeti, sevgiyi artırır; Eshâb-ı kirâmın (Peygamber efendimizin arkadaşlarının) menkıbeleri îmânı kuvvetlendirir ![]() MENÂSİK: Nüsükler ![]() ![]() ![]() ![]() Haccın menâsikini benim yaptığım gibi yapın ![]() Tavâf (Kâbe etrâfında yedi kere dönmek) ve sa'y (Safâ ve Merve arasında gelip gitmek) hac ve ömrenin menâsikindendir ![]() ![]() ![]() Menâsik-i Hac: Haccın nüsükleri ![]() Âdem aleyhisselâm menâsik-i haccı yaptığında, melekler gelerek kendisini tebrik etti ve haccın mebrûr (kabûl) olsun; biz burayı senden iki bin sene evvel ziyâret ettik dediler ![]() MENDÛB: Yapılması hâlinde sevâb, yapılmazsa günâh olmayan şeyler ![]() ![]() Namaz vakti girmeden önce abdest almak mendûbdur ![]() Abdest alıp namaz kıldıktan sonra bu abdest bozulmadan tekrar abdest almak mendûbdur ![]() Mendûbları yapmak sevâb olur, yapmamak, suç değildir ![]() ![]() MENFEAT: Fayda, çıkar ![]() Bir malı, bir evi kirâya vermek; menfeatini belli bir karşılıkla satmak demektir ![]() Her menfeat getiren borç ribâ (fâiz)'dir ![]() Bir kimse ibâdetlerini dünyâ menfeati düşünmeden yaparsa, ihlâsla amel edenlerden olur ![]() Bir kimse dünyâ menfeati için sana yaklaşırsa, ondan uzak dur ![]() ![]() MENHÎ: Nehyedilen, yasaklanan şey ![]() Abdest alırken bâzı menhîler vardır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Dîn-i İslâm'ın temeli, îmânı, farzları ve haramları öğrenmek ve öğretmektir ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Cevap : =>İslami Sözlük |
![]() |
![]() |
#70 |
gülgüzeli
![]() |
![]() Cevap : =>İslami SözlükMENÎ: Yerinden şehvetli (lezzetli) veya şehvetsiz olarak kopup, ayrılıp, erkekten koyu beyaz, kadından akıcı sarı olarak gelen sıvı ![]() Erkek olsun kadın olsun menî şehvetle çıkınca veya ihtilâm ile yâni rüyâda şehvetlenip uyandığı zaman menî veya mezy akmış olduğunu gören kimse, cünüp olur yâni gusül (boy) abdesti alması lâzım gelir ![]() Dayak yemek, ağır bir şey kaldırmak veya bir yerden düşmek gibi sebeplerle (şehvetsiz) menî çıkınca, Hanefî ve Mâlikî mezheblerinde gusül abdesti almak lâzım olmaz ![]() ![]() ![]() Hanefî mezhebinde menî, mezy ve idrârdan sonra çıkan vedî ismindeki beyaz, bulanık, koyu sıvı, kaba necâsettir ![]() MENKIBE (Menkabe): Bir zâtın güzel iş, söz ve hallerini, hayâtını konu edinen hikâye ve hâtıralar ![]() ![]() ![]() Ebû Bekr'in radıyallahü anh bir menkıbesinde şöyle anlatılır: Hazret-i Ebû Bekr bir defâsında şüpheli bir şey yemişti ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Osman radıyallahü anh hakkında bir menkıbe de şöyledir: Bir gün hazret-i Osman, kölesinin kulağını biraz şiddetli çekmişti ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Hazret-i Ebû Bekr'in menkıbeleri, tevâzuu ve cömertliği dillerde destan olmuştur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() MENKÛL: 1 ![]() ![]() Menkûl malların kabz edilmeden önce satılması câiz değildir ![]() Vakıf veya mîrî yer üzerindeki ağaçlar ve binâlar menkûl kabûl edilir ![]() 2 ![]() ![]() ![]() MENNÂN (El-Mennân): "Çok ihsân eden" mânâsına Allahü teâlânın Esmâ-i hüsnâsından (güzel isimlerinden) ![]() MENSÛH: Hükmü yürürlükten kaldırılmış ![]() ![]() ![]() Dört mezheb imâmının ve bunların yetiştirdiği büyük âlimlerin bir hadîs-i şerîfi görmemelerine imkân ve ihtimâl yoktur ![]() ![]() Mezheb imâmının bildirdiği bir meseleye muhâlif bir hadîs-i şerîf görülürse, bunu mezheb imâmı veya talebesi olan müctehidler görmüş olup, mesûh olduğu veya delîli noksan olup, sıhhati (doğruluğu) sâbit olmadığı bilinmeli ![]() ![]() Ehl-i sünnet âlimleri, Kur'ân-ı kerîmdeki muhkem (hüküm bildiren), müteşâbih (mânâsı kapalı), nâsih (hükmü kaldıran) ve mensûh âyet-i kerîmeleri ayırmışlardır ![]() ![]() MERDÛD: 1 ![]() ![]() Bir kimse, dinde olmıyan bir şey, bir yenilik meydana çıkarırsa, bu şey merdûddur ![]() Allahü teâlânın düşmanlarını sevmek, insanı Allahü teâlâdan uzaklaştırır ![]() ![]() ![]() ![]() "Peygamber efendimizi rüyâda gördüm ![]() ![]() ![]() ![]() İnsanoğlu son nefeste rûhunu teslim edeceği zaman, susayarak ve yüreği yanıp tutuşarak dört yanına bakar ![]() ![]() ![]() ![]() 2 ![]() ![]() MERFÛ' HADÎS: Sahâbe-i kirâmın (Resûlullah efendimizin sohbetinde yetişmiş mübârek arkadaşlarının); "Resûlullah'tan işittim, böyle buyurdu" diyerek haber verdikleri hadîs-i şerîf ![]() ![]() ![]() MERHABA: 1 ![]() ![]() Fakîrler, bir adamı Resûlullah efendimize gönderdiler ![]() ![]() Buhârî ve Müslim'in rivâyet ettiği (naklettiği, bildirdiği) mîrâc (Peygamberimizin göklere çıkarıldığı, bilinmeyen yerlere götürüldüğü gece) ile ilgili hadîs-i şerîfte, Resûl aleyhisselâm, mîrâc yolculuğunda yedi semâ (gök) katında da; "Merhabâ" diye rek karşılanmıştır ![]() Kelime-i şehâdet getirmenin (Eşhedü en lâ ilâhe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abdühû ve resûlüh demenin) yüz otuz kadar faydası vardır ![]() ![]() ![]() ![]() (Süleymân Çelebi) 2 ![]() ![]() MERHALE: Menzil, konak ![]() ![]() ![]() Merhale otuz dört kilometre ve beş yüz altmış beş metredir ![]() ![]() ![]() ![]() MERHAMET: Şefkat, acıma, bağışlama ![]() Allahü teâlâ Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyurdu ki: ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Birbirlerine merhamet edenlere Allahü teâlâ merhamet eder ![]() ![]() ![]() Allahü teâlâ merhameti yüz parçaya ayırdı ![]() ![]() ![]() ![]() Şeytan; "Allahü teâlâ rahîmdir, affeder" diyerek insanı günâh işlemeğe sürükler ![]() ![]() Ey oğlum! Merhamet eden merhamet bulur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Gençlikte Allahü teâlânın kahrından, azâbından korkmak, titremek lâzımdır ![]() ![]() MERTEBE: Derece, makam ![]() Mukarreb olan büyükler nefislerine köle olmaktan kurtulmuşlardır ![]() ![]() ![]() Vilâyet yâni evliyâlık mertebelerinin sonu, en yükseği Abdiyyet makâmıdır ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Cevap : =>İslami Sözlük |
![]() |
![]() |
#71 |
gülgüzeli
![]() |
![]() Cevap : =>İslami SözlükLA'B: Oyun, boş şey ![]() ![]() Allahü teâlâ Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyurdu ki: Biliniz ki, dünyâ hayâtı elbette la'b ve lehv (eğlence) ve zînet yâni süslenmek ve tefâhür yâni öğünme ve malı, parayı ve evlâdı çoğaltmaktır ![]() Dünyâ hayâtı la'b ve lehvdir ![]() ![]() ![]() Kıyâmet günü makbûl olanlardan, kurtulanlardan olmak istiyorsanız, Allahü teâlânın râzı olduğu, beğendiği iyi işleri yapınız ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() LAĞV YEMİNİ: Geçmiş birşey için zan ile boş yere yapılan yemîn ![]() ![]() LAHD (Lahid): Kabir kazıldıktan sonra, kabrin taban sathından kıble cihetine kabir boyunca, içine ölü sığacak kadar genişlik ve derinlikte kazılan yer ![]() Beşikten lahd'a kadar ilim öğreniniz ![]() Meyyit (ölü), lahd içine, sağ yanı üzere konur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() (Ahmed Yesevî) LÂHİK: 1 ![]() ![]() Lâhik, imâma uyan cemâat gibi hareket eder ![]() ![]() ![]() Lâhik olan kimse, cemâati terk ettikten sonra eğer dünyâ kelâmı söylememiş ise, imâmın ardında gibidir ![]() ![]() ![]() Namazda imâma uyanlar dört çeşittir ![]() ![]() 2 ![]() ![]() Peygamber efendimiz, bir kabir yanında hazır oldukları vakit; "Dünyâ ve âhiret selâmeti, müslümanlardan ve mü'minlerden bu kabirde bulunanların üzerine olsun ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() LAHN: Hatâ etmek, doğrudan sapmak ![]() ![]() 1 ![]() ![]() ![]() ![]() Lahn, dört şekilde olabilir: Birinci şekil i'râbda hatâdır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Lahn; bir hafi, başka harf okumak şeklinde olursa, harfler çok farklı ise, bozar ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 2 ![]() ![]() Lahn ve nağme (vezinli ses) bulunmayan güzel sesi dinlemek mutlaka mubahtır, mahzuru yoktur ![]() ![]() ![]() Lahn yaparak, tecvîdi, Kur'ân-ı kerîmi, şartlarına, usûlüne uygun olarak okumayı bozmak bid'at, dinde sonradan çıkan bir şey olup, dinlenmesi de büyük günahtır ![]() Kur'ân-ı kerîmi, zikri, duâyı lahn ile okumak icmâ ile yâni müctehid âlimlerin sözbirliği ile haramdır ![]() Lahn ile tegannî ederek okuyan imâmın arkasında kılınan namazı iâde etmek lâzımdır ![]() Namaz vakitlerini bilmeyen, tegannî, elhan ederek okuyan kimse, ezan okumaya ehil değildir ![]() ![]() Lahn-ı Celî: Açık ve herkesin bildiği tecvîd hatâsı ![]() Lahn-ı celî harflerde veya harekede yâhut sükunda olur ![]() ![]() Lahn-ı Hafî: Gizli hatâ olup, ancak tecvîd ilmi ile uğraşanlar bilir ![]() Lahn-i hafîde mânâ bozulmaz ![]() ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Cevap : =>İslami Sözlük |
![]() |
![]() |
#72 |
gülgüzeli
![]() |
![]() Cevap : =>İslami SözlükLÂİM: Levm eden, kınayan, iyi ve güzel bulmayan ![]() Allahü teâlâ âyet-i kerîmede meâlen buyurdu ki: Ey îmân edenler! Dinden çıkarsanız Allahü teâlâ sizin yerinize başkalarını getirir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Siz Allahü teâlânın hadlerini (cezâlarını) yakın ve uzak olan herkes hakkında dosdoğru infaz ediniz (uygulayınız) ![]() ![]() LAÎN: Lânet edilmiş, kovulmuş ![]() ![]() ![]() LAKAB: Bir kimseyi övmek veya yermek (kötülemek) için takılan adlar ![]() Allahü teâlâ âyet-i kerîmede meâlen buyurdu ki: Ey îmân edenler! Bir takım kimseler diğerleri ile alay etmesin ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Müslüman bir kimseye kötü lakap takmak veyâ takılan kötü lakabla onu çağırmak dil âfetlerindendir ![]() ![]() LAKÎT: Geçim sıkıntısı veya nâmus korkusu (zinâ ithamlarından kaçınmak) için terkedilmiş, bir yere bırakılmış çocuk ![]() Lakîti terketmek günâh, görünce alıp ölümden kurtarmak şehirde sünnet, tenhâ yerde ise farzdır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() LA'NET (Lânet): Bedduâ; bir kimsenin kötülüğünü, Allahü teâlânın af ve merhametinden mahrum olmasını, ihânet edenlerin veya kötülüklerin gerektiği cezâya çarptırılmasını istemek ![]() Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyruluyor ki: Allahü teâlâ ve Resûlüne eziyyet edenlere, dünyâda ve âhirette de lânet olsun ![]() Ben, lânet etmek için, insanların azab çekmesi için gönderilmedim ![]() ![]() Kadın elbisesi giyen erkeğe ve erkek elbisesi giyen kadına lânet olsun ![]() Bir kul, herhangi bir şeye lânet ederse, o lânet semâya yükselir ![]() ![]() ![]() ![]() Ey oğul! Hiç kimseye lânet etme ![]() ![]() ![]() ![]() Her kim bir binek ve yük hayvanına, lânet olsun derse, o hayvan (hal diliyle) der ki: "Âmin, lâkin yüce Allah'a hangimiz daha fazla âsî ise, lânet onun üzerine olsun ![]() LÂŞE: Leş ![]() ![]() ![]() LATÎF (El-Latîf): 1 ![]() ![]() ![]() Allahü teâlâ âyet-i kerîmelerde meâlen buyurdu ki: Gözler O'nu idrâk edemez ![]() ![]() ![]() Allah kullarına çok latîftir ![]() ![]() ![]() Allahü teâlânın rahîm, hakîm ve latîf olduğuna inanmak, tevekkülün esaslarındandır ![]() ![]() ![]() ![]() El-Latîf ism-i şerîfini söylemeye devâm edenin üzüntü ve elemi gider, rahat ve huzur bulur ![]() 2 ![]() ![]() ![]() (M ![]() 3 ![]() ![]() Melekler cismdir, latîftir ![]() ![]() ![]() ![]() LATÎFE: 1 ![]() ![]() Arkadaşlarınıza latîfe yapınız ![]() ![]() ![]() ![]() Latîfenin fazlası iyi görülmemiştir ![]() ![]() ![]() ![]() Resûlullah efendimiz latîfe yapmış ve söylemiş, latîfeleri hep hak üzere ve fâideli olmuştur ![]() 2 ![]() ![]() Âlem-i emrde bulunan beş latîfenin insanda birer sûreti, benzeri vardır ![]() ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Cevap : =>İslami Sözlük |
![]() |
![]() |
#73 |
gülgüzeli
![]() |
![]() Cevap : =>İslami SözlükLÂÜBÂLÎ: Başkalarıyla saygısızlığa varacak şekilde senlibenli; çekinmesi ve sakınması olmayan ![]() Kur'ân-ı kerîm; bir erkeğin, yabancı bir kadınla halvetini yâni yalnız başına kapalı bir yerde berâber kalmasını, yabancı kadınların seslerini dinlemesini ve zarûretsiz lâübâlî bir şekilde konuşmasını da haram kılmıştır ![]() LAZY: Hiçbir dîne inanmıyanlar ile müşriklerin (Allahü teâlâya ortak koşanların) azâb görecekleri, Cehennem'in altıncı tabakası ![]() Allahü teâlâ Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyuruyor ki: Şüphe yok ki hem âhiret, hem dünyâ bizimdir ![]() ![]() ![]() LEBBEYK: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Hac yapacak kimse, ihrâma girince yüksek sesle telbiye eder ![]() ![]() 2 ![]() ![]() Muâz bin Cebel (radıyallahü anh) şöyle anlatmıştır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() LEDÜNNÎ İLMİ: Allahü teâlânın vergisi, ihsânı olan mânevî ilim ![]() ![]() Allahü teâlâ âyet-i kerîmede meâlen buyurdu ki: Orada kendi indimizden bir rahmet (vahy ve nübüvvet veya uzun ömür) verdiğimiz ve ona ledünnî ilmi öğrettiğimiz kullarımızdan birini (Hızır'ı) buldular ![]() Ledünnî ilim yetmiş iki derecedir ![]() ![]() Hızır aleyhisselâm, güzel ahlâk sâhibi, cömert ve insanlara karşı çok şefkatli idi ![]() ![]() (Süleymân bin Ahmed) LEHV: Eğlence ![]() ![]() Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyruldu ki: Biliniz ki, dünyâ hayâtı elbette la'b (oyun) ve lehv ve zînet yâni süslenmek ve tefâhur yâni öğünme ve malı parayı ve evlâdı çoğaltmaktır ![]() Her türlü lehv haramdır ![]() ![]() Allahü teâlânın rızâsını kazanmayı düşünmeden yapılan işler hep lehvdir ![]() ![]() Lehvel-Hadîs: Müzik, her türlü boş oyun, eğlence ![]() Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyruldu ki: İnsanlardan öyle kimseler vardır ki, bilgisizce (hissettirmeden) Allah yolundan saptırmak ve o yolu eğlence yerine tutmak için lehvel-hadîs'e müşteri çıkar ![]() ![]() Lehvel-hadîs ile ilgili âyet-i kerîmenin nâzil olmasının (gönderilmesinin) sebebi şöyle bildirilmiştir: Müşriklerden Nadr bin Hâris ticâret yapmak için Fâris (İran) diyârına giderdi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Cevap : =>İslami Sözlük |
![]() |
![]() |
#74 |
gülgüzeli
![]() |
![]() Cevap : =>İslami SözlükLEŞ: Kendiliğinden ölen veya Besmelesiz kesilen veya kesilmeyip de başka sûretle öldürülen veya Ehl-i kitâb olmayan kâfir ve mürtedlerin kestikleri yenmesi haram hayvanlar ![]() ![]() Allahü teâlâ âyet-i kerîmede meâlen buyurdu ki: Şöyle ki, Kur'ân'da yenmesi haram olanlar, leş ve akıcı kan ve pis domuz ve Allah'tan başkasının adı ile kesilmiş olandır ![]() Kasten, yâni hatırında olduğu hâlde, bilerek Besmele çekmeden kesilen hayvanı ve Besmelesiz tutulan av hayvanını, kitâbsız kâfirlerin, mürtedlerin kestiği, avladığı hayvanı yemek haramdır ![]() ![]() ![]() ![]() Murdar eti, yâni leş eti ve domuz eti ve şarap gibi kendileri kat'î (açık, kesin) delîlle haram olanlar, hiçbir zaman helâl olmaz ![]() ![]() ![]() Ölüm korkusu olunca, ölmeyecek kadar leş ve başkasının malı yenebilir ![]() LEŞKER-İ DUÂ: Duâ ordusu ![]() ![]() ![]() Leşker-i gazâ (cephede savaşan asker), leşker-i duânın yardımına muhtâçtır ![]() ![]() Leşker-i duâ, leşker-i gazâdan akvâdır (daha kuvvetlidir) ![]() LEŞKER-İ GAZÂ: Gazâ ordusu, savaşan askerler ![]() ![]() ![]() LETÂFET: Hoşluk, yumuşaklık, tatlılık ![]() Allahü teâlâ, kıyâmette, ilâhlık makâmında tecelli buyurup, yedi kat gökleri sağ kudret eline alıp buyurur ki: "Ey alçak dünyâ! Senin içinde rablık dâvâsı edenler ve ahmakların rab tanıdıkları âcizler nerededir ve senin güzellik ve letâfetinle aldatt ığın ve âhireti unutturduğun kimseler nerededir?" (İmâm-ı Gazâlî) Hilye-i nebîyi güç iken beyân Başlarız, ona oldukça imkân Geniş, güzel latîfti gözü Nûr saçardı hep mübârek yüzü Gümüş teninde letâfet vardı İrice mühr-i nübüvvet vardı ![]() (M ![]() LEVH-ÜL-MAHFÛZ: Korunmuş levha; Allahü teâlânın takdir ettiği her şeyin yazılı bulunduğu, nasıl olduğu bizce bilinmeyen ve her türlü te'sirden korunmuş levha ![]() Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyruldu ki: Dünyâda olacak her şey, dünyâ yaratılmadan evvel ezelde Levh-ül-mahfûza yazılmış, takdir edilmiştir ![]() ![]() Allahü teâlâ Levh-ül-mahfûza önce şunları yazdı: Allahü teâlâdan başka ilâh yoktur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Levh-ül-mahfûzda, ilk yazılan Besmeledir ![]() ![]() Cebrâil (aleyhisselâm) her sene bir kerre gelip, o âna kadar inmiş olan Kur'ân-ı kerîmi, Levh-ül-mahfûzdaki sırasına göre okur, Peygamber efendimiz dinler ve tekrâr ederdi ![]() ![]() LEVM: Kınama ![]() ![]() Allahü teâlâ Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyuruyor ki: Ey îmân edenler! Dinden çıkarsanız, Allahü teâlâ, sizin yerinize başkalarını getirir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() LEYL SÛRESİ: Kur'ân- kerîmin doksan ikinci sûresi ![]() Leyl sûresi, Mekke'de nâzil oldu (indi) ![]() ![]() ![]() ![]() Allahü teâlâ Leyl sûresinde meâlen buyuruyor ki: Cehennem ateşinden çok korkan, Allah'ın söz verdiği nîmetlere kavuşmak için, malını Allah yolunda verir ![]() Kim Leyl sûresini okursa, Allahü teâlâ ona, râzı oluncaya kadar (istediğini) verir ve zorluklardan muâf tutar ve ona kolaylık verir ![]() LEYLE-İ BERÂT: Mübârek gecelerden, Şâban ayının on beşinci gecesi ![]() ![]() LEYLE-İ İSRÂ: Mübârek gecelerden Mi'râc gecesi ![]() ![]() LEYLE-İ KADR: Daha çok Ramazân-ı şerîf ayı içinde bulunduğu bildirilen ve Kur'ân-ı kerîmin gelmeye başladığı mübârek gece ![]() ![]() LEYLE-İ Mİ'RÂC: Mübârek gecelerden, Resûlullah efendimizin Mîrâca çıktığı Receb ayının yirmi yedinci gecesi ![]() ![]() LEYLE-İ REGÂİB: Mübârek gecelerden, Receb ayının ilk Cumâ gecesi ![]() ![]() LIHYE-İ SEÂDET: Peygamber efendimizin sakal-ı şerîfleri ![]() Hırka-i seâdet dâiresinde Peygamber efendimizin altmışa yakın Lehye-i seâdeti bulunmaktadır ![]() ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Cevap : =>İslami Sözlük |
![]() |
![]() |
#75 |
gülgüzeli
![]() |
![]() Cevap : =>İslami SözlükLİÂN: Lânetleşmek, erkeğin zevcesini (hanımını) zinâ etmekle suçlaması veya bu çocuk benden değildir demesi hâlinde dört şâhid getiremezse, zevcenin isteği üzerine eşlerin hâkim huzûruna çağrılarak usûlüne uygun (âyet-i kerîmedeki bildirildiği şekilde) kar şılıklı yemîn etmeleri ve lânetleşmeleri ![]() ![]() Liân için önce erkek "Sözüm doğrudur" diye yemin eder ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() LİFÂFE: Kefenin bir parçası ![]() ![]() Lifâfe baştan ve ayaklardan aşırı uzunlukta olup kefenin en geniş parçasıdır ![]() ![]() Kadının kefeni beş parça olup sünnettir: Kamîs, izâr, lifâfe, himâr ve göğüs bezidir ![]() LİVÂ: Sancak ![]() Peygamber efendimizin râyesi, bayrağı siyâh idi ![]() ![]() Peygamber efendimizin livâsının üzerinde "Lâ ilâhe illallah Muhammedün Resûlullah" yazılı idi ![]() Tebük seferinde Resûlullah efendimiz, en büyük livâsını hazret-i Ebû Bekr'e ve en büyük bayrağını da Zübeyr bin Avvâm'a verip taşıttırdı ![]() Livâ-i Hamd: Hamd (şükür) sancağı ![]() ![]() Kıyâmette herkes sustuğu zaman ben söyleyiciyim ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Allahü teâlâya sığınarak ve O'ndan yardım dileyerek bildiriyorum ki, Muhammed aleyhisselâm Allahü teâlânın resûlüdür, peygamberidir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() LİVÂTA: Erkekler arasındaki cinsî sapıklık ![]() ![]() Allahü teâlâ âyet-i kerîmede meâlen buyurdu ki: Sizden önce âlemlerden hiçbirinin yapmadığı hayâsızlığı mı yapıyorsunuz? (A'râf sûresi: 80) Tefsîr âlimleri buradaki çirkin işin livâta olduğunu bildirdiler ![]() Lût kavmi gibi livâta yapanları, suç üstü yakalarsanız, ikisini de öldürünüz ![]() Erkek, erkek ile livâta yaparken arş titrer, sallanır ![]() ![]() ![]() ![]() Üç şeyden dolayı, Allahü teâlâ gadaba gelip Arş titrer ![]() ![]() Livâta yapanlarda çok tehlikeli olan İt uru ve Aids hastalığı hâsıl olmaktadır ![]() LOKMAN HAKÎM: Allahü teâlâ tarafından kendisine ilim ve hikmet; akıl, anlayış, idrâk verilen peygamber veya velî ![]() ![]() ![]() ![]() Allahü teâlâ Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyurdu ki: Muhakkak biz Lokman'a hikmet verdik ve sana verilen hikmet nîmetine şükret dedik ![]() Lokman, oğluna nasîhat ederek dedi ki: "Ey oğulcuğum! Allahü teâlâya şirk (ortak) koşma ![]() ![]() Lokman, peygamber olmayıp ibâdet eden bir kuldu ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Lokman Hakîm, Dâvûd aleyhisselâm zamânında Arabistan Yarımadasının Umman taraflarında yaşadı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Lokman Hakîm'in hikmetli nasîhatlerinden bâzıları şöyledir: Ey oğulcuğum! Namazını dosdoğru kıl ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Ey oğlum! Dünyâ derin deniz gibidir ![]() ![]() ![]() ![]() Ey oğlum! Borçlu olmaktan sakın ![]() ![]() Ey oğlum! Merhâmet eden merhâmet bulur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Çalış, kazan, çalışmayıp herkese muhtâc kalanın dîni ve aklı noksan olur ve iyilik etmekten mahrûm kalır ve herkesten hakâret görür ![]() LOKMAN SÛRESİ: Kur'ân-ı kerîmin otuz birinci sûresi ![]() Lokman sûresi, Mekke'de nâzil oldu (indi) ![]() ![]() ![]() ![]() Allahü teâlâ Lokman sûresinde meâlen buyuruyor ki: Lokman (aleyhimürrahme) oğluna nasîhat ederek dedi ki; "Ey oğulcuğum! Allahü teâlâya şirk (ortak) koşma! Çünkü şirk; elbette büyük bir zulümdür ![]() Kim Lokman sûresini okursa, Lokman'a (aleyhimürrahme) kıyâmet günü refîk (arkadaş) olur ![]() |
![]() |
![]() |
|